![]() |
|
|
|
|
|
#1 |
|
Ağaç Dostu
|
Ekonomik hayat, dinamik bir hayattır. Meselelere tek açıdan bakıldığında, o tarafın sözcüsü olunur, tarafın hangisi olduğu, sonucu değiştirmez. Oysa ki ticarette, üreten, tüketen ve bu ikisi arasında uzunca bir zincir bulunmakta. Yazar; bakkal, kasap, küçük esnaf olsam....hükumete ve yerel yöneticilere oy vermezdim... diyor. Bu, kanımca hükumete oy vermeyin mesajının değişik biçimde sunulması. Ben de şöyle derim o zaman: Ben, nihai tüketici, beni, kasaba, bakkala, manava, özetle bunlardan kazıklanmaya mahkum eden hükumete ve yerel yöneticilere... Ne oldu şimdi? Seçsin bakalım hükümet, tüketiciler mi çoğunlukta, yoksa (aslında kendileri de birer tüketici olan) bakkal, kasap... mı? Bu şekilde işin içinden çıkılmaz. İnsanlar, hiper-süper her ne ise marketlere hükumet zoruyla mı gidiyor? Bu yazıyı yazan, bu yerlere gitmiyor mu? Bakın, vaaz gibi olacak ama islamda (yanılmıyorsam) ticarette, serbest pazar ekonomisi geçerli, isteyen istediği yerden mal alır ama öncelik, şartlar aynı ise kendi mahallesindeki satıcıdadır, burada pahalı veya başka yerde aynı fiyata daha iyisi varsa oradan almak alıcının hakkıdır. Satıcılar, mallarının ayıbını açıklarlar, mostra yapmazlar, yeminle, överek mallarını beğendirmeye kalkmazlar.(Var mı böyle bir satıcı?) Gidiyorsun manava, sıkıysa elini sür bir domatese. O ne verirse almak zorundasın, ya hipermarkette, kendi elinle (hepsini mıncıklayıp çürümelerine sebep olarak) istediğini seçiyor, istediğin kadar alıyorsun.Araban varsa ücretsiz park edip, rahat rahat alışveriş yapıyorsun. (Aykırı olguları yazarak, insanımızın henüz bulunduğu seviyeye işaret etmek istedim.) Devlet zoruyla ya da bazı yazarların, bazı kesimler üzerinden bir yerlere gönderme yapmalarıyla ekonomik kurallar değişmez. Ekonomi, kendi mecrasında kendi bildiği gibi akar, buna ayak uyduran yaşar, uyduramayan boğulur gider. Sayın yazar, neden bakır tencere imalatçılarına, kalaycılara, el süpürgesi yapanlara, eşek, katır semeri dikenlere.... sahip çıkmıyor. Onları da koruyalım değil mi, yazık adamlara, çelik tencereler kaldırılsın... Başınızı ağrıttım, kusura bakmayın. |
|
|
|
|
|
#2 | |
|
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Mahir Ağabey, boşver, domatesi-portakalı ellemeden de alsak olur. İllede her aldığımız iyi olmak zorunda değil ki.. Doğa, ağaç-fide bize hep aynı gram ağırlıkta portakal, aynı anda aynı olgunlukta mı domates veriyor. Hatırlasanıza, (sahi unuttuk artık hepimiz. Herşeyin ille de en iyisi olması gerektiğini, ve işin kötüsü bizim ona layık olduğumuzu sanıyoruz. Halbuki dosdoğru konsere gitmiyoruz, AKMnin en büyük yapılmasını istiyoruz falan -bu nereden geldi şimdi?-)napıyorduk pazardan ya da manavdan ezik-bozuk aldığımız ürünü? Çöp'lük değilse ilk onu seçip kullanıyorduk ya da onu yemeğe doğruyorduk. Fena mı? Kısacık bir seçme anı harcıyorduk sadece. Hadi olsun atıyorduk o brini-ikisini. Ama şimdi hiç mi hiç almadığımız o azıcık ergin domatescikler, ya da elleyip bozduğumuz binlercesi her gece marketler kapandıktan sonra yaklaşan çöp kamyonlarına doldurulup atılıyor. Valla bir gün, Allahın nimetlerine burun kıvırıyoruz, bu kadar hor kullanıyoruz diye hepsini elimizden alacak ![]() Ben kendi adıma; Mahallemde büyük bir .....sa'nın küçük bir .....sa şubesi olmasına karşın, yine yakın çevremde pazar-manav-bakkal da kalmadığından 'mahalle marketlerinden' alış yapmaya çalışıyorum. Çevremdeki kırtasiye, plastikçi, şarküteri para kazansın diye onlardan alıyorum gereksinimlerimin yüzde seksenini. Belki bazen üç kuruş daha fazla oluyor ama hiç olmazsa onlar yaşamış oluyor. Benim cebimden ayda 20-30 lira fazla çıkıyor ama bir başka insanın cebine giriyor. Yok olup gitmiyor, yanmıyor, Allahın bir başka kuluna vermiş oluyorum. |
|
|
|
|
![]() |
|
|