![]() |
|
|
|
|
|
#1 |
|
Ağaç Dostu
|
Merhaba arkadaşlar teşekkürler Alicee... Sayın Denizakvaryumu verdiğiniz linkleri okumadım ya da umursamadım diye düşünmeyin. Sadece bu tür ürünlere çok yabancıyım. Eğer denediyseniz ve tavsiye ederseniz neden olmasın biz de deneriz...Şimdilik yalnızca izliyorum. İlgilenenler için çok faydalı olabileceğini düşündüğüm bir kitap: Yaşama Çevrilen Pedal ( Lance Armstrong ) ( Kitap kapağından alıntı ) Henüz yirmidört yaşındayken bir efsane olacağına kesin gözle bakılan Lance Armstrong'a Ekim 1996'da doktorlar testis kanseri teşhisi ile %40 yaşama şansı verdikleri gün bütün hayatı tamamen değişmişti. Şimdi önünde uzanan yol, bisikletiyle katedeceği kilometreler değil, bu dünyada varolmayla olmama arasında geçecek çekişme dolu günlerdi. Artık bundan sonra pedalların yaşama çevrileceği belliydi. Her zaman olduğu gibi önderlik ruhuyla önünde uzanan yola koyuldu ve yine her zaman olduğu gibi asla kaybetmemeye kararlıydı. Bir yandan vücudunu istila eden kanserle ve ruhunu tüketmekle tehdit eden kemoterapiyle savaşırken, bir yandan antrenmanlarına odaklandı ve etrafındaki hayattan asla pesetmeyenlerden güç aldı. Hastaneden çıkışından sadece onaltı ay geçmişti ki Dünya'nın en zor parkuru olarak bilinen Tour de France'ı kazandı. Hem de şimdiye kadar kimsenin yapamadığını yaparak ve hız rekoru kırarak. Üstüne üstlük bundan birkaç ay sonra da hayatında yepyeni bir çiçek açtı ve baba oldu. Yaşama Çevrilen Pedal, bir insanın hayatın ona veda hazırlığına karşı verdiği ilham verici bir savaştır. Acıları zafere, trajedileri şölene çeviren bir insan harikasının, yaşamını geri alışının öyküsüdür. Bu, anlatılamayacak bir cesaretin, tutkunun ve yaşamla olan aşkın öyküsüdür. Bu Dünya'nın gelmiş geçmiş en büyük şampiyonunun öyküsüdür... |
|
|
|
|
|
#2 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Arkadaşlar. Yazdıklarınızı tek tek okudum. Ve bu yılımı kanser hastası olan annem için neler yapabilirizi araştırarak geçirmiş biri olarak, bu sayfayı daha önce farketmemiş olmamdan hayıflandım. Ben kanserin genetik boyutunu ailemde gördüm. Önce anneannem, sonrasında dedem, dayım, teyzem ve bu arada eceliyle öldüğünü sandığımız kimbilir hangi akrabalarımız, sonunda da annem. Burada herkes nasıl korunabilirizi paylaşmış. Ben daha farklı birşeyler yazmak istiyorum. Zira yazacaklarım hepimizin başına gelebilir. Annem üç yıl önce karın ağrısı şikayetiyle başladı hastanelere gitmeye. Çekilen ultrasonların haddi hesabı yok. Safra kesesinde taş var teşhisi kondu. Yaşı şu an itibariyle 76. Kendimi bildim bileli üretken, kıpır kıpır, gönlü hep genç kalmış hiper aktif bir insandır. Ömrü boyunca sigara içmedi. Babam sigara tiryakisi olduğu halde, hatta günde 3 paket içiyor olmasına rağmen, bizimle yaşayan anneanneme saygısından dolayı hiç bir zaman evde sigara içmemiştir. Dolayısıyla bizim evimizin havası hep temizdi. 45 yaşına kadar köyde, kerpiç bir evde yaşadı. Onun ilk sorumluluğu topraktı. Toprağı işlemek. Suni gübrelerin toprağa karıştırıldığı zamanlarda şehirde yaşıyordu. Yani yaşamının uzun evresinde organik beslendi. Havası temiz, suyu temiz, yiyeceği temiz... Ben çamaşırlarımızın küllü suyla yıkandığı dönemleri hatırlarım. Deterjanla tanışması geç olmuştur. Ama büyük üzüntüler atlattı. İki genç kızını yakın arayla kaybetti. Sanırım genetik yatkınlık haricinde bu hastalığa yakalanmasındaki en önemli etkenlerden biri de bu yoğun strestir. Safra kesesi taşı için defalarca hastanelere müracat etti. Her defasında ameliyat denildi. Korktuğu için ameliyatı kabul etmedi. Bu arada sayısız ultrason (ki tam batın), kan analizleri, rontgen filmleri çekildi. Derken bu yılın Mart ayında doktoru ve bizler onu ameliyata ikna etmeyi başardık. Ve basit bir operasyon için girdiği kapıdan, 4. evre kanser hastası olduğu tespit edilmiş biri olarak çıktı. Yaygın metastaz yaptığı, asit salgısının tüm batına yayıldığı, bu durumda yapılabilecek hiç birşeyin olmadığı, yine de biyopsi sonucunun beklenmesi gerektiği doktoru tarafından bize söylenenler. Tüm aile perişan olduk. Yaşlı nede olsa diyebilirsiniz. Ama emin olun benden daha dinç ve hayat dolu... Ve bizim, hepimizin sadece bir tane annesi var. Doktoru taburcu edilmesine karar vermiş. Bu arada ben yollara düştüm. (Ailem egede yaşıyor). Onu ilk gördüğümde büyük bir şok geçirdim. Bir insan bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar değişebilir? |
|
|
|
|
|
#3 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Taburculuk işlemlerini durdurdum. Hemen bir onkoloji uzmanıyla görüştüm. Bana söylenen kendi adıma kabul edilemezdi. "Anneniz için yapılabilecek hiç bir şey kalmamış, bu saatten sonra bizden ne bekliyorsunuz?" Annem o kadar acı çekiyordu ki... Birde bunun ameliyat acısı olduğunu sanıyordu. Kendisine hastalığını hiç söylemedik. Doktoru bir şekilde ikna ettim. En azından acılarının dinmesi için yapılabilecek birşeyler vardı. Ve her şey bir yana ben anneme güveniyordum. O yaşamayı bu kadar severken ve de bu kadar dirayetliyken onu kaderine terkedemezdik. Nihayet kemoterapi başladı. Bu arada karadutun bu hastalıkta çok etkili olduğunu öğrendik. Vandan karakovan balı getirtip, her gün taze olarak karadut, kivi ve balı rondodan geçirip püre halinde yedirdik. Moralinin bozulmasını önlemek için onu hiç yanlız bırakmadık. Yanında ağlamadık. Güldük, eğlendik. Hatta bir gece ona kına gecesi düzenledik. Bütün acılarına rağmen sürekli gülüyordu. Çünkü onu güldürüyorduk. Ve tedavisini hiç aksatmadık. Saçlarını kendi ellerimle kazıdım. Sürekli hastalığıyla ilgili şüpheleri vardı. Ona aslında ameliyatı sırasında doktorun bağırsaklarında ciddi bir iltihap gördüğünü, eğer o iltihap kurutulmazsa kansere çevirebileceğini söylediğini, bu yüzden de kanser tedavisine benzer bir tedavi gördüğünü anlattık. Bunun geçici bir süreç olduğunu ve kesinlikle iyileşeceğini sürekli tekrar ettik. Ve üzülmesine fırsat vermedik. Kendi haline kalıp düşünmesine de... Derken ne oldu biliyormusunuz? Annem iyileşiyor. Doktorunu bile çok şaşırttı bu durum. İlk tetkikleriyle şimdikiler arasında uçurumlar var. Bunu duyunca hayatımda ilk kez mutluluktan ağladım. Şu anda kendi işlerini görebilir durumda. Kemoterapisine bir süre ara verildi. Tabi ki bu iyileşmesine bağlı olarak doktoru tarafından alınan bir karar. Bu arada belki yakını kemoterapi gören birileri olabilir aramızda. Hasta için ne kadar ağır bir tedavi olduğu malum. Annemde de yan etkiler hat safhadaydı. Tedaviden sonra günlerce iştahı kesiliyor ve sürekli safra çıkarıyordu. Bu durumun psikolojik yönü olabileceğini düşünüp bir tedavi öncesinde ona "Anneciğim, artık doktorun önceki ilaçlardan vermeyecek. Ona bu ilaçların sana çok dokunduğunu söyledim. O da tamam o zaman değiştirelim dedi. Bu tedavinde yeni ilaç verecekler. Bu ilaçlar mide bulantısı, halsizlik, iştahsızlık yapmıyor. Bundan sonra bu ilaçları alacaksın." dedim. Ve işe yaradı. O tedaviden sonra bir daha bulantısı olmadı. Ve biliyormusunuz, garibim bana dua ediyor. Doktora ilaçları değiştirtiğimi sandığı için. Öz cümle, bu tür hastalıklarda moral, inanç ve de günlük hayatın devamı önemli. Tıp bir yerde yetersiz kalıyor. Bu açığı o hastalığı yaşayan insanın içindeki manevi dinamikleri çalıştırarak kapatabiliriz. Annem 76 yaşında. Birkaç ay yaşayabilirse şanslı deniliyordu. Ama bu gün kendi ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Acı çekmiyor. Çok mutlu. Hala gelecek planları yapıyor. Önemli olan bu derece umutsuz hastalarda en azından kalan ömrünü olabildiğince konforlu geçirtebilmek. En azından bunun için mücadele edilmeli. Pes etmek kolaylık olur. |
|
|
|
|
|
#4 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Bu arada bende de poliplere rastlandı. Ne de olsa genetik yatkınlık var. Ve sağlığıma dikkat ettiğim pek söylenemez. Şimdi 6 ayda bir kontrolden geçmem gerekiyor. Bu durum beni üzüyormu? Hayır. Bir gün mutlaka birşeyler bizi yakalayacak. Bunun adı kanser olur, verem olur, trafik kazası olur... Önemli olan kendi kıyametimizin geleceği saati de bilsek o saate dek moralli ve güzel şeyler yapmaya, yaşamaya çalışmak. Herkes kendisini mutlu edebilecek birşeyler bulabilir. Hayat bizim hayatımız. Ve onu nasıl geçirdiğimiz bizim seçimlerimizle ilgili. Benim bu tür hastalıklarla ilgili inandığım şey ruhsal sıkıntıların kapıları ardına kadar açtığıdır. |
|
|
|
|
|
#5 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Bu arada organik tarımdan bahsediliyor. Enteresan ama daha bu sabah eşimle bu konuda epeyce konuşmuştuk. İşin aslı şu ki, organik tarım yapmak hayalden öte birşey. Ya da ben böyle düşünüyorum. Neden mi? Bir düşünelim. 70 yıl boyunca hiç hayvansal gübreler hariç, kimyasal gübre uygulanmamış her hangi bir toprak parçası biliyormusunuz? Hadi diyelim bulduk. Bu tarlaya uygulanacak olan hayvan gübresini elde ettiğimiz hayvanlar organik mi besleniyor? Yedikleri arpa, buğday, fiğ **** her ne ise, organikmi? Sulama suları organikmi? Bizler yer örtüsünü mahvettik. Ve şimdi kara kara düşünüyoruz. Gerçi zararın neresinden dönülse kardır. Bizler değil belki de torunlarımızın çocukları organik beslenebilecek. Sizler bu konuda ne dersiniz? |
|
|
|
|
|
#6 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 25-10-2005
Şehir: adana
Mesajlar: 389
|
sayın susam, ben şeref, iyi akşamlar diliyorum, yazınızı okudum ve gerçekten etkilendim. allah annenize ve size sağlık versin, size söyleyeceğim tek şey, "hastalığınız ile barışık yaşayın ve olumlu düşünün" ben de 3 yıldır diabet, 25 yıldır yüksek tansiyon, 12 yıldır hepatit B, ve 2 yıldır kolon kanseri var. ihtiyacımı olan inanç,ümit, umut, ve güleryüzlü insanlar, yiyecek olarak ta kırmızı lahana,çekirdekli siyah üzüm, kırmızı pancar,ananas,balık,brokoli,.... en önemlisi "MORAL,MORAL,MORAL" paylaşmak istediğiniz ne var ise her an yazışırım vakit hiç önemli değil, gece gündüz,bayram seyran ne zaman isterseniz. paylaştıkça sıkıntılar azalır. |
|
|
|
|
|
#7 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Şeref Bey. Sözleriniz çok güzel. Bu arada tüm samimiyetimle geçmiş olsun diyorum. İnsanın kendi başına ya da sevdiklerinin başına gelmeden bilmiyormuş acısını. Fakat bizler güçlü insanlarız değil mi? Her türlü üzüntüden sıyrılıp-silkelenip mücadele edecek güce sahibiz. İnsan olarak bedenimize karşıda sorumluyuz. Onu iyileştirmek için de ne gerekiyorsa yapacağız. Hepimizin bir son günü olacak. Ve hepimiz o günü yaşayacağız. Önemli olan o güne kadar olabildiğince mutlu yaşamaya çalışmak. Ki siz böylesiniz. Böyle olmasanız uzun yıllardır yaşadığınız sıkıntıları bu kadar rahat paylaşamazsınız. Bu açıdan sizi takdir ediyorum. Ve evet, tüm hastalıklarda olduğu gibi bu hastalıkta da tıbbi tedaviden sonra en önemli mücadele yolu morali üst seviyede tutmaktır. Morallerimiz hep yüksek olmalı. Hep mutlu olun emi... |
|
|
|
|
|
#8 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 25-10-2005
Şehir: adana
Mesajlar: 389
|
sayın susam, yazınızdaki sadelik,güzellik ve samimiyet sizlerin doğasında olduğunu biliyorum.dilekleriniz çok güzel, aynı dilek ve temennilerin tüm insanlar için olmasını istiyorum.yüce mevlam önce çocukların duasını kabul edermiş, sonra hastaların, daha sonra yaşlı ve yolcuların hasta olarak, hazır bu fırsat elimizdeyken tüm insanlık için güzel şeyler dilemek gerçekten güzel birşey, benim hamurumda insanlarla güzel geçinmek var herhalde, yazmak, konuşmak,paylaşmak huzur veriyor,umarım karşımdaki insanlarda bu huzurdan faydalanıyorlardır. Eğer bana inanırsanız; konuşmak, gülmek, gezmek, kısacası birşeylerle olabildiğince uğraşmak gerçekten faydalı, insan motive oluyor, olumlu düşünüyor ve özellikle PAYLAŞMAYI çok seviyor. sadece dikkat edilmesi gereken, tedavileri ve kontrolleri aksatmamak, doktoruyla diyaloğu bırakmamak, hastalığı kabullenip yeme ve içmeye dikkat etmek, bundan sonrası allaha kalmış birşey, YÜZÜNÜZDEN TATLI TEBESSÜM HİÇ EKSİK OLMASIN, KÜÇÜK BİR TÜYO " ÖNCE AYNAYA BAKIN, DAHA SONRA, ÇOCUKLARI SEVİNDİRİN AMA NASIL VEYA NEYLE OLURSA OLSUN, DAHA SONRA AYNAYA BAKIN, YÜZÜNÜZDEKİ FARKI FARK EDİN. GÖRÜŞMEK ÜZERE, |
|
|
|
|
|
#9 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Sayın Şeref. Çocukları sevindirme hadisesini yıllar önce keşfettim. Onlar bizlerin masum yüzleri. Ve onları sevindirmek her şeyden mutluluk verici. |
|
|
|
|
|
#10 |
|
Ağaç Dostu
|
Susam beni hatırlamışsındır... Toplantımızda çok kısıtlı konuşma şansımız olduğu için bu konulara değinemedik, yeteri kadar tanışamadık. Paylaşabileceğimiz çok konu var aslında... Anneniz için yazdıklarınızı ve diğer yazılarınızı tek tek okuyorum. Büyük geçmiş olsun öncelikle. Söylediğinize katılıyorum. Tıp bir yere kadar ilerliyor ama insan biyokimyası o kadar karmaşık ki... Tıp ilmi mutlaka gerekli, bilime inanıyoruz ama bilinmeyen o bölgede nice mucizeler yaşanıyor. Maneviyatın çok önemli olduğuna ben de inanıyorum. Umarım ilk fırsatta en kısa zamanda yeniden görüşebiliriz...Bu arada nazar değmesin o kadar hayat dolu görünüyordunuz ki ne bileyim herkes ne kadar sorunsuz ve hayat dolu diye geçirmiştim içimden. ( Yaşınızı da hiç göstermiyorsunuz maşallah diyeyim ) Yine de insanları en azından daha dinç yaşayabilmeleri için sağlıklı yaşam konusunda sürekli uyarmak gerekiyor. Paylaşmaya devam edelim... Lütfen yazmaya devam edin... |
|
|
|
|
|
#11 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Sevgili Baldaş. Seni nasıl unutabilirim. Bende ilk fırsatta görüşmek isterim. Bu arada sözlerin için çok teşekkür ederim. Şimdi ben desem ki 10 ömürlük sıkıntı yaşadım, kimse inanmaz. Ama doğrusu bu. Kendimce bu büyük sıkıntılarla -buna hastalıklarda dahil- başedebilme yolu olarak olumlu düşünce, iyi niyet, dışa dönük yaşamak, gülmek, gülmek, gülmek şeklinde bir reçete buldum. Bende işe yaradı. Güzel düşüncelerin iyileştirici, dinçleştirici etkisi olduğuna inanıyorum. Kanser de bunlardan biri. Kanserden korunma yolları konusunda bir çoğunuz gibi benimde kendimce tedbirlerim var. Biz bayanların en çok maruz kaldığımız kanser riski yüksek ürünler sanırım deterjanlardır. Bundan 3 yıl önce bir deterjan firması keşfettim. Türkiyede üretim yapan ve ege üniversitesi tarafından ürün testleri yapılan, gerekli bakanlıklardan izinlerini almış bir marka bu. Piyasada satılmıyor. Ürün temini distirübütörler tarafından sağlanıyor. Tamamen bitkisel içerikli ve çok etkili ürünleri var. Benim favorilerim arasında ilk önce bulaşık makinesi parlatıcısı geliyor. Bu ürün deterjanda bulunan kanserolojen maddeleri nötrlüyor. Ki çoğumuz yemeklerimizi detarjan katkılı yiyoruz. Bu yüzden önemli bir ürün. Bir diğeri çamaşır makinelerinde ve tüm temizlik alanında kullanılabilen çok konsantre bir ürün. Tamamen bitkisel. Kullandığım deterjanlı suyu çiçeklerime döküyorum ve zarar görmüyorlar. Bu açıdan güvenim tam. Mesela tamamen bitkisel bir yağ çözücüsü var. Bu kadar kuvvetli bir ürün daha önce kullanmadım. En azından eldivensiz gönül rahatlığıyla kullanabiliyorum. Bebek cildine bile zarar vermediğine defalarca şahit oldum. Saç şampuanı, duş jeli, dezenfektanlı sıvı sabunu (ki bu sabun bazı ciddi virüsleri dahi yok edebilme özelliğine sahip) ... Kısacası deterjan kullanırken içim rahat. En azından bu açıdan korunduğumuzu düşünüyorum. Fiyatlarıda uygun olduğu için alım zorluğu yaşamıyorum. Belki sorun olur diye marka vermiyorum. İlgilenen olursa söylerim. Bu arada kanserle mücadelede ciddi yararları olduğu söylenen bir bitki yetiştirmeye başladım. Belki biliyorsunuzdur. Pepino. Şu anda üstü meyve dolu. Olgunlaşmalarını bekliyorum. Yavaş yavaş çoğaltacağım. Buradan anneme de göndermeyi düşünüyorum. Tadını da merak etmiyor değilim. Kendi soğanımı balkonumda kendim yetiştiriyorum. Maydanoz ve nanemide. Aslında küçücük balkonlar bile ufak tefek şeyler yetiştirebilmek için değerlendirilebilinir. Bu hem gözümüzü, hem gönlümüzü, hem sağlığımızı, hem de bütçemizi şenlendirir. Biz hanımlar özellikle güzelleşmek için envayi çeşit ürün kullanırız. Kozmetiğe yatırdığımız para oldukça ciddi boyutlara ulaşabilir. Doğal yollarla hazırlanabilecek birçok reçete var. Belki daha zor ama daha sağlıklı olduğu kesin. Zira gün geçmiyorki bir kozmetik markası hakkında sağlığı tehdit eden maddeler bulunmuş olmasın. Düzenli yaşamda kanserden korunmak için etkili bir yol olabilir diye düşünüyorum. Düzenli yemek, düzenli ve zamanında uyumak, düzenli spor vs. Gerçi ben bu düzene çok ters bir yaşantı içindeyim ve acısını bir gün çekeceğimi biliyorum. |
|
|
|
|
|
#12 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Aslında kendimce tespit ettiğim birşey var. Bu da şudur: İnsanoğlu topraktan uzaklaştıkça sağlığını kaybetti. Toprakla olan bağ insanı sağlıklı kılıyor. Küçükken annemle birlikte ameleliğe giderdik. Nar ağaçlarının çevrelediği pamuk tarlalarında pamuk toplardık. Her yer toprak kokardı. Yağmur yağıncada aynı kokuyu duyardık. Ya da tütün kırardık. Çapa yapardık. Ya da buğday biçerdik. Şimdi tarımda bile makineler devrede. Toprak sanki eskisi gibi kokmuyor. Toprak gün gelecek bize küsecek. Çünkü onu zehirliyoruz. Onunla olan bağımızı koparıyoruz. Doğadan uzaklaşıyoruz. Fıtratımıza aykırı yaşamlar içine girdik. Eşeğe binerek ovaya gitmenin zevkini çocuklarımıza yaşatamıyoruz. Onlar eşeğin oyuncak versiyonunu gördüler. Onlar bizlerin yediği kokulu ve leziz meyveleri tatmadılar. Onlar bizim gibi ağaç tepelerinde dut toplamıyorlar. Ya da çatal dallardan sapan yapmayı, bebek yapmayı denemediler bile... |
|
|
|
|
|
#13 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Bizden öncekiler hayatı kolaylaştırmak adına bizlere zehirli bir dünya bıraktılar. Bizler daha da zehirli bir dünyayı çocuklarımıza devredeceğiz. Çok yazık. Ama bu saatten sonra durmak mümkün görünmüyor. Kaptırdım yazdım gidiyorum. Herkesin söyleyecek birçok sözü var. Benimkiler ise birçoğun üstünde sanırım. Daha fazla uzatmayayım değil mi? Bu arada baldaş sende çok şeker birisin. Sevdiklerin senin gibi bir sevenleri olduğu için kendilerini şanslı saymalılar . |
|
|
|
|
|
#14 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 25-10-2005
Şehir: adana
Mesajlar: 389
|
hayattayız,ayaktayız,henüz yıkılmadık
sevgili susam, değerli baldaş'a yazdığınız son yazınızı okudum. sizi, bugün biraz karamsar gördüm galiba, inşallah yanılıyorumdur. Sanırım biraz yorgun ve sıkıntılı birgün geçirmişsinizdir. bizden öncekiler, kendileri veya bizlere hayatı kolaylaştırmak için zehirli bir dünya bırakmış olabilir, bıraksınlar. ama bizim çocuklarımızda bizi eleştirmemeleri için bizlerin daha iyi bir dünya ve gelecek bırakmak için daha çok çalışmamız lazım değilmi? Birileri bozup bırakıyorsa, çocuklarımızın suçu varmı ki, bizde onları cezalandıralım, sizlerin daha iyi düşündüğü, düşüncelerinize saygı duyduğumun bilinmesini diliyorum. Bizim çektiğimiz sıkıntıları o güzelim yavrularımızın yaşamaması için hep beraber çalışalım,uğraşalım. Neden mi? bizlerin uğraşması ve çalışması onlarıda cesaretlendirecektir. Onlarda kendi çocuklarına daha iyi bir yaşam bırakmak için bizi örnek alacaklardır, almak zorundalar. sevgi ve selamlar. yüzünüzden gülücükler, gönlünüzden güzellikler,elinizden çiçekler eksik olmasın. şeref deniz |
|
|
|
|
|
#15 |
|
Ağaç Dostu
|
Teşekkürler Susam güzel düşüncelerin için...Çevremde böyle bilinçli insanlar olduğunu görüp duyunca sanki biraz daha rahatlıyorum. Belki çoğunluğu aynı yönde davranmaya sevkedebiliriz. Pepinonun bu kadar faydalı olduğunu bilmiyordum. Bir akrabamız bahçesinde yetiştiriyor. Ondan isteyeyim o zaman. Yanlış hatırlamıyorsam fidan olarak Gürcistan'dan getiriyorlardı bir ara... Çocuklar için evet onlar için çok üzgünüm. Kızım için herşeyden vazgeçtim, bıraktım geldim memleketime. Dağlara çıkarıyoruz, yaylaları görmesini sağlıyoruz, denize taş attırıyoruz, inekleri sevdiriyoruz, derelerde oynamasını sağlıyoruz, çiçekleri ağaçları sevdirmeye çalışıyoruz. Ne yapsaydım... Gülhane'ye götürüp oradaki hayvanların içler acısı halini mi seyrettirseydim...Daha konforlu yaşasın diye bunu mu yapsaydım ? Küçük öneriler: Çocuklarımız en değerli varlıklarımız olduğuna göre onların sağlığı da en büyük hedefimiz. Çikolata yerine köme, portakallı gazoz yerine havuç suyu, kola yerine sulandırılmış pekmez, cips yerine fırında patates, neyle yapıldığı belli olmayan hazır dondurma yerine ( Kimbilir belki de Çin'den ithal süt tozu ile ) taze sütten ev yapımı dondurma... Örnekleri çoğaltabiliriz. Gerekirse kandırın, gerekirse yalan söyleyin bu tatlara çocuklarımızı alıştıralım. |
|
|
|
|
|
#16 |
|
Ağaç Dostu
|
Pepinonun yararları yazılırken kanser için olanı bana biraz reklam gibi geliyor. Pepino afişlerini makro marketlerde görüyorum, şifa olmadığı hastalık yok gibi ![]() Acaba özellikle pepinonun kansere iyi geldiği yönünde bilimsel bir dayanak var mı? |
|
|
|
|
|
#17 |
|
Ağaç Dostu
|
Haklısınız Şeref Bey somut olarak mücadeleye hepimiz evlerimizin içinden başlıyoruz. Sigara içmeyerek, bitkilerle ilgilenerek, doğal gıdalara yönelerek, deterjanlardan vazgeçerek. Çok zor değil basit birtakım önlemler sadece...Karamsarlığa gerek yok biraz ucundan tutarsak doğa gerisini halleder kendi kendini temizler zaten.Sayın Denizakvaryumu pepino konusunda gerçekten bilgisizim. Araştırmadan hiçbirşey söyleyemeyiz ama genel olarak taze her türlü meyve sebzeyi sağlık açısından zaten tüketmekte fayda var. Zararı olmaz faydası olur diyelim en iyisi... |
|
|
|
|
|
#18 | |
|
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
bugünlerde AVM lerde ve bazı marketlerde, bardakta mısır satışı yapan arabaların yanında, bardakta ve tabakta kesilmiş-dilinlenmiş meyve arabaları ortaya çıktı. 7-8 çeşit meyve var. Uzun zamandır bu uygulamayı bekliyordum, yaygınlaşırsa çok iyi olur. |
|
|
|
|
|
|
#19 |
|
Ağaç Dostu
|
Şekerin kanserin en büyük dostu olduğunu herkes bilir, kanser hastalarına ilk yasaklanan şeker olur... Peki bal için yasak söz konusu mu? -------------------------- Kansere karşı bal rejimi Hırvatistan'daki Zagreb Üniversitesi tarafından yapılan yeni araştırmaya göre, bal kansere yakalanma riskini azaltıyor. Aynı zamanda içerdiği flavonoid isimli antioksidan madde sayesinde, var olan tümörün küçülmesine yardımcı oluyor ve büyümesini engelliyor. Araştırmanın başında bulunan profesör Ivan Basic, "Henüz kanserli hücrelere nasıl saldırdığını ve onların küçülmesine nasıl yardımcı olduğunu belirleyemedik. Ancak çoğunlukla meyvelerde bulunan flavonoid maddesinde arıların ürettiği her şeyden bolca var. Bu gerçekten çok büyük bir buluş" dedi. Flavonoid maddesi kanı sulandırarak kalp hastalıkları riskini de azaltıyor. Uzmanlar ayrıca, bal yiyenlerin hiç bal yemeyenlere oranla çok daha uzun yaşadıklarını da belirlediklerini de açıkladı. http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/04/gun110.html -------------------------------------------- Şifalı dediğimiz bal doğal bal...Her bal şifalı mıdır? ...Uludağ Üniversitesi Yenişehir İbrahim Orhan Meslek Yüksek Okulu ile Yerel Gündem 21'in düzenlediği arıcılık konulu konferans ilgi gördü. Öğrencilerin yanısıra ilçede bal üretimi yapan çiftçilerin katıldığı konferansta konuşan Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Levent Aydın, Türkiye'nin ürettiği balın yarısının ihraç edilmesinin iyi olacağını belirtti. Aydın, "Ancak bizim ihraç ettiğimiz balda antibiyotik kalıntısı olduğu için geri geliyor ve bu bal iç piyasaya satılıyor. Bu çok tehlikeli bir durum. Çünkü antibiyotikli bal kansere bile yol açabiliyor. Bunun için çok dikkatli olmalıyız" dedi. Arı zehrinin çok önemli bir zehir olduğuna da dikkat çeken Aydın, "Ülkemizde yılda 2 kilo arı zehiri ancak çıkıyor ve gramı 200 ile 700 dolar arasında alıcı buluyor. Bu zehir AIDS ve lösemi gibi hastalıklarda kullanılıyor. Ancak biz bunları hiç düşünmüyoruz. Bursa ve Yalova Türkiye'nin en bol polen olan yeri, fakat farkında bile değiliz. Maalesef ülkemizde arıcılık şuurlu bir şekilde yapılmıyor http://www.altinkovan.com/index.php?...&id=9&Itemid=1 -------------------------------------- Sahte ballar kanserojen Türkiye Erozyonla Mücadele, Agaçlandirma ve Dogal Varliklari Koruma (TEMA) Vakfi, bir rapor hazirlayarak bal üretimindeki sahtekârliklari anlatti. ''Baldaki Sorunlar'' baslikli raporda, petekli bal üretimi için kolonilere balmumundan yapilmis olmasi gereken plakalar takilmasi gerektigine dikkat çekildi. Bu plakalari daha ucuza üretebilmek için bazi imalathanelerde balmumuna yüzde 10-15 oraninda petrol ürünü mum karistirildigi belirtilen raporda, "Petrol ürünü mum kanserojendir" denildi. Sorunun çözümü için etkin kalite kontrol yöntemlerinin yapilmasi gerektigi vurgulanan raporda yer alan bazi tagsisler (içine olmamasi gereken seyler katilmis) ve kirlilikler söyle siralandi: Ari görmemis bal: Fabrikalarda misirdan üretilen ticari glikozun içine bir miktar polen, renklendiriciler ve esanslar katilarak ''bal'' diye etiketlenip satiliyor. Bu tür bal piyasada oldukça yaygin. Bal standardi ve kodeksi balda glikozu yasaklamakta. Klasik seker laboratuvarlari bu analizi kolayca yapiyor. Bu ballar genelde gözden irak bodrum katlarinda üretildiginden aracilar arasinda ''Bodrum bali'' diye adlandiriliyor. Seker bali: Aricilar kolonilerinden daha çok üretim alabilmek için bal üretim mevsimlerinde kocanlara sakkaroz (seker surubu) veya glikoz veriyor. Arilar bu surubu emip sindirim sisitemlerinden gereçirerek petek gözlerine doldurur. Teknik olarak ari ürünüdür ama gerçek bal degildir. Surup arinin midesinden geçtiginden klasik seker laboratuvarlari bu tagsisi saptayamiyor. Sekerli beslenmeden dolayi, ihraç edilen ballarin yurtdisindan geri dönmesi sonucu Ege Ihracatçilar Birligi'' nin kurdugu laboratuvarda bu test yapilabiliyor. Bu laboratuvarda sadece ihraç edilen ürünler tahlilden geçiyor. Bu analizler korbon-13 testi yapabilen cihazlarla yapiliyor. TÜBITAK-MAM''da bu analizleri yapmak mümkün. Sekerle beslenmeyle üretilen ballarda ticari sakkaroz miktari yüzde 50''lerin üzerinde. Karisik bal: Süzme balin içine bazen yüzde 90''lara varan oranda glikoz karistirilarak ''dogal bal'' veya ''saf bal'' diye satiliyor. Dogal balin fiyati yüksek oldugundan, fiyatinin onda biri oranindaki glikozla maliyet düsürülerek karisim yapiliyor. Bu ballarin hepsi saf, yayla, dogal bal diye etiketlenerek satiliyor. Bal standardi ve kodeksi balda ticari glikozu kabul etmiyor. Bu karisim klasik seker laboratuvarlarinda saptanabiliyor. TEMA''nin raporunda yer alan kanserojen ballar ise söyle: Petekli ballar: Türkiye''de petekli bal üretimi için kolonilere balmumundan yapilmis olmasi gereken plakalar takiliyor. Bu plakalari daha ucuza üretebilmek için bazi imalathanelerde balmumuna yüzde 10-25 oraninda petrol ürünü mum karistiriliyor. Bu nedenle birçok ülkede petekli bal tüketimi yasaklanmis durumda. Petrol ürünü parafin balmumuna karistiktan sonra rafine edilip, temizlenemiyor. Bu bulasiklik tüm imalathanelere geçiyor ve saf balmumu bulunamiyor. Saf balmumuna karistirilan petrol ürünü mumun kanserojen oldugu biliniyor. Naftalinli ballar: Son yillarda yurtdisindan gönderilmesinin en büyük nedeni naftalin kalintisi bulunmasi. Naftalini, aricilar, kovanlarindaki mum güvesi zararlisina karsi kullaniyor. Naftalinin uçucu ve balmumu tarafindan emilme özelliginin bulunmasi nedeniyle kolayca bala geçebiliyor. Naftalin petrol ürünü olup, kanserojenlik siralamasinda dünyadaki en önemli 10 maddeden biridir. Iç piyasadaki ballarda naftalin kalinti analizi yapilmiyor. Bu analiz genelde illerdeki pestisit laboratuvarlarinda yapilabiliyor. Kaynak : TEMA http://www.kanserken.com/default.asp...2&haber_id=126 ------------------------ Ben temel petekli bal almıyorum, arının kendi yaptığı petekli bal yani karakovan balını tüketin derim. Naftalin sadece arı kovanlarında değil yatak odalarımızda yıllardır var, güvelerden korunacağız diye yıllardır naftalini geceleri 7-8 saat soluyoruz. Yatak odalarınızda ve evinizde güve için naftalin kullanmayın. Doğal Bal şifadır, unutmayın. |
|
|
|
|
|
#20 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Sevgili denizakvaryumu. Bal hakkında verdiğiniz bilgiler gerçekten dikkat çekici. Bundan birkaç yıl önce okuduğum bilimsel bir çalışmanın sonuçları beni çok etkilemişti. Yetişkin bir erkek -ki yanlış hatırlamıyorsam yaşı 45 ti- labaratuvar ortamında tecrit ediliyor. 6 ay boyunca doğal bal ile beslenmesi sağlanıyor. İçecek olarak ta sadece su ve bal şurubu veriliyor. Sonuç müthiş. Tecrit ortamından 15 yıl gençleşmiş olarak çıkıyor. Buna organları da dahil. Mucize gibi birşey bu. Bu derece yenileyici etkisi olan bu gıdanın mutlaka kanser hastalarında da etkisi olacaktır. Daha önce yazdığım gibi anneme düzenli olarak küçük miktarlarda karakovan balı denilen saf baldan yedirdik. Bu balı çok güvenilir ellerden temin ettik. Pazar ya da marketlerde de çeşit çeşit ballar satılıyor. Ama güvenemediğimiz için bu tür ballardan vermedik. Ben etkili olduğuna inanıyorum. Zira ilk dönemlerdeki haliyle şimdiki hali arasında ciddi farklılıklar var. Herşeyde olduğu gibi balında doğalını arayıp bulmak lazım. |
|
|
|
|
|
#21 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Sevgili Şeref. Aslında üstteki yazıları yazdığımda ciddi ağrılar çekiyordum. Bir kaç gündür hastayım. Ve bunun yazılarımı etkilemesine sanırım engel olamadım. Yine de emin olun gülmek için her fırsatı değerlendiriyorum. Çocuklarımıza gelince, ben kendi adıma onları doğaya dost yetiştirdim. Hiç unutmam (bunu anlatmalıyım), ilkokul öğretmeni oğlum için beni okula çağırtmıştı. Bu öğretmen bayan yıllarca müdürlük te yapmış deneyimli biriydi. Endişeyle okula gittim. Beni karşısına alıp bütün ciddiyetiyle "Oğlunuz arka bahçenizde köpek besliyormuş. Onları seviyormuş. Dikkatli olun. Böyle hayvanlarla aşırı münasebeti devam ederse, ileride cinsi sapık olur" dedi. İnanabiliyormusunuz? Daha 8 yaşındaki oğlumdan bahsediyordu. Ve ben kedileri, köpekleri, kaplumbağa, inek, keçi, koyun, aklınıza gelebilecek her türlü hayvanı seven ben bunları duyuyordum. Cevap olarak "Şahsen bende severim köpekleri, fakat henüz sapıtmadım. Oğlumunda sevmesinden gurur duyuyorum. Siz isterseniz uzak durun. Ama sakın oğluma böyle bir telkinde bulunmayın" diyebildim. Bir öğretmenin böyle düşünmesi çok düşündürücü. Neyse yine konudan koptum. Tabi ki çocuklarımıza doğruyu, güzeli öğreteceğiz. Ve onlara daha iyi bir dünya bırakabilmek için elimizden geleni yapacağız. Yüzüm her zaman gülüyor. Gülmeye de devam edecek. Hayat herşeye rağmen yaşamaya değer değil mi? |
|
|
|
|
|
#22 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Sevgili Denizakvaryumu. Pepino ile ilgili bilimsel araştırmaların yapılıp yapılmadığını bilemiyorum. Bilenler varsa burada yazarlarsa hepimiz bilgilenmiş olurum. Geçmiş zamanların birinde bir köşe yazarının makalesi beni çok etkilemişti. Yaşadığı bir tecrübeyi anlatıyordu. Bu makalenin özeti şuydu: Kanser hastası olan yakın arkadaşlarından biri durumu oldukça ağırlaştıktan sonra köyüne gitmiş. Bir yıl kadar sonra arkadaşını ziyarete gittiğinde çok şaşırdığını belirtiyor. Yataktan kalkmaya mecali olmayan arkadaşının oldukça zinde olduğunu görmüş. Bunun sebebini sorduğunda, gece gündüz pepino yediğini anlatmış arkadaşı. Ondan sonra gittikçe dinçleştiğini, günlük hayata döndüğünü ve tetkiklerinde ciddi düzelmeler olduğunu, kanseri yendiğini anlatmış. Bu köşe yazarıda bunu gazetesinde yayınlamıştı. Hatta o köyden kendisinin de bir fidan alıp balkonunda yetiştirmeye başladığını söylüyordu. Netten bulduğum bir sayfayı olduğu gibi yüklüyorum. Umarım bu bilgiler doğrudur. FAYDALARI İçerdiği A ve C vitaminleri sayesinde idrar yolları, solunum yolları enfeksiyonlarında vücudun direncini arttırır. Ayrıca yara ve diş iltihaplarına karşı etkilidir. Kan damarlarının kuvvetli olmasını sağlar. Bazı insanlar sağlık iksiri diye nitelendirdikleri pepino' yu çeşitli rahatsızlıklar için tüketirken bazıları da meyve olarak hatta cilt bakımı için tüketiyor. Pepino olgunlaşmadan ve olgunluk seviyesine ulaştığı meyve hâlinde de tüketilebiliyor. Meyvenin ham hâli özellikle şeker hastaları için tavsiye ediliyor çünkü tam olgunlaşmamış pepino' nun şeker oranı daha düşük olduğundan rahatlıkla kullanılabiliyor. Kanser hücrelerinin yok olmasında büyük etki sağladığı ve kolesterolü düşürdüğü kullanıcıları tarafından belirtilen meyve, hücre yenileyici özelliği ile çocukların gelişiminde; C vitamini deposu olma özelliği ile vücut direncini artırmada; kalsiyum bakımından zenginliğiyle ağrıların giderilmesinde etki sağlıyor. Ayrıca Pepino, böbrek kumunda etkili olduğu kadar anemi hastalarına fayda sağlıyor. Afrodizyak (Cinsel duyguları veya isteği uyaran veya artıran) etkisi yaratıyor. Uyku düzenini dengede tutuyor. Regl dönemini düzene sokuyor, menopoz döneminde yaşanan psikolojik sorunlarda olumlu etki yaratıyor. K vitamini bulunduğundan kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırıyor. Çocuklarda kemik gelişimi sağladığı, eklem romatizmasında faydalı olduğu ve hemofili (Kanın pıhtılaşmasındaki bir bozukluğa bağlı kanama hastalığı) hastalığına iyi geldiği belirtilmektedir. Bayanlar cilt bakımı içinde kullanmaktadır. Meyveleri mideye indirip, yaşlanma hali veya belirtileri karşı (anti-aging) etkisi olması nedeniyle kabuklarını da cilt bakımı için yüzlerine sürüyorlar. MEYVENİN BİLİNEN FAYDALI (ŞİFÂİ) ÖZELİKLERİ Şeker Hastalıkları, Kemik Erimesi, Dalak Yetmezliği (Tromoksin), Bağırsak Kanseri, Gen Hastaları, Mide Rahatsızlığı, Anemi (Kansızlık) Hastaları, Hemofili Hastaları (Kanın Pıhtılaşmasındaki Bir Bozukluğa Bağlı Kanama Hastalığı), Çocuklarda Kemik Gelişimi Sağlamakta, Eklem Romatizmasına İyi Gelmekte, Kolesterolü Düşürmekte (Hastaları tarafından beyan edilmiştir), Kilo Problemi Olanlar Daha Çok Tüketmektedir. |
|
|
|
|
|
#23 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-10-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 481
|
Sevgili Baldaş. Çocuğun için yapmış olduğun fedakarlık ancak bir annenin yüce gönlünden kopar gelir. Seni bu açıdan kutluyorum. Bu arada ufaklıkta fedakarlık yapılmayacak gibi değil. Çok tatlı maşallah. Hepimizin üstüne düşen görevler var. Küçük ya da büyük. Ama mutlaka birşeyler yapmalıyız. |
|
|
|
|
|
#24 |
|
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-11-2008
Şehir: Ankara
Mesajlar: 15
|
Merhaba arkadaşlar; Bal Gerçek bir mucizedir. Ama Gerçek bal. Yani karakovan balı. Arı kendi mumunu kendi yapar sonra çiçeklerden aldıkları ile balını . Her şeyde olduğu gibi ne yazık ki bal tüketilmesi gereken bir mucize gıda iken, zarar verecek duruma getiriliyor. Arıya şeker veriliyor al bunu bal yap deniyor. Biz insanlar kadar doğaya zarar veren hiç bir varlık yok. Doğal dengeyi bozarken, bütün yaratılmışların yaşam haklarınıda engelliyoruz. Her şey para değildir. LÜTFEN İNSAN OLARAK DOĞDUK. İNSAN OLARAK ÖLELİM. |
|
|
|
|
|
#25 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 25-10-2005
Şehir: adana
Mesajlar: 389
|
sayın susam, biraz delice olacak ama? benim mutluluk kaynağım,İstanbul şehrinin " İ " harfi, kocaman kocaman " İ " harfini aynanın karşısına geçerek olabildiğince kocaman, notalı, uzun ve sesli olarak söylemek, "aslında bir deli saçması" ama bana faydası oluyor, denemeni isterim. |
|
|
|
|
|
#26 |
|
Ağaç Dostu
|
Günaydın arkadaşlar. Yazılarınızı, özellikle bal ile ilgili olanları merakla takip ediyorum. Ufak bir ilave yapayım: Maçahel'i duymayan kalmamıştır. Gürcistan sınırındaki ikiye bölünmüş harika bir köy. TEMA yakın zamanlarda organik bal üretimi çalışmalarını bu köyde yapacağını belirtmişti yanlış hatırlamıyorsam. Artvin'de yaşayan üyemiz Yale bu konuda daha sağlıklı bilgi verebilir. Olmazsa biraz araştırır son durumla ilgili size bilgi aktarırım. Bal almak isteyen arkadaşlar: Gerçekten şifanın peşindeyseniz biraz paranıza kıyın ve araştırıcı olun market reyonlarından bal almayın... Bir organik tarım haberi de Rize'den. Hemşin'in suni gübre ve zirai ilaçlardan en az etkilenmiş yüksek bölgelerinde organik çay tarımına başlandı. Yalnız yüzdeyüz organik üretimin kademeli olarak birkaç yıl içinde gerçekleşeceği belirtiliyor ( Tam arınmanın sağlanabilmesi için ) İlk ürün piyasaya sürüldü mü bilmiyorum sizin için araştırayım... Küçük bir not: Paşabahçenin ürettiği en büyük boy, saplı, çift kapaklı kavanozlardan aldık. Onları damacana niyetine kullanıyoruz. Yayladan aldığımız suyu muhafaza ediyoruz. Denizakvaryumu, plastik damacanaların dibindeki üçgenlerde biri yediyi beşi araştırmaktan çok daha iyidir diye düşündük ( Diğer yazılarınızı da takip ediyorum ). Bir de yeri geldikçe yoğurt, konserve, zeytin yapımında kullanılabilir ya da pirincinizi, bulgurunuzu vs. saklayabilirsiniz... |
|
|
|
|
|
#27 |
|
Ağaç Dostu
|
Dünyanın 102 ülkesinden 482 koruma alanını kapsayan, UNESCO’nun ''İnsan ve Biyosfer Rezervi Projesi’ne'' Türkiye’den sadece Macahel dahil edildi. Macahel bu bakımdan çok önemli. Adeta el değmemiş yağmur ormanı, insan girmemiş amazonlar gibi. Acaba orada yaşayan insanları araştırdılar mı, kanser hastası olan var mı ? |
|
|
|
|
|
#28 | |
|
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Su geldiği yerin, kayaçların, toprağın özelliklerini, minerallerini de bünyesine katar bu durum suya pozitif olarak yansıyabileceği gibi yani şifa özelliği verebileceği gibi negatif ,sağlığa zararlı yönü de olabilir. Hatta tadı çok güzel suların içinde bile siyanür tespit edilmiştir. Bu nedenle yayla suyunu bulunduğunuz ildeki Hıfzısıhha kurumuna test ettirin derim. |
|
|
|
|
|
|
#29 |
|
Ağaç Dostu
|
Az uyuyarak kansere davetiye çıkartmayın Günde 6 saatten az uyuyan kadınların göğüs kanseri olma riskinin yüzde 62 olduğu açıklandı. 8 yıllık periyodlarla, yaşları 40 ila 79 arasında olan 24 bin kadın üzerinde araştırma yapan Japonya'daki Tohoku Üniversitesi Tıp Yüksek Okulu araştırmacıları, geceleri 6 saatten daha az uyuyanların, 7 saat uyuyanlara göre göğüs kanseri olma riskinin yüzde 62 daha fazla olduğunu ortaya çıkardı. Araştırmacılar, melatonin hormonunun uyku süresi boyunca beyni koruduğunu ve hücre çoğalmasını uyararak kanser hücresi çoğalma hızını arttıran östrojen hormonunu bastırdığını belirterek, bu sebeple uyku bozukluğunun kanser riskini arttırdığını ifade etti. http://www.bugun.com.tr/haber_detay.asp?haberID=45208 |
|
|
|
|
|
#30 |
|
Ağaç Dostu
|
Alman bakan: Türk armutlarındaki ilaç normalin altı katı Baden-Württemberg eyaleti tarım bakanı: Türkiye’den alınan armutlarda, ’amitraz’ ilacı 6 kat fazla çıktı. AB’de yasaklanmalı. Almanya’nın Hıristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) Baden-Württemberg eyaleti Tarım Bakanı Peter Hauk (CDU), Türkiye’den ithal edilen armutların zararlı olduğu gerekçesiyle yasaklanmasını istedi. Hauk, özellikle böceklerden koruma amacıyla armutların içine sıkılan "amitraz" adlı ilacın, Almanya’da uzun zamandır, Avrupa Birliği genelinde ise 2008 yılının başından bu yana yasak olduğunu ve sağlığa ciddi zarar verdiğini vurguladı. Armutların sadece Almanya’ya değil, Avrupa Birliği ülkelerine de girmesinin engellenmesi için Almanya’nın çaba göstermesi gerektiğini savunan Bakan Peter Hauk, armudun içinde bulunan bu ilacın halsizliğe ve konuşma bozukluğuna yol açtığını kaydetti. Peter Hauk, Türk armutlarının sadece kendi eyaleti olan Baden Württemberg değil, Almanya çapında dağıtıldığından hareket ettiğini belirterek, Alman hükümetinden Türk armudunun ihracının yasaklanmasını da talep etti. Hauk şöyle konuştu: "Türkiye’den gelen armutlar üzerine yapılan 17 testte de, amitraz değerlerinin yüksek olduğu tespit edildi. Amitraz değeri kilo başına 0.05 miligram sınırının çok üzerinde, kilo başına 2.9 miligram dolaylarında. Bu nedenle Stuttgart ve geniş çevresinde en az 3.8 ton armuda el konuldu ve imha edildi." http://www.drt.com.tr/Haber.aspx?id=971 İyi ki imha ediliyor, Türkiye'ye geri gönderseler doğru iç pazara... |
|
|
|
![]() |
| Konu Araçları | |
| Mod Seç | |
|
|