Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi hassoman
İslamda ticaretin yaygınlaşması kıyamet alameti sayılır. Yani ticaretin dünyayı sarmalına alması kıyamet emareleri olarak görülmekte...
...
Bakkal Hasan efendi haksız rekabetten dükkanına kilit vuracak... var mı başka çaresi? Bakkal Hasan Efendi'nin kendi sorununu umursamayan bir siyasal gidişata ses çıkarmaması, hatta bile bile ona oy vermesi normal mi sizce?...
|
Hassoman kardeşim, konuyu bayağı genişletmiş, hatta benim islami bilgilerimin yetmediği (yukarıdaki kalın yazılmış ifade gibi) cümleler kullanmış.
İslami bilgiler uzmanı değilim, kendime yetecek kadar bir şeyleri öğrenmeye ve uygulamaya çalışıyorum.
Buna göre, İslamda, ticaretin yaygınlaşması kıyamet alameti sayılmaz.
Tam aksine,
alışveriş de faiz gibidir diye itirazlarda bulunanlara Kur'an-ı Kerim, mealen,
ticaret (alışveriş) helal, faiz haramdır. şeklinde net bir ifadeyle cevap veriyor.
Helal olan bir olgunun, kıyamet alameti olması düşünülebilir mi?
(Belki aşırı gitmek, gayeyi, sadece dünya malı edinmek olarak görmek, kıyamet alameti olabilir.)
Hz.Muhammed (SAV) :
Bizi aldatan, bizden değildir, demiş.
İngiliz atasözü :
Herkesi bir defa aldatabilirsin ama bir kişiyi, her seferinde asla. gibi bir ifade kullanmış.
Yine Hz. Muhammed (SAV) :
Müslüman, bir delikten iki defa ısırılmaz.
demiş.
YAni, aldatmak ve aldanmak, caiz değildir. Alanın da satanın da buna çok dikkat etmesi gerekir.
Dürüst olanları tenzih ederek ve genelleme yapmaktan özellikle kaçınarak, soruyorum.
Mahalle bakkalı, manavı, pazarcısı, balıkçısı tarafından hiç aldatılmadınız mı?
Bir kişi, bir defa bile aldatılmış olsa,
Bir kötünün yedi mahalleye zararı dokunur ve
Ne ekersen, onu biçersin atasözlerinin hikmeti, kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır. Er veya geç.
Konuya katkıda bulunan herkes neler yaptı, bilmiyorum.
Ben çocukken, Küçüksu'da bostanlar vardı( kavun karpuz tarlası değil), oradan hıyar, domates, patlıcan vs alır, Anadoluhisarı'nda kalenin dibinde satardım.
Bir ara da halden domates alıp, sattım.
Domates sandığının üstü, hep iri ve güzel, dibe doğru gittikçe, küçük, yamru yumru, hatta çürük, ne varsa doldurmuşlar.
Şimdi ben bunları aynı fiyata satabilir miyim? satamam, öyleyse ne yapmalıyım, aldığım gibi irisini gösterip, altında ne varsa doldurmalıyım değil mi?
Değil tabii, o zaman nerede kaldı benim dürüstlüğüm?
Bir gün yedi-sekiz yaşlarında bir çocuk geldi.
-Amca, annem iki kilo domates istiyor.
Ne vereceğiz şimdi bu çocuğa?
Domateslerin en güzellerini seçtim, tartıp verdim. Çocuk gitti, biraz sonra annesiyle geldi.
-Bu domatesleri siz mi verdiniz?
-Evet dedim, bir sorun mu var?
-Yok, hayır, bundan sonra bütün alışverişimi nereden yapacağımı öğrenmek için geldim.
...
Birileri bizi aldatıyorsa, biz de başkalarını aldatmak zorunda değiliz.
Şimdi de sitede, bana fazla gelen birkaç bitkiyi, tohumu sattım.
Allah'a şükür, alan kardeşlerim, umduğumuzdan daha fazlasını bulduk, dediler, bu yazım ortada, umduğunu bulamayan varsa lutfen bildirsin, hatamızı telafi edelim.
...
Yazdığım ilk yazıda, dünyanın değiştiğini, değişimin devam ettiğini, daha önce olduğu gibi, bugün de bazı mesleklerin ve onları icra edenlerin hükmünü tamamlayıp , ortadan kalkacağını anlatmaya çalışmıştım.
Elbette, hiçbirimiz, birilerinin işsiz kalmasına, işini kaybetmesine razı olamayız, üzülmeden bakamayız, oh olsun, diyemeyiz ama gerçekleri de değiştiremeyiz.
Özelde, ben de
Çekirdek hanım kardeşimiz gibi yapıyorum.
Mahallemde satış yapan esnaf, bu malı bana satmak için getirdi, ben buradan almazsam, Bostancı'dan, Bakırköy'den biri gelip almaz, o halde ben buradan almalıyım diyorum.
Aslında bu da islami bir yaklaşım, islamda ticaret ilmi varmış ve böyle emrediyormuş.
Osmanlı zamanındaki loncaları düşünün, lonca ahlakını.
Sabah bir müşteri geldiğinde, ben siftah ettim, karşıdaki dükkandan alsanız, o daha siftah etmedi, diyebilen anlayışı.
Şimdi böyle kaç esnaf var, söyleyebilir misiniz?
Malina iyi bilir.
Üsküdar'da, eski kamyon pazarına yakın yerdeki, son balıkçı tezgahında
kolyozlar gördüm.Pek makbul bir balık değildir, fakat kılçıksız ve lop etli olduğu için tavası pekala yenir.
Şuradan iki kilo alayım dedim, satıcı abi,
uskumru var dedi.
Yok, ben kolyoz alacağım, dedim. Bozuldu.
Baktım, tezgahta, hiçbir balık, kendi adıyla satılmıyor.
Ufak
tirsiler,
çinekop olmuş,
kolyozlar,
uskumru. vs.
Dedim ki niye balıkları gerçek adlarıyla satmıyorsun, milleti aldatarak, helal paranı, haram yapıp yiyorsun, mesajı almadı da köpürdü.
Şimdi bu balıkçı batsa, vah vah mı diyeceğiz?
Rahmetli Ecevit, üreticinin doğrudan satış yapabilmesi ve emeğin değerlendirilmesi için kooperatiflere önem ve destek vermişti.
Ne oldu, gerçeklere uymayan bir şeyler olduğu için ya da dinamik hayatla uyuşmadığı için hepsi işlevsiz kaldı.
...
Konu gerçekten çok uzamaya elverişli.
Şimdilik bu kadar diyelim.