agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Beğeni Düzeni4Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 07-11-2009, 10:17   #31
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 10-10-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 12
Galeri: 1
Alıntı:
Tarım ve Köyişleri Bakanlığından…
(8) GDO suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz.
Ben hukukçu değilim ama bu genel hüküm maddesinin en başta Anayasanın 2. Maddesine aykırı olduğunu görebiliyorum. Yönetmelikler yasaya aykırı olamaz. Yasalar da Anayasaya aykırı olamaz. Ortada yasa bile yok.
Yönetmeliğin bu maddesinin yediğimiz içtiğimiz her şeyin GDO’lu olması için bu ürünleri üreten yabancı firmalar ve onların yerli temsilcileri tarafından eklenmiş olduğundan kuşkulanıyorum.

Saygılar.

Ozgur_Oner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-11-2009, 19:19   #32
Yeni Üye
 
tuan_a's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-10-2009
Şehir: Yurtdışı
Mesajlar: 22
Gdo

Cartegena Biyogüvenlik Protokolü’ne taraf olan ve Meclisinde kabul eden Türkiye, son derece yaşamsal öneme sahip bir konuda gerekli yasal düzenlemeyi yaparak Ulusal Biyogüvenlik Yasası’nı çıkarmak yerine bir yönetmelikle GDO’ların ve ürünlerinin ülkemize girmesini meşru kılmıştır.

26 Ekim 2009 tarih, 27388 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmeliğin insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunması amacıyla hazırlandığı belirtilmesine karşın, getirilen düzenleme bunları sağlamaktan çok uzaktır.

GDO’ların insan sağlığı üzerine etkileri konusunda bugüne kadar yeterli araştırmalar yapılmamışken, hayvanlar üzerindeki olumsuz etkileri üniversite raporları ile ortaya konurken, biyoçeşitliliği yok edici etkileri pek çok araştırma ile ispatlanmışken yasa yerine bir yönetmelik çıkarılarak bu olumsuzlukları n giderilebilmesinin sağlanması mümkün değildir! Bu bağlamda tüketici sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak görevi ve söz konusu gıda ve yemi piyasadan geri çekme zorunluluğunun “işletmeciye” bırakılması bu endişemizi haklı çıkarmaktadır!

GDO’lu ürünlerin bebekler için yasak, ancak anne ve babalar için serbest bırakılması toplum sağlığını ciddi tehlikeye atmaktadır. GDO’lar zararlı ve bu nedenle bebeklere yedirilmeyecek ise onu emziren ya da hamileliği esnasında karnında taşıyan annesine neden yedirilmektedir? Şayet GDO’ların hiçbir sağlık riski yok ise bebekler için neden yasaklanmıştır? GDO’ların hayvan denekler üzerinde yapılan denemelerde kan yapısını bozduğu, bağışıklık sistemini çökerttiği, sinir sistemini tahrip ettiği, organlarda küçülme meydana getirdiği ve sonraki nesillerde üreme yeteneğini bitirdiği bilimsel raporlarla kanıtlanmış durumdadır.

GDO’lu ürünlerde antibiyotik direnç geni kullanıldığı ve bunun da insan ve hayvan sağlığı açısından son derece zararlı olduğunu ülkemizde GDO’ya Hayır Platformu olarak yıllardır ifade ederken, biyoteknoloji lobileri ve onların temsilcileri bu ürünlerin hiçbir riski olmadığını söylemektedirler. Söz konusu yönetmelikte bu tür genleri içeren GDO ve ürünlerinin ülkemize sokulması ve piyasaya sunulmasının yasaklanmış olması platformumuzun bir başarısıdır, bu sonuç konuyla ilgili iddialarımızın ne denli doğru olduğunu göstermektedir.

Getirilen düzenlemeyle “GDO’suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadelerin bulunmayacağını n” belirtilmesi, düzenlemenin son derece taraflı ve yönetmeliğin kapsamı dışında olan bir uygulamadır. Hatırlanacağı gibi, Amerika’da bir biyoteknoloji şirketi, ürünlerine “GDO bulunmamaktadı r” yazan bir firmayı dava ederek kendi satışlarını düşürmekle suçlamış, bu uygulamanın yaygınlaşması için lobi faaliyetleri başlatılmıştır. Bu açıdan çıkarılan yönetmelik, ülkemizde bu uygulamanın doğrudan kabul edilmesi insan, hayvan ve çevre sağlığından çok biyoteknoloji şirketlerinin çıkarlarının kolladığını göstermektedir.

GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların ve ürünlerinin de GDO’lu sayılması ve dolayısıyla etiketlenmesine ilişkin hiçbir maddenin yönetmelikte yer almaması da insan sağlığının hiçe sayıldığının en büyük göstergelerinden biridir!

Türkiye’nin hiçbir GDO’ya ve ürününe gereksinimi yoktur! GDO’lar açlığa çare değildir! Biyolojik çeşitlilik üzerine büyük bir tehdittir! GDO’lar tarım ilacı kullanımını artırarak hem toprağı hem de içme sularımızı zehirlemektedir! Ayrıca daha fazla kullanılan bu tarım ilaçlarını insan ve hayvan organizmaları na girmektedir! Çiftçileri dev biyoteknoloji şirketlerine bağımlı kılmaktadır!

GDO’ya Hayır Platformu insan, hayvan ve çevre sağlığını tehdit eden, kapitalist sömürü düzeninin gıda egemenliği üzerine kurgulanmış biçimi olan, sadece birkaç şirketin para kazanması için tüm bir insanlığın ve doğanın gözden çıkarıldığı GDO’lara karşı vereceği mücadelesini bundan sonra sokaklara, evlere, okullara, işyerlerine taşıyarak devam ettirecektir! Mücadelemiz başarıya ulaşıncaya, GDO’ları coğrafyamızdan atıncaya kadar devam edecektir!
http://www.gdoyahayir.org/

tuan_a Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-11-2009, 19:28   #33
Yeni Üye
 
tuan_a's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-10-2009
Şehir: Yurtdışı
Mesajlar: 22
Rusya’dan Dr. Irina Ermakova’nın transgenik soyanın farelerde fertiliteyi düşürdüğü ve bunlardan doğan yavruların hayatta kalabilirlik ve gelişimini olumsuz etkilediğini iddia eden çalışması medyada ve siyasi çevrelerde geniş ilgi uyandırmış olmakla birlikte bugüne kadar (7 Temmuz 2009) hakemli bilimsel literatürde yayınlanmamıştır.

Bu yazıda, söz konusu çalışmadaki baş araştırmacı Dr. Irina Ermakova’nın görüşleri, bu alanda araştırma yapan diğer bilim insanlarının yorumlarıyla birlikte aktarılmakta, ve arkasından çoğuna internet ortamında ulaşılabilecek bilimsel makaleler de verilmektedir.

Burada kısaca belirtmek isteriz ki Türkiye’deki biyoteknoloji karşıtları, Dr. Irina Ermakova’yı “Rusya Bilimler Akademisi Üyesi” olarak lanse etseler de söz konusu kişi Bilimler Akademisi üyesi olmayıp, Rusya’daki biyoteknoloji karştı sivil toplum kuruluşu “Ulusal Genetik Güvenliği Derneği” (Türkiye’deki GDO’ya Hayır Platformu eşdeğeri) başkan yardımcısıdır.

Dr. Ermakova’nın kendi kişisel web sayfasından da kolayca görülebileceği üzere son yıllarda hakemli bilimsel dergilerde yayımlanmış makalesi de bulunmamaktadır.

Ermakova, diyetinde HT-soya bulunan fare yavrularında yüksek ölüm oranları ve gelişme geriliği görüldüğünü iddia etti.

Nature Biotechnology dergisinin Baş Editörü Andy Mashall, Dr. Irina Ermakova’nın farelere RR soya fasulyesi yedirerek yaptığı ve 270’ten fazla web sitesinde kullanıldığı halde hiçbir hakemli bilimsel dergide yayınlanmamış deneyleriyle ilgili olarak röportaj formunda bir makale yayınladı. Ermakova, farelere Roundup Ready soya yedirerek yaptığı deneylerde, GD soya yiyen grupta %50’den fazla ölüm oranları gözlemlediğini ve ayrıca GD soyayla beslenen yavruların kontrol grubuna kıyasla daha yavaş geliştiğini iddia etmişti.

Orijinal yazı, Baş Editör Andrew Marshall tarafından Nature Biotechnology dergisinde yayınlandı (Marshall, 2007b).

Marshall, A., Ermakova, I., Chassy, B., Giddings, V., McHughen, A., & Moses, V. (2007) GM soybeans and health safety—a controversy reexamined, followup controversy. Nature Biotechnology, 25, 9, pp 1351 – 1360
Makale

Bu referans, Nature Biotechnology dergisi Baş Editör Andrew Marshall’ın yorumlarını, yönelttiği röportaj sorularını, Dr. Ermakova’nın beyanlarının bir özetini ve davet edilen şu uzmanların eleştirel yorumlarını içermektedir: Dr. Bruce Chassy, Dr. L. Val Giddings Dr. Alan McHughen and Dr.Vivian Moses. Bu uzmanların ilişkili bulunduğu kurumlar aşağıda belirtilmiştir.


İkinci bir yazıda da (Marshall et al., 2007), A. Marshall tarafından organize edilen devam tartışmasına yer verilmektedir.

Ermakova, I., Marshall, A., Chassy, B., McHughen, A., Giddings, V., & Moses, V. (2007) GM soybeans and health safety—a controversy reexamined, followup controversy. Nature Biotechnology, 25, 9, pp 1351 – 1360
Makale

Dr. Ermakova, ilk yayından önce görmediği eleştirilere cevap verdi. Kendisi, söz konusu tartışmada çok önemli olan teknik-bilimsel detaylara girilmeksizin meslektaşları tarafından gıyabında usul yönünden eleştirilmişti (Cummings, 2007; Heinemann & Traavik, 2007; Ho & Saunders, 2007; John, 2007; Leifert, 2007). Dr. Ermakova editöre (Ermakova, 2007b) ve kendisini eleştirenlere (Marshall, 2007a) cevap verdi. Uzmanlar da (Chassy et al., 2007) yorum yapma fırsatı buldular. Bütün bu metinlere Nature Biotechnology dergisinin web sitesinden ücretsiz olarak erişilebilir. Aramada anahtar sözcük olarak “Ermakova” yazıldığında şu ana kadar yayınlanmış 9 yazıya ulaşılacaktır. Bu yazılar literatür listesinde ayrı ayrı verilmiştir.
Bütünü itibarıyla söz konusu yazı katılan tüm taraflar için öğretici bir bilimsel tartışma olmakla beraber, son tahlilde Ermakova’nın araştırması hakkındaki ciddi bilimsel endişeler devam etmektedir. Dr. Ermakova’nın bu deneylerden elde ettiği neticeler, bugüne kadar (7 Temmuz 2009), özgün bir araştırma olarak tanınmış bir hakemli bilimsel dergide yayınlanmış değildir.

Kolaylık bakımından, Nature Biotechnology dergisinde Dr. Ermakova’nın fare deneyleri hakkındaki tartışmalarla ilgili olarak çıkan bütün yazıların tek bir referans altında toplandığı bir link aşağıda verilmiştir (Marshall, 2007d):
Marshall, A. et al. (2007), "GM soybeans and health safety—a controversy reexamined." Nature Biotechnology 25(9): 981-987 and 1351-1360.
Makale

Özet: “Rusya’dan Dr. Irina Ermakova’nın transgenik soyanın farelerde fertiliteyi düşürdüğü ve bunlardan doğan yavruların hayatta kalabilirlik ve gelişimini olumsuz etkilediğini iddia eden çalışması medyada ve siyasi çevrelerde geniş ilgi uyandırmış olmakla birlikte hâlâ hakemli bilimsel literatürde yayınlanmamıştır. Bu yazıda, söz konusu çalışmadaki baş araştırmacı Dr. Irina Ermakova’nın görüşleri, bu alanda araştırma yapan diğer bilim insanlarının yorumlarıyla birlikte aktarılmaktadır.”

Klaus Ammann’ın yorumları:

Rus araştırmacı ve nörobiyolog Dr. Irina Ermakova fareler ve soya fasulyesi hakkında yaptığı deneylerin sonuçlarını açıklamak üzere basın toplantıları düzenlemiştir. Bu haber, farelere RR soya fasulyesi yedirilmesi hakkındaki deneysel araştırmalarının bir özetiyle birlikte internette yaygın olarak yer almıştır. Transgenik soya fasulyesiyle beslenen farelerin iç organlarının zarar gördüğü yolundaki haber kamuoyuna ilk olarak 10 Aralık 2005’te Rus haber ajansı REGNUM tarafından internet üzerinden duyurulmuştur (Ermakova, 2005a). Ermakova, bu neticeleri bilahare çeşitli uluslararası konferanslarda sunmuştur. Bu mesele, muhtelif gazete makalelerinde tartışılmıştır. Bu makalelerden üç örnek aşağıdadır:

Rusya’dan ‘Pravda’ gazetesi 27 Ekim 2005 (Ermakova, 2005b) , Rusya’dan ‘Neva News St. Petersburg’ gazetesi 1 Nisan 2006 (Ermakova & Solobaeva, 2006) ve İngiltere’den ‘The Independent’ gazetesi 8 Ocak 2006 (Lean, 2006).

Bu gazeteler Ermakova’nın raporunu olduğu gibi aktarmakla yetinip herhangi bir analiz veya yoruma yer vermemişlerdir. En doğru eleştirel gözden geçirme, muadil vasıflı bilim insanları tarafından değerlendirme usulüyle çalışan hakemli bilimsel yayın organları tarafından yapılabilir. Ancak Dr. Ermakova kendi makalesini böyle bir bilimsel yayın organına sunmamıştır. Buna rağmen, söz konusu hikaye internette hızla yayılarak yaklaşık 500 kadar web sitesine girmiş ve dünya çapında bir tartışmayı tetiklemiştir. Ermakova aynı zamanda bu sonuçları Greenpeace sponsorluğunda düzenlenen ‘Epigenetics 2005’ toplantısında sunmaya ve konferans raporu kapsamında daha uzun bir özet yayınlamaya davet edilmiştir (Ermakova, 2006).

Dr. Ermakova’nın kişisel web sitesi ziyaret edildiğinde (Ermakova, 2001 - 2008), kendisinin GD ürünler hakkında olumsuz bir gündemi bulunduğu anlaşılmaktadır: Oldukça acayip bir karışım halinde, GDO’suz Avrupa taraftarlığı yapmaktadır. Sitedeki “Yayınlarım” sayfasında hakemli bilimsel dergilerde yayınlanmış tek bir makalesine bile atıfta bulunulmamakta ve bir süre önce Rusya’da mahiyeti belirsiz bir internet sitesi “MK”ye verdiği “Rus halkı GDO soykırımı tehdidi altında” başlıklı röportaj gibi garip söyleşilere rastlanmaktadır (Ermakova & Pichugina, 2007). Dolayısıyla, Dr. Ermakova’nın Nature Biotechnology dergisine verdiği cevapta GDO’lar karşısında yansız bir tutum içinde olduğunu belirtmesi hiç inandırıcı değildir: “GDO’lara karşı değilim ama daha güvenli ve etkin yaklaşımlar benimsenmesini sağlamak için elimden geleni yapmak istiyorum” (Ermakova, 2007a) p. 1353.

Diğer bir benzer vakada (geniş tartışmalara yol açan Puzstai fare deneyleri), Lancet dergisinin editörü, kesin bir hakem değerlendirmesi bulunmamakla birlikte Ewen ve Pusztai (1999) tarafından kaleme alınmış bir makalenin dergide yayınlanmasına karar vermişti (PubResReg adresindeki bağımsız ASK-FORCE yorumuna bkz.). Bu kararın sonuçları, birkaç yılın ardından artık net olarak görülmektedir: Lancet dergisinde yayınlanan Ewen-Pusztai makalesine, hakem değerlendirmesinden geçmiş bir makale olarak yaygın şekilde atıfta bulunulmuştur. Ancak GDO karşıtları, H. Kuiper’in derginin aynı sayısında yer alan (Kuiper et al., 1999) son derece çürütücü nitelikteki karşı tezine ve ayrıca İngiliz Kraliyet Bilimler Akademisi’nin eleştirel analizine (Londra, Royal Society, 1999), internette rahatça bulunabilmelerine rağmen hiçbir şekilde değinmemektedirler.

Pusztai vakasında olduğu gibi, bilimsel açıdan şüpheli bulguları araştırmacıların adı altında yayınlamanın tehlikelerini bilen Nature Biotechnology dergisi Baş Editörü A. Marshall, başka bir tartışma forumu kullanmaya karar verdi. Beslenme ve gıda güvenliği uzmanlarına, beyanları hakkında yorumda bulunma fırsatı tanıyacağını açık, net ve yazılı olarak bildirerek Dr. Ermakova’yı Nature Biotechnology dergisinde bir röportaja davet etti. Bu uygulamanın yayınlanan sonuçları (Marshall, 2007c) aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

Dr. Ermakova’nın bu röportajda söyledikleri:
“Deneylerim, genetiği değiştirilmiş (GD) soya fasulyesi (Roundup Ready RR 40.3.2 hattı) içeren bir diyetin Wistar fareleri ve bunlardan doğan yavruların fizyolojik durumu ve davranışları üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla tasarlanmıştı. Laboratuar yemine ilaveten bir grup dişi fareye çiftleşmenin 2 hafta öncesinden başlayarak çiftleşme dönemi ve gebelik boyunca GD soya unu veya tohumu yedirildi ve emzirme süresince de her yavru için artan bir günlük miktar verildi. Aynı aralıklarla, laboratuar yemi alan ikinci bir grup dişi fareye konvansiyonel soya unu veya tohumu, üçüncü bir gruba da Roundup Ready GD soyadan izole edilmiş protein yedirildi. Dördüncü bir gruba sadece standart laboratuar yemi verilerek pozitif kontrol grubu oluşturuldu. Farelerin ve yavrularının fizyolojik durumu (ağırlık, cüsse, vs.), üreme işlevleri, ölüm oranları ve davranışları analiz edildi. Deneyler soya unu, soya tohumu, standart laboratuar yemi ve standart yem + GD soya karışımı (~ %14) verilerek farklı fare gruplarında 5 kez tekrar edildi. Standart yem; buğday, buğday kepeği, ayçiçeği, et unu, hayvansal yağ, arpa, yemlik maya, mikro elementler ve vitaminlerden müteşekkildi. RR soya unu ve protein izolatı, Agrobacterium sp. CP4 suşundan elde edilmiş 5-enolpyruvylshikimate-3-phosphate synthase (EPSPS) transgeniyle genetiği değiştirilmiş soyadandı (Monsanto; St. Louis, MO, USA). Bu soyanın protein izolatı ile kompozisyon ve besin değeri RR GD soyanınkine benzer olan konvansiyonel soya unu (Arcon SJ 91-330), Archer Daniels Midland’ın Hollanda bayisinden (ADM; Decatur, IL, USA) tedarik edilmişti. PCR metoduyla yapılan soya unu analizi, bütün RR GD soya numunelerinde EPSPS transgeni mevcudiyetini göstermişti. Standart laboratuar yemi kafeslerin üzerine yerleştirilen özel bir kap vasıtasıyla kuru pelet olarak verildi. GD soya unu, GD protein izolatı ve konvansiyonel soya unu, suyla karıştırılarak (40 ml su içinde 20 g soya bulamacı) üçer fare için küçük bir kapta kafeslerin içine konuldu. Böylelikle her fare günde 6–7 g soya unu almış oldu. Soya tohumları (fasulyeleri) için de benzer bir usul uygulandı: 1 gün boyunca suda bekletilen soyalar, dişi başına 4, erkek başına 6 tohum düşecek şekilde küçük bir kap içinde kafeslere konuldu.”

Ermakova’nın bu beyanları ve röportajda yöneltilen sorulara verdiği ilave cevaplar, aşağıdaki bilim insanları tarafından şöyle yanıtlandı:

Dr. Bruce Chassy (University of Illinois, Urbana-Champaign, ABD); Ermakova’nın çalışmalarının, tekraren teyit edilmemiş veya muadil bilim insanlarının hakemliğinden geçmemiş bilimsel iddialar karşısında kamuoyu ve medyanın temkinli davranması ihtiyacını gözler önüne serdiğini söyledi.

Biotechnology Industry Organization (BIO; Washington, DC, ABD) eski mensuplarından ve endüstri danışmanı Dr. L. Val Giddings, Ermakova’nın araştırma sonuçlarını ilan etmeden önce muadil bilim insanlarının hakemliğinden geçirmemekle standart bilimsel prosedürü ihlal ettiğini düşünüyor.

Dr. Alan McHughen (University of California, ABD), Ermakova’nın deney tasarımı ve araştırmasında, vardığı sonuçların geçerliliğini şüpheli kılan ciddi problemler olduğu inancında.

Dr.Vivian Moses’a göre (University of London, İngiltere), yayınlanmış hakemli araştırmaların yanı sıra RR soya ve türevi ürünlerin gerçek hayattaki 10 yıldan uzun kullanım geçmişi, Ermakova’nın iddialarını en hafif ifadeyle inandırıcılıktan uzak kılmaktadır.

Eleştirilerin tamamını ve Dr. Ermakova’nın röportajda verdiği diğer cevapları okumak için makalenin tamamına bakmanız gerekir (Marshall, 2007c). Burada sadece Nature Biotechnology dergisi editörü A. Marshall’ın moderatörlüğünü yaptığı bu uzaktan tartışmanın bazı önemli noktaları özetlenmektedir:

• Ermakova, farelere yedirilen ve Archer Daniels Midland’dan (ADM; Decatur, IL, ABD) tedarik edildiğini iddia ettiği yemler hakkında yanlış beyanlarda bulunmuştur. Yapılan soruşturmalar, söz konusu şirketin, Ermakova’nın onlardan aldığını belirttiği %100 RR soyayı satmadığını ortaya koymuştur. Aynı çeşitlerin mukayese edildiğine dair bir kanıtı yoktur ve ne soyaların ne de fare diyetlerinin bileşimsel analizini yapmıştır. Dolayısıyla farelere tam olarak ne yedirildiği belli değildir. Yüksek kaliteli hayvansal çalışmalarda, araştırmacıların genellikle deney için izogenik çeşitler yetiştirttiği, diyetlerin eşdeğerli olduğundan ve toksik, anti-besin veya hormonal madde içermediklerinden emin olmak üzere bunları analiz ettiği hatırda tutulmalıdır.

• Ermakova’nın aksine bu dört uzman, söz konusu sonuçlardan anlamlı çıkarsamalar yapılamayacağı kanaatine varmıştır [önemli veriler tablolarda aktarılmıştır (Marshall, 2007c) ]. Deney tasarımı, araştırmacılara doğru tasarım konusunda yol göstermek üzere geliştirilmiş uluslararası protokollere uymamaktadır. Kaynak materyalin mahiyeti, her bir hayvanın tüketim miktarı ve diyetin kompozisyonu bilinmemektedir. Çok az sayıda hayvan üzerinde çalışılmış ve cinsiyet farkları kaydedilmemiştir. Kontrol grubundaki anormal derecede yüksek ölüm ve düşük gelişme oranları, hayvanlara iyi bakılmadığına işaret etmektedir.

• Ermakova, Nature Biotechnology dergisindeki makalede (Marshall, 2007c) geniş olarak listelenen OECD, FDA ve EPA tavsiyelerine uymamıştır (literatür listesi 7-11, 13-14, 16-19). Bu kritik bir husustur. Zira soya ürünü ve standart fare yemi ayrı kaplar içinde hayvanlara sunulmuştur ve her kafeste üçer fare vardır. Dolayısıyla her farenin soya ürünü yiyip yemediğini bilmek bile imkansızdır. Hayvan başına tüketim miktarı hesaplanamadığı için gruplar arası kıyaslama yapmak da aynı şekilde imkansızdır. Çok az sayıda hayvan üzerinde çalışılmış ve cinsiyet farkları kaydedilmemiştir. Kontrol grubundaki anormal derecede yüksek ölüm ve düşük gelişme oranları, hayvanlara iyi bakılmadığına işaret etmektedir. Tablo 3’deki verilerde görülen geniş değişkenlik ve zayıf hayvan yüzdesinin yüksek olması da beslenme yetersizliği ve/veya kötü ortam şartlarının net göstergeleridir.

• Bu makalenin belki de en önemli cümlesi, Nature Biotechnology dergisindeki uzman yorumlarından alınmıştır:
”Kontrol grubu da uluslararası kabul gören normlara uymadıkça, anormal gelişim hakkında herhangi bir sonuç çıkarılamaz.”

Ermakova olayı, bilim insanlarının, gözden geçirilmek üzere araştırmalarını muadil uzmanların hakemliğine sunmaları gereğinin altını çizmektedir. Uygun olmayan metotlar kullanan veya yanlış sonuçlar çıkaran araştırmalar da bazen hakemlik sürecinde gözden kaçırılabilir. Ancak yine de, hakemlik süreci iyi araştırmaları kötü araştırmalardan ayırmanın ilk ve vazgeçilmez adımıdır. Hakemlik sürecinden geçen araştırmaların geçerli olarak kabul edilmesi için tekrar testlerinden olumlu sonuç çıkması ve geniş bilim camiasının onayının sağlanması şarttır. İçinde yaşadığımız anında elektronik yayıncılık ve gerçeğin değil sansasyonun peşinde koşan gazetecilik devrinde Ermakova’nınki gibi iddiaların gündeme gelmeye devam etmesi kaçınılmazdır. Bilim camiası, bu örnekte, ağır kusurlu deney sonuçlarına dayalı propagandaya dur diyerek övgüye layık bir yaklaşım sergileyen Andy Marshall ve Nature Biotechnology dergisinin yaptığı gibi bilimin sınır boylarında fiilen nöbet tutmayı öğrenmelidir.

Esasen, bilim ve yapmacık bilimi birbirinden ayırmak için “yanlışlanabilirlik” prensibini gündeme getiren Karl Popper olmuştur. Bu konuda keyifli bir felsefi tartışma için bkz. Hull (Hull, 1999).

Dr. Ermakova’nın vardığı sonuçların körü körüne takip edilmesi ve ölçüsüz şekilde abartılmasının en pervasız iki örneği Jeffrey Smith tarafından verilmiştir (Smith, 2005, 2006).

Mae van Ho’nun ISIS web sitesinde yer alan sözleri de çok ilgi çekicidir (Ho, 2007). Bu yazıda bilimsel argümanlara değil, gerçeklerin dehşetengiz şekilde abartılmasına girilmektedir.



Bazı faydalı Powerpoint slaytlarına şu linklerden erişebilirsiniz:
Ermakova Sunum (pdf)
Erkakova Sunum (ppt)

David Tribe’ın “GMO Pundit” adlı blog sitesinde çok daha fazla detay ve link bulabilirsiniz (tavsiyeye şayan bu blog, Ermakova vakasıyla ilgili detaylara da yer veren bir liste servisi olan AgBioWorld ile sıkça birlikte çalışmaktadır).
Link 1
ve
Link 2

Bruce Chassy, Mark Cantley ve Vivian Moses’a faydalı yorumları için teşekkür borçluyuz.

Nature Biotechnology dergisindeki Ermakova vakasıyla ilgili ikinci yayın :
Kolaylık açısından, bu ikinci turda (Marshall et al., 2007) değinilen bütün yazılı materyallerin bir listesi aşağıda verilmiştir:

Marshall, A., Ermakova, I., Chassy, B., Giddings, V., McHughen, A., & Moses, V. (2007) GM soybeans and health safety—a controversy reexamined, followup controversy. Nature Biotechnology, 25, 9, pp 1351 – 1360
Makale

Bibliyografik not: Web of Knowledge’da Ermakova başlığı altında Nature Biotechnology dergisine işaret eden tek bir referans bulacaksınız. Burada Ermakova’nın eleştirilere verdiği cevaplara yer verilmektedir: (Ermakova, 2007b)
Ermakova, I.V. (2007)
GM soybeans - revisiting a controversial format: To the Editor. Nature Biotechnology, 25, 12, pp 1351-1354
Link1 ve Link2

İkinci turda Dr. Ermakova kendisini eleştirenlere cevap verme ve usule ilişkin sorular da dahil olmak üzere bazı yanlış anlamalara açıklık getirme fırsatı bulmuştur (Ermakova, 2007b). Her ne kadar baş editör Dr. Marshall ilk davetinde Dr. Ermakova’ya kendisiyle röportaj yapmak amacında olduğunu ve bilahare bu röportajdaki beyanları hakkında bazı bilim insanlarının yorumlarını isteyeceğini açıkça belirtmişse de, Dr. Ermakova’nın esas şikayeti, bu yayında bir yazar olarak statüsü hakkında -kasten olmasa da- karanlıkta bırakılmaktı. Maalesef, Nature Biotechnology yazışma sekreterliği, Dr. Ermakova’ya gönderdiği ilk yayın taslağında kendisini kasıt olmaksızın bu yayının yazarı olarak göstermiştir (Dr. Marshall, sekreterliği yeterince sıkı kontrol altında tutmadığı için özür dilemiştir). Bu durum ikinci yayında bizzat editör tarafından açıklığa kavuşturulup düzeltilmiş (Marshall, 2007a) ve Dr. Ermakova’ya kendisini eleştirenlere yayın yoluyla cevap verebilmesi için yeterli zaman ve yer verilmiş, aynı şekilde eleştiri sahiplerine de ona cevap verme imkanı tanınmıştır. Bu görüş teatisinin ardından, ana hususlar hâlâ bilimsel eleştiriye açıktır. Yine de, Dr. Ermakova uluslararası düzeyde, Nature Biotechnology’de çıkan bir yayının yazarı olarak tanınmaktadır ve Şubat 2008’de Ukrayna, Kiev’de yapılan bir Eco-Action toplantısında da böyle olmuştur.
Dolayısıyla bu tartışmanın ikinci turunu, öne çıkan ana noktalarını vurgulayarak özetlemek yerinde olacaktır. Fakat her hâlükârda yazının tamamının okunması tavsiye edilir. (Aşağıda Ermakova için “E”, Chassy/Moses/McHughen/Giddings için “CMMG” ve bu katkının yazarı Klaus Ammann için “KA” kısaltmaları kullanılmıştır.)

E ve DMMG arasındaki ikinci tartışmada fazla detaya girmemek ve tekrara düşmemek adına burada sadece tek bir örnek verilmektedir:
Yemin kaynağı ve mahiyeti meselesi: “E” %100 saflığa işaret eden PCR analizi iddiasını savunmaktadır.

Sayfa 981’de Chassy et al., Archer Daniels Midland’ın (ADM; Decatur, IL, ABD) Hollanda bayisinden Roundup Ready (RR) 40.3.2 hattı soya tedarik etmek benim için “mümkün değildi” ifadesine ve “ADM’nin sattığı ticari ürünler hakkında kullanılabilecek en sağlam ifade, bunların konvansiyonel ve GD olmayan soyaların belirsiz ve değişken bir karışımı olduğudur” şeklindeki eklemeye dikkat çekmektedir.

Daha ileride de: “Sadece laboratuarıma GD ve GD olmayan soya şeklinde açıkça etiketlenmiş soyalar geldiğini söyleyebilirim. RR soyanın ‘CP4-LEC-RTPCR’ yapısı kullanılarak kantitatif analizi, bu transgenin GD soya ununun %100’ünde mevcut olduğunu teyit etmiştir. Geleneksel, GD olmayan soya ununda ise aynı yapının sadece izleri (%0.08 ± 0.04) mevcuttu. GD ve GD olmayan soyanın analizleri, numunenin niteliğini bilmeyen operatörler tarafından ‘körlemesine’ yapılmıştı.”
denilmektedir.

KA, Ermakova’nın deneyde kullanılan yemin kaynağını açık ve net olarak teyit etmediğine dikkat çekti.

CMMG, Ermakova’nın beyanının doğru olmadığını söyledi. Tek başına etiketleme ve kullanılan analitik metot OECD’nin uluslararası protokolünün gerektirdiği kalite, saflık ve homojenliği garanti etmeye yetmez. Bkz. diyet detaylarının tanımlanması için aranan detayları belirten protokol (OECD, 1998): “test edilen madde formülasyonu / diyet hazırlama, hazırlanan diyette ulaşılan konsantrasyon, stabilite ve homojenlik”.

CMMG, yemin kaynak ve niteliği hakkındaki eleştirilerini tekrar etti:
“Ermakova hâlâ test edilen materyalin kimliğini belirtmiş değildir ve bu nokta bir hayvan besleme deneyi için hayati önem taşımaktadır. Ermakova’nın tanımladığı metodoloji ve materyaller diğer birkaç açıdan da ağır kusurlu olup bu durum deneyde elde edilen neticeleri geçersiz kılmaktadır. Temel hususlardan biri yemin içeriğidir. Archer Daniels Midland (ADM) katalogundan ve Bruce Chassy’nin 20 Ekim ve 5 Kasım 2007’de ADM’le temasa geçerek yaptığı doğrulamadan anlaşıldığı üzere, ADM Ermakova’nın bahsettiği RR-40-3-2 hattını içeren hiçbir %100 GD soya ürünü satmamaktadır ve evvelce de satmamıştır.”

Başka birçok detaylı görüş teatisi yapılmıştır. Ancak şurası açıktır ki CMMG uluslararası deney prosedürü standartlarına sadık kalmakta, Ermakova ise kendisini birçok detayda bu kuralları değiştirecek kadar serbest hissetmektedir. Metinler bu web sitesinde tam detaylı olarak yer almaktadır ve okuyucular buradan kendi sonuçlarını çıkartabilirler.


Ancak burada bahsedilmeden geçilmemesi gereken bir nokta vardır: Ermakova, GD yemlerin fare organlarındaki olumsuz etkilerini gösteren bir dizi araştırmaya atıfta bulunmaktadır. Kendisi, Malatesta’nın laboratuar fareleri üzerinde bazı hafif olumsuz etkileri gösteren araştırmalarını açıkça zikretmektedir (Malatesta et al., 2003; Malatesta et al., 2002a; Malatesta et al., 2002b; Malatesta et al., 2005). CMMG, yaptığı analizde söz konusu İtalyan grubun da uluslararası laboratuar standartlarına uymadığını fakat Ermakova’nın aksine bu sonuçları ihtiyatlı bir şekilde yorumladığını ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla, CMMG’nin vardığı ve burada tam olarak aktarılan genel sonuçlara ben de katılıyorum:
CMMG: “Bütün bilimsel çalışmalar, akılcı eleştirilere tabi tutulabilir ve tutulmalıdır. Ermakova’nın GDO’ların olumsuz etkilerine dair kanıtlar içeren makalelerin yerilmesi ve bastırılması yolunda bir endüstri komplosu bulunduğu yolundaki ifadeleri bizzat kendisi tarafından çürütülmektedir. Zira kendisi de olumsuz etkilerden söz eden yayınlanmış çalışmalara (her ne kadar kusurlu çalışmalar olsalar da) atıfta bulunmaktadır. GD soyanın zararlarını gösteren çok az araştırma bulunmasını, dünya çapında bir komploya değil de, GD soyanın güvenli olduğu ve zarara yol açmadığı gerçeğine bağlıyoruz. Bu itibarla, Ermakova’nın araştırmalarının kabul edilmiş uluslararası normlara uymayan deney tasarımlarına dayandığı ve kontrol gruplarında bile olumsuz etkiler görülecek kadar kötü bakılan hayvanlar üzerinde yapıldıkları sonucuna varıyoruz. Besleme araştırmalarında yetersiz veya yanlış karakterize edilmiş ya da hiç karakterize edilmemiş materyaller kullanılmıştır. Dolayısıyla bu çalışmadan herhangi bir bilimsel sonuç çıkartılamaz.

Bir kez daha altını çizmeliyiz ki, GD soya hakemli literatürde titizlikle incelenmiş, dünya genelinde düzenleyici makamların testlerine tabi tutulmuş ve gerçek hayatın acımasız sınavından başarıyla geçmiştir. Geçtiğimiz on yılda 500 milyon hektardan fazla arazide bu ürün ekilmiştir. Bu ürünün büyük çoğunluğu evcil hayvanlara, kanatlılara ve balıklara yüksek konsantrasyonlarda yedirilmiş ve Ermakova’nın iddialarının aksine herhangi bir gelişme veya üreme bozukluğu rapor edilmemiştir.”

tuan_a Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-11-2009, 19:32   #34
Yeni Üye
 
tuan_a's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-10-2009
Şehir: Yurtdışı
Mesajlar: 22
GDO’ya Hayır Platformu tarafından 3-4 Temmuz tarihleri arasında Ankara Petrol-İş Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen forum ve eşgüdüm toplantısında, genetiği değiştirilmiş ürünlerin sağlık, biyolojik çeşitlilik, tarımsal üretim ve ekonomi üzerinde oluşturduğu tehditlere dikkat çekilerek Türkiye’nin GDO’ya karşı acil önlemler alması gerektiği belirtildi.

Toplum sağlığını, gen kaynaklarını ve biyoçeşitliliği korumak, herkese eşit besin ve tarımda kendi kendine yeten bir toplum için GDO’ya Hayır diyen 30 kadar sivil toplum kuruluşunun bir araya gelmesiyle oluşan platform temsilcileriyle birlikte akademisyenler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı temsilcileri, çiftçiler ve konuya duyarlı kişilerin katıldığı toplantıda “Biyogüvenlik, Tarımsal Sürdürülebilirlik Açısından GDO’lar” ve “GDO’nun Sağlık Açısından Riskleri” konularında çeşitli sunumlar yapıldı.

Forumda konuşan GDO’ya Hayır Platformu Sağlık Bilim Komitesi’nden Dr. Serap Başkaya GDO’ların insan sağlığı açısından çok önemli tehditler içerdiğini söyledi. Yabancı genlerin bitkilerin DNA’larına rastlantısal olarak yerleştirildiğini belirten Başkaya, “Henüz bilimin tam anlamıyla çözemediği DNA yapısına gelişigüzel yerleştirilen genler beklenmeyen tehlikeli sonuçlara yol açabilir” dedi. Başkaya, genetik mühendisliği yoluyla bazı allerjen bitkilerden alınan genlerin allerjen olmayan bitkilere aktarılması sonucu, bu bitkileri tüketen allerjik yapıya sahip bireylerin riske atıldığına dikkat çekti ve konuyla ilgili olarak yapılan araştırmalardan örnekler verdi.

“1980’lerin sonunda Japonya’daki Showa Denko firması transgenik bir bakteriye ürettirilen triptofanı ABD’de satışa sunmuştur. Aylar içinde ürünü kullanan kişilerde nörolojik sorunlarla birlikte giden Eozinofili- miyalji sendromu ortaya çıkmıştır. Bu sorunları yaşayan 1500 kişide kalıcı hasar gelişmiş, 37 hasta kaybedilmiştir. Ancak bu durum hekimler tarafından fark edilmesine rağmen ürün piyasadan çekilene kadar aylar geçmiştir.”

Toplantıda konuşan bağışıklık bilimi uzmanı Doç. Dr.Şükran Şahin ise GDO’ların ve GDO’lu ürünlerin canlılarda, kanserden çok daha tehlikeli reaksiyonlara yol açabileceğini belirterek bir yurttaş, bir hekim ve bir anne olarak GDO’lar karşısında ciddi kaygılar taşıdığını vurguladı.

Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar ise GDO’ların yerel gen kaynaklarımızı ve tarımsal üretimimizi ve topraklarımızı ciddi anlamda tehdit ettiğini belirterek “Çok uluslu şirketler genleri patentleyerek genetiği değiştirilmiş tohumlar üzerinde hak iddia edebiliyor. Bizlerin bir an önce gen kaynaklarımızı koruyacak önlemler almamız gerek. Şimdi bunun Kurtuluş Savaşı’nı vermenin zamanıdır” dedi.

Ziraat Mühendisleri Odası'ndan Gökhan Günaydın ise Türkiye’nin mısır, soya ve pamuk tohumu konusunda dışa bağımlı olduğuna dikkat çekerek hatırlatarak bu ürünlerin büyük bölümünün GDO mısır, soya ve pamuk yetiştiricisi ülkelerden ithal edildiğini hatırlattı. Altı yıldır Türkiye’ye GDO’lu ürün girdiğini söyleyen Günaydın, işleme sanayinin her alanında (soya ve mısır yağı, unu, nişastası, sakkaroz, fruktoz vb) bu ürünlerin kullanıldığına işaret etti. “GDO’lar konusunda önlem almayarak tüketicinin sağlığını tehlikeye atmakla kalmıyoruz, üretimi de tehlikeye atıyoruz” diyen Günaydın, süreç böyle devam ederse Türkiye’de kendine özgü tür kalmamasından endişe duyduğunu anlattı. Günaydın ayrıca şekerlemelerde yan ürün olarak kullanılan mısır ithalatı lobisine fayda sağlamak için kar eden ve 7 milyon kişiye istihdam sağlayan şeker fabrikalarının özelleştirilmeye çalışıldığını da sözlerine ekledi.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nden Dr. Vehbi Eser, Türkiye’nin taraf olduğu Cartagena Biyogüvenlik Protokolü gereği hazırlanan Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Taslağı’ndan söz ederek taslakta “bebek mamalarında GDO kullanımının tamamen yasaklanması” ve “sekiz gümrük kapısında GDO analiz laboratuvarları kurulması” yönünde maddelerin yer aldığını söyledi. Eser, bir ürünün GDO konusundaki şüpheleri olan tüketicilerin, Tarım İl müdürlüklerine numunelerle birlikte başvurarak bilgi alabileceklerini ve ürünlerin GDO olması halinde tohumları ithal eden firmalar hakkında halk sağlığına aykırı hareket etmekten yasal işlem başlatılabileceğini de belirtti.

2004 yılında dünyada GDO üretiminin 75 milyon hektara ulaşmasının beklendiğini aktaranVehbi Eser, genlerin dünya pazarında alınıp satılabilen bir ticari meta olduğunu ve transgenik tohum pazar değerinin 7 milyar dolara ulaştığını söyleyerek “Bugün insanlar için gıda programları üretilmeye başlandı. Belki de 50 yıl sonra insanlar kendi gıda tercihlerini yapamaz duruma gelecekler” dedi.

Toplantıda konuşan Turhan Çakar GDO’lara karşı ve biyolojik çeşitliliğin, canlı sağlığının ve ekolojik dengelerin korunması için en etkili çözümlerden birinin organik/ekolojik tarım olduğuna dikkat çekti. Toplantıya katılanlar, öncelikli olarak, "GDO’ların tehdit ve riskleri konusunda tüketici ve üreticilerin bilgilendirilmesi" gerektiği konusunda görüş birliğine vardılar.

Toplantıda ayrıca GDO'ya Hayır Platformu üyelerinden Ekoloji Kollektifi tarafından hazırlanan Yaşam Bizimdir, Yaşam Patentlenemez Gazetesi de dağıtıldı.

GDO'ya Hayır Platformu'nun etkinlikleri ve GDO'lar konusunda pek çok yazı ve makalenin yer aldığı 32 sayfa ve tabloid boyda hazırlanan gazeteyi (0312) 430 86 41 nolu telefon veya altangorkem@yahoo.com adresinden edinebilirsiniz.

Daha fazla bilgi için www.gdoyahayir.org

www.ekolojikpolitika.org

tuan_a Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-11-2009, 10:42   #35
Ağaç Dostu
 
petulya's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-09-2007
Şehir: Istanbul
Mesajlar: 147
"GDO suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz" ve ürün etiketlemesi sadece o ürününün içinde ne olduğunu
belirtmek için yapılırmış. mış mış Bunu Tarım bakanı Mehdi Ekerde söyledi..
Etiketlemenin dünyada kabul gören yasal tanımlaması bu imiş...

Bayağı güldüm buna.. ona bakarlarsa gıdaların içindeki belirli proteinlere alerjisi olan bundan dolayı hasta olan kişileri korumak içinde etiketlerde mecburi beyan zorunlulukları olabiliyor. Ve etiketle yapılan bu uyarılar birçok Avrupa ülkesinde zorunlu ve yönetmeliklerle tanımlanmış durumda..Mesela Çölyak hastalığı ve glutensiz ürünler gibi..

Eğer bu etiketleme çalışması çeşitli hastalıklar için yapılıyorsa GDO lu ürünler için niye yapılmasın..Çok belliki milyar dolar bütçeli GDO şirketlerinin elleri hükümetlerin üzerinde. Sadece Türkiyede değil, bütün dünyada böyleler bu şirketler.

Köşe yazarı Gila Banmayor, bugünkü yazısında şöyle demiş:
Bu arada GDO karşıtlarının da doğru dürüst seslerini duyamıyoruz.

Bu kadar kargaşa, gürültü patırtı arasında ya ne dedikleri anlaşılmıyor, ya da seslerini tuhaf komplo teorileriyle ortaya çıkan profesörler bastırıyor.

Hatırlıyorum Fransa’da GDO’lar tartışıldığı günlerde şimdi Avrupa Parlamentosu’na girmiş olan çiftçi lideri Jose Bove açlık grevi yaparak taleplerini kabul ettirmişti Fransız hükümetine.

Varsa öyle güçlü bir ses çıksın ortaya.


Bizde bu günlerde GDOları tartışıyoruz, şu fransız çiftçi lideri Jose Bove propagandasını neyin üzerinden yapmış ta kazanmış, merak ediyorum, Türk toplumuna anlatmasını isterim..Belki çevre,gıda ve tarım politikaları üzerine çalışan sivil toplum kuruluşlarımız bir araya gelir, bu zatıda buraya konuşmacı olarak davet ederler..Bizde ondan öğrenir, aynısını yaparız..
Bu arada ntv de Hakkı devrimle birlikte yapılan bir programda, GDO larla ilgili bir kongrenin Tema vakfı tarafından önümüzdeki günlerde düzenleneceğini söylemişti. İçeriği ve etkinliği konusunda bilgisi olan varmı?. Baktım sitelerinde birşey göremedim..

Birde arkadaşlar, biz kutuplarda konumlanmış bir ülke değiliz. Çok az ülkeye nasip olan havadan, güneşten, sudan nasibini alabilen en verimli fertile topraklara sahibiz, nasıl oluyorda kala kala bu GDO lu ürünlere kalıyoruz anlamıyorum?
Acilen, devletin tarım havzalarını olgunlaştırmasını, buralardaki yapılaşmayı ve bölünmeyi engellemesini, organik tarım yaparak para kazanmaya dünden razı çiftçilere yer gösterip, organize ederek, tarıma ihalelerle teşvik etmesini, istatistiklerle üretim potansiyelini ve fiyatlandırmayı kontrol dahilinde tutmasını, ve sıkı denetlenmesini talep ediyorum..

Tarım bakanlığı ve tarım birlikleri ne yapıyor, çıksın bize anlatsın, bu ülkeninin GDO lu ürünlere ihtiyacı yok..bu kadar...

petulya Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-11-2009, 12:11   #36
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Alıntı:
GDO’yu tartışalım ama böyle değil

GEÇEN pazar günü bu köşede yayınlanan “GDO in mi, cin mi? Yasak mı? Değil mi?” başlıklı yazının sonunda söylediğim gibi GDO’ları tartışılmanın zamanı gelmişti.


Bir haftadır gazetelerde çıkan yazıları okuyorum.
Televizyonlardaki tartışmaları izliyorum.
Üzgünüm ama bilgisizlik diz boyu.
Bu konularla yakından uzaktan ilgisi olmayan bir profesör gazetedeki köşesinde hâlâ GDO’lu meyve-sebzelerden söz ediyor.
Ekranlara hâlâ domates, biber, salatalık görüntüleri düşüyor.
GDO’lu ürün derken sadece ve sadece dört ürünün yani mısır, soya, pamuk ve kanolanın söz konusu olduğu unutuluyor.
Gila BENMAYOR
Hürriyet
Yazının devamı


Bilgisizlik ve karışıklık gerçekten diz boyu.
Madem "GDO’lu ürün derken sadece ve sadece dört ürünün yani mısır, soya, pamuk ve kanolanın söz konusu" öyleyse bu liste niye?

Name:  gdo-analizi.gif
Views: 7781
Size:  58.9 KB

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI KORUMA VE KONTROL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ,
GDO ANALİZİ YAPILACAK OLAN ÜRÜNLER

MISIR
SOYA
KOLZA (KANOLA)
PATATES
PAMUK ÜRÜNLERİ
ÇELTİK-PİRİNÇ
BUĞDAY
AYÇİÇEĞİ
NOHUT
MERCİMEK
TATLI PATATES
MANYOK
MUZ
ELMA
PAPAYA
RADİKA (KARAHİNDİBA
BALKABAĞI
ERİK
DOMATES
ŞEKER KAMIŞI
BEBE HAVUCU
TATLI BİBER
ŞEKER PANCARI
YONCA
MARUL
SAKIZ KABAĞI
BAKTERİ VEYA MAYA KÜLTÜRLERİ VEYA BUNLARDAN ELDE EDİLEN ÜRÜNLER

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-11-2009, 13:18   #37
Ağaç Dostu
 
isolet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 678
Galiba yasa onaylanmış ve artık ürünlerin üzerinde de gdo lu veya gdo suz yazmıcakmış. Allah bilir artık bize ne yedirecekler. Tehlike çok büyüyecek gibi.
Birde bunun yanında israil fidesi sorunu var o da büyük tehlikeli. Artık kime güvenip tohum veya fide alınacak belli değil.

isolet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-11-2009, 14:31   #38
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 10-10-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 12
Galeri: 1
Alıntı:
Etiketlemenin dünyada kabul gören yasal tanımlaması bu imiş...
Dünyada uygulama:


Düzenleyen Ozgur_Oner : 06-12-2009 saat 09:11
Ozgur_Oner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-11-2009, 16:50   #40
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Anlamadığım bir bölüm var...

Alıntı:

GDO lu Ürünlerin İthalatı, İşlenmesi ve Depolanması, İhracatı, Etiketlenmesi,
İzleme ve İzlenebilirlik, Denetim ve Kontrolü
İthalat

MADDE 11 –
(1) Komite tarafından değerlendirilmesi yapılarak Karar belgesinde ithalatı uygun görülmüş GDO ve ürünlerinin ithalatında aşağıdaki hususlar dikkate alınır:
a) GDO ve ürünlerinin üretildiği ülkenin yetkili otoritesinden parti numarası, miktarı ve GDO çeşidini belirten belge aranır.
b) Ürünün üretildiği ülke dışında başka bir ülkeden yüklenmesi durumunda üretici ülkenin vermiş olduğu belgeyle beraber yüklendiği ülkenin yetkili otoritesince düzenlenmiş, parti numarası, miktarı ve GDO çeşidini belirten belge aranır.
c) Bakanlık, kontrol ve denetim amaçlı analizler yapabilir.
ç) Yapılacak analizlerin sıklığı, risk esasına göre Bakanlıkça belirlenir.
(2) GDO riski taşıyan ancak, GDO suz ürün olduğu taahhüt edilen ürünlerin ithalatında aşağıdaki esaslar uygulanır:
a) İthalatta, GDO riski taşıması nedeniyle analize tabi tutulacak ürünler ve bunların sıklıkları Bakanlık onayı ile belirlenir. Gerektiğinde yine Bakanlık onayı ile güncellenir.
b) Belirlenen analiz sıklıklarına göre ürünlerin analizi yaptırılır. Analiz sonucunun uygun olması durumunda söz konusu ürünlerin ülkeye girişine izin verilir.
c) Yapılan analiz sonucunda GDO lu olduğu tespit edilen ürünün ülkeye girişine izin verilmez. Söz konusu ithalatçı ve ihracatçı firma ve ülke risk listesine alınır.
(3) Tespit ve kontrol işlemleri için istenecek her türlü analiz yöntemi ve analizlerde kullanılan özel ürünler de dâhil, bilgi, belge, ürün ve malzemeyi temin etmekle ithalatçı yükümlüdür.
Kontrol için gereken her şeyi ithalatçı mı temin etmek zorunda? Analiz yöntemine varıncaya kadar... Analiz için fazladan bir ücret istenebilir ama sağlanmasını istemek sağlıklı olur mu?

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-11-2009, 09:48   #41
Cilekci
Guest
 
Mesajlar: n/a
Ben köylüyüm sadece kendi özümüze dönelim diyorum tüm denenen şeyler ülkemizde deneniyor. Örneğin mısır 40 günlük mısır tarih oldu, şeker pancarı kotalı herkes köyüne geri dönsün eksin biçsin üretsin eksin biçsin ürettin tekrar eski sağlığımıza dönelim.

  Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-11-2009, 12:01   #42
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 23-10-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 262
GDO açılımı ile Anadolu'da ne Türk kalır ne Kürt!
Hani Tayyip Erdoğan, Anadolu Kartalı tatbikatından İsrail’in çıkarılmasıyla ilgili olarak, “Ben halkımın taleplerini bir kenara koyamam” diyordu ya; herhalde aynı sebepten olsa gerek, AKP iktidarı genetik yapısı değiştirilmiş gıda ve yemlerin ithalatı ile ilgili bir yönetmelik çıkardı.
Yönetmelik bir hile ve aldatma cümlesi ile başlıyor!
Deniliyor ki, “Bu Yönetmelik hükümlerine aykırı olan GDO’lu gıda ve yemlerin işleme ve tüketim amacıyla ithali, piyasaya sürülmesi, tescili, ihracatı ve transit geçişleri yasaktır. Gümrük idarelerince bu Yönetmelik kapsamındaki ürünler için GDO’ya ilişkin ek bir belge aranmaz.”
Yani “Bu yönetmeliğe uygun olmak kaydıyla serbesttir” diyor. Üstelik ek bir belge de aranmayacağını öngörüyor!
Hemen ardından şöyle deniliyor:
“İthal edilen, üretilen veya dağıtımı yapılan GDO’lu gıda veya yemin, çevre, insan veya hayvan sağlığı açısından olumsuzluğu tespit edildiğinde, gıda veya yem işletmecisi sağlığı ve çevreyi korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak, Bakanlığı, diğer ilgili mercileri ve tüketicileri acilen bilgilendirmek ve söz konusu gıda veya yemi, piyasadan geri çekmek zorundadır.”
Demek, bütün inisiyatif bu işin ticaretini yapanlara veriliyor.
Yönetmelik “GDO’lu ürünlerin, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaktır.
İnsan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yasaktır” diyerek, bu ürünlerin aslında ne kadar zararlı olduğunu tescil ediyor ama, kontrolü ithalatçıya veriyor!
Bir garip hüküm daha var:
“GDO’suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz.”
Allah Allah. Neden bulunmayacakmış? GDO’lu ürün, normal ürünlere karışsın, millet haberi olmadan alsın yesin diye, öyle mi? Yönetmelik bunun için mi çıkarıldı?

* * *

İnsan sağlığına zararlı bu ürünleri tamamen yasaklamak gerekirken Tayyip Erdoğan hükümetinin uğraştığı işe bakın?
Yönetmeliğin bir yerinde “Türkiye flora ve faunası için potansiyel bir tehlike oluşturmasını engellemek üzere GDO’nun Türkiye’de yakın akraba ve yabanileri olan türlere ait olmadığını gösterir bilgi ve belgeler istenebilir” diye bir hüküm de var.
Yani hükümet, GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye sokulmasının, ülkenin flora ve faunasını yok edeceğini bile bile bunlara izin veriyor!
Yönetmeliğin tamamı, aslında bir soykırım şebekesi olan GDO’lu ürünler üreten firmalara nasıl izin verileceğini düzenliyor.

* * *


Peki bu GDO’lu ürünleri halk mı istedi?
Şimdi Erdoğan, “Halkım, yüzde 47 oy oranı ile bana yetki verdi. Ben halkımın taleplerini bir kenara koyamam” dese haklıdır!
Fakat Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer,
“Sayın Başbakan ya üç çocuk yapın demekten vazgeçmeli ya da GDO’dan. GDO ile doğal yapının bozulması, bitkiler ve insanların kısırlaştırılması anlamına gelir. Başbakan son 50 yılın kısırlık haritasını incelemeli. Üç çocuk yapın demekle üç çocuk yapılmaz. Erkeklerde çocuk yapacak sperm yok. Domuz aşısıyla bu daha da azalacak. GDO’lu ürünlerin hukuk zeminine alınmasıyla Türkiye 2030’ları bile göremez” diyor.
Demek ki halkımız böyle istedi!
Hükümet, Siyonistlerin ilâç şirketlerine Anadolu’da tek bir Türk veya Kürt bırakmamanın yolunu açmış, biz hâlâ Türk-Kürt tartışmaları ile oyalanıyoruz!
Varlığın tehlikede ey millet, varlığın!

Remzi Sarıoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-11-2009, 13:00   #43
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
Bu ülkede olanlara akıl erdirmek mümkün değil.Neden GDO lu ürün almak zorunda bu ülke.?Tarım ülkesiyiz biz.Bu kadar verimli topraklar nerede var?Çiftçiyi yoksullaştırın, daha çok hasat alsın diye birsene ürün veren tohumlardan alsın.Kimyasal ilaçları alsın,seneye yine bu tohumlardan alsın.Nerede bizim orjinal tohumlarımız Amerika'da 3-5 zenginin kurduğu şirketin buzdağının altına gömdükleri kutuda.Bunun sebebinide dünyanın başına birhal gelirse(nükleersavaş,göktaşı çarpması) bu tohumlarla yeniden hayat kurulacak.Bu şirketle çiftçimize hibrit tohumları satan şirket aynı.Bunun yorumunu size bırakıyorum.
Dışarıdan bu tohumları almak için ödediğimiz parayı, çiftçimize tarımımıza yatırsak ne olurdu.Hayvancılığımızda aynı, bütün yemler GDO lu.
GDO lu ürün yemek istemiyorum.Çocuğumada yedirtmek istemiyorum.Ne acı ki bunu seçme hakkım bile yok.Etiketlere yazılmayacakmış.Bu konunun üzerinde durmalıyız, birşeyler yapmalıyız.Tek tek olmaktansa birlikte olmak sesimizi daha çok duyurur diye düşünüyorum.Ben şahsım adına birçok kampanyaya katıldım.
Şöyle bir önerim olacak; nette sayfa açıp imza toplayalım ve gönderelim.Biryerlerden başlayalım.Ne kadar çok GDO ya hayır sözü çıkarsa, o kadar bu ürünlerin ülkeye girmesi zorlaşır.Sesimizi duyuralım.

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-11-2009, 19:38   #44
Ağaç Dostu
 
acemifüsun's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-05-2009
Şehir: İZMİR
Mesajlar: 2,783
Galeri: 2
Şu anda Habertürkte GDO tartışılıyor, değerli Pr.Kenan Demirkol da konuklar arasında.

acemifüsun Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-11-2009, 20:27   #45
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 09-11-2009
Şehir: sakarya
Mesajlar: 5
kesinlikle GDO ya hayır ama gdo tartışmaları yapılırken bile basınımız saolsun yerli malı ürünleri göstermekten çekinmiyor bilgisiz gazeteciliğe hayır halkı panikletmeden doğrucu ve bilimsel yaklaşımlar lütfen

mutlutolga Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-11-2009, 22:34   #46
Yeni Üye
 
tuan_a's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-10-2009
Şehir: Yurtdışı
Mesajlar: 22
GDO dan sonra birtakım rantlar doğacaktır.Halkımız bilinçlenmeli ve çocuklarımızın ne derece tehlike altına girdiğinin farkına varmalı.Yediğimiz içtiğimiz herşeyle bizi kansere gen bozukluklarına itiyorlar.

tuan_a Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2009, 11:10   #47
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

GDO tartışması her kanalda yayınlandı, bütün yetkili ve yetkisizler konuştu.

Çıkan sonuç : Geçmiş yıllarda, Ülkemize birtakım ne idüğü belirsiz tohum ve gıdalar girdi. Bakanlık üzerindeki baskıyı azaltacak düzenlemeyi yaparken, GDO'ya çanak tutacak ve yaygınlaştıracak düzenlemeleri getirdi. Toplam 3 laboratuvar ile bütün ülkeyi kontrol etmenin imkansızlığı ortada.

Yasaklayıcı bir ifadenin bulunmaması Yönetmeliğin, Önümüzdeki yıllarda da GDO'lu gıda ve tohumların ülkemize gireceğini peşinen kabul edilerek hazırlandığı ortada.

Etiketlerde içinde olmayan maddenin yazılması gibi bir uygulama olmaz deniyor. Bu da gerçeği yansıtmıyor. Yıllardır " ....mamulun içinde domuz yağı yoktur" ifadesi içeren etiketler kullanılıyor. Madem yok neden etikete yazılıyor.

Demek ki, bir gıdanın içinde domuz yağı bulunup bulunmaması, GDO'lu olup olmamasından daha önemli. Açıklamalar komik, yetersiz ve aldatıcı.

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2009, 22:15   #48
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
10 Soruda GDO

Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu'nun hazırladığı broşür:

10 SORUDA GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR

1 - Çiftçilerin hasattan tohumunu ayırma hakkı ihlal ediliyor mu?
Bilindiği gibi biz köylüler geleneksel (bilge) köylü tarımcılığında yeniden ekilmek üzere ürettiğimiz ürünümüzden tohumluğumuzu ayırabiliyor ve saklayabiliyorduk. Bu amaçla Tarım Bakanlığı tarafından köylerde kurulmuş olan selektör dairelerinde, ürünümüzden ayırdığımız tohumlukları yabani tohumlardan ayırıyor, yeterli irilikte ve olgunlukta olanları seçiyor, kullanıyorduk. Üretimimizi bu şekilde ayırdığımız tohumluğumuzla özgür bir biçimde sürdürüyorduk. Tarımı ve çiftçiyi var eden, tarımsal üretimin günümüze kadar sürmesini sağlayan bu bitki üretme hakkımız ilkönce selektör dairelerinin kapatılması, daha sonra da dışarıdan tohum alımının serbest bırakılmasıyla budanmaya başlandı.
Ardından milyarlarca çiftçiye ait olan bitki üretme hakkı şimdilerde sayıları 10’u bulmayan tohum şirketlerine tohumları patentleme izni verilerek elimizden alınıyor. Biz çiftçilerin ürettiğimiz ürünümüzden tohumluğumuzu ayırma hakkımız elimizden alınıyor.
Aslında genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim yapan ülkelerin çiftçileri genetiği ile oynanmamış tohumlarla üretim yapmak istiyor. Kanada’da genetiği değiştirilmiş tohumla üretim yapan 1.566 çiftçi arasında yapılan bir araştırma bu durumu kanıtlıyor. Araştırmada 1.566 çiftçinin % 83’ü genetiği ile oynanmış tohum kullanmaya karşı olduğunu ve üretimde kullanmak istemediğini belirtmiştir. Kanadalı çiftçiler genetiği değiştirilmiş tohumla üretime karşı olma gerekçelerini;
a. Kazançlarının düştüğü,
b. Gıda arzının şirketlere geçtiği,
c. Doğal bitkilerin ve ürünlerin risk altına girdiği,
d. Piyasa kaybına uğradıkları şeklinde belirtmişlerdir.
Kanada örneğinde olduğu gibi biz Türkiyeli çiftçilere zarar ettirecek, sadece şirketlere bizim sırtımızdan kazandıracak genetiği değiştirilmiş tohumla üretim yapmak istemiyoruz.

2- Canlıya Sahip Olmak Mümkün müdür, Bu Mümkün Olmalı mıdır?
İnsanoğlunun tarıma başladığı ilk yıllarda buğday yabancı bir ottu. Olgunlaştığı zaman başakları çatlar, tohumları da toprağa saçılırdı. Buğdayın doğadaki devamlılığını sağlayan buydu. Ancak bu durum tohumun toplanarak üretim yapılmasına olanak vermiyordu. Kadın çiftçiler önce bu başaklar arasında tohumlarını saçmayanları seçmek suretiyle üretime başladılar. Yani doğada, tohumluğunu ekme, seçtiği tohumu tarlaya saçma yöntemiyle ıslah çalışmaları yapmaya başladılar ve böyle yapageldiler.
Ekseriyetle kadınlar bu, ıslah ve geliştirme çalışmalarını laboratuarlarda değil, doğanın bağrında uygulamalı olarak yaptılar. Bu süreç ve üretim tarzı on binlerce yıldır sürmektedir. Buğday, arpa, çeltik ve daha birçok bitki kadın çiftçilerin binlerce yıldır sürdürdüğü ıslah çalışmaları ve bilgeliğiyle bugüne kadar geldi. Bu, ürün çeşitliliğini hem artırdı hem de devamlılığımı sağladı.
Bu gerçeklere rağmen şirketler bugün kendilerini yeniliklerin ve fikri mülkiyetin tek kaynağı olarak görmekte ve anlatmakta sakınca görmüyorlar.
Şirketler, aslında bir bitkiyi doğal yaşam alanı olan ortamdan alarak bitkinin genleriyle laboratuar ortamlarında oynuyorlar. Sonra da genini değiştirdikleri bitki için patent alıyorlar. Patentini aldığı “bitkinin sahibi benim” diyerek o canlının sahibi oluyorlar. Yani bir tür gen korsanlığı, “hırsızlığı” yapıyorlar. Oysa genleri ile oynadıkları bu canlı(lar) yüzyıllardır zaten doğada yaşaya gelmektedir.
Ayrıca eğer şirketler istemezlerse bu bitkilerin ürününden insanlar ve hayvanlar da yararlanamayacak. Neden? Şirketlere patent yoluyla canlıya sahip olma hakkı tanındığı için!

3- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar İlaç Kullanımını Azaltır, İlaç Fiyatını Düşürür mü?
Şirketler ürettikleri kimyasallarla topraklarımızı ve sularımızı önce kirlettiler. Şimdi de “doğa kirlendi, toprak, su, insanlar ve diğer tüm canlılar tehlike altındadır” diyor, genetiği değiştirilmiş tohum kullanmamız gerektiğini empoze ediyorlar. Böylece daha az ilaç kullanmış olacağımızı, felaketlerin de önünü alacağımızı propaganda ediyorlar. Ancak gerçekler tohum ilaç ve gıda şirketlerinin söylediği gibi değildir.
Kanıtlar:
a) Ekilebilir tarım arazilerinin %74’ünde soya, mısır ve pamuk yetiştiren Arjantin’de, 1996 yılında 13,9 milyon litre glyphosate kullanılmış. 2008 yılına gelindiğinde Arjantin’de ilaç kullanım miktarı 200 milyon litreye ulaşmış. 1996 yılından 2008’e GDO’lu soya ekim alanı 5 kat, yabancı ot ilacı gloyphosate kullanımı 14 kat artmıştır. Bu nedenle genetiği değiştirilmiş tohumla ürün yetiştirilmesi, kullanımı ve satışının ülkemiz genelinde yasak olarak kalması önemlidir.
b) Peki, genetiği değiştirilmiş tohumlar ve kullanılan ilaçlar ucuz mudur, bir de buna bakalım isterseniz. Şirketler bir kez genetiği değiştirilmiş tohumla üretimi yaygınlaştırdıktan sonra çiftçiler, tohum şirketinin tohumuna, üretim modeline ve fiyat belirlemesine teslim olur. Her yıl tohumu daha yüksek fiyatla almak zorunda kalır. Yani elini bir kez veren çiftçi bir daha kolunu tohum şirketlerinden kurtaramaz.
Örnekler:
• ABD’deki genetiği değiştirilmiş tohumların başını çeken soya tohumunun ortalama fiyatı 2006-2008 yılları arası iki yıllık süreçte % 50’den daha fazla arttı.
• Roundup herbisitin perakende fiyatı Aralık 2006’dan Haziran 2008’e iki yıldan daha az bir sürede % 134 artış gösterdi.
Biz çiftçiler biliyoruz ki, doğal denge korunabildiği oranda daha az, doğanın bozulduğu oranda daha fazla girdi (ilaç, gübre v.s.) kullanmak zorunda kalırız. Demek ki, genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim yapıldığında hem ilaç kullanımı hem de ilaç fiyatı sürekli artıyor. Yani ilaç ve ecza şirketleri zenginleşiyor, çiftçiler yoksullaşıyor!

4- GDO Verimliliği Arttır mı?
Şirketler, genetiği değiştirilmiş ürünler “açlığa çare, çiftçiye bol kazanç getirir” diyorlar. Bu kocaman bir kuyruklu yalandır!
Kanıtlar:
4.1 ABD üniversiteleri tarafından yapılan testlerde genetiği değiştirilmiş soyanın diğer soyalara göre % 5,3 daha az verimli olduğu tespit edilmiştir. Nebraska Üniversitesi agroministlerinin (bitki bilimcilerinin) 2001 yılında yaptıkları çalışmalarda da veriler aynı sonuç elde edilmiştir. Kansas Devlet Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalarda ise genetiği değiştirilmiş soyanın verimliliğinin % 9 oranında daha düşük olduğu sonucuna varılmıştır.
4.2 ABD’de pamuk ekim alanlarının % 86’sında genetiği değiştirilmiş pamuk ekimi yapılmaktadır. ABD’de genetiği değiştirilmiş tohumla üretilen pamuğun verimi ise 933 kg/ha civarındadır. Çin’de pamuk ekim alanlarının % 68’i, Hindistan’da % 76’sı, Arjantin’de % 95’i genetiği değiştirilmiş tohumlarla yapılmaktadır. Çin’de verim 1.313 kg/ha., Hindistan’da 553 kg/ ha, Arjantin’de 483 kg/ha’dır.
Türkiye’de ise genetiği değiştirilmemiş tohumlarla yapılan pamuk üretimindeki verimlilik hektara 1.334 kg/ha’dır. Dünya pamuk verim ortalaması ise 775kg/ha’dır.
4.3 Genetiği değiştirilmiş Roundup Ready’li kanola mahsulünde % 40 oranında artış iddialarına karşı Avustralya, “yapılan denemeler bizim ulusal ortalamamızın % 17 altında olmuştur” diye açıklamalarda bulunmuştur. Bu sonuçlardan da anlaşılacağı gibi genetiği değiştirilmiş tohumlarla yapılacak üretim, verimliliği arttırmayacağı ve biz çiftçilere kazandırmayacağı gibi açlığa da çare olmayacaktır.

5- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar Yoksulluğa Çare midir?
Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar üreten şirketlerin bir başka propagandası “genetiği değiştirilmiş tohumlar yoksulluğa çaredir” söylemidir. Bu da doğru değildir!
Kanıtlar:
Paraguay, genetiği değiştirilmiş soya ekim alanı bakımından dünyada yedinci sıradadır.
Fakat Paraguay köylülerinin % 40’ı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Güney Afrika’da 2000 yılından bu yana genetiği değiştirilmiş pamuk eken çiftçi sayısında 4 kata yakın bir azalma görülmüştür. Arjantin’in bitkisel üretiminin%75’igenetiği değiştirilmiş tohumlarla gerçekleşmektedir.
Arjantin, 1970’lerde Latin Amerika’nın refah düzeyi en yüksek, fakirlik oranı % 5 olan
bir ülkesiydi. Genetik tohumla üretimi artan Arjantin 2002’lere geldiğinde fakirlik oranı % 51 ‘e yükselmiştir.
Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim öncesinde Arjantinli çiftçiler ve tüketiciler zor zamanlarda kendi yiyeceklerini kendileri ekerek/üreterek karınlarını doyurabilmişti.
Ancak genetiği değiştirilmiş tohumla üretimin yaygınlaşmasından sonra kendilerine ait yerel tohumları, yerel tohumla üretim yapma bilgilerini ve araçlarını yitirdiklerinden dolayı bu mümkün olmamıştır.
Hint tarımına genetiği değiştirilmiş tohum şirketleri egemen olmaya başladığından bu yana artık çiftçilerin hangi ürünleri yetiştireceğine şirketler karar veriyorlar. Şirketlerin burada uyguladığı sömürü sistemi dayanılmaz bir hal almış durumda. Hindistan’da genetiği değiştirilmiş tohumlarla pamuk yetiştiren çiftçilerden ipoteğini ödeyemeyen çiftçiler canlarına kıymaya başladılar. Hindistan’da 1997-2007 arasında intihar eden çiftçilerin sayısı İçişleri Bakanlığı verilerine göre 182 bin 936. 2008 rakamlarının 16 bine yaklaştığı belirtiliyor. Sadece 2009’da hayatına son veren çiftçi sayısı 2000’i geçmiş.
Büyük tarım ve ilaç tekelleri ürün ve pazar denetimini ele geçirdiği oranda yoksullaşmanın oranı da artıyor. Tarımsal üretim endüstrileştikçe, kimyasal kullanımı artıyor. Genetiği değiştirilmiş tohum kullanıldıkça önce toprak yoksullaşıyor, ardından da çiftçiler. Çiftçiler ya canlarına kıymak zorunda bırakılıyor, ya da kendi toprakları üzerinde köle durumuna düşürülüyor.

6- Genetiği değiştirilmiş tohum üretimi toprağa zarar verir mi?
Toprak üretimin beşiğidir. Tohum iyi bir toprak ile buluştuğunda sağlıklı gelişebilir. Ancak tohumumuzu saçacağımız toprak özelliğini kaybetmişse normal tarımsal yöntemlerle ürün yetiştiremeyiz. Bilindiği gibi bir hektar toprağın içerisinde 2 tondan fazla canlı yaşamaktadır. Bu canlıların sürdürdüğü yaşam ve faaliyet topraktaki ham gıdaları parçalar, bitkilerin alabileceği besin şekline dönüştürür. Toprağı dönüştüren canlılar, fareler, solucanlar, böcekler ve diğer canlılar ile faydalı mikroorganizmalardır. Bu canlıların dönüştürdüğü besinleri alabilen bitkiler gelişir ve bize ürün verirler. Biz de bu ürünleri satarak geçimimizi, tüketerek de yaşamımızı sürdürürüz.
Ancak bitkiye verdiğimiz ilaç, toprağa saçtığımız sentetik gübre, toprakta dönüştürücü görev gören bu canlıları zehirler ve öldürür. Bitkiler için gıda hazırlama faaliyeti toprakta yavaşlar ve toprak bitki besini açısından yoksullaşır. Bitkiyi besleyemez olur. Kimyasal girdilerin yanında genetiği değiştirilmiş tohumların da toprağın yapısını bozduğu belirlenmiştir.
Şöyle ki; Bacillusthurigiensisin (Bt)toksinleri genetiği değiştirilmiş ürünlerin örneğin mısırın içinde % 25 oranında bulunmaktadır. Bunlar toprağı zehirler. Bitki artıklarını parçalamaya kalkan toprak canlıları (mikro organizmalar dahil) bu bitkileri ısırınca zehirden etkilenir. Bu yolla toprak içinde yaşayan canlılar da zarar görür. Topraktaki canlıların zarar görmesiyle verimlilik düşer.
Bu nedenle, dikkat! GDO’lu tohumlar topraklarımız ve dünyamıza bırakılmış birer saatli bombadır!

7- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar Biyolojik çeşitliliğe Zarar Verir mi?
Bizler, arı olmazsa ağaçlarımızın ve sebzelerimizin meyveye yatmayacağını, solucanlar olmazsa toprağın bitkilerimizin büyüyüp serpilmesi ve ürün vermesi için gerekli besini sağlayamayacağını, fareler olmazsa toprağın havalanamayacağını, yılan olmazsa her tarafı farelerin basacağını, leylekler olmazsa yılanların ve buğdaya zararlı haşerelerin daha da çoğalacağını v.s. bilir ve bu sonsuz zincirin tüm halkalarını sayabiliriz. Kısacası doğadaki her canlının yaşamı bir başka canlının yaşamı için, hepsinin varlığının da doğanın varlığının sürmesi için gerekli olduğuna inanırız. İşte biz çiftçiler yaşamı öyle anlarız. Ama bizim yaşam dediğimiz şeyi şirketler yaşam olarak görmüyor. “Bu çeşitlerin patentini alayım, ele geçireyim benim şirketimin malı olsun. Yalnız benim şirketimin sermayesi olsun, ondan yalnız ben kazanç elde edeyim” istiyor.

7.1. Genetiği değiştirilmiş tohumlar tarlada durduğu gibi durmuyor!
Bitkilerin üremesini sağlayan polenler sınır tanımaz. Polenler tarladaki bitkinin üzerinde durduğu gibi durmaz. Bütün bitkilere ulaşır, soyunu sürdürmek için genetiği değiştirilmiş tohumlarla yetişen bitkilerin polenleri de rüzgâr, arı veya diğer böcekler yoluyla başka bitkilere bulaşır. Normal organik yetiştirilen bitkiler ile kimyasallarla üretilen bitkilerin yanında yabani akrabalarına da bulaşır. Onu çeşit olarak ortadan kaldırır. Kendisine benzetir. Geçtiğimiz yıllara kadar kültür bitkilerinden yabani akrabalarına gen kaçışının mümkün olmadığını söyleyenler, 2007’de İngiltere’de genetiği değiştirilmiş kolzadan yabani akrabası olan Yabani Hardal’a gen geçişinin ispatlanması karşısında şaşırıp kaldılar. Görüldüğü gibi genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim sonucunda yerli gen kaynakları zaman içinde azalır. Sadece şirketlerin patent yoluyla ele geçirdikleri çeşitlere muhtaç kalabiliriz. Şirketler bu yolla çiftçiler ile birlikte hem tüketicileri sömürür hem de biz çiftçileri kendilerine bağımlı kılıp köleleştirirler!
7.2. Genetiği değiştirilmiş tohumlara konulan ilaçlar yararlı canlıları da yok ediyor!
Genetiği değiştirilmiş tohum ile yapılan üretimin sonucunda azalan sadece bitki türü olmaz. Tohumun içine konulan ilaç kurtçukları, böcekleri ve kuşları da öldürür. Mısırdaki Bt genleri sadece kurtçukları öldürmez, koçan kurtlarının yanı sıra başka yararlı böcekleri de öldürür. Zarar gören kuşlar ve böceklerin doğada yerine getirmesi gereken görevleri de aksamış olur. Böylece bütün canlıların yaşadığı doğa zarar görür.
7.3. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim biyolojik çeşitliliği azaltıyor!
Biyolojik çeşitlilik tarımsal verimin yüksek olmasında etkili ve bir yere bağımlı olmadan üretimini devam ettirebilmesi için gereklidir. Türkiye biyolojik çeşitlilik konusunda zengin bir ülkedir. Biyolojik çeşitlilik açısından Avrupa’daki tüm ülkelerin biyolojik çeşitliliğinin üçte ikisinden daha fazla türe tek başımıza sahibiz. Türkiye’nin endemik tür (yalnız Türkiye’de yetişebilen tür) çeşitliliği 3000’in (3 bin) üzerinde. Ancak genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim biyolojik çeşitliliği hem azaltır hem de üretimin devamlılığını genetiği değiştirilmiş tohum şirketlerine bağımlı kılar.
7.4. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim daha fazla ilaç, gübre ve petrol gerektiriyor!
Geniş alanlarda az çeşitle yapılan üretim daha fazla makine, dolayısıyla daha fazla petrol, daha fazla ilaç ve kimyasal gübre kullanmayı gerektirir. Bu da ülkeyi baştan başa yeşil çöl haline getirmekten başka bir işe yaramaz. Bu arada mono (tek çeşit ürün) ekiminin yaygınlaşması geleneksel ürün çeşitlerinin ortadan kalkmasına, yok olmasına neden olur.
7.5. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim tarımda istihdamı azaltıyor!
Şirketler kendi kârları için biyolojik çeşitliliği yok edecek olan mono kültüre (tek ürün ekimine) dayalı üretime zorluyorlar. Mono kültür üretimde fazla işgücü kullanılmadığı için çiftçiler toprağından işinden olur, işçileşir. Bütün bu topraksızlaşan ve işsiz kır işçilerine dönüşen çiftçiler ne olacak? Bu üretimin ve çiftçiliğin devamlılığı açısından önemli bir risk değil midir?
Bu faktörler gözetilmezse, genetiği değiştirilmiş organizmalar orta dönemde tarımsal ve toplumsal bir cinayete dönüşecektir. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim tarzında çiftçiler toprağa bağımlı köle olacaktır. Tüketiciler seçeneksiz, önlerine konulan sağlıksız gıdaları tüketmeye mahkûm edilecektir. Doğa ise onarılamaz yaralar alacaktır. Bu nedenle bir kez daha diyoruz: Dikkat! GDO’lu tohumlar topraklarımız ve dünyamıza bırakılmış birer saatli bombadır!

8- Gen Mühendisliği Hayvan Yetiştiriciliğinde Sağlıklı ve Başarılı Olmuş mudur?
Sadece bitkisel üretimde değil hayvan yetiştiriciliğinde kullanılan ve genetik yöntemlerle elde edilen hormonlar felaketlere neden oluyor.
Şöyle ki: Gen mühendisliği yöntemleriyle üretilen BST veya bovin büyüme hormonu (BGH) hayvan yetiştiriciliğinde tüketiliyor.
Kısa sürede bol paraya kavuşmayı arzulayan besiciler, hayvanlara aşırı kilo aldıran, yasa dışı ilaçlara yönelir. Hormon vazifesi gören Ralgro ve Synovex isimli ilaçlar, kiloyu yüzde 15-20 arası arttırıyor. Ancak hormonlu eti yiyen kişilerin hormonal yapısı bozuluyor. Hormonlu et kısırlık, cinsel güç kaybı ve kalp hastalıklarına sebep oluyor. Prof. Dr. İrfan Erol, ilaçların hayvanın etinde bırakacağı kalıntı ile insanlara geçebileceğine dikkat çekiyor. Erol; “hormon çocukların erken buluğ çağına ulaşması, dişilik hormonu alan erkek çocuklarda göğüslerin büyümesi gibi etkiler gösteriyor. Erkek ve kadınlarda karşı cinse benzer fizyolojik değişiklikler görülebiliyor” diyor.19 Ayrıca bu yolla prostat ve meme kanserine davetiye çıkarmış oluyoruz. Adı geçen ilaçlar bu nedenle 17 yıl önce Avrupa’da yasaklanmıştır. Dişilik hormonu östrojen içeren Ralgro ve Synovex, ithalatı, imalatı ve kullanılması 1992 yılında yasaklanmasına karşın çok kolay bulunabiliyor.

9-Gıda kriziyle genetik tohum üreticilerinin ilişkisi var mıdır?
Tarımsal ürünler artık gıda şirketleri tarafından dünya borsalarında alınıp satılıyor. Gelecek üç yılın temel besin maddelerinin gıda şirketleritarafından dünya borsalarındaki işlemlerle satın alındığı söyleniyor. Tohuma sahip olup üretime yön veren aynı şirketler borsa yoluyla besin maddelerinin de sahibi olmuş oluyor.
Borsada tarımsal ürünleri ucuza alan bu şirketler satışta pahalı satıyorlar. Yoksullar bu yüksek fiyatlı gıdaları alamıyor. Dünyada herkese yetecek ve artacak kadar gıda varken insanlar açlıktan yaşamlarını kaybedebiliyor. Sonra da “dünyada gıda krizi var” deniliyor. Gıda krizinin bir başka etkeninin agro-yakıt (bitkisel yakıt) olduğu belirtiliyor. Enerjiyi kontrol altına almak isteyen şirketler tarımı enerji kaynağı olarak görüyor, o amaç doğrultusunda kullanmaya çalışıyor. Başka bir deyişle şirketler, tarımı “gaz istasyonu” haline getirmek istiyor. Geniş alanlarda enerji elde etmeye yönelik yapılan üretimde genetiği değiştirilmiş tohumların kullanıldığı biliniyor. Bu yanıyla da genetiği değiştirilmiş tohumların gıda kıtlığının nedeni olduğu, gıda fiyatlarının artmasında etkili olduğu ortadadır.

10- Genetiği Değiştirilmiş Ürünler Sağlıklı mıdır?
Genetiği değiştirilmiş soyanın insanlarda alerji oluşturduğu kesinleşmiştir. Genetiği değiştirilmiş patatesleri yiyen farelerin bağışıklık sisteminin ciddi biçimde bozulduğu da tespit edilmiştir. Bitkilere aktarılan genlerin çoğunluğu bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı sırasında genetiği değiştirilmiş bitkilerin seçilebilmesi için antibiyotik dayanım izleme genleri kullanılmaktadır. Antibiyotik dayanım izleme genleri insan ve hayvan bünyesindeki bakterilere yatay olarak geçer.
Bu da insan ve hayvan bünyesindeki genleri antibiyotiğe dayanıklı hale dönüştürür. Bu dönüşüm sağlık açısından büyük risk oluşturur ve bağışıklık sistemini çökertir. Kısacası, GDO’lu ürünlerden işlenmiş gıda ürünlerinin sofralarımıza ulaşması, halkımızı daha da ağırlaşan alerjik reaksiyon, antibiyotik dayanıklılık, toksik etki, artan doğum anormalleri ve kısırlık gibi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakacaktır.
Kanıtlar:
İskoçya Rowett Enstitüsü’nden Dr. Arpad Pusztai’ın genetiği değiştirilmiş patates ile beslediği farelerin tümünün iç organlarında küçülme, sindirim sistemlerinde bozukluk, bağışıklık sistemlerinde çökme, kan yapılarında bozulma ve mide çeperlerinde kalınlaşma görüldü.
Rus Bilim İnsanı İrina Ermakova’nın genetiği değiştirilmiş soyayla beslediği farelerin yavrularının % 55,6’sı doğumdan üç hafta sonra öldü. Normal soyayla beslediği yavruların ise sadece % 6,8’i öldü. Genetiği değiştirilmiş soyayla beslediği fare yavrularının % 36’sının normal doğum ağırlığının altında doğduğu belirlendi. Bu deneme üç kez tekrarlanıp aynı sonuçlara ulaşılınca, Ekim 2005’te bilimsel bir panelde kamuoyu ile paylaşıldı.
Avusturya Tarım ve Sağlık Bakanlığı’nın finansmanıyla Viyana Üniversitesi’nce
2008 yılında yapılan bir çalışmada, genetiği değiştirilmiş gıdalarla beslenen farelerin 3-4 nesil sonra üreme yeteneklerini kaybettikleri belirlendi.
Caen Üniversitesi’ndeki CRIIGEN’den Prof. Seralini’nin Grubu: Rounduop herbisid seksüel hormonları bozuyor. Caen Universitesi’deki CRIIGEN’den Prof. Seralini’nin grubu, Dijon Universitesi’nden Prof. Chagnon’un grubuyla beraber, yeni doğan bebeklerin göbek bağı hücrelerinde çok az derecede Roundup toksini olduğunu gösterdikten sonra yeni bulgularını açıkladı. Örneğin Birleşik Devletlerde GDOlu gıdalarda izin verilen Roundup kalıntısından (çok az) 800 kez az olan herbisid erkekleşme hormonu androjenin hareketini engelliyor.

KAYNAKLAR:
1 Doktor Stephane McLachlan ve Rene Van Aker, doktor Lan Mauro; Çevre Bilimleri ve Kirlenmesi Araştırma Dergisi
2 Douthwaite, B. (2002) Enabiling ınnovation-a Practical Guide to Understanding and Fostering Technological Change, Zeed Boks, London. Aktaran: Tayfun Özkaya; “Türkiye Tohumculuğu ve İşletmelerinin Tasfiyesi” s. 255. Mülkiye Dergisi, Bahar 2009/262
3 Kaynak: ABD Tarım Bakanlığı Raporları-2006 Aktaran: Ahmet Atalık
4 Veriler; Friends of the Earth Europe (FOEE), Who Benefits from GM Crops, issue 1 16, February 2009’dan derlenmiştir.
5 Veriler: Ahmet Atalık; “Sofralarımızdaki Tehlikeye Dikkat! ‘GDO’lar’, makalesinden derlenmiştir.
6 Kaynak: USDA Foreign Agricultural Services www.gmo-compass.org
7 http://www.non-gm-farmers.com Kasım 2004
8 Veriler: Ahmet Atalık; “Sofralarımızdaki Tehlikeye Dikkat! ‘GDO’lar”, makalesinden derlenmiştir.
9 F.William Engdahl; “Ölüm Tohumları”, s. 195
10 F.Wıllıam Engdahl; “Ölüm Tohumları”, s. 192
11 Bilgiler: “Gıda soykırımdır”, http://www.gidahareketi.org/GdO-Soyk...64-haberi.aspx derlenmiştir.
12 Bu bilgi, F. William Engdahl; “Ölüm Tohumları”, s. 246’dan alınmıştır.
13 Yapılan denemeler genetiği değiştirilmiş mısırın polenlerini rüzgârın 35 km mesafeye kadar taşıdığı belirlenmiştir. Arıların ise bir seferde 5 km uzağagidebildiği bilinmektedir.
14 Arca Atay; “GDO’ların Tarımsal Etkileri” Genetik Yıkıma Karşı Ekolojik Devrim, Ekoloji Kolektifi Broşürü, 2009
15 Prof. Dr. İrfan Erol; Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojileri Bölüm Başkanı
16 Ali Rıza Karasu, Murat Yüksel; “Kurbanlık hayvanları hormon ilacıyla besliyorlar” Zaman Gazetesi, 17 Kasım 2007 20 Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Mali Suçlar Büro Amirliği ekipleri Ankara’da bir çiftlikte büyükbaş hayvanlara Ralgro ve Synovex adlı ilaçları suçüstü yakalandı. Yapılan aramalarda 750 doz Synovex ve Ralgro marka ilaçlar ve bu ilaçların enjeksiyonunda kullanılan 6 adet aparat ele geçirildi. Zanlılar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Zaman Gazetesi-13 Kasım 2007
17 Kaynak: Press Release CRIIGEN - July 2nd 2009*

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2009, 22:22   #49
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Kemal Özer - İnsanlık üzerine oynanan kumar

Kemal Özer - İnsanlık üzerine oynanan kumar
www.gidahareketi.org

Yorum Ekle Domuz gribi ve GDO tartışmalarında gelinen nokta oldukça sevindirici. Çünkü toplum tedirgin! Kimilerine göre bu tedirginlik iyi değil. Kesinlikle yanılıyorlar! Bir toplum, tedirgin olmuş ve bir konuda endişe taşıyorsa artık o toplum kolay kolay aldatılamaz.
Domuz gribi ve GDO tartışmalarında gelinen nokta oldukça sevindirici. Çünkü toplum tedirgin!



Kimilerine göre bu tedirginlik iyi değil. Kesinlikle yanılıyorlar!



Bir toplum, tedirgin olmuş ve bir konuda endişe taşıyorsa artık o toplum kolay kolay aldatılamaz.



Domuz gribi konusunda oluşan direnç ve endişe iyi bir başlangıçtı. Ardından gelen GDO konusundaki önemli duyarlılık, ümit verici boyutlara ulaştı.



Ancak kaygı verici olan; nasıl bir tanımlama yapacağımdan emin olamadığım kimilerine göre ‘İslamcı’, kimilerine göre ‘muhafazakâr’, kimilerini ‘yandaş’ basın yayın organlarının çoğunun bu iki konuda kelimenin tam manasıyla haktan yana tavır alamamaları. Hatta Star Gazetesi 'GDO karşıtlarının arkasında dev lobiler çıktı' diyecek kadar ölçüyü kaçırdı. Bu mesnetsiz açık bir iftiradır ve Star'ı bu iddiayı ispata davet ederken edemediği takdirde "bu leke"nin bize yapışmayacağını bilmeli.



Yayın organları alamadı da yazarları aldı mı? Küçük istisna hariç bekli de onlarında ya istemeye istemeye cümleler boğazlarına dizildi ya da bu hassas konulardan ne kadar uzakta yaşadıklarını gösterdiler. Akif Beki gibi birkaç kişi ise insanlık üzerine oynanan kumarı eleştirenleri ‘komplocu’ olarak etiketlemeyi tercih etti.



Kimse kızmasın ama gerçek bu.



Yeni Şafak’tan Salih Tuna, İbrahim Karagül, Sabah’tan Nazlı Ilıcak gibi birkaç istisna hariç hepsi görmedik, duymadık, bilmiyoruzu oynamaya devam ediyorlar.



Bu camianın basın yayın organlarında çalışan tüm muhabir, programcı ve sunucuları hassasiyetlerini ve içlerindeki acıyı birebir görüştüklerimde müşahede etme imkânımız oldu. Sayfalara yansıyan domuz gribi yandaşlığı ile bu çaresizliği yana yana görmek ise bizim kadar onlar için de acı vericiydi.



İnanç özgürlüğünü savunan ve emperyalist güçlerin projelerin konusunda uyanık ve ihtiyatlı olması gereken bu çevrelerin, siyasi iradenin ağzından çıkan her şeyi vahyi savunur gibi sayfalarına taşımaları, kabul edilebilir bir durum olamaz.



Bu çevrelerin tüketim ve özellikle de helâl tüketim konusunda daha hassas olmaları gerekmez miydi?



Bilmiyoruz, bilmiyorduk gibi mazeretleri olabilir mi? Kimse kusura bakmasın ama hepsi her şeyi bal gibi biliyor!



Ortada bir yönetmelik var. Türkçe bir yazıyı okumasını bilen herkes, bu yönetmeliği okuyunca ne kadar alelade ve sakıncalı olduğunu görebilir. Böyle olduğunu görmek isteyenler gördü ve görmeye devam ediyor! Tarım Bakanı’nın gerçekleri çarpıtarak verdiği demeçleri sayfalarına taşımak GDO projenin birer parçası olmak olduğunu anladıkların da ne yazık ki iş işten geçmiş olacak.



Hılful Fudul yeminini yapanlar ve nasıl yemin etmişlerdi hatırlayalım: “Allah’a yemin olsun ki, Mekke şehrinde (dünyada) birine haksızlık ve zulüm yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi, ister kötü, ister bizden, ister yabancı olsun; kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz. Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak suyu bulundukça, Hıra ve Cebir Dağları yerinde kaldıkça ve üzerinde dağ tekeleri otladıkça bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize maddi yardımda bulunacağız.”



Bu yenimi edenler arasında bulunan Peygamber s.a.v’in ümmeti olan bizler, bu yeminin muhatabı mıyız değil miyiz? Herkes kendine sormalı ve yandaşlığını buna göre belirlemeli.



Söz konusu çevreler itiraf etmeliler ki bu konuda da geçer not alamamışlardır. Salih Tuna üstadımızın “Mademki hakikat müminin yitik malıdır; Ertuğrul Bey'ciğimin dilinden de gelse, yüzümüzü ekşitemeyiz ona. Yalçın Bayer'ler, Yılmaz Özdil'ler de şiddetle karşı çıkıyorlar diye sessiz kalamayız” cümlelerin olup biteni çok güzel özetliyor!



Bir diğer taraf içinde benzer bir sorun var. Görüyoruz ki bazı çevrelerin domuz gribi aşısına da GDO belasına karşıtlıkları da sadece Ak Parti’ye muhalefet etme arzusu ve kininden kaynaklanıyor.



Biz, ne domuz gribi skandalı konusunda ne de GDO faciasında bunların yaptığı gibi bir açmazın içinde olamayız!



Bizim karşıtlığımız, haksızlık karşısında ‘susan şeytan olmamak’. Hiç kimsenin şüphesi olmamasın ki bu konuları arka planını hem Sağlık Bakanı’ndan hem Tarım Bakanı’ndan hem de Star Gazetesi’nden daha iyi biliyoruz. Onlardaki en basit ifadesiyle tasanüd…



‘Aşı aşı’ diye bağıranlar ile ‘GDO yandaşları’ gibi ne ilaççılardan ne de tohumculardan besleniyoruz. Ne var ki aşı üretenle tohum satan aynı firmalar… Onlar petrolün de, silahında, katkı maddelerinin de, gübrenin de, hormonun da, yemin de, tavuğun da, ineğin de sahibi.



Derdimiz insanlık sevdası, hesap günü kaygısı ve ahlaki sorumluluklarımız! Ne iktidarla göbek bağımız var ne de muhalefetle. Amacımız, kimileri gibi ne iktidarı aşağılamak, ne de çıkarımız için alkışlamak! İktidarda ve muhalefette kim olursa olsun sadece ve sadece hakkı haykırmak!



Aşıların da GDO Yönetmeliği’nin de bir komplo olduğunu biliyoruz. Aşı konusunda yükselen toplumsal tepkiden güç alan Sayın Başbakan dünyanın gözü önünde bakanını azarladı. Geç kalınmış bir tepki olsa da örneği zor görülecek alkışladığımız bir çıkıştı bu.



GDO konusunda da kendinin yanlış bilgilendirildiğinden hiç endişe duymuyoruz. Bunun en büyük delili, ‘GDO’yu yasakladık’ dedikten sonra konuyu enine boyuna incelemeleri için müşavirlerini görevlendirmesidir ki bizimle de konuyu müşavere etmişlerdir. Bu görüşmenin de hiçbir ön yargı içinde olmadan yapılması da sevindirici bir durum ki kendilerini bu nedenle bir kez daha alkışlıyoruz.



Bu vesileyle elimizdeki tüm bilgi ve belgeleri zat-ı âlilerini sunulmak üzere en kısa sürede ulaştıracağız.



Sağlık Bakan’ın aşı konusundaki hatalar zinciri azalma eğiliminde. Tümüyle bir ‘u dönüşü’ nefse zor gelir. Ama “İngiltere Toplum Bilimi Enstitüsü (ISIS) tarafından hazırlanarak İngiltere Sağlık Ofisi Başkanı Liam Donaldson ve ABD Gıda ve İlaç Yönetimi Başkanlığı’na ileten Raporu”ndan sonra zorda olsa Bakandan beklenen yanlış aşı ısrarından vazgeçmesi. Zannediyorum ki küresel güçlerin baskısına karşı henüz diri olan iman ve vicdan ile yükselen toplumsal baskı bunu sağlayabilir.



Tarım Bakanı içinde aynı duyguları paylaşmakla birlikte GDO meselesinde ülkesini seven, dindar, milliyetçi ve solcu çevrelerin iftiralara aldırmadan seviyeli tepki göstermeye devam etmeleri gerekiyor.



Oluşan atmosfer bunun için yeterli. Doğrusunu söylemeliyim ki Deniz Baykal’dan bu konuda bu tepkiyi beklemiyordum. Belki sussaydı daha mı iyi olurdu demekten de kendimi alamıyorum.



Devlet Bahçeli ise yine sükûtu hayale uğrattı. Üstelik partisinin büyük kongresi öncesinde bunu yapması daha uygunken derin uykusuna anlam vermek zor. Bir bölgecilik partisi DTP’den zaten hiç ümidim yok. Bu konuda bizimle iletişime geçen ve müşavere eden SP, DSP ve BBP’den daha yüksek bir ses ve eylem bekliyoruz. Bu ve diğer partilerin liderleri bu konuda içi dolu çalışmalar yapmalılar.



GDO ve dolayısıyla tohum meselesi -bu mümkün değil ama- GDO’nun zararsızlığı ispatlansa bile bunun bir özgürlük ve bağımsızlık meselesi olduğu gerçeğinden hareketle; yandaşı yandaş olmayanı, dindar olanı olmayanı, Türkçüsü Kürtçüsü, askeri sivili herkesin ses vermesi ve karşı durması insanî sorumluluk!



Ümit varız ve Başbakanın GDO’yu bu ülkeden tümüyle yasaklayacağına inancımız tam. Hatta bununla da yetinmeyerek Türkiye’yi dünya da tüm çevrelerin alkışlamasını ve hayran kalmasını sağlayacak bir mücadelenin içine girip, GDO’nun tüm dünya’da yasaklanması için gayret göstermesini de arzuluyoruz. Bugün, insanlığa GDO’nun yasaklanmasından daha büyük bir armağanı kimse veremez.



Çünkü GDO demek;
sayısız hastalık demek,
kölelik demek,
insanlığın ortak mülkü tohumları birkaç kürsel gücün insafına terk etmek demek,

bağımsızlığından vazgeçmek demek,

kısırlaştırılmayı kabul etmek demek,

bitkilerin ve hayvanların bedduasını almak demek,

dünyayı yaşanamaz bir yer haline getirmek demek,

her mideyi misket bombası ile doldurmak demek,

beden ve ruh sağlığından vazgeçmek demek,

insan ve hayvanlarda yamyamlaşma belirtileri demek,

kötülük ve belâ demek,

zulüm ve haksızlık demek,

bağımlılık demek,

dedelerimizden aldığımız emanete ihanet demek!



Hatta hatta şeytani bir eyleme ortak olmak demek!



Bu konuda en büyük sorumluluk, hiç kuşkusuz helâl nimet tüketme ve bunun fıkhını öğrenmek gibi imanı sorumlulukları olan ‘yandaş İslamcı, muhafazakâr’ tanımına sığmayan Müslümanlarındır!



Bunu yapmazlarsa o belâ gelir ve onları da bulur. Kurunun yanında yaşı da yakar. Vebali de onların olur!

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2009, 22:31   #50
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Başbakan, Tarım Bakanı'na hesap sormalı

Kemal Özer - BAŞBAKAN TARIM BAKANINA SORMALI
www.gidahareketi.org

Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) konusundaki tartışmalar vatandaşın bilinçlenmesini sağladı. Başbakanın gerekeni yapması zorunluluğuna işaret eden Sağlık Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer, Başbakanın Tarım Bakanı Mehdi Eker’e “Bu nasıl yönetmelik, yasakladık diyorsunuz ama yasaklamak için bu kadar kapsamlı bir yönetmelik mi olur?” demesini beklediklerini vurguladı.

GDO’NUN TAŞERONLUĞUNU YAPANLAR VAR

Bazı kesimlerin GDO’ya karşı olanları itham etmesi noktasındaki gelişmelere de değinen Kemal Özer, “İtham edenlerin yaptığı, taşeronluk ve cehaletlerinden kaynaklanan yağcılıktır. Yandaş görünme çabasıdır. Bunların bir kısmı GDO’cuların danışmanı ve bu işten nemalanan çevreler. Bunların bir kısmı gerçeği bildiği halde örtmek için çalışıyor bir kısmı gerçekten bile habersiz” ifadelerini kullandı. Özer, vatandaşlara soya lesitini içeren gıdalardan uzak durmasını tavsiye etti.

GDO TARTIŞMADI BİLİNÇLENDİRDİ

GDO konusundaki tedirginliğe rağmen halkın bilinçlendiğini, Tarım Bakanlığının ise ciddi zihin karışıklığına neden olduğuna işaret eden Kemal Özer, halkı GDO’suz ürün kullanmaya çağırdı,


GDO ile ilgili gelinen son noktayı gazetemize değerlendiren Sağlık Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer, Tarım Bakanı ve Bakanlık yetkililerinin ‘GDO’yu yasakladık’ şeklinde gerçeği yansıtmayan beyan ve bu beyanlarını desteklemek için yaptıkları açıklamalar ciddi bir zihin karmaşası ve bilgi kirliliğine neden olduğunu açıkladı. Bakanlığın gelecek eleştiriler için kendisini hazırlamadığı, yani hazırlıksız yakalandığı için panik durumunda ciddi hatalar yaptığına işaret eden Kemal Özer, “Buna seviniyor olmakla birlikte toplumda ciddi bir anlam kayması oluşmasına neden olmakta. Ancak her şeye rağmen GDO’nun olumsuzluğunun artık büyük bir kabul görmesi sevindiricidir. Bu toplumsal bir bilinç oluşmasına katkı sağlıyor” dedi.

BAŞBAKAN, TARIM BAKANINA HESAP SORMALI


GDO ile ilgili gündemdeki tartışmaların halkı tedirgin etmesini gayet normal bir durum olarak değerlendiren Kemal Özer, “Tedirginlik iyidir ama bu tedirginliğin bir bilince ve tepkiye dönüşmesi gerekiyor. Ok yaydan çıkmıştır ve elbirliği ile hedefe varmasını sağlamalıyız” diye konuştu. Başbakanın domuz gribinde olduğu gibi bu konuda da gerekeni yapması gerektiğine işaret eden Kemal Özer, Başbakanın Tarım bakanına, “Bu nasıl yönetmelik yasakladık diyorsunuz ama yasaklamak için bu kadar kapsamlı bir yönetmelik mi olur. Yasaksa kurula ne gerek var. Yasaksa laboratuarlarda analiz yapar yanlış yabanı cezalandırırsınız. Madem GDO’yu yasakladık diyorsunuz bu yönetmelikte nende yüzde 0,9’un altındaki GDO’lu ürünleri GDO’suz kabul ettiniz. Neden çocuklar için yasak istisnası koydunuz diğerleri için koymadınız. Hatta madem GDO’yu yasaklamak istiyorsunuz hala neden dünyanın en büyük GDO’cusu Montasto ile ortak deneyler yapmaktasınız? Halk bana soruyor bende cevap veremiyorum” demesini beklediklerini vurguladı.

TAŞERONLUK YAPANLAR VAR

Bazı kesimlerin GDO’ya karşı olanları itham etmesi noktasındaki gelişmelere de değinen Kemal Özer, “İtham edenlerin yaptığı, taşeronluk ve cehaletlerinden kaynaklanan yağcılıktır. Yandaş görünme çabasıdır. Bunların bir kısmı GDO’cuların danışmanı ve bu işten nemalanan çevreler. Bunların bir kısmı gerçeği bildiği halde örtmek için çalışıyor bir kısmı gerçekten bile habersiz” ifadelerini kullandı.

VATANDAŞ GDO’SUZ ÜRÜNLERE YÖNELMELİ

Son olarak tedirgin olan vatandaşın yapması gerekenleri anlatan Kemal Özer, şöyle devam etti:

“Bugün, sızma zeytinyağı dışındaki tüm yağlar GDO içerir. Kanola, mısır, pamuk yağı gibi yağlardan kesinlikle uzak durmalılar.

Soya lesitini içeren tüm gıdaları tüketmemeliler.

Süt mısır diye satılan mısırları asla almamalılar.

Mevsimsiz sebze meyve yememeliler.

Tavuk ürünlerinden sakınmalılar.

Gazlı içeceklerin hiçbirini tüketmemeliler.

Light ya da şekersiz denilen ürünleri asla kullanmamalılar.

Mısır şurubu ile üretilen tüm ürünlerden sakınmalılar.

Bir ürünün içeriğini ve katkılarını mutlaka kontrol etmeliler.

Burada önemli olan iki şey var. Birincisi tüketici arz edilen ürünleri tüketme alışkanlığından vazgeçmeli. Bunun yerine kendi talebini oluşturmalı. Bu nedenle GDO’suz ürünleri tüketmez GDO’suz ürünlere yönelir isek üretici bunu asla göz ardı edemez. İkinci olarak ise siyasi iradeye baskı uygulamak. GDO yasaklamak istiyorlarsa bu tür sorunlu yönetmeliklerle değil açık açık yapmalılar. Bunu talep etmeliyiz. Bizim geleceğimiz ve sağlığımız tartışma konusu olmaz ve bu durum birkaç bürokratın insafına terk edilemez.”



ZİRAAT MÜHENDİSLERİ GDO’YA KARŞIYIZ




Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Hasan Hüseyin Motuk, GDO tartışmaları nedeniyle, hiç bir şekilde GDO'lu sebze meyve üretmeyen yerli üreticinin zarar görmeye başladığını söyledi.








Motuk yaptığı açıklamada, genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO), bir canlının gen dizilimine çoğunlukla verimi artırmak amacıyla müdahale edilerek oluşturulan yeni organizmalar olduğunu belirtti. 
GDO'lu ürünlerin daha ucuz maliyetle daha yüksek fayda sağlamasına karşın, sakıncaları konusunda henüz yeterli bilimsel bilgiye sahip olunmadığını anlatan Motuk, ''Ancak pek çok bilim adamı ve ziraat mühendisi, bu GDO'ların büyük sakıncaları olduğu görüşünde. Biz de oda olarak GDO'lu ürünlere Türkiye'nin ihtiyacı olmadığını, ülkemize girişlerinin tümüyle yasaklanması gerektiği düşüncesindeyiz'' dedi. 
Genetik değişikliğe uğramış tohumlara, böceklerin ve virüslerin sebep olduğu hastalıklar ile yabani ot öldürücülerine karşı direnç sağlayacak özelliklerin kazandırıldığını ifade eden Motuk, şunları kaydetti: 
''Oysa Türkiye'de şu an üretilen, hatta domuz gribi salgını nedeniyle bolca tüketilmesi gereken sebze ve meyveler, haksız yere kötülenmeye başlandı. GDO tartışmalarının başladığı günlerde semt pazarları yarı yarıya boşaldı. Yaşanan GDO tartışmaları nedeniyle, günahsız yerli üretici büyük zarar görmeye başladı. Genetiği değiştirilmiş ürünle ebter (üründen tohum alınamayan) tohumlu ürünleri vatandaş bu bilgi kirliliğinde birbirine karıştırıyor. Bunun tam aksi Türkiye'de yetiştirilen hiç bir sebze ve meyvede GDO yoktur. Zaten ürünlerimizde GDO olsa, bu konuda çok hassas olan AB pazarına bir kilogram ürün ihraç edemeyiz.''





GDO'LU ÜRÜNLER HANGİLERİ?




Türkiye'ye girişi daha önce yasak olmasına rağmen GDO'lu mısır, soya, kanola, papaya, pamuk ve kolzanın ülkeye yaklaşık 8 yıldır giren ürünler olduğunu belirten Motuk, şöyle devam etti: 
''GDO'lu mısır, nişasta yapımında, çocuk maması ve nişasta bazlı şeker yapımında kullanılıyor. Soyadan ise pek çok süt ve süt ürünü üretilebiliyor. Yani mısır ve soya kullanılarak üretildiğinden şüphelenilen işlenmiş ürünler tercih edilmemelidir. Ayrıca ülkemizdeki yüzde 100 buğdaydan üretilmiş makarna, kuskus, pirinç, arpa ve yulafta hiç bir şekilde GDO yoktur. Buna karşın, etikette açıklanmadığı takdirde mısır, soya yağı, pamuk tohumu ve kanola yağı büyük ihtimalle GDO içerir. Saf zeytin, hindistancevizi, susam, ayçiçeği, badem, üzüm çekirdeği ve yer fıstığı yağı tercih edilmelidir ve mısır şurubu değil, kamış şekeriyle üretilmiş reçel, tatlı ve jöleyi satın alın.

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2009, 22:34   #51
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
GDO çocukları!

Mine G. Kırıkkanat: GDO çocukları!

Bir zamanlar, bizim sert Anadolu buğdayımız vardı. Ekmeklerimiz bugün ancak Avrupa’daki ekmeklerde bulabildiğimiz tok lezzette ve francalamız, Fransız bagetinin çıtır tadındaydı.Son yıllarda değerini anlayıp “al dente” pişirmesini nihayet öğrendiğimiz İtalyan makarnalarının en iyisi sert buğdaydan üretilir. Ama tam da biz makarnanın tadına vardığımız sırada kayboldu, tarihe gömüldü sert Anadolu buğdayı ve “al dente” pişirilecek diri makarnayı artık üretemiyor Türkiye...

Yerine, sünger gibi ekmekler, kaynar suya atılır atılmaz ölmüş solucana dönen makarnalar, toz kıvamında, yoğunluksuz un veren ve zaten “tohumluk” vermeyen, dolayısıyla bir ekimden ötekine soyunu sürdüremeyen, çiftçiyi her yıl yeniden çokuluslu şirketlerin geliştirdiği tohumlar almak zorunda bırakan buğday cinsi ekiliyor Anadolu’ya...

Bu çokuluslu şirketlerin en büyükleri, Monsanto, Cargill, Bung, DuPont, Syngenta ve Bayer adlarını taşıyor ve adlarından tahmin edebileceğiniz gibi, bazıları kimya ve ilaç sanayii devleri.

***
Bir zamanlar, bizim içi sapsarı, sulu, lezzetli ve kütür kütür patateslerimiz vardı. Etli patatesin patatesi dağılmaz, haşlanmışı boğaza tıkanmaz, kızartması yumuşayıp bayılmazdı. Halen Fransa’da tam 12 çeşit patates ve birbirinden şiirsel adları var: Re Adası, Bonnotte, Ratte, Charlotte, Juliette, Pompadour, Chérie, Fontenay Güzeli, Amandine, Vitelotte, Roseval, Auvergne Mavisi.

Oysa bugün Türkiye’ye taze diye küçüğünü, olgun diye büyüğünü yedirdikleri TEK çeşit patates, beyaz, unlu, tatsız ve dolayısıyla en adisi, isimsiz olanı...

Kelle gibi Bursa şeftalilerimiz küçüldü, birbirinden lezzetli elma çeşitlerimiz üçe indi, zaten çoğu da ithal, biberlerimiz azmanlaştı, çekirdekli ve mis kokulu yerli muzu ara ki bulasın, domatesler tatsızlaştı, dantel gibi maydanozlar kereviz sapına döndü, zaten kereviz sapı da çalıya benzedi, etlere su şırınga ediliyor ki yumuşacık olsun, siz de dinlendirilmiş et yediğinizi sanarak et parasına suyla beslenin... Gıda emperyalizmine teslim olan devlet, gıda kodeksini değiştirdi, yoğurt üretimindeki yüzde 12 katı madde koşulunu kaldırdı, artık sulandırılmış sulu süte ithal süt tozuyla üretiliyor yoğurtlar. Türkiye, yoğurdun geleneksel tadını da böylece kaybetti. Hatta ağzı batılı taama alışanlar, “diyet” diye satılan bazı çeşitlerin domuz etinden elde edilen “ithal jelatin” katılarak sertleştirildiğini bilmeden, bu sütü bozuk ürünleri yağsız yoğurt diye yiyorlar...

***
Türkiye’deki GDO tartışmalarını ibretle izliyor ve merak ediyorum: Ülkemizdeki istisnasız tüm mısır, soya fasulyesi üretiminin GDO ve “tohumluk vermeyen” topyekûn tohumların hem de yıllardan beri genetiği değiştirilmiş organizmalar olduğunu bu tartışmadan önce kaç kişi biliyordu, acaba?

Yukarda saydığım GDO olmayan soysuzlaştırılmış sebze ve meyveler de yine insan eliyle laboratuarlarda yaratılmış “hibrid”ler zaten...

Ülkemizde yerli tohumculuk bitirildi, geleneksel tarım bitirildi, hayvancılık bitirildi, sütçülük bitirildi, milyonlarca kişi işsiz kaldı, kentlere yığıldı, dünya kadar işlenmemiş toprak, istihdam yaratacak toprağa bağlı üretim sektörleri çökertilirken... En az alanda, en az insan gücüyle, en çok ürünü veren, dolayısıyla yoğun kimyasal ilaç ve gübre kullanımıyla toprağı ve tabii ürünü zehirleyen entansif tarım, gerek büyük, gerek küçük baş hayvanları “işkence” altında yetiştiren, dolayısıyla (özellikle tavuklarda) acı birikimi toksinlerin tüketilen etle birlikte insan vücuduna geçmesinin baş sorumlusu, sanayi hayvancılığı pompalandı. Bu entansif tarım ve hayvancılık politikasının sonuçlarını, kanser ve alerji hastalıklarının hızla artışında, giderek daha çok çocuğun neredeyse kanserle birlikte doğuşunda görüyoruz...

Hepsi Batılı, ama hemen hepsi Amerikan ağırlıklı çokuluslu şirketler, özellikle tohumculuk alanında gelişmekte olan ülkelerin önce “tahıl” üretimini ele geçiriyorlar. Türkiye yönetmeliği beklemedi, çoktan teslim oldu GDO çocuklarına...

GDO çocuklarının, tahıl ambarı ülkemize neler ettiği, gelecek hafta bu sütunda.

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2009, 22:36   #52
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Nazlı Ilıcak - Ya GDO kısırlık yaratıyorsa!..

Nazlı Ilıcak - Ya GDO kısırlık yaratıyorsa!..

Sizce halkı, ıslak imzalı belge mi ilgilendirir, yoksa, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ve ürünleri mi? Doğrusu, Twitter'da bir arkadaş (Yüksekökçeler) uyarana kadar, 26 Ekim'de Resmi Gazete'de yayımlanan GDO yönetmeliğinden haberdar değildim. Ziraat Mühendisleri Odası ve tüketici dernekleri kıyameti koparıyor; muhalefet ayağa kalktı ama, Türkiye'nin gündeminde farklı konular var. Dün, grup toplantısında Tayyip Erdoğan da meseleye eğildi; yeni çıkan yönetmelikle, GDO ve ürünlerinin ithalatına AB standardında bir düzenleme getirildiğini söyledi.

Hadise çok teknik ve ben de, bu hususta uzman değilim. Fakat, dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de endişeler varsa, bu durum, birkaç kelime ile, ya da başbakanın verdiği bir teminatla kolay kolay geçiştirilemez, giderilemez. Yönetmeliği okudum. Gerçekten de, yönetmelik, GDO'lu ürünlerin ithalatının daha serbest bir biçimde yapılmasına yönelik değil; sadece, ithalatın şartlarını belirleyen bir düzenleme getiriyor. Zaten, Türkiye pazarında GDO'lu ürünler satılıyor. Özellikle 4 ana üründe, pamuk, soya, kanola ve mısırda GDO var.

Bugün, mısırdan ve soyadan üretilen ve GDO içeren 800 çeşit ürünün tüketicinin sofrasında olduğu belirtiliyor: Bisküvi, kraker, puding, bitkisel yağ, bebek maması, çikolata, gofret gibi. Yönetmelikle, var olan ithalat denetim altına alınıyor. Ama, tüketiciler, bir yasa çıkarılmadan ve yeterince kamuoyunda tartışılmadan, hükûmetin yönetmelikle düzenleme yapmasına karşı. Halkın, kendisini doğrudan ilgilendiren, belki de sağlığını tehdit eden bir konuda, daha iyi aydınlatılması gerekmez miydi?

Anladığım kadarıyla, GDO'lu gıda ya da yemin avantajı, zor bozulması; bir başka ifadeyle, daha dayanıklı olması. Buna mukabil, insan sağlığına, az ya da çok zarar veriyor olmalı ki, yönetmelik, GDO'lu ürünlerin bebek mamalarında ve bebeklerle küçük çocukların ek besinlerinde kullanılmasını engelliyor.

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin Başkanı Kemal Özer, haklı olarak soruyor: "GDO ürünleriyle beslenecek bir hamile kadın, ister istemez bebeğine de zararları aktarmış olmayacak mı?"

Öte yandan, yönetmelik, söz konusu gıdanın, "Ancak % 0.9 oranında ya da daha fazla Genetiği Değiştirilmiş Organizma içermesi halinde, 'GDO'lu' kabul edileceğini" belirtiyor. GDO'suz ürünlerin etiketinde ise, "GDO'suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz" diyor. Meselâ neden etikete GDO'suz yazılmasına karşı çıkılıyor? Bunu anlayamadım.

Şu husus da çok önemli: Son 6 ayda, 30'a yakın ülkenin GDO'yu yasakladığı ileri sürülüyor. Ve bu ülkeler, bizden ürün alırken, GDO'suz olmasına özen gösteriyor. Bugüne kadar, önce de belirttiğim gibi, GDO'lu ürün ithal ediliyordu ama, "Yönetmelikle, ithalatı düzenliyoruz" derken, GDO'ya da yasal bir zemin kazandırılmış oldu. Bu yüzden, Türk ihracatçıların GDO'yu yasaklayan ülkelerde işlerinin zorlaşacağı ileri sürülüyor.
Kim haklı, kim değil...

GDO ne derecede zararlı? Gerçekten kısırlık yaratıyor mu? Bunları bilemeyeceğiz ama, en az ıslak belge kadar kamuoyunda tartışılması gerektiğine inananlardanız. Özellikle, kısırlık konusu...

Her aileden 3 çocuk isteyen Erdoğan, kısırlık tehlikesine inanırsa, bir bakarsınız, GDO'lu ürün ithalatını Türkiye'de yasaklayabilir de.


GDO nedir?
Bir canlının gen diziliminin değiştirilmesi, ya da ona, kendi doğasında bulunmayan bambaşka bir karakter kazandırılması yoluyla elde edilen canlı organizmalara, "Genetiği Değiştirilmiş Organizma", kısaca GDO deniliyor.



Bir canlıdan diğerine gen aktarımı, bir çeşit kesme, yapıştırma ve çoğaltma işlemi olup, genetik mühendisleri tarafından uygulanıyor. Aktarılan gen, önce bulunduğu canlının DNA'sından kesilerek çıkarılıyor, sonra vektör adı verilen taşıyıcı virüs ile, bu gen, DNA molekülüne yapıştırılıyor. GDO'lar, karşımıza, kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates, balık genli domates gibi gıdalar şeklinde çıkıyor.


Sağlık açısından doğan riskleri, uzmanlar, şu şekilde sıralıyor: Antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşması, yani, antibiyotiğin etkisinin düşmesi; toksik veya alerjik tesir yaratması; bağışıklık sisteminde bozukluk doğurması; hatta kısırlık.

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2009, 22:37   #53
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Eker, ‘Ben almayayım, siz buyurun’ diyor

Metin Münir - Eker, ‘Ben almayayım, siz buyurun’ diyor

Başbakan “Domuz gribi aşısı olmam” diyor. Tarım Bakanı Mehdi Eker de “Ben genetiği değiştirilmiş gıda yemem” diyor. Ama Başbakan’ın Sağlık Bakanı 40 küsur milyon adet domuz gribi aşısı ithal ediyor.Eker de genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini içeren yem ve gıda etmeyi serbest bırakan yönetmelik çıkarıyor.
Bu yönetmeliklele ilgili bir tek şey bilmesi yeter.

Türkiye artık resmen genetiği değiştirilmiş ürün ithal edip halkının sofrasına koyan ülkelerden biri oldu.
Eskiden bu ithalat kontrolsüz yapılıyordu ve farkında olmadan genetiği değiştirilmiş ürün içeren gıdalar yiyordunuz. Şimdi aynı ithalat kontrollü ve büyük bir olasılıkla daha büyük miktarda yapılacak.

Gerisi ayrıntı.

Eker bunu açıkca söyleyeceğine GDO ithalatı yasaklanmış gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyor.
Yok, aslında bu yönetmelik ithalatı serbest bırakmıyormuş da kontrol altına alıp kısıtlıyormuş. Yok, riskli GDO’lar ithal edilmeyecekmiş. Yok, komiteler kurulacakmış. Yok, bebek mamalarına konmayacakmış.

Test yapacak donanım yok

İthalatın kontrollü yapılacak olması ithalat yapılmayacağı veya bu ithalatın zor olacağı anlamına gelmez. Sözde riski belirlemek için kurulacak komiteler bağımsız olmayacak. Bütün üyeleri bakanlık tarafından belirlenecek ve bakanlığın emrinde çalışacak. Kararları “bakanlık onayından sonra” yürürlüğe girecek.
Ayrıca Türkiye’de gümrüklerde gerekli GDO testlerini yapacak donanım yoktur. Gene ayrıca biliyoruz ki TC’de paranın açmayacağı (veya kapamayacağı) yoktur.
Ama bütün bunlardan daha önemli olan şey GDO konusunda risk belirlemesi yapmanın imkânsız olmasıdır.
GDO’ların zararlı olup olmadıkları konusunda bilim adamları arasında dünya çapında derin bir fikir ayrılığı var. Dolayısıyla kapıyı açmak bilimsel bir karar değildir. Siyasi bir karardır.

Göz boyamaya çalışıyorlar

GDO’lu mamullerin bebek mamalarında falan kullanılmasının yasaklanması bir göz boyamadan ibarettir. Bebek ana sütüyle beslenir. Eğer ana GDO’lu gıda alıyorsa bebek bunu süt aracılığıyla zaten alacak.
GDO’lu yem ithali de serbest olacağına göre, hayvanların alacağı yem aracılığıyla da bütün et ve sütlerde bulunacak.
Eker o kadar şaşkın ki dakikalarca GDO’ları ve yönetmenliği savunduktan sonra Haber Türk spikerine “Ben genetiği değiştirilmiş gıda yemem” dedi.

O zaman halk niye yesin, beyefendi? Önünüzden ittiğiniz tabağı halkın masasına koymaya utanmıyor musunuz?

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2009, 22:38   #54
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Sayın Bakan susalım da ölelim mi?

Salih Tuna Ölçek - Sayın Bakan susalım da ölelim mi?

Futbol amigoluk kaldırır, “siyaset” kaldıramaz. Zira amigoluk siyaseti, düşünceyi çürüten bir şey! 12 Eylül öncesini yaşayanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacakdır. Herkes birbirini kulaklarıyla değil duvara yazı yazdığı fırçalarla yahut belindeki silahlarla dinliyordu. Akıbeti gördük.

Yahya Kemal üstadımız böylesi “dinlemeler” için “Birbirini dilleriyle dinliyorlar” derdi.

Facia, dille dinlemekle başlar zaten!

Cemil Meriç rahmetli, “Barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar” darbımeselini naklettikten sonra celallenir “Bu Ülke”de.

“Hangi barika-i hakikat?” diye sorar. “Zekalar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı. Ve her mübâriz kendi cephesinde muzaffer…”

En güzeli Ku'ân'ın buyruğu: Bütün sözleri dinleyip en doğrusuna uymak…

Bu “doğruyu” tebliğ etmek de, hakikati birlikte aramayı teklif etmekten başka bir şey değil…

Hulasa, kimin dilinde dillenirse dillensin, kimin elinden gelirse gelsin, hakikat hakikattir.

Ve, madem ki hakikat müminin yitik malıdır; Ertuğrul Bey'ciğimin dilinden de gelse, yüzümüzü ekşitemeyiz ona.

Tıpkı dostumuzun elinden gelen ve sadece “muarızlarımıza” zeval verecek olan haksızlığa “eyvallah” diyemeyeceğimiz gibi.

Hakikate zerre miskali hürmeti olan hiç kimse haksızlık karşısında susamaz çünkü.

Dostlarımızın “muarızlarımıza” yaptığı haksızlıkta hakikat vehmetmek ise, hakikate en büyük hürmetsizliktir…

Son zamanlarda hakikat karşısında saygısızlık sürgit devam ediyor.

Bir taraf “demokratikleşme”den bahsedince, öteki taraf “Bunun altında 'yandaşlık' var…” yollu bir tavır alıyor!

Bir taraf herhangi bir şekilde “muhalefet” edince, diğer taraf “Bu işte mutlaka bir Ergenekon yeniği var…” demeye getiriyor.

Maalesef topluma da sirayet etti bu rahatsızlık!

Habertürk yazarı Balçiçek Pamir'in geçenlerde dile getirdiği İzmir özelindeki fecaat manzaraları bunun göstergesi.

Birbirine, alışveriş edemeyecek kadar husumet duyan bu insanların vebali kimin?

Sonuç itibariyle, hakikate saygısızlığın bedeli değil mi bu?

İktidar da muhalefet de konjonktüreldir. Hakikat karşısındaki tavrımızdır kalıcı olan.

Demem o ki; hayati önemi haiz olan, hakkaniyetli olmaktır. Bunu kaybettik mi, her şeyi kaybederiz!

Hal ve hareketlerine, “Ama onlar da aynısını yapıyor…” gibilerinden mazeret uyduranlar, son tahlilde, “onlar” tesmiye ettiklerinin “fiillerine” meşruiyet kazandırmaktan öteye geçemez.

Uzun lafın kısası: Bizden sadır olan tüm hakikatlere saldıran “ehl-i tezvirat”tan da gelse hakikat, başımızın tacıdır.

Mesela, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) hakkındaki kararına (ilgili sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra) Yalçın Bayer'ler, Yılmaz Özdil'ler de şiddetle karşı çıkıyorlar diye sessiz kalamayız.

Hakikat bu adamların kalemine “düştüğü” için, mevzua her zamankinden daha dikkat ve rikkatle eğilebiliriz en fazla.

Ama asla ve kat'a kulaklarımızı tıkayamayız.

Çünkü hepimizi öldüren, dahası, insan nesline kasteden GDO'ya karşı çıkmak mecburiyetindeyiz.

Üstelik…

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı değerli dostum Kemal Özer de mezkur karara isyan ediyor.

GDO insanların midelerini misket bombasıyla doldurmaktır, diyor Kemal. “GDO ile beslenen insanların DNA'ları değiştirilir ve vücutlarının savunma sistemleri zayıflatılarak her türlü hastalık ve sinyalle kontrol edilebilir hale getirilirler…”

Daha neler söylüyor, neler!

GDO'nun bir “kıyamet projesi” olduğunu, Henry Kissenger'in “Yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin” sözünü de aktararak öyle bir anlatıyor ki, dinleseniz küçük dilinizi yutarsınız!

Bunları söyleyen herhangi biri değil; ömrünü gıda sağlığına vakfeden bir aydın.

Rahmetli Hasan Nail Canat'la tiyatro yaptığımız seksenli yılların ortasından itibaren aktivist ve inançlı bir dava adamı olarak tanırım Kemal'i; boş konuşmaz.

Ne demiştik?

Hakikate zerre miskali hürmeti olan hiç kimse haksızlık karşısında susamaz, demiştik değil mi?

O halde, Yunus'umuzun “Ya ben öleyim mi söylemeyince” sözünden mülhem söyleyelim:

Sayın Bakan, susalım da ölelim mi?

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-11-2009, 11:25   #55
Ağaç Dostu
 
ayferaksit's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-03-2009
Şehir: malatya
Mesajlar: 298
Galeri: 15
GDO yönetmeliği

GDO yönetmeliği 'aynen' yasaya taşınıyor
11.11.2009 | Hacer Boyacıoğlu | Haber


Genetiği değiştirilmiş organizmalarla (GDO) ilgili düzenlemenin
yönetmelikle yapılmasına dönük eleştiriler Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı'nı harekete geçirdi. Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker,
yönetmelikteki düzenlemeleri kanuna taşıyacaklarını açıkladı.
"Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı"nın bakanlar kurulunda olduğunu
ve imzaların kısa sürede tamamlanacağını belirten Eker, "Yönetmelikten
çok da farklı olmayacak. Orada (yönetmelikte) konulan düzenlemeleri
kanunlaştıracağız" diye konuştu. Eker, "Bu üründe GDO yoktur" yönünde
ürünlere ibare konulabilmesi konusunu ise daha sonra
değerlendireceklerini belirtti.
Eker, GDO'lu ürünlerle ilgili tartışmalara Meclis'teki bütçe
görüşmeleri sırasında açıklık getirdi. GDO'lu ürünlerle ilgili
düzenlemelerin yönetmelikle yapılmasına dönük eleştirilere karşın
Eker, konuyla ilgili yasa tasarısının bakanlar kurulunda bulunduğunu
ve 1-2 eksik imza bulunduğunu belirtti. Yasa taslağıyla Türkiye'ye
getirilmek istenen GDO'nun bulunduğu ülkede 3 yıldır kullanılıyor
olması, söz konusu genin Türkiye'de akrabalarının bulunmaması gibi
koşulları arayacaklarını belirten Eker, başka koşulların da dikkate
alınacağını belirtti. Buna göre Türkiye'ye getirilmek istenen GDO'nun
insan, çevre, hayvan sağlığı ve sosyo-ekonomik duruma olan etkileri de
gözden geçirilecek ve tüm bu koşulları sağlıyorsa Türkiye'ye girişine
izin verilecek. Söz konusu izinleri takip etmesi için yönetmelikte
düzenlendiği gibi uzmanlardan oluşan 11 kişilik bir heyet kurulacak.

Etiketine daha sonra bakılır
Türkiye'de firmaların isteği üzerine bakanlıktan verilen izinle
bazı ürünlerin üzerine "domuz yağı yoktur" yazısının eklendiğini
belirten Eker, aynı uygulamanın GDO'lu ürünler için uygulanması
konusuna ise daha sonra bakılabileceğini belirtti. Türkiye'de ürün
etiketlerinde "Bu ürün GDO'ludur" denmesi durumunda tersinin de
yazılabileceğini kaydeden Eker, bunun daha sonra ele alınabilecek bir
konu olduğunu vurguladı. Eker, daha sonra Referans'ın sorularını
yanıtlarken GDO'lu ürünlerle ilgili hazırlanan yasa taslağının
yönetmelikle aynı düzenlemeleri içerdiğini belirtti. Medyada konuyla
ilgili tartışmaların ise gerçekten uzak ve üreticiye zarar verdiğini
ileri süren Eker, "Biz bu konunun kontrol altına alınması için
birtakım kurallar ve müeyyideler getiriyoruz" diye konuştu.
Bakan Eker, tohumu, bu konunun dışında tuttuklarını, üretimin
olmayacağını bildirerek "Üretimle ilgili hassasiyetimiz, biyo
çeşitlilik konusundadır. Biz, çok ağır şartlar, kriterler getiriyoruz.
Prensip olarak, Türkiye'de bu üretimin yapılmasının doğru olmadığını
düşünüyoruz. Bizim biyo çeşitliliğimiz ve imkânlarımız, tarımı
standart metotlarla geliştirmek için yeterli" diye konuştu.

http://www.referansgazetesi.com/habe...2463&KOS_KOD=5

ayferaksit Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-11-2009, 20:36   #56
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 09-11-2009
Şehir: Manisa
Mesajlar: 59
Tebrikler Karınca70
Konuyu çok güzel toparlamışsınız.
GDO deyimini 1 hafta önce falan duymuştum.
Hemen evimin ihtiyacı olan sebzeleri üretmeye karar verdim
Sizde tohum bulunuyormuş. GDO suz hangi sebze tohumları var elinizde?

Reytabu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-11-2009, 16:49   #57
Yeni Üye
 
tuan_a's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-10-2009
Şehir: Yurtdışı
Mesajlar: 22
Çocuğum denek değildir, gerçek gıdayla beslenmek hakkıdır!


Anneler! 26 Ekim Pazartesi günü 27388 sayılı Resmi Gazete'de sizi, ailenizi, çocuklarınızı çok yakından etkileyecek bir yönetmelik yayımlandı... Dünya dünya olalı beri mısırın püskülüne konan kelebeği, artık 'konmamaya' ikna etmek üzere mısırın genetiğine işlenen bir kimyasal, yıkamakla çıkmaz, biliyorum; çünkü kızımın gözlerinin yeşili gibi, o kimyasal da, tümüyle mısırın kodlarında artık. Üzerinde ya da etrafında değil. İçinde.

Kelebek konarsa mısırın püskülüne ve yumurtalarını bırakırsa eğer, ürünün bir kısmı zarar görür, doğru. Ama, o mısırı kızım yediğinde, içine işlenen, yıkamakla temizleyemeyeceğim, haşladığımda gitmeyecek o kimyasal, kızıma ne yapar... Asıl onu merak ediyorum ben. Diyorlar ki "üreticisi, eğer, GDO'lu ürünün zarar verdiğini fark ederse, ürününü piyasadan çeker!"

Diyorum ki, "benim kızım denek değil!"

Anneler! 26 Ekim Pazartesi günü 27388 sayılı Resmi Gazete'de sizi, ailenizi, çocuklarınızı çok yakından etkileyecek bir yönetmelik yayımlandı:
"Tohumluklar dışındaki genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile bunları içeren gıda ve yem maddeleri hakkında karar verme, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili usul ve esasları kapsayan Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmelik"!

Şu andan itibaren market raflarına uzanıp da aldığınız herhangi bir ürün, çocukluğunuzda yediğiniz, yemeye alıştığınız gıda olmayacak. Çocuklarımıza "çocukken yediğimiz"i yedirme hakkımız, elimizden alındı. "Yerine koyduğumuz"sa, çocuklarımıza yüksek ihtimal daha fazla sağlık problemi olarak dönecek. Yeni doğanlarımızda daha fazla otizm göreceğiz. Yeni doğanlarımızın daha çoğu yaşamayacak.

Çocuklarımızın çocuklarını görebilme ihtimalimiz, annelerimizinkinden daha düşük olacak...
Aldığınız her ürünün etiketini okuyun. Her içeriği sorgulayın. Endüstriyel, hazır, paketlenmiş gıdalardan uzak durun. Organik ürün tercih edin. Sertifikasyon sistemi mükemmel olmasa da, bu ürünler diğerlerinden pahalı görünse de gözünüze, düşünün ki gerçek gıdayı tanımlamanın henüz başka bir yolu yok. Gerçek gıda tüketin. Gerçek gıda tüketmemek çok daha pahalı, unutmayın. Çocuğunuza ne yedirdiğinizi ve neden diğerini yedirmediğinizi anlatın. Anlatın ki, o da kendini koruyabilsin.

Ve unutmayın: bugünün dünyası kazanç odaklı!

Cebinizdeki o binbir güçlükle kazandığınız paranın alım gücüne son kuruşuna kadar güvenin. Onu gerçek gıdaya yatırın. Düşünün ki raflardaki onca yapay ürün, onca niteliği düşük gıda siz satın almadığınızda karlılığını yitirecek. Düşünün ki, gıdaymış gibi yapan onlarca kavanoz, kutu ve şişe siz satın almadığınızda üretenlerine birer zarar olarak geri dönecek. Ve hayal edin, bir gün, eğer, çokuluslu şirketler fark ederlerse ki tüketici gerçek gıdaya yöneliyor, kimbilir, belki üretimlerini gözden bile geçirirler.

Gerçek gıdaya eşit erişim hakkı çocuklarımızın en temel hakkıdır!

Bu yönetmelik bizi kollayan bir yönetmelik değil.
Bu yönetmelik çokuluslu şirketlere toprağımızı, tohumumuzu sömürme yolu açan bir kapı.
Vatandaşını ticaretin, gerçek gıdayı GDO'nun önüne koyan bir yönetim arzuluyoruz.
Biz GDO'lu gıdaların yönetilmesini değil, yasaklanmasını istiyoruz.

Yönetmeliği kaleme alan ve altını imzalayanlara bir çift sözümüz var: "Oğul sadıklığın bu muydu? Valla kurda yedirdin beni!"

tuan_a Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-11-2009, 10:20   #58
Ağaç Dostu
 
ayferaksit's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-03-2009
Şehir: malatya
Mesajlar: 298
Galeri: 15
Siz de;

* GDO'lu ürünlerin insan sağlığı üzerindeki orta ve uzun vadeli sonuçlarının öngörülmesinin olanaksız olduğunu mu düşünüyorsunuz?

* Yapılacağı söylenen laboratuvar testlerinin uzun vadeli etkileri tespit edemeyeceğinden kuşku mu duyuyorsunuz?

* Marketlerden alacağınız, kendinize, çocuğunuza, annenize, babanıza yedireceğiniz gıdaların, GDO içerip içermeyeceğinden emin olamayacağınızı mı, yapılması vaat edilen laboratuvar testlerinin de yanılma payı olacağını mı düşünüyorsunuz?

* GDO'lu gıda üretiminin (diğer biyoteknolojik ürünlerin üretimi gibi) insan sağlığından çok, büyük gıda tekellerinin kârlarını ön planda tutacağından mı kuşkulusunuz?

* GDO'lu ürünlerin büyük çoğunlukla kısır tohumlar olduğunu, bunları kullanan çiftçilerin her yıl yeniden tohum almak yoluyla tohum şirketlerine bağımlı hale geldiğini, bu süreçte yerel çeşitlerin de giderek yok olduğunu mu öğrendiniz? Bu tür süreçlerin geçtiğimiz yıllarda Hindistan'da, bir yandan onlarca pirinç çeşidinin tamamen kaybolmasına, diğer yandan çok sayıda çiftçinin intiharına sebep olduğunu mu duydunuz?

* GDO'lu ve diğer ticari tohumların, tarımda zaten var olan büyük sermaye egemenliğini güçlendireceğini, küçük ölçekli ve zengin biyoçeşitlilik içeren geleneksel çiftçiliği yok edeceğini mi düşünüyorsunuz?

* GDO'lu sebze ve meyvelerden doğal alanlara ve diğer tarım bitkilerine gen kaçışı olduğunu, bunun hem ekolojik denge için, hem de geleneksel sebze/meyve çeşitleri için önemli bir tehdit oluşturduğunu mu öğrendiniz?

* Biyoteknoloji ürünü ticari tohumların, yerel şartlara uyum sağlamış doğal ebeveynlerine göre daha gürbüz olmakla birlikte daha zayıf bünyeli olduğunu, bu nedenle toprağa daha fazla müdahale gerektireceğini (böcek ve ot ilaçları, yapay gübreler, derin sürüm, vs.) mi öğrendiniz?

* 'Şu anda sadece belirli ürünlerde var' denilen genetik müdahalenin, toplumsal tüketim alışkanlıkları ve politik irade değişmediği takdirde, 5-10 yıl sonra hemen her üründe karşımıza çıkacağından mı kaygılısınız?

* 'Organik ürün' sektörünün büyümesinin belirli olumlu etkileri olsa da, biyoçeşitlilik, sağlıklı gıdaya erişim ve doğa-dostu tarım konularında gerçek bir çözüm getireceğinden kuşkulu musunuz?

O halde, yapabileceğiniz şeyler var!

Elbette birçok kişi zaten çok önemli şeyler yapıyor. Kimileri kendilerini ve çevrelerini bilgilendiriyor: Endüstriyel gıdaların (marketlerden edindiğimiz bitkisel ve hayvansal ürünlerin çoğu) insan sağlığına olası zararları, bunların üretiminin doğada yarattığı tahribat ve sürecin toplumsal boyutu hakkında, korkutucu ama gerçek bilgiler içeren iletileri paylaşmaya devam ediyoruz. Bir grup insan yıllardır bu konuda farkındalık oluşturmak için uğraşıyor, toplantılar, seminerler düzenliyor, politik düzlemde çalışmalar yapıyor.

Bunların hepsi gerekli, ancak yeterli değil! Gerçek değişim ancak yaşam pratiklerimizi değiştirmemizle mümkün olacaktır. Bizler endüstriyel ürünleri (artık büyük çoğunlukla 'sahte' gıdaları) satın alıp tüketmeye devam ettiğimiz sürece, korkunç bilgiler içeren iletilerimizle zihinlerimizi ve enerjimizi boşuna tüketmiş olacağız! Sahte (ve kimi zaman, zehirli) gıdaları yemeye, yedirmeye de devam edeceğiz!

Sahte gıdalara olan bağımlılığımızı belki hemen ortadan kaldıramayız,
ancak bir yerden başlayabiliriz:

* Doğal ürünlerin önünüze gelmesini beklemeyin. Bunları aktif bir şekilde arayın, bulun ve edinin. Siz talep etmedikçe, erişmek için mücadele etmedikçe kimse doğal gıdaları önünüze getirip sunmayacaktır.

* Elinizden geldiğince kendi gıdalarınızı üretin. Bir pencere önü, bir balkon, hele de bir bahçe, küçük ölçekte de olsa ailenizin ihtiyacını karşılayacak kadar yiyecek üretmenize olanak verecektir.

* Evde yapabileceğiniz yiyeceklerin hazırlarından mümkün olduğunca kaçının. Un, şeker, pekmez, yağ, vs. gibi temel malzemelerin mümkün olduğunca doğal ve sağlıklı olanlarını tercih edin.

* Yerel düzeyde doğal/organik üretim yapan çiftçi ve kooperatiflerden ürün temin edin. Mümkünse sezon aboneliğine geçin (Örneğin Ankara'da Güneşköy Kooperatifinin haftalık sebze kutusu uygulaması: www.guneskoy.org.tr)

* Aracısız doğal ürün organizasyonlarına katılın ve etkin rol alın. Örneğin Ankara'daki Doğal Besin, Bilinçli, Beslenme grubu (http://groups.google.com.tr/group/do...incli-beslenme). Mutfak girdilerininizi olabildiğince bu tür organizasyonlardan sağlayın. Böylece güvenilir çiftçilerden toplu siparişler yapabilir, gerektiğinde çiftliklere ziyaretler gerçekletirebilirsiniz. Hem siz sağlıklı beslenmiş, hem de doğa dostu tarım uygulamalarını desteklemiş olursunuz.

* Doğal (organik, ekolojik ya da güvenilir) ürünlere erişimde belirli bir maliyet artışını göze alın. Önceliklerinizi belirleyin ve bazılarını değiştirmeye hazır olun.

Ceyhan Temürcü

İmece Evi bir Ekolojik Köy Girişimidir.
Bu girişimde bir yandan Kazdağında kurulu “Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği” adlı bir çiftlik,eko-kamp işletmesi,
Fikir topluluğunu organize eden bir Dernek (İmece Ekoköyü Derneği) ve
Hem yaşam hemde ekonomik ortaklığın kurumsal yapısı olan İmece Kooperatifi Girişimidir. www.imeceevi.com ve org uzantılı sitemizden gelişmeleri takip edeceğiniz gibi bizzat mutfağa girip yemeğin hazırlanamsına katılmak için
iletişim grubumuza üye olabilirsiniz.
İmeceden haberdar olmak için imeceevi-subscribe@yahoogroups.com
Çalışma ve tartışmalara katılmak için ise
imeceiletisim-subscribe@yahoogroups.com adresine boş bir e-posta gönderin.
Sonra Yahoo dan gelecek postayı yanıtla diyerek geri gönderin.Artık üyesin.
**********************
yazı karakterlerinde sorun yaşıyorsan hemen mesajı okuduğun pencerenin üstteki menüsüne gidip sırayla önce "biçim" sonra onun içindende "kodlama"yı seç. kodlamayı açınca orada pek çok dil seçeneği göreceksin.Önce türkçeleri seç.Düzelmiyorsa unicode leri seç. İkisindede düzelmiyorsa www.turkcekarakter.com sitesine götürüp yapıştır bozuk yazıları... birde orada dene ?! ::-)

Telefon ve Adres bilgileri
+90286-7526043
+90533-2168359
+90552-4142363
www.imeceevi.org
www.imeceevi.com
imeceevi@gmail.com

Arıklı sahili,Küçükkuyu-Assos yolu 5.km.
Kuzey Ege-Kazdağı-Çanakkale-Türkiye-Dünya

ayferaksit Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-11-2009, 16:04   #59
Ağaç Dostu
 
Latif's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-04-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 404
Galeri: 5
Yönetmelik iptali davası

AV.HİLAL KÜEY

AV.LATİF KÜEY

858 sok. Çakıroğlu işhanı

No:2/606 konak-izmir

tel:4461340

tel/fax: 4848305


1- Mesele bililmsel olarak çözüleceğine göre konuya bilimsel yaklaşılmalı yoksa söylenenlerin hiçbir değeri olmayacağı için bir sonuca da varmak mümkün olmayacaktır.
2- Bu konuda duyarlı meslek odalarımızın olduğuna inanıyorum bence konu ziraat mühendisleri odasını gıda mühendisleri odasını ilgilendirdiği kadar kimyacıları ve doktorları da ilgilendiemektedir. Bilgim dahilinde olan bir tek Sağlık Sen. Sendikasının Bursa şubesinin şu anda açılmış olan bir davası mevcuttur. açılmış olan başka davalar varsa arkadaşların bilgilendirmesini bekliyorum.
3- Bu dilekçe herkes tarafından kullanılabilir.
4- Bir çok dava açılması kamuoyu baskısı yönünden yararlı olur.
5- Dünyada hiçbir ülke bu ürünler G.D.O.suzdur etiketinin yapıştırılmasını yasaklamamıştır. bu konuda tek ülke olma başarısı bize aittir.
6-Bu dilekçe çoğaltılmaya muhtaç olduğundan katkılarınızı bekliyorum
7- aynı dilekçede fazla imza olması yargılama giderlerine katkı olacağından dayanışmayı kuvvetlendirecektir.

DANIŞTAY ( ) DAİRESİ BAŞKANLIĞINA


Sunulmak Üzere


İZMİR NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA



YÜRÜTMEYİ DURDURMA İSTEMLİDİR

(Zorunlu değil)




DAVACI :

DAVALI : Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı


KONU : Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının 26 Ekim 2009 tarihli, 27388

sayılı Genetiği Değiştirilmiş tohumlar hakkındaki yönetmeliğin

öncelikle yürütmeyi durdurma kararı verilerek iptali talebidir.


OLAYLAR :

1- Genetiği Değitiştirilmiş tohumlar (kısaca G.D.O) nedir?

2- Bu G.D.O. ların toplum sağlığına zararları nedir?

3- Tarım Köy İşleri Bakanlığı Ekim ayında yaptığı açıklamada


Yaşam için gıda zorunluluktur. Sağlıksız gıdalar yaşama hakkını yok eder, sağlıksız gıdaların oluşmasının temeli genetiği değiştirilmiş tohumdur. Sağlıklı beslenme en temel insani hak olduğu gibi başta uluslararası sözleşmeler.


Yönetmeliğin 2.maddesi Kapsam başlığını taşımaktadır. Bu maddenin b fıkrası “Sağlık Bakanlığınca ruhsat ve izin verilen ürünleri kapsamaz” saptamasını yaparak bazı ürünleri kapsam dışı bırakmaktadır. Davalı Bakanlığın savunduğu görüş G.D.O.lu ürünlerin bu yönetmeliğe göre satışının engellendiği doğrultusundadır. Meseleye bu açıdan yaklaşırsak yukarıdaki fıkrada belirtilen kapsam dışı kalıp Sağlık Bakanlığının izin vereceği G.D.O. lu ürünlerin ithalatını ve satışını bu yönetmelik ile engellenmesi mümkün değildir.

Yönetmeliğin ikinci bölümünün 5.maddesi Genel Hükümler başlığını taşımaktadır. 1.bendinde “bu yönetmelik hükümlerine aykırı olan G.D.O.lu gıda ve yemlerin işleme ve tüketim amacıyla ithali, piyasaya sürülmesi, tescili, ihracatı ve transit geçişleri yasaktır. Gümrük idarecilerince bu yönetmelik kapsamındaki ürünleri için G.D.O.ya ilişkin ek belge aranmaz” saptamasını yapmaktadır. Bu durumda önce yasak konuluyor sonra bu yasak pratikte işlemez hale getiriliyor. Soruyoruz Gümrük İdareleri ürünün G.D.O.lu olduğuna dair bir belge aramadan ve G.D.O.lu ürünlerin girişini nasıl engelleyecek.

5.maddenin 5.bendleri G.D.O.lu ürünlerin ithaline açıkça izin vermektedir.

Şöyle ki;

“5.bend Bakanlık G.D.O.lu gıda ve yemlerin ithalat ve ihracat kapılarıyla ilgili gerektiğinde düzenle yapabilir” saptamasını yapmaktadır. Davalı Bakanlık G.D.O.lu ürünlerin ithalat ve ihracatını yasakladığını savunmaktadır.

Soruyoruz ithalatı ve ihracatı yasak olan gıda ve yemlerin ihracat ve ithalat kapıları ne demektir?

6.bend “ gıda ve yem, G.D.O.lardan biri **** bir kaçını toplam en az %9 oranında içeriyor, ise G.D.O.lu olarak kabul edilir.” Yani 8.99 oranın G.D.O. lu gıda ve yemler G.D.O.lu kabul edilir. Neden %5 veya %15 değil bilimsel olarak G.D.O.nun belli bir oranı belli bir oranı Zarasız belli bir oranı zararlıdır tezini savunmak bilim dışı bir davranıştır. BİLİM ANLAMINDA ALINTI ZARARLARINI İNCELE YAZ,

8.bend “G.D.O.suz ürünlerin etiketlerinde ürünün G.D.O.suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz” saptamasını yapmaktadır. Hukuken mefhumi mualifinden anlaşılacağı üzere G.D.O.ludur etiketi konulup konulmayacağına dair tam bir yasal boşluk bırakılmıştır. Soruyoruz G.D.O.suz üründür etiketinden neden korkulur? Vatandaş aldığı ürünün G.D.O.lu olmadığını bilme hakkına sahip değimlidir? İnsan haklarının en başında olmazsa olmaz olarak yaşam hakkı gelir. Yaşam hakkında sağlıklı beslenme olmadan var olamaz bir yönetmelik nasıl oluyor da bu alınıyor.

6.maddenin başlığı izin koşullarıdır. Detaya girmeye hiç gerek yok, çünkü bu başlık davalı bakanlıkça yasaklandığı savunulan G.D.O.lu gıda ve yemlerin izin koşullarını düzenlemektedir.

Yönetmelik diğer tüm maddelerde ithalat ve ihracatına izin vermiş olduğu G.D.O.lu gıda ve yemlerin izin alma şartlarını ve denetimlerine dair saptama yapmaktadır.
Bilimsel zararları ORAN İNCELE ALINTI KOY Sn AYFER TTEKİN, Sn. TARKAN Y., Sn. MALİNA., Sn.REMZİ SARIOĞLOU, KARINCA70, Sn. TUAN A, YENİÇERİ 09, SN OĞUZ KURSAN, SN CELAL SUNGUR VE konuya bilimsel yaklaşan diğer arkadaşların izni olduğu taktirde dilekçeye alıntılar yapılacaktır. sonuç olarak soruyoruz G.D.O.lu ürünlerin ithalat ve ihracatı vatandaşımızın yoksa başka güçlerin mi yararınadır?

HUKUKSAL DELİLLER :İlgili yasal düzenlemeler
MADDİ DELLER : Her türlü delil (dava açmak isteyen arkadaşlar
bildirdiği taktirde açıklama yapılacaktır)
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda açıkladığımız nedenlerden
dolayı;
1-Davalı Tarım Köyişleri Bakanlığının 26 Ekim 2009 tarih 27388 sayılı yönetmeliği hakkında yürütmeyi durdurma;
2-Davalı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 26 Ekim 2009 tarih 27388 sayılı yönetmeliğinin iptaline yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini arz ve tlep ederiz.


Davacılar Vekili
Av. Latif Küey

Latif Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-11-2009, 16:46   #60
agaclar.net
 
MeyveliTepe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
Yönetmelik iptal edilirse ve yerine hemen yenisi konmazsa bu sefer de ne kadar GDO'lu ürün varsa içeri girmez mi?

GDU'lu ürün ithalatçıları da bir şekide yönetmeliği durdurmaya çalışıyorlar.

Bence olması gereken yönetmeliğin iptali ya da yürürlükten kaldırılması değil, düzeltilmesinin sağlanması.

MeyveliTepe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 19:49.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024