![]() |
|
|
![]() |
#1 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Avcı gözü
Alıntı:
Halbuki o da 360 derecelik dünyanın % 20 sini bir açı ile görürken bir uyanıklık geliştirmiş, öne bakarken herhangi bir şeye konsantre olmamayı öğrenmiştir. Görüş alanının çevresindekileri tanımlayan gerçek avcı direksiyon başında olsa bile bir an dikkatini tuhaf bir şeyin_ bir kedinin yola fırlaması gibi_ farkındalığı çektiğinde, arazi algılama yeteneğinden yararlanır ve böyle bir talihsiz kazaya yakalanmaz. Usta bir avcının doğal yaşamı gözlemleme kabiliyetleri diğer bazı bireylere göre daha iyidir, zaten onu iyi avcı yapan da bu yeteneğidir. Bu sanatsal bir beceride olduğu gibi doğuştan (kalıtsal) bir yetenek olduğu gibi, çevresinin daha çok farkındalığını sorgulayışı gibi, doğal eğilimleri ne olursa olsun arazide görüş keskinliği edinmesi, geliştirmesi gibi sonradan edindiği bir olgudur. Onlar nasıl bu hale geldiler bilinmez belki ama, gece ördek avında iken gökyüzüne bakarken_tararken aynı anda birden fazla yere bakmayı öğrenmişlerdir. Avcı nereye bakacağını değil, nereye bakmayacağını bilen kişidir. Rast gele. Düzenleyen Halil Önen : 21-11-2009 saat 09:17 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#2 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
avcı gözü
Alıntı:
(Elinde tüfek mi var? ![]() |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#3 |
Ağaç Dostu
|
Elindeki nesne kullanana göre değişir. - Kimi bir silahtan çok daha etkili tahrip edici olarak kullanır... - Kimi bir şiir yazar gibi kullanır - Kimi etkili bir siyasi propaganda olarak kullanır - Kimi erdem, ahlak, onur için kullanır - Kimi ahlaksızca ve rezilce kullanır vs vs vs... Fotoğrafdaki hanım kızımız ise sanırım aksesuar olarak kullanıyor... ![]() |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#4 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Fotoğrafla avlanmak incelik değil şekilciliktir aynı zamanda avlanmanın özüne aykırı.
Alıntı:
Bir canlıyı öldürmenin diğer bir canlıya zevk verdiği tek tek normal durum alan avcılığın ahlaki yönünün derinliklerine inmenin olanaksızlığı, özellikle ölüm sorununa geldiğinde çok daha karmaşık sorularla karşılaşıyoruz. Ancak, bir şeyin yapılması gerektiği şekilde yapmaya çalışırken_ ki ahlak budur_ belirli bir çizginin ötesinde kapris ya da saplantılarımızın gerekli olduğuna inanmaya başlarız. Ve işte o zaman yeni bir ahlaksızlığın, hatta en kötüsünün içinde buluruz kendimizi; Bir şeyin yapılması için gereken koşullar bilmemek; insanın yüce ve kahredici gururu, arzularına gem vurulmasını kabul etmiyerek gerçeğin bu arzulara karşı koyacak yapıdan yoksun olduğunu sanır. Günahların en kötüsüdür bu ve arzunun içeriği iyi mi kötü mü, önemini tümüyle yitirir. Her istediğinizi yapabileceğinize inanıyorsanız _ ki bu iyiliklerin en yücesiyse bile_ onmayacak bir canisiniz demektir. Olması gerekenden fazla ilgilenmek, ancak olana karşı duyulan saygının tüketilmiş olduğu durumlarda bir önem kazanır. Bunu Hindlinin örneğinde görüyoruz. Kusura bakma sevgili hassoman ama, fotoğrafla avlanmanın saçmalığı _ ki İngiliz buluşudur_ özünde hiçbir kayda değer nitelik olmadığından, buna iyi bir örnek oluşturmamaktadır. Bir insan avlanmayı terk edebilir, ancak kişi avlanıyorsa bunun gerektiği temel '' zorunlulukları '' kabullenmek durmundadır. Aksi halde avlanmanını ruhu ortadan kalkar. Av hayvanının alt edilmesinde ve ele geçirilmesindeki dram ve genelde her şeyden çok ölümün yarattığı trajedi, avcının ilgisini bu beklentiye yoğunlaştırarak o ana kadar göstermiş çabalara da gereklilik kazandırır; Hayvanın öfkesiyle sert yüzleşme (trofe avı), onun enerjik savunmasıyla uğraşma, kan görmenin yarattığı çılgınlık noktası ve hatta avcının vicdanını kemiren suçluluk endişeşi; bunlar olmaksızın avlanmanını özü kaybolur. Hayvanın davranışı bütün ilhamını yaşamının tehlikede olması kanısından almaktadır. Ancak olay tamamen uydurmacadan ibaretse, onun yalnızca fotoğrafı çekileçekse, avlanma bir saçmalığa dönüşür ve avcılığın o kendine özgü gerilimi buharlaşıp yok olur. Av hayvanının yerine yalnızca bir görüntü olan fotoğraf alırsa, avlanma olayı ışık oyunundan öteye geçmez. Sevgili hassoman, şayet fotoğraf makinası güzel bir kızın_ yukarıdaki resimde olduğu gibi_ karla örülü bir yamacın, piza kulesinin ya da Einştein' in saçlarının resmini çekmek için kullanılıyorsa buna diyeceğimiz yoktur. Ama oramanda ağaçların altındaki toprağı burnuyla kazarak yemlenen dost yaban domuzu için umutsuz bir biçimde yetersiz kalır. Buradaki şekilcilik av hayvanını tamamen eşit bir yaratık kabul etmektir. Oysa avcılığı spor olarak bir düzen getirilip yönlendiren o kaçınılmaz eşitsizlik faktörünü kabul etmek bana daha ince bir gerçeklik gibi geliyor. Her hayvan bir diğer hayvana kıyasla onun ya altıda ya da üstünde bir konumdadır. Tam anlamıyla eşitlik anormaldir ve olası değildir. Rastlantıya bağlı konularda mükemmelik aranmamalıdır; çünkü bu boyutta belirlenmiş hiçbir ölçü, orantı ya da sınır yoktur. Her şey sonsuza ve dev boyutlarda uzanır, en abartılı olanı bile bir diğerini aşıp geçebilir. İngilizler silahı fotoğraf makinasıyla değiştirerek herhalde duyarlılığın en üst düzeyine ulaştıklarına inanmaktadırlar. Avcılıkta ahlak sorununu hesaba katma zorunluluğu olsa da bütün bir çözüme ulaşmış değildir. Ben feylezofları ve felsefelerine güçüm yettiğince baktım, isterseniz sizde bakın, avcılık konusunda ahlaki kusursuzluğa ulaşmak bir parçacık bile mümkün olmamış. Ona bakarsan aslında hiçbir şeyde mükemmelik gerçekleşmemiş. Bu anlamda avcılıkta ahlak açısından elde edilen başarıyı küçümsemeyiz. Dolayısıyla biz avclılar, fotoğrafla avlanmaya karşı çıkmaz zorundayız, çünkü bu bir gelişme değil, aksine bir sapmadır ve erdemlik taslanan hiçte hoş olmayan bir ahlak tarzıdır. Evet sevgili hassoman, gerçek anlamda incelik eşit olmayan iki canlı arasında bir çatışma dediğimiz avcılığın gerçeğini bir bütün olarak korunmalı_ hatta avcıları koruma altına almalı_ onun öz yapısına dokunulmamalıdır. İnsanın özen göstermesi gereken gerçek husus av hayvanını kendisine eşit kılmak için çaba göstermek değil_ bu budalaca bir ütopyadır_ aksine üstünlüğünün fazlasını gidermeye çalışmak olmalıdır. Avcılık alt konumdaki bir türün üstün bir türe karşı özgür müçadelesidir. Bir inceliğe kalkışmak ise bu noktada gereklidir. İnsan hayvana ' handikap ' vermelidir ki, onu hayali bir eşitlik taslamadan mümkün olduğunca kendi düzeyine yakınlaşabilsin. Hadi bir an için bu eşitliliğin var olduğunu düşünelim, o zaman av gerçeğini ortadan kaldırmış olmuyor muyuz? Fotoğrafik avlanmaya karşı olmanın en büyük nedeni; yukarıda sözü geçen bölük_pörcük içgüdümüz aldatılmakta, ve alaya alınamaktadır. Bu tür avcılık aslında idealist ve Plotoncu düzeyde avlanmaktır. Plotonculuk ise yapmacık bir mükemmeliyetci geleneği simgelemiyor mu? Saygılar, rast gele Düzenleyen Halil Önen : 12-11-2009 saat 20:42 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#5 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
|
Fotoğraf karın doyurmaz. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#6 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Paleolitik dönemlerdeki atalarımız gibi temel gıdalarımızı sağlamak için avlanmak zorunda değiliz. Evet avcılık günümüzde zorunlu uğraş olmaktan çıkmıştır. Toprağı işleyen, hayvanları ehlileştirip üreten, temel gıdalarını av hayvanlarının dışında (_ hiç olmazsa kaçma şansı olmayanları boğazlayarak_) rahatca karşıladığı çağımız insanı hayatından avcılığı zorunlu işler olmaktan çıkarıp atmıştır. İşte tam burada avcılığı, ona mutluluk verecek istekli uğraş larına sokmuştur. rast gele |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#7 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Ayrıca avcılığı zevk sözcüğüne hapsetmemek gerekiyor, elbette mutluluklarda zevk vardır, ancak bu onun küçük bir parçasıdır. Yaşanan zevk ten öte, içinde zahmet de vardır ama onun ötesinde avcılığı oluşturan eylemin ta kendisi vardır. Aristo, '' mutluğun kaynağı her zaman eylemdir, gösterilen enerji çabadır'' derken mutluluk veren uğraşlar yalnızca zevk değil birer çabadır ve gerçek sporda gösterilen çabanın yorgunluk derecesinden ayırabilir misiniz? Peki fark nedir? Spor kişinin özgür seçimiyle ve alacağı zevk uğruna gösterdiği bir çabadır, iş ise maddi çıkar gözeten zorlama bir çaba.... Rast gele |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#8 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Çünkü avlanmanın özü öldürmektir, fotoğrafın ise tarihe tanıklık etmektir. Gelelim İngilizlerin silahı fotoğraf makinasıyla değiştirmiş olmalarına. İlk kez Sevgili Halil ÖNEN'den duyduğum bu olay doğrusu üzerimde ne olumlu ne de olumsuz bir etki yaptı. Olabilir; ama ne hikmetse av denilince aklıma İngiliz soyluların av boruları ve köpekleriyle tilki avı şölenleri aklıma gelir. Sadece bununla kalsa iyi. Sömürge dönemlerinde Afrika'da, Hindistan'da yerlileri hamal ve av köpeği yerine kullanarak (sahi onlar sahip diyorlardı değil mi kırmızı ceketli asılzade avcılara) yaban hayatının av aşkıyla kökünün kazınması aklıma geliyor. O koca fillerin dişleri söküldükten sonra ölülerinin bırakıp gidilmesi, bengal kaplanlarının çaresizce fillerin üzerindeki avcılara saldırırken yedikleri kurşunlarla devrilmesi ve postlarının Londra'da bir malikanenin şöminesi önüne serilmiş, beş çayı içen İngiliz leydileri geliyor... Bu asilzadeler Afrikanın sadece elmaslarını, altınlarını söküp götürmediler; yaban hayatın da kökünü kazıdılar... Olsa olsa ondan sonra fotoğraf makinası akıllarına gelmiş olabilir. Çünkü günümüzde Afrika'nın artık park haline gelmiş olan savanalarında, çayırlarında sadece fotoğraf çekimine izin vardır. Avlanmak yasaktır... Halil Önen avcılığı, "eşit olmayan iki canlı arasında bir çatışma" diye ne güzel tanımlamış. İnceliğin burada olduğunun da altını özellikle çizmiş. Yani fotoğraf çekiminde olmayan incelik. Bununla da kalmamış Halil Önen -anlaşılan bana ya çok kızmış, ya da çok içerlemiş- .İnsanın, av hayvanını kendisine eşit kılmak için çaba göstermesinin budalaca bir ütopya olduğunu söylemiş. Haklıdır. Çünkü tüm idealler budalacadır aslında, idealistler de birer budaladır ![]() Her ne kadar, yanlışlıkla "Avcılık alt konumdaki bir türün üstün bir türe karşı özgür mücadelesidir... " demişse de aslında asıl muradının bir Nietzsche kimliğiyle Darwin'in "üstün ve güçlü olanın ayakta kalacağını zayıf olanın ise yeryüzünden silineceği" gerçeğini acımasızca anımsatmak olduğu anlaşılıyor. Maalesef haklı... Baksanıza, insanlar kontrolsuz bir şekilde çoğalırken avcılar yüzünden pek çok hayvan türü yok olmak üzere...( yok olanları da var) Avcı avcıdır, av avdır değil mi? İç Anadolu'nun bozkırında köpeklerinin kaldırdığı bıldırcanlara ateş eden de avcıydı, Amerika'nın çayırlarında zevk için Kızılderililer'i öldürmek için ateş eden de avcıydı. Beyaz adam avladıı Kızılderili'nin kafatasını yüzüp ilgililere teslim ettiğinde vaadedilen parayı alıyordu...( Evet, kafatası yüzme olayı böyle başlamıştır ve ilk yüzen de bilinenin aksine beyaz adamdır...) Elbette eşit olmayan iki canlıydı o eli tüfenkli Avrupa göçmeni ile elinde sadece ok ve balta olan kutsal toprakların yerlisi... Afrika'da köle ticareti yapanlar da köle avcılarıyla işbirliği yapıyorlardı. Bu avcılık yine eşit olmayanlar arasında geçiyordu. Hadi bunlara avcılıkla ilgisi yok diye itiraz edilebilir. Benim yaşımda olanlar anımsayacaktır. 1970'li yıllarda İtalya'da bir turizm şirketi Afrika'ya insan avı için tur düzenliyordu. Gelelim daha yakın tarihlere... Rusya'dan kalkan özel gemiler, Somali'deki Cibuti'den Kenya'daki Mombasa'ya seyahat ederek zengin müşterilerini günde 5 bin 790 dolar karşılığında insan avına çıkarıyor. Ek ücret karşılığında roketatarlar ve Kaleşnikof silahlar edinen zenginler zevk için insan avlaması için Somali Korsanlarının gemilerini işgale gelmeleri için pusuya yatıyorlar... Zaten insan avı batılı adamın (silahla avlanma yerine fotoğraf makinasıyla avlanmayı icat ederek eski köye yeni adet getiren keferenin) insan avı hayalleri beyaz perdeye bile yansıtılmıştır. ( Bknz: Yapımcı Quentin Tarantino'nun, yönetmenliğini Eli Roth'un yaptığı Hostel II - Rodrigo Plá'nın Yasak Bölge vs...) Sonuçta kabul edersiniz, etmezsiniz; bıldırcın da bir avdır, insan da... Onları avlıyanlar da avcı... ![]() Hadi daha insaflı örnekler bulalım... Bakın Antalya Akseki yaban keçisi av turizmi ihalesi sadece 32 yaban keçisi için 460 bin TL artı KDV fiyat veren bir tur şirketinde kaldı. Bu avlak sahaya dünyanın çeşitli yerlerinden özel uçaklarla birçok avcı kafilesi geliyor. Dendiğine göre bir turist günde ortalama 600-700 euro bırakırken bu avcılar günde 3.000 euro bırakıyormuş. İyi para ha... Buralarda keçi avlamak öyle bizim yalınayak avcılara göre değil... Bu avcılar vurduğu keçinin boynuz uzunluğuna göre ayrı bir ücret daha ödüyor. Öldürdüğü yaban keçisiyle fotoğraf çektirip boynuzlarını malikanesinin duvarlarındaki diğer keçi boynuzlarının ararsında yer alması için yanına alarak geldiği özel uçağına atlayıp gidiyor. Yani diyeceğim, Halil Önen kardeşimin yaptığı avcılık felsefesi ne sömürge avcılarının, ne zengin Avrupa ve Rus avcılarının umurunda değildir... Çünkü üsütün olan onlardır. Sevgili Halil Önen alınmasın ama onun gibi avcılar kekliği anca düz ovada avlarlar... Ve avladıkları kekliğin o minicik yüreğindeki hayat denen kıvılcımı söndürdükleri için felsefeye sarılarak avcılığı aklamaya çalışırlar. Ha, benim böyle bir derdim yok. Av hayatında benim fotoğraf makinam masumdur. Denklanşörün sesi, ateşli bir silahın çıkardığı sesin yanında hiç kalır, ama avı ibret-i alem için kalıcıdır... |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#9 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Ben ve gerçek avcı dostlarım avcılığı, bir hayvanının kendinden daha aşağıdaki bir türe ait diğer bir yaratığı ölü ya da diri olarak elde amacıyla yürüttüğü bir eylem olarak görüyoruz. Avcılık, birinin etken diğerinin edilgen, birinin avlayan diğerinin ise avlanan olduğu iki hayvan arasında bir olduğu bir olgu değil midir? Ama siz yukarıdaki yazınızda bir çatışmadan hatta ötesinde bir dövüşten bahsediyorsunuz. Burada avlanan aynı zamanda avcı ise_ ne fark eder ister insan olsun ister gladyatörün Arenada karşılaştığı aslan oluşu_ olay avcılık değil bir çatışmadır. Öyle değil midir? her iki tarafın aynı amaç ve benzer davranışla hareket etmesi; bu döğüş değil midir? Dövüş karşılıklı bir eylem değil midir? Köşeye sıkışan hayvan elbette saldırabilir, hani can havliyle; ama bu bir rastlantıdır, istinadır avcılığın içinde küçük bir desendir. Bırakın insanı _ ne yapayım üzgürlükleri için dövüşmüyorlarsa örnek alsınlar büyük önderimizi ya da che'yi _avlanan hayvan normal olarak avcıyla dövüşürse ve aralarındaki ilişkiyi bu dövüş şekillendiriyorsa o zaman ortada farklı bir olay vardır, av ve avlanma olayı yoktur. Bu avlanma değildir. Dövüşmek karşılıklı hiddet içermez mi? Zira avcılıkta her zaman bir hayvan avlanmaya çalışırken diğeri avlanmamaya çalışır. Sevgili hassoman, dövüşmek ya da çatışmak karşılıklıdır. Oysa avcılık karşılıklı değildir. Evet bu söz hoşunuza gideçektir belki; bunu böyle olmasının sebebi, iki hayvan arasında yaşamsal düzeyde her hangi bir düzeyde eşitliği yok sayan bir ilişkinin varlığıdır. Hatta daha ileri gidelim bir alt türün üst türdeki bir hayvanı avlama ihtimalinin hiç olmamasıdır. Ben sizi yolda gördüğümde avlamayı düşünüyor muyum? bırakın aslan bile aslan ile karşılaştığında onu avlamayı düşünüyor mu? Ama sizi yolda gördüğümde _yukarıdaki yazdığınız bir çok iletiden dolayı_ çatışmayı, dövüşmeyi düşünürüm ama sizi bir tavşan ya da düz ovadaki bir keklik gibi görmem. ![]() Sonra ya siz beni döverseniz. ![]() Hani ne oldu avcı ile avı arasıdaki temelde var olan eşitsizlik kavramına? Hadi rast gele ![]() |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#10 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Avcıyı anlamak.
Alıntı:
İnsanın avcı olmayanını anlarım da, avcının karşısındaki aynı zamanda avcıysa bunun altından nasıl kalkılır bilemedim. Bazı avcı dostlarım alınmışlardır. Avlanmayı anlatırken, '' kendilerini hayvanlar dünyasına katmış '' olmamdan ve avlanmanını getirdiği zevki, hayvan olayı açısından değil, insan açısından bakmam gerektiği'' şeklinde eleştiriler olmuş. Değerli dostlarım, avlanma olayını anlatırken, kendimizi hayvanlar dünyasına katmadan avlanma olgusunu açıklayamayız ve anlayamayız. Zira avcılığın yarattığı bütün yücelik ve mutluluk duygusu bu haliyle avlanma olayında saklı durmaktadır. Günümüz modern insanı hayvanlardan, bitkilerden, dağlardan, taşlardan özellikle yaban yaşamından ister istemez uzaklaşmak eğilimindedir. Onun yaşamının tamamını sarıp sarmalamaya başlayan, omuzlarına ağır yükümlülükler getiren zorunlu uğraşları buna sebeb olmaktadır. Kontrol edemediği dünyanın yapmakta zorunda olduğu uğraşlarla örülü yaşamından sızma çabasıyla, mutluluk duyacağı istekli uğraşlarını kovalama çabası bundandır. İnsanın avcı olmayanı evlerinin balkonlarında, önlerindeki küçük toprak parçasında, hobi bahçelerinde, doğanın küçüçük bir yerine sığındığı yerde mutluluk aramasının altında bu yatıyor olsa gerek. Bu aslında onun öz'e yapay bir dönüş çabasıdır.Doğa'ya dönüşü sağlayan tek uğraş olarak bunu görmektedir. İnsanın avcı olanı ise, farklı bir yol seçmiştir. Kendini insan olma özelliğinden saptırmayı ve uzaklaştırmayı ancak avcılık yoluyla başarabilmektedir. Bu söz bize ağır gelebilir, ama başka türlü anlatmak mümkün olmamaktadır. Her ikisininde yaptığı yani doğaya tekrar dönüşü; onun en temel ve köklü değişikliğidir. Yaşarken henüz yapılmamış bir şeyi yapmak durumunda olmak. Yaşam 'burada ve şimdi olmak', şimdi yapmamız gerekeni yapmak; yaşam bir görev ve ucu sonuna kadar açık problemler yumağı... fırtınalı denizlerin göbeğinde ağır hasarlı gemi gibi bir o yana bir bu yana yalpalayıp durmakta... Ona geçmişteki bir yaşam, daha iyi görünmektedir. Yaşadığı dönemin büyük karmaşalığına gömülmüştür. Bu nedenle geçmişe doğal olarak nostalji duymaktadır. Her zaman boğazına kadar suda yaşamıştır. Onun geçmişe özlem duymadığı hiç bir dönem olmamıştır. Yaşam onun için bir oyun olabilirdi. Tabii bir mucize olup da eski yaşamına dönebilseydi. Ancak onu da kendisi için yetersiz olduğunu görecektir. O mutluğu kendi döneminin yaşam biçiminde bulamazsa öz'de mutluluğa hiç erişememeye mahkumdur. İnsanın avcı olanı bugünün getirdiği zorluklardan, teneke uygarlığından, çağımızın adamı olmaktan usandığından, zorunlu uğraşların kıskacından bıktığından; kapıyor tüfeğini, yanına köpeğini alıyor vuruyor kendini yaban hayatının kollarına atıyor, başka bir şeye gerek kalmadan, böylece mutlu üç beş saat ya da bir kaç gün için '' Paleolitik '' olmanın keyfini sürüyor. Sürekli olan tek şey doğadır; Doğal insan; değişken tarihsel insanın içinde her zaman gizlice yaşamaktadır. Ona bir az seslenirseniz 'o' çıkar gelir; bir az uykuludur, biraz uyuşuktur, biraz baskılanmıştır, içgüdüsel avcılık yeteneğini yitirmiştir ama hala her şeye rağmen canlıdır. İsterseniz bir çağırmaya görün; aklında hiç avlanma yok iken yaşına başına bakmaz; bak neler yapar. Onun içindeki insan; 'Doğal' insan, avcı olan ilk tarih öncesi insandır. O dönemde avlanmak yaşamak demekti. Sonraları avlanan sayısız insan oldu; ancak bunların arasında hiç biri _yani yalnızca_ avcı değildi. Sonradan gerçek kişiliğinden bir süre için sıyrılıp kendini yapay bir biçimde '' avcı '' olmaya adayanlar hala olmaktadır. Yapay olan ava çıkmadan öncesine aittir ve avlanma olayının dışında kalır. İnsan avlanarak aslında bütün tarihsel evrimi ortadan kaldırmakta, kendini içinde buluduğu zaman diliminden ayırarak ilkel yapısına dönmektedir. Onun özünde yaptığı Paleolitik insanın yaptığının aynısıdır. Onun en büyük lüksü, ilk insandan miras olarak devraldığı avlanma olgusunu yaşatmasından başka bir şey değildir. Doğanın içinde gerçek anlamda var olmak budur. Öyle kolay değildir onunla kuçaklaşmak. Avlanmak yaban hayvanı ile girişilen ilişkinin adı ise; insan ancak doğadayken gerçek anlamda yaban yaşama dalmakta; Doğa'nın ta kendisine açılmaktadır. Ve yalnızca içinde avlanılan bölge gerçek yabandır. İnsan orada, insan olma durumundan uzaktır. Rast gele Düzenleyen Halil Önen : 20-11-2009 saat 23:33 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#11 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Fotoğrafla avlanmak incelik değil şekilciliktir.
Alıntı:
Tam olarak böyle midir? Peki..! Bu tezi ortaya atan ve ısrarla savunan; teçrübeli, bilgili hayvansever bir yazar, usta kalem sevgili hassoman ise; boşuna değildir; bir felsefi yönü olmalıdır. Ayrıca BBC vildlife Magazin' nin katkılarıyla, 2009 Yaban Hayatı Fotoğraf yarışması sonuçlarını içeren bir sayfa açmışsa ve 94 ülkeden 43 000 fotoğraf katılımı olmuşsa; ve bu olgu, vicdani çatışmaları akıllıca ortadan kaldırma şeklinde empoze ediliyor, savunuluyorsa ahlaki felsefenin sorunu olmalı... Peki fotoğrafla avlanma gibi duyarlı ruh yapısı sadece sevgili hassoman 'a ait midir, yoksa avlanmaya karşı büyük incelik gösteren bu anlayış kendine özgü bir düşünce akımı mıdır? Evet buradan öyle görünüyor; o zaman ne yapmalıyım? Kurt Lindner'in '' Tarih Öncesi Avcılık'' eserinde yer alan '' akıllı kovalama '' sından; Ploton'un '' Devlet '' adlı eserinde; '' Glaucon, öyleyse bizler de (biz düşünürler) ormanların çevresine avcılar gibi bir halka oluşturmalıyız'' diyen Sokrates'ten; '' Avlanmada avın izini sürerek onu ele geçirmekten başka bir şey değildir; ele geçirdikten sonra onunla ne yapılacağı, avla ilgili olmayan bir konudur'' diyen Eflatun' dan; Avcı '' tetikteki adamdır'' diyen Ortega'dan; Ve hatta; Cervantes' in Don Quijote' dan; '' gidiniz saygıdeğer senyör Hidalgo, kekliğinizle ve cesur gelinciğinizle gidiniz ve bırakın herbirimiz işimize bakalım'' diyen Yeşil Paltolu Şovelye' den; ve Ahlak felsefesinin Feylezofların dan, alıntılar, çalıntılar yaparak, bunları 41 yıllık avcılık deneyim ve bilgilerimi harmanlıyarak!; tüm türlerin varlığını korunması için çaba gösterdiğimi, herşeyden önce, avla ilgili ilişkilerde hayvanların kendi '' oyunlarını '' oynamakta serbest bıraktığımı, aslında avlanmakla '' Doğa'yı taklit etmekten '' öte bir şey yapmadığımı, anlatmalıyım. Peki bu fotoğrafla avlanma inceliğini gösterenler kimlermiş bi bakalım..! İngilizler; yani Anlosakson' lar, yani üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmpatorluğu' nun asil insanları; yani Güney Amerika' dan, Afrika' dan Asya' ya tüm yoksul halkların doğal zenginliklerini sonuna kadar sömüren, haksız zenginliklerini soylu sınıfına sunarken; biraz da _sendikaların, devrimci yapıların tepkisiyle_ halkına veren, sonra geri alan; dün emeklisini, işçisini fotoğraf avcılığı için Afrika Savanlarına gönderen, bu gün ancak ülkemiz' de tatil yapacak duruma getiren; halkının vergisiyle yapılmış üretim araçlarını '' ana'' lar gibi satan; bazı ' baba ' lar gibi satarım diyen 'baba' lara esin kaynağı olup ülkemizin zenginliklerini peşkeş çekenlerin önünü açan; Evrensel Değerlerin yeşerdiği topraklarında sağlık ve eğitimi paraya ihale eden, işcisinin emeklisinin tazminatlarına bile göz dikip artık onu da şirketlerine verme hesapları yapan, daha doğrusu, insanını yeryüzü topraklarında yok sayan; sosyo_ekonomik politik felsefenin kurcuları, hayvanseverliği ile bize ve dünya'ya örnek olan Hayvan Hakları Savunucuları; Bir iki örnek verelim, fikrimi ince gülü İngilizler' den; Düzenleyen Halil Önen : 12-11-2009 saat 20:52 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
|
|