|
Anket Sonuçlarını Göster: GDO'lu besinler tüketmek ister misiniz? | |||
GDO'suz olduğunu bilmek istiyorum | 243 | 98.38% | |
Binde dokuza kadar GDO'lu içerik benim için sakıncasızdır | 2 | 0.81% | |
Benim için olmuş, olmamış farketmez | 2 | 0.81% | |
Oy Verenler: 247. Bu ankete oy veremezsiniz |
|
Dış Bağlantılar | Konu Araçları | Mod Seç |
03-01-2013, 13:27 | #361 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Alıntı:
Sayın Muhsin Hanif, Öncelikle sizi kırdıysam özür dilerim. Ben kimseyi kırıp dökmek istemiyorum. Ancak bu konuda GDO'lü ürünlere tarafsız bir gözle bakılmasını istediğim için ki riskleri olabileceğini de kabul etmişken, pek çok üyenin üstü örtülü de olsa ahlaksızlık, çıkarcılık, aptallık, bilgisizlik gibi suçlamalarına maruz kaldım. Örneklerini kendiniz müşaahede etmişsinizdir. Ayrıca, en azından düşülen hataları göstermeye çalıştım. Bazen biraz sert yazdığımın da farkındayım. Sizin bütün yazıları okumanız nedeniyle memnun oldum. Böylelikle, kendiniz için en doğru kararı verebileceğinize inanıyorum. Selamlar, saygılar.. |
|
03-01-2013, 13:32 | #362 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Alıntı:
Selamlar.. |
|
03-01-2013, 13:52 | #363 | ||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Alıntı:
Böyle bir yanıtı zaten bekliyordum ve şaşırmadım. Öyle ya kendi görüşlerinin aksine çıkan raporlar hep ya GDO’lu tohum üretenlerin maşalarına ait ve GDO karşıtlarına yönelik bir komplonun içindeler. Yine zarfa bakıp mazrufa bakmama durumu. O raporda yer verilen ve keza GDO karşıtlarının söylemleri olan istatistiklere (son 15-16 yılda 200 bin çiftçi intiharı sayısı) karşılaştırmalı olarak kim baksa, çiftçi intiharlarının Bt pamuk yüzünden olmadığı sonucunu çıkarabilir. Yani intiharların Bt pamuk yüzünden olmadığını anlamak için uzman olmaya bile gerek yok. IFPRI söz konusu şirketlerden para alsa ne yazar, almasa ne yazar. Üstelik bu kuruluşu Japonya gibi ülkesine GDO’lu ürün girişini yasaklamış ülkeler de destekliyorlar. IFPRI örgütünün Bt pamuk ve çiftçi intiharları arasında bir ilişki olup olmadığını araştırması sizi niçin bu kadar rahatsız etti? Sorum anlaşılmamış diyorsunuz. Siz bu konuda bir soru sormadınız. Bir hüküm tesis ettiniz; IFPRI örgününün üstüne vazife değil demeye getirdiniz. Gıda üretimi, sanayi tarımı ve hayvancılık daima birlikte ele alınan konulardır. Madem ki iddia Bt pamuk üretimiyle çiftçi intiharları arasında bir ilişki olduğu yönünde; bu araştırmayı bir gıda kuruluşun yapmasından daha doğal ne olabilir? Verdiğim rakamlara bir itirazda bulunulamıyor. Bizatihi GDO karşıtlarının verdiği rakamları bile kabullensek Hindistan’daki çiftçi intiharları oranı yüzbinde 2 yi bulmuyor. Bizim ülkemizde tüm nüfus için bu oran yüzbinde 4. Yani bizim ülkemiz insanları Hindistan’daki çiftçilerden daha çok intihar ediyor. Hele hele Hindistan’ın tamamı ele alınırsa bu oran yüzbinde 10. Yani Hindistan’daki tüm topluma ait intihar oranı çiftçi intiharlarının 5 katı. Bt pamuk üretimi öncesi gözlenen çiftçi intiharlarına ne demeli? Bu intiharlarda mı Bt pamuk yüzünden? Bununla ilgili niçin tek satır söz edilmiyor? Bu istatistikler hep gözardı edilecek ve varsa da, yoksa da GDO tohum şirketlerinin komploları. Bu istatistiklerle ilgili bir yanıtın hiç bir zaman verilemeyeceğini de biliyorum. Bu arada, artık bir karar veriniz. Bt pamuk ile çiftçi intiharları konusunun buradaki başlık ile bir ilgisi var mı, yok mu? Bunun kararını elbette siz vereceksiniz. Çünkü konuyu buraya ilk getiren sizsiniz. Görebildiğim kadarıyla #121, #197, #201, #313, #333 mesajlarınızda bu konuyu hep gündemde tutmaya çalışmışsınız. Şimdi de ne alakası var diyorsunuz. Alıntı:
Ancak bu konudaki mesajlar okunduğunda, GDO’lu ürün karşıtlarının, bu ürünlerin üretimini ve kullanımını toptan yasaklatma arzusu içinde oldukları anlaşılıyor. Benim karşı çıkışım benim haklarımın da kısıtlanmaya çalışılması yüzündendir. Demagoji yapılacaksa ben de yapabilirdim, ama tevessül etmedim. Bu defaya mahsus demagojinin daha iyisini yapayım: Zambia devlet başkanının GDO’lu mısırı kabul etmemesi yüzünden açlıktan 3 milyon kişinin ölmesine rağmen, bazıları bir sevinç duyabiliyor. Bu ahlaksızca tutum bazılarının hiç umurunda değil. Ben, GDO karşıtlığı yapılırken yanıltıcı argümanların, ajitasyonların veya sözde dünyayı kurtarmaya çalışıyoruz yaklaşımlarının bende yarattığı hayal kırıklığı nedeniyle bildiklerimi yazmaya çalışıyorum. Pamuk yenmez diyor ve konuyla ne alakası var diyorsunuz. Muhtemelen pamuk yağının (cotton seedoil) mutfaklık yağ tüketiminde önemli bir payı olduğunu bilmiyorsunuz. Keza, pamuk tohumu küspesinin de hayvan yemi olarak kullanıldığını muhtemelen bilmiyorsunuz. Pamuk yenmez diyip işin içinden çıkmaya çalışıyorsunuz. Hindistan’ın dünyanın önemli pamuk yağı üreticileriden biri olduğunu da ilave edeyim. Şimdi çıkıp, Bt pamuk ile gıdanın alakası varmış, ben o yüzden çiftçi intiharlarını gündeme getirmiştim derseniz şaşmayacağım. Bu nedenle, konuyla ilgili olarak önce kararınızı veriniz: Bt pamuk üretimi ve çiftçi intiharları konu başlığıyla (Temiz Gıda Hareketi) alakalı mı, değil mi? Kararınıza göre devam ederiz. Saygılarımla.. |
||
03-01-2013, 15:13 | #364 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Birileri benim “kös okumak” deyimi kullanmam nedeniyle dalgasını geçmiş. Deyimin aslının “kös dinlemek” olduğunu biliyorum. Anlamını bilmeyenler sözlüğe bakabilir. Forumda yazdıklarımız bazen söylediklerimiz anlamında kullanıldığı için bu deyimi özellikle kullanmıştım. En azından kinayeyi anlayabileceklerini düşünmüştüm. Yanılmışım. Türkçelerinin bozulacağını akledebilseydim, hiç kullanmazdım. selamlar.. |
03-01-2013, 16:28 | #365 | |||
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Dedim ya, raporun içeriğine geleceğiz daha. |
|||
03-01-2013, 16:33 | #366 | |||
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Alıntı:
Bu reklamlar hakkında "Oturdum, hüngür hüngür ağladım " tepkisinden 9 ay sonra "tiksindirici ve yanıltıcı" olarak nitelemek yine de iyi bir gelişme. Alıntı:
Bu reklamlar hakkında şirket merkezi bir şey söylememeyi tercih ediyor. Herhalde bu yüzden doğaçlama yapılarak kredi kartı reklamlarıyla mukayese edilmiş. Kredi kartı reklamları da yalan ve yanıltıcı, o halde bunların da yalan olmasının bir mahzuru olmamalı gibi mi anlaşılmalı bilemedim. Kredi kartlarının fazladan aile efradının da katledilmesine sebep olması önemli bir tesbit gibi görünüyor. Bu, "şirket Hindistanda kredi kartı işine de girsin" diye bir öneri midir (bakarsınız innovasyon ödülü verirler), yoksa "hiç olmazsa aile efradı sağ kalıyor bu yüzden daha iyidir" şeklinde mi yorumlanmalı? Hindistanda Monsanto, alt veya bağlı şirketleri, bunların ajentaları, kırsal kesimde bu maksatla yövmiyeli tutulmuş insanları, birlikte çalıştığı diğer kurumlarıyla hintli çiftçilere GDO tohum ve pestisit satmak üzere uyguladıkları programlar, yöntemler vb. pek çok şey dökümante edilmiş durumda. Bunların hemen hepsi insanları yanıltmak, türlü yöntemlerle satın almaya mecbur bırakmak şeklinde gelişmiş. Reklam konusu bir çok bakımdan önemli. IFPRI raporunun içeriğine daha gelemedim ama orada da önemle vurgulanan bir husus. Şirketin yanıltıcı reklam konusunda karnesi epey kırık. |
|||
03-01-2013, 18:47 | #367 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Hep laf ve demagoji. Başka bir şey yok. Allah aşkına şu cümlelere bakın. Alıntı:
Zambiya devlet başkanının yaptığını alkışlıyorsunuz. Adamın kararı yüzünden 3 milyon kişi ölmüş. Mutlu musunuz? Siz de dünya nüsus planlaması innovasyon ödülünü Zambiya devlet başkanıyla paylaşırsınız artık. |
|
03-01-2013, 19:30 | #368 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 22-04-2010
Şehir: Bursa
Mesajlar: 47
|
Bursa yem de gdo lu mısır ve soya kullandığını beyan ediyor. Etiketin çuval dışında kulağı görünmekte, gerisi çuval içinde ancak çuvalı açarsanız görebiliyorsunuz. Bu etikette gdo ile alakalı yazılar sonradan kaşe ile ilave edilmiş. Yemci arkadaş son gelen çuvallarda biraz daha büyük punto yazılı etiket kullanılmış dedi. Etiket çuvalın içerisinde ayrı konu. |
03-01-2013, 22:00 | #369 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Laf ve demogoji derken, ifpri'nin GDO pozisyonu ile ilgili son yorumunuzu alamadım. Dediğiniz gibi, GDO’lu ürünlere karşı tarafsız ve gdo'ların yanında ya da karşısında yer almayan bir kurum mu, değil mi? Reklamlar konusunda da, Monsanto'nun reklamlarının aldatıcı olduğunu kabul ediyor ama "hangi reklam aldatıcı değil ki" diye mazur görülmesi gerektiğini mi söylüyorsunuz? |
|
03-01-2013, 22:02 | #370 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
|
|
04-01-2013, 00:04 | #371 | ||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Sayın Meyveli Tepe Alıntı:
Siz benim sorduğum soruların hiç birine yanıt vermeyip, hep demagojiye sığınırken, ben yine de sizin sorularınıza yanıt vermeye devam mı edeyim? Son sorularınıza da yanıt verip bir daha yazmayacağım. Ancak uslubum biraz daha değişik olarak. Sizin tarzınızı deneyeceğim. Ancak bunu yaparken Murphy kanununun sonuçlarından da çekinmiyor değilim: “Birisiyle tartışırken dikkatli ol. Başkaları aradaki farkı anlamayabilir.” IFPRI’nin nasıl bir kuruluş olduğunu ben buradan okudum. International Treaty on Plant Genetic Resources for Food and Agriculture - Wikipedia, the free encyclopedia Alıntı:
Tabii size göre GDO’lu tohum üreten şirketlerden parasal yardım almış olmak tarafsızlığı yitirmek için yeterli olabiliyor. Bu parasal yardımın ne kadar olduğunu da bir yazsanız diyorum. Bütçesinin yüzde kaçıymış? Merak edenler çıkacaktır. Bu kuruluşu sizin de desteklemiş olabileceğinizi hiç düşündünüz mü? MicroSoft ürünlerini kullanıyorsanız, paralarınız Monsanto’nun hisselerinden elinde bulunduran Bill Gates’e ordadan da Monsanto üzerinden IFPRI’ya. Bundan sonra Linux’a geçersiniz her halde. Nasıl beğendiniz mi demagojiyi? Sizin gibi demagojiye devam edeyim.. Siz bir kurum için çalışıyorsanız, o kurumun insanları mahveden uygulamalarını desteklemeye teşne misinizdir? Herkesi böyle mi sanıyorsunuz? Bunlara cevabı ben merak etmiyorum artık. Belki başkaları merak eder diye soruyorum. Anlaşılan IFPRI’nin raporunu “saymam, saymam”diyorsunuz. O halde Kütüphanesine rapor kösenler için bir rapor daha vereyim. http://www.vnss-mission.gov.in/htmld...ISS_report.pdf Bu rapor, Tata Institute of Social Sciences (TISS) yani Tata Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün 2005 tarihli raporu. Üstelik bu raporu Organic Farming Association desteklemiş. Alın size organik tarımcıların katkıda bulunduğu bir rapor. %5 örneklem ile 36 intihar vakası incelenmiş. Bunlardan sadece birisinin Bt pamuk ektiği ifade ediliyor. %5 örneklemin ne kadar önemli bir büyüklükte örneklem olduğunu İstatistikçi arkadaşlarınız söyleyebilir. Bu rapaorun sonucu ne mi? Benim daha önce söylediğim sosyo-ekonomik faktörler. Okur yararlanırsınız. Sosyo-ekonomik faktörün önemini bu vesileyle öğrenirsiniz. Daha pamukta yenilebilir bir şeyler olduğunu yeni öğrenen biriyle GDO’lu ürünleri tartışsam ne olur tartışmasam ne olur. Demagojiden başka bir şey olmayınca. Her tartışmanın bir adabı olmalı. Bu konuda bunun olmadığı çok aşikar. Dolayısıyla, Zambialıların ölümüne sevinip sevinmediğinizi de merak etmiyorum. Bu tartışma tarzınızla ona da bir kulp bulacaksınızdır. İster kaçtı deyin ister başka bir şey. Evet, daha önce de artık yazmayacağım diyip kendimi tutamamıştım. Bu sefer bu hatamı tekrar etmeyeceğim. Selametle.. |
||
04-01-2013, 02:50 | #372 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Demogoji konusuna hiç girmeyelim isterseniz. Bu konuda herhalde sizin elinize su dökmenin kolay olmadığını herkes görmüştür. Adap konusundan bahsetmek biraz abes olacak. Herkes görüyor zaten. Diyorsunuz ki, o reklamlar ülkenin adet ve göreneklerine göre hazırlanmıştır. Bu adet ve göreneklere uygunluktan anlaşılan şey; "Hint milletine tohum reklamı yaparken, "GDO'lu tohum ekilen tarladan, GDO'suz ekilene göre 10 misli fazla ürün alınır demek, başka bir reklamda bu tohumu ekersen bütün borçlarını ödersin, üstüne üstlük fazladan refaha erersin" dendiğinde bu onların göreneklerine uygun oluyor. Şirket de buna göre reklam yapmıştır. Hatta, dini motifleri kullanarak GDO tohum satmak bile bu ülkenin göreneklerine uygundur, ve yalan olması durumunda dahi bir problem teşkil etmez, bu abartı sayılmaz, yanlış da yönlendirmemiştir, çiftçiler bu reklama bakarak tohum satın almamıştır." şeklinde. Başka bir açıklaması varsa siz yapın. Zambiya'lıların ölümüne seviniyor muymuşum? Neden? GDO yemedikleri için ortalama yaşam süresi bir günde 50 küsürden 32'ye inmiş, GDO'lu mısır yardımını kabul etmedikleri için 3 milyon Zambiyalı ölmüş (rakamlar sizin). Buna olsa olsa GDO yediremedikleri için "açlıktan kurtarmak isteyip de kurtaramadığımız dilenciler" diye şirket sevinir. Gıda yoluyla dünyaya hakim olmanın kolay bir fırsatını kaçırmış olmanın telafisi gibi görürler. Anlaşılan Zambiyalıların ömürleri 10 sene içinde 20 yıl birden uzamış, ve başından beri GDO'ya kollarını açmış komşuları Güney Afrikadan daha uzun ömürlü hale gelmişler GDO pek yaramamış galiba. Söyledikleri rakam ne zaman 3 milyona çıkmış bilmem. Bir ara "yüzlerce hatta belki de binlerce" diyorlardı, milyon olmuş demek. Şirket böyle mi söylüyor? Bu konuda yapılmış bir TV programının transcriptinden küçük bir bölüm: Alıntı:
Bu arada, Zambia'nın, sınırdaki başka ülke insanlarının yaşadığı mülteci kampları dışında GDO'lu yiyecek yardımı aldığı veya satınaldığına dair hiç bir kayıt yok. Zambiya kaynakları da bu yönde. Zambiya ülkemizden 3 yıl önce bir biyogüvenlik kanun ve mevzuatına sahip olan bir ülke. (şu bizde nasıl uygulandığını hep birlikte görmekte olduğumuz mevzuat) 70,6/1000 gibi yüksek bir yenidoğan ölüm oranı ve yenidoğan dışındaki ölümlerin %24'ünün HIV/AIDS olması ortalama yaşam süresini 52'ye düşürüyor. Bu oranlar Zambiyaya özel olmayıp bölgedeki ülkelerde benzerlikler gösteriyor. Neticede GDO yemediği için açlıktan ölen (sapır sapır dökülen) 3 milyon insan diye bir şey yok. Bir çok problemleri, daha da fazla umutları var. Not: ifpri'yi doğrudan fonlayan şirketler kendi dökümanları içinde var zaten. Aynı şekilde gdo'ların ülkelere yaygınlaşması için hazırlayıp yayınladıkları bir çok rapor da var. Hangi yönetici ve çalışanlarının biotech şirketleriyle irtibatlı olduklarını (bir orada bir burada çalışmak gibi) siz bulun. Ha, bunlar problem mi? Hayır. Monsanto da böyle bir şey yayınlayabilirdi, ve bakın Monsanto böyle demiş denebilirdi. |
|
04-01-2013, 09:16 | #373 | |
Moderatör
|
Alıntı:
Düzenleyen h_dogan : 04-01-2013 saat 09:17 Neden: Ekleme |
|
06-01-2013, 00:38 | #374 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
IFPRI raporunun içeriğine baktığımızda öncelikle oturtulan zemin ve bakış açısı gözümüze çarpıyor. "Her şeye rağmen, bizim analizimiz BT-Pamuk ve çiftçi intiharları arasıda doğrudan nedensel veya karşılıklı ilişki olasılığını gözden düşürmek üzere yeterince iyi dökümante edilmiştir." (s.38) Zemini açıklamakta yeterince net. "Bu çalışmanın bir sonucu, bir teknoloji olarak BT-Pamuk etkisinin, adapte edildiği ortamdan (context) tamamen ayrılmasının kritik ihtiyacıdır." (s.43) Raporun bakış açısını ortaya koymakta anahtar bir cümledir. Rapordaki her argümanın bu bakış açısına göre yorumlanması gerekir. Biraz açıklık kazandırmak istersek; "BT-Pamuk (bollgard) içinde 450gr tohum barındıran silindirik kutularda satılır. Bu kutunun içi BT-Pamuk teknolojisidir. Bu kutunun fiyatı, satanlar, alanlar, reklamları, pazarlanması, propagandaları, ayırtılan tohumlar için toplanan avanslar, alınan borçlar, borç verenler, ekilmesi, toprağa ve iklime uygunluğu, gübre isterleri, sulanıp sulanmaması, direnç geliştirmiş veya geliştirmemiş zararlıları, uygulanan pestisitler, hasat edilmesi, verimi, nihai ürünün fiyatı vb. silindirik kutunun dışında ne varsa bunlar "ortam" (Context) dır ve kutunun içindeki "teknoloji"den tamamen ayrıdır." şeklindedir. Bu raporun sonucu olarak da söylenen şey; "1. Mevcut veriler içinde çiftçi intiharlarının son beş yılda tekrar arttığına dair delil yoktur. 2. BT-Pamuk, adapte edildiği ortamda (context) bazı bölgeler ve bazı sezonlarda hayal kırıklığı yaratmış olsa da BT-Pamuk teknolojisi Hindistanın tümünde çok etkili olmuştur. 3. BT-Pamuğun çiftçi intiharlarının gerçekleşmesinde ne gerekli ne de yeterli şart olduğunu analizimiz açıkça gösterir." (Abstract S. vi) Bu raporun 2002-2007 yılları arasındaki veriye dayalı olarak 2008 yılında yayınlanmış olduğunu not edelim. Dolayısıyla 2008-2012 yıllarına ait son beş yıl için herhangi bir şey söylememektedir. Eskiliği sebebiyle çok fazla üstünde duracak bir şey olmamakla beraber, yukarıda bahsettiğim "bakış açısı" bazlı bazı saptamalar önemli olabilir. 2.ci maddede söylenen "BT-Pamuk, adapte edildiği ortamda (context) bazı bölgeler ve bazı sezonlarda hayal kırıklığı yaratmış olsa da" ifadesinde bahsedilen bu bazı bölgelerin Andhra Pradesh eyaletinin Warangal bölgesi ile Maharashtra eyaletinin Vidarbha bölgesi olduğu anlaşılıyor. Bu bölgelerin söz konusu eyaletlerin ve ülkenin önemli pamuk yetiştirme alanları olduğu ve çok yüksek BT-Pamuk adaptasyonu yapıldığı biliniyor Raporun 28.ci sayfasında da Andhra Pradesh eyaleti için bu bölgede "BT-Pamuk adaptasyonu ile intiharların artışı arasında kısmi korrelasyon olduğunu reddedemeyiz" itirafında bulunmuşlar. 3.cü maddedeki "BT-Pamuğun çiftçi intiharlarının gerçekleşmesinde ne gerekli ne de yeterli şart olduğunu analizimiz açıkça gösterir" ifadesine karşın, raporun 29. sayfasında, "Herşeye rağmen, belli eyalet ve yıllardaki çiftçi intiharlarındaki artışında BT-Pamuk çeşitlerinin potansiyel rolü inkar edemeyeceğimiz bir şeydir." (S.29) şeklinde de bir itiraf mevcut. "Andhra Pradesh'de özellikle Warangal bölgesinde, ekonomik literatürle de uyumlu olarak BT-Pamuğun performansı özellikle zayıftı. Kendilerinden bilgi alınan BT-Pamuk çiftçilerine göre verimlilik geleneksel hibridlere göre daha düşüktü, bollworm zararı da daha fazla idi. Üretilen pamuğun kalitesi de düşüktü, ki piyasa değeri de düşük oldu." (s.23) Yine 23.sayfada Maharashtra eyaletinde yetiştirilen pamuğun %97'sinin sadece yağmur ile sulandığı belirtilmiş. 43. sayfada, "Andhra Pradesh ve Maharashtra eyaletlerinde borçluluk ve tarımsal zararın (net negative return) riskli, sulanmayan (rain-fed) arazi koşullarında yüksek maliyetli tarımın adapte edilmesi arasında hipotetik bağlantı tesbit ettik." denmiş. Yani, sulama imkanı olmayan topraklarda yüksek maliyetli tarımın, zarar ve borçluluğu arttırdığını tesbit etmişler. "Kırsal kesimdeki hanelerin borçlu olması yeni bir olgu değil, yeni olan, borçların mahiyeti ve çiftçilerin iyi hasat elde edip borçtan kurtulmak umuduyla yüksek maliyetli tarıma yönelmeleridir. Bu, kaybedip iflas etme olgusu çiftçiler arasında artan intihar olaylarıyla muhtemelen ilgilidir." (S.25) "2004 yılında özellikle intihar yoğunluğu yaşanan, düşük pamuk fiyatları ve kuraklığın olduğu, BT-Pamuk tohumlarının yüksek fiyata satıldığı Vidharba ve Marathwada bölgelerinde "teknoloji" başarılı olarak bildirilse bile o yılın performansı hakkında yeterli veri yoktur." (S.38) Tam bu noktada rapor alıntılarından bir an için çıkalım. Hindistanın kırsal kesim sorunlarında uzmanlaşmış, bir çok uluslararası ödüle sahip gazetecisi P.Sainath verdiği bir röportajda tarımsal girdilerde uluslararası şirketlerin varlığı ile ilgili soruya şöyle yanıt vermiş; "Onların bir avucu tüm dünyadaki ticareti kontrol ediyor. Vidarbha'daki büyük başağrılarından birisi, eyalette lehine propogandası ve reklamı yapılan BT-Pamuktur. İlk olarak, BT-Pamuk teknolojilerinin kendisi bir çok bakımdan şüphelidir. Buna rağmen bunların Vidarbha gibi kurak, sulanmayan yerlerde reklamının yapılması caniceydi. Aptalcaydı, öldürücüydü. 450gr'lık BT-Pamuk paketi 1800-1850 rupiye mal oluyordu. 1850 rupilik her bir pakette Monsanto'nun lisans bedeli 1250 rupi idi. Uluslararası Şirketlere dönecek olursak, onların krizdeki rolleri yıkıcıdır. Kendi faydalarına ve çiftçilere karşı devlet politikalarını önemli ölçüde yozlaştırıp lobi yaparak değiştiriyorlar." (1850 rupi = 60,12 TL, 1 kilosu 133,6 TL) Satır aralarındaki bir çok itirafa rağmen raporun yazarları, "bir teknoloji olarak BT-Pamuk etkisini", süreçteki kritik hususlardan biri olan pazarlanmasından ayırıp buna "Ortam (Context)" demişler. Raporun hiç bir yerinde Mahyco-Monsanto'nun olağanüstü bir pazarlama ve reklam kampanyası ile bu yüksek maliyetli "teknoloji"yi beyin yıkayıp satmasından doğrudan söz edilmemiş. Bu noktada, GDO lobisinin, ülkenin "gelenek ve göreneklerine" hazırlanmış "makul"(!) bir reklam örneğine bir daha bakalım. "Bollgard 2, Hiç Bir Şey Bundan Daha İyi Değil !" İki kardeşten büyüğüne bir tarlanın 3/4'ü, küçüğüne de 1/4'ü miras kalıyor. Büyük kardeş bir traktör pamuk hasatı yaparken BT-Pamuk eken küçük kardeş bir sürü vagon dolusu pamuk hasadı yapıyor. Bu reklamda insanların kılık ve kıyafetleri geleneklerine göreneklerine uygun olabilir ama söylenen yalanın gelenekler içinde ve makul olduğu söylenemez. Raporda bile itiraf edildiği üzere "bollgard BT-pamuğu sayesinde çok yüksek verimli hasatlar elde edilip, tüm borçlardan kurtulunarak refaha erişilir" denilerek pahalı, iklime uygun olmayan tarımın tohumlarının satın alınması sağlanmaya çalışıyor. Rapor isim vermemiş ama bunu yapan uluslararası GDO şirketi çok açık bir şekilde Mahyco-Monsanto. Rapor yazarlarına göre, şayet BT-Pamuk başarısız olursa, durum kötüye giderse, başarısızlıktan dolayı "teknoloji" suçlanmamalı, fakat kötü kredilendirme düzeni, iklim koşulları, sulama eksiklikleri, yetersiz bilgi, tohum pazarındaki yetersiz kontrol vs. ortam faktörleri - context- suçlanmalıdır. Kitaplar yazıp sağda solda konferanslar veren, Hindistanın yerel tohumlarını ortaya çıkaran Navdanya'yı kuran hintli "bilmem kim" de bu raporun satır aralarına gizlenmiş itiraflardan başka bir şey söylemiyordu aslında. "Çiftçilerin neden intihar ettiğini anlamak çok uzun sürmedi. İntihar ediyorlardı, çünkü borç içindeydiler. Borç içindeydiler çünkü eskiden kilosu 7 rupi olan tohum fiyatları, 1700 rupiye fırlamıştı. Yeni tohumlar her yıl yeniden satın alınmadıkça güvenilir değil, zararlıları kontrol altında tutacakları varsayılmasına karşın, aslında yeni zararlıların ortaya çıkmasını teşvik ediyor, hedef alınmayan zararlıların. Öyle çok ki isimlerini aklımda bile tutamıyorum, unlu bit, yaprak bitleri, pamuk yaprak zararlıları (jassids), armi böceği; her yıl daha fazla pestisit püskürtülmesini gerektiren yeni bir zararlı salgını ortaya çıkıyor. Sözde zararlıları kontrol altında tutacak bir mahsul olan BT piyasaya çıktığından beri pestisit kullanımı 13 kat arttı. Böylece tohum maliyeti, pestisit maliyeti, gübreler, sulama derken çiftçiler iyice borca battı, oysa milyoner olacakları söyleniyordu. Hatta bir ara, çeşitli tanrılar ve azizler tarafından ikna edildiler, çünkü Monsanto reklamlarında onları kullanıyordu. Pencab’a yolunuz düşerse, orada Sih dininin kurucusu Guru Nanak’ı kullanıyorlar. Uttar Pıradesh’de BT pamuk satışı için Ramayan’dan sahnelerin kullanıldığını görmüştüm. Biliyorsunuz, bizim çok sayıda tanrı ve tanrıçamız vardır, 300 milyon tane, ve hepsi bedavaya çalışan satış elemanlarınızdır. Hindistan bir inanç ülkesidir, insanlar bir reklamda Ram’ı görünce, Guru Nana Dev’i görünce inanırlar. İşte borca battıklarında daha derin bir şaşkınlık yaşamaları bu yüzdendir. Günü geldiğinde alacaklılar, ki bunlar aynı zamanda tohum ve kimyasal getiren şirketlerin acentalarıdır, gelir ve “artık senin toprağın bizim toprağımız” derler, çünkü çiftçinin sahip olduğu tek şey budur, parası yoktur. Bunların hepsi tüm haklarını şirketlerin acentalarının eline veren küçücük bir imza, hatta genellikle parmak baskısı yüzünden başlarına gelir." |
06-01-2013, 13:36 | #375 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Her ne kadar GDO lobisi Hindistandaki çiftçi intiharlarını normal, beklenen düzeydeki olaylar gibi gösterme, gösteremediğinde de yaptıklarıyla ilişkisizmiş gibi göstermek eğiliminde olsa da, durumda çok fazla değişme olmamış. Ulusal Suç Kayıtları Bürosu (NCRB) kayıtlarına göre 2011 sonu itibarıyla şöyle. New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi İnsan Hakları ve Global Adalet Merkezi 2011 yılında "Otuz Dakikada Bir: Çiftçi İntiharları, İnsan Hakları ve Hindistan'daki Zirai Buhran" isimli bir araştırma yayınladı. Bu yayın hakkında "Democracy Now" kanalında yapılan bir söyleşi: Her 30 Dakikada Bir Bu söyleşinin transcriptinin Türkçe çevirisi de şöyle: "Son 16 yılda çeyrek milyon çiftçinin intihar ettiği Hindistan'daki çiftçi intiharları sorununa yöneliyoruz. Ortalama olarak bu rakam her 30 dakikada bir çiftçinin intihar ettiği anlamına geliyor. Bugün, NYU Hukuk Fakültesi İnsan Hakları ve Global Adalet Merkezi "Otuz Dakikada Bir: Çiftçi İntiharları, İnsan Hakları ve Hindistan'daki Zirai Buhran" başlıklı bir rapor yayımlayacak. Hindistan'daki tarım sektörü serbest ekonomiye geçiş sonucunda küresel pazarda daha savunmasız hale geldi. Ülkede gerçekleştirilen reformlar, tarımda devlet desteklerinin kaldırılmasını ve Hindistan tarımını küresel pazara açmayı kapsıyordu. Bu reformlar bir çok çiftçi için artan maliyetlere, buna karşılık azalan mahsul ve kara neden oldu. Bunun sonucunda küçük çiftçiler sıklıkla başa çıkılmaz bir borç döngüsüne hapsolmakta ve bir çoğu katışıksız bir ümitsizlikten dolayı kendi canlarına kıymakta. İntihar oranı en çok pamuk çiftçileri arasında yüksek. Hindistan'daki diğer ticari tarım ürünlerinde olduğu gibi, pamuk çiftçiliği, genetiği değiştirilmiş pamuk tohumunu teşvik eden ve zirai girdilerin maliyet, kalite ve ulaşılabilirliğini kontrolünde tutan yabancı çokuluslu şirketlerin artan oranda egemenliği altında. Bu sorunu tartışmak için bizlere NYU Hukuk Fakültesi İnsan Hakları ve Global Adalet Merkezi fakülte direktörü Smita Narula katılacak. Democracy Now'a hoşgeldiniz! Smita Narula: Günaydın. Amy Goodman: Bugün yayımlayacağınız rapordan bahsedin. Smita Narula: Bu rapordaki başlıca bulgumuz şu ki az önce bahsettiğiniz tüm sorunlar büyük insan hakları sorunları. Hindistan'da karşı karşıya olduğumuz şey devasa boyutlarda bir insan hakları krizi. Bu kriz Hintli çiftçiler ve ailelerinin insani haklarını aşırı derecede derin bir şekilde etkiliyor. Yaşam, su, yiyecek ve yeterli hayat standardı haklarının, ayrıca etkin bir çözüme kavuşma haklarının bu krizden had safhada etkilendiğini gördük. Ek olarak hükümetin bu krize cevap vermesini gerektiren katı insan hakları yasal yükümlülükleri var, ancak gördük ki gerçekleşmekte olan intiharlara karşı etkin önlem almakta hükümet çoğunlukla başarısız olmuş. Amy Goodman: Bu rakam inanılır gibi değil. Otuz - her otuz dakikada bir, bir Hintli çiftçi intihar mı ediyor? Smita Narula: Üstelik bu yıllardır devam ediyor. Bu şiddetli rakamın ortaya koymadığı iki şey var. Birincisi, rakamlar problemin büyüklüğünü yansıtmakta yetersiz kalıyor. Bizim Hindistan hükümetinden kaynaklanan bilgi yetersizliği olarak nitelediğimiz, resmi olarak toprakta hak sahibi gözükmediklerinden dolayı çiftlik intiharları istatistiklerinin dışında kalan koskoca çiftçi kategorileri var. Buna kadın çiftçiler, "Dalit" veya aşağı tabaka denen çiftçiler, "Adivasi" veya kabile topluluğu çiftçileri dahil. Ayrıca hükümetin uygulamaları ve sundukları destek programları bu geniş kategoriyi yakalamakta başarısız olduğu kadar, zamanında borç desteği ve telafisi sağlamakta ve ülkedeki bu intiharlara sebep olan daha geniş yapısal sorunları ele almakta da başarısız oluyor. Amy Goodman: Küreselleşme sorunundan ve bu çiftçileri nasıl etkilediğinden bahsedin. Smita Narula: Elbette. Temelde, aslında bu intiharların bir kısmının başlıca sebebi borçluluk. Bu borçluluğun arkasında, Hindistan'daki iki eşzamanlı süreç doğurmuş olan 20 yıllık serbest piyasaya geçiş süreci yatıyor. Bu süreçlerden ilki, devletin tarım sektöründen büyük oranda çekilmesi. Devlet, mali desteklerini azalttı. Tarım kredisine erişimi azalttı. Sulama yetersiz ve ihtiyacı olan çoğu çiftçiye ulaşmıyor. Aynı zamanda, ticari tarım ürünlerine geçişi teşvik etti, pamuk buna bir örnek. Eşzamanlı olarak, pazar küresel rakiplere açıldı, bu da Hintli çiftçileri aşırı derecede savunmasız durumda bıraktı. Aynı anda, yabancı çokuluslu şirketler endüstrilerde, örneğin pamuk endüstrisinde egemen, buna pamuk için gerekli kilit girdilere hükmediyor oluşları da dahil. Özellikle pamuk meselesinde, genetiği değiştirilmiş Bt pamuk tohumu Hindistan'da o kadar yoğun teşvik edildi ki şu an sektörün tamamına hakim konumda ve maliyet, kalite ve erişilebilirliği ile çiftçileri muazzam borçlara sürükleyecek şekilde gider, kâr ve mahsüllerine çok büyük etkisi var. İronik bir şekilde bir çoğu, borç döngüsünden kurtulamadıklarında, satın almak için borca girmiş oldukları pestisiti kendilerini öldürmek için kullanıyor. Amy Goodman: Pestisiti tüketiyorlar. Smita Narula: Doğru. Bu rakamların her birinin arkasında -istatistikler, her 30 dakikada bir, korkunç olsa da- kavramakta zorlanıyoruz- raporun amaçladığı bir diğer şey de bu rakamlara ve trajedilere bir insan yüzü vermek. Buna insaniyet vermek için iki hikaye ele alalım. Krizin merkez üslerinden biri olarak görülen, ülkedeki pamuk üretiminin merkezi Vidarbha, Maharashtra'da çiftçiler var. Çiftçiler artık intihar mektuplarını başbakana ve başkana yazıyorlar, umuyorlar ki kendilerini öldürmeden önceki son cümleleri harekete geçecek dinleyicilere ulaşsın. Kocasını 2008'de kaybetmiş bir dul olan Nanda Bhandare gibi çiftçiler var. Sonuçta 10 ve 12 yaşlarındaki çocuklarını çiftlikte çalışabilsinler diye okuldan almış. Yedi dönüm araziye sahip, bu arazide bir yıl boyunca her gün çalıştıktan sonra senenin bütününde büyük ihtimalle 250 dolardan fazla kazanamayacak. Devletten telafi almış olabilir ama bu, kocasının borç almış olduğu tefeciler tarafından çoktan yenmiştir çünkü ülkede tarım kredisi yok. Şu an ailesinin temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Amy Goodman: Genetiği değiştirilmiş tohumlar ve A.B.D. çokuluslu şirketlerinden bahsedin. Smita Narula: Genetiği değiştirilmiş tohumlar. Bt pamuk tohumu, şu an pamuk endüstrisine hakim olan pamuk tohumu girdisi. Genetik değiştirmenin vadettiği şey, tohumun içinde Hindistan'daki pamuk üretimini etkileyen yaygın bir zararlı türünü öldüren bir toksin üretmek. Monsanto ve diğer çokuluslular tarafından pazarlanan Bt pamuk tohumu, Hintli çiftçiler için halihazırda kıt olan iki kaynak gerektiriyor. Bu kaynaklar para ve su. Bt pamuk tohumları normal pamuk tohumlarının iki ila 10 katına maloluyor, ayrıca başarılı mahsül alabilmek için çok daha fazla suya gereksinim duyuyor. Çiftçiler, daha büyük maddi güvenceye kavuşacaklarına dair vaatlere ve saldırgan pazarlamalara inanarak tohum satın alabilmek için sıklıkla fahiş faizler isteyen tefecilere yöneliyor. Ardından, Hindistan'daki pamuk çiftliklerinin yüzde 65'i yağmurla beslendiği ve sulamaya erişimi olmadığı için kaçınılmaz olarak mahsüller başarısız oluyor. Ayrıca artan kuraklık bir çok çiftçinin bu durumu yaşamasına sebep oldu. Girdileri satın alabilmek için başa çıkılmaz borçlara girdiler. Mahsül alamadılar. Bu döngüye birkaç sezon devam ettiler. Sonunda kurtulamadıkları bir döngüye hapsoldular, kendilerini öldürmek için satın almış oldukları o pestisiti içtiler. Ve — Amy Goodman: Son olarak, yapılması gereken nedir? Smita Narula: Devletin yapabileceği ve yapması gereken birçok şey var. İlki, bilgi yetersizliğini ele almak. Daha önce söylediğim gibi hükümet problemin kapsamını yeterli şekilde saptamakta başarısız oldu. Müdahalede başarısızlık var. Hükümetin insan hakları komitelerine gururla böbürlenerek anlattığı borç destek programı çoğu çiftçiye ulaşmıyor, çoğunu yetki alanı dışında bırakıyor, ve çok az şey sunuyor. Ayrıca yapısal problemler var. Hükümet, onca çiftçinin hayatları bundan dolayı mahvolmuşken gittikçe daha fazla genetiği değiştirilmiş tohuma onay vermek yerine tarım politikalarının merkezine insan haklarını koymalı ve çokuluslu şirketleri regüle etmeli, ki bunu yapmıyor. Amy Goodman: Smita Narula, bize katıldığınız için size teşekkür etmek istiyorum. Web sitemizde NYU Hukuk Fakültesi İnsan Hakları ve Küresel Adalet Merkezi'ndeki araştırmanıza bağlantı vereceğiz." Hindustan Times'in 26 Mart 2012 tarihli haberi. Alıntı:
|
|
06-01-2013, 20:59 | #376 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Yem dükkanlarından daha fazla örneklemeye ihtiyacımız var. Sn.Coskun4216, Bursadan iki örnek belirledi. Hikayesi ile birlikte benim de vereceğim iki örnek var. Başka şehirlerden de örneklere ihtiyacımız var. Yem dükkanına gitmek için ille de beslenecek hayvanımız olması gerekmiyor. Uğrayıp, satılan ambalajlara bakıp durumu resimlememiz kafi. Dükkancılardan çekinmeye gerek yok, herhangi bir tepki göstermiyorlar, çünkü onların da yapabileceği bir şey yok. |
23-01-2013, 00:01 | #377 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
EFSA GDO'lu bitkilerde virüs geni keşfetmiş
EFSA görevlisi bilim insanları GDO'lu bitkilerin çoğunda, bitkilere, tüketen insan ve hayvanlara zararlı olabilecek bir virüs geni bölümleri olduğunu keşfettiler. Son bir kaç gündür bu konudaki haber çığ gibi dünyanın her yerinde yayınlanıyor. Habere sebep olan Nancy Podevin ve P. du Jardin tarafından çok kısa süre önce yayınlanan "Possible consequences of the overlap between the CaMV 35S promoter regions in plant transformation vectors used and the viral gene VI in transgenic plants" başlıklı makale. Nancy Podevin, EFSA'nın kadrolu görevilisi ve bu güne kadar verilen GDO onaylarının içinde olduğu bildiriliyor. Bu makale üzerine Independent Science News'de Jonathan Latham ve Allison Wilson imzasıyla yayınlanan kritik, "Regulators Discover a Hidden Viral Gene in Commercial GMO Crops" (Onay vericiler ticari GDO'lu bitkilerde gizli virüs geni keşfettiler) başlığı ile yayınlandı. Başlıktaki "discover - keşfetmek" sözcüğü bana biraz dalga geçmek istenmiş hissini uyandırdı (bizdeki "uyan da balığa gidelim" deyimi gibi). N.Podevin'in makalesinde, GDO'lu bitkiler üretilirken "promoter" olarak kullanılan Karnabahar Mozaik Virüsüne ait Gen VI (CaMV 35S) bulunduğu, bunun içinde GDO'lu soya ve mısırın da dahil 54 adet ticari GDO'lu bitkide söz konusu olduğu yazılmış. Bu genin, önceden hesaplanamayan fenotik değişimlere sebep olabileceğini de yazmışlar. Burada öne çıkan risk, önceden hesaplanamayan değişimlerin yine önceden hesaplanmamış proteinlere sebep olabileceği ve bunların bitkinin kendisine, insan ve hayvanlara toksik olabileceği olarak bildiriliyor. Krikte, EFSA araştırmacılarının GDO'lara onay verirlerken toplum sağlığını ve çevreyi zararlardan korumakta yetersiz kaldıklarını söylüyorlar. Bu kritik, aynen veya farklı özetlerle bazı günlük gazeteler dahil her yerde yayınlanıyor. Bazı gazeteler bu gecikmeli keşfin yaratmış olduğu risklere dikkat çekmiş. İşin gerçeği, N.Podevin ne diye bu saatten sonra böyle bir makale yayınlamış anlamadım. Belki de geç bile olsa, onay verirlerken hiç bir şekilde dikkate almadıkları bir gerçeği şimdi kayda geçirerek üzerindeki sorumluluğu azaltmaya çalışıyordur GDO'lu bitkilerde bu virüs geninin bulunduğu çok uzun bir süredir zaten bilim insanları tarafından tesbit edilmişti. 1999 yılında Mae-Wan Ho, Angela Ryan ve Joe Cummins tarafından yayınlanan, "Cauliflower Mosaic Viral Promoter - A Recipe for Disaster?" (Karnabahar Mozaik Virüsü Promoter'i - Felaket için bir tarif?) başlıklı makalede; "Bu yayın, halen ticari olarak piyasaya sürülmüş tüm transgenik bitkilerin yapılandırılmasında bulunduğu açığa çıkan karnabahar mozaik virüsü (CaMV) promotörünün güvenlik etkilerini inceler. Bir ihtiyatlılık ölçüsü olarak, CaMV 35S veya benzer promotör içeren tüm transgenik ürünlerin ticari ve deneysel saha üretimi derhal durdurulmalıdır. Bu transgenik DNA'ya sahip GDO'lu bitkiler kullanılarak üretilmiş tüm ürünler de derhal satıştan, insan ve hayvan yiyeceği olarak kullanımdan geri çekilmelidir." deniyordu. Yine GDO'lu bitkilerin bir çoğunda bu virüse ait Gen VI bulunduğunu açıklayan, 2000 yılından daha önce yayınlanmış başka çalışmalar da varken EFSA neyi keşfetmiş acep? EFSA'nın 25 Kasım 2003 yılında yayınlanan bilimsel panel dökümanında GDO'lu bitkilerde Karnabahar Mozaik Virüsü geni CaMV kullanıldığı tesbit edilmiş, hatta Mae-Wan Ho'nun makalesine de atıfta bulunulmuş, ancak bu virüs geni bölümlerinin GDO'lu bitkilerde bulunmasının sakıncalı olduğuna dair veri yok denmiş. Sanırım yeni olan, ilk kez EFSA adına bazı olası tehlikelerden söz edilmiş olması. |
23-01-2013, 16:21 | #379 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Çocuklara "soya ve mısır" ı öğretmekte yarar var, aldıkları paketlerde bu isimleri okuyunca GDO'lu deyip vazgeçebiliyorlar. Hepsinde bunlardan biri olduğu için abur-cuburdan vazgeçirmenin en güzel yolu. Biz bu konuda çok gelişme kaydettik, tavsiye ederim. Fikir Sahibi Damaklar / Bülten / 3 "Üzerinde "GDO'suz" ya da "organik" yazmadığı sürece çikolatadan ete, sütten ekmeğe herşeyin içerisinde ABD, Arjantin ya da Brezilya'da yetiştirilmiş GDO'lu soya olabilir. Dolayısıyla, etiket okuyacaksınız ve göreceksiniz ki her yerdeler: Soya unu, soya lesitini, soya proteini, isolate ve isoflavone, bitkisel yağ ve bitkisel protein (ve mısır unu, mısır nişastası, mısır yağı, mısır şurubu, fruktoz, dekstroz ve glukoz, modifye nişasta, kanola yağı ve pamuk yağı.. yani diğer endişelerimiz)" |
|
23-01-2013, 17:29 | #380 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 27-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 820
|
Üzerinde "organik" yazması, ürünün GDO'suz olduğunu gösterir mi? Örneğin organik süt aldığımızda, sütü veren hayvanın GDO'lu yem yemediğinden emin olabilir miyiz? |
23-01-2013, 19:51 | #381 |
Ağaç Dostu
|
Sertifika gereği öyle olması gerekiyor. |
23-01-2013, 20:52 | #382 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-04-2008
Şehir: İzmir / Balıkesir Gömeç
Mesajlar: 376
|
Sayın Meyvelitepe, Çok ürkütücü bir haber gerçekten ama EFSA konuyu sahiplenmemiş görünüyor. EFSA: FAQ on inserted fragment of viral gene in GM plants saygılarımla Murat |
23-01-2013, 21:57 | #383 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Bazı gazeteler konuyu, "GDO'larda daha önce bilinmeyen bir virüsü geni bulundu" gibi vermiş, ki bu doğru değil. GDO'larda Gen VI 35S bulunduğu zaten bilinmekteydi. EFSA'nın 2004 yılında Monsanto'nun NK603 mısır başvurusunun değerlendirme raporunda, "CaMV 35S promotor kullanımının güvenli olmadığı hipotezini destekleyecek delil olmadığı, hali hazırda karnabahar mozaik virüsünün doğal yollarla enfekte ettiği bitkileri yiyen hayvan ve insanlarda olumsuz etki rapor edilmediği" gerekçesi yazılmıştı. Bu raporun yazarlarından birisi şimdi aynı virüs geni için "beklenmedik fenotipik değişimler yaratabilir" diyor. Karnabahar mozaik virüsü doğal yollarla pamuk, kanola, patates, mısır ve soyayı da enfekte edebiliyor mu, GDO'lu olmayan bitkilerde besin zincirine giren bitkilerin ne kadar bu virüs tarafından enfekte edilmiş durumda oluyor, ve bunlarla ilgili ne gibi araştırmalar yapılmış, bilmiyorum, bakmak lazım. Ancak başka bir ilginçlik, NK603 mısır geçtiğimiz yılda Seralini'nin fareler üzerinde yaptığı uzun süreli çalışmada farelerde tümörler gelişmesine sebep olan GDO. |
|
03-02-2013, 20:10 | #384 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 31-08-2012
Şehir: Bandırma
Mesajlar: 559
|
GDO Kullanımı Hakkındaki Görüşleriniz
Merhaba arkadaşlar. Oldukça gündemdeki bir konu GDO. Ve hepimiz değiştirilmemiş besinler tüketmenin hakkımız olduğunu söylüyoruz. Sonuna kadar haklıyız da. Ancak bir de farklı bir açıdan düşündüm geçenlerde. Dünya nüfusu 7 milyara ulaştı ve artan bir hızla çoğalmaya devam ediyor. Dünya tarihinde hiç görülmemiş bir hız bu. Peki nüfus bu kadar çok ve kaynaklar bu kadar kısıtlıyken, acaba GDO kullanmadan insanları besleyebilmek mümkün mü? Bu konuda ben çok kararsızım. Ve hepinizin görüşlerinizi bekliyorum. Özellikle uzmanlar bizi bilgilendirmeli. Tamamen bilimsel bir şekilde tartışalım diyorum. |
24-02-2013, 04:21 | #385 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 10-02-2011
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 200
|
Alıntı:
Adamlar gerçekten aç, bir lokma ekmeğe ihtiyacı var. Ama bizimkilerden daha onurlu! BBC NEWS | Africa | Zambia 'ignored science' over GM Zambiya devlet başkanı Mwanawasa aynen şunları söylemiş: 'İnsanları zehirle beslemenin hiç bir mazereti olamaz' |
|
24-02-2013, 10:19 | #387 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 31-08-2012
Şehir: Bandırma
Mesajlar: 559
|
Teşekkürler sayın Muhsin Hanif. Ben de biraz bakmıştım bu konuya. Dünyada halihazırda 10 milyar insana yetecek kadar gıda üretiliyormuş. Asya, Kuzey Amerika gibi az nüfuslanmış yerlerin tarıma uygun olan topraklarının değerlendirilmesiyle bu rakam iyice artabilir. Ama nedense hala açlık var. Dediğiniz gibi sorun eşit olmayan dağılım. ABD'nin yarısından fazlası obezken somaililer açlıktan ölüyor. Bu insanlık için utanç verici bir durum. Bence yapılması gereken nüfus artışını kabul edilebilir şartlarda tutmak. |
24-02-2013, 10:34 | #388 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 10-02-2013
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 85
|
Gelişmiş ülkelerde ev yapmak istediğiniz zaman tarım arazilerine ev yapılmasına izin verilmiyor. Yetkililer bana kaya göster diyorlar. Fethiye'de kaya şehir var. Şu anda evlerin duvarları kalmış kapı ve pencereleri yok. Zamanında gayri müslümler oralarda oturuyorlarmış. İstiklal savaşı sonrasında Türkiye sınırları dışında kalan Türk uyruklu insanlarla yer değişimi yapmışlar. Kaya şehirin oraya gelen Türkler evlerini ovaya yanı tarım arazisine kurmuşlar. Çünkü temel açması kolay, depremi düşünen yok. GDO bizden uzak dursun. Tarım yapılacak arazi daha çok. Bakın İsrail'den domates tohumu geliyor, ekiyorsunuz ama çoğaltamıyorsunuz. Seneye gene almak zorundasınız. GDO lu ürünleride bir türlü bizlere satmak istiyorlar. Biz doğal tohumlarımıza ve tarım arazilerimize dönmek zorundayız. |
24-02-2013, 11:36 | #389 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 31-08-2012
Şehir: Bandırma
Mesajlar: 559
|
Ayrıca, yerlerin iyi kullanımı da önemli bir konu. Yani sulanabilen verimli bir ovada buğday ekilmemeli. Ve çiftçiler Avrupada olduğu gibi desteklenmeli. Başka bir deyişle, İç Anadolu'da onca boş, kullanılmayan arazi varken bazı köylülerin yoksulluk yaşaması mantıksız. Devlet tarıma uygun arazileri doğaya zarar vermeyecek şekilde dağıtmalı ve düzenli bir denetimle uygun bitkilerin ekilmesini sağlamalı. Türkiye gibi buğday için müthiş iklime sahip bir ülkenin buğday ithal etmesi mantıksız. |
24-02-2013, 11:38 | #390 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 31-08-2012
Şehir: Bandırma
Mesajlar: 559
|
Ayrıca çoğumuzun kendi bahçelerimizde gördüğü gibi doğal tohumlar, iyi bir bakımla GDO'lu tohumdan daha az ürün vermiyor. |
|
|