View Single Post
Eski 29-10-2009, 18:46   #216
MeyveliTepe
agaclar.net
 
MeyveliTepe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
Mine hanım,
Detaylı yanıtınız için çok teşekkür ederim. Pek çok şeyi daha anlaşılır hale getiriyor.

Her şeyden önce, teyid etmek isterim ki aynı taraftayız. Sağlıklı doğa, temiz çevre, çocuklarımızdan ödünç aldığımız dünyayı daha kötü teslim etmeye engel olma gayreti ve endişesini taşıyoruz.

Özel olarak ruhsatlar, ilaçlar, uygulamalar vs. konusuna çok değişik bakış açılarıyla bakmak mümkün. Siz de, aldığınız eğitim, deneyiminiz, ilgili iletişimleriniz ve içinde bulunduğunuz uğraşlar penceresinden bakıyorsunuz. Oradan bakıldığında görünen aynen sizin de detaylı olarak anlattıklarınız. Pek çok sorun, pek çok açık nokta ve zorluklar.

Babam zirai mücadeleciydi. Genç sayılacak bir yaşta kaybettim. Uzun yıllar iç içe olduğu zehirlere bağlarım hep.

Anlattıklarınız bana göre bir sistem sorunu. Bulunulan yerden bir çözüm arandığında bazen iyi işleyebilir, tutarlı çözümler görülmez. Bunun için bir, bazen birkaç adım geri çekilip tekrar bakmak gerekir. O zaman görülen alan da genişlemiş olur. Varsa yeni çözüm alternatifleri de belirmeye başlar.

Konuya dönersek, sizin de belirttiğiniz gibi, firmalar, ürünleri başka ülkelerde ruhsatlı olsa bile (ki, bu zaten gerekiyormuş), her bir zararlı ve bir konukçu için ayrı ayrı müracaat edip, belli bir maliyete de katlanarak ruhsat alacaklar. Sermaye gücü yeterli olan ve bu ruhsat için yaptıkları masrafı kısa sürede amorti edip kar sağlayabilecek olanlar bunu yaparlar. Yani her bir ruhsat müracaatının arkasında sermaye ve "fizibilite" hesabının bulunması gerekir.

Bu anlamda bir iş adamının bir yere fabrika kurup kurmama sürecinde yaşananların hepsi bu mekanizma için de gerekir.

Firmaların yapılarına baktığımızda, genelde, çok çeşitli ürüne sahip olan global şirketlerin bunu yapabildiğini görürüz. Nitekim örneğini verdiğiniz (ğ) maddesinde sözü edilen AB ve G8'lerin en büyük üç firmasının hangi firmalar olabileceği kolayca listelenebilir. Bunların sadece sentetik ve zehir üreticisi firmalar olması kuvvetle muhtemel.

Şimdi konuya bir de başka açıdan, çiftçi ve tüketici açısından bakmaya çalışalım. Tüketici, nihai olarak talep eden, bu talep karşılığında üretilenleri alıp tüketenlerdir. Normalde zincirin en belirleyici halkası olması beklenir. Ancak, tüketicinin organize olmaması, tutarlı ve doğru, bilgiye dayalı tüketim bilincinin yaratılamaması sonucunu yaratır. Bu sebeple de her türlü bilgi kirliliğine, yönetilmeye ve yönlendirilmeye açıktır.

Kalıntı bırakan pestisitlerle ilaçlanmış ürünlerin tüketicinin tercihi olmaması gerekirdi. Ama tüketici gözle göremediği kalıntıya sahip bu ürünleri tükettikten hemen sonra ölmediği ya da hastalanmadığı sürece sorun yok. Gerisi kolayca yönetilebilir. Kurumlar, devletler kalıntı limitleri koyarak tüketicinin hemen ölmemesini ya da bu sebepten olduğu belli olacak şekilde hastalanmamasını sağlamaya çalışıyorlar. Bir anlamda kalıntılı gıdanın resmileştirilmesi demektir bu (Aynen GDO konusunda olduğu gibi). Oysa zehirin azı çoğu olmaz ve kullanıldığında kalıntı mutlaka vardır.

Bunları sistemin işleyişinin ana kriterlerini özetleyebilmek için yazmaya çalıştım. Bu konu da tüm diğer sektörlerde olduğu gibi ekonomi ve iktisatın bilinen kurallarıyla çalışır. Sermaye yönetimi, kar ve karlılık ile ilgilidir. Yasalar, yönetmelikler de buna göre şekillenmiştir. Bu çerçevede davranılması, tüketicinin de bu çerçevede beslenmesi gerekir. Delfin'in firması, aslında ürününün etkili olduğu diğer zararlı ve konukçu ikilisi için ülkemizde ruhsat almamış, çünkü bunu ekonomik görmemiştir. Biz ne yaparsak yapalım, firma maliyetini kurtarıp tatmin edici bir kar hesabını görene kadar da böyle bir girişimde bulunmayacaktır.

Bir de çiftçinin açısından bakalım. Çiftçi, tüketiciye en yüksek fiyata satabileceği ürünün peşindedir. Bunun için her şeyi yapar. Çünkü ne yaparsa yapsın zaten maliyetini zor kurtarmaktadır (o da şanslıysa). Bizim zeytin bahçesinde olanlar herkesin gözünün önünde cereyan etti. Önce inanmadılar bu kadar iyi sonuç alındığına. Sonra hesap yaptılar. 16 liraya alınan zehir hala çok ucuz. Seneye de zehir atacaklar ağaçlarına. Hoş bu sene hem zehir attılar hem de zeytinleri kurtlu oldu. O da ayrı bir mevzu.

Sistem öyle bir örülmüş ki, bir kaç adım geri çekilmeden, içinden çıkılması olanaksız.

Ne olabilirdi? Söz gelimi Delfin. Aktif maddesi BTK bakterisi. Ruhsat mekanizması firmaya ve markaya göre değil de içeriğe göre çalışsaydı, içerik tüm bilinen etki mekanizmasıyla birlikte ruhsatlansaydı. Hatta ilgili kurumlar, sektörel ekonomi mekanizması dışında davranıp, bir firmanın gelmesini beklemeden içeriğe ruhsat verselerdi, bir firma bir ürünle geldiğinde sadece içerik uyumluluğuna bakılsaydı olmaz mıydı? Elbette bunun için ilgili kurumların ilgili uzmanlarının, dünyada neler olup bittiğini izleyen gerçekten uzman olmaları da gerekirdi. Fakat daha da önemlisi, ekonomi kurallarının tüketicinin neyle nasıl besleneceğine karar verir durumda olmasında biricil etken olmasının da ortadan kalkması gerekirdi.

Bir de bizler gibi marjinal "üretici-tüketiciler" var. Ne pahasına olursa olsun, limitin altı üstü farketmez, zehirden uzak durmaya çalışanlar. Kendi adıma, ezbere bildiğim organik olmayan tek bir ilaç adı (ne diye ilaç denir bilmiyorum) yok. Oysa babamın kutular dolusu "ilaç" broşürleri yakın zamana kadar evdeydi.

Yukarıda biraz uzunca yazdığım mekanizmalar karşısında ne yapmalıyız? Ya hiç bir mücadele yapmayıp teslim olmalıyız, üretici olmak senin neyine deyip manavdaki armutlara seyirtmeliyiz. Ya da, her türlü ilgili bilgiyi bulup yorumlamalıyız. Elbette çok hata yapmak da mümkün. Fakat bir noktada insan, hiç olmazsa kendi yaptığım hataya razı olmak, başkalarının benim adıma yaptıkları hatalara razı olmaktan yeğdir diye düşünüyor.

Bu açıdan bakıldığında, söz gelimi bir şekilde BTK bakterisinin ne olduğunu ne işe yaradığını Türkçede bulunmayan yayınlardan anlamış, pek çok çapraz araştırma ile doğrulamış, küçük deneylerle de görmüş isem, malum mekanizmaların ruhsatının bağlayıcı olma gücü de azalıyor. O zaman diyorum ki, "mikrop mikropluğunu yapacak, ne bilsin kendisi için yazılı ruhsatta ne yazdığını"

MeyveliTepe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön