View Single Post
Eski 02-09-2009, 21:27   #103
hassoman
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Forumun bu bölümünü daha yeni farkettim.
Bu konuya ilgisizliğimden değil, avcılığa olan ilgisizliğimden hiç değil...
Sadece savrukluğumdan, okuma ve izleme konusundaki dağınıklığımdan...
Bu yetmiyormuş gibi konu forumun ta aşağılarında kalmış...
Ama sevgili Halil Önen sağolsun dikkatimizi bu tarafa çekti. Her ne kadar tüfeğiyle değil de sadece fotoğraf makinasıyla avlanan biri de olsam konunun dışında kalamadım. Bu gecikmeden dolayı özür dilerim...

Ben ki boksun spor olmadığına inananlardanım. Bu nedenle, her ne kadar "öldürmek için avlanılmıyor, avlanmak için öldürülüyor" olsa da avcılığın bir spor olduğu konusunda beni kimse ikna edemez. Ha atıcılık spordur. Bunu kabul ederim ancak...

Ama şunu ititraf etmeliyim: daha önce de yazdığım gibi, bir avcı, 'İyi de bizim vurduklarımızın kaçma şansı vardı, sizin kasaplardan ve marketlerin et reyonlarından satın aldıklarınızın böyle bir şansları yoktu ama..." dediklerinde verecek yanıtım yok doğrusu.
Çünkü, kümesdeki hayvanın boğazlanması normaldir, ama doğadaki hayvanı vurmak vicdansızlığa girer demek saçma oluyor bu durumda. Zaten bu yaştan sonra etyemezlerin saflarına geçmeme ramak kaldı.
Çünkü beslenme biçimimde otoburluğum daha baskın olmaya başladı. Buna, bir gün iri bir eti çiğnerken birden bire bu halimden dolayı kendime duyduğum nefret neden oldu...

Kara avcılığına daha çocuk yaşta iken bir yakınım yüzünden soğudum.
Daha 13 yaşlarındayken avda ona çanta taşırdım.
Köpeğini çok severdim.
Çok zeki bir köpekti... Av hayvanını kaldırmada, vurulanı arayıp bulmada çok iyi idi... Ferma duruşuna bayılırdım. Avın kokusunu aldığında ön sol bacağı kıvrılır, kuyruğu sert bir kamçı gibi yere paralel durur ve tüm bedeniyle tam bir heykel gibi kala kalırdı. Vurulan kuşu otların, çalıların arasından anında bulur getirir avcının ayakları dibine bırakırdı. Derenin akıntısana kapılan avı bile alıp geldiğini bilirim.
Müthiş anlaşırdık.

Aptal bir avcıya zeki bir köpeğin ayak uyduramayacağını acıyla öğrendim ben...
Bir gün bıldırcın avına gittik. Jiple av mahalline ulaştık. Hava güzeldi, köpek ve ben çok neşeliydik. İkimizde yerimizde duramıyoruz. Avcı olan yakınım çifte elinde, çantalar benim omuzumda tarlaların arasına daldık.
Köpek önümüzde zigzaglar çiziyor, derken aniden bir ferma duruş...
Aptal avcı tüfeğini hazırladı, köpek zamanını kolladı, fırladı avı kaldırdı, 'Güm!..'
Ama, karavana...
Aptal avcı, köpeğe avı erken kaldırdığı gerekçesi bağırdı, çağırdı...
Ama ben gözümle gördüm, vuramayan kendisiydi.
Derken gene ferma duruş, gene av kaldırıldı, 'Güm!...' gene vuramadı.
Neredeyse çifteyi ben isteyeceğim... Hayvana nasıl bağırdığını görmeliydiniz. Hatta bir ara tekmeledi de... Ben korkudan köpekle birlikte pıstım kaldım. Sanki köpek değil de azarlanan, hırpalanan bendim. Zavallı köpek ne yapacağını şaşırıp kaldı. Ferma duruşu yarım yamalak oluyordu... Önce duruyor, sonra vazgeçip mızıklanıyor, geri dönmeye çalışıyordu... Aptal avcı gene boşa atıyor, sonra da köpeğe gene bağırıyordu. Ben neredeyse ağlayacaktım. Derken çalılıkların arkasından bir bölük bıldırcın daha havalandı. Bizimki çifteye davrandı, ama nafile ateş edemedi bile... Ve o kızgınlıkla çifteyi köpeğe çevirdi acımadan ateş etti. Köpek bir çığlıkla yerinden sıçradı, olduğu yerde şöyle bir döndü ve düştü... Karnındaki saçma deliklerinden kan çıkıverdi.. Ve avcıya ben sana ne yaptım der gibi baktı. Sonra acı içinde öylece uzandı. Ben ağlamaya başladım. Yakınım olan avcı bana da bağırmaya başladı: "Yürü" dedi "Yürü!.. Şimdi sana da patlatacağım bir tane. Gebersin... Beceriksizliğin sonu budur işte!. Gebersin it!.."
Biz cipe doğru giderken ben hem ağlıyor hem de ara arar arkama dönüp ona bakıyordum. Bir ara başını kaldırıp bana baktı. Sonra kafası gene düştü.
Bu son bakışımız oldu.
Ben o günden beri kara avcılığına gitmedim ve o günden beri de o yakınımın evinden içeri adımımı atmadım... Ve ne kendi nikahıma ne çocuğumun sünnet düğününe çağırmadım. O da bana, "Neden arayıp, sormuyorsun?.." demedi hiç bir zaman... Oarad burada karşılaştığımız oldu elbet. O zaman ayak üstü şöyle bir konuşurdum o kadar. Ama bu konuyu ona hiç açmadım.
Bundan bir ay kadar önce hastalandı. Felç inmiş. Beni sormuş. Babam, "Ölmeden önce bir ziyaret et" dedi. Babamı kıramadım. Gittim. Konuşamıyordu. Yüzüme baktı. Ellerimden sıkıca tuttu. Gözünden yaşlar döküldü.
Her yakının ziyaretinde gözleri böyle yaşarırmış. Bu böylesi bir gözyaşı mıydı, yoksa o köpeği hatırladığı için mi bilmiyorum.
Bu yakınım geçenlerde öldü.
Cenazesine gitmedim...
İçimden gelmedi...
Köpeklerin ruhu var mıdır bilmem; şimdi onlar sanki bir yerlerde karşılaşacaklarmış da yakınım ona ateş ettiği için özür dileyecekmiş gibi bir hisse kapılıyorum...

Rastgele

NOT: Bir ara neden olta balıkçılığını da bıraktığımı anlatırım...

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön