agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Daha İyi Bir Yaşam İçin
(https)




Beğeni Düzeni8Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 24-11-2006, 12:46   #1
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
'Bir karşı fikir (Sütü sokaktan alın, suyu musluktan için)'

http://arsiv.sabah.com.tr/2006/11/23...61123-200.html


Sütü sokaktan alın suyu musluktan için

Rafine şekerle ve yapay tatlandırıcıyla yapılan her türlü tatlının ve içeceğin yasak olduğu Taş Devri diyetinde en önemli kural, doğallık! Yani temiz olduğuna güveniyorsanız sütü sokak sütçüsünden almalı, suyu da filtre ederek musluktan içmelisiniz.

Taş Devri diyetinde içeceklerin doğru ve bilinçli tüketilmesinin çok önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Aydın, sorularımızı yanıtladı:

* Bu diyette süt serbest mi?
Pastörize sütü önermiyorum. Sütün pastörizasyonu bazı zararlı bakterileri ortadan kaldırırken, faydalı bakterileri (probiyotikleri) de yok ediyor. Kutu sütleri çok daha büyük bir sorun. Çünkü homojenizasyon sırasında süte 2 ton civarında bir basınç uygulanıyor ve süt proteinlerinin moleküler yapısı büyük ölçüde değişiyor. Molekül yapısı değişmiş proteinler, çocuğun ileriki yaşamında Tip 1 diyabet gibi hastalıklara yol açıyor. Kaymak bağlamayan, ekşimeyen ya da kesmeyen süt veya yoğurt doğal değildir. Sütten çok, mayalanmış süt ürünleri, tam yağlı yoğurt, tam yağlı peynir tercih edilmeli. Kefirle mayalanmış süt çok yararlıdır.

* Hangi süt tüketilmeli?
Mümkünse günlük mandıra sütü tüketilmeli. Temiz olduğuna güveniyorsanız (!) sokak sütçüsünden de süt alabilirsiniz. Şehirdeki en iyi olabilecek seçenek, günlük pastörize şişe sütleridir. Uzun ömürlü homojenize kutu sütlerini kesinlikle kullanmayın. Süt ya da yoğurt ekşimesin veya kesilmesin diye içlerine antibiyotikler konuluyor ve süt içindeki probiyotiklerin tümüne yakını kayboluyor. Bu yüzden bulabilirseniz sadece ekşiyen ve kesilen süt ve yoğurtları yiyin!

Çayınız demleme olsun

* Çay öneriyor musunuz?
Bütün çay çeşitleri çok yararlı. Ama şekersiz ve 5-10 dakika demlendikten sonra hemen içilmeli. Fazla beklerse, antioksidan değeri azalır. Makine ve sarkıtma çay tercih edilmemeli. Yeşil çayın ise diğer çaylara göre büyük bir üstünlüğü yok. Yeşil ile siyah çayın antioksidan kapasitesi arasında bir fark bulunamamıştır.

* Kahve içilebiliyor mu?
Kahve, nescafe, kapuçino ve Türk kahvesi büyük ölçüde yasak! Ama çok isteniyorsa arada bir içilebilir.

* Tatlı tamamen yasak mı?
Rafine şekerler, çay şekeri ve fruktoz ile bunlarla yapılan reçel, pasta, bisküviler, gofretler, baklava, revani ve kadayıf gibi tatlılar yasak. Kendi şekeri ile yapılan köy pekmezleri ve Maraş usulü az şekerli dondurmalar az miktarda yenilebilir.

* Tatlı ihtiyacı için balı öneriyor musunuz?
Bal, halis ise şifa verir. Günde 1-2 çay kaşığı yenilebilir. Alelade ballar, her çeşit reçel ve pekmez; aşırı şeker içerdiğinden yenilmemeli. Piyasadaki balların büyük bir kısmı sahtedir.

Çikolata yiyebilirsiniz

* Çikolata yenilebilir mi?
Haftada bir-iki kere orta boy, sütsüz ve kakao oranı yüksek (bitter) ve kaliteli çikolata yenilebilir. Sütlü çikolataların şeker içeriği çok yüksektir. Çikolata, kadınlarda adet öncesinde görülen depresyonu azaltır ve en iyi magnezyum kaynağıdır.

* Şeker yerine tatlandırıcı kullanılabilir mi?
Tatlandırıcılar ve bunlarla yapılmış diyet ürünleri yenilmemeli. Diyet kola, şekersiz sakız ve birçok diyet yiyecek, içinde tatlandırıcı bulunur.

* İçkiye izin var mı?
Günde 1-2 kadeh şarap (özellikle kırmızı), rakı ya da eş değer içki içilebilir. Mecburiyet yok! Bira, votka ve cin gibi şeker içeriği yüksek içkileri içmeyin.

* Meşrubatta neden kısıtlamalar var?
Evde yapılan taze meyve suyu, posası ile birlikte içilebilir. Meşrubat olarak; ayran, kefir, boza, şalgam suyu veya meyan kökü suyu içebilirsiniz. Enerji içecekleri ise kesinlikle yasak. Çünkü içerdikleri temel maddeler, şeker ve kafeindir. Başlangıçta reaksiyon hızını biraz artırsa da daha sonra bu fark da ortadan kalkar. Şeker içeriğinin yüksek olması; uzun vadede insülin direncini ve buna bağlı hastalıkları artırır ve bu arada enerjinizin azalmasına yol açar. Enerji içeceklerini içmeden önce enerjinizin niçin azaldığını araştırın!
ESRA TÜZÜN



.


Düzenleyen denizakvaryumu : 09-10-2008 saat 14:09 Neden: makalae ekleme
denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-11-2007, 15:15   #2
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Şimdi batı diyetinde en çok tartışmaya konu olmuş ve yanlış anlaşılmış kısma geldik.

Doğulular ve Afrikalılar geleneksel olarak, müshil amaçlı kullanımı hariç sütten uzak durmuşlardır. Ama batı dünyasında insanlara hayatları boyunca her gün süt içmeleri söylenir.

Doğaya baktığımızda, yavruların diğer yiyeceklerle sütten kesildiği zamana kadar yalnızca sütle beslendiğini görürüz. Sütün sindirimini sağlayan laktaz enziminin, ergenliğe geçişle birlikte insan sisteminden kendiliğinden yok olması; yetişkin insanların süte besin olarak kaplanlardan ya da şempanzelerden daha fazla ihtiyacı olmadığını gösteriyor.

Süt, çiğ olarak tüketildiğinde tam protein besin olmasına rağmen yağ da içerdiği için kendinden başka bir besinle zor karışır. Buna rağmen günümüzde yetişkinler diğer yiyecekleri devamlı soğuk sütle "yıkarlar". Süt mideye girdiğinde hemen kesilir ve mevcut başka bir yiyecek varsa kesilmiş süt tanecikleri diğer yiyecek taneciklerinin etrafında pıhtılaşır, onları
mide özsularından yalıtırak sindirimi geciktirir, çürüme başlangıcına ortam sağlar. Bu yüzden süt tüketimi ile ilgili ilk ve en önemli kural şudur: "Ya tek başına iç, ya da içme."

Bugün süt, içindeki doğal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri değiştiren pastörizasyonun her yerde uygulanması yüzünden, daha da sindirilemez hâle gelmiştir.

Çiğ süt, sütün sindirimini sağlayan laktaz ve lipaz aktif enzimlerine sahiptir. Canlılığını yitirmiş laktazı ve diğer aktif enzimleri içeren pastörize süt, yetişkin mideler tarafından gerektiği gibi sindirilemez.

Şişeyle beslenen bebeklerin yaşadığı karın ağrısı, pişik, solunum rahatsızlıkları, gaz ve diğer rahatsızlıkların da gösterdiği gibi çocuklar bile bu konuda sıkıntı çeker. Enzimlerin eksikliğinin ve hayâtî proteinlerin değişmesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral elementleri erittiği de kuşku götürmez.

1930'larda Dr. Francis M. Pottenger, pastörize ve çiğ sütle beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine ilişkin 10 yıllık bir çalışma yürüttü. Bir grup yalnızca çiğ süt alırken, diğer grup aynı kaynaktan alınan pastörize sütle beslendi.

Çiğ süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayatı boyunca sağlıklı, aktif ve canlı kaldı ama pastörize sütle beslenen grup kısa süre sonra durgun, sersem ve normalde insanlarla ilişkilendirilen kalp krizi, böbrek yetmezliği, tiroit bozukluğu, solunum rahatsızlıkları, diş kaybı, kemik zayıflığı, karaciğer iltihabı gibi kronik yozlaştırıcı rahatsızlıklara karşı savunmasız hâle geldi.

Ama Dr. Pottenger'in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü nesillere olanlardı.

Pastörize sütle beslenen grubun yavrularının hepsi pastörize sütten kalsiyum emiliminin olmadığını gösteren zayıf ve küçük dişler, kalsiyum eksikliğinin açık ifadesi olan güçsüz kemiklerle doğdular. Çiğ sütle beslenen grubun yavruları ebeveynleri gibi sağlıklı kaldı.

Pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kuşak yavrularının birçoğu ölü doğarken,kurtulanlar ise kısırdılar ve üreyemiyorlardı. Çiğ sütle beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen grupta dördüncü nesil olmadığı için deney bitmek durumunda kaldı.


Eğer bunlar pastörize sütün zararlı etkilerinin yeterli kanıtı değilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten tiksindiği, kendi annelerinden alınan pastörize sütle beslenen buzağıların genellikle 6 hafta* içinde öldüğü gerçeğini dikkate alın.

Çiğ sütün lehinde, pastörize sütün aleyinde bulunan bu gibi bilimsel kanıtlara ve yirminci yüzyılın başlarına kadar insan türünün çiğ sütle beslendiği gerçeğine rağmen bugün Amerika'da birkaç eyalet hariç çiğ süt satmak yasal değildir.

Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış süt, insan ömrünü uzatmada hiçbir fayda göstermezken; sütü pastörize etmek raf ömrünü uzattığından süt endüstrisi için daha kârlıdır. Dahası, pastörizasyon hepsini olmasa da bazı tehlikeli mikropları öldürerek sıhhî olmayan mandıralardaki hasta ineklerden alınan sütü göreceli olarak "zararsız" hâle getirir ve bu da süt endüstrisinin mâliyetlerini azaltır.

Dr. Pottenger'in pastörize sütle beslenmiş kedilerinin kısırlaşması ve gücünü yitirmesi için yalnızca üç kuşak geçmesi yeterli olmuştur. Amerikalıların ve Avrupalıların neredeyse aynı sayıdaki kuşağı pastörize sütle beslenmiştir.

Bugün, kısırlık Amerikan çiftleri için başta gelen sorunlardan biriyken; kalsiyum eksikliği de öyle yayılmıştır ki,
Amerikalı çocukların yüzde doksanı kronik diş çürümesi sorunuyla karşı karşıyadır.

İşin daha kötüsü, şimdilerde kaymağının ayrılmasını önlemek için süt "homojenize" ediliyor. Bu, yağ moleküllerinin sütün geri kalanından ayrılmayacağı noktaya kadar mayalanmasını ve öğütülmesini gerektiriyor. Ama aynı zamanda bu durum, süt yağının küçük parçacıklarının ince bağırsağın duvarından kolayca geçmesine izin vererek, doğal niteliğini kaybetmiş yağ ve kolestrolün vücut tarafından emilme miktarını büyük oranda arttırıyor.

Aslında homojenize sütten, saf kremadan aldığınızdan daha fazla süt yağı alırsınız!

Kemik erimesi rahatsızlığı olan kadınların pastörize süt ürünleri ile ilgili gerçekleri dikkate almaları gerekir. Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu süt, bu durumu önlemek için yeterince kalsiyum sağlamaz.

Büyük miktarlarda pastörize süt ürünleri tüketen Amerikalı kadınlar, dünyanın en yüksek sayıdaki kemik erimesi vakalarından muzdariptirler.

Örneğin, çiğ lahana; herhangi bir miktar pastörize süt, yoğurt, çiftlik
peyniri veya doğal niteliği bozulmuş diğer süt ürünlerinden daha fazla
kalsiyum sağlar.

Kuzey Dakota'nın Grand Folks şehrindeki İnsan Araştırma Merkezi'nde yapılan
yeni çalışmalar gösteriyor ki, boron elementi kalsiyumun besinlerden emilmesinde ve kemik yapımında kullanılmasında temel bir role sahiptir.

Daha da dikkate değer bir nokta şudur: Yeterli miktarda boron verildiğinde kadınların kanındaki östrojen seviyesi, Batı'da kemik erimesine karşı genel bir geçici önlem olan östrojen yenileme terapisine duyulan ihtiyacı ortadan kaldırarak, iki katından daha fazla arttı. Boronu nereden bulabiliriz?

Özellikle elma, armut, üzüm, fındık, lahana ve diğer lifli sebzeler gibi kasiyumu da bulduğumuz taze meyve ve sebzelerden. Doğa zaten ihtiyacımız olan hayâtî besin kaynaklarının tümünü birbirini tamamlayan şekilde bolca sağlamıştır ama insan onları öldürene kadar pişirmekte ve işlemekte ısrar eder ve sonra diyetinin neden "işe yaramadığını" düşünür durur.

Yetişkinler harika bir besin olan çiğ sütü temin edemedikleri sürece, günlük diyetlerinde yer alan sütü yeniden gözden geçirmelidirler.

Çocukları "güçlü ve sağlıklı" büyüsünler diye pastörize sütle tıka basa doldurmak düpedüz deliliktir, çünkü en basitinden, onlar içindeki besinleri ayrıştıramazlar.

Aslında, doğal niteliğini yitirmiş süt ürünleri, bağırsakları tabaka tabaka balçık gibi çamurla tıkayarak organik besinlerin emilimine engel olduğundan; erkekler, kadınlar ve çocuklar diyetlerindeki tüm pastörize süt ürünlerini çıkarmalıdırlar.

İnek sütü buzağılar içindir ve bebekler de sütten kesilene kadar anne sütüyle beslenmelidir. Doğa her iki tip sütü ve sindirim sistemini buna göre tasarlamıştır.

Anne ineğin pastörize sütü ile beslenen buzağıların genellikle 6 hafta içinde öldüğü bilimsel olarak belgelenmiştir ki, bu da pastörize inek sütünün buzağı için olduğu gibi, insan için de sağlığa yararlı ve hayat veren bir besin olmadığını gösterir. Buna rağmen, yetişkin insanlar doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu salgıyı hem bebeklerine içirirler hem de kendileri tüketirler. İnek sütü, insan sütünün 4 katı protein ve sadece yarısı kadar karbonhidrat içerir.

Pastörizasyon, inek sütünün içinde bulunan yoğun proteinin sindirilmesini sağlayan doğal enzimi yok eder. Böylece; bu fazla süt proteini, bağırsakları çamurla tıkayarak, insanın sindirim yolunda çürür.

Bu çamurun bir kısmı kana sızar. Süt ürünlerinin günlük tüketimleriyle bu kokuşmuş çamur biriktikçe, vücut çamurun bir kısmını deriden (sivilce, leke ile) ve ciğerlerden (nezle ile) dışarı atarken kalanı içeride iltihaplanır, enfeksiyonlara sebep olan mukoz oluşturur, alerjik tepkilere yol açar, eklemleri kalsiyum tortularıyla sertleştirir.

Kronik astım, alerji, kulak enfeksiyonları ve sivilcenin birçok çeşidi süt ürünlerini diyetten çıkarmakla kolayca iyileştirilebilir.

İnek sütü ürünleri özellikle kadınlar için zararlıdır. Süt kadınların vücudundan dışarı akmalıdır, içeri değil. Pastörize inek sütünün kadınları güçten düşüren etkileri, süt üretimini arttırmak için ineklere enjekte edilen sentetik hormonlarla daha da şiddetlenir.

Bu kimyasallar titizlikle dengelenmiş dişi endokrin sistemine çok zarar verir. Besin ve İyileşme (Food and Healing) adlı kitabında besin terapisti Anne Marie Colbin süt ürünlerinin kadınlar için yarattığı felaketi şöyle açıklar: "Süt, peynir, yoğurt ve dondurma gibi süt ürünlerinin tüketimiyle; yumurtalık tümörünü ve kistlerini, vajinal akıntıları ve enfeksiyonları da kapsayan dişi üreme sistemindeki çeşitli hastalıklar kuvvetle bağlantılıdır.

Bu bağlantının, süt ürünlerinin tüketimine son verdiklerinde problemlerin azaldığını veya yok olduğunu bildiren tanıdığım sayısız kadın tarafından defalarca doğrulandığını görüyorum. Lifli tümörlerin geçtiğini veya dağıldığını, rahim kanserinin durduğunu, adet düzensizliklerinin düzeldiğini duyuyorum. Kısırlık bile bu yaklaşımla birkaç örnekte ortadan kalkmış görünüyor." Birçok kadın ve erkek, doktorları iyi bir kalsiyum kaynağı olduğunu söylediği için süt ürünleri tüketiyor. Bu bâtıl bir tavsiyedir.


Doğrudur, 100 gramında 33 gram kalsiyum bulunan insan sütü ile karşılaştırıldığında, inek sütü her 100 gramında 118 mg kalsiyum içerir. Ama ayrıca, inek sütü 100 gramında insan sütünde 18 mg bulunan fosfordan 97 mg içerir. Fosfor, sindirim yolunda kalsiyum ile birleşir ve aslında kalsiyumun emilimini önler.

New York Devlet Üniversitesi tıp merkezinin pediatri bölüm başkanı Dr. Frank Oski şöyle diyor: "Yalnızca Kalsiyum-Fosfor oranı 2-1 olan besinler temel kalsiyum kaynağı olarak kullanılmalıdır. İnsan sütünün oranı 2.35'e 1, inek sütününki yalnızca 1.27'ye 1. İnek sütü ayrıca 100 gramında 16 mg sodyum içeren insan sütü ile karşılaştırıldığında 50 mg sodyum içerir, yani süt ürünleri muhtemelen modern batı dünyası diyetinin en yaygın aşırı sodyum kaynaklarından biridir."


Bununla beraber, inek sütü daha iyi sindirilen ve sağlığa yararlı olan diğer besinler kadar iyi bir kalsiyum deposu değildir. 100 gramında 118 mg kalsiyum bulunan inek sütünü diğer besinlerin 100 gramı ile karşılaştırın:
Badem (254 mg), brokoli (130 mg), kıvırcık lahana (187 mg), susam tohumu (1,160 mg), bir tür su yosunu olan kelp (1,093 mg) ve sardalya balığı (400mg).
Kemik erimesine gelirsek, bunun daha çok beslenmedeki kalsiyum eksikliğinden değil, özelikle şeker gibi kemiklerden ve dişlerden kalsiyumu süzen beslenme etkenlerinden kaynaklandığını görürüz.

Şeker, et, rafine nişasta ve alkolün tümü, kanda sürekli bir asit ortamı yaratır ve asidik kanın kemiklerden kalsiyumu çözdüğü bilinir. Osteoporozu düzeltmek için en iyi yol, yukarıda belirtilen süt ürünü haricindeki kalsiyumca zengin besinleri tüketirken aynı zamanda kemiklerden kalsiyum çalan asit arttırıcıları diyetten çıkarmaktır. 3 mg boron minerali takviyesinin de kemiklerin kalsiyumu emmesine ve tutmasına yardım ettiği görülür.


Geleneksel Çin tıbbı açısından bakarsak, süt bir çeşit "cinsel öz"dür. İnsan türünün başka bir türün cinsel özünü içmesi özellikle kadınlar için sadece hastalığa yol açar, çünkü içerdiği hormonlar insanın endokrin sisteminin hassas dengesini bozar.

Eğer süt ürünleri içmekte ısrarlıysanız, en iyi tercihiniz insan sütünün besinsel karışımına ve dengesine yaklaşan keçi sütü olmalıdır. İnek sütünden yapılmış yegane tehlikesiz ürünler sindirilebilen bir yağ olan taze tereyağı, laktobakteri tarafından sizin için önceden sindirilmiş taze mayalanmış yoğurttur. Ama bunlar bile mâkul ölçülerde ve mümkünse çiğ, pastörize olmayan sütten yapılmış olmalıdır.


http://gulernameste.blogcu.com/MAKROBIYOTIK+BESLENME


Düzenleyen denizakvaryumu : 25-03-2010 saat 10:21
denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-11-2007, 21:29   #3
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,592
Sevgili Sütçülerli Seyyar sütçü hemşehrilerimin kulakları çınlasın. İstanbulda Ankarada, İzmirde ve büyük kentlerde 250 yıldır seyyar sütçülük yapıyorlardı. SEK pazarlama, Gülüm Süt, Sütan,Tota Aş, Kasapoğlu ve daha nice süt fabrikaları kurdular ama hala derlerki illada seyyar sütçülük ve geçmişte kalan sütçülük hikayeleri. Ciltlerce kitap olur sanırım.

Ben dahil Sütçülerli olup ta Seyyar Sütçülük işine bulaşmamış kimse varmıdır acaba ?

Sevgilerimle

Mahmut Leventoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-11-2007, 22:58   #4
Ağaç Dostu
 
COYOTE's Avatar
 
Giriş Tarihi: 11-01-2007
Şehir: Giresun
Mesajlar: 1,515
Galeri: 1
Benim gibi pimpirikli biri için bu yazıyı okumak pek hoş olmadı açıkçası. Malum her teze bir antitez var. Sadece kafa karıştırıyor. İnsan şaşırıyor neye inanacağını. Mesela çiğ sütün çok çok hijyenik ortamlarda sağılmadığı zaman sofraya gelene kadar pek çok bakteri ürettiğini,kaynatmanın da pek çok yararlı maddeyi öldürdüğü bangır bangır söylenmiyor mu? Doğruya ulaşmak epey zor görünüyor bu koşullarda benim için.

COYOTE Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-11-2007, 11:00   #5
Ağaç Dostu
 
Yücel Özlem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-04-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 3,116
Galeri: 137
Sayın COYOTE haklısınız. Sanıyorum, çağımızda savaş bu yöntemlerle yapılıyor.

Yücel Özlem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-11-2007, 21:42   #6
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 27-01-2007
Şehir: BURSA
Mesajlar: 743
Galeri: 56
Evet. Sütü sütçüden alalım, suyu da çeşmeden içelim. Kanser olaylarının başka bir açıklaması varmı? Doğa biz insanlardan intikamını alıyor. Son balık öldüğünde ve son bitki kuruduğunda uykudan uyanacağız. Aşağıdaki rapor bu konuda bizi belki bilgilendirebilir.
Etiketlerin üzerine E51 veya 143 gibi numaralar yazarak olaylar kafufle ediliyor. E51 veya 143 ne manaya geldiğini kimse merak etmiyor.


HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI
Piyasada satılan hazır gıda maddeleri ülkemizde insan sağlığını ciddi biçimde etkileyecek derecede katkı maddeleri içermektedir. Ancak bu maddeler, tüm çabalara rağmen medya aracılığı ile ilan edilememektedir. Günümüzde gıda sektörü büyük bir tröst halini almıştır. Örneğin hiçbir yayın organında Coca-Cola'nın zararlı olduğunu göremezsiniz. Ancak biz tüketiciler, aile fertlerimizi, çevremizdeki arkadaşlarımızı, haberdar ederek bilinçlendirebiliriz. Son yıllarda kanser vakalarının neden devamlı artış gösterdiğini hiç düşündünüz mü? Siz çocuğunuzun kanserojen madde içeren gıda almasını ister misiniz? Peki niye ketçap alıyorsunuz?Sizlere aşağıda sunduğumuz tablo alacağınız hazır gıda maddelerindeki katkılarla ilgili bilgi vermektedir.



Sağlığınız için: Lütfen her hangi bir gıda maddesi satın almadan önce ambalajının üzerini dikkatlice okuyun.

ZARARSIZ KATKILAR E100, 103, 104, 105, 111, 121, 122, 126,130, 132,
140,151, 152, 160, 161, 162, 163, 170, 174, 175, 180, 181, 200, 201, 202,
203, 236, 237,238, 260, 261, 262, 263, 270, 280, 281, 282, 290, 300, 301,
303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 322, 325, 326, 327, 331, 332, 333, 334,
336, 337, 382, 400, 401, 402, 403, 404,405, 406, 408, 410, 411, 420, 421,
422, 440, 471, 472, 473, 474, 475,480


ŞÜPHELI KATKILAR E125, 141 , 150, 153, 171, 172, 173, 240, 241, 477,
605E220,221,222,223,224, 338, 339, 340, 341, 460, 461, 466, 407 (MIDE VE
BAĞIRSAK HASTALIKLARI) E200 (VUCUTTAKI VITAMIN B12 YI YOK EDIYOR)
E250,251, 320, 321 (KALP HASTALIKLARI, DAMAR SERTLIKLER VE TIKANIKLIKLARI)

TEHLIKELI KATKILAR E102, 120, E311, 312 (NÖROLOJIK HASTALIKLAR)

KANSEROJEN KATKILAR E102, 110, 123, 124, 131, 142, 210, 211, 213, 214, 215,216,
217 ÖRNEĞIN E211-SODYUM BENZOAT KETÇAPLARDA BULUNMAKTADIR.123,110 ABD, INGILTERE, FRANSA, ALMANYA, RUSYA,JAPONYA VE DAHA BIRÇOK ÜLKEDE YASAKLANMIŞTIR. FAKAT ÜLKEMIZDE RENKLI DRAJE ÇIKOLATALARDA VE KAYMAKLI BISKÜVILERDE KULLANILMAKTADIR.

EN TEHLIKELI KANSEROJEN KATKI: E330 ( NE YAZIKKI BIRÇOK HAZIR GIDADA KULLANILMAKTADIR.)BAZI HAZIR GIDALARDA TESBIT EDILEN KATKI MADDELERI E330 - ÜLKER LÜKS GOFRET, MEYSU (ÖZELLIKLE KAYISI), KNOR DO MATES ÇORBA, TÜM TENEKE KONSERVE VE TURŞULAR, 7UP, SCHWEPPES (TÜM ÜRÜNLERI), JELIBON, TAMEK YAPRAK SARMA, PIYALE HAZIR ÇORBA, OLIPS,E250 - TÜM SALAMLARDAE300 - FANTA PORTAKAL, CINOMELE320 - ETI PUFY, KNORR IŞKEMBE ÇORBAE223 - ÜLKER HAYLAYF, ALBENIE322 - ÜLKER ÇOKOKREM TÜM KOLALI IÇECEKLERDE

KULLANILAN KATKI MADDELERININ TESBITI IÇIN ANALIZ YAPILMASINA IZIN VERILMEMIŞTIR.
LÜTFEN ÇOĞALTARAK DOSTLARINIZA DAĞITINIZ.Bilgilerinize sunulur...

Doç .Dr. Mustafa TÜRKMEN

Sergüzen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-11-2007, 07:22   #7
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Geçen bir belgeselde Fransa'da peynirlerin pastörize sütten yapılmadığını seyrettim. Pastörize sütten yapılmış peynirin lezzetinin çok kötü olduğunu söylüyorlardı. Tabi onların kaç peynir türü bizim damak zevkimize hitap eder, o ayrı.

Ülkemizde süt inekçiliği yeni gelişmekte olan bir sanayi. Amerika'daki gibi süt fabrikaları kurmamıza çok fazla zaman kalmadı. Henüz inek başına günlük 60 Kg ortalamayı yakalayamamış olsak bile, günlük 40 kg veren ineklerimiz var. Devlet ırk ıslahı konusunda çok itinalı çalışıyor. Fakat işletmeler genelde 10-20 baş hayvandan oluşuyor. Özellikle köy kooparatifleri. Yani bir köyde kooparatif kuruluyor, her hane minimum 10 inek alarak süt üretiyor ve ürettiği sütü köyde bulunan tanka boşaltıyor. Kooparatif vasıtasi ile bu sütü fabrikalara satmaya başlıyor. Sütü alan fabrikalar, sütün yağını devamlı kontrol etsede içindeki diğer maddeler için bir kontrol sistemi yok. Eğer üretici hayvanına sütde kalıntı bırakan bir ilaç kullandıysa, bu kalıntılı süt veya süt ürünü bizim evimize kadar geliyor. Pastarizasyonda bunu önlemiyor.

Koyunculuk ise ülkemizde meralarda otlatılmak sureti ile yapılmaktadır. Eğer hava yağışlı değilse ve yerde kar yoksa koyunlar merada otlar. Marmara şartlarında senenin 30-60 günü içerde bakılır ki, bu zamanda da kuru ot verilir. Koyun yetiştiricisi kişi, genelde bir koyun hastalandığı zaman onu tedavi etmeye uğraşmaz, keser. Tedavi için sürüde bir hastalık görülmesi gerekir. Dolayısı ile, kasaptan aldığımız koyun/kuzu etini organik kabul edebiliriz. Sütüde aynı aynı şekilde organiktir. Devletde bunun farkında, Ab de bunun farkında. Şu anda koyunculuk politikaları bu göz önünde bulundurularak şekillendiriliyor.

Fakat koyun sütünde şöyle bir risk vardır, pek kimse bilmez. Koyunların bazısı huylu olur ve sağmak için memelerini tutuğunuzda gıdıklanır. Hemen kuyruğunu kaldırır ve çişini yapar. Bazı üretici koyun kuyruğunu kaldırınca kovayı çeksede, bazı üretici çekmez.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-11-2007, 18:55   #8
Ağaç Dostu
 
karaselvi's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-09-2007
Şehir: denizli
Mesajlar: 464
Galeri: 12
Yoğurtçular, margarincilere niçin dadandı?

Bu haberi özellikle kaymaklı yoğurt yemeyi sevenler iyi okumalı. Çünkü kaymak diye yoğurtların üzerinde bulunan o insanı cezbeden tabaka aslında margarin karışımı. Nasıl mı gelin, yoğurt dünyasında yaşananlara birlikte bakalım.Bu başlık bir çok kişi için şaşırtıcı gelebilir. Yoğurt ve süt üreticileri, son yıllarda sokak sütçülerine karşı yoğun bir kampanya yürütüyor. Sokak sütlerinin sağlıksız olduğu öne sürülüyor. Evlere süt servisi yapanların süt gibi hassas bir besini servisz yaparken gerekli koruma donanımına sahip olmadığı öne sürülüyor.
Prof. Ahmet Aydın,pastorize süt ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunuyor. Pastörize süt üreticilerinin tüketiciyi yanılttığını öne sürüyor. Prof. Aydın, pastörize sütün "GÜVENLİ" olduğunu ama bunun "SAĞLIKLI" anlama gelmediğini söylüyor.


Prof. Aydın'a göre, sütün pastörize edilmesi sırasında bütün besin değerlerini kaybettiğine dikkat çekiyor. Prof. Aydın, şu çarpıcı açıklamayı yapıyor:

"Pastörizasyon, sütün Yüksek Sıcaklıkta Kısa Süre (HTST) denilen bir yöntem kullanılarak ya yaklaşık 70–75°C ısıda 15 saniye, ya da yaklaşık 90°C ısıda 1 saniye bekletilmesi usulü ile uygulanan bir işlemdir (1). Pastörizasyonun başarılı olabilmesi için işlemi yürüten kimyagerin sonuçta elde edilen sütte hiçbir enzimin izine rastlamaması şartı aranmaktadır!

Süt ya da meyve suyu gibi besinlerin pastörize edilmesinin ne anlama geldiğini daha iyi öğrenebilmek için, önce enzimlerin ne olduğunu öğrenmeliyiz. Enzimler, kısmen ya da tamamen proteinlerden oluşan ve vücutta birçok biyokimyasal reaksiyonun gerçekleşmesinde katalizör görevi gören yapılardır."

Prof. Ahmet Aydın, yalnız iddialarını ortaya koymakla kalmıyor. Pastörize süt üreticilerini çok kızdıracak, tüketicileri de korkutacak bir araştırmaya yer veriyor:

"Doktor Pottenger, yaklaşık 10 sene süren ve 900 kadar kedinin incelendiği deneylerinde pastörize süt ve pişmiş etle beslenen kedilerde, çiğ süt ve et ile beslenen guruba göre diş çürükleri, kemik deformasyonları ve erken ölümlerin çok daha sık görüldüğünü fark etmiştir."

PEKİ YOĞURTTA DURUM NASIL?

Türkiye'de pastörize süt satıcıları, aynı zamanda yoğurt pazarına da hakim durumdalar. Sokak sütçüleri ile birlikte, mahalle yoğurçuları da hızla ortadan kalktı.

Pastörize sütçülerin yoğurt sektöründe yaptıkları ise çok daha vahim. Kaymaklı yoğurtların kaymağının nasıl yapıldığı çok tartışılacak bir noktada.

Sütün içindeki yağın tamamını alıp tereyağı olarak değerlendiren firmalar, son yıllarda kaymaklı yoğurda olan talep artınca yeni bir yöntem geliştirdiler.

Unilever'in hazır yemek sektörü için pazara sunduğu Dorina markalı margarin yağı, yoğurt üreticilerinin can simidi oldu. Tereyağı aroması bulunan Dorina margarin, bir miktar sütle birlikte eritilip yoğurdun üzerine kaymak diye dökülüyor. Buyurun size kaymaklı yoğurt.

Unilever'in en büyük bayilerinden biri Rotahaber'e bu konuda şu bilgileri paylaştı:

"Son zamanlarda bizim Dorina margarin satışımızda hızlı bir artış kaydettik. Müşteri kitlesinde bir zenginleşme gördük. Müşterilerimiz arasında yoğurt üreticilerinin önemli bir yeri olduğunu tesbit ettik. Bunların hangileri olduğunu paylaşmamız elbette mümkün değil. Ama, çok farklı markalar olduğunu söyleyebilirim."

karaselvi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-11-2007, 18:56   #9
Ağaç Dostu
 
karaselvi's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-09-2007
Şehir: denizli
Mesajlar: 464
Galeri: 12
http://www.herice.com/mail/2128/
Yukaridaki haberin kaynağı

karaselvi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-01-2008, 20:44   #10
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
C.Paşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Aydın,

sütün, çok faydalı bir içecekken pastörizasyon ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline geldiğini söyledi İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Aydın, sütün, çok faydalı bir içecekken pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline geldiğini söyledi.

Prof. Dr. Ahmet Aydın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sütün raf ömrünü uzatmak için yapılan pastörizasyon ve UHT'nin bazı hastalık yapan bakterileri ortadan kaldırırken, faydalı bakterileri de yok ettiğini söyledi.

Sütün içindeki faydalı bakterilerin hastalık yapmadıkları gibi, birçok hastalığı da önlediğini, sütün kesilmesini ve ekşimesini sağladığını ifade eden Aydın, ''Süt, çok faydalı bir içecekken pastörizasoyon, UHT ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline geliyor'' görüşünü dile getirdi.

Ahmet Aydın, pastörizasyonun, sütün vitamin ve mineralle zenginleşmesini engellediğini, sindirim enzimlerini tahrip ettiğini ileri sürerek, ''Tahrip olan ve sindirilmeyen protein parçacıkları, bağırsaktan kanımıza geçiyor, vücut da bunları düşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. İnsan vücudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor.

Çocuklarda görülen kronik orta kulak iltihabının altında da süt kullanımı vardır'' diye konuştu.

Homojenizasyon sırasında uygulanan basıncın süt proteinlerinin moleküler yapısını büyük ölçüde değiştirdiğini kaydeden Aydın, molekül yapısı değişmiş proteinlerin immün sistemini aşırı uyardığını ve çocuğun ileride diyabet, astım ve multiplskleroz gibi ''otoimmün-kendi dokularını tahrip edici'' hastalıklara yakalanmasına yol açtığını iddia etti.

Prof. Dr. Aydın, sütün iyi bir kalsiyum kaynağı olmadığını savunarak, ''Bizim gibi ülkelerde laktaz eksikliği çok fazladır. Bu nedenle bizim gibi ülkeler yoğurdu bilir, yoğurt ihtiyaçtan doğmuştur. Batı ülkeleri yoğurdu bilmez, çünkü onlar süt şekerine daha eğilimlidirler'' dedi.

SÜT, KEMİKLERİ SAĞLAMLAŞTIRI MI?

Aydın, ''Süt, sağlam kemiklere neden olur'' yargısının da kırılması gerektiğini belirterek, sütün kemikleri sağlamlaştırmadığını, tahrip ettiğini savundu.

Sütün kalsiyum miktarının yüksek olduğunu, ama iyi emilebilmesi için yeterli kalsiyum-fosfor dengesini tutturamadığını ifade eden Aydın, şöyle konuştu:

''Çünkü kalsiyumun emilebilmesi için fosforla belli bir oranı tutturması gerekiyor. Maalesef sütte bire bir gibi oran vardır ve kalsiyum, fosfor iyi emilmez. İyi emilmediği zaman da kana geçmez. En çok süt tüketen ülke ABD'dir, yılda kişi başına 130 litre süt tüketimi vardır. Ve en çok da kemik kırıkları ve kemik erimesi burada görülür. Meksikalı ve siyahlar fazla süt tüketmezler, bunlarda kemik kırıkları son derece derece azdır.''

Dereotu ve rokada, sütten daha fazla kalsiyum bulunduğunu anlatan Ahmet Aydın, ''Kalsiyum pek çok yeşil yapraklıda var. Bunlar ayrıca bir yığın vitamin sağlıyor. Hele de bunları taze taze tüketirseniz. Emilim açısından kalsiyum, fosfor oranları da çok iyi. Yeşil yapraklılar kemiklerin kuvvetlenmesi için gerekli olan potasyum, magnezyum açısından da zengin. Kemiklerin güçlü olması için yeşil yapraklıların tüketilmesine önem verilmeli'' dedi.

SÜT ÜRÜNÜ TÜKETİN

Sütü süt olarak değil, süt ürünü olarak kullanmanın daha doğru olacağını dile getiren Aydın, şu önerilerde bulundu:

''Mümkünse günlük mandra sütü tüketilmelidir. Sütü alınan hayvanın meralarda otlamasına ve suni yem yememesine dikkat edilmeli. Temiz olduğuna güveniliyorsa, sokak sütçüsünden de süt alınabilir. Şehirdeki en iyi seçenek, günlük pastörize şişe sütleridir.

Uzun ömürlü homojenize kutu sütlerini kesinlikle kullanmayın. Sadece ekşiyen veya kesilen süt ve yoğurtları yiyiniz. Sütü süt olarak değil, mayalanmış olarak yoğurt, kefir, peynir olarak kullanın. Böylece olunca kaynatmaktan dolayı kaybedilen vitamin, mineral ve enzimlerin bir kısmını geri kazanılır.''

TGDF GÖRÜŞÜ

Türk gıda ve içecek sektöründe faaliyet gösteren 23 ayrı sektörel derneğin bir araya gelerek oluşturduğu Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) Genel Başkanı Şemsi Kopuz da sütün, ''bileşimindeki protein, karbonhidrat, mineral ve vitaminler açısından dengeli beslenmede önemi tartışılmaz doğal bir gıda olduğunu'' bildirdi.

Topuz, pastörizasyon ve UHT işleminin, ''çiğ sütte bulunan 'patojen-hastalık yapıcı' mikroorganizmalardan kaynaklanacak olası sağlık risklerini ortadan kaldırmak amacıyla, sütün besin değerlerini en yüksek derecede koruyacak sıcaklık ve sürede optimize edilmiş ısıl işlemleri olduğunu'' anlatarak, ''UHT tekniği ile üretilen sütlere uygulanan bu ısıl işlemlerin aksine sokak sütlerine evde uygulanan geleneksel kaynatma işleminde sütün içerisindeki mikroorganizmalar tam olarak yok edilemediği gibi sütün içerisindeki besin değerleri de kayba uğramaktadır'' dedi.

Homojenizasyonun, ''süt içerisinde bulunan yağ damlacıklarının sütün her tarafına homojen bir şekilde dağılmasını sağlamak ve üst yüzeyde toplanmasını engellemek'' amacıyla uygulandığını kaydeden Topuz, homojenizasyon işlemi ile süt yağının homojen dağılımının sağlandığını, süt yağ globüllerinin daha küçük parçalara bölünmesiyle süt yağının sindiriminin kolaylaştırıldığını bildirdi.

http://www.netgazete.com/NewsDetail.aspx?nID=751469
http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=292825
http://www.haber5.com/haber.php?haber_id=305310
http://www.boyuthaber.com/haber/2008...-zararlari.php

Dost ve arkadaşlara duyurulur.Beynine sağlık Ahmet Hocam.

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 09:59   #11
Ağaç Dostu
 
Oyaman's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-03-2007
Şehir: DAVUTLAR
Mesajlar: 715
Galeri: 12
Amerikada pastörize süt içen üçüncü kuşak gençlerde diş teli kullanımı oldukça fazla , yetişkin bayanlarda ise kemik erimesi had safhada !
Yeni doğan buzağıyı pastörize süt ile beslemişler hayvancağız 6 ay sonra
ölmüş .Bu bilimsel bir denemedir , fıkra gibi geliyor değilmi ?
Ben çevremde kendi çapımda kişileri aydınlatmaya çalışıyorum .

Oyaman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 13:05   #12
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 12-09-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 55
konu oldukça saptırılmış olmakla beraber denizakvaryumu nun kayak olarak bulduğu yazılar tamemen yanlış belki imla kurallarına uygun olmasıyla bir edebiyat değeri olabilir çünki who(dünya sağlık örgütü) **** fda(gıda örgütü) **** sağlık bakanlığımız gibi sitelerin daha iyi taranması ve bilgi sahibi olunmasında fayda var buzağı deneyinde ise 6 aydan daha önce ölmesini beklerim çünki anne sütü
1. dünya kirliliğinin ölçülmesinde kullanılan kriterlerden biri
2. her canlının kendi yavrusu için en ideal ve hazır besindir
a. laktaz enzimi içerir çünki yeni doğanda yeterli değildir
b. yavrunun fizyolojik ihtiyaçlarını karşıla hatta ilk süt **** ağız sütü olarak ta bilinen kolostrum
c. pasterizasyonda ölen faydalı bakteriler mayalanma için gerekli olanla süt olarak tüketimi tercih edersek olmasa da olur zaten yoğurt yapımında maya dışarıdan ekleniyor sütün içindeki mikroorganizmayla mayalanmıyor.

gorefast Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 13:06   #13
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Sütteki protein ve kalsiyum elbette başka besin kaynaklarından da alınabilir ancak sütün yaşantımızdaki önemi de son derece önemli.

Büyük kentlerde sağlıklı sağılmış bir süte erişmenin ne kadar zor olduğu düşünülürse, pastörize sütü reddetmek yerine uzun ömürlü sütten uzak durmayı çözüm olarak düşünüyorum.

Dişlerimin dökülmesine de, kemiklerimin erimesine de katlanabilirim çünkü bunların çözümleri var. Sağlıksız bir şekilde sağılmış ve nasıl temizlendiği belli olmayan kaplarda sallana sallana gelen ve en kolay bakteri üreten besin olduğunu bildiğim sokak sütlerinin, ölüme varabilecek zararlarına katlanabileceğimi düşünemiyorum.

Bu yüzden; eğer süt tüketimi yapılacaksa, koşullar göz önünde bulundurularak yapılması gerekir.

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 13:26   #14
Ağaç Dostu
 
Hakan KINACI's Avatar
 
Giriş Tarihi: 11-08-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 951
Galeri: 42
Bu durmda sonuç bulunabiliyorsa sokaktan alınan süt daha faydalı...

Hakan KINACI Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 13:33   #15
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Hakan bey benim yazdıklarımdan bu sonucu çıkartmadığınızı umuyorum. Çünkü ben tam tersini yazdım

Sonuçta hepimiz katlanabileceklerimizin hesabıyla seçimlerimizi yaparız.

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 14:14   #16
Ağaç Dostu
 
Hakan KINACI's Avatar
 
Giriş Tarihi: 11-08-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 951
Galeri: 42
Hayır Nevsune Hanım,
sizin yazdıklarınızdan esinlenerek yazmadım. Ancak genel kanı olarak bende oluşan bu, tabii bunu temin ederken dikkat edilecek hususları da göz ardı etmemek gerekmektedir.
Bir de "Dişlerimin dökülmesine de, kemiklerimin erimesine de katlanabilirim çünkü bunların çözümleri var." demişsiniz. Nasıl katlanabilirsiniz ve nasıl bir çözümü var?
Biz yıllardır bir çare bulamadık aşırı kemik erimesine çünkü verilen ilaçlar bir taraftan yapıcı olduğu sanılırken diğer tarftan götürdüğü daha da fazla...

Hakan KINACI Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 14:36   #17
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 12-09-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 55
şöyle özetlemek lazım SAKIN HA SOKAK SÜTLERİNE HELEDE BÜYÜK ŞEHİRLERDE KANMAYIN, ALMAYIN. çünki pastörize ve uht(uzun ömürlü sütler) brusella bakterisi olmaz ama sokaka sütlerinde kesinlikle var. bu bakteri ekleme yerleşir ve kesin tedavisi olmamakla birlikte her bünyenin zayıf düşmesinde tekrar tekrar hastalık yapar öldürmez ama yaşam kalitesini etkileyen hastalıklardandır. bir diğer konu kemik erimesi ve diş dökülmesi her bireyin yaş itibariyle yaşdıkları sorunlardır ve biz şöyle deriz 'kalsiyum;24-25 yaşa kadar süt ve süt ürnlerinin tüketimi ve egzersiz ile en optimal olarak depolanır. bu yaştan sonra(artık depolama yoktur) vücuttan azar azar atımı sözkonusudur ve en riskli grup ta menapoz dönemidir.

gorefast Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 14:42   #18
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 12-09-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 55
özetle araştırıp konuşmak daha iyi olacak çünki her yazı yazan ilk konuyu okumuş ve sütü zararlı olarak algılamış durumda. böyle birşey mümkün değil yazı tamamen yönlendirme amaçlı bu yüzden 'SÜTÜN ZARARLARI **** YANLIŞLARI' diye birşey kesinlikle YOK....

gorefast Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 14:44   #19
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Hemen benim yazımın altında bir yorum yapınca bende de böyle bir düşünce oluştu.

Sanırım işin özünü gözden kaçırmaktasınız. Bu bir seçim meselesi. Kemiklerimin erimesine, sağlıklı beslenerek ve kalsiyum alımı ile azaltarak katlanabilirim. Ayni şey pastörize süt kullanımı ile ilgili iddialardaki diş dökülmesiyle de bağlantılı. Bakteriler yüzünden yakalanabileceğim hastalıklar yüzünden öleceğime, takma dişle gezerim. Bunlar benim kendi seçimlerimdir. Kimseyi kendi seçimlerime zorlamadığım gibi, bildiklerim konusunda da "bu daha doğrudur" diye iddia edemem.

Bilim insanları bile bu konuda henüz tam net bir sonuca ulaşamamışken, benim gibi sıradan bir insanın böyle bir iddiada bulunması olamaz zaten. Elbette bu konuda da bildiklerimizi paylaşarak ve yazdığınız gibi getiri ve götürüleri hesaplayarak kendimizce en doğrusunu bulmaya çalışacağız.

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 15:06   #20
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 12-09-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 55
Bir konunun altını çizmekte yarar var: hiç bir sağlıkla ilgili okulda **** yayında(yukarıda bahsi geçen kaynak ve yazı hariç) sütün zararları gibi bir başlık işlenmemiş ve okutulmamıştır. Yazının çıktığı siteye bakarsak da belli olacağı üzere besin ve sağlık üzerine oterite bir kurumun tarafından yazılmış değil kaynaklarda çok eski ve konu uzmanlarının kaynakları değil. Mesleki kanım ise bu tür yazıların lobi oluştuma amacıyla yayınlandığıdır.


Düzenleyen nevsune : 16-01-2008 saat 15:18 Neden: yazım kuralları
gorefast Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 16:31   #21
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Arkadaşlar gözden kaçırmamanız gereken nokta şu;

yazılanlar yorum değil

C.Paşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Aydın'ın bilimsel tespitleri.

Bu unvanı alan bir kimsenin kendini riske atıp, lobi vs.lerin aleti olmayacağına inanıyorum.

Yine kutu yani uzun ömürlü sütlerden yoğurt da olmadığına göre Ahmet Aydın'ın bilimsel tespitlerine katılıyorum.

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 16:57   #22
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Galeri: 225
nevsune demiş ki:
pastörize sütü reddetmek yerine uzun ömürlü sütten uzak durmayı çözüm olarak düşünüyorum.’…’ Dişlerimin dökülmesine de, kemiklerimin erimesine de katlanabilirim


Buna karşılık

Hakan KINACI demiş ki:
Biz yıllardır bir çare bulamadık aşırı kemik erimesine çünkü verilen ilaçlar bir taraftan yapıcı olduğu sanılırken diğer tarftan götürdüğü daha da fazla...



Bu konuyu okuduğumda, neyin tartışma konusu yapıldığını içtenlikle söylüyorum onu anlamış değilim. Yani, artık pastorize sütü zinhar ağzımıza koymayalım mı? Bu mu denmek istiyor?
Pastörize süt aleyhinde yazılanlara bakılırsa sonuç bu çıkıyor.

Deneye bakar mısınız?
Pastörize süt ve pişmiş etle beslenen kedilerde, çiğ süt ve et ile beslenen guruba göre diş çürükleri, kemik deformasyonları ve erken ölümlerin çok daha sık görüldüğünü fark etmiştir.
Hadi balkonda, bahçede koyun, keçi besledik; dayadık ağzımızı memelerine çiğ sütü kana kana içtik diyelim, çiğ eti ne yapacağız peki?..
Ha diyeceksiniz sütü doğrudan hayvanın memesinden içmek şart mıdır?
Evet efendim şarttır!..
Süt memeden çıkar çıkmaz anında mikropları kapıyor, bakterilerin alayı faaliyete geçiyor.
Hadi diyelim memeden emmedik de sağdık; evde kaynattık. Bu defa pastörize sütte olan yararlı bileşenleri ocakta kaynatılan sütte ara ki bulasın.

Amerikalı bebelerin pastörize süt yüzünden diş teli kullanma olayına gelince.

Valla, bence Cola ve obezite sorunu elinde perişan olan ABD bebelerinin dişlerinin çarpıklığı pastörize sütle uzaktan yakından ilgisinin olmadığı, çarpık beslenme alışkanlıklarından ileri geldiği cümlenin malûmudur. Siz ne diyorsunuz? Adamlar pek çok eyalet okullarında Colalı içecekler yerine süt satılması için oldukça sert önlemler almaktalar. Çünkü gazlı içeceklerin insan kemiğini sünger gibi un ufak ettiği bilimsel bir gerçek... (Buna itiraz olacağını sanmıyorum) ABD bebelerinin kemik gelişiminde en büyük engel süt değil tam tersi Colalı içeceklerdir. Diğer zararlı yiyecek alışkanlıklarını bu arada pas geçiyorum.

Şimdi asıl benim kafama takılan soruya bir yanıt veren olursa sevineceğim. Ama ben önce kendi cevabı vermiş olayım
OECD ülkeleri içinde süt ve süt ürünleri tüketiminde ülke olarak biz çok ama çok gerilerdeyiz. Bu durum aynı zamanda pastörize sütten uzak durduğumuzun kesin delili olduğunu gösterir değil mi? İyi de yine OECD ülkeleri içinde diş sağlığı açısından yine en gerilerdeyiz. Oysa bu teze göre (yani pastörize sütten uzak durmuş olduğumuza göre) diş ve kemik sağlığında en üstlerde olmamız gerekmiyor mu? Ne diye diş sağlığında en gerilerdeyiz?

Cevap: Süt ve süt ürünlerini az tükettiğimiz için:

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 18:33   #23
Ağaç Dostu
 
Oyaman's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-03-2007
Şehir: DAVUTLAR
Mesajlar: 715
Galeri: 12
Kullandığımız sokak sütünü 15-20 dakika kaynattığımızda mikrobu ve vitamini ölüyor. Az kaynattığımızda ise mikroplar ölmüyor. Sokak sütü kullanım ve koruma şartları için ne yapmamız gerekiyor?
Sokaktan alınan süt kaynatılmadan kullanılamaz Yanıt basit; sokak sütü kullanmayın. Diğer sütleri kullanın ve bu sütlerin kullanımı esnasında hiç bir ısıl işlem gerektirmediğini unutmayın. Isıtmak isterseniz çok ısıtıp (kaynatma değil) 35 - 40 º C sütü içebilirsiniz.

Sokak sütü dediğiniz maddeyi biz kendimiz üretiyoruz. Hayvanları makinelerle sağıyoruz. Bunların temiz olduğundan emin olduğumuz için kullanıyoruz. Peki yine de mikrop var diyebilir miyiz?
Evet, sokakta satılan süt kesinlikle mikropludur Unutmayın pastörize ve UHT sütlerde hijyenik koşullarda sağılmış sütlerden yapılmaktadır. Eğer sağım ve diğer koşulların (hayvan sağlığı, sağım aletlerinin temizliği, ağıl koşulları gibi) uygun olduğunu düşünüyorsanız tabi kendi ürettiğiniz sütleri kullanabilirsiniz.



Ambalaj devi Tetrapak ' tan alıntıdır . Herkes kendi cebine oynuyor artık bu ülkede .Yıllarca kendi sütünü üretip tüketen annelerimizin 70 - 80 yaşından sonra bile anca rastladığı kemik erimesi acaba hangi yaşa indi .
Enteresan olanda adına sokak sütü denmesi .

Oyaman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 20:03   #24
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Galeri: 225
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Oyaman Mesajı Göster
Herkes kendi cebine oynuyor artık bu ülkede .Yıllarca kendi sütünü üretip tüketen annelerimizin 70 - 80 yaşından sonra bile anca rastladığı kemik erimesi acaba hangi yaşa indi .
Enteresan olanda adına sokak sütü denmesi .
Bu çıkışınızda çok haklısınız, çünkü bundan 20-30 yıl öncesine kadar bu ülkede suni gübre ve suni yemler bu kadar yaygın değildi; hormon takviyeleri, kimyasal katkılar ise hiç yoktu. O yıllarda hayvancıklara tümüyle doğal yolla elde edilmiş olan buğday kırması, arpa, yulaf, saman, kepek verilirdi, pancar küspesi yedirilirdi. Diz boyu türlü çeşit otu olan meralarda, yemyeşil yayla ve ovalarda otlatılırdı, gürül gürül akan pınarların yalaklarından su içerlerdi. Çobanlar kepenekleri omuzlarında her dertden azade, aşkın elinde biçare kaval çalarlardı. O yıllarda 'helal kazanç' diye yerleşik bir kavram, etkin bir toplum çekincesi vardı.

Şimdi, sokak sütçülerini ve onların beslediği hayvanları kim denetliyor? Ağustos ayında bile güneş tepedeyken 35-40 derece sıcaklıkta bütün semti dolaşan sütçünün pikabının üstünde bulunan tankerdeki süt neden hiç kesilmez?
Önlem olarak üzerinde sadece bir plaj şemsiyesi var!..
hayvanlarını Yerleşim alanları içindeki derme çatma ahırlarda suni gübre, yurda kaçak sokulmuş horman takviyeleriyle ve küflü ekmek artıklarıyla besliyorlar. Ne merası, ne yaylası...
Hayvanlar otoban kenarlarında egzos dumanları içinde otlatılıyor.
sıl benim dehşetle tanık olduğum olay şu: müşterileri olan hanımlar evlerindeki küflenmiş bayat ekmekleri poşetlere doldurarak bu sütçülere veriyor. Sözüm ona iyilik yapıyorlar. Hayvanlar bu ekmekleri yediklerinde o küf bakterileri süte geçmez mi hiç?

Hadi, minerallerin, enzimlerin heba olmasına, faydalı mikrop ve bakterilerin hepsinin ölmesi pahasına zararlılardan kurtulmak için sokak sütünü kaynattık da kaynatık diyelim. Peki içine katılmış olan kesilmeyi önleyici, yoğunluğu ve miktarını artırıcı kimyasalları hangi yolla yok edeceksiniz?..

Evet, sütümüz ve suyumuz yavaş yavaş yabancı tekellerin eline geçiyor. Ne Atatürk Orman Çiftliği'nin, ne de SEK'in sütü eskisi gibi değil artık. Yani diyeceğim, piyasadaki fiyat ve kaliteyi belirlemede devletin eli özelleştirme gerekçeleriyle geri çekildi... (Yorumumuzun bundan sonrası siyasete gireceğinden ve muradımız da bu olmadığından burada kalıyorum)

İşimize gelse de gelmese de artık fiyatı ve kaliteyi serbest piyasa koşulları belirleyecek!.. Siz, bu dev sermaye gruplarının sokak sütçülerinin rekabetinden korktuklarını mı sanıyorsunuz?
Yapmayın Allahaşkına.
Aslında boşuna tartışıyoruz gibi geliyor. Sokak sütçülerinin sonu eninde sonunda bakkallara benzeyecek.

Ferhan Şensoy yeni bir oyun yazar artık:
"Kahraman sokak sütçüsü, süper pastorize olmuş süte karşı"

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 20:18   #25
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 12-09-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 55
oyaman'a: sokak sütü kavramı atalarımızın üretip kendi tükettikleri değil ******; ticari olarak sokakta satılıp hijyenden uzak, tağşiş ve taklit sonuna kadar insafsızca yapılmış ve ne üretim koşulları nede üretim tarihi bulunan kaynağı belirsiz sütler

gorefast Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 20:52   #26
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 04-08-2007
Şehir: denizli
Mesajlar: 113
Arkadaşlar,yaklaşık 3 yıldır sürdürdüğümüz bir çalışma var.4 serbest veteriner hekim olarak.Yaptığımız çalışma gayrı resmi.Çünki ihbarı mecburi hastalıklardan ve devlet tarafından tazmini gereken bir hastalık.Özel labarutarlarda el altından yapmaktayız.Çünki onlarda ihbar etmek zorundalar.

Mevzuya geçeyim,Konya'da aldığımız süt numunelerinin %70 şi brucella mikrobunu taşımakta.İşin detaylarından kaçarak yazmaya çalışıyorum.Bu numunelerin %35 e yakın bir kısmı aktif.Allahtan şimdilerde süt üretenler kendileri işlemiyorlar.Resmi işlemler çok fazla olduğu için vatandaş kesilen hayvanlar şartlı tüketime tabi olduğu için kestirmeye yanaşmıyor.Kavurma yapılan etler etler satılamıyor veya değerinde gitmiyor.Kavurma alanlar faturasını vermediği için devlete ibraz edilemiyor.Vatandaş devletten parasını tam alamıyor.Hal böyle olunca ne zaman yavru atıkları başladımı vatandaş hayvanları satıp kurtuluyor!.Biz ihbar edemiyoruz,müşteri kaybedeceğiz korkusundan.Hepsini bildirsek devletin buna gücü yetmez,siyah plakalı arkadaşlar kabul etmez.Bunları niye anlattım.UHT sütün karşındaki arkadaşlar için.
Diğer taraftan,toplanan sütlerin kalıntıları incelenmiyor.Sadece kuru madde miktarına bakılıyor.Şimdilerde daha güzel incelemeler var(antibiotik vs).Fakat genelde içinde kalıntı olan sütlerde pastorizeye gidiyor.Sokakta süt satan arkadaşlar süt bozulmasın diye çamaşır sodasından tutun envai çeşit malzeme katıyorlar.(Bunda hata daha çok bizde,2 kg süt kesildimi sütü satanın kafasına geçiriyoruz,biz zorluyoruz kat diye)

Buzağılarda genelde bizim önerdiğimiz emzirme süresi 2 aydır.Fakat vatandaşların bazısı bizi dinlemez ve emzirmeye devam eder.İlerleyen dönemde baktığımızda 6-7 ay emmiş olan buzağıların hem sağlığı hem damızlık değerleri daha iyi oluyor.Süt kesinlikle tüketmemiz gereken bir malzeme.Bunun aksini kim iddia ederse etsin.Buzağılardaki bu farkı yurdumuzda ne kadar veteriner ve yetiştirici varsa teyid edecektir.

Espiri ile bağlamak istiyorum.En iyisi hastalıktan ari bir inek alıp balkonda falan bakmak galiba.

sapudeaure Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 21:08   #27
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 12-09-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 55
denizakvaryumu'na: daha öncede belirttiğim gibi ne ünvan sahibi insanlar var tamamen reprezantların yönlendirmesiyle başka markalara yönelen **** ne arkadaşlarımız var herbalife adına ünvanlarınıda ortaya koyarak açıklama ve demeç verenler... Bu böyle sürüp gidiyor işte maksat çarkın bi şekilde ivme kazanması ve en iyi yapabileceğiniz şeyde birinin hatta ünvan sahibi birinin açıklamalarıyla destek bulmaktır.
Hani bitkilerin büyümesi için gerekli N:azot var ya(**** diğer adıyla nitrojen proteinlerin yapıtaşı aminoaitlerin içriğidir) insanlar içinde gerekli. Büyümenin devamı içim elzem olduğundan besinlerin sindilebilirliği; besinin N içeriğine ve alınan miktarının nekadrının vücutta kullanıldığının kıyaslanmasıyla bulunur. Yani pozitif N dengesi büyümeyi sağlar. Buradan hareket edersek
N kullanım oranları **** sindirilebilirliği **** protein kalitesi
1. Anne sütü %99
2. Yumurta %94
3. İnek sütü %84
4. kırmızı et %74
şeklindedir. Anne sütü ve yumurta en kaliteli proteinlerdir ve referans değer olarak kullanılırlar ve hemen arkasından süt gelemekte.

gorefast Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-01-2008, 21:37   #28
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 12-09-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 55
Buzağı deneyindeki hata şu: anne sütünü(buzağı için inek sütü) ısıl işleme tabi tutarsanız proteinler denatüre olacak ve laktaz da parçalanacağı için %99(****** buzağı için anne sütü) yararlı olacak besini daha kötü bir hale getirip(sindirilebilirliği düşürüp) bir deney yapılıyor ve sonuçta 6 ayda öldüğünü ispatlayıp pastörize süt içmeyin deniyor ki bence zalimlikten başka birşey değil, hayvancıklar çok bile yaşamış kanaatindeyim. Sonuç olarak tüm canlıların kendi anne sütü çiğdir ve öyle tüketilir.

gorefast Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-01-2008, 08:03   #29
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Arkadaşlar sokak sütü derken kast edilen her önünüze gelen sokak satıcısının sattığı süt değil.
Konu böyle değerlendirilirse yanlış yöne gider.

Araştırması yapılan sütler;

Uzun ömürlü kutu sütü ile yine kontrollü olarak sağılan sütün karşılaştırmaları.


Düzenleyen denizakvaryumu : 25-03-2010 saat 10:25
denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-01-2008, 13:23   #30
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 08-11-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 70
.

Şimdi asıl benim kafama takılan soruya bir yanıt veren olursa sevineceğim. Ama ben önce kendi cevabı vermiş olayım
OECD ülkeleri içinde süt ve süt ürünleri tüketiminde ülke olarak biz çok ama çok gerilerdeyiz. Bu durum aynı zamanda pastörize sütten uzak durduğumuzun kesin delili olduğunu gösterir değil mi? İyi de yine OECD ülkeleri içinde diş sağlığı açısından yine en gerilerdeyiz. Oysa bu teze göre (yani pastörize sütten uzak durmuş olduğumuza göre) diş ve kemik sağlığında en üstlerde olmamız gerekmiyor mu? Ne diye diş sağlığında en gerilerdeyiz?

Cevap: Süt ve süt ürünlerini az tükettiğimiz için:[/QUOTE]


Ne diye diş sağlığında en gerilerdeyiz demişsiniz.
Çünkü Türk halkı olarak dişlerimize bakmıyoruz, en önemli sebeplerden biri bu bence. Dişlerini arada sırada, aklına geldikçe fırçalayan, zorunlu kalmadıkça diş doktoruna gitmeyen insanın dişlerinin sağlıklı olmasını nasıl beklersiniz ki?

fkilimci Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 05:55.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024