|
Anket Sonuçlarını Göster: GDO'lu besinler tüketmek ister misiniz? | |||
GDO'suz olduğunu bilmek istiyorum | 243 | 98.38% | |
Binde dokuza kadar GDO'lu içerik benim için sakıncasızdır | 2 | 0.81% | |
Benim için olmuş, olmamış farketmez | 2 | 0.81% | |
Oy Verenler: 247. Bu ankete oy veremezsiniz |
|
Dış Bağlantılar | Konu Araçları | Mod Seç |
25-03-2012, 10:55 | #301 |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
|
|
30-03-2012, 18:34 | #302 |
Ağaç Dostu
|
Mother Earth News dergisinin son sayısında Genetiği Değiştirilmiş Gıda Tehditleri diye özellikle ABD'deki durumu anlatan bir yazı yayınlandı. |
02-04-2012, 14:12 | #303 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Mesajlardan birinde GDO’lu ürünlere karşı durmada Zambia kadar olamadık diye yazılmış. Merak ettim baktım bu Zambia’nın durumu neymiş diye. Zambia 2002 yılında ve onu takip eden bir çok yıl boyunca kuraklıktan kaynaklanan rekolte düşüklüğü nedeniyle açlıkla karşı karşıya kalmış. Bu ülkenin büyüklüğü neredeyse Türkiye kadar. Nüsusu ise bizimkinin beşte biri kadar. Ülkenin topraklarının aslında verimli olduğu bildiriliyor. Kuraklık veya şu bu sebepten yiyecek sıkıntısı çıkmış ve en az üç milyon kişi ölümle karşı karşıya gelmiş. Bunlara Amerikan vatandaşının da yediği GDO’lu mısırı uluslararası kuruluşlar gıda yardımı olarak vermek istemişler. O zamanki başkan ben halkıma bile bile zehir yediremem demiş. Ayrıca bizim insanımız bunu tohumluk olarak kullanır çapraz tozlaşmayla bizim mısırımızı da bozar ve ihracat yapamayız demiş (Kendi mısırı kendini beslemeye çok yetiyor da bir de ihracat tasasına girmiş). O kadar ki gıda yardımının öğütülmüş mısırla yapılmasını bile kabul etmemiş bu Zambia. Not: en son haberlere göre artık öğütülmüş mısırı kabul edecekmiş. Amerika’nın, Kanada’nın kendi insanına yedirdiği mısırı kabul etmiyorlar. Diyorlarmış ki bize GDO’suz mısırdan verin. İyi de Amerikan mısırının yüzde 95’i GDO’lu zaten. Bu kıtlık esnasında ortalama yaşam beklentisi 50 yaştan 32 ye kadar düşmüş. Yani sapır sapır ölmüşler. Bu ölümü niçin göze almışlar? Efendim, GDO’lu mısır bunları 20 yıl sonra ya kanser yaparsa veya umulmadık hastalıklar çıkarırsa diye. İyi de adam aç olduğu için 20 yıl bir yana yarın, öbür gün açlıktan ölecek. Bir kısım insan kedileri, köpekleri yemiş ölmemek için. Hadi tarımına izin vermiyorsun, hiç değilse yemek için kabul et de insanlar ölmesin. Hayır! ‘GDO’lu ise yemezler.’ Eğer siz bu ülkede yaşayan yoksul biri olsanız nasıl davranırdınız? A. Kısa süre içinde açlıktan acı çekerek ölüp gitmeyi mi tercih ederdiniz? veya B. GDO’lu ürünlerin ileriki yıllarda vereceği hastalıklar, genetik bozukluklar söylentisine itibar etmeyip GDO’lu ürünü yemeyi mi tercih ederdiniz? Evet sorumu cahil bir Afrikalıya sormuyor; sizin gibi rasyonel düşünme kabiliyeti olanlara soruyorum. Cevap bekliyorum. A ya da B. Tabii ki bir de C seçeneği var. C. Dünyayı ve diğer insanları kurtarmak için intihar etmeyi mi tercih ederdiniz? Saygılarımla.. P.S. İntihar mı ederdiniz diyince bir anım aklıma geldi. Yurdışında çalıştığım firma istihkak alamadığı için 5 aydır maaşlarımızı ödeyemiyordu. İşçi arkadaşlar sürekli avans istiyorlar ama alamıyorlardı. Bir gün bir işçi arkadaş şefimize ‘madem avans veremiyorsunuz bari çok az bir para verin de fare zehiri alıp içelim kurtulalım’ demişti. Şef ondan baskın çıkıp, ‘fare zehiri alacak kadar bile paramız yok. Olsa alıp hep birlikte içip bu durumdan kurtulurduk’ demişti. Kıssadan hisse: Bunlara zehiri de vermek istemişler ama onu da kabul etmemişler. |
02-04-2012, 17:56 | #304 |
-
|
Kanaatimce insan yaşamı ancak çok özel durumlarda ilkelerden daha değersizdir. Hoş bu örnekteki durum da ilke ile zaten açıklanamaz ya... Kararlarının sonucunu yaşamışlar, üstüne bir de yorum yapmak anlamsız. B seçeneğindeki "itibar etmeyip" ibaresini kaldırarıp "bile bile" ekleyerek seçerdim... Sayın Serpent, ayrıca mâlûmunuz, suî misâl misâl olmaz derler... Bu yaşanan Zambiya özelindeki toplu intihar girişimi GDO konusunda müspet ya da menfî bir katkı gibi durmuyor... Saygılar, |
02-04-2012, 23:15 | #305 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Temkinlilik iyi bir şey. Yine konuyla alakasız gibi görünen bir örnekle devam etmek istiyorum. 4-5 yıl önce cep telefonları beyin karserine yol açıyor diye bir yaygara koparıldı. Bunun artçı dalgaları da halen devam ediyor. Çatılardan baz istasyonlarını söktürenler, firmalara dava açanlar vs. sıkça basına yansıdı. Gerekçe oldukça geneldi. Yapılan çalışmalara göre fare embriyoları cep telefonu sinyallerine maruz bırakılınca hem sinir hücrelerinde kanama, ölüm, hem de kanser sıklığında artış görülüyordu. Her yönüyle korkunç bir tablo! 2 gün önce yaklaşık 15.000 kişi üzerinde 14 yıldır yürütülen bir çalışma yayınlandı. Buna göre, bilinen pek çok beyin, tükürük bezi, kulaç içi vs. tümörleri ile cep telefonu kullanımı arasında bir ilişki gösterilemedi. Elbette, bilim adamları bu konuda daha fazla araştırma yapılmasını önerdiler. ******************* Şimdi bu konunun GDO ile ne alakası var denilebilir... Aslında çok alakası var! 5-6 yıl önce başka bir forumda bu konuda yürütülen tartışmalarda önemli olanın telefonun kanser yapıp yapmaması değil, yaptığı kanserden daha fazla hayat kurtarıp kurtarmadığı olduğunu söylemiştim. Bugün cep telefonunun sadece kış aylarında bile dağda, yolda, karda mahsur kalan yüzlerce kişiyi kurtardığını sanırım kimse inkar edemez. Burada bir kaç kişi GDO'yu savunurmuş pozisyonunda sanki modern frankesteinlar yaratılsın gibi bir arzu duyuyormuşuz gibi algılanıyoruz. Kendi adıma konuşacak olursam benim tezim tamamen yararcılık üzerine kurulu. Cep telefonu örneğinde olduğu gibi kaybedilecek kaç yaşam var, kazanılacak kaç yaşam var noktasından hareket ediyorum. Sayın Serpent'in yukarıda verdiği örnek bu yönüyle oldukça anlamlı! Körü körüne bir GDO karşıtlığı mı? Yoksa kar-zarar hesabıyla yürütülecek bir bilinçli kabulleniş veya itiraz mı? Elbette ben de en doğal, en GDO'suz, en sağlıklı, en ilaçsız gıdalarla beslenmek isterim. Eğer bunun faturası bir kilo domatese 8-10TL vermek olacaksa o domatesi hiç yiyemeyeceğimden hareketle kanser riskini göze alabilirim. Pek çok kişi kanser riskini bile bile sigara tüketiyor. Kanser riskini bile bile ateşte ızgara edilmiş gıdaları tüketiyor. Hatta meşhur bir firma bunu reklamlarında bile kullandı "Ateş seni çağırıyor" Benim anlamakta zorlandığım kısım, keyif için dahi göze aldığımız oldukça yüksek risklerin pek azı söz konusu olduğunda olayın çok fazla büyütülerek dramatik noktalara çekilmesidir. Şurada tartışılmış pek mesajda görüleceği gibi, 20 yılda GDO'lu gıdalar nedeniyle tahminen 50, 100, 300, 500 vs. kişi kansere yakalanmıştır veya ölmüştür diyebilecek tek bir kişi yok! Çünkü tespit edilmiş böyle bir veri yok! Efendim dna parçasının tavuk embriyosuna geçişi gösterildi, bağırsak hücrelerine girdiği tespit edildi vs. Peki net sonuç nedir? Onu göremedik??? En başta da söylediğim gibi, GDO'lu ohumların yarattığı ekonomik tehdit bana göre en büyük tehdittir. Bunun için her türlü önlemin alınması taraftarıyım. Doğalgaza bağımlı olduğumuz gibi GDO'ya bağımlı hale gelmemiz de bir felaket olur. O zaman şimdiden önlemimizi alıp "GDO, tu kaka" demeden bu teknolojiye sahip olmaya çalışmalıyız. Aksi halde zaten dizleri titreyen tarımımız tümüyle çöküp kalacak. Düzenleyen MeTePe : 04-04-2012 saat 01:55 Neden: İsim düzeltme |
02-04-2012, 23:43 | #306 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Cahil(!), kafası çalışmayan(!) Afrika ülkesi Zambia kadar olabilmek de bir şey olsa gerek. "GDO ile Dünyayı Açlıktan Kurtaracağız" sloganını bedel ödemeyi göze alarak GDO şirketlerinin ağızlarına tıkamışlardı. GDO'un açlıktan kurtardığı bir şey de yok ayrıca. En son Zambia Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü (ZARI), Afrika iklimine uygun yerel tohumdan %30 ürün artışı sağlayan mısır tohumu ıslah ettiler. Geçtiğimiz Ocak ayında merak edip DTMA'nın başındaki Dr.Wilfred Mwangi'ye yazdım, nasıl yaptınız, biyoteknoloji ile bir alakanız var mı diye. Ertesi gün cevap verdi, geleneksel ıslah ile kuraklığa dayanıklı mısır ürettik diye. Kötü olan ise, ayrıca bir de WEMA diye bir program var. DTMA'nın ürettiği tohumu alıp içine bir-iki gen çakıp bir firmaya patentlemek üzere bekliyor. |
02-04-2012, 23:59 | #307 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Scientists Under Attack | youtube Video Bir de Arpad Pusztai konusu var. Hatta ilki. GDO pateteslerle beslenen farelerin bağışıklık sistemlerinin zarar gördüğünü açıkladığında ilk iki gün çalıştığı kurumu bile kahraman etmişken birden bire, bir telefon ile hayatı kararmıştı. Sonra başka biliim insanlarının da başına benzer şeyler geldi. |
03-04-2012, 00:50 | #308 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Bir Reklam Filmi | youtube Video Bu videonun linkini verdiğimde iki yorum gelmişti. Birinde "ajitasyon" deniyor, çok seviyesiz bulunduğu ifade ediliyordu. Diğeri ise ne anlama geliyordu bilemedim ama bu işaret vardı. Çok seviyesiz olduğunda hemfikirim. Fazladan çok ahlaksız da buluyorum. Buna benzer başka reklam filmleri de var. Bir tanesi de bu. Daha da var. Geçen sene Vandana Shiva'nın Oragon State üniversitesindeki konferansını çevirmemiz esnasında Hindistanda nasıl GDO satmışlar diye merak edip araştırmıştım. Bir Reklam Filmi | youtube Video Bunlar karikatür olsun diye değil. Hindistanda çiftçilere GDO pamuk tohumu satmak maksadıyla medyada tekrar tekrar gösterilen filmler. Hepsinin ana fikri, GDO pamuk tohumu satın alırlarsa 10 misli fazla ürün alacaklar, tüm borçlarını ödeyecekler, üstüne üstlük bazı lüks sayılacak yeni şeyler de satın alıp mutlu olacaklar. Buna mukabil olan ise, BT pamukla beraber gittikçe artan çiftçi intiharları. Sayı 200 binleri çoktan geçti. Esas sebep tüm dünya gibi Hindistana da ihraç edilen "yeşil devrim". GDO'lar ise durumu perçinleyip GDO şirketlerinin ajentaları vasıtasıyla çiftçiyi tamamen avuçlarına almak, borçlarına borç katmaktan ibaret oldu. Bir hintli şöyle anlatıyor durumu: "Bu girdap genetiği değiştirilmiş tohumların ortaya çıkışıyla iyice şiddetlendi. Yeşil devrim dışarıdan kimyasal katkısı gerektiren tohumları ortaya çıkardıysa, Genetik Mühendisliği de zehiri bitkilerin içine yerleştirdi. Ve bu, dünyaya kimyasal tarımın bir alternatifi olarak sunuluyor. BT pamuğuna ihtiyacın var, böylece pamuğa böcek zehirleri püskürtmene gerek yok, Round up ‘a dayanıklı olana ihtiyacın var, böylece onlara göre yabani otları denetim altına almak için fazla püskürtme yapmana gerek yok. Şöyle ki, bunlardan birinin yabani otları denetim altına alacağı ve ot öldürücü kullanımını azaltacağı farzediliyor, diğerinin ise zararlı böcekleri denetim altına alarak böcek zehiri kullanımını azaltacağı varsayılıyor. Tam tersi oldu. BT pamukla neler olduğunu biliyorum. BT bir toprak organizmasıdır ve çok zararsızdır. Doktorumuz Elaine R. Ingham burada, kendisi toprak organizmaları hakkında her şeyi bilir ki buna genetiği değiştirilen ve genetiği değiştirildiği zaman bitkileri öldürmeye başlayan “Klebsiella Planticola”da dahildir. Aynısı BT için de geçerlidir, doğal olarak alınan BT memeliler için kesinlikle zararsızdır, sadece böceklerin larvaları için zararlıdır, çünkü böceğin sindirim sistemindeki enzimlerle harekete geçer. Fakat, genetik mühendislikle bitkilere yerleştirilen BT hazır yapılmış toksindir, böceğin sindirim sisteminde toksine dönüşen bir toksin değildir. Artık etki alanı çok büyüktür. Kral kelebeği (monarch butterfly) hakkında Cornell üniversitesinin araştırmasını hatırlayın, orada BT poleni kral kelebeğini öldürdü. BT pamuğun yetiştiği tarlalardaki toprak organizmalarına neler olduğunu gösteren bir araştırmayı yeni öğrendik. Biyokütleyi parçalayan bakterilerin %30’u kaybolmuş, azot sabitleyen enzimlerin %20’si kaybolmuş, bu yalnızca 4 yıllık ticari ekim sonucu. Peki zamanla toksik BT yayılırsa nereye varacak. Ancak bunun insanlara verdiği zarar, tahrif çok daha çarpıcı. Hindistan’da hiç intihar görmemiştik, ama şimdi çiftçi intiharları salgın halinde. Son on yılda 200.000 intihar oldu. İntiharların çoğunluğu BT pamuğun ekilip satıldığı bölgelerde. Çiftçilerin neden intihar ettiğini anlamak çok uzun sürmedi. İntihar ediyorlardı, çünkü borç içindeydiler. Borç içindeydiler çünkü eskiden kilosu 7 rupi olan tohum fiyatları, 1700 rupiye fırlamıştı. Yeni tohumlar her yıl yeniden satın alınmadıkça güvenilir değil, zararlıları kontrol altında tutacakları varsayılmasına karşın, aslında yeni zararlıların ortaya çıkmasını teşvik ediyor, hedef alınmayan zararlıların. Öyle çok ki isimlerini aklımda bile tutamıyorum, unlu bit, yaprak bitleri, pamuk yaprak zararlıları (jassids), armi böceği; her yıl daha fazla pestisit püskürtülmesini gerektiren yeni bir zararlı salgını ortaya çıkıyor. Sözde zararlıları kontrol altında tutacak bir mahsul olan BT piyasaya çıktığından beri pestisit kullanımı 13 kat arttı. Böylece tohum maliyeti, pestisit maliyeti, gübreler, sulama derken çiftçiler iyice borca battı, oysa milyoner olacakları söyleniyordu. Hatta bir ara, çeşitli tanrılar ve azizler tarafından ikna edildiler, çünkü Monsanto reklamlarında onları kullanıyordu. Pencab’a yolunuz düşerse, orada Sih dininin kurucusu Guru Nanak’ı kullanıyorlar. Uttar Pıradesh’de BT pamuk satışı için Ramayan’dan sahnelerin kullanıldığını görmüştüm. Biliyorsunuz, bizim çok sayıda tanrı ve tanrıçamız vardır, 300 milyon tane, ve hepsi bedavaya çalışan satış elemanlarınızdır. Hindistan bir inanç ülkesidir, insanlar bir reklamda Ram’ı görünce, Guru Nana Dev’i görünce inanırlar. İşte borca battıklarında daha derin bir şaşkınlık yaşamaları bu yüzdendir. Günü geldiğinde alacaklılar, ki bunlar aynı zamanda tohum ve kimyasal getiren şirketlerin acentalarıdır, gelir ve “artık senin toprağın bizim toprağımız” derler, çünkü çiftçinin sahip olduğu tek şey budur, parası yoktur. Bunların hepsi tüm haklarını şirketlerin acentalarının eline veren küçücük bir imza, hatta genellikle parmak baskısı yüzünden başlarına gelir. Toprağının elinden alındığı gün, o gün, çiftçi sessiz sedasız tarlasına gider, genellikle bu kocadır, çünkü şehire inip o çılgın ilanları gören de, ikna olan da odur; kadın kocasının pestisit kullanmaya kalkıştığını bilmez bile. Araştırdığımız vakaların %99’unun altından pestisit borcu çıktı. Birileri tarlanın yanından geçer,döner kadına gelir “kocan falanca yerde ölü yatıyor” der. Böylece sadece 200.000 intiharımız değil, 200.000’de dulumuz var. Ben onlara Monsanto dulları diyorum. Onlara doğaya karşı, biyoçeşitliliğe karşı ve çiftçilere karşı açılan savaşın dulları diyorum."[1] Görünüşe göre GDO Hintli çiftçinin ömrüne ömür katmamış. Bir Birleşmiş Milletler raporu, 2002 yılından itibaren her 32 dakikada bir çiftçinin intihar ettiğini söylüyor. Çiftçi intiharları Hindistanda sayı çok yüksek olduğu için dikkat çekiyor, fakat dünyada intiharlar içinde çiftçilerinki en yüksek oranda. Sebebi ise özetin özeti, tarım ve gıda tröstleri daha çok para kazansın diye. [1] Vandana Shiva - Oregon State Üniversitesi Konferansı Bölüm 1 Bölüm 2 Bölüm 3 |
03-04-2012, 07:53 | #309 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Alıntı:
İşte ben de tam olarak bunu vurgulamak için mesaj yazmıştım. Elbette, Zambia örneği lehte veya aleyhte bir örnek olamaz. Ama arkadaşlarımız 'Zambia kadar olamadık' diyince onların bu söyleminin lehte bir örnek olamayacağını vurgulamak için bu mesajı yazdım. Orada yaşanan onca olumsuzluklara rağmen arkadaşlar Zambia örneğini vermekte bir beis görmüyorlar. Saygılar.. Not: Irkçı bir insan değilim. Hiç bir ulusu cahil, geri zekalı vs gibi söylemlerle aşağılamam. Zambia konusunda Devlet Başkanının ve çevresinin tutumunun kendi insanları için çok ama çok zararlı olduğunu vurgulamak istedim. |
|
03-04-2012, 09:46 | #310 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 12-02-2011
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 621
|
Alıntı:
|
|
03-04-2012, 10:39 | #311 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
"Zambia Kadar Olamadık" maalesef. O zamanki Zambia devlet başkanı ve hükümeti GDO mısırı ülkelerine sokmadı. Nasıl da hayal kırıklığı yaratmış GDO şirketinde. Oysa ne güzel açlığı bitirip Zambia'lıarın ömürlerini uzatacaklardı(!). GDO şirketleri Zamiba konusunda Avrupaya daha çok kızmışlar. Zambia'lılar GDO'nun Avrupa'ya girişi kısıtlı olduğu için ve ilerde Zambia kuraklığı atlatıp Avrupa'ya mısır satmak isterse Avrupalılar da kirlenmiş mısırı almaz diye bahane etmişler. Dikkatimi çeken bir şey de, bu Zambia olayı ile Meksikadaki endemik mısırlarda kirlenme tesbit edip makalesini yayınlamaya çalışan, sonra da GDO şirketi tarafından hayatı karartılan Chapela olayı aynı zaman aralığına denk geliyor. GDO'ların yerel çeşitleri kirlettiğine dair bir araştırma ve belgesinin yayınlanmasına zamanın kritikliği bakımından tahammül edememişler anlaşılan, yoksa uzun süre inkar edilebilecek bir şey değildi. Buna rağmen, politikalarında yeterince eğitilmemiş olanları "bunlar güzel genler, ne olmuş bulaşırsa, daha iyi ya" anlamında söylemde bulunabiliyorlar. Bu yüzden ABD elçiliklerinde GDO ikna politikaları konusunda eğitilmiş personel bulundurulması yönünde bir şey okumuştum geçenlerde bir yerlerde. Zambia ile ülkemizin karşılaştırılmasına gelince, Yem Sanayicileri Derneğinin arkasına gizlenen şirketler yem için GDO mısır ithal başvurusunda bulundular. Biyogüvenlik Kurulunda oy çokluğu ile çoğuna izin verildi. Bu mısırlar ülkemize öylece giriyor. Öğütme şartı getirmeyi kimse aklına getirmemiş. İki ay evvel Biyogüvenlik Kurulu başkanı ile yazıştığımda, cevabında öğütme işini bilmediklerini anladım. "Bir inceliyeyim" demişti. Ne yaptı bilmem. Bu GDO ların bir kısmının bir yerlerde ekildiğinden hiç kuşkum yok. Herhangi bir denetim yapıldığına dair şimdiye kadar bir şey duymadım. Doğrudan besin zincirine girmiş olması da bir olasılık. Emin değilim ama denetimi de ithal eden şirketin kendine bırakmışlar galiba. Hoş, denetlenseydi de Türk DeltaPine'ın denetiminden farklı mı olacaktı, o da ayrı mesele. Besin zincirine dolaylı girişi de bir muamma. Kimse GDO'lu yem kullanıyoruz demiyor. Doğrudan soruyoruz, bir kaçı hariç sadece kıvırtıyorlar. Lafta yemin billah ediyorlar kullanmıyoruz diye. Yazılı ver deyince yok. Oysa GDO lobisinin söylediği gibi o kadar iyi, sağlığa faydalı bir şey idiyse, göğüslerini gere gere "bizde her şey gdo'lu" filan demeleri lazımdı. |
03-04-2012, 10:58 | #312 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Alıntı:
Benim anlatmak istediğimi anlayamamışsınız. Düşünün ki çocuğunuz gözünüzün önünde eriyip gidiyor, açlıktan ölmese bile yetersiz gıdanın sebep olduğu geri zekalılık, zayıf bünye gibi sorunlarla karşı karşıya çocuğunuz. Hadi siz kendinizi feda ediyor ve ölümü göze alıyorsunuz, ama siz yemeseniz bile çocuğunuzun da yiyebileceği bir şey yok. Çocuğunuzun bu hallere düşmesine razı mı olursunuz, yoksa ispatlanmamış GDO zararlıdır vehmi nedeniyle ona bu gıdayı yedirmez misiniz? Siz Zambia'nın GDO'ya karşıtlığı nedeniyle yetişkinler öldü çocuklar kurtuldu mu sanıyorsunuz? Bu tür olaylarda en büyük acıyı çocuklar çeker. Eeee, sonunda ne karar alıyor Zambia? Öğütülmüş GDO'lu mısırı kabul ediyor. Bu mısırı vaktiyle kabul etseydi de o açlıktan ölenler ölmeseydi daha iyi olmazmıydı? |
|
03-04-2012, 12:02 | #313 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Hep ajitasyon ve demagojiye niçin başvurur bazı insanlar? Veya kıyas-ı batıldan neden medet umarlar? Herhalde bir tartışmada üste çıkmak için. Eğer ajitasyon ve demagoji yapılacaksa âlâsını yapabilirim. Ama gerek görmüyorum. Çünkü doğru bulmuyor ve kendime yakıştıramıyorum. Şimdi siz “Zambia kadar olamadık” derseniz bundan ne anlaşılır? Zambialı kadar geri zekalılar/cahiller/yoksullar bile bizden akıllı/bilgili/zengin çıktı mı anlarsınız? Yoksa, ne anlarsınız? Bizatihi bu ifade Zambialıları aşağılıyor. Bu tür ajitasyonları yapacak ondan sonra, Zambia’nın yaptığını savunmaya geçeceksiniz. Neye karşılık? Milyonlarca açlık ölümüne karşılık. Üstelik, kıtlık zamanında kabul etmedikleri öğütülmüş GDO’lu mısırı artık kabul etmeye karar vermişler. Bu kararı verebilmek için milyonların ölmesini görmek mi gerekiyordu? Ya bundan sonra genetik hastalıklara yakalanırlarsa? Kuraklığa dayanıklı kendi mısırını geliştirmiş. Ne güzel. Kötü yapmış diyen mi var? Hindistandaki çiftçiler intihar ediyormuş. Bunun analojisini yapmıştım. Dondurma - boğulma ilişkisi. Neymiş? Falanca verdiği konferansta bu intiharlar Bt pamuk yüzünden oluyor demiş. Keza boğulmalar da dondurma yüzünden oluyor. Çünkü adam dondurmayı yiyince midesini üşütüyor, denizde midesine kramp giriyor, iki büklüm oluyor ve boğuluyor gibi bir şey bu. Daha önce de yazdım. Hindistandaki çiftçi intiharlarına ilk defa 1990 yılında dikkat çekilmiş. Yani Bt pamuk ekiminin başlamasından 12 yıl önce. Ama evirip çevirip aynı iddialar tekrar gündeme getiriliyor. Zararsız olduğu ispatlanıncaya kadar GDO’lu ürünleri yemek yokmuş. Avrupa birliğinin 100 milyon Euro harcayıp yaptırdığı araştırmaların ve Alman devletinin yiyebilirsiniz, bir zararı olduğu görülmüyor tavsiyesinin de hiç bir kıymeti yok anlaşılan. Görünüşe göre Zambia’nın aldığı kararlar çok daha rasyonel kararlar olarak algılanıyor. Hem de neye karşılık milyonlarca insanın açlıktan ölmesine karşılık. |
03-04-2012, 17:19 | #314 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
"Zambia kadar olamadık" kısmı biraz fazla tartışma konusu oldu. Konuya katkı açısından aynı mantıkla hareket edince şunu da söyleyebiliriz: "GDO konusunda ne ABD kadar olabildik, ne de AB ülkeleri kadar" Bir tarafta dünyanın sayılı gelişmiş, kalkınmış, refah düzeyi, eğitim düzeyi en yüksek toplumları, diğer tarafta dünyanın en fakir ülkelerinden biri... Biz hangisi gibi olmak istiyoruz? Zambia gibi mi? ************* Sayın MeyveliTepe'nin reklamları ajitasyon olarak kullandığı belli ama bir şeyi tam olarak anlayamadım... Reklamlara mı karşı, yoksa GDO'ya mı? Bu reklamların konuya ne gibi bir katkısı var? Eğer reklamlara karşı ise, kendisiyle hem fikirim.... Bence de son derece basit, sıradan ve bayağı reklamlar. Bu da reklam...ama hiç değilse bir seviyesi var: PRI: Golden Rice Answer to Childhood Health Problems - YouTube |
03-04-2012, 23:19 | #315 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 26-04-2010
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 154
|
Alıntı:
Kafam karıştı biraz. |
|
03-04-2012, 23:49 | #317 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Benim hatam.... aklım başka yerdeyden isimleri karıştırdım. Hesabıma benden başka kimse giremez. Kasdettiğim elbette Serpent idi... |
04-04-2012, 00:39 | #318 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 26-04-2010
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 154
|
Alıntı:
Sn. Odeh eleştiri değil zaten Sn. MeTePe'ye yanlış anlamamak için aklımdaki bir kaç soruyu sordum, kendiside hoş bir şekilde cevapladı. Bunda 3. kişi olarak sizin tepkinizi anlayamadım. Hiç hoş değil mesajınız. Özellikle "Anlamıyorsa bu sayfada ne arıyor?" cümleniz. Üslubunuz sizinle daha fazla tartışmama veya konuşmama uygun değil. |
|
04-04-2012, 01:26 | #319 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Düzeltmeniz için ben teşekkür ederim... Bir birinden alakasız, yaklaşık 7-8 forumda aktif üyeliğim var ve genellikle bunlarda hızlı bir tur atıp takip ettiğim konulardaki yeni mesajları okuyorum. Haliyle acele edince bu tür hatalar olabiliyor. Bu arada yeri gelmişken, GDO'ya karşı olan bir görüşü de aktarmış olalım. Prof. Dr. A. Çolak: "GDO'lu ürüne ihtiyaç yok" Alıntı:
Sayın Çolak'a katılıyorum. İhtiyacımız yoksa kullanmayalım. Ama itiraz ettiğim bir kısım var. İhtiyacımız yoksa neden ithal ediyoruz. Ziraatçi olmamakla birlikte özellikle mısırın ülkemizde oldukça verimsiz ve yetersiz olduğu söyleniyor. Mısır, beyaz et üretiminde çok önemli bir ürün. Bugün haberlerde koyunlara patates cipsi yedirildiği, çünkü kuru yemden daha ucuz olduğuna dair haberler vardı. (Şehir efsanesi de olabilir... doğruluğunu bilmiyorum) Ama burada şöyle bir tablo olduğunu da inkar etmek pek gerçekçi olmaz: Tarımsal ürünlerimiz gerek nitelik, gerekse nicelik olarak tüm gereksinimleri karşılamıyor. Karşı çıktığımız yerde alternatifleri de sunmamız lazım. Kimse kusura bakmasın ama "organik tarımla" bu ülke ihtiyaçlarının karşılanabileceğine kesinlikle inancım yok. Olsaydı zaten çiftçi boşuna ilaçlara, gübrelere, ithal tohumlara bu kadar para vermez, doğal yöntemlerle tarıma devam ederdi. Ayrıca yazının tümünü okuduğumda dehşete kapıldım. Çünkü, Türkiyenin en büyük üniversitelerinden birinin Ziraat Fak. başındaki kişi tohum geliştiremediklerini, çünkü tohum tescilinin 2,500TL tuttuğunu söylüyor.. Yazı ile İKİBİNBEŞYÜZ TL!!! Terasta maydonoz diktiğim saksılara 1000TL para harcadım ben! Buna gülünür mü, ağlanır mı bilmiyorum. Tescilli bir tohuma 2500TL ödemekten aciz bir toplum olarak milyar dolarlık GDO'lu tohumlar üstünde tartışma yürütüyoruz. Nasıl iş anlamadım. |
|
04-04-2012, 20:50 | #320 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Bir arkadaşımız “Halkımızı Nasıl Zehirliyoruz?” mesajının altına şu linki koymuş. Halkımızı nasıl zehirliyoruz? - Rahmi TURAN - Hürriyet Bu yazıyı okudum. Kendiniz de bakarsınız. Beni hayrete düşüren, bu yazının yazarının atıfta bulunduğu kişinin bir Doç. Dr. Tıp Uzmanı olması. Bu kişi diyor ki “Mısır şekerinin kullanımı Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da yasaklandı [vurgulama bana ait]. Türkiye’de ise serbest. Mısır şekerinden yapılan gıdalardan uzak durun.” Yazının devamında başka şeyler de var. Gerçek dışı bir iddianın üstüne inşa edilmiş daha pek çok yalan-yanlış ifade. Şimdi insanımız gazetelerde bu ifadeyi görünce ne düşünür? Koskoca bir tıp doçenti bunu söylüyorsa vardır bir bildiği diye düşünür değil mi? Ama araştırınca görüyoruz ki ne Amerika’da yasaklanmış ne de Avrupa’da. Avrupa’da sadece her ülke için tanınmış bir üretim kotası var. Onun sebebinin de konvansiyonel beyaz şeker üretimini baltalamamak olduğu anlaşılıyor. Amerika beyaz şeker üretimi yeterli olmadığı ve daha ucuza üretilebildiği için neredeyse tümüyle mısır şekerine yönelmiş. Burada dikkat çekmeye çalıştığım husus mısır şekerinin GDO’lu üründen üretilip üretilmediği ve zararlı olup olmadığı değil. Bunlar ayrı konular. Kendi görüşlerini insanlara empoze edebilmek için düpedüz gerçeğe aykırı ifadelerden çekinmiyor bazı insanlar. Saygılarımla.. |
12-04-2012, 12:45 | #321 |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
|
|
18-04-2012, 11:06 | #322 |
agaclar.net
|
Deşifre programın videosu için tıklayın Mehdi Eker / Deşifre “BİR HAYVANSAL ÜRÜNDE BU HAYVAN GDO'LU YEM YEMİŞTİR YAZILACAK” Deşifre programına katılan Mehdi Eker, “bundan sonra firmanın mamulünde bu hayvan GDO’lu yem yemiştir diye yazılacak” şeklinde ütopik bir vaatte bulundu. Uygulamaları aksi olsa da tabiata minimum müdahaleden yana yana olduğuna iddia eden Mehdi Eker, minimum müdahaleden neyi kastettiğini ise açıklamadı. Tabiîliğine ve tabiata açık bir müdahale olan ve “kısır hibrit tohumları” savunan Eker, Hibrit tohumların genetiğiyle oynanmadığını iddia etti. 2010 yılında yayınladığı ‘Tohumda Yanlış Bilinenler’ başlıklı dokümanında; “Hibrit tohumlar sadece bir kez kullanılabilir. Bu nedenle her yıl yeniden satın alınması gerektir” diyen Eker, bu tohumların fıtri yapısı yani genetiğiyle oynanmıyorsa nasıl kısırlaştırıldığını ise farklı dokümanlarında GDO’cuların yöntemiyle cevaplıyor. Oysa Mehdi Eker’in en çok övündüğü ve 2006’da çıkarılan Tohumculuk Kanunu ile geleneksel/tabii tohumların ticarini yasaklayanda Mehdi Eker’in kendisiydi. SOYANIN TAMAMI GDO’LU ‘GDO’ya karşı iseniz niçin bunu yasaklamıyorsunuz?’ sorusunu cevaplamakta zorlanan Eker; “Bazı şeyler vardır. Mesela neredeyse dünyada üretilen ‘soya’nın tamamı genetiği değiştirilmiş soya” olduğu gerçeğini de kabul etti. Soyalara yapısında olmayan bir bakterinin aktarıldığını söyleyen Eker; “Dünyadaki yem hammaddesinin tamamının aynı şekilde GDO’ludur” dedi. GDO’yu neden yasaklayamadıklarını küresel yapılara bağlayan Mehdi Eker, bunun için bütün ticari yapınızı gözden geçirmek zorunda kalınacağını da itiraf etti. MEHDİ EKER KENDİ BÖYLE TEKZİP ETTİ GDO’yu yasakladıkları söylemlerini bir bir çürüten Mehdi Eker, GDO’nun yasaklanmasına güç yetirememeyi küresel lobilere karşı duramamaktan kaynaklandığını da ilk kez bir canlı yayında kabul etti. GDO’dan yana tavrı ile tanından Prof Dr Selim Çetin’in piyasadaki 51 yemden 50’sinin GDO’lu çıkmasına yönelik isyanı sorulduğunda az önce dünyada GDO’suz soya olmadığını itiraf eden Eker, birkaç dakika önceki sözlerinden u dönüşü yaptı ve “tespitlerine göre yemlerde GDO yok” dedi. EKER SİNİRLENDİ Sunucu Mehmet Ali Önel’in ‘zaten izin veriliyor, gemilerle GDO’lu yemler geliyor’ şeklindeki itirazına karşı sinirlenip, “öyle değil, hemen şey yapmayın, öyle değil” diyerek konuyu geçiştirmeye çalıştı. Övünmek istediğinde karmaşık rakamları ezbere söyleyen Mehdi Eker, izin verdiği GDO’lu 13 mısır ve 3 soya türü rakamlarını bile telaffuz etmekte zorlandığı görüldü. GDO’YU YASAKLAMAK DEVLETİN GÖREVİ DEĞİL Önel’in “genetik müdahale içermeyen ürünleri tüketme hakkımı devletin korumasını istiyorum” şeklindeki talebine Eyvallah diyen Eker; “Devletin burada yapacağı şu: Tüketilen gıda maddelerinin üzerinde eğer bir şey varsa, bu bilgiye erişmenize devlet sağlamakla mükelleftir” dedi. GDO BENİM UZMANLIK ALANIM DEĞİL Sıkışınca iktidar gücünden yararlanmaya çalışan bay Eker, “Bu benim uzmanlık alanım değil, uzmanlık alanım olmayan bir konuda da çok konuşmayı sevmiyorum” diyerek Monsanto gibi bu konuda dünyanın en uzman şirketinin konuşmasında yarar olduğunu ima eder gibiydi. GDO’lu yemlerle beslenen hayvanın et, süt ve yumurtasına genetik müdahalelerin geçtiğine dair çok sayıda bilimsel veri olmasına rağmen GDO’cuların reklamlarında oynayan EFSA’nın bunu kabul etmediğini iddia etti. TÜM YAĞLAR GDO’LU SOYA VE MISIR’DAN ELDE EDİLİYOR GDO’lu soya ve GDO’lu mısırlardan elde edilen soya ve mısırözü yağına GDO’nun geçtiğine dair bir bilgi olmadığını iddia eden Tarım Bakanlığı temsilcisi Mehdi Eker; ‘EFSA’nın araştırma yaptırdığı iddia etti. “BU ADAM GDO’CU DEĞİL BURADAN KOVALIM” Önel ise bu araştırmaların tohum şirketlerince finanse edildiği, bu nedenle yanlış sonuçlar ortaya çıktığını belirtmesine itiraz eden Eker’e Mehmet Ali Önel bu kez de Vikileaks belgelerinde geçen “bu adam GDO’cu değil, bunu buradan kovalım” şeklindeki ifadeleri hatırlatması Eker’i çileden çıkardı. WIKILEAKS: SAMİ GÜÇLÜ’NÜN YERİNE “DAHA PASİF BİRİ” Wikileks’ın Türkiye ile ilgili belgelerinde ise Eski Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sami Güçlü ve Mehdi Eker’le ile ilgili çok çarpıcı bilgiler yer alıyordu. Sami Güçlü ABD çıkarlarına karşı direndiği ifade edilen belgelerde “ABD ile ilgili konularda ilerleme sağlanması konusunda engel teşkil ediyor!" deniliyor. ABD’liler Sami Güçlü'nün yerine “daha pasif biri getirildiği”ni iddia ediliyor. Tohumculuk ve GDO yasasının Eker’in gelmesini ardından çıkması da başka bir tartışma konusuydu. Önel’in “Bütün dünyaya tohum satan Monsanto denen bir firma var. Bunlar bu kadar güçlü değil mi?” sorusuna Eker yaptığı icraatların aksine “Ben GDO’dan yana değilim” diyerek geçiştirdi. GDO’yu ben yasakladım diyen Eker, cümlesinin devamında bu kez de yasaklamak yerine “kontrol altında tutmaktan” söz etmeye başladığı dikkatlerden kaçmadı. MEHDİ EKER: “GDO’YU YASAKLAMAK MÜMKÜN DEĞİL” “GDO’lu hammadde ve ürünleri komple yasaklamak mümkün değil mi, bu talep çok mu romantik?” sorusuna Eker, şu çok çarpıcı bir cümleyi kuruyor: “GDO’yu yasaklamak doğru değil. Şu safhada dünyanın gerçekleriyle uymuyor. Şu safhada uymuyor yani…” şeklinde itiraf ediyor. Mehdi Eker bu cümleleri kurduğu tarihten bir hafta önce ise Polonya Tarım Bakanlığı GDO’yu ülkede yasakladığı ilan etti. Biraz önce EFSA’nın çalışmalarına göre GDO’nun et, süt, yumurta ve yağlara kesinlikle geçmediğini iddia eden Mehdi Eker, yine sözünde dönüp, bu konu da geçtiğine dair çalışmalarda olduğunu belirtti ve ekledi: “Bu durum netlik ve kesinlik kazanmış değil” Önel’in “insanlık bu riski sigara gibi alacak o halde” şeklindeki itirazına Eker; “Bilemem belki 10-15 sene sonra belki 2 sene, 3 sene, belki 5 sene sonra çıkar” dedi. BAKAN NE KADAR GDO’LU YEM GİRDİĞİNİ BİLMİYORMUŞ “Türkiye’ye şu ana kadar kaç bin ton GDO’lu yem hammaddesi girdi” sorusuna “Bilemiyorum, onu bilemeyiz. Çıkartırız onu şeylerden” dedi. “GDO’lu ise ürüne GDO’lu bir gıda maddesi katılmışsa izne tabidir” diyen Eker, bundan yüzlerce kez gıdalara katılmadığını açıklamasına karşı bu kez de buna izin verildiğini belirtti. “Yasak diyorsunuz ama kontrollü izin verdik demek değil mi” sorusu karşısında zor durumda kalan Eker, “izne tabi” cümlesini “üretimi yasak” şeklinde alakasız bir cevap verdi. Sorular karşısında bunalan Eker, Önel’e “beni niye dikkate almıyorsunuz” diye sitem etti. “Aklım hep ithalat meselesine takılıyor” diyen Önel’e “İyi de kardeşim bu yem hammaddesi niye dönüp dönüp aynı şeyleri konuşuyoruz” şeklinde çıkıştı. Oysa Türkiye Gıda ve İçecek Sanayicileri Federasyonu’nun GDO’lu ürünlerin de “basitleştirilmiş işlem” olarak ithal edilmesi için Kurul’a başvurmuş, Kurul ise gıdalardaki GDO’lu ithalatın yemlerde olduğu gibi basitleştirilmiş işlem değil “normal işlem” olarak yapılabileceği kararına varmıştı. Kaynak |
18-04-2012, 12:28 | #323 | |
Ağaç Dostu
|
Hatırlatmış olayım: Alıntı:
|
|
26-04-2012, 01:25 | #324 |
-
|
http://www.naturalnews.com/035578_Mo...echnology.html Monsanto hakkında (aleyhinde) bir yasa çıkarılacağı şeklinde bana bildirilen haberin bağlantısı yukarıda... (Bu dili bilmediğim için bilenlerin bilgi ve yorumuna sunmak istiyorum.) |
30-04-2012, 16:15 | #325 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 09-05-2011
Şehir: MERSİN
Mesajlar: 83
|
merhaba doğanın verdiği eşsiz değerdeki her ürünü olduğu gibi tüketebilirsek ne ala. ama ne yazık ki insan elinin değdiği hemen hemen çoğu şeyde bir hilesi bulunmakta. işin ticari boyutu genişleyince bu hileler daha kontrolsüz hale gelebilmektedir. bu ürünleri bu hale getiren insanoğlunun ta kendisidir. mesele sadece GDO'yla bitmiyor ki, her gün her ürünün farklı bir hilesi çıkıyor. bu kadar çok hileli ürünün içinde temiz besini bulmak çok zor. keşke ülkemizin insana verdiği değer imkanları geniş olsaydı da kimse kimseye zarar vermese, herkes kendi ürününü yetiştirebilse ve bu endişelerden kurtulabilsek. imkanları olanların kendi ürünlerini kendilerinin yetiştirmesi ve eğerki ticari boyuta ulaşılırsa da üç kuruş için kimse kimseyi hasta etmese gayri... |
19-08-2012, 23:16 | #326 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Çevir kazı yanmasın
Tarih: 22 Mart 2011 "TGDF 29 GDO'LU GEN İÇİN İZİN İSTEDİ TGDF Genel Başkanı Şemsi Kopuz'un konuya ilişkin açıklaması şöyle ... ''Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) İktisadi İşletmesi, daha önce Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde görev yapan bilimsel komite tarafından izin verilen genlerin, kanun ve yönetmelikte yer alan basitleştirilmiş işlem kapsamında gıda amaçlı ithal ve kullanım izni için 28 Ekim 2010 tarihinde Biyogüvenlik Kuruluna müracaat etmiştir." Kaynak Tarih: 16 Ağustos 2012 "KAMUOYU DUYURUSU TGDF’DEN GDO’NUN ÖNLENMESİ İÇİN ORTAK ÇÖZÜM ÇAĞRISI TGDF, bilimsel, yasal ve etik kural ve ölçütleri esas alarak başta kamu otoritesi olmak üzere tüm paydaşları ile işbirliği içinde “halkımızın sağlıklı, kaliteli ve güvenilir gıdayla beslenmesini sağlamak” hedefiyle faaliyet göstermektedir. ... TGDF, Biyogüvenlik Kanunu’nun yürürlüğe girmesinin ardından, kanun gereğince AB mevzuatına uyum amacıyla 29 genin “onaylanması değil, tanımlanması için” Biyogüvenlik Kurulu’na 2010 yılında başvuruda bulunmuştur. ... TGDF, GDO konusunda kamuoyunda uzun bir süredir yaşanan endişenin ve karmaşanın biran önce sona ermesi için Biyogüvenlik Kurulu’nu göreve davet etmekte, kaçınılmaz bulaşmadan kaynaklanan sorunları çözecek adımların atılmasını talep etmekte ve söz konusu müracaatı geri çekmektedir." kaynak "halkımızın sağlıklı, kaliteli ve güvenilir gıdayla beslenmesini sağlamak" diye adlandırılan hedef ancak güvenilir organizasyonlarca, en çok da ne yediğini bilen, bilmek isteyen toplumun varlığı ile başarılabilir, bir öyle, bir böyle söyleyenlerle değil. |
19-08-2012, 23:56 | #327 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
3 Nisan 2012'de; Alıntı:
Tarih 8 Haziran 2012. Torkunun bir gıda ürününde GDO çıktı. Yem maksadıyla ülkeye girenlerin besin zincirine sızmış olması bir olasılık. Torku, yaptığı basın açıklamasında soya unu tedarik ettikleri firmayı (her kimse) suçladı. GDO tesbitini kendilerinin yaptıklarını, piyasaya verilmeden toplandığını söyledilerse de inandırıcı değil, zira tesbit piyasadaki rastgele bir üründen yapılmıştı. Doğrudan kendilerine de sormuştum, nedir diye. Kamuoyu açıklamasını içeren bir yanıt gönderdiler. Fazladan da; "Siz tüketicilerimizin bize karşı göstermiş olduğu güvene teşekkür ederiz. Ürünlerimizin bu güveni hak edecek şekilde üretildiğinin bilinmesini arzu ederiz. Adresinizi bu e postayı cevaplamak suretiyle bize bildirmeniz halinde titizlikle üretilmiş ürünlerimiz denemeniz için ücretsiz olarak adresinize gönderilecektir. Saygılarımızla." Demişler. Ürünlerini hazırlarlarken yeterince titiz olmadıkları bu olayla belli olduğundan ücretsiz deneme ürünlerinden talep etmedim Bu durumu Biyogüvenlik kurulu başkanına da sordum, kanun ortada, bir de yönetmelik var nasıl oluyor, lojistik zincirde ne gibi bir denetim var diye. Ondan da; "Bahsettiğiniz konu zaten bakanlığın bu konudaki sıkı denetimi sonucunda ortaya çıktı. Konu savcılığa intikal etmiş durumda. Biyogüvenlik kanununa göre gereken yapılacaktır." şeklinde yanıt gelmişti. Maalesef kırk yılda bir son üründe yapılan denetim yeterli gelmez. Lojistik zincirin kontrol altına alınması gerekir. Bu da ülkemizin gerçeklerine zaten uymuyor. |
|
20-08-2012, 00:38 | #328 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Monsanto'nun Hindistanda GDO pamuk tohumu reklamlarını yayınladığım mesajda bu reklamların ne anlama geldiğini yazmıştım aslında. Buna rağmen; Alıntı:
Bu reklamları "basit, sıradan ve bayağı" olarak nitelemek yeterli midir, ya da doğru mudur bilemiyorum. Bir şeyin "basit" olması çok değer verdiğim bir özelliktir fakat kastedilen "aşağılık" anlamına yakın olan olsa gerek. "Sıradan" nitelemesi oldukça ciddi. Bu gibi reklamlar sıradan, yani çokça tekrarlayan şeylerse var geldi başımıza. Umarım sıradan değildir. Ben tek kelimeyle "ahlaksız" ve "kötü niyetli" olarak niteliyorum. Ahlaksız olan reklamın kendisi değil, reklam ile yapılmak istenen şey. Nasıl mı? Reklamlardan birinde, büyük tarladan bir vagon pamuk alınabilmişken, GDO tohum ekilen kücük tarladan onlarca vagon pamuk alınabildiğini söylüyor. Bir diğer reklamda çiftçinin GDO tohum sayesinde tüm borçlarını ödediği, arta kalan para ile de refah seyiyesini yükselttiğini, çocuğu da alet ederek söylüyor. Oysa bunlar sadece yalan. Dev GDO şirketleri Hintli çiftçileri kandırarak GDO tohum almaya özendirmek için bu reklamları yapmışlar. Zaten iki yakası bir araya gelmeyen, yiyecek üretiminden uzaklaşıp, dünya borsalarında kote edilen, dolayısıyla üretimin gerçekten artma durumunda dahi üretene katkı sağlama olasılığı olmayan ürüne yönlendirilmiş bu insanların durumları gözetilerek bu reklamlar yapılmış. Çoğunluğun kanmaması neredeyse imkansız. Vandana Shiva da bunu anlatıyor zaten. Sonuç ise ortada. Reklamlarda söylenenler gerçekleşmeyip çiftçi tohumculara ve pestisitçilere ipotek ile iyice borçlanınca şakağa sıkılan kurşunların çoğalması. GDO devlerinin bile bile yaptıkları, başka bir çok şeyde olduğu gibi gayet mübah gördükleri bir şey. |
|
20-08-2012, 01:39 | #329 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Kaliforniya Bilmek Hakkımızdır oylaması
Takip edenler nefesini tutmuş, Kasım ayında Kaliforniyada yapılacak oylama sürecini izliyorlar. Oylama, "It's Our Right to Know" (Bilmek Hakkımızdır) oylaması. Sonuç pozitif çıkarsa, eyalet kanunlarında, GDO içeren gıda ürünlerine gdo içerir veya benzer bir etiket konması zorunluğu şeklinde bir madde gelecek. Oylamanın sonucu, peşinden diğer eyaletlerin de gelecek olması, devamında tüm dünyadaki GDO yoluyla şirketlerin gıdayı kontrol etme sürecinin etkilenecek olması sebebiyle oldukça önemli. Başka pek çok Amerikan oylamasında olduğu gibi kıran kırana kampanyalar yürütülüyor. GDO etiketlenmesi isteyen bireyler kampanya için bu güne kadar $2,6 milyon bağış yapmışlar. Karşı kanat, yani paketlere gdo etiketi konmasını istemeyenler, ki durumdan yarası olan şirketler, Monsanto – $4,208,000 Pepsi Co. – $1,716,300 Coca Cola – $1,164,400 Congara – $1,076,300 Kellogg – $632,500 General Mills – $520,000 Bu bağışları yapmışlar (kaynak). Etkilerin önemi sebebiyle ilerleyen günlerde karşı kampanyann sertleşmesi muhtemel görünüyor. Tüketiciye ve topluma karşı şirketler... Bakalım ne olacak. |
20-08-2012, 14:00 | #330 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 20-08-2011
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,536
|
....''ajitasyon olarak kullandığı belli ama bir şeyi tam olarak anlayamadım... Reklamlara mı karşı, yoksa GDO'ya mı?''.... Samimiyet; burada nerede var?. Aradım bulamadım. Sürü ölmüş, hiç bir maraza uğramadan hem de... cevabını bağlamışlar; Sürünün canı ölmek istemiş. Çoban suçsuz, o çobanı seçen sahibi suçsuz. Bence belirtildiği gibi ''dolar'' kazanacak. Saçılan dolarların amacı ne? Cevap ta bu işte. Ben kendi sağlığım için saçtım diyelim. Onun amacı beni korumak mı, yoksa saçtığı dolarları katlayarak yerine/cebine koymak mı?. Paranın ''güç'' savaşı ilelebed sürecek, insanın doğası gereği. Hayırlı bayramlar diler, güzel yazılarınız için teşekkür ederim. Aydınlanmak isteyenlere, hiç bir şahsi çıkar beklentisi olmadan çevresini aydınlatan samimi aydınlara saygılarımla lütfen. |
|
|