28-10-2009, 23:48 | #211 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Ayhan bey teşekkür ederim. Ayhan bey de bu başlıktaki yazışmalardan yola çıkarak İzmir bölgesindeki zeytinliklerinde kaolin kili ve delfin kullandı. 13 Ekim tarihindeki haberleşmemizde (ki durumu çok merak ettiğim için sormuştum), tesbitlerini aşağıdaki gibi bildirdi. Önceden vermiş olduğu izinle aynen yayınlıyorum: "Dun 3 ayrı bahcemizide gezip inceleme fırsatım oldu arkadaslarımın dedigi gibi zeytinlerimizin durumu gercektende cok iyi *1. bahcemizde trilye ve edremit genc zeytin fidanlarımızda bu sene 3 defa kaolin uygulamıstık ilk uygulamayı yapmakta biraz gec kalmıs olsakda temmuz ortalarında yaptık son uygulamada delfın uyguladık tum uygulamaları gec yapmıs olmamıza ragmen sonuc: uzerlerindeki zeytinlerde zeytin sinegi zararı 50 tanede 1-2 zarar gibi yaprak tırtıllarının verdigi zarar daha fazla uclarda yeni surgunlerde var 10 agacta 1 agac cokda endise verecek boyutta degiller *2. bahcemizde hepsi trilye 6 yasındaki 220 ad.agaclarımıza temmuz ortalarında %5 kaolin agustos bası %2.5 olarak uyguladık icine cam esaslı yapıstırıcı henuz kesfetmedigimizden ilave etmemistik kaolinden baska bu sene hicbirsey kullanmadık sonuc ne tırtıl zararı var nede zeytin sinegi zararı taneleri ısrarla silip baktım hala film tabakası var cunku bir kac agacta tek tuk bırkac burusuk kurumus zeyti dısında bir sey gormedim. 3.mudur beyin bahcesinde karısık trilye ve edremit agaclarında zeytin sinegi zararı 1. bahcemizdekiyle aynı tırtıl zararı biraz daha fazla sonuc:bu sene kimyasaldan uzak bırıncı yılımız oldu,uygulamaların tamamını kaolini gec ogrendigimiz icin uygulamaları zamanında yapamadık.delfinle kaolinin beraber uygulanabilecegini sizden ogrendim,gelecek sene sanırım tırtıl zararıda olmaz bunlardan baska spinosad kullanmaya vakit bulamadım,20 agaca tuzak asmak dısında baska birsey yapmamıs olmamıza komsu bahcelerde hıcbir kimyasal/organık mucadele yapmayan neredeyse tanelerin tamamında zeytin sinegi zararı olan agacları gordukten sonra elde ettigimiz sonuc MUKEMMEL.Zeytinleri toplamamıza 10-15 gun daha var toplandıktan sonra kesin sonuc ortaya daha net cıkacaktır. Seneye uygulamaların tamamını zamanında yaparsak sonuc cok daha guzel olacagı kesin buralarda yazın neredeyse hiz yagmur yagmaması uygulamaların basarısınıda arttıracaktır sanırım.Bir cogunu yazılarınızdan ogrendıgımız uygulamalarla yaptıgımız isten daha keyif alır olduk. " |
29-10-2009, 01:54 | #212 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
İyi gözlemleyemedi iseniz yukarıdaki ifadeleriniz biraz havada kalıyor. Bundan sonra zeytin sineği zarar yapacak hali yok, ağacları iyi gözlemleyerek, diğer yılları göz önüne alarak, evet biz bu mücaleden çok iyi sonuclar aldık deme veya alamadık demeniz gerekiyor düşüncelerime göre. |
|
29-10-2009, 07:28 | #213 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 17-07-2009
Şehir: İzmir Zeytinlibahce/Aliaga
Mesajlar: 809
|
sn lilium /selamlar Bu yazısmamız sn meyveli tepey le yaklasık 15 gun onceydi,gorev itibarıyle ben fazla ilgilenemiyorum esim ve dostlarım yardımcı oluyorlar bu tespitlerim zeytinlikleri hızlı bir sekilde dikkatlice sorumluluk hissederek yapmaya calıstıgım ziyaret sırasında ön tespitlerdi,tanelerin ustu ince bir film tabakasıyla kaolinle kaplı oldugu icin silmeden ve uzaktan bakarak anlamak mumkun degil ortalamalar ortalaması alarak bu aranı sorumluluk hissederek tespit etmistim su an izindeyim ve zeytinler taplanmaya basladı kesin tespitim sudur ki 100 tanede 2-3 tane zeytin sinegi zararı var bunlarda iyi kaolin atılamayan bır kac agacın ortalamaları yukseltmesi sonucunda olustu kesinlikle taneler onceki senelere gore cok daha ince kabuklu ve dolgunlar.(sulama sayısı aynı) Bizlerde bu konuda sn meyveli tepey le aynı heyecanı hissediyoruz.Nasıl oluyorda bizim gibi bir zeytin ulkesi bu kadar basit fakat etkili bir urunu tanımıyor cevabı sanırım basit hangi organik ilac kolay ruhsat almıs **** fiyatı ucuz tutulup desteklenmis ki a.d. |
29-10-2009, 10:47 | #214 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
|
|
29-10-2009, 16:14 | #215 | ||
agaclar.net
|
Alıntı:
Durumun vahameti sizin de söylediğiniz gibi ortada. Bu konuda tedbir almasaydık gelişmeleri de önleyemezdik. Aynı tarihlerde bu konu yüzünden uyarı almamız da süreci hızlandırdı. Reçete yasası yeni çıktı malumunuz, devlet sistemi oturtmaya çalışıyor. Bakalım ne derece başarılı olacak. Aslında yine bu yasayla çiftçi ilk kez ciddi olarak korunuyor. Hatalı tavsiye edilmiş bir ilacın çiftçiye getireceği zarara karşı çok yüklü müeyyideler var. Bayilerin reçete yazdırmak için mühendislerle anlaşması da suç, tescilsiz ruhsatsız ürün satması da. Bunun için sık sık kontrolden geçiyorlar, ama yine de kaçak çok elbette. Burada bize de görev düşüyor. Biz de vatandaş olarak bu durumu suistimal etmek, yerleştirmemek için elimizden geleni yapıyoruz. Reçetesiz ilaç almaya devam ediyoruz. İyi tarım uygulaması yapmıyoruz. İlaçların dozuna, yurt dışına gönderilecekse o ülkedeki kalıntı değerleri limitlerine ve hangi ilaçların kullanılabileceğine hiç dikkat etmiyoruz. Bir ilaç bizde ruhsatlı olsa da ürünün gittiği ülkede ruhsatlı olmayabilir. Kullanılan etkili madde, o ülkenin kalıntı limiti listelerinde yer almıyorsa, bulunan en ufak miktar çok riskli olarak kabul edilir ve ürün ülkeye sokulmaz. Bu durumda ihracatçı sözleşmeli üretim yapacak ve hangi ülkeye ürün satacaksa oradaki kalıntı listelerini düzenli, günlük takip edecek. Ya da sözleşmesiz üretim yapan bir çiftçiyse ürününü iyi tarım uygulamalarına göre üretecek ki sorun çıkmasın. Bayiye gidip ilacı alıvermek, eş dost tavsiyesine göre atmak kolay geliyor. Bulgaristan' dan kaçak getirilmiş streptomisinlerle armut ağaçlarının ateş yanıklığına karşı ilaçlandığını, bu yüzden meyvelerde aşırı streptomisin biriktiğini, analizlerle kalıntının tavan yaptığını biliyoruz. Şimdi kim suçlu? Bunu getirenler de çiftçiler üstelik, otobüste gelirken getiriyor veya getirtiyorlar. Nereden biliyorsun diye soruluyor, okudum, söylediler gibi cevaplar... Ona göre streptomisin tarım ilacı değil, antibiyotik. O meyveyi kendi evladı da yiyor ve antibiyotik direnci oluşturuyor. Bir yıldır armut yemiyorum, yedirmiyorum bu yüzden. Kimyasal ilaç üreten dünya devlerinin biyolojik preparatların üretilmesini engelledikleri veya istemedikleri konusunda söylenenler de var. Preparatların az sayıda ürüne ruhsatlı olması konusuna gelince, geçenlerde çok sayıda ilaç firması temsilcisi ile birlikteydik. Ruhsata tabi ürün azlığından söz ettik. Hepsi masraftan, ruhsatlandırma maliyetinin yüksekliğinden söz ediyorlar. Bürokrasiden şikayet eden de var ama ana konu maliyet. Firma ürününün nasıl olsa biliniyor ve kullanılıyor olmasına güveniyor. Haklı da çıkıyor, biz de alıp kullanıyoruz, onlar da rahat rahat para kazanıyor. Bu başlıkta adı sık sık geçen Delfin’in sitesine bakın, iki ürüne ruhsat almış, dünyada kullanımı diye de başlık açıp çiftçiyi ruhsatsız kullanıma teşvik etmiş. Bunun yerine para zaman emek harcayıp diğerlerine de ruhsat alsa ya... Bir ürüne ruhsat alan diğerine de kolay alır, bağa ruhsat alan zeytin denemesini de kurdurur, etkili madde ilk kez ruhsat alacak değil ki. Haydi gelin hep beraber Agrikem firmasını mesaj bombardımanına tutalım, Delfin WG' nin bağda salkım güvesi ve domateste yeşilkurttan daha fazla etmene ruhsatlanmasını isteyelim. Bu konuda baskı oluşturalım. Bakanlığa, tarım il müdürlüklerine sık sık şu derdim var, ruhsatlı ilaç yok diye bilgi ve dilekçe verelim. Biyopreparatların kullanımı ve ruhsatlanması ile ilgili baskı unsuru olalım. Hastalık ve zararılarla savaşta biyolojik mücadele yöntemlerinin yaygınlaşmasını sağlayalım. Ama, duyduk duymadık her tavsiyeye itibar etmeyelim, araştıralım, soralım, öğrenelim, içeriği bile belli olmayan illegal ürünlerin kullanılmasını teşvik etmeyelim. Biyolojik savaş çok önemli ve etkili bir konu, gelecekte dünya savaşları da bu şekilde olacak. Ne olduğu ve yıllar sonra etkisinin ne yönde olacağı belirsiz mikroorganizmalara karşı tetikte olalım. Yönetmeliklerde birçok aksak yön var. Hantallık var. Örneğin, bitki koruma ürünlerinin ruhsatlandırılması hakkında yönetmelikteki bir madde şöyle Alıntı:
Biyolojik savaşla uğraşan çok sevgili hocalarımız ateş yanıklığı hastalığı için bir biyopreparat elde ettiler (2004) Üretimi ve çiftçinin eline geçişi 2 seneyi bulur dendi, sonuç: ürün hala piyasada yok. Hepimiz aynı taraftayız, hepimiz daha az kimyasal kullanılan, daha temiz bir dünya, temiz daha sağlıklı gıda, daha temiz bir çevre hayal ediyoruz. Boşverin yasaları, yönetmelikleri takmayın, deyip devlet- çiftçi- mühendis, ilaç firması, bayi herkes bildiğini mi okusun ( ki zaten şu anda böyle değil desek gözümüz kapalı demektir), çiftçi canının istediğini uygulasın, ürünlerimiz yurt dışından dönsün de iç piyasaya sürülsün biz zehirlenmeye devam mı edelim, gübre diye topraklarımıza ne idüğü belirsiz mikroorganizmalar mı bulaşsın, ilaç firmaları oh nasıl olsa bir ruhsatım var diğerine para harcamayayım mı desin, bayi boşver reçeteyi ben sattığım ilaca bakarım, yazdırırım birine reçete mi desin vs. vs. Yoksa bu konuda tespitlerimizi belirleyelim, kamuoyuna mı duyuralım, konu ile ilgili çalışan meslek örgütleriyle mi görüşelim de sesimizi duyuralım? İnanın ben de bireysel olarak sıkıntı duyuyorum. Şimdi söyleyin ne yapalım? |
||
29-10-2009, 18:46 | #216 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Mine hanım, Detaylı yanıtınız için çok teşekkür ederim. Pek çok şeyi daha anlaşılır hale getiriyor. Her şeyden önce, teyid etmek isterim ki aynı taraftayız. Sağlıklı doğa, temiz çevre, çocuklarımızdan ödünç aldığımız dünyayı daha kötü teslim etmeye engel olma gayreti ve endişesini taşıyoruz. Özel olarak ruhsatlar, ilaçlar, uygulamalar vs. konusuna çok değişik bakış açılarıyla bakmak mümkün. Siz de, aldığınız eğitim, deneyiminiz, ilgili iletişimleriniz ve içinde bulunduğunuz uğraşlar penceresinden bakıyorsunuz. Oradan bakıldığında görünen aynen sizin de detaylı olarak anlattıklarınız. Pek çok sorun, pek çok açık nokta ve zorluklar. Babam zirai mücadeleciydi. Genç sayılacak bir yaşta kaybettim. Uzun yıllar iç içe olduğu zehirlere bağlarım hep. Anlattıklarınız bana göre bir sistem sorunu. Bulunulan yerden bir çözüm arandığında bazen iyi işleyebilir, tutarlı çözümler görülmez. Bunun için bir, bazen birkaç adım geri çekilip tekrar bakmak gerekir. O zaman görülen alan da genişlemiş olur. Varsa yeni çözüm alternatifleri de belirmeye başlar. Konuya dönersek, sizin de belirttiğiniz gibi, firmalar, ürünleri başka ülkelerde ruhsatlı olsa bile (ki, bu zaten gerekiyormuş), her bir zararlı ve bir konukçu için ayrı ayrı müracaat edip, belli bir maliyete de katlanarak ruhsat alacaklar. Sermaye gücü yeterli olan ve bu ruhsat için yaptıkları masrafı kısa sürede amorti edip kar sağlayabilecek olanlar bunu yaparlar. Yani her bir ruhsat müracaatının arkasında sermaye ve "fizibilite" hesabının bulunması gerekir. Bu anlamda bir iş adamının bir yere fabrika kurup kurmama sürecinde yaşananların hepsi bu mekanizma için de gerekir. Firmaların yapılarına baktığımızda, genelde, çok çeşitli ürüne sahip olan global şirketlerin bunu yapabildiğini görürüz. Nitekim örneğini verdiğiniz (ğ) maddesinde sözü edilen AB ve G8'lerin en büyük üç firmasının hangi firmalar olabileceği kolayca listelenebilir. Bunların sadece sentetik ve zehir üreticisi firmalar olması kuvvetle muhtemel. Şimdi konuya bir de başka açıdan, çiftçi ve tüketici açısından bakmaya çalışalım. Tüketici, nihai olarak talep eden, bu talep karşılığında üretilenleri alıp tüketenlerdir. Normalde zincirin en belirleyici halkası olması beklenir. Ancak, tüketicinin organize olmaması, tutarlı ve doğru, bilgiye dayalı tüketim bilincinin yaratılamaması sonucunu yaratır. Bu sebeple de her türlü bilgi kirliliğine, yönetilmeye ve yönlendirilmeye açıktır. Kalıntı bırakan pestisitlerle ilaçlanmış ürünlerin tüketicinin tercihi olmaması gerekirdi. Ama tüketici gözle göremediği kalıntıya sahip bu ürünleri tükettikten hemen sonra ölmediği ya da hastalanmadığı sürece sorun yok. Gerisi kolayca yönetilebilir. Kurumlar, devletler kalıntı limitleri koyarak tüketicinin hemen ölmemesini ya da bu sebepten olduğu belli olacak şekilde hastalanmamasını sağlamaya çalışıyorlar. Bir anlamda kalıntılı gıdanın resmileştirilmesi demektir bu (Aynen GDO konusunda olduğu gibi). Oysa zehirin azı çoğu olmaz ve kullanıldığında kalıntı mutlaka vardır. Bunları sistemin işleyişinin ana kriterlerini özetleyebilmek için yazmaya çalıştım. Bu konu da tüm diğer sektörlerde olduğu gibi ekonomi ve iktisatın bilinen kurallarıyla çalışır. Sermaye yönetimi, kar ve karlılık ile ilgilidir. Yasalar, yönetmelikler de buna göre şekillenmiştir. Bu çerçevede davranılması, tüketicinin de bu çerçevede beslenmesi gerekir. Delfin'in firması, aslında ürününün etkili olduğu diğer zararlı ve konukçu ikilisi için ülkemizde ruhsat almamış, çünkü bunu ekonomik görmemiştir. Biz ne yaparsak yapalım, firma maliyetini kurtarıp tatmin edici bir kar hesabını görene kadar da böyle bir girişimde bulunmayacaktır. Bir de çiftçinin açısından bakalım. Çiftçi, tüketiciye en yüksek fiyata satabileceği ürünün peşindedir. Bunun için her şeyi yapar. Çünkü ne yaparsa yapsın zaten maliyetini zor kurtarmaktadır (o da şanslıysa). Bizim zeytin bahçesinde olanlar herkesin gözünün önünde cereyan etti. Önce inanmadılar bu kadar iyi sonuç alındığına. Sonra hesap yaptılar. 16 liraya alınan zehir hala çok ucuz. Seneye de zehir atacaklar ağaçlarına. Hoş bu sene hem zehir attılar hem de zeytinleri kurtlu oldu. O da ayrı bir mevzu. Sistem öyle bir örülmüş ki, bir kaç adım geri çekilmeden, içinden çıkılması olanaksız. Ne olabilirdi? Söz gelimi Delfin. Aktif maddesi BTK bakterisi. Ruhsat mekanizması firmaya ve markaya göre değil de içeriğe göre çalışsaydı, içerik tüm bilinen etki mekanizmasıyla birlikte ruhsatlansaydı. Hatta ilgili kurumlar, sektörel ekonomi mekanizması dışında davranıp, bir firmanın gelmesini beklemeden içeriğe ruhsat verselerdi, bir firma bir ürünle geldiğinde sadece içerik uyumluluğuna bakılsaydı olmaz mıydı? Elbette bunun için ilgili kurumların ilgili uzmanlarının, dünyada neler olup bittiğini izleyen gerçekten uzman olmaları da gerekirdi. Fakat daha da önemlisi, ekonomi kurallarının tüketicinin neyle nasıl besleneceğine karar verir durumda olmasında biricil etken olmasının da ortadan kalkması gerekirdi. Bir de bizler gibi marjinal "üretici-tüketiciler" var. Ne pahasına olursa olsun, limitin altı üstü farketmez, zehirden uzak durmaya çalışanlar. Kendi adıma, ezbere bildiğim organik olmayan tek bir ilaç adı (ne diye ilaç denir bilmiyorum) yok. Oysa babamın kutular dolusu "ilaç" broşürleri yakın zamana kadar evdeydi. Yukarıda biraz uzunca yazdığım mekanizmalar karşısında ne yapmalıyız? Ya hiç bir mücadele yapmayıp teslim olmalıyız, üretici olmak senin neyine deyip manavdaki armutlara seyirtmeliyiz. Ya da, her türlü ilgili bilgiyi bulup yorumlamalıyız. Elbette çok hata yapmak da mümkün. Fakat bir noktada insan, hiç olmazsa kendi yaptığım hataya razı olmak, başkalarının benim adıma yaptıkları hatalara razı olmaktan yeğdir diye düşünüyor. Bu açıdan bakıldığında, söz gelimi bir şekilde BTK bakterisinin ne olduğunu ne işe yaradığını Türkçede bulunmayan yayınlardan anlamış, pek çok çapraz araştırma ile doğrulamış, küçük deneylerle de görmüş isem, malum mekanizmaların ruhsatının bağlayıcı olma gücü de azalıyor. O zaman diyorum ki, "mikrop mikropluğunu yapacak, ne bilsin kendisi için yazılı ruhsatta ne yazdığını" |
29-10-2009, 20:03 | #217 | |
agaclar.net
|
Alıntı:
Ayrıca kimyasal veya organik hiçbir ilaç devlet tarafından desteklenmemekte veya ruhsat işlemlerinde özel kolaylık sağlanmamaktadır. Kaolinin ülkemizde tanınmasına gelince, dünyada da tanınması çok eski değil. Bu yönü ile kullanımı çok çok eski de değil. Yani biz çok geriden takip etmiyoruz olayları. Ürün ticari preparat olarak 2002 de Amerika ve Kanada' da güneş yanığı zararını önlemeye kullanılmaya başlandı. Bu arada zararlılardan koruyucu etkisi de gözlendi. 2003 yılında bir firma ülkemize getirip elma bahçelerinde denemeye başladı. Deneyenler arasında zeytincilik araştırma enstitüsünden tutun da bağcılardan narcılara, akademisyenlerden çiftçiye pek çok kişi ve kuruluş var. Firma pek çok kez fuarlara katıldı diye biliyorum. Ürünü hakkıyla duyuramamış olmasında eksik bir pazarlama stratejisi vardır. Bir de şu var, ürün yıllardır biliniyor olsa da çiftçi sadece şahsi tecrübelerinin sonuçlarına, uygulamanın kendisine maliyetine yani cebinden çıkacak paraya veya Meyvelitepe gibi lider çiftçilerin uygulamalarına inanıyor. Bundan sonra forumumuzu okuyanlar vesilesiyle siz kullanıcıların olumlu tecrübeleri sayesinde ürünü kullananların hızla artacağına emin olun. |
|
29-10-2009, 22:12 | #218 |
agaclar.net
|
Bu arada biyolojik savaş konusu ile ilgilenen üyelerimize bir kitap tavsiye etmek isterim. Sn. Prof. Dr. Tayyar Bora ve Sn. Prof. Dr. Hatice Özaktan'ın birlikte yazdıkları " Bitki Hastalıklarıyla Biyolojik Savaş" kitabını edinmelerini öneririm. Kitabı şu adresten de temin etmek mümkün. http://www.ugurer.com/icindekiler/t3735.asp |
30-10-2009, 13:03 | #219 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
verdiğiniz bilgiler ve uyarılar çok yerinde ve teşekkür ediyoruz. Biz yıllardır üzümde ve hala öyle bordo bulamacı, kükürt dışında kimyasal ilaçlar kullanıyoruz. Mikrobiyal gübre ve ondan beklediğimiz ilaç etkisi beklentisi ile bu ürünlere yöneliyoruz ki sebebi kimyasallardan bıktığımızdandır. Ayrıca bu ilaçların uzun etkisininin sonuçlarını gören bir kuşağız ve arayış sebebimiz de budur. Sevgili Meyveli tepenin babasını için verdiği talihsiz örneği ben bu yaz yaşadım. Akciğer hastalıkları, karaciğer kanseri ve damar hastalıkları, kalp hastalıkları sadece babamın başına gelenler değildi. Küçüçük köyümde ve çevre köylerde bağcılıkla uğraşmış her ihtiyar birey bu sebeblerle ya hastalar ya da öldüler. 50 yaşın üzerinde olduğumdan biliyorum ki bizden önçe kuşak bu kimyasalları hiç bir koruma almadan öylesine kullandılar onlara acılı bir ihtiyarlık yaşattı ve hala yaşatmakta.. İnanın bağcılık yapmayanlar hala sağlıklı yaşarken diğerleri hep gittiler ya da hastanelerden beri gelemiyorlar. Çok şaşırtıcı değil mi hepsinin eşlerinin hala yaşıyor olması? İşte bundandır biz ve daha genç kuşağın alternatif arayışları. Bu yıl domateste ve deneme amaçlı asmada mikrobiyaller kullandık. Bazı mevve ağaçlarında da deneme amaçlı kullandık. Biz mikrobiyalleri yoğurdun içindeki bakteri benzetmesiyle değerlendirdik. Ve kullanılmasında sakınca görmedik.Elbette uzun yıllar sonraki sonuçlarını bilemeyiz ki, kim bilebilir ki...? Bilime ve bilim adamlarına güvenmenin dışında ne yapabilir ki? Sizde İzmirli' siniz bilirsiniz zeytinde genelde ilaç kullanılmaz ve en büyük zararlı zeytin sineğinden kalan sağlar bizim olur. Bu yıl 1000 e yakın genç zeytinde kaolin kullandık ve buna bazen de delfin karıştırarak kullandık. Üzümde salkım güvesi delfinin etkisini görünce buna dayanarak zeytin sineğinde kullandık ilaç üzerinde belirtilmemesine rağmem başarılı da olduk. Kaolinin koruyucu özelliğinden, hatta her çiftci gibi ilaç etkisinden yararlanmak beklentisi ile delfinin de yardımıyla kimyasallardan uzak bu yıl zeytin ürettiğimizi düşünüyoruz. Ve bundan da mutluyuz. Burada bu sayfada yardımcı olan tüm dostlara, özellikle sevgili meyvelitepe' ye ve bu fırsatı veren ağaçlar. net' e çok teşekükkür ediyoruz. Artık günümüzde hiç bir karşılığı olmadan bu kadar bilgiye ulaşmak mümkün değil. Eğer bilgi bir güç ise bu güçü ve sayıyı organize etmek bu site için zor olmasa gerek diye düşünüyoruz ve her türlü protestoya ve desteğe hazırız. Ayrıca mikrobiyallere yönelmemizin bir başka sebebi, uygulandığında hedef zararlıyıyı tamamen oratadan kaldırması yani zararlının buna karşı savunma mekanizması geliştirememesi bilgisine de dayanıyordu. Eğer bu doğruysa, kullandığımız kimyasallara karşı direnç gösteren iki üç kuşak sonra daha güçlü şekilde karşımıza çıkan zararlıya karşı bir başka kimyasal kullanma zorunluluğunun ortadan kalkmasıdır. Bu bir kısır döngü ve tam bir sömürü düzeni ise bu kadar büyük devletlere ve onların dev kimyasal ilaç şirketlerine karşı bu kıskaçtan nasıl kurtulunur bilemem. Bizim yapmaya çalıştığımız bireyseldir ve bu acımasız sistemin bir yarığından sızma çabasıdır. Saygılar |
|
30-10-2009, 22:31 | #220 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Halil bey teşekkürler. Sayfalarca yazsam anlatamayacağım yalınlıkla, çiftçi ve tarım girdilerinin tüketicisi penceresinden anlatmışsınız. Benim kaolin kiline ulaşmam ilginçtir. Geçen yıl bahçede sadece neemazal kullanmıştım. 5 litre neemazal'a rağmen kalamata (Karamürsel-su) çeşiti %25, Samanlı ise %5-7 gibi bir oranda kurtlu olmuştu. Buna rağmen baharda fiyat sorduğumda neemazal fiyatının daha da fahiş bir noktaya geldiğini gördüm ve bunun başka bir yolu olmalı diye 3-4 günlük bir araştırmaya giriştim. Türkiyede daha önce kaolin kilinin çeşitli kurumlar ve şahıslarca bu sebeple denendiğinden haberdar değildim. Nitekim Türkiye'den tek bir rapora dahi rastlamadım. İşin daha da tuhafı, daha önce leonardit alımı sebebiyle kaolin kili satan firma ile iletişim kurmuştum. Firma bana ürünlerini anlatırken kaolin kilinden güneş yanıklarını önler vs. diye bahsedip geçmişti. Ben de, Adanada olsaydım düşünürdüm diye ürünü lazım olmayacaklar arasına atıvermiştim. 3-4 günlük araştırmada nelere ulaşmadım ki. Kaliforniya üniversitesinin üç yıllık pahalı ve karşılaştırmalı araştırmaları, bir sürü bilimsel makale, sempozyum bildirileri ve başka pek çok şey. Üstelik sadece zeytin için de değil. Meyve üzerine konup, kabuğu delerek kabuk altına yumurta bırakan her türlü meyve sineği ve bu tür zarara maruz kalan her meyve için. Evet, bulduğum belgelerden anladığım kaolinin zararlı yönetiminde aktif kullanımı 2002-2003 yıllarından sonra. Aslında çok yıllar önce, 1920-1930 yıllarında denenmiş. Başarılı bulunmamış. Bunun da sebebi partiküllerin boyutu ile açıklanıyor. Büyük boyutlu partiküllerin arasına girebilen zararlı yumurta bırakmak suretiyle zarar vermeye devam etmiş. 2000'li yıllarda Engelhard isimli firmanın, uyguladığı bir teknikle partikül boyutlarını 2 mikronun altına indirebilmesi durumu tamamen değiştirmiş. Pek çok araştırma ve olumlu sonuçlardan sonra OMRI listesine girmiş. Bu bilgilere ulaştığımda düşünmüştüm, bu kadar etkili bir şey ise neden ülkemizde bilinmiyor diye. Daha doğrusu iki ihtimal vardı. Ya bilinmiyordu, ya da açıklanmıyordu. Mine hanımın sözünü ettiği denemeler yapılmış olduğuna göre bilinmemesi imkansız. Burada da iki ihtimal var. Ya denemeler başarılı sonuç vermedi, ya da başarılı olmasına rağmen açıklamaya gerek görülmedi. Denemelerin başarısız bulunmuş olmasına ihtimal vermiyorum. Geriye kalan açıklanmasına gerek görülmemesi. Kimsenin ruhsat, tescil almak için uğraşmadığını varsayalım (ki firma çok uğraştığını, başaramadığını söylüyor). Bu denemelerin sonuçları ne olmuştur. Bu yayınlar yayınlanmış mıdır, yayınlandıysa nerededirler bilinmez. İndekslere girmediği için varsa da bulunmaları çok zor. Oysa memleket iyi kalite kaolin yataklarıyla dolu. Eksik olan 2 mikron boyutunda ve en az %95 saflıkta üretebilmek. Bir an için şöyle düşünelim. Diyelim ki, 2005 yılında kaolin kilinin zeytin sineği (veya diğer meyve sinekleri) zararını önlemede başarılı bulunduğu herkesin ulaşabileceği makalelerle yayınlansaydı, Tagem'in tavsiye veya talimatları içine girseydi, ziraat okullarında adı geçseydi, işlevi anlatılsaydı, çiftçi eğitimi adı altındaki muhtelif talimatlarda tavsiye edilseydi, ilçe ziraata gidip zeytin sineği ilacı için reçete istendiğinde zehir yerine "kaolin at muhterem çiftçimiz, ne gerek var zehire" denseydi ne olurdu? Bu çok mu zordu? Mevzuat mı uygun değildi? Bürokrasi mi bunu engelliyordu (hala engelliyor olmalı)? Böyle şeyler yapılmış olsaydı muhtemelen son üç yıl içinde tonlarca daha az zehir kullanılmış olunurdu. Bazen dehşete düşüyorum. Benim gibi, mesleği ziraat bile olmayan, küçücük bahçesinde gönül eğleyen birinin misyonu bu olamaz. Hasbelkader öyle bir sonuç çıkıyorsa, bir yerlerde büyük yanlışlar aramalı. |
31-10-2009, 01:09 | #221 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Prosüdür gereği ruhsatlandırmamış bir şeyi ehliyetli kişiler tavsiye öneri olarak sunamazlar, sunarlarsa da onlara olan güvenirlik sarsıntı geçirir, sunmaları da doğru değildir. Kendimizi onların yerine koyalım, her kulaktan duyduğumuz bir şeyi tavsiye edebilirmiyiz. Veya niye ruhsatlandıralamamış diye düşünelim, mutlaka ucunda ya maddiyata dayalı bir çıkar bulamadılar ya da birilerini bulup araç verip alamadılar, veyahut iyi araştırılıp test edemediler. Asıl önemlisi ilaç firmalarımı engelledi... Başka türlü zehir satamayacaklar... Bir tek kaolin kilinden gelen gelir onların midelerini doyurmaz. |
|
31-10-2009, 07:29 | #222 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 17-07-2009
Şehir: İzmir Zeytinlibahce/Aliaga
Mesajlar: 809
|
sn Mine hanım yazınız ve tavsiye ettiginiz kitap icin tesekkurler mutlaka temin edecegim -Yıllarca once hobi olarak basladıgım ilk zeytin bahcemizi tesis etmek uzere izmir de bulunan saygın bir kuruma dogal yetistiricilik ve mucadele icin basvurmustum ilk sorulan tarlanız nerede yoldan kac km uzakta,her yerde olmaz,her hayvan gubresi olmaz dogal otlarla beslenecek gibi beni sogutan yaklasımlardı oysaki ben organik sertifikası almayacaktım ki ne kadar dogal yaparsam kardır diye dusunuyordum,yinede son anda bana tavsiye edilen onlarca cuval kimyasal gubreyi satın aldıgım halde kullanmaktan son anda vazgecmistim -is zaralılarla mucadeleye geldiginde ise caresis kalmıstım her kimyasal uygulamayı istemeyerek yaptım/yaptırdım yakın cevremin guvenlik onlemlerini tam olarak almalarını sagladım,diger bahce ve tarlalardaki koylulerin uygulamalarını ise dehset icinde halen izliyorum,yıllarca kimyasal tankerlerde gemi kaptanlıgı yaptım guven icinde yaptım personelime yaptırdım bunları bilmek bazen acı veriyor,tarlalardaki insanlarda ne yeterli guvenlik onlemi var nede akut/ kronik etkilerini bilen var. sanırım bu misyon birilerinin olmalı*** -bu sene hersey cok farklı oldu sn Meyvelitepe yi tanıdım,agaclar net i ögrendim kaolini uyguladık basarılı olduk.YAPTIK OLDU. -bir onceki yazım aslında eksik oldu zeytinlerimizi kaolin korurken bu kadar iri ve guzel olmalarının en buyuk sebeblerinden biride EMA dır,kendimiz aktive ettik cok da ucuza geldi. -sn dogasever cok da mutevazi olmanıza gerek yok sanırım kaldırdıgınız yazınız bence tam bu bolume uygundu zeytindeki solgunluga iyi geldigini bende burdan ogrendim -artık bahcemizde keyifle dolasıyoruz selamlar a.d |
07-12-2009, 02:40 | #223 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 07-12-2009
Şehir: ADANA
Mesajlar: 2
|
Alıntı:
KAolini bende uygulamak istiyorum ama ne zaman nasıl uygulucam bilmiyorum.. Biraz okudum ama kimse yazmamış şöyle yapın şu zamanda yapın diye.. Benim fidanlarım topraga ineli 1 sene oldu ama yaşları 3.. ZEytin sineğinden kurtaramıyorum.. NE zehir sıktıysak olmadı. Burda kaolini okudum umutlandım.. İnşallah faydalı olur. Ama şimdi kışa giriyoruz yağmur yağdığı zaman kaolin akar gider. ilkbahara doğrumu uygulanır ? **** nasıl yapıcaz kireçler gibimi ? Bi el atarsanız çok makbule geçer ya.. ZEvkle bakmak istiyorum ağaçlarıma. O fidanları çalı gibi görünce asabım bozuluyo. Bunca emek çaba bunamı layık diyorum ve içimden gelmiyo bişeyler yapmak. |
|
07-12-2009, 15:45 | #224 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 17-07-2009
Şehir: İzmir Zeytinlibahce/Aliaga
Mesajlar: 809
|
sn zopcuk selamlar Aramıza hoş geldin Evet uyguladık oldukca da başarılı olduk özellikle bu yıl ege de zeytin sinegi zaranın cok yogun yaşandıgı bir yılda bu başarıyı elde ettik.Cevremde zehir kullanarak bu mücadeleyi verenler bizim kadar iyi netice elde edemediler.Zeytin sinegi zararından korumasının yanında fidanlarınızın iyi gelişmesini de saglamış olursunuz Yaklasık hazıran ayı ortalarına dogru(çiçeklerin tamamen dökülüp meyveler olustuktan sonra) birinci uygulamayı %5 olarak yapıyoruz.İkinci ve ücüncü uygulamaları % 2.5 olarak birer ay aralarla gerceklestiriyoruz. Bu yıl kaolinle beraber delfin ve ema yı aynı anda kullanmayı düşünüyoruz.İlkbaharda ema ve delfin , taneler olustuktan sonra kaolin/ema/delfin olarak Konuyla ilgili cok daha acıklayıcı bilgi ve uygulamaları önceki yazışmalarda okuyabilecegin gibi www.meyvelitepe.typepad.com ve www.orfeteknik.com.tr adresinden sunguard olarak bulabilirsin. Uygulamalarla ilgili herhangi bir sorun olursa memnuniyetle bu bölümde yardımcı oluruz saygılarımla |
07-12-2009, 17:50 | #225 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 17-07-2009
Şehir: İzmir Zeytinlibahce/Aliaga
Mesajlar: 809
|
sn zopcuk Muhtemelen fidanlarınız henüz zeytin vermedigi icin zeytin sineginin zararının ciddi boyutta olamayacagını düşünüyorum ,kelebek tırtılları vs.cok daha etkilemis olabilir Tek sorun zararlılarda olmayabilir dikim şekliniz,bahcenin konumu,sulama(cok az veya cok fazla),besin ihtiyaclarını göz onüne almalı.İlk yıllar yeterli kök gelişimi olmadıgından cok iyi bakmak gerekir,fidanlarınızın bir resmini ve detaylı bilgi eklerseniz bu bölümde size muhakkak yardım edilecektir saygılarımla |
07-12-2009, 19:56 | #226 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
-sn dogasever cok da mutevazi olmanıza gerek yok sanırım kaldırdıgınız yazınız bence tam bu bolume uygundu zeytindeki solgunluga iyi geldigini bende burdan ogrendim Sayın Ayhan Kaptan, Hangi yazıyı kaldırdıgımı hatırlamıyorum gerçekten, hatırlatırsanız yazıyı yeniden koyabilirim. Selamlar |
07-12-2009, 20:06 | #227 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
Bazen dehşete düşüyorum. Benim gibi, mesleği ziraat bile olmayan, küçücük bahçesinde gönül eğleyen birinin misyonu bu olamaz. Hasbelkader öyle bir sonuç çıkıyorsa, bir yerlerde büyük yanlışlar aramalı. Sn Meyvelitepe, Sizin evinizin bahçesi küçüçük olabilir ama bence bu kadar yararlı çalışmalar yapmanızın nedenini gönül bahçenizin büyüklüğünde aramalısınız. |
07-12-2009, 20:23 | #228 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 17-07-2009
Şehir: İzmir Zeytinlibahce/Aliaga
Mesajlar: 809
|
sn dogasever selamlar ema nın zeytin de solgunluga karşı kullanımı ve başarısı hakkındaki yazıydı,etkin mikroorganizmalar başlıgı altındaki yazıların sıkı takipcisi olmama ragmen bu başlıgı da ilgilendirdiginden zaman zaman atıfta bulunulmasının faydalı olacagını düşünüyorum. saygılarımla |
07-12-2009, 22:27 | #229 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
Tamam Ayhan Kaptan, En kısa zamanda, bu başlığa uygun zeytin solgunluğunda arkadaşların yaptıkları EM uygulamalarıyla ilgili bir yazı yazacağım. Hatırlattığınız için çok teşekkür ederim. Selamlar ve saygılar |
08-12-2009, 00:54 | #230 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Sizleride bu misyonunuzdan dolayı kutlarım sayın meyvelitepe, Bu kadar da mutevazi olmayın lütfen, emekleriniz ve paylaşımlarınız ortada, inşallah daha büyük zorluklarla karşılaşmayıp bu bizden saklanan ve ya nedense türk tarımına sunulmayan bu üründen türk tarımı yararlanır ve fayda görür. |
|
08-12-2009, 01:16 | #231 | |
Ağaç Dostu
|
Sayın meyvelitepe, kaolin kiliyle yaptığınız mücadele başlığımız da olan diğer zararlılarla mücadelede bir etkisi oldu mu, Zeytinin büyük zararlılarından olan pamuklu bite bir etkisi oldu mu? ve ya pabuklu bit ile nasıl mücadele ettiniz, bu konuda ki gözlemlemelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Mücadeleyi yapan arkadaşlarımız, yazıları ile birlikte fotoğraflayıp anlatırlarsa çok daha iyi olur. Alıntı:
Düzenleyen Lilium : 08-12-2009 saat 01:53 Neden: cümle ekleme |
|
08-12-2009, 06:48 | #232 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 17-07-2009
Şehir: İzmir Zeytinlibahce/Aliaga
Mesajlar: 809
|
sn lilium selamlar sn meyvelitepe de bu konuyla ilgili düşüncelerini sanırım burada belirtecektir ,ben izninizle kendim bizzat gözlemledigim kaolinin calışmasıyla ilgili kısaca bilgi vereyim; yaprak ve taneler üzerinde ince bir film tabakası ve bariyer oluşturarak zararlılar tarafından bitkinin tanınmasını engeleyip onlar için dogal itici-uygunsuz bir ortam oluşturuyor Fidanlarınıza nekadar iyi bakarsanız bakın sizde bilirsinizki zeytinin sürgün verme zamanları belli normalde ilk baharda sürgün vermeye başlayan fidanlar haziran ortalarından itibaren sıcaklıgın artışıyla beraber gelişmelerini sonbahara kadar durduruyordu işte kaolin tam burada devreye girerek güneş ışınlarınının zararlı etkisinden koruyarak fotosentezi arttırıp yeni sürgünlerin devamını saglıyor Bu yıl biz yaz ortası sürgün vermeyı durdurmuş agaclarımızda kaolin atıldıktan kısa bir süre sonra sürgün vermeye tekrar başladıklarını gözlemledik ,bunlar korumasız oldugu icin tırtılların zararlarına da acık düzenli kaolin uygulanabilecegi gibi kaolin/delfin kullanarak da bu engellenebilir.Gelişme ****** yapacagınız gübreleme/sulamayla paralellik gösteriyor saygılarımla |
08-12-2009, 09:00 | #233 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Pamuklu bite karşı sadece basınçlı su kullanmıştım. O zamanlar yine yazıştığımızı hatırlıyorum. Çok bulaşık durumlarda önce basınçlı su ile zararlının yaptığı pamuksu bulaşıklık yıkanır, sonradan da neemazal gibi bir organik ilaç atılırsa sıfır zararla atlatılır. Bu zararlıda pamuksu tabaka zararlının koruyucusu oluyor. Bu sebeple pamuksu tabakayı yıkamadan atılacak ilacın bir etkisi de olmuyor. Bu tabaka yıkandığında ise zararlı savunmasız kaldığı için çoğu zaman başka bir şeye de gerek kalmıyor. Kaolin ile ilgili araştırmalarıma zaman zaman devam ediyorum. Kaolin kili 1930-35 yıllarında denenmiş ve başarısız olmuş. Sebebi en fazla 20 mikron seviyesine kadar küçülebilen kaolin taneciklerinin arasına meyve sinekleri rahatça konup yumurta bırakabiliyorlarmış. 2002 yılında yeni bir teknolojiyle tanecik boyutu 2 mikronun altına indirilince durum değişmiş. Sinek taneye konduğunda kanat ve ayaklarının teması yüzünden tanecikler bir bulut gibi uçuşup sineğin duyu organlarına giriyor ve müthiş bir rahatsızlık veriyor, sineği hemen oradan uzaklaşmaya mecbur ediyormuş. Aslında zararlı bakımından bütün etki bundan ibaret. Elbette, kaolinin özgül ağırlığının çok düşük olmasının da önemi büyük. Aksi kalde parçacıklar yüzeyden kolayca havalanamayacaktı. Kaolinin, bilinen ışın yansıtma, dolayısıyla ısı kontrolü, fotosenteze etkisi, zararlıların sevmediği bir ortam oluşturması gibi özelliklerinin yanısıra tarım için avantaja dönüştürülebilen başka özellikleri de var. Onlar hakkında da yeri geldiğinde söz ederim. Kullanılan ürünlerin ruhsatlı olması vb. konuda yaptığımız yazışmalarda bahsetmiştik. Kaolinin ülkemizde zararlılara karşı kullanımı, ruhsat bir kenara ne devletin ilgili organları ne de ürünü satanlar tarafından dile dahi getirilmiyor. Oysa başka ülkelerde yadsınamaz bir şekilde organik tarım için ruhsatlandırılmış. Öyle ki, bazı zararlılara karşı etkisi zehirlerden kat kat üstün. Pek çok sorgulamadan sonra anladığım, bu durum bilmemezlikten değil. İlgili kurumlar bu durumu biliyorlar. Gerisi için başka yorum yapmayayım. Her ne kadar kaolin kilinin ayaklı reklam panosu durumuna düşmekten rahatsızlık duysam da, bu noktada bizlere görev düşüyor. Piyasada mevcut iki kaolin kili markasının (aynı kalitede bir üçüncünün de olduğu söyleniyor) az ya da çok satılması pek umurumda değil. Fakat insanımızın tonlarca zehire bulanmış gıda ile beslenmesi çok umurumda. Resmi kurumları, enstitüleri, hatta organik tarım sertifikasyon kurumlarını dahi içine alan bir lobi bu konuda ısrarlı sessizliğini, pasif engelleyiciliğini devam ettirecekler. Organik ürünleri çok az sayıda insanın ulaşabileceği marjinal ölçekte tutmayı hedefleyen bu politika ancak bireylerin çabalarıyla aşılabilir görünüyor. İş artık önlenemez noktaya geldiğinde bu kurumlar sanki yeni keşfediyorlarmış gibi ortaya çıkıp bunu duyuracaklar. Çok sıkışırlarsa tumturaklı bahaneler de bulacaklar. Bir de kendilerine pay çıkaracaklar. Öyle olsun. O da önemli değil. Önemli olan bizlerin çabalarıyla zehir kullanımının yok edilmesini sağlamak olmalı. |
|
08-12-2009, 11:11 | #234 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 07-12-2009
Şehir: muğla
Mesajlar: 5
|
Evimde 3 adet zeytin ağacım var.Birinin taneleri büyük diğer ikisinin ise küçük.Küçük tanelileri yaz boyunca fazla sulayamadım.Acaba sulama ile ilgili olabilirmi? |
08-12-2009, 11:36 | #235 |
Ağaç Dostu
|
Pek çok sorgulamadan sonra anladığım, bu durum bilmemezlikten değil. İlgili kurumlar bu durumu biliyorlar. Gerisi için başka yorum yapmayayım. Yapınız sayın meyvelitepe, ben gerektiği yerde gerekli yorumlarımı yapıyorum, belki bir şeyleri dürtekler harekete geçiririz. Bu hantal tarım politikalarını belki harekete geçirmekte faydamız olur. Her ne kadar kaolin kilinin ayaklı reklam panosu durumuna düşmekten rahatsızlık duysam da, bu noktada bizlere görev düşüyor. Hiçte rahatsızlık duymayın aksine gururlanın. Piyasada mevcut iki kaolin kili markasının (aynı kalitede bir üçüncünün de olduğu söyleniyor) az ya da çok satılması pek umurumda değil. Fakat insanımızın tonlarca zehire bulanmış gıda ile beslenmesi çok umurumda. Kaolin kilinde marka ve ya kalite farklılığı varmı? varsa bu kaliteyi nasıl anlarız. Resmi kurumları, enstitüleri, hatta organik tarım sertifikasyon kurumlarını dahi içine alan bir lobi bu konuda ısrarlı sessizliğini, pasif engelleyiciliğini devam ettirecekler. Bundan hiç şüphem yok, biraz daha zehir satıp hem insanlarımızı zehirliyecekler hem topraklarımızı. Ülkeyi insanlığı düşünün insan sayısı azınlıkta, bundan dolayıdır ki her yerde her platformda söylemeliyiz anlatmalıyız. Bunun için ayaklı reklam panosuda olacağız, (Atatürkün dediği gibi istikbal göklerdedir) Gerekirse gökyüzünede yazacağız. Organik ürünleri çok az sayıda insanın ulaşabileceği marjinal ölçekte tutmayı hedefleyen bu politika ancak bireylerin çabalarıyla aşılabilir görünüyor. İş artık önlenemez noktaya geldiğinde bu kurumlar sanki yeni keşfediyorlarmış gibi ortaya çıkıp bunu duyuracaklar. Çok sıkışırlarsa tumturaklı bahaneler de bulacaklar. Bir de kendilerine pay çıkaracaklar. Öyle olsun. O da önemli değil. Düşüncelerini harfiyen bende düşünüyor harfiyen katılıyorum. Önemli olan bizlerin çabalarıyla zehir kullanımının yok edilmesini sağlamak olmalı. |
08-12-2009, 13:46 | #236 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Tespiniz kesinlikle doğru. Susuz geçen günler taneyi beslenmez, sulamak şart. (Konular derin, sorunlar karmaşık ve çözüm yol çabaları arayışı içinde ise, cevap; sorunuzun ekmek arası gitme ihtimaline karşı verilmiştir) |
|
08-12-2009, 13:52 | #237 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Bu da tartışılmalı derim. Yoksa konuşuldu mu? |
|
11-12-2009, 19:17 | #238 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Bizde o kadar az oluyor ki peşine düşme gereği duymadım. Bu zararlının yaşam döngüsünü incelemekte fayda var, bir şeyler çıkar herhalde. |
20-12-2009, 12:01 | #239 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
Pamuklu Bit
Halil Bey pamuklu bit hakkında aşağıda biraz daha bilgi var. Belki sorunuzun yanıtı burada bulunabilir: (Bilgilerin kaynağı Edremit Ziraat Odası olup, Sn Lilium tarafından da bu başlıktaki 40 nolu mesajda verilmiştir. Ben buraya ekledikten sonra farkına vardım.) Ağustos böceğine benzeyen ve ondan daha küçük olan bu bit, hortumunu ağaçlardaki filizlere, çiçek tomurcuklarına ve saplarına sokup emer ve bu bit oldukça zararlıdır ve mücadele edilmelidir. Zeytin pamuklu biti, zeytin zararlıları içerisinde en önemlilerindendir. Bu bit, şekil itibariyle çok küçültülmüş ağustos böceğine benzer. 2-3 mm boyundadır. Kışı ergin olarak ağaçların kabuk ve çatlakları arasında geçirir. Mart sonu Nisan başında çiçek tomurcuklarının ve filizlerinin saplarına yumurtalarlar (Bu dönemde yapılacak EM uygulaması yumurtadan larva çıkışını büyük oranda engelleyecektir ve larva çıksa bile larvadan bite dönüşümü engelleyecektir. Buradan çıkan yavrular yaşama devrelerinde hortumlarını taze filizlere, çiçek tomurcuklarına ve saplarına sokup emerler. Bir yandan da bedenlerinden çıkardıkları ince, yumuşak, beyaz pamuk ile sırtlarını örerler. İşte müstahsilin dikkatini böcekten çok bu pamuk yığınları çekmektedir. Pamuklu bitin emdiği çiçek tomurcukları solar, kurur, meyve bağlamaz, ayrıca bu zararın yanında vücudu yapışkan bir tatlı madde çıkartır. Bu maddeye havadaki bazı mantarlarda bulaşır ve siyah renkli karal hastalığı meydana gelir. Zeytin pamuklu bitinin bilhassa baharı kurak giden veya ara sıra yağışlı, ara sıra güneşli geçen yıllarda zeytinliklerdeki zararı çok olur. Devamlı yağışlardan hoşlanmazlar ve fazla zarar yapamazlar. Bölgemizdeki hemen her zeytinlikte bulunur. Bilhassa sık dikilmiş hava almayan zeytinliklerde ve yıl da kurak gidiyorsa çok zarar yapar. Düzenleyen Dogasever : 20-12-2009 saat 12:11 Neden: ekleme |
20-12-2009, 15:17 | #240 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
Zeytinde em kullanımının solgunluğa karşı etkisi
KURUMAKTA OLAN AĞAÇLARA ÖZEL UYGULAMA YÖNTEMİHastalığın tamamen yayıldığı ağaçlar artık ölüme doğru gitmektedir. Bu nedenle acilen müdahale edilmeleridir (alttaki resim). Bu tür kurumaların başladığı ağaçlara uygulanacak olan EM miktarının normal şartların birkaç misli üzerinde olması gerekmektedir. Kurumakta olan ağaçların kök çevresinde ağaçların büyüklüğüne göre 1-5 metre çapında olmak üzere ağaçların çaplarına uygun çaplarda havuz açılır. Açılan havuzlar 10-30cm derinliğinde olmalıdır. Bu havuzlara önce birinci su doldurulur. Sonra ikinci su ile birlikte EMA ilave edilir. Açılacak havuzların çapı, havuzlara doldurulacak birinci ve ikinci su hacimleri ve kullanılacak EMA miktarları yandaki çizelgede verilmektedir. Örneğin, 40-50cm çapındaki kuruyan ağaç için ağacın kökü etrafında 5 metre çapında havuz oluşturulur. Bu havuza önce 400 litre su doldurulur. Toprağın suyun bir miktarını çekmesi beklenir ve yine 400 litre su içine 5 litre EMA ilave edilerek havuza doldurulur. GENEL OLARAK ARAZİDE YAPILACAK UYGULAMALAREn alttaki çizelgede ise toprakta genel olarak yapılacak EM uygulaması verilmektedir. Daha fazla uygulama yapmanın hiçbir zararı yoktur! Bizler, toprakları solgunluk hastalığının derecesine göre 4 sınıfa ayırdık: I SINIF: İYİ TOPRAKLAR - Hastalığın görülmediğI bu topraklarda EM, koruma ve bol ve sağlıklı ürün elde etmek amacıyla kullanılır. II. SINIF: NİSPETEN İYİ TOPRAKLAR - Zararlı mikroorganizmaların faaliyete başladığı topraklardır. Tek tük kuruma gözlenebilir. Mutlaka müdahele gerekir. III. SINIF: ORTA DERECEDE KÖTÜ TOPRAKLAR - Bir dekarda 2-3 ağaç kurumuştur. Patojenler hızla toprağı esir almaktadır. IV. SINIF: ÇOK KÖTÜ TOPRAKLAR - Bir dekarda 4 veya daha fazla ağaç kurumuştur. Tamamen patojenlerin istilası altındadır. Acilen müdahele gerektirir. EM5+EMFPE uygulaması, her bir üründen 500 cc, 500 litre su ile seyreltilerek yapılmalıdır. DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER Uygulamaları akşam geç veya sabah erken saatlerde yapınız. EM’yi su ile seyreltirken hiçbir şekilde zehir bulaşığı olan kap, holder, tanker, pulvarizatör kesinlikle kullanılmayınız. EM canlı ve yararlı bakteriler topluluğudur zehir bunları öldürür. Bu nedenle kullanacağımız ekipmanları daha önce zehir kullanmış isek mutlaka tertemiz yıkamalıyız. EM ağzı sıkıca kapalı (Hava almayacak şekilde) ve güneş ışığına maruz olmayacak şekilde muhafaza edilmelidir. Buzdolabına konulmamalıdır. Önerilen dozların altına düşülmemelidir.Hava ısısının 10 derecenin altına düştüğü zamanlarda uygulama yapılmamalıdır. Hava ısısı 10 derecenin üstüne çıktığı her zaman uygulama yapılabilir. |
Etiketler |
balsıra, böcek, hastalık, ilaç, zeytin ağacı |
|
|