Biliyorum ki tasarımı gereği avcılık insanın yapısında var. Biliyorum ki vahşi doğada her canlı birer avcı. Ve ayrıca eminim ki bir silahın olduğu yerde bir öldüren ve ne yazık bir ölen elbet var. Beni ısırmadığı halde, sevdiklerime dokunan bir sivrisineği avlıyorum. Bilsem ki zarar verecek sevdiğime, belki başka bir canlıya da aynı şeyi yaparım. Uzun zaman aç kalsam belki ot bulamayınca bir canlıyı da öldürüp karnımı doyurabilirim, bilmiyorum. İlk insanın etçil ve de otçul olduğu ile ilgili farklı görüşleri okusam da genetik hafızamın bana ne kadar yardımcı olduğu ortada. Tıbbi zorunluluktan dolayı 34 sene boyunca yemediğim eti şimdi bakın nasıl kontrollü de olsa soframda bulundurmak zorundayım. Niye avlıyorlar diye dövünürken, binlerce hayvanın kesildiği mezbahaları ve geleneksel kurban bayramlarını yok sayabiliyor muyum? Hayır... İnsanoğlu et tüketiyor ve ben de uzun süredir bunu yapıyorum. Sayfa müdavimlerinin sözünü ettiği avcılığın temellerini, kurallarını okuduğumda olayın o kadar da basit olmadığını elbet anlıyorum. İlk yaşamdan beri hayatta kalabilmek adına, karın doyurmak adına sürmüş bir geleneği, tutkuyu, modern zamanlarda da devam ettirilmesini, tabii en kurallı haliyle anlamaya çalışıyorum. Kardeşim tuttuğu balığı getirdiğinde ki vurarak avcılık yapamaz, kıyamet koparmıyorum. Spordu, değildi konusuna giremeyeceğim ama bildiğim sporlarda eğer iki taraf varsa mümkün olduğunca eşit koşullarda olunması gerekiyor ve eğer tek kişilik bir sporsa neden bir parçasının bundan fazla haberi olmuyor da son anda öğrenebiliyor o da şanslıysa. Avcılık yoğun bir emek ve çaba gerektiriyor, hatta belli ki disiplinli de olmak gerekiyor. Bir insanın emeği karşılığında bir keyfi ya da çıkarı da olması bir anlamda normal. İnsanların yaşamlarında özel tutkulara, alışkanlıklara, rahatlamak ve kendini doğadan bir parça olarak hissetmek için türlü yollara ihtiyacı yok mu? Tabii ki var. Avcılık bunlardan biri olamaz mı? Ben olmasam, da başkaları avcı olmayacak mı? Avcılar çok acımasız insanlar mı? Hayır...
Tüm bunları tamamen yok sayamadığım halde, farklılıkların ve farklı düşünebilmenin insanı en geliştiren olgu olduğunu bildiğim halde, bir türlü bir canlı nasıl vurulabiliyor anlayamıyorum. Gelirken yanımda ölümü benim elimden olmuş bir canlıyı nasıl taşırım bilemiyorum. Üstelik bunu uzun hazırlıklar ve planlamalardan sonra yaptığımı, bunu yapacağımı saatler öncesinden bilerek evimden nasıl çıkarım hiç bilmiyorum. Benden korkmasını, belki son kez gözlerimin içine bakmasını ister miyim? O bakışı unutur muyum? Sanmıyorum.
İnanın size de saygı duyuyorum, kimse kimseye benzemesin ayrıca. Herkesin düşüncesine saygı duymaya çalışırken bu konuda çelişkilerle dolduğumu ve bir türlü ön yargıdan kurtulamadığımı da itiraf ediyorum. Fazla duygusal olabilirim, engel olamıyorum. Çabalıyorum, uğraş veriyorum, anlayamıyorum...
Kuşlara iki soru soruldu
Tam kurtulacakken vurulan mısın?
Tam vurulacakken kurtulan mısın?
Kuşlar bu soruları bilmeden uçtu.
Yaşamda türleri çok kuşların
Ölümde yazgıları iki
İnsanları özlemleyen uçuşlarının
Ardından giderkenki
Kuşların da kendilerine özgü bir yazgısı vardır
Ayaklar altında karıncalar, böcekler gibi ezilmezler ama
Tam kurtulacakken vurulurlar
Tam vururlurken kurtulurlar.
İnsanları özlemleyen uçuşlarında
Yaşamda türleri çoktur kuşların
Ölümlerinde ikiye inen yazgılarında
Nerden baksan sonu yoktur kuşların.
Alintı: Ö. Asaf
|