agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Hayvanlar > Yabani Hayvanlar > Yabani Hayvanlar / Genel
(https)




Beğeni Düzeni15Beğeniler

Sadece okunabilir konu
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 28-01-2012, 16:46   #1
Ağaç Dostu
 
dermana's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-12-2010
Şehir: izmir
Mesajlar: 271
Galeri: 21
Bufalo ile aramızdaki mesafe 50-60 metreye indi. Terleyen elimdeki 375 H&H Steyr tüfeğim neredeyse kayıp gidecek. Elimi pantolonuma siliyorum aceleyle, bilmem kaçıncı kere emniyeti kapatıp tekrar açıyorum. Nefesimi tuttuğumu fark ediyorum, veriyorum nefesimi ve normal nefes alıp vermek için koşulluyorum kendimi. 40 metreye indi ara. Ama Miombo ormanı sık. Ağaçların arasında bazen 1 metre kadar bir açıklık oluyor. İleride böyle bir açıklık var. Tam oradan geçerken atsam? Atabilsem... Tam geçerken de orda durmaz ki namussuz! Tetiği çektim, sol omuzbaşına isabet. Omzu kırıldığı için üzerine basamıyor sol ön bacağının. Mermi omzu kırıp mutlaka kalbine isabet etti ama hemen düşmeyecek. Zaten ikircikliydi, kanı bitse de adrenalinle devam eder. Bir anda bizi görüyor ve üzerimize dönüyor. İsa (profesyonel avcımız) ‘Shoot again!(Tekrar ateş et!)’ diye bağırıyor ensemde. Bufalo traktör gibi geliyor üzerimize. Bu kez tam göğsünün ortasına atıyorum. Tam isabet. Hâlâ geliyor. Artık aramızda 20-25 metre var. Mekanizmayı kurup bir tane daha atıyorum. Bu da tam hedefte. Kalbi, ciğerleri; mutlaka! Birer mermi daha yolluyoruz. Sarsılıyor, ama devam ediyor üzerimize gelmeye. Son kurşunumu da kalbine yapıştırıyorum. Ama bufalo artık kanla değil, adrenalinle koşuyor. Bitecek pili elbette düşecek, ama bizi temize havale ettikten sonra. Çoktan düşmesi gerekirdi. Çalışan bir kalbi kalmadığına eminim. Beynine nişan alsam? Ama daha 15 metre var. İp gibi dümdüz gelmiyor ki, kafası sürekli hareket halinde. O koca kafada yumurta büyüklüğündeki beyni ya tutturamazsam? Çabucak bunlar geçiyor kafamdan. “Fight or flight” (savaş veya kaç)... Eminim bilinçaltım bana çaktırmadan bunu da tartıyor. Sonra silahıma güvenmekten başka çarem olmadığını kabul ediyorum. Birimizden birimiz düşene kadar kurşun sıkmaya devam. Ben bizi yok etmek üzere üzerimize doğru koşmaya devam eden bufaloyu beyninden vurmanın hesaplarını yaparken rehberimiz Nat, onu ayağından vurdu. Böylece koşmasını engellemek istiyordu.”
Çok ünlü bir işadamının avcılık anılarından... eminim et ihtiyacını karşılamak için yapmamıştır bunu...

dermana Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 28-01-2012, 23:36   #2
Ağaç Dostu
 
syılmaz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 16-01-2012
Şehir: Antalya
Mesajlar: 405
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi dermana Mesajı Göster
Çok ünlü bir işadamının avcılık anılarından... eminim et ihtiyacını karşılamak için yapmamıştır bunu...
Aynı işadamının kendisini eleştiren Hürriyet gazetesi köşeyazarı Melis Alphan'a yazdığı ve Melis Hanım'ın köşesinde yayınladığı cevaptır.

---

Sevgili Melis Hanım,

Salı sabahı Hürriyet’teki yazınızdan dolayı teşekkür etmek istiyorum.

Araştırmış, inceleyip veri toplamışsınız ve kendi içinde son derece tutarlı bir avcılık eleştirisi yazmışsınız.
İyi ve sert bir eleştiri; açık ve dürüst görüşünüz için teşekkür ederim. Sizi avlanmanın doğruluğu konusunda ikna etmeye çalışmayacağım.

Avcılığı dahi size savunmayacağım. Hepimizin görüşü, düşüncesi kendinin. CEO&Life’taki yazım istek üzerine bir hobi dergisine yazdığım bir yazı...

Avı öven, teşvik eden, savunan bir yazı değil... Denizcilerin hikayeleri deniz ile ilgilidir, kimisinin askerlikle ilgilidir, kimisinin seyahat ile ilgilidir.

Benden yazı istendiğinde diğer uğraşlarımın yerine av anekdotu seçmemin belalı bir tercih olduğunu şimdi çok iyi anlıyorum. Son günlerde gazetelerdeki alıntılar maalesef, tam da yazmış olduğunuz gibi CEO&Life’taki yazımın sadece av ve ölüm ile ilgili bölümlerinin ballandıra ballandıra abartılması yoluyla olmuş; iyi de olmamış. Kaldı ki, ana akım medyada herkesin gözüne, üstelik hiç ağzımdan çıkmamış sözleri manşet yaparak sokmak gibi bir niyetim hiç olmadı.

Yani, filmin sadece seçilmiş karelerini izlerseniz, algı da, tepki de böyle olur, olağan karşılıyorum.

Ben genç yaşlardan beri ava gidiyorum.

Dünyada 40 milyonun üzerinde avcı var. Av için izinler var. İzin verilen bölgeler var. Kotalar var. Yüzlerce kural, yasak var. Avlanabilmek için sınava girmenizin mecburiyeti var. Etik ve kanuni kurallar çerçevesinde sadece yaşlı ve üreme kabiliyetini kaybetmiş erkek hayvanları avlamak mecburiyeti var... Benim tercihim bütün bu kanuni kısıtların yanında yalnızca eti yenen hayvanları avlamak.

Türkiye’de 3,5 milyon av ruhsatlı insan var.

Sayımızın çokluğu asla haklı olduğumuz manasına çekilmesin.

Ama bizleri vahşi insanlar sürüsü diye damgalamadan önce bir düşünmenizi rica ediyorum.

Bundan 30-40 yıl önce misafir geldiğinde kümesimizden tavuk keser, tüylerini yolar, pişirirdik. Misafire kuzu keserdik. Şimdi süpermarkette plastiğe sarılı et parçaları alıyoruz. Her şey steril ve plastik. Küçükken oğlum tabağında yemek bıraktığı zamanlar “Tabağındaki balık senin için öldü. ‘Madem yemeyecektin, ben niye öldüm o zaman’ diye arkandan ağlar” dediğimizde alelacele bitirirdi tabağındaki yemeği.

Biliyor musunuz, ilköğretim son sınıftaki çocukların sınıfça mezbaha ziyareti mecburi olsun isterdim.

Görsünler ki, marketlerden plastiğe sarılı aldıkları o et parçaları gerçek canlı bir hayvanın boğazlanması sonucunda elde ediliyor. Belki tüyleri diken diken olur, belki bir daha et yemeyip vejetaryen olurlar. Bunu kabul edebilirim ama yedikleri etin bir canlının hayatına son vererek sofralarına geldiğini bilmemelerini asla...

Saygı duymalılar alınan cana... Bu benim görüşüm. Size bugünün şartlarında naif gelebilir ama ben şartlar izin verse soframa konan bütün otlara, mantarlara kadar da kendim toplamak isterdim.

Aslında dünya kurulduğundan beri hayat başka canlılar pahasına sürüyor. Bu duymak istemediğimiz bir gerçek; yüzleşmekte zorluk çektiğimiz bir gerçek.

Benim anlattıklarımın en rahatsız edici yanının bu gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortaya koyması olduğunu da düşünüyorum. Bu üslubun birçok insan için rahatsız edici olduğunu da, beni de hedef tahtasına oturttuğunu da görüyor ve anlıyorum.

Ancak afiyetle oturup kebap yediğimizde mezbahadaki hayvanların ne kadar genç olduğunu hiç düşünüyor muyuz?

Veya hayvan çiftliklerinde ‘bizim için özel yetiştirilen’ hayvanların hiç doğayla alakası olmamış, çayırlarda hiç özgürce koşturamamış olduklarının farkında mıyız? Veya oltaya takılan balığın su üstüne çekilirken can çekiştiğini?

Tüm bunların zor ve çelişkili bir tartışma olduğunun farkındayım.

Ancak vahşet veya hayvanseverliğin ölçüsü gerçeklerden ne kadar mesafeli durduğumuzla ölçülmemeli diye inanıyorum.

Görüşlerimi sizinle paylaşmak istedim.

Sevgi ve saygılarımla...

Cem Boyner

syılmaz Çevrimdışı   Başa Dön
Sadece okunabilir konu


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 13:08.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025