![]() |
|
|
![]() |
#1 |
Ağaç Dostu
|
Hep anılarla karşınıza çıkıyorum. Çünkü yaşlıların şimdiye dair pek anıları pek yoktur. Adres defterlerinde yeni telefon numaraları, fotoğraflarında yeni kişiler yoktur. Bu yüzden geçmişlerine fazlaca tapınırlar... Hoş görün gari... Bir gece ana caddede araba sürerken önüme aniden bir kedi çıktı. Bu kedi milleti köpek gibi değildir. Köpek, kedi gibi farlara çakılıp kalmaz, vakit gündüz de olsa farketmez yoluna devam eder gider. Ama kediler öyle değildir. Gece vakti ille kendisine doğru gelen farlara durup şöyle bir göz atacaktır? GÜndüzleri ise tam karşıya geçecekken aniden fikir değiştirip geri dönüverirler. Yani ne yapacaklarını kestiremezsiniz... Aksiliğe bakın ki bu lanet kedi ikisini de yaptı. Hem aniden durdu, hem de geri döndü. Ve -hala unutamam- arabanın altında kaldı. O ses ne kadar kötü bir sesti. Öf!.. İndik, baktık; her şey çok geçti artık... Ertesi gün şehirler arası yola çıkacaktım. O gece inanın uyuyamadım. İnanın çok kötü bir duygu bu. Yaşayan bilir... Sabah olduğunda sıkıntımı hala atmış değildim. Neyse hazırlığımı yaptım, yola çıktım... Çok iyi hatırlıyorum, Sivrihisar'ı daha yeni geçmiştim. İrice bir böcek ön cama, görüş alanımın tam ortasına geldi cuk yapıştı kaldı. Cama su püskürttüm, silecekler kirliliği daha da yaydı. Bu defa söylendim: "Be hayvan, camda yapışacak başka yer bulamadın mı " dedim. Evet dedim ama o anda birden aklıma kedi geldi. Evet ya, bir kediyi ezdim diye sabaha kadar gözüme uyku girmemişti, ama sırf camımı kirletti diye vicdanımda zerre kadar bir kıpırtı olmadan bir böceğin ölüsüne söyleniyordum. Peki kedinin canı can oluyorsa bu böceğinki ne oluyordu? Bir kedinin ölümünde beni uyutmayan vicdanım, bu böceğin ölümünü neden umursamıyordu? Gerçekten neden? Arkadaşlara sordum, Kimi boyut farkından söz etti, kimi kedinin insanlara olan yakınlığından, kimi koşullanmışlığımızdan... Ama hala beni ikna eden bir yanıtını bulmuş değilim... (İster inanın ister inanmayın, bakın o günden beri ne sinek, ne böcek öldüremez oldum. Sadece beni sokan sivrisineği yakaladığımda affetmiyorum, o kadar ) |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#2 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Siz kediye çarptığınız için 8 de 8 suçlunuz. Hatta kabul ediniz lütfen! katilsiniz. Büyük ihtimalle şehir içinde seyir ediyorsunuz ve km. niz en az 50. Hadi 40km. diyelim yine durmazsınız. Sokak kedisi bolluğu yaşanan ülkemizde kediye çarpma olasılığının hesabı yapılmadan araba kullanmanız 2+2=4 şeklindedir, yani arabaya bindiğiniz için zaten kafadan %2 suclusunuz. Kediler kırmızı ışığı bilemezler, %2 buradan suclusunuz. % 6 eder. Kediler köpekler gibi değildir, köpekler kırmızı ışığı insanlara göre ayarlarlar insanlar geçerken onlarda geçerler.Işık yoksa bir sağına bir soluna bakarlar öyle geçerler. (çarpılanlar görme kusurludur) Ve köpekler kediler gibi zik zak yapmazlar, aniden fırlamazlar ve ortadan geri dönmezler. Köpeklerden yola çıkarak kedileri iyi tanımadığınız ortaya çıkyor ki buradan da % 2 suclusunuz. Etti % 8. kusurlu bir durum. Yani burada vicdan azabı çekmeniz normal. Gelelim arabanızın camına çarpan böceğe. Size çarpan, böçek olduğu için, 8 de 8 kusurlu o. Yanlış yerde, yanlış zamanda ve yanlış açıda buluduğu için, sizden kalay bile yeme hakkı vardır. İşte bunun için vicdanınız rahat ve rahat olmalıdır da. Rastgele/ iyi avlar ![]() Düzenleyen Halil Önen : 07-09-2009 saat 01:22 Neden: ek |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#3 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
![]() Hani beğenmedim de değil yani... ![]() Ama bir kediyi değil de bir köpeği (hele o av köpeğiyse) ezseydim bu defa yorumunuz ne olurdu bilemem gari... Rastgele, avınız bereketli olsun... |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#4 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Avcı gözü
Alıntı:
Halbuki o da 360 derecelik dünyanın % 20 sini bir açı ile görürken bir uyanıklık geliştirmiş, öne bakarken herhangi bir şeye konsantre olmamayı öğrenmiştir. Görüş alanının çevresindekileri tanımlayan gerçek avcı direksiyon başında olsa bile bir an dikkatini tuhaf bir şeyin_ bir kedinin yola fırlaması gibi_ farkındalığı çektiğinde, arazi algılama yeteneğinden yararlanır ve böyle bir talihsiz kazaya yakalanmaz. Usta bir avcının doğal yaşamı gözlemleme kabiliyetleri diğer bazı bireylere göre daha iyidir, zaten onu iyi avcı yapan da bu yeteneğidir. Bu sanatsal bir beceride olduğu gibi doğuştan (kalıtsal) bir yetenek olduğu gibi, çevresinin daha çok farkındalığını sorgulayışı gibi, doğal eğilimleri ne olursa olsun arazide görüş keskinliği edinmesi, geliştirmesi gibi sonradan edindiği bir olgudur. Onlar nasıl bu hale geldiler bilinmez belki ama, gece ördek avında iken gökyüzüne bakarken_tararken aynı anda birden fazla yere bakmayı öğrenmişlerdir. Avcı nereye bakacağını değil, nereye bakmayacağını bilen kişidir. Rast gele. Düzenleyen Halil Önen : 21-11-2009 saat 09:17 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#5 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
avcı gözü
Alıntı:
(Elinde tüfek mi var? ![]() |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#6 |
Ağaç Dostu
|
Elindeki nesne kullanana göre değişir. - Kimi bir silahtan çok daha etkili tahrip edici olarak kullanır... - Kimi bir şiir yazar gibi kullanır - Kimi etkili bir siyasi propaganda olarak kullanır - Kimi erdem, ahlak, onur için kullanır - Kimi ahlaksızca ve rezilce kullanır vs vs vs... Fotoğrafdaki hanım kızımız ise sanırım aksesuar olarak kullanıyor... ![]() |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#7 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Fotoğrafla avlanmak incelik değil şekilciliktir aynı zamanda avlanmanın özüne aykırı.
Alıntı:
Bir canlıyı öldürmenin diğer bir canlıya zevk verdiği tek tek normal durum alan avcılığın ahlaki yönünün derinliklerine inmenin olanaksızlığı, özellikle ölüm sorununa geldiğinde çok daha karmaşık sorularla karşılaşıyoruz. Ancak, bir şeyin yapılması gerektiği şekilde yapmaya çalışırken_ ki ahlak budur_ belirli bir çizginin ötesinde kapris ya da saplantılarımızın gerekli olduğuna inanmaya başlarız. Ve işte o zaman yeni bir ahlaksızlığın, hatta en kötüsünün içinde buluruz kendimizi; Bir şeyin yapılması için gereken koşullar bilmemek; insanın yüce ve kahredici gururu, arzularına gem vurulmasını kabul etmiyerek gerçeğin bu arzulara karşı koyacak yapıdan yoksun olduğunu sanır. Günahların en kötüsüdür bu ve arzunun içeriği iyi mi kötü mü, önemini tümüyle yitirir. Her istediğinizi yapabileceğinize inanıyorsanız _ ki bu iyiliklerin en yücesiyse bile_ onmayacak bir canisiniz demektir. Olması gerekenden fazla ilgilenmek, ancak olana karşı duyulan saygının tüketilmiş olduğu durumlarda bir önem kazanır. Bunu Hindlinin örneğinde görüyoruz. Kusura bakma sevgili hassoman ama, fotoğrafla avlanmanın saçmalığı _ ki İngiliz buluşudur_ özünde hiçbir kayda değer nitelik olmadığından, buna iyi bir örnek oluşturmamaktadır. Bir insan avlanmayı terk edebilir, ancak kişi avlanıyorsa bunun gerektiği temel '' zorunlulukları '' kabullenmek durmundadır. Aksi halde avlanmanını ruhu ortadan kalkar. Av hayvanının alt edilmesinde ve ele geçirilmesindeki dram ve genelde her şeyden çok ölümün yarattığı trajedi, avcının ilgisini bu beklentiye yoğunlaştırarak o ana kadar göstermiş çabalara da gereklilik kazandırır; Hayvanın öfkesiyle sert yüzleşme (trofe avı), onun enerjik savunmasıyla uğraşma, kan görmenin yarattığı çılgınlık noktası ve hatta avcının vicdanını kemiren suçluluk endişeşi; bunlar olmaksızın avlanmanını özü kaybolur. Hayvanın davranışı bütün ilhamını yaşamının tehlikede olması kanısından almaktadır. Ancak olay tamamen uydurmacadan ibaretse, onun yalnızca fotoğrafı çekileçekse, avlanma bir saçmalığa dönüşür ve avcılığın o kendine özgü gerilimi buharlaşıp yok olur. Av hayvanının yerine yalnızca bir görüntü olan fotoğraf alırsa, avlanma olayı ışık oyunundan öteye geçmez. Sevgili hassoman, şayet fotoğraf makinası güzel bir kızın_ yukarıdaki resimde olduğu gibi_ karla örülü bir yamacın, piza kulesinin ya da Einştein' in saçlarının resmini çekmek için kullanılıyorsa buna diyeceğimiz yoktur. Ama oramanda ağaçların altındaki toprağı burnuyla kazarak yemlenen dost yaban domuzu için umutsuz bir biçimde yetersiz kalır. Buradaki şekilcilik av hayvanını tamamen eşit bir yaratık kabul etmektir. Oysa avcılığı spor olarak bir düzen getirilip yönlendiren o kaçınılmaz eşitsizlik faktörünü kabul etmek bana daha ince bir gerçeklik gibi geliyor. Her hayvan bir diğer hayvana kıyasla onun ya altıda ya da üstünde bir konumdadır. Tam anlamıyla eşitlik anormaldir ve olası değildir. Rastlantıya bağlı konularda mükemmelik aranmamalıdır; çünkü bu boyutta belirlenmiş hiçbir ölçü, orantı ya da sınır yoktur. Her şey sonsuza ve dev boyutlarda uzanır, en abartılı olanı bile bir diğerini aşıp geçebilir. İngilizler silahı fotoğraf makinasıyla değiştirerek herhalde duyarlılığın en üst düzeyine ulaştıklarına inanmaktadırlar. Avcılıkta ahlak sorununu hesaba katma zorunluluğu olsa da bütün bir çözüme ulaşmış değildir. Ben feylezofları ve felsefelerine güçüm yettiğince baktım, isterseniz sizde bakın, avcılık konusunda ahlaki kusursuzluğa ulaşmak bir parçacık bile mümkün olmamış. Ona bakarsan aslında hiçbir şeyde mükemmelik gerçekleşmemiş. Bu anlamda avcılıkta ahlak açısından elde edilen başarıyı küçümsemeyiz. Dolayısıyla biz avclılar, fotoğrafla avlanmaya karşı çıkmaz zorundayız, çünkü bu bir gelişme değil, aksine bir sapmadır ve erdemlik taslanan hiçte hoş olmayan bir ahlak tarzıdır. Evet sevgili hassoman, gerçek anlamda incelik eşit olmayan iki canlı arasında bir çatışma dediğimiz avcılığın gerçeğini bir bütün olarak korunmalı_ hatta avcıları koruma altına almalı_ onun öz yapısına dokunulmamalıdır. İnsanın özen göstermesi gereken gerçek husus av hayvanını kendisine eşit kılmak için çaba göstermek değil_ bu budalaca bir ütopyadır_ aksine üstünlüğünün fazlasını gidermeye çalışmak olmalıdır. Avcılık alt konumdaki bir türün üstün bir türe karşı özgür müçadelesidir. Bir inceliğe kalkışmak ise bu noktada gereklidir. İnsan hayvana ' handikap ' vermelidir ki, onu hayali bir eşitlik taslamadan mümkün olduğunca kendi düzeyine yakınlaşabilsin. Hadi bir an için bu eşitliliğin var olduğunu düşünelim, o zaman av gerçeğini ortadan kaldırmış olmuyor muyuz? Fotoğrafik avlanmaya karşı olmanın en büyük nedeni; yukarıda sözü geçen bölük_pörcük içgüdümüz aldatılmakta, ve alaya alınamaktadır. Bu tür avcılık aslında idealist ve Plotoncu düzeyde avlanmaktır. Plotonculuk ise yapmacık bir mükemmeliyetci geleneği simgelemiyor mu? Saygılar, rast gele Düzenleyen Halil Önen : 12-11-2009 saat 20:42 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#8 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Fotoğrafla avlanmak incelik değil şekilciliktir.
Alıntı:
Tam olarak böyle midir? Peki..! Bu tezi ortaya atan ve ısrarla savunan; teçrübeli, bilgili hayvansever bir yazar, usta kalem sevgili hassoman ise; boşuna değildir; bir felsefi yönü olmalıdır. Ayrıca BBC vildlife Magazin' nin katkılarıyla, 2009 Yaban Hayatı Fotoğraf yarışması sonuçlarını içeren bir sayfa açmışsa ve 94 ülkeden 43 000 fotoğraf katılımı olmuşsa; ve bu olgu, vicdani çatışmaları akıllıca ortadan kaldırma şeklinde empoze ediliyor, savunuluyorsa ahlaki felsefenin sorunu olmalı... Peki fotoğrafla avlanma gibi duyarlı ruh yapısı sadece sevgili hassoman 'a ait midir, yoksa avlanmaya karşı büyük incelik gösteren bu anlayış kendine özgü bir düşünce akımı mıdır? Evet buradan öyle görünüyor; o zaman ne yapmalıyım? Kurt Lindner'in '' Tarih Öncesi Avcılık'' eserinde yer alan '' akıllı kovalama '' sından; Ploton'un '' Devlet '' adlı eserinde; '' Glaucon, öyleyse bizler de (biz düşünürler) ormanların çevresine avcılar gibi bir halka oluşturmalıyız'' diyen Sokrates'ten; '' Avlanmada avın izini sürerek onu ele geçirmekten başka bir şey değildir; ele geçirdikten sonra onunla ne yapılacağı, avla ilgili olmayan bir konudur'' diyen Eflatun' dan; Avcı '' tetikteki adamdır'' diyen Ortega'dan; Ve hatta; Cervantes' in Don Quijote' dan; '' gidiniz saygıdeğer senyör Hidalgo, kekliğinizle ve cesur gelinciğinizle gidiniz ve bırakın herbirimiz işimize bakalım'' diyen Yeşil Paltolu Şovelye' den; ve Ahlak felsefesinin Feylezofların dan, alıntılar, çalıntılar yaparak, bunları 41 yıllık avcılık deneyim ve bilgilerimi harmanlıyarak!; tüm türlerin varlığını korunması için çaba gösterdiğimi, herşeyden önce, avla ilgili ilişkilerde hayvanların kendi '' oyunlarını '' oynamakta serbest bıraktığımı, aslında avlanmakla '' Doğa'yı taklit etmekten '' öte bir şey yapmadığımı, anlatmalıyım. Peki bu fotoğrafla avlanma inceliğini gösterenler kimlermiş bi bakalım..! İngilizler; yani Anlosakson' lar, yani üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmpatorluğu' nun asil insanları; yani Güney Amerika' dan, Afrika' dan Asya' ya tüm yoksul halkların doğal zenginliklerini sonuna kadar sömüren, haksız zenginliklerini soylu sınıfına sunarken; biraz da _sendikaların, devrimci yapıların tepkisiyle_ halkına veren, sonra geri alan; dün emeklisini, işçisini fotoğraf avcılığı için Afrika Savanlarına gönderen, bu gün ancak ülkemiz' de tatil yapacak duruma getiren; halkının vergisiyle yapılmış üretim araçlarını '' ana'' lar gibi satan; bazı ' baba ' lar gibi satarım diyen 'baba' lara esin kaynağı olup ülkemizin zenginliklerini peşkeş çekenlerin önünü açan; Evrensel Değerlerin yeşerdiği topraklarında sağlık ve eğitimi paraya ihale eden, işcisinin emeklisinin tazminatlarına bile göz dikip artık onu da şirketlerine verme hesapları yapan, daha doğrusu, insanını yeryüzü topraklarında yok sayan; sosyo_ekonomik politik felsefenin kurcuları, hayvanseverliği ile bize ve dünya'ya örnek olan Hayvan Hakları Savunucuları; Bir iki örnek verelim, fikrimi ince gülü İngilizler' den; Düzenleyen Halil Önen : 12-11-2009 saat 20:52 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#9 |
Ağaç Dostu
|
Bence kediye üzüldüğünüz gibi böceğe üzülmeyişinizin, vicdanınızın sızlamayaşının nedeni ölen canlının küçük bir böcek oluşu. Onların bir duygularının olmayacağı, daha çok acı çekemeyeceklerini düşünmenizden ya da düşünmemizden ileri geliyor. Tehlike anında her çırpınan canlının hisleri kuvvetli zannedersem yoksa yaşamak için bunca çaba vermezlerdi... |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#10 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Sn.hassoman, bu şekilde vicdanını aklayamaz. İşin içinde 'vicdan' varsa büyüklük/küçüklük görecedir. O zaman karıncayı da ezer ve vicdan azabı duymaz. En güzeli benim dediğim gibi, olaya kaza süsü vermek. ![]() saygılar/rastgele Düzenleyen Halil Önen : 08-09-2009 saat 16:52 Neden: n |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#11 |
Ağaç Dostu
|
[QUOTE=hassoman;493148]Eh yani, ancak uçana kaçana ateş eden biri, benim gibi acılara yatkın marazi bir ruha sahip birinin yaşadığı ironik vicdani çelişkisine ancak böyle eğlenceli ve dozunda dalgasını geçerek yorumlardı ![]() Ben burada kaldım ve okurken çok eğlendim. ![]() |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#12 |
Ağaç Dostu
|
Biliyorum ki tasarımı gereği avcılık insanın yapısında var. Biliyorum ki vahşi doğada her canlı birer avcı. Ve ayrıca eminim ki bir silahın olduğu yerde bir öldüren ve ne yazık bir ölen elbet var. Beni ısırmadığı halde, sevdiklerime dokunan bir sivrisineği avlıyorum. Bilsem ki zarar verecek sevdiğime, belki başka bir canlıya da aynı şeyi yaparım. Uzun zaman aç kalsam belki ot bulamayınca bir canlıyı da öldürüp karnımı doyurabilirim, bilmiyorum. İlk insanın etçil ve de otçul olduğu ile ilgili farklı görüşleri okusam da genetik hafızamın bana ne kadar yardımcı olduğu ortada. Tıbbi zorunluluktan dolayı 34 sene boyunca yemediğim eti şimdi bakın nasıl kontrollü de olsa soframda bulundurmak zorundayım. Niye avlıyorlar diye dövünürken, binlerce hayvanın kesildiği mezbahaları ve geleneksel kurban bayramlarını yok sayabiliyor muyum? Hayır... İnsanoğlu et tüketiyor ve ben de uzun süredir bunu yapıyorum. Sayfa müdavimlerinin sözünü ettiği avcılığın temellerini, kurallarını okuduğumda olayın o kadar da basit olmadığını elbet anlıyorum. İlk yaşamdan beri hayatta kalabilmek adına, karın doyurmak adına sürmüş bir geleneği, tutkuyu, modern zamanlarda da devam ettirilmesini, tabii en kurallı haliyle anlamaya çalışıyorum. Kardeşim tuttuğu balığı getirdiğinde ki vurarak avcılık yapamaz, kıyamet koparmıyorum. Spordu, değildi konusuna giremeyeceğim ama bildiğim sporlarda eğer iki taraf varsa mümkün olduğunca eşit koşullarda olunması gerekiyor ve eğer tek kişilik bir sporsa neden bir parçasının bundan fazla haberi olmuyor da son anda öğrenebiliyor o da şanslıysa. Avcılık yoğun bir emek ve çaba gerektiriyor, hatta belli ki disiplinli de olmak gerekiyor. Bir insanın emeği karşılığında bir keyfi ya da çıkarı da olması bir anlamda normal. İnsanların yaşamlarında özel tutkulara, alışkanlıklara, rahatlamak ve kendini doğadan bir parça olarak hissetmek için türlü yollara ihtiyacı yok mu? Tabii ki var. Avcılık bunlardan biri olamaz mı? Ben olmasam, da başkaları avcı olmayacak mı? Avcılar çok acımasız insanlar mı? Hayır... Tüm bunları tamamen yok sayamadığım halde, farklılıkların ve farklı düşünebilmenin insanı en geliştiren olgu olduğunu bildiğim halde, bir türlü bir canlı nasıl vurulabiliyor anlayamıyorum. Gelirken yanımda ölümü benim elimden olmuş bir canlıyı nasıl taşırım bilemiyorum. Üstelik bunu uzun hazırlıklar ve planlamalardan sonra yaptığımı, bunu yapacağımı saatler öncesinden bilerek evimden nasıl çıkarım hiç bilmiyorum. Benden korkmasını, belki son kez gözlerimin içine bakmasını ister miyim? O bakışı unutur muyum? Sanmıyorum. İnanın size de saygı duyuyorum, kimse kimseye benzemesin ayrıca. Herkesin düşüncesine saygı duymaya çalışırken bu konuda çelişkilerle dolduğumu ve bir türlü ön yargıdan kurtulamadığımı da itiraf ediyorum. Fazla duygusal olabilirim, engel olamıyorum. Çabalıyorum, uğraş veriyorum, anlayamıyorum... Kuşlara iki soru soruldu Tam kurtulacakken vurulan mısın? Tam vurulacakken kurtulan mısın? Kuşlar bu soruları bilmeden uçtu. Yaşamda türleri çok kuşların Ölümde yazgıları iki İnsanları özlemleyen uçuşlarının Ardından giderkenki Kuşların da kendilerine özgü bir yazgısı vardır Ayaklar altında karıncalar, böcekler gibi ezilmezler ama Tam kurtulacakken vurulurlar Tam vururlurken kurtulurlar. İnsanları özlemleyen uçuşlarında Yaşamda türleri çoktur kuşların Ölümlerinde ikiye inen yazgılarında Nerden baksan sonu yoktur kuşların. Alintı: Ö. Asaf |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#13 |
Ağaç Dostu
|
28 Eylül bireysel silahsızlanma günü yaklaşıyor. Bir şeyi 'gün'ü olduğu için konuşmak anlamsız olsa da, sorunların çözümüne katkısı tartışılır olsa da, bu konu başlığında konuşmak anlamlı olacaktır diye düşündüm. ![]() Bireysel silahsızlanma konusunu bana ilk defa ciddi anlamda düşündüren oğlumun hazırlaması gerektiği ödeviydi. Grafik tasarım öğrencisi olan oğlum, bireysel silahsızlanma ile ilgili bir afiş hazırlayacaktı. Bayaca kafa patlattık birlikte. Ona sordum, "kim silah taşımak zorunda hisseder kendini? Yaşamından endişe eden, ya da kendine güveni olmayan birileri.." Peki yaşamından endişe edenlerin çok azınlıkta olduğunu varsayarsak, güven konusu öne çıkar. Kim güvensizdir? Silah=erkek=iktidar, ya da şu kombinasyona bakalım silah=erkek=iktidarsızlık ... Afişte kocaman bir silah, namlusu "erkek iktidarının sessiz sembolü" halinde aşağı düşmüş. Alt yazı da kısacık: İKTİDAR SİZSİNİZ... Evet iktidar bizim. Silah üçüncü ve çok tehlikeli bir uzantımız... |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#14 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Ben, Bireysel Silahsızlanma ve Şiddet içeren bir konunun burada tartışılmasına karşıyım. ''28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü'' ve ya da ''Sessiz Ayakkabılar yürüyüşü'' diye ayrı bir başlık açabilirsiniz. O başlık altında tartışılmasının çok daha uygun olacağına inanıyorum. Neden karşıyım; B.S, aynı toplumda birlikte yaşadığımız insanlara karşı herhangi bir nedenle silahlanmamak ise; bu avcıları kapsamamaktadır. Çünkü '' insanlara karşı'' sözü avcıları rahatsız eden bir durumdur. Yurttaşlar kendi güvenliğini sağlamak görevini ve sorumluluğunu üstlenmezler... sözü de avcıları kapsamaz. Çünkü avcı ''kendi güvenliği'' için tüfek taşımaz. Kendini ifade edemiyenlerin ateşli silahlar, silahlar, bıcaklar ya da diğer şiddet araçları kullandıkları öfke dolu eylemlerle kendilerini ifade etmeleri, bir toplumsal iletişimsizlik biçiminde gösterir, diye dillendiriliyorsa... Bu durumda avcıları kapsamaz... Silah taşıyan biri potansiyel bir potansiyel katil ise; Bu da avcıları kapsamaz. Ve biz avcıları hem rahatsız eder hem de rencide eder. İster 'niyet okuyucu' deyin, ister 'ön görü' deyin, ister 'ön yargı' deyin, bu tartışma avcılık sayfasında açıldığında biz avcılar zan altında kalacağız zira tartışma ister istemez yukarıdaki söylemlere gelecektir. Saygılar/rastgele Düzenleyen Halil Önen : 10-09-2009 saat 21:22 Neden: 2 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#15 |
Ağaç Dostu
|
İster ülkeyi savunmak, ister kendini savunmak ya da "ulvi" bir çok nedenden dolayı silah kullanmak, akıl ve fikir verilmiş insanoğlu için anlamsız ve gereksiz. Konuya buradan bakarsanız avcılık ya da kişisel savunma için, -adına ne derseniz deyin- silahın ya da öldürmek için tasarlanmış bir aletin kullanılması savunulacak bir şey değil. İçgüdülerini milyonlarca yıl önce bırakmış, ya da törpülemiş, çağdaş yaşama geçmiş insanoğlunun elindeki silah artık çok ilkel kalıyor. Kalmalı... Bireysel silahsızlanmayı burada açmak isteyişim konunuzu kirletmek için değildi. Sadece silahın olduğu bir mekanda konuşmayı uygun bulmuştum. İster malinaya rica edersiniz bu "gereksiz" B.S konusunu buradan temizler. Ya da bırakırsınız arada garnitür olarak böylece kalır. Benim diyeceğim budur. Rastgele değil, tam kalbimden Sevgiyle... ![]() |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#16 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#17 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Alıntı:
![]() İnsan herşeyi silah olarak kullanıp başka bir insanı öldürebilir. Bu bazen gereklidirde. Örneğin gece uyuyorsunuz evinize birisi girdi. Yan odada kızınız uyuyor, adam kızınıza tecavüz etmeye başladı, emniyet güçlerini çağırmaya vaktiniz yok, ne yaparsınız? Oturup seyredermisiniz? Yoksa adama lütfen yapma, rica etsem evimden çıkarmısın mı dersiniz? yoksa adamı engellemeye çalışıp elinize ne geçirmişseniz, bıçak, varsa tabanca veya tüfek veya çekiç, balta alıp adama karşı koymayamı çalışırsınız? Bir insanın elleri ve ayakları dahi silah olabilir. Uzak doğu dövüş sanatları ile ilgileniyorsanız bir el veya ayak darbesi ile insan öldürebilirsiniz. O zaman bu sporların öğretimi yasaklansın, hepsi silaha dönüşüyor. Terzi makası taşımak yasak değil makasla insan öldürebilirsiniz. Maket bıçağı ile rahatlıkla ufak bir darbe ile karşınızdakinin şah damarını kesebilirsiniz. Maket bıçakları da yasaklansın. çantanıza bir çekiç koyup sokağa çıkabilirsiniz ve bununla bir insanın kafasını parçalayabilirsiniz, marangoz aletlerini de yasaklasınlar. Bu örnekler uzayıp gider. Herşey silah olarak kullanılabilinir. En kolay kontrol altında tutulabilenler ise ateşli silahlardır. Ateşli silahların balistik muayeneleri sonucu kimin silahının hangi olayda kullanıldığı belli olur. Diğer silah olarak kullanılan araçlarda bu mümkün değildir. Ruhsatlı silahların suça katılımı oldıukça azdır. Silahlı suçlar genellikle ruhsatsız silahlarla işlenir. Silahsızlanma denildiğinde ruhsatsız silahlar kastedilmelidir. Yoksa insanların tamamen silahlardan arındırılması imkansızdır. Her insan zorda kalınca silah kullanır. Bunun illaki ateşli silah olması gerekmez. İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsanız silahınızdan ayrılmayın derim. Bu silah mutlaka tabanca veya tüfek olmak zorunda değildir. Bir biber gazı spreyi olabilir, stunt gun(elektrik şok tabancası) olabilir, çantanızda taşıyacağınız herhangi bir kesici alet olabilir, eğitimini alacağınız bir uzakdoğu dövüş sanatı olabilir. Her yerde hazır emniyet gücü bulamazsınız, emniyet güçleri size ulaşana kadar iş işten geçmiş olabilir. Saldırıya uğramış ve öldürülmek üzere olan bir insanı görüp de yardım etmemek onun ölümünden sorumlu olmak demekdir. Beyoğlun'da istiklal caddesi gibi bir yerde, sokak ortasında öldürülen Alman turist gibi. Bu adamın ölümünde onu bıçaklayanın ne kadar sorumluluğu varsa ona müdahale etmeyip de seyredenlerin veya başını çevirip geçenlerinde o kadar sorumluluğu vardır. Silahınız veya silah olarak kullanabileceğiniz herhangi bir araç elinizde varsa size veya başka bir insana saldırı durumunda kullanmanız, kendinizi veya saldırıya uğrayanı kurtarmanız yapmanız gereken en insani davranışdır. Her insanın kendisinin veya yakınlarının yaşamı tehdit edildiğinde kendini ve yakınlarını savunma hakkı vardır. Eğer ona silah kullanma diyorsanız 24 saat yanından ayrılmayacak emniyet gücü vermeniz gerekir. Kimsenin ne zaman hayatının tehdit edileceği bilinemez. Hele de İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsanız. İnsanlık var olduğu sürece silah ve ölüm olacakdır. Silahlarını bırakan bir ulus özgürlüğünü ve topraklarını kaybeder, yok olur. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#18 |
Ağaç Dostu
|
Bireysel silahsızlanma konusuna muhattabın avcılar değil ruhsatsız silahlı siviller olduğunu düşünüyorum. Birey sisteme inanmazsa, sistemin kendini korumadığını düşünürse kendini korumaya kalkar. Ortamda da orman kanunu hüküm sürer. Ormanda kanun yoktur... |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#19 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Kanunun en babası, bütün kanunların anası ormanda olur. İşte orman kanunlarından bazıları; -Güçlü zayıfı ezer. -Yaşamak için güçlü olmak gerekir -Ormanda merhamet, acıma yoktur zayıf kaldığın, boş bulunduğun an yem olursun -Avcı avına acırsa av olur. -Her avcının birgün av olma olasılığı vardır. -Ormanda infaz aylarca, yıllarca beklemez, temyize ıvıra zıvıra dosyalar gidip gelmez, infaz yerinde ve anında yapılır. Hakim, savcı, avukat vs yoktur. Hak aramak, hak vermek, hak almak, itiraz etmek vs yoktur tek hakim güçlü olandır. -Güçlü olan kimseye hesap vermez taki onda daha güçlü birine rastlayana kadar. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#20 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
|
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#21 |
Ağaç Dostu
|
İnsanlık var olduğu sürece silah ve ölüm olacakdır. Silahlarını bırakan bir ulus özgürlüğünü ve topraklarını kaybeder, yok olur. Tanrım konu nereye geldi. İnsanlık var olduğu sürece gelişmeye çalışmalı, gelişmeye çalışan bir ulus silahla mücadeleyi işi yalnızca güvenlik sağlamak olan ve profesyonel olarak yetişmiş bireylere bu görevi verir. Yukarıdaki cümleden kastınızın bu olmasını umuyorum, gerçekten ümit ediyorum. Bu arada yapılan bir saldırıya müdahele etmek başka bir şeydir, etmemek de. Ama siz eğer orada birilerinın silahı olsaydı da müdahale etseydi sonucunu çıkaracak tarzda konuşursanız silah herkes tarafından kanıksanır ki bu en tehlikeli şeydir. Belinde silahı olduğundan dolayı kendini rahatlıkla en güçlü hisseden insan psikolojilerinde küçük tepkilerin bile silahla desteklenemeyeceğini nasıl garanti edebiliriz. Hoş şu anda da üçüncü sayfalarda hep bu olayları okumuyor muyuz? Ya lütfen anlamak için çaba harcadığım avcılığı bile saygı duyduğumdan, bu bu konuya işkillendirerek olayı çözümsüz bir tartışmaya sokmak istemiyorum ama siz de lütfen her tehlike anında silahtan başka bir çözüm yokmuş gibi davranmayın ne olur. Bu arada silahlı suçların daha çok ruhsatsız silahlarla işlendiğine dair istatistiklere tam kayıtlı olmasa katılıyorum ama ben daha çok evde bulundurulan ruhsatlı silahların da cinnet getirme anında kullanılmalarından ve hatta evdeki çocukların bunları kullanmalarıyla ilgili istatistiklere takıldığımı söylemek isterim son olarak. Sevgilerimle... |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#22 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Ayrıca, insanların ağaçları, çiçekleri, bitkileri ve hayvanları deli gibi sevdiği, avcılığın bile bir ' zaaf olarak kabul gördüğü Ağaçlar_Net sitesinde, avın ve avcılığın ne olduğu tam olarak anlatılamamışken, belki bir safsata sözüdür ama 'Müslüman mahallesinde salyangoz satarken'' B.S nin bu sayfada tartışılması bizi çok yoracak, yanlış anlamalara sebebiyet verecektir. Sn.Müjgan, B.S hakında sizin bazı kaygılarınıza katılıyorum. Ben de B.S hakkında görüşlerimi belirtmek istiyorum. İster yekililer olsun, ister siz olun bu konuda bir sayfa açılsın. Orada tartışalım diyorum. Çok mu şey istiyorum.? Saygılar/Rastgelsin |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#23 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Alıntı:
işidir. Fakat savaşlar artık sadece ordularla yapılmıyor, topyekün yapılıyor. Savaşa giren bir ülkenin ordu dışında halkı da savaşmak zorundadır. Örneklerini görüyorsunuz. Vietnam, Afganistan, Irak, Bosna, Gürcistan, Kıbrıs ve diğerleri. Artık ordular birbirleriyle çatışmıyor mutlaka sivil halk işin içine girmek zorunda milis güçler ortaya çıkıyor, dağa çıkan gruplar oluyor vs. Sadece ordu profesyonel olsun olmasın tek başına bu işin üstesinden gelemez. Halkı direnemeyen, savaşamayan milletler çok çabuk teslim olurlar. Günümüz teknolojisi gereği saldıran ülke hava gücüyle o ülkeyi bitecek noktaya getirebiliyor ama eninde sonunda karaya inip işgal ettiği milletin halkıyla göğüs göğüse çarpışmak zorunda işte burada ordu yeterli olmuyor ve halkın direnişci gücüne ihtiyaç duyuluyor. Sizi işgal eden güce biz silaha, savaşa karşıyız savaşmıyoruz dediğinizde size saygı duyacak, işgalden vazmı geçecek? Ulusal silahsızlanma, bireysel silahsızlanma hiçbir zaman gerçekleşemeyecek bir hayaldir. Keşke olabilse. Doğal kaynaklar kirlenip, yok olmaya, insan nüfüsü artmaya devam ettiği sürece muhtemel savaş riskleride artacakdır. İnsanlığın gelişmesi, ilerlemesi buna mani olamaz. Hayatta kalabilmek için mutlaka öldürücü, yıkıcı bir gücünüzün olması ya da böyle gücü olan bir tarafa geçmeniz ve bazı ödünler vermeniz gerekir. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#24 |
Ağaç Dostu
|
Sevgili Halil Önen. Yazılarınızla çok yabancı olduğum bir konuda kendimi hatırı sayılır şekilde anlamaya çalışırken bulmak beni rahatsız etmiyor. O nedenle bu silahlanma önerisi ve avcılık olayının paralel çizgide almak istemediğim için yukarıda alıntı yaptığınız paragrafı yazmıştım. Sanırım cümlemi anlam bakımından düşük kurmuşum yanlış anlamayınız lütfen. Ama tam da bu sırada bu konunun aynı başlıkta konuşulması fikrinize sonuna kadar katılıyorum. Ben burada yalnızca avcıları okumak isterim kendim adıma. Soracak sorum varsa da bundan sonra daha önce yazılmış olan avcılık bilgileri dahilinde olur. Ama sizden de bu sayfanın müdavimi olarak burada yalnızca avcılıkla ilgili yazışılması konusunda hassasiyet bekleyeceğim haddim olmayarak. Zira son yazılanlarla avcılık=Bs karşıtlığı veya silahlanma kampanyası eş tutulur gibi oldu ben bile bunu böyle anladım derim ve kendi adıma bu konuyu kapattığımı size söylemek isterim. Sevgilerimle... |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#25 |
Ağaç Dostu
|
Gerektiği zaman hayatta kalmak ve sevdiklerini korumak adına gerekeni yapmak başka bir konu, sürekli savaş çağrısı yapmak başka bir konu. Dediğim gibi siz de sayfanın çizgisinden hızla uzaklaşmaktasınız. Israrlı olduğunuz konuda başlık açıldığında tüm yukarıda yazdıklarınıza uygun gördüğüm yanıtlar olacağından emin olun lütfen. Ama burası inanın uygun değil. Bırakalım da avcılar bu sayfayı kullansınlar... Sevgilerimle... |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#26 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Alıntı:
Avcılığın da tartışılacak bir yanı yoktur esasında. Avcılık her ülkede kanunlarla serbest bırakılmışdır ve yapmak isteyen yapar kimse engelleyemez. Eğer avcılık tartışılırsa silahsızlanma da tartışılır birbirinden ayrılamazlar. Avcıların av yapabilmeleri için silahlanmaları gerekir. Avcılar ülkenin av potansiyeline göre ülkeden ülkeye değişkenlik gösteren önemli bir silahlı güçdür. Büyük av potansiyeli yüksek olan ülkelerde bu güç önemli ölçüde yivli silahlara kayar. Bu da silahsızlanma, silahlanma endişesi içinde olanları daha da endişelendirebilir. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#27 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Konu bireysel silahlanmadır, kitlesel değil. Kitlesel silahlanma tartışmasının bu konuyla ilgisi yok gibi geliyor bana... Bireysel silahlanmadan kasıt adı üzerinde bireyseldir, yani kişiseldir... Bu ruhsatlı da olabilir, ruhsatsız da... Hiç farketmez... Bireysel silahlanmak isteyen hiç kimse, 'yarın bir gün yurdumuza düşmanlar girecek, aman şimdiden silah edinelim...' diye beline silah sokmaz. Peki amaçlar nedir? Üç aşağı beş yukarı şöyledir: - Kendini bireysel olarak korumak olabilir... İnsan hangi durumlarda bireysel olarak böyle silahlı korunmak ister... Önemli bir kişiyse ve önemli bir işlevi varsa devlet zaten onu korur. Dünyanın hiç bir yerinde başbakanlar beline silah sokup dolaşmaz... O zaman silahlanmaktaki dert nedir? - Birilerinin canını yakmıştır, birilerine haksızlık etmiştir, birileriyle şu veya bu şekilde hasım olmuştur... - Kendini başkalarına karşı daha güçlü hissetmek de neden olabilir, ya da silah tutkusu denen açıklanamaz marazi bir durum da... Bu kişilerin vatan, millet savunması diye bir amaçları da yoktur, dertleri de... Hatta tam tersi zaten ödlek bir ruha sahip oldukları için, bu zayıflıklarının üstünü örtmek için kendilerine ekstradan bir güç (silah) transfer etme ihtiyacı duymuşlardır... Bu kişiler sandığınız gibi zamanı geldiğinde öyle dediğiniz gibi silahlarını kuşanıp koşa koşa milis kuvvetlere katılmazlar. (Zaten, maazallah böyle bir savaş ortamında onların ellerindeki silahlar çok komik kalacaktır...) İşte şanlı Anadolu savunmamız en büyük örnek. Bir iki çete (efe) direniş göstermiş, diğerleri ise savunmasız kalan köylünün neyi var, neyi yoksa dağa kaldırmıştır. Ne demiş Cahit Külebi: Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Hayatta kalmak için öldürücü, yıkıcı bir güce değil; yapıcı, yaratıcı, iyileştirici, güzelleştirici bilgiye ihtiyaç vardır. Bu gün ülkemizin en büyük ihtiyacı nedir biliyor musunuz? Beli silahlı adama ihtiyacımız yok bizim. Hem de hiç yok... Ordumuz bölgenin en güçlü savunma ordusudur... Yani hariçten beli silahlı adama ihtiyacı yoktur. Bizim bilgi olarak nitelikli, donanımlı insana ihtiyacımız var. Gün geçtikçe de bu ihtiyacımız daha da artıyor biliyor musunuz?.. Çünkü toplumu lümpenler ele geçiriyor... Bu yüzden bireysel silahlanma artıyor, maganda kültürü yaygınlaşıyor... Bu nedenle peşinen söyleyeyim; İtiraz edilemeyecek en büyük güç; silah gücü değil, beyin gücüdür... Ha bakın: "ya da böyle gücü olan bir tarafa geçmeniz ve bazı ödünler vermeniz gerekir." demişsiniz. ![]() Bu sözünüzdeki amacınızı anlayamadım. "Ya öldürücü bir gücünüz olsun, ya da böyle bir gücünüz yoksa bu güce sahip olanların himayesine girin" gibi talihsiz bir aklı savunmamışsınızdır umarım. . Çünkü, bu canım ülkenin kuruluş mucizesinin altında, "bağımsızlık benim karakterimdir..." diyen bir ilke yatar. Bu sayede dünya coğrafyasında onurlu yerimizi almışızdır... Bakın Afganistan'a... Bir zamanlar Taliban'ı ABD besliyordu... Onların desteğinde SSCB'ne karşı (bugünkü Rusya) savaştılar. Ama bu gün ABD Ortadoğu'daki emellerine kavuşmak için kimi bahane ediyor? Afgaistan'daki beslemelerini... Nasıl tezgahlandığı hala belli olmayan İkiz kulelere yapılan saldırıları bahane ederek tepelerine bombalar yağdırdı. Onları inlerine soktu. Peki neden yok etmiyor biliyor musunuz? Taliban'ın güçlü olmasından değil. Komünizm varken Komünizm korkusu yaratarak müttefiklerini bir arada tutuyordu. Komünizm gidince düşmansız kaldı. Bu yüzden tez elden, müttefiklerini yine yanında tutmak için bir düşman bulmalıydı. Buldu da... Kendi elleriyle yaratıp beslediği Taliban... Taliban sayesinde şimdi Batıda bir İslam fobisi yaratmış durumda... Bu yüzden, eskiden olduğu gibi Batı şimdi bu yeni korku sayesinde yine ABD'nin yanında... Çünkü, benzerler kendi aralarında dengeyi böyle sağlar... Alan memnun satan memnun... Ama, onların yanında yer alma pahasına ödünler veren bir azgelişmiş ülkenin başına ne tür şapka giydirileceğini kimse şimdiden bilemez; ama, eninde sonunda o ateşle kor haline getirilmiş demirden bir şapkayı giydireceklerinden hiç kuşkunuz olmasın... Al işte japonların ordusu bile yok... Ortadoğu ülkeleri ha bire varlarını yoklarını silaha yatırıyor. Üstelik hemen hemen hepsi (bir-iki ülke dışında) ABD'nin yanında... Saddam bütçesinin tamamını silaha ayırsaydı ne yazardı? Hiç bir şey. Neden? Bilgi ve teknolojiden yoksundu da ondan... Ordusu olmamasına rağmen Japonya neden güçlü?... Bilgi ve teknolojisine sahip de ondan... Kusura bakmayın, sanırım çok uzattım... Bakın, beli silahlı ünlü kabadayılara... Kimi içerde, kimi mezarda... Çünkü su testisi, su yolunda kırılır... Eğer ille de bir silah sahibi olmak istiyorsanız, bireysel olarak silahlanmak istiyorsanız bu silah bilginiz olsun, bu silah beyniniz olsun... Bilgiyle donanmışsanız sizden korkan olmaz belki ama en azından bundan dolayı saygı görürsünüz... Hem saygı, hem takdir... Emin olun... |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#28 |
Ağaç Dostu
|
Sevgili hassoman özellikle alıntılara karşılık sunmuş olduğunuz düşünceler yürekten katılıyorum. Kişisel tercihlerin, kitlesel çağrılara dönüşmesinden insanlık zaten zarar gördü hala da görmek te, bunun açıkçası tartışılması bile neredeyse yersiz. Sevgili Pozitifköpek sizin yazdıklarınız gibi avcı- silah bağlılığına karşı çıkmıyorum. Avcılığı da tartışmıyorum. Ama bunu da bütünüyle kabul edemedim henüz. Dikkat ederseniz önceki yazılarımda anlayamadığım konuları anlatmışım. kişisel tercihlere elimden geldiğince saygılı davranmak amacında olduğumu da belirtmişim. Ancak son yazdıklarınızda avcılık ile sivil savaşçıyı aynı anlamda kullanmanız şaşırtıcı. Sizin bu fikirlerinize diğer avcılarında katıldığını düşünmüyorum. Önceki paylaşımları okursanız başka çizgilerde olduğunuzu farkedeceksiniz. Avcı da sizin düşüncelerinize sahip olmazsa avcı değildir sonucunu rahatlıkla çıkarabileceğim cümlelerin altına kolaylıkla kimsenin imza atacağını sanmıyorum. Bu çok iddialı bir söylem. Eğer dikkatlice okunursada söylemleriniz çok endişe verici başka boyuta girmekte. Burasının sizin anlatmak istediğinizin sayfası olduğundan emin değilim. Ben mi yanılıyorum? O nedenle ben kendi adıma ikinci ve son kez bu konuyu kapatmak amacında olduğumu söylemek istiyorum. Ben de artık yalnızca avcıların avcılıkla ilgili söylemlerini okuyacak ve dinlemede kalacağım. İstemeden bir parçası olduğum sayfanın amacını aşan bu çizgiden dolayı sayfa müdavimlerine de kusuruma bakmayınız demek durumundayım. Sevgilerimle... |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#29 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Gerçekden dediğiniz gibi bu tartışma karışmaya başladı. Benim anlatmak istediğim Gerçekleri görmezden gelip silasızlanalım demekle herşey güllük gülistanlık olmuyor. İster kitlesel, ister bireysel silahsızlanma olsun bunun önüne geçmek olanaksızdır. Bunu önlemek için insanın fıtratının değişmesi gerekir. Bu da olanaksız olduğuna göre bu iş insanlık var olduğu sürece böyle devam edecekdir. Bireysel silahsızlanma denilince akla gelen tabanca ve tüfek, kitlesel silahsızlanma denilince bunların çok büyük boyutları gelmekde. Silah sağlıksız beyinlerin elinde öldürücü olmakda fakat sağlıksız beyin bu silahları bulamasa dahi karşı taraf için tehdit unsuru olmakdadır. Örneğin ABD’de hasta biri binanın su deposuna zehir atarak çok sayıda kişiyi zehirlemişdi. Silah bulundurma ve onu abuk subuk şekillerde kullanma toplumların eğitim seviyeleri ve ülkenin kanunlarının ne kadar çalışıp çalışmadığı ile de alakalıdır. Siz sanıyormusnuz ki Avrupa ülkelerideki insanların hepsi silahsız. Orada da silahlı insanlar çok var. Öncelikle sadece bir tek silaha sahip avcı çok az sayıda bulunur. Hepsinin mali güçlerine göre çeşitli kalibre ve çaplarda silahları vardır. Örneğin Almanya’da hemen hemen her domuz avcısının belinde tabancası olur. Fakat kimse maçlarda, düğünlerde sokaklara çıkıp silah atmaz. Bu iş bizim ülkemizde ve doğu ülkelerinde var. Ülkemizde taşıma ruhsatlı silahı olan avcı dahil herkes beş senede bir gidip psikolojik muayeneninde dahil olduğu sağlık raporunu almak zorundadır. Ama ne yazık ki bu muayeneler hep göstermelik yapılır, onun makbuzu, bunun makbuzu diyerek toplanan paralarla bu da bir gelir kaynağına dönmüş durumdadır. Silahın istenmeyen yan etkilerinin yok edilmesi veya en aza indirilmesi için toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi ve kanunların sonuna kadar çalıştırılması gerekir. Avcı olmayanların avcılığı anlaması oldukca zordur. Hele silahlara karşıysanız zaten avcılığı anlamak için boşuna çaba sarfetmeyin. Avcılar genelde sonradan avcı olmazlar bu doğuşdan veya kişiliğin şekillendiği çocukluk dönemlerinde başlar. Çocukluk dönemlerinde çocukların bu işe yönlendirilmeleriyle de çocuk avcılığa başlar. İçinde varsa devam eder yoksa zaten bırakır. Avcılık yapabilmek için bazı meziyetler gerekir. Örneğin doğa ve hayvan sevgisi, mücadeleci olmak, sabırlı olmak, bedensel ve ruhsal sağlık gibi. Avcılık mutlaka eğitim ve görgü ve gelenek ile desteklenmelidir aksi takdirde yapılan avcılık olmaz. Gerekli eğitimi almamış, yanlış yerde yanlış kişiler yanında avcılık görgüsü almış, hayvan sevgisi ve merhameti olmayan kişilerin avcılığa başlayıp devam etmeleri sakıncalıdır ve bu kişilerin yaptıklarına da avcılık denmez. Hayvan ve doğa sevgisi ile avcılık birbirlerine tamamen zıt gibi görünse de öyle değildir. Avcının hayvan öldürme zevki olsa o kadar zahmete katlanıp, doğayla mücadele edip av hayvanının peşine düşmez, elinin altında bulunan kolay ulaşabildiği kedi, köpek, martı, güvercin gibi hayvanları öldürerek bu zevkini kolaylıkla tatmin edebilir. Hiç bir avcının yanında ava gitmemiş, sadece avcıların vurulmuş avlarıyla çekilmiş fotolarına bakarak avcılığı anlamaya çalışmak oldukca zordur. Önce bilgi sahibi sonra fikir sahibi olmak için avcılığı birebir yaşamanız bilgi sahibi olmanızı daha kolay sağlar. Örneğin ticari avlanma olan ve katliam ve sadistcesine yapılan fok avcılığını veya balina avcılığını fotolarda ve videolarda görüpde avcılık hakkında bilgi sahibi oldum derseniz yanlış fikirlerinizin olacağı aşikardır. Kısacası avcı olmayanın avcılığı anlaması çok zordur ve her zaman anlamayanlar ve avcılık karşıtları olacakdır. Bu durum da avcıların pek umrunda olmamakdadır. Kanunların onlara verdiği hak ile avlarına devam etmekdedirler. Doğal yaşam içinden alınan av hayvanlarını nasıl avcıların avlama hakları varsa avcı olmayanların da bu hayvanların avlanmamasını isteme hakları vardır. Bu durumun çözümü diğer gelişmiş ülkelerde yaban hayatı idaresi ile bulunmuştur. Yaban hayatı idaresi av limitlerini ayarlar ve doğanın ve yaban hayvanlarının korunması için gerekli düzenlemeyi yapar, avcılara limit koyar. Yaban hayatı idaresinin olduğu, avcılığın denetlendiği ve kurallarına göre yapıldığı hiç bir ülkede hiç bir av hayvanın nesli tehlikede değildir. Aksine güvence altındadır. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#30 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
böyle düşünmeniz beni ve diğer avcı arkadaşları üzer. Asıl sizlerin düşücelerinize ihtiyacımız var biz avcıların, biz avcılar şu veya bu şekilde anlaşıyoruz zaten. Biz avcılar, av ve avcılığı karşı duran dostlarımızın bizi anlayamadığını anladıklarıda bize az da olsa hak vereceklerini düşünüyoruz ki bu konuda da haksız sayılmayız hani. Zira bizim en büyük eksikliğimiz av, avcılık ve yaban hayatını iyi anlatamadığımızdan kaynaklanıyor olsa da, burada da bazı bize dokunan gerçeklerden kaçıyor, yüzleşmeye cesaret edemiyor oluşumuzdandır. Siz, Sn.Berduray, Sn.eskimo, Sn. Müjgan, Sn. İlkin ve katılması olası diğer bayan dostlarımız bu yüzleşmenin mihenk taşlarını oluşturuyorlar ki zaten burada sorun kimsenini birbirini susturması, kırması olmamalı, birbirimizi etkilememizin dışında. Sizler olmazsanız bu sayfanın bir anlamı da olmaz. Yaban hayatı kimsenin tekelinde değildir. Avladığımız hayvanlar ve kuşlar kamunun yani herkesin malıdır ve herkesin olumlu olumsuz düşünceleri yer almalıdır. Sevgiler/rastgele Düzenleyen Halil Önen : 12-09-2009 saat 21:31 Neden: gerçeklerde, n harfi ekledi, eksikti |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
|
|