23-08-2009, 09:40 | #91 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
|
23-08-2009, 09:47 | #92 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Sn.Oğuz bey, fıkralar için teşekürler. Sizde az değilsiniz hani... Rastgele |
23-08-2009, 10:01 | #93 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
...''tek balık avlıyorum''... bir fıkrası, bir anısı vardır mutlaka. Rastgele, Sn. nur_sen. |
23-08-2009, 10:24 | #94 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Genetik olarak çenesi düşük avcı...
Aslında, özel mesajlaşmalar kısadır... alıntıdır... ....... ....... ____ uzun yazıyorsunuz H.Ö_ çenem düşük* ____ avcıyım demişsiniz H.Ö_ ondan düşük ....... ....... *avcılık döneminde et, daha iyi beslenmemizi sağladı. Yüksek proteinli yiyecekler zekamızın gelişmesine sebeb oldu. İşbirliği yapmak zorunda olduğumuz avcılık, bizlerin daha konuşkan olmamızı sağladı. Böylece dilimizi geliştirdik. Saygılar_ Rastgele |
24-08-2009, 16:53 | #95 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Avcı, öldürmek için avlanmaz, avlanmak için öldürür
[QUOTE=Cumhur Tonba;271378] Alıntı:
Günümüz koşullarında tüm dünyada geçerli, yaban hayatın korunması hakkındaki uluslararası yaklaşım; yabani flora ve faunanın gelecek kuşaklara aktarılması gerekli, estetik, bilimsel, kültürel, ekonomik ve özgün değerlerde doğal bir miras oluşturduğudur. Bu durumda avcı toplumun diğer bireylerinden daha fazla sorumluluk taşımaktadır. Çünkü toplumun tamamına ait doğal kaynakların önemli bir bölümü sadece toplumun bir kısmını teşkil eden avcılar kullanmaktadır. Dağdaki bir keklik ovadaki bir bıldırcın toplumun malıdır avcı, orman, maliye, içişleri bakanlıklarına ödediği ücret karşılığında bu doğal kaynaklardan yararlanır(avlanır). Gerçek bu ise ''faydalanan karşılar'' prensibine uygun bir durumdur. Yine de gün olur ki karşılama arzusu ne denli içten olursa olsun ''faydalanamama'' gibi bir durum ile karşı karşıya kalınabilir. Avlanma hakkını savunan bilincli avcıların evrensel sorumluluklarını da yüreklerinde hissetmeleri, onu her yerde yüksek sesle seslendirmeleri gerekmektedir. Peki avcılık eğiliminin uygulanması sırasında, yasaların avcılara koyduğu sınırlar, evrensel sorumluluklarımızı yerine getirmeye yeterli midir? Yoksa yasalardan öte, avcılığın yazılı olmayan kuralları var mıdır? Bu sorunun cevabı belki de pek çok avcı tarafından bilinmesine rağmen ne yazık ki sıkça seslendirilmemiştir. Avcılığın yazılı olmayan kaidelerininin, (örf, adet ve geleneklerimiz, avcı ahlakı ve avlanma etiği) sürdürülebilir avcılık bağlamında bir şekilde yazılı hale getirilmeli, avcılık eğitimlerinde ön plana çıkarılmalı nesnel gerçeklere dayandırmak suretiyle uyum içinde gelişme görevi üstlenen felsefe yönünün eksikliği giderilmelidir. Jose Ortega Y Gasset ''Avcılık Üstüne'' adlı kitabında şöyle diyor; Kendisini büyüleyen hayvana ölüm getirecek olan davranışlardan önce her gerçek avcı, vicdanının derinliğinde bir sızı duyar. Avcılık bir canlıyı öldürmenin diğer canlıya zevk verdiği tek normal durumdur. Avcılığı bir spor olarak bir düzen getirip yönlendiren o kaçınılmaz eşitsizlik faktörünü kabul etmek bana daha ince bir gerçeklik gibi geliyor. Ölçü olmayan yerde hiçbirşeyin erdemi yoktur. Avcı öldürmek için avlanmaz avlanmak için öldürür. Doğanın büyüleyeci gizi, avcılığın gerçeğinde, canlılar arasında, önlenemeyen hiyerarşide saklıdır. Katılmamak mümkün değil. Bir canlının ölümünden bu denli keyif alınan başka bir uğraşı yoktur yeryüzünde. Öldürülen bir canlının yanında ölüm sonrası, bir fotograf karesiyle tespit etme alışkanlığı ise, hemen hemen yok denecek kadar azdır. Bu denli çelişkilerle dolu avcılığı kabul edilebilir değerlerle sürdürebilmek, eylemin her safhasına olağanüstü özen göstermekle mümkündür., Başlangıçtan bu yana her aşamasında teknik açıdan dikkat isteyen, sorumluluk dolu bu uğraşı, aynı zamanda bu eylemi gerçekleştiren avcının belirgin ölçüde üstün değer yargıları ile donatıldığı takdirle savunulabilir. Avcı ve av bir dere yatağında bir ormanın derinliğinde yalnız başına kalabilirler. İşte hiçbir yasanın veya kuvvetin müdahale edemeyeceği kritik an budur. Burada avcı ve av arasında, yani yaşamla ölüm arasında sadece avcının davranışlarını düzenleyen değer yargıları vardır. Bu değer yargıları doğru olduğu gibi, yanlış da olabilir. İşte bu an, avcılığın yazılı olmayan kaidelerin yürürlükte olması gereken zaman dilimidir. Kendisine tanınan limitler dahilinde olsa bile, avcı, yerde yürüdüğü bir uçara, yavru, dişi veya damızlık için en verimli yaşında bulunan bir erkek memeliye silah doğrultmuyorsa örf, adet ve töreler, yani avcılığın yazılı olmayan kuralları yürürlükte demektir. Arzulanan da budur. SAYGILAR... RASTGELE... Düzenleyen Halil Önen : 21-11-2009 saat 09:49 |
|
24-08-2009, 18:10 | #96 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
avcı korkutmak
Bir avcı aslan avına çıkmış. Bir yandan bağırıp çağırıyor, bir yanda da kaba kaba yelleniyormuş. Neden öyle yaptığının soranlara '' Bağırıp çağırarak aslanı korkutuyorum, yellenerek de kendi korkumu kuvuyorum'' demiş. |
24-08-2009, 19:48 | #97 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-12-2008
Şehir: antalya
Mesajlar: 3,093
|
Sn.Halil Önen ; Avcı ve av bir dere yatağında bir ormanın derinliğinde yalnız başına kalabilirler. İşte hiçbir yasanın veya kuvvetin müdahale edemeyeceği kritik an budur. Bu durum da her an avcı da av olabilir!!! Ormanın derinliklerinde Avcı ve Ayı Avcının tüfeğide tetik düşürmesse ; Ayı avcının tüfeğini alıp yere bırakıp ve ........ Ayı için ;Mutlu Son ! Peki ya avcı için ? Saygı ve Sevgilerimle |
24-08-2009, 21:05 | #98 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
üçkez
Alıntı:
Ava çıkmış adam, başına geçenleri anlatıyormuş: Ormanda ilerlerken, karşıma kocaman bir ayı çıkmaz mı? Çifteyi doğrultum, tetiğe bastım o da ne ateş almadı. Ayı dibime kadar geldi. Bir daha tetiğe bastım, yine yok. Ayı tüfeği elimden çekti aldı. Baktım ayının niyeti kötü, tabana kuvvet kaçmaya başladım. Fakat ayı peşimde! Benden hızlı koşuyor. Bir ara ayının sıcacık nefesini ensemde hissettim. O kadar yaklaşmış Derken ayının ayağı kaydı, yere düştü... Fırsat bu fırsat, yine tabana kuvvet arayı açtım. Ama ayı toparlandı, kalktı, bana yetişti. Yine nefesi ensemde...Tam pençesini uzattı ensemden yakalıyacak, yine kaydı, düştü... Hızımı arttırabildiğim kadar arttırdım, yeniden arayı beş yüz metre kadar açtım. Tanrı size inandırsın arkadaşlar, ayı yine bana yetişti. Yine nefesi ensemde... Şansa bakın... Ayının tekrar ayağı kaydı, düştü... Serüveni dileyenlerden biri dayanamamış; ''Sen de çok yürekliymişsin kardeşim! Ayı bana üç defa nefesi enseme gelecek kadar yaklaşacak, çok ayıptır söylemesi, ben korkumdan altıma ederdim.'' Avcı dönüp ters ters sözünü kesene bakmış; '' Lafı karıştırma yahu! Ayı üç kez neyin üstüne bastıda ayağı kayıp kayıp düştü sanıyorsun.'' Rastgele Düzenleyen Halil Önen : 24-08-2009 saat 21:16 Neden: o fıkrayı rütük izin vermez |
|
25-08-2009, 12:51 | #99 |
Ağaç Dostu
|
Geçen ay evde önce eksikler belirlendi. Büyük Shakespeare makinenin artık ekmeğini yediği fark edildi ve alternatifler üzerinde düşünülmeye başlandı. Kafaya uyan sörf tarzı makine sipariş edildi, iyi bir makine (çok iyi denirse nazar faktörü devreye girer mi?). Ve hummalı çalışmalar başladı. İğneler, floşlar, yanar dönerli ipler, misinalar kolkola girdi, uçları kırmızı oje ile mühürlenip süslendi. Böylece kolbastı oynayacak moda geldiler. Yaklaşık ikiyüz köstek hazır artık... "Hazır ol" komutuyla hepsi ip gibi sıraya geçti. 4-5 takımda bedene asker gibi dizildiler. Dün akşam iftardan sonra çay keyfi yapılırken kamışlar elden geçirildi ve mantar saplarda bozulmalar göze çarptı. Hemen bir kat vernik atılarak sağlamlaştırıldı. Her türlü şeyin yarı yolda bırakanından nefret eden bir yapı geliştirilmiş yıllarca ve kırılamıyor... Şimdi gözler nette yayınlanan raporlarda ve kulaklar dostlardan gelecek boğaz ve avla ilgili telefonlarda... Vücuttaki kanın bir farklı akmaya başladığı, hücre organellerinin bile bu heyecana ortak olduğu hissediliyor... C.tesi balığa giderim beni kimse tutamaz Sen beni tutamazsın kralı tutamaz Bir uçup iniveririm sahile İstanbul Boğazı beni tutamaz Saygılar, Sevgiler, |
25-08-2009, 12:56 | #100 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-05-2008
Şehir: Afyonkarahisar
Mesajlar: 132
|
100 mesajı aştık:
Bu konuyu ilk açan kişi olarak 100. mesaja ulaşmamız beni çok mutlu etti. Avcılık dünyanın çoğu yerinde olduğu gibi, Türk toplumunun da bir gerçeği. Aslında yazılan mesajlar, ortak bir noktada birleşiyor. Yasalarla belli kurallar altına alınmış ve doğal dengeyi gözeterek yapılan bilinçli avcılığa tepki gösteren mesajlar azınlıkta. Ancak, gördüğü her hedefe atan, yırtıcı kuşları bile avcılığını ispat etmek için vuran, bir avda 108 ördek avlayan (Bu olay Afyon'da 5 yıl kadar önce yaşandı. İki avcı 108 ördek vurmuş, ulusal basına çıkmış ve rekor bir ceza almışlardı.) çoğalsın diye tepelere bırakılan sülünleri aynı yıl silip süpüren avcılar oldukça, yapılan bilinçli avcılığın da havada kaldığını düşünüyorum. |
25-08-2009, 17:54 | #101 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
1_ÖĞRENME BASAMAĞI 2_SINIRLARA ULAŞIM BASAMAĞI 3_TROFE BASAMAĞI 4_METOT BASAMAĞI 5_SPORTMENLİK BASAMAĞI ÖĞRENME BASMAĞI Bu basamaklar tek tek incelendiğinde herhangi bir avcının içinde bulunabileceğiden şüphemiz yoktur. Ayrıca bu basamakların birinin içinde olmak, son derece normaldir. Önemli olan avcının bulunduğu basamağı hangi süre içinde ulaştığıdır. Öğrenme basmağı için süre, formal eğitim almak koşulu ile en çok iki yıldır. 30 senelik bir avcıdan ''hala, kaç tane vurduğu üzerine'' sohbetler duyamazsınız. Onlar geçmişte kalmıştır. Piramidin tepe noktasına ulaşmak olan bu avcı, hemen hemen yalnızdır, duygusaldır ve alıngandır. Ancak ÖĞRENME basamağındaki avcının amacı, nişan alma ve atışla ilgili becerisini geliştirmesi bunu cevresine göstermesiyle ilgilidir. Bu basamaktaki avcını arkadaş çevresi geniştir, sohbet konuları silah, nişan alma ve atış teknikleri üzerinde yoğulaşmıştır. Bir yandan temel kavramların nedenini sorgularken, bir yandan da kendisine uzun yılların kazandırdığı bir tecrübe varmışcısına pekişmiş kanaatleri seslendirir. Yakın zamana kadar, usta çırak ilişkisinde kendisine yeni kazanımlar sağlayan yakınlarını, zaman zaman eksiklikle suçlayabilir. Katılmış olduğu avlarda, yapmış olduğu hataları sık sık tekrarladığının farkında bile değildir. Bu dönemde, belirli bir eğitimden ve disiplinden gelmediği için son derece önemli hayati tehlike taşıyan kazalara sıkça rastlanır. Bu basamaktaki avcının heves ve arzuları aklının önündedir. Avcı etiği hakkında pekişmiş bir kanaati yoktur. Evrensel değerler ve var olan doğal kaynakların gelecek nesillere aktarılması ile ilgili konular onu hiç ilgilendirmemektedir. Ve bu basamakta, av ve avcılık üzerine, özellikle vurduğu avlar üzerine çok konuşur. Sn.omereser, diğer basamakları da sırası gelidiğinde yazacağım. Yukarıda anlatıklarınız ve hala ülke gerçeğinde yaşadığımız bu örnekler sürüp gitmektedir. Bu avcı davranış biçimlerini bu basamaklarda bulamazsınız. İşte avcı ile ''eli tüfekli'' yi ayıran en önemli özellik de budur. Rastgele |
|
02-09-2009, 14:16 | #102 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
2_ SINIRLARA ULAŞIM BASAMAĞI Ortalama iki yıl sürecek bu basamaktaki avcı, yasal sınırlara ulaşmak için fazla avlanır ve yeteneğini çevresine ispatlamak için bütün enerjisini harcar. Onun öncelik taşıyan tek amacı vardır, sınırlara ulaşmak. Bu dönemde tabir caizse dur durak bilmez. Av günü boyunca, av yapma tutkusu ile yanar durur. Yasal kurallarla belirlenmiş sınırlar bu dönemde '' avcı şartlanması'' denilen sorunlara yol açar. Örneğin; bir av günü 10 bıldırcın ile sınırlanmışsa ve haftada 3 gün ava gidilecekse buna kendine şartlandırır ve uygular. Bizim ülkemizde çok sık yaşanan bu avcı pisikolojisi, avın hergün serbest olduğu ve av limitlerinin olmadığı ülkelerde yaşanmamaktadır. Yapılan bir çok araştırmada, bu baskı ve sınırlamaların olmadığı ülkelerde avcı haftada hatta iki haftada bir ava gittiği saptanmıştır. Bu basamaktaki avcı, başarılı bir av günü sonunda evine herkesin göreceği saatte gelir ve avlarını uzun süre belinde (kıtgasında) taşır. Başladığı her sohbetin ana konusunu bir önceki avı oluşurur ve çok konuşur. Başarısız geçen avlar ise bu basamaktaki avcı için tam anlamıyla ruhsal yıkımdır. Gündelik yaşamın her alanında öncelik av tutkusudur ve rüyaları bile av figürleriyle doludur. Kaçan hayvanın sesiyle sıcrayarak uyanır, uykusundan. Ava gideceği günü iple çeker ve gece boyunca doğru dürüst uyuyamaz. Daha çok avlanabilmek için silahlar hakkında bilgi toplar. Eğer trofe avı yapıyorsa, bu durumu daha şiddetli hisseder, uygun çaplı silah ve uygun kalibreli bir yivli silah onu daha çok cezbeder. Bu basmakta edindiği bilgi ve becerilerini bir alt basamaktaki avcılarla paylaşmaz. Av söz konusu olunca o biraz bencil ve kıskançtır. Saygılar |
02-09-2009, 21:27 | #103 |
Ağaç Dostu
|
Forumun bu bölümünü daha yeni farkettim. Bu konuya ilgisizliğimden değil, avcılığa olan ilgisizliğimden hiç değil... Sadece savrukluğumdan, okuma ve izleme konusundaki dağınıklığımdan... Bu yetmiyormuş gibi konu forumun ta aşağılarında kalmış... Ama sevgili Halil Önen sağolsun dikkatimizi bu tarafa çekti. Her ne kadar tüfeğiyle değil de sadece fotoğraf makinasıyla avlanan biri de olsam konunun dışında kalamadım. Bu gecikmeden dolayı özür dilerim... Ben ki boksun spor olmadığına inananlardanım. Bu nedenle, her ne kadar "öldürmek için avlanılmıyor, avlanmak için öldürülüyor" olsa da avcılığın bir spor olduğu konusunda beni kimse ikna edemez. Ha atıcılık spordur. Bunu kabul ederim ancak... Ama şunu ititraf etmeliyim: daha önce de yazdığım gibi, bir avcı, 'İyi de bizim vurduklarımızın kaçma şansı vardı, sizin kasaplardan ve marketlerin et reyonlarından satın aldıklarınızın böyle bir şansları yoktu ama..." dediklerinde verecek yanıtım yok doğrusu. Çünkü, kümesdeki hayvanın boğazlanması normaldir, ama doğadaki hayvanı vurmak vicdansızlığa girer demek saçma oluyor bu durumda. Zaten bu yaştan sonra etyemezlerin saflarına geçmeme ramak kaldı. Çünkü beslenme biçimimde otoburluğum daha baskın olmaya başladı. Buna, bir gün iri bir eti çiğnerken birden bire bu halimden dolayı kendime duyduğum nefret neden oldu... Kara avcılığına daha çocuk yaşta iken bir yakınım yüzünden soğudum. Daha 13 yaşlarındayken avda ona çanta taşırdım. Köpeğini çok severdim. Çok zeki bir köpekti... Av hayvanını kaldırmada, vurulanı arayıp bulmada çok iyi idi... Ferma duruşuna bayılırdım. Avın kokusunu aldığında ön sol bacağı kıvrılır, kuyruğu sert bir kamçı gibi yere paralel durur ve tüm bedeniyle tam bir heykel gibi kala kalırdı. Vurulan kuşu otların, çalıların arasından anında bulur getirir avcının ayakları dibine bırakırdı. Derenin akıntısana kapılan avı bile alıp geldiğini bilirim. Müthiş anlaşırdık. Aptal bir avcıya zeki bir köpeğin ayak uyduramayacağını acıyla öğrendim ben... Bir gün bıldırcın avına gittik. Jiple av mahalline ulaştık. Hava güzeldi, köpek ve ben çok neşeliydik. İkimizde yerimizde duramıyoruz. Avcı olan yakınım çifte elinde, çantalar benim omuzumda tarlaların arasına daldık. Köpek önümüzde zigzaglar çiziyor, derken aniden bir ferma duruş... Aptal avcı tüfeğini hazırladı, köpek zamanını kolladı, fırladı avı kaldırdı, 'Güm!..' Ama, karavana... Aptal avcı, köpeğe avı erken kaldırdığı gerekçesi bağırdı, çağırdı... Ama ben gözümle gördüm, vuramayan kendisiydi. Derken gene ferma duruş, gene av kaldırıldı, 'Güm!...' gene vuramadı. Neredeyse çifteyi ben isteyeceğim... Hayvana nasıl bağırdığını görmeliydiniz. Hatta bir ara tekmeledi de... Ben korkudan köpekle birlikte pıstım kaldım. Sanki köpek değil de azarlanan, hırpalanan bendim. Zavallı köpek ne yapacağını şaşırıp kaldı. Ferma duruşu yarım yamalak oluyordu... Önce duruyor, sonra vazgeçip mızıklanıyor, geri dönmeye çalışıyordu... Aptal avcı gene boşa atıyor, sonra da köpeğe gene bağırıyordu. Ben neredeyse ağlayacaktım. Derken çalılıkların arkasından bir bölük bıldırcın daha havalandı. Bizimki çifteye davrandı, ama nafile ateş edemedi bile... Ve o kızgınlıkla çifteyi köpeğe çevirdi acımadan ateş etti. Köpek bir çığlıkla yerinden sıçradı, olduğu yerde şöyle bir döndü ve düştü... Karnındaki saçma deliklerinden kan çıkıverdi.. Ve avcıya ben sana ne yaptım der gibi baktı. Sonra acı içinde öylece uzandı. Ben ağlamaya başladım. Yakınım olan avcı bana da bağırmaya başladı: "Yürü" dedi "Yürü!.. Şimdi sana da patlatacağım bir tane. Gebersin... Beceriksizliğin sonu budur işte!. Gebersin it!.." Biz cipe doğru giderken ben hem ağlıyor hem de ara arar arkama dönüp ona bakıyordum. Bir ara başını kaldırıp bana baktı. Sonra kafası gene düştü. Bu son bakışımız oldu. Ben o günden beri kara avcılığına gitmedim ve o günden beri de o yakınımın evinden içeri adımımı atmadım... Ve ne kendi nikahıma ne çocuğumun sünnet düğününe çağırmadım. O da bana, "Neden arayıp, sormuyorsun?.." demedi hiç bir zaman... Oarad burada karşılaştığımız oldu elbet. O zaman ayak üstü şöyle bir konuşurdum o kadar. Ama bu konuyu ona hiç açmadım. Bundan bir ay kadar önce hastalandı. Felç inmiş. Beni sormuş. Babam, "Ölmeden önce bir ziyaret et" dedi. Babamı kıramadım. Gittim. Konuşamıyordu. Yüzüme baktı. Ellerimden sıkıca tuttu. Gözünden yaşlar döküldü. Her yakının ziyaretinde gözleri böyle yaşarırmış. Bu böylesi bir gözyaşı mıydı, yoksa o köpeği hatırladığı için mi bilmiyorum. Bu yakınım geçenlerde öldü. Cenazesine gitmedim... İçimden gelmedi... Köpeklerin ruhu var mıdır bilmem; şimdi onlar sanki bir yerlerde karşılaşacaklarmış da yakınım ona ateş ettiği için özür dileyecekmiş gibi bir hisse kapılıyorum... Rastgele NOT: Bir ara neden olta balıkçılığını da bıraktığımı anlatırım... |
03-09-2009, 00:45 | #105 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Avcılar bütün hayvanları kaçarken arkadan vururlar. Böyle vurmak zorundadırlar çünkü her yabani hayvan insandan kaçar. Eğer tetik çekmeden o hayvanla göz göze gelseler ve o hayvanın gözündeki korkuyu görseler çoğu tetik çekemez. Tetik çekebilecek olanlar sadece yukarıda anlatılan köpeğini vuran avcı ve onun gibi vicdansız, acımasız olanlardır. Bizim ülkemizde avcıların çoğu köpeği tüfek, bıçak, çizme, araba gibi bir av aracı olarak görür ve köpek sevmezler. Esasında bizim milletimizin çoğu köpek sevmez, hayvan sevmez. Özellikle köpek Anadoluda sevilmez ve bir ihtiyaç varsa bakılır, bekcilik, avcılık gibi.. Bizim ülkemizde yaban hayatı idaresi de yokdur, avcı eğitimi de yokdur. Göstermelik avcılık belgesi vermek için bir kurs açılmışdır ve Avrupa ülkelerindeki uygulamalarıyla karşılaştırıldığında son derece komik, yetersiz, saçma sapan bir uygulamadır. Dolayısı ile bizim avcımız cahildir, hem de zır cahil. Türkiye’de yapılan avcılık ile Avrupa’da yapılan avcılık çok farklıdır. Avrupa’da avcılık yaban hayatı idaresinin bir parçasıdır. Avrupa’nın avcısı son derece eğitimli ve kalitelidir. Kıyaslama yapılınca zaten Türkiye’de yapılana avcılık denmez. Bizde herşey göstermelik yapılır. Bilimsel dayanakları yokdur. Yapanın da bilgisi yokdur. Yapılanı izleyenin de. Avcılar, çevreciler çıkar ormana göçmen av hayvanlarına ağır kış koşullarında yemleme yaparak medyada taraftar toplamaya çalışırlar ama bu davranışlarıyla o hayvanlara ne kadar zarar verdiklerini bilmezler. Göçmen hayvanları yemlemek demek zayıf olanların hayatta kalmasını sağlayarak hastalıklı ve zayıf genlerin sürü içinde devamını sağlamak ve ilerleyen nesillerde o nesli bozmak demekdir. Doğa kurduğu düzende zayıf bireylerin ölmesini ve bu zayıflıkların gelecek nesillere taşınmamasını sağlar. Zayıfların ölmesi ağır doğa şartları ve avcılar (insan ve yırtıcı hayvanlar) sayesinde olur. Avcı (insan ve yırtıcı hayvanlar) doğanın bir parçasıdır ve üzerlerine düşen görevleri yapmalıdırlar. |
03-09-2009, 00:46 | #106 | |
Ağaç Dostu
|
Delikli demir
Alıntı:
Sanırım avcıların trajedisi de bu; çoklukla kim atıcı, kim bohçacı, kim öğrenci avcı, kim serhat avcısı, kim sportmen avcı ayırdedilemesi. Bizim kültürümüzde hayvanlara tekme atmak kabul edilemez(di). Biz öyle öğrendik, atıcımız o noktada da çuvallamış ki gerçekten yazık. Ancak berduray da öyle bir cümle etmiş ("mermiden kime hayır gelmiş ki icad edildiğinden beri") ki insan ne yani "delikli demir icad oldu..." mu demek istiyorsun, diye düşünmeden edemiyor. Kızmayın hemen, latife ediyorum. Sohbet güzel gidiyor, okuyor, takip ediyoruz belli olsun diye dostların peşinden dalıverdim avlağa. Alınganlık olsun istemem. Rastgele. gece gençliğinde müsabık boksa başlamasına "ramak kalmış" forum kişisi! |
|
03-09-2009, 01:36 | #107 | |
Ağaç Dostu
|
"Avrupaî avcılık" hakkında
Alıntı:
Hele Avrupaî avcılar konusunda Kosova ve Bosna katliamlarında, bilimsel, bilimsel, programlı çocuk, kadın, yetişkin demeden insan avlanmasına çanak tutmalarını ve seyretmelerini de dahil ediyor musunuz? Özeleştiriye evet ama bu kadar toptancı bir şekilde olması haksızlık değil mi? Avrupalı avcılar dünyanın en çok ve en acımasız soykırımcılarıdır. Tüm kıtalardaki, bir çok türün yokolması onların sayesinde oldu. Üstelik sayıca başka kıtaların küsuru kadar olmalarına rağmen. 'Kış şartlarında hayvan besleyen avcı ve çevreciler' konusunda ise aynı düşünüyorum, bilindik tatlı su çevreciliği. gece bakalım sıra 'atları da vururlar'a da gelecek mi diye düşünen forum kişisi! |
|
03-09-2009, 01:58 | #108 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Umutsuzluğa düşmedik hiçbir zaman yenildiğimiz oldu, ama umutsuzluğa düşmedik, bir daha ağarmıyacakmış gibi çöken karanlık doldurmadı değil günlerimizi, bir daha ter dökmeyecekmiş gibi çekilen kan korkutmadı değil korkuttu elbet teslim olacağımızdan da korktuk, öleceğimizden de... Ama umutsuzluk _sonu gelmiş de hani dünyanın hiçbir şey kalmamış gibi tutunacak boşluğa değer ya insanın elleri_ düşmedik ona, yalnız olmadık yani, çaresiz olmadık. Kavradık nerden geldiğini çünkü umudumuzun, şafağını savunmak olduğunu kavradık geceye karşı; ne bizimle başladı, ne kesilip kalacak bizden sonra kavradık durdurulmaz yapan nedir bu akışı, ve sıradan bir er olduğumuz halde bu kavgada boyun eğmiyorsak önünde koskoca bir ordunun DOĞRULADIĞI İÇİN BİZİ YAŞAMIN HER DAKİKASI. Kemal özer |
|
03-09-2009, 07:31 | #109 |
Ağaç Dostu
|
Köpeğine silah sıkan bu adama avcı da demem, atıcı da hayvan demek isterim ama hayvanlara ayıp olur. Köpek avı oyun olarak görür. Sahibini hafta boyunca beklemiştir ve o gün eğlence günüdür. Köpek avda falsolu hareket ediyor bile olsa hatalı olan yetiştiricidir. Eğer av köpeğinizi döverseniz küser ve bir daha av yapmaz. (Yanılmıyorsam Kurzhaar hariç) Merakla bekliyor olacağım. |
03-09-2009, 12:20 | #110 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Alıntı:
Avrupa'lının Bosna, Kosava katliamına dur demesi veya dememesi onların doğayı koruyup korumamalarının veya nasıl koruduklarının bir göstergesi olabilirmi? Biz Türkler bu toprakları nasıl aldık? Biz gelmeden önce buraları boşmuydu? Biz geldik ve onlara lütfen buradan gidermisiniz biz buraya yerleşeceğiz mi dedik. Bosna'da yapılanları görünce bu insanlara barbar dememek nasıl elde değilse, bizim milletimizin hayvanlara ve doğaya yaptığı işkenceyi görünce de bize barbar dememek elde değildir. Hayvan ve doğa katliamı ile ilgili haberleri bir araştırın, sopalarla dövülerek öldürülen ayı yavruları, bağlanıp, kesilen, kurşunlanan kurtlar, çöp kamyonlarında ezilen sokak köpekleri ve daha niceleri. Hitlerin esir kamplarından daha kötü durumdaki sokak hayvanı barınakları, sokaklarda sefil olmuş o kadar sokak hayvanı. Hadi hayvanı geçin sefil halde yaşayan sokak çocukları, tinerciler, köylerde yalın ayak gezen, eğitim alamayan çocuklar, hayvan gibi satılan 12-13 yaşında kız çocukları, töre diye kendi akrabalarını katleden insanlar vs vs. Bu manzaraları hangi Avrupa ülkesinde görüyorsunuz? Mutlaka her ülkede hayvanlara eziyet eden, sevmeyen hasta ruhlu insanlar vardır ama bu kadar çok olurmu? Bir millet top yekün bu kadar hayvan düşmanı olurmu? Bir millet bu kadar vurdum duymaz, bana neci, duyarsız, cahil, bencil olurmu? Olur ****** işte bizim ülkemiz gibi eğitimsiz, kanunları çalışmayan ülkelerde olur. Bir araştırma yapın, istatistik çıkarın bakın bakalım hangi avcıda yaşlı köpek vardır. Belki yüzde 1dir. Hiçbir avcı yaşlı köpeğe bakmaz, ya merada bırakır, ya da merada onu vurur, ya da birine verir. Kendi köpeğini vuran avcı çokdur. 30 yıllık avcılık hayatımda çok görmüşümdür. Avcının köpeğine yaptığı eziyetin haddi hesabı yokdur. Doğumuna 3-5 gün kalmış köpeğini ava götürenimi istersin, süt emziren köpeği yavrularından ayırıp ava götürenimi istersin, bıçakla kuyruğunu kesip kızgın yağa batıranınımı istersin, avı yiyor diye ağzına çamur, toprak dolduranınımı istersin, eğitiyorum diye ölene kadar döveninimi istersin, silah sesinden korkuyor diye köpeği bağlayıp kulağının dibinde silah atanınımı istersin. Ne tür eziyet istersen bulabilirsin. Ben köpeğine iyi davranan avcıyı bu memleketde bir elin parmakları kadar az sayıda gördüm. Senelerce yurt dışında kaldım fakat orada da kötü davrananları bir elin parmakları kadar az sayıda gördüm. |
|
03-09-2009, 16:20 | #111 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-05-2008
Şehir: Afyonkarahisar
Mesajlar: 132
|
Gümüş'ün Başına Gelenler:
Pozitifköpek'in yazdıklarını okuyunca bir an çocukluğuma gittim. Küçükken eniştemin Gümüş adında bir av köpeği vardı. Bu bizim oralarda "çakır" denilen cinsten dişi bir köpekti. Gümüş galiba her yıl, altı yedi kadar yavru doğururdu. Enişte bunlardan bir ikisini verebilirse arkadaşlarına verir, veremediklerini bir poşete koyup uzak bir yere atardı. Bir keresinde de poşetteki enikleri silahla vurduğunu duymuştum. Av köpeklerinin hayat standardı da galiba kovaladıkları avlardan çok yüksek değil |
03-09-2009, 17:23 | #112 | |||||
Ağaç Dostu
|
Karamsarlık, genelleme ve tepki döngüsü
Alıntı:
Çoğunluk itibariyle söyledikleriniz doğru ama genellediğiniz kadar da değil. 'Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp' ise onun için buradayız. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Avrupa gibi temellerini başkalarının kanı ve gözyaşı üzerine kuran bir uygarlığı bu kadar abartmayın bence. gece 'bu da dahil bütün genellemeler yanlıştır' diyen forum kişisi. |
|||||
03-09-2009, 20:28 | #113 |
Ağaç Dostu
|
Av partisi
Konu avcılık olunca, yaşanan, tanık olunanlar kana bulanmış gerçekler olunca, haliyla, şiddetli kıtalararası gidiş gelişler, karamsar, kastı aşan eleştiriler de olabiliyor. Dikkat edilirse bakış açısı farklı olsa da, ana düşünce (yaşama saygı, doğa ve hayvan sevgisi) ortak paydamız. Sadece pozitifköpek için demiyorum, avcılığı çok sevip, en üst basamağa ulaşmak isteyen de, "avcılığı da avcıları da sevmeyen" de, beceriksizliğini şiddetle örtmeye yönelen akrabası ile yakınlığını protokole mahkum eden hassoman da, yıllarca tüfek ve köpekle dolaşıp, av olarak ait olduğu toplumu, üyelerini hedef alan pozitifköpek de uzak değil, yakınlar. Belki de sadece doğasever bir sitenin üyeleri olmalarından dolayı, ama durum bu. Evet gerçekler bu kadar kana bulanınca arınmak da o kadar kolay olmuyor, temizlenmekse şart. Yani sorunun mu, çözümün mü tarafı olacağımızın netleşmesi ve bu yolda, küçük de olsa, elimizden gelen az şey de olsa, bir şeyler yapılması şart. Doğaseverler olarak ortak paydada bile buluşup anlaşamazsak, herkesin şikayet ettiği, gerçek zararı veren, gerçekten eli kanlı, can alıcıların (dinamitle, elektrikle hayvan öldürenler) yaptıklarında bizim de payımız olmuyor mu, katkımız tepkisiz kalmaktan ibaret olsa da. Avcılık zaaf mıydı, eski bir takım yaşanmışlıklar mıydı, nerede kalmıştık! gece |
03-09-2009, 21:15 | #114 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Alıntı:
Hasatı her sene kaldırabilmeniz için her sene üretmeniz, ekmeniz gerekir. Üretim olmazsa, koruma olmazsa hasatda olmaz. |
|
04-09-2009, 00:13 | #115 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Buna çok üzüldüm. Aynı şeyleri ben yaşasaydım avcılık yapmazdım herhalde. Yine de başınız sağolsun. Siz daha iyi bilirsiniz ki, hiç kimse bile bile kötü olmuyor, karşılaşığımız, yaşadığımız her kötülüğün temelinde maalesef bilgi sandığımız bir bilgisizlik, cehalet yatıyor. Evrende kendi varlığımızı yaratırken ve hala yaratırken, bazen acı dolu dünyada mı yaşıyoruz diye mutsuzluğa kapıldığım/ kapıldığımız çok oluyor. Ama değerlerimizi biz kendimiz yaratıyoruz, yolumuzu kendimiz seçiyoruz. Önce değil ama sonra şöyle böyle oluyoruz. Besleyip büyüttüğü av köpeğini acımasızca vurabilen biri, kendisi ile köpeği arasında sadece derece farkından başka bir fark olmadığını, özünde ise hiç bir fark olmadığını bilemiyorsa, ne yaptıysa kendi kendine yapmıştır aslında. Bazı bilimsel verilerde çelişiyor olmasına rağmen, hayvanlarda (av köpeğinde) düşünme yeteneğini olduğunu ileri süren feylezof J. O. De Lametterie'ye bu konuda sonuna kadar katılıyorum. Saygılar_Rastgele Düzenleyen Halil Önen : 04-09-2009 saat 00:23 Neden: t |
|
04-09-2009, 01:50 | #116 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Geri kalan paranın üstüne biraz koyup Denizli'den usta bir avcının (işinden dolayı ava gidemiyormuş) kuşcu macar setter av köpeğini aldım. Adı Garip' ti ve ustaydı. Birbirimize kısa sürede alıştık. İlk defa ava çıkmaya karar verdik. Açık bir anız tarlasında ilerliyorduk. Bir ferma verdi ki tam resimlik. Yanına vardım. Bıldırcını kaldırdı attım, vuramadım. Garip biraz koştu uçan kuşun ardından düşer mi diye... Düşmeyince durdu geri bana baktı. Biraz ileride ikici bir ferma. Bu defa tüm dikkatimi topladım. Iskalamamalıydım, Attım yine vuramadım. Garibim Garip bu defa birkaç adım koştu, kaçan kuşun ardından. Durdu, öyle bir baktı ki bana... Biliyorum bu gün günümde değildim. Daha fazla rezil olmak istemiyordum yeni dostuma. Daha ilk av gününde beni böyle bilmemeliydi. Geri dönmeye karar verdim. Dönüşte biraz uzakta bir bıldırcın daha buldu. Yine güzel bir ferma... Kuş kalkıp gitsin diye ağırdan alıyordum. Gözünün ucuyla bana bakıyor 'neden sallanıyorsun' der gibiydi. Bir daha kaçırırsam bunun ne anlama geldiğini biliyordum. Zira dört arkadaş keklik avına gitmiştik. Köpeğini yeni alan arkadaşa alışsın diye onu öne sürmüştük. Yarım saat av süresinde aralıklarla üç defa keklik kaldırdı köpeği ve üçünü de ıskalamıştı. Köpek bir küçük kayanın üstüne çıktı, arkadaşa döndü, yüzüne karşı üç defa havladı. Resmen küfür etmişti. Bizler de gülmekten yerlere yatmıştık. Zira usta köpekler acemi avcılara bazen böyle yapıyordu. Sanki aynı şey benim başıma geliyordu. Üçüncü kez kaçırmamalıydım. Bu defa daha çok heyecan yaptım. İyice hazırlandım. İçimden kaçırmamalıyım, kaçırmamalıyım diyordum. Bu defa iki defa attım. Yine vuramadım. Garip bu defa koşmadı kuşun ardından, sadece uçup giden kuşa bakıyordu. Bana döndü, tam havlayacaktı, belki küfür etmiyecekti ama yine ağır birşeyler söylüyecekti, biliyorum. ( bi kere havladı gibi geldi bana ama...) Hemen kuşun ardından koşmaya başladım. Sanki vurmuşum gibi... İlerdeki küçük sazlıkların arkasında kaybolmuştu kuş, uçup gittiğini biliyordum. Garip, ne olduğunu anlamamıştı. Acaba vurdu mu? diye benimle beraber koşmaya başladı. Havlamayı unutmuştu. Ben kuşu vurmuşum gibi yerlerde arıyorum o da harıl harıl benimle beraber arıyor. Bulamıyordu, belki kendisini suçlu hisediyor olabilirdi bulamadığı için. Tam o sırada iki bıldırcın arka arkaya fırladı dibimizden. Avcı refleksi olsa gerek bu defa attım ve vurdum. Aldı getirdi. Böylece ben kendimi akladım o da şaibeden kurtuldu. O yaşamımın bir parçasını zenginleştiren bir dostum olarak hep var oldu. Hala da anılarımda vardır. Saygılar_Rastgele Düzenleyen Halil Önen : 02-11-2009 saat 04:09 |
|
04-09-2009, 09:57 | #117 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Alıntı:
Köpek sahibi olmasındaki tek amaç avı köpeksiz yapamamasındandır. Av yoksa at köpeği gitsin. Köpek sevgisi olan bir insan için köpeği ailesinin bir ferdidir. Ailenin ayrılmaz bir parçasıdır. O kimseye verilmez. Avcıların köpekleri top gibidir ondan ona atıp dururlar. rengini beğenmez verir, fermasını beğenmez verir, eğitemez açılır der verir, yakın gezer der verir. Hiçbir zaman bir köpeğin hayatı boyunca başına gelebilecek en kötü şeyin sahibini değiştirmesi olacağını bilemez. Benim köpeğimden ayrılmam için ya onun, ya da benim ölmem gerekir. |
|
04-09-2009, 14:19 | #118 |
Ağaç Dostu
|
İçim burkula burkula okudum yazılanları azönce. Avköpeğini sırf bıldırcınları vuramadığı için vuran kişiyi okudukça inanılmaz moralim bozuldu. Bir canlının zararlı olmadıktan sonra öldürülmesine asla tahammül edemiyorum. Lise yıllarında benim de bir av köpeğim olmuştu. Babamın çok yakın bir arkadaşının pointer cinsi bir köpeği vardı. Tayin olacağı zaman yavru bekleyen anne pointer bir sürü yavru yapmıştı ve babamın da arkadaşı, anne pointer'ı ve yavruları götüremeyeceği için bir süreliğine babama emanet etmişti. Yavrular da biraz büyüyünce babam bir tanesini bize ayırmıştı. O kadar çok yalvarmıştım ki kıramamıştı sonunda beni. Anne pointer'ı uçakla sahibine yollamış yavruları da dağıtmıştı. ( Anne pointer sahibi ile aylar sonra hava alanında buluşunca inanılmaz sevinç çığlıkları atmış, eve götürülene kadar sahibinin kulaklarını yüzünü yalaya yalaya bir hal olmuş, hatta babamın yanında kalırken boyna bulunduğu yerden kaçıp yavrularını da bırakıp kilometrecelerce yürüyüp sahibinin taşındığı eve gelir etrafı koklamaya sahibini aramaya başlardı. ) Neyse bizdeki yavru pointer'a aylarca baktım ben, inanılmaz bir bağ oldu aramızda. Babam yavru köpeği eğitti ama asla ava çıkmadı, çıkartmadı. O kadar akıllıydı ki bakışları, dikkati, odaklanması, bağlılığı, sevgisi... Sonra birgün ortadan kayboldu. Kıbrıs'ta avcılık çok yaygın olduğu için birileri çalmıştı köpeğimizi. Günlerce, haftalarca ve hatta aylarca ağladım geri geleceğini ümit ederek yaşadım. İlanlar asıldı her yere, haber salındı ama yoktu... Bir daha da onu hiç göremedim, bunu anlatırken bile içim gidiyor... Burada hayvanların vurulmasını okurken, yapılan eylemin bir zevkin tatmin edilmesi gibi görüyorum. O vurduğunuz hayvanı bekleyen yavrularının olduğunu kimse düşünüyor mu acaba? Aç, üşür vaziyette annesini bekleyen yavrular hani?! Siz kendi yavrunuzu yalnız bırakabilir misiniz hiç? Bir insanın size tüfek çevirip kurşunu vücudunuz bir yerine yolladığını hayal edebiliyor musunuz acaba? Ya can acısı, ufacık bir yeri çizilse insanın ne kıyametler kopartır değil mi? Ya ölüm korkusu, hızlıca atan kalp çartıntılarınız... Bunları herhangibir canlıya yaşatma hakkını nasıl kendinizde buluyorsunuz. Anlamıyorum ve üzülüyorum! |
04-09-2009, 16:27 | #119 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Alıntı:
Örneğin çulluk yumurtlar ve yuvanın yanından bir tilki geçse, etrafda dolaşsa yumurtalarını bırakır gider ve tekrar gelip bakmaz, civcivler çıkıncada eğer bir tehlike sezerse civcivlerini terk eder gider. Hiç umrunda dahi değildir. Av doğanın kanunudur. Bütün etoburlar başka bir canlıyı öldürerek hayatta kalırlar. Öldürmek yaşamak için gerekli, elzem bir duygu ve beceridir. Etoburlar dışında diğer hayvanlarda hayatları tehlikeye girince öldürürler. Bir Manda otobur olduğu halde saldırı kaşısında çok ölümcül bir hayvana dönüşebilir. İnsan av yapmazsa hayatta kalamazmı? denirse tabii ki kalır. Günümüz insanının avlanmaya pek ihtiyacı yoktur. Ama bazı gıdalar için gereklidir. Örneğin balık. Balık da bir av hayvanıdır ve yabani olarak denizlerde yaşar. İnsan tarafında üretileni olsada bu yeterli değildir ve bizim yediğimiz balıkların çoğu yabani av hayvanıdır av mevsiminde avlanılırlar. Balık avı avların en acımasızıdr. Çünkü olta ucunda ağzına takılan kanca ile su üzerine çıkarılır, veya ağlarla toplanarak çekilir ve su dışında yavaş yavaş boğularak, çırpınarak can verirler. Bu aynen insanın suyun içine çekilip ölene kadar su altında tutulması gibidir. Avcılığa karşı olanların çoğu afiyetle balık yerler ama balıkların da hayvan oldukları hiç akıllarına gelmez. |
|
04-09-2009, 17:16 | #120 |
Ağaç Dostu
|
Bir hayvan av zamanı öldürülüyor, yavruları yok türü genellemeleri benim gibi bir insanın kabul etmesi mümkün değil. Bu avlanmayı açlık sorununu halletmek için yapmıyorsa ve zevk için yapıyorsa, adına da spor deniliyorsa, benim için bu insanlık dışı bir olaydır! |
|
|