agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Enerji
(https)




Beğeni Düzeni150Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 26-08-2010, 14:25   #1
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Türkiye'nin HES Gerçeği

Türkiye'nin HES Gerçeği 1


Doğu Karadeniz başta olmak üzere Türkiye'nin neresinde bir akarsu yatağı, kaynağı bulunuyorsa, burada uygun olsun olmasın HES projeleri için çalışmalar yürütülüyor.


Devlet Su İşleri, Enerji Bakanlığı ve Enerji Piyasası Denetleme Kurulu verilerine göre ülkemizde şimdiye kadar 2000 civarında HES (Hidroelektrik Santral) projesi geliştirildi ve bunlardan 400’e yakını için çalışma başlatılmış durumda. Doğu Karadeniz başta olmak üzere Türkiye’nin neresinde bir akarsu yatağı, kaynağı bulunuyorsa, burada uygun olsun olmasın HES projeleri için çalışmalar yürütülüyor.


Ülkemizdeki mevcut su potansiyeli, ilk bakışta Devlet Su İşleri’nin gerçekleştirmeyi planladığı 2000’e yakın hidroelektrik santralı için bulunmaz bir fırsat gibi gözüküyor. Çünkü gelişmekte olan her ülke gibi, ülkemizde de üretim sürecinin kesintisiz bir şekilde devam edebilmesi, dolayısıyla halkımızın yaşam standartlarının yükseltilebilmesi elbette enerjiye bağlıdır. Bu enerjinin yenilenebilir enerji tipi olan hidroelektrik santrallardan karşılanması da en doğrusudur.



Ancak ortada yalın bir gerçek var ki, HES projeleri, gerekli bilimsel altyapı oluşturulmadan uygunluk ve yeterlilik kriterlerine bakılmadan, tek yanlı anlayışla, elektrik enerjisi ihtiyacının arkasına sığınılarak hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye genelinde yapılması planlanan 2000’e yakın nehir tipi “HES”ler alternatif bir enerji kaynağı olsa da bu projelerin inşaatı ve işletmesi sırasında uyulması gereken kurallar, yasal düzenlemeler vardır. Bu kuralların, projelerden etkilenecek yerel halkın ve STK’lerin görüşlerine başvurulmadan belirlenmiş olması, telafisi güç maddi manevi sorun ve sıkıntılara, zaman kaybına yol açmaktadır. Ayrıca HES projelerinin hayata geçirildiği bölgelerdeki halkın, flora ve faunanın proje nedeniyle ortaya çıkan su mağduriyetleri de net olarak değerlendirilememekte, göz ardı edilmektedir.

Küresel ısınma sebebiyle buzulların erimesi, yanardağların patlaması gibi yaşanan doğal felaketlere karşı tüm dünyanın ortak çaba ve kaygısına rağmen, Türkiye’de elde kalan doğal hayatın eşsiz güzellikleri sorumsuzca tahrip edilmektedir. Bu kıyıma göz yummak, seyirci kalmak yalnızca yetkililerin değil bu projelere ses çıkartmayan herkesin ortak sorumluluğudur. Gelişmiş ülkeler, doğayı daha fazla tahrip etmemek, ekolojiyi korumak için alternatif, yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretmeye çalışırken aynı zamanda çevrenin korunması ve bu bilincin yerleşmesine büyük önem veriyor. Bizde ise durum farklı işliyor.



Ülkemizde planlanan projelerde amaç, vadi ve akarsular üzerine “HES”ler kurup onları uluslararası ve yerli dev şirketlere satarak su kullanım hakkının bölge halkının elinden alınmasıdır. Yani amaç “Nasıl daha çok kâr ederiz”dir. Başta Divriği Sincan Çayı üzerinde kurulmak istenen “HES” projesi olmak üzere diğer 16 adet “HES” projesinde gözlemlediğimiz gibi halkın su kullanım hakkı elinden alınmak istenmektedir.



Elektrik üretmek için 49 yıllığına özel şirketlere verilen bu “HES”leri alan firmalar, sadece sudan elde edilen enerji kullanım hakkını değil, bulundukları bölgelerdeki madencilik, tarım ve suyun tüm kullanım haklarını da ellerine almak istiyorlar. Muğla’nın Köyceğiz ilçesi yakınlarındaki Yuvarlakçay’da da durum aynıdır. Yuvarlakçay’a santral yapanlar da hem doğal yaşamı mahvedecek hem de tüm canlıların ihtiyacı olan suyu para kazanmak için bir araç olarak kullanacaklardır.

Kurulacak HES’lerle birlikte bu bölgelerdeki tüm endemik bitki türleri ve yaban hayat da bu projelerden olumsuz etkilenecek. Tüm bu hidroelektrik santralları kurmak için yapılacak çalışmalardan sonra yüz binlerce bitki türü yok olacak, Doğu Karadeniz halkının tek geçim kaynağı olan kısıtlı tarım arazileri büyük zararlar görecek, oluşacak fiziki durum tarım yapmaya da olanak sağlamayacaktır. Öngörülen şudur ki, milyarlarca yılda oluşan bölgedeki doğal hayat dev şirketlerin daha fazla kâr etme hırsı yüzünden kısa zamanda yok olacaktır.

Sıvas Divriği, Muğla Yuvarlakçay ve daha pek çok yerdeki gibi Senoz Vadisi’nin de etkilendiği çalışmalar için TEMA Vakfı, Senoz Vadisi’nin Karadeniz’in diğer vadileri gibi ciddi ekolojik tehlikeler altında olduğunu vurgulayarak bizleri uyarıyor. Başta Doğu Karadeniz’in el değmemiş vadileri olmak üzere ülkemizin tüm vadileri ve akarsuları doğayı katletme pahasına işgal tehdidi altındadır.



HES projeleriyle yapılmak istenen, sularımızın kullanım hakkının satılmasıdır. Lütfen bu kıyıma daha fazla seyirci kalmayalım. Ülkemizin gelişmesi için elbette enerjiye ihtiyaç var ama bu enerji arayışı her köşesi ayrı bir cennet olan ülkemizi ve insanlarımızı sıkıntıya sokarak, yasalar çiğnenerek, şahıs, şirket menfaatları gözetilerek, doğa katledilerek yapılmamalıdır. HES projelerinin başarıyla uygulanabilmesi için bu projeler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve sektörel temsilcilerin görüş ve onayı alınarak oluşturulmalıdır.


24 Nisan 2010


Sadık Çelik

sadik.celik@keyveni.com.tr


Cumhuriyet

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-08-2010, 14:29   #2
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Türkiye'nin HES Gerçeği - 2

24 Nisan 2010'da bu köşede "Türkiye'nin HES Gerçeği" başlıklı yazımızla son bir yıldır başta Doğu Karadeniz olmak üzere küçük dereler üzerine kurulan HES'leri gündeme taşımıştık.

Aradan geçen üç ay içinde yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili tasarı Meclis’te hâlâ bekletilirken; 2 Temmuz 2010’da nükleer enerji santrallarının kurulması ve işletilmesi ile ilgili yasa tasarısının, ne hikmetse, TBMM’den hemen apar topar geçmesi akıllarda soru işareti bıraktı. Öbür tarafta da doğal yaşamı yok edecek küçük dereler üzerine kurulan hidroelektrik santralları izinleri de durmak bilmemektedir.

Turizm Bakanı Günay’ın; ‘‘HES’ler Karadeniz’i tahrip ediyor’’ açıklamasına; EPDK Başkanı Hasan Köktaş; HES’lerin çevreye tahribatının olabileceğini ifade ederken, bu yatırımlar sayesinde bölge halkına istihdam ve gelir yaratılacağına dikkat çekmekte. Diğer tarafta da sivil toplum örgütleri, bilim insanları, halk, hatta zaman zaman Tarkan gibi doğaya duyarlı sanatçılarımız da konserlerinde ‘‘HES’lere hayır’’ çağrılarında bulunmaktalar. Neredeyse her gün ülkenin farklı bir köşesinden -daha çok da Doğu Karadeniz’den- HES’lere karşı çevre eylemi haberlerini gazete ve televizyonlar tek taraflı yayımlamakta.

Bunlardan biri 7 Ağustos 2010’da, 5 bakanın katılımıyla Rize’nin İkizdere ilçesinde yapılan Doğu Karadeniz Turizm Odaklı Kalkınma Planı 5’inci toplantısı öncesinde yöre halkı hidroelektrik santral (HES) tehdidi altındaki İkizdere Vadisi boyunca santrallara tepki pankartları astı. Deneme üretimine geçmesiyle İkizdere’nin kurumasına yol açan Cevizlik HES’te, bakanların gelişinin öncesinde kapaklar açılarak derenin su oranı arttırılmaya çalışıldı. Kuruyan derenin eski halini alması, yöre halkı tarafından ‘‘Bakanlar geldi, kapaklar açıldı’’ pankartının açılmasına ve protestolara neden oldu.

Bir başka renkli HES protestosu Loç Vadisi Koruma Platformu üyeleri tarafından gerçekleşti. Küre Dağları Milli Parkı alanına giren Cide Loç Vadisi’ne yapılmak istenen hidroelektrik santralını davul zurna çalarak Taksim’de toplanıp protesto eden platform üyeleri, ‘‘Toprağını satanı biz beleşe veririz’’ dövizleri taşıyıp; ‘‘Siz yapın, biz yıkarız’’ sloganları attılar.

Grup adına açıklama yapan Erdinç Ay; HES faaliyetlerinin başlamasıyla ağaçların kesildiğini belirterek, ‘‘Tapulu tarlalarımıza el konmak isteniyor’’ dedi. Ay, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Loç Vadisi’nde bulunan dört köyün halkı günlerdir aralıksız olarak gece gündüz, aç susuz nöbet tutuyor. Biz burada, orada yaşananları fotoğrafların tanıklığında da muhteşem vadinin dünü ile bugünü arasındaki farkı göstermek istiyoruz.’’

Türkiye’de yaklaşık 2000 civarında HES projesinden sadece 700’ü Karadeniz’de. Peki bunlar, devletin ve ihaleyi alan şirketlerin söylediği gibi ülkeyi kalkındıracak, istihdam yaratacak, Türkiye’ye tahmin edildiği gibi yüksek gelir getirecek projeler mi? Enerji üretimi için HES olmazsa olmaz mı?

TEMA konuya ilişkin raporunda: ‘‘İnşaat çalışmalarında da işletmeye geçmesiyle de büyük istihdam yaratılacağı söylenen HES projelerinde; arazinin açılması ve inşaat aşamasında 50-60 kişi çalışmaktadır. İşletme aşamasında da 8-10 kişi. Kaldı ki inşaat ve işletme aşamasında çalışmak için teknik ve kalifiye personel gerekmektedir. Bu personel de daha önce benzer projelerde çalışmış olan ve çoğunlukla dışarıdan gelecek kişilerdir’’ diyor.

HES projelerine karşı çıkanlar, Orman ve Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’nun söylediği gibi ‘‘vatan haini’’ mi ya da ‘‘Karadeniz’deki HES gerçeklerinin farkında olmayan’’, kendisi de Rizeli olan Sayın Başbakan’ın dediği gibi; ‘‘çevreci tipler’’ mi bunlar? Gerçekten derelerin başında nöbet bekleyen, horon çekerek tepkisini dile getiren, ‘‘Bizim hayatımız dere, elimizden almayın’’ diyen insanlar kimler? Sinop’tan Senoz’a, Loç Vadisi’nden Fındıklı’ya, Reşadiye’den Taksim’e kadar sağcısıyla, solcusuyla, dindarıyla…

Karadenizlinin dalga dalga yayılan direnişlerinin nedeni ne? Bunları buluşturan ortak nokta ne? Bu soruların cevapları, yapılması planlanan yaklaşık 2 bin hidroelektrik santralının (HES) ekolojik dengeyi bozacak olması ve suların ticarileştirilerek el konulacak olmasında yatar.

Anayasamızın 56. maddesinde; ‘‘Herkes dengeli ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir’’ denmektedir.

Birçoğu mahkemelik olan HES’lerden sadece birinin, 11 Ağustos 2010’da Rize’nin İkizdere Vadisi’nde yapılan Cevizlik HES projesinin Rize İdare Mahkemesi’nde ve Danıştay’da davaların sürmesine karşın yargı yok sayılarak Başbakan Erdoğan tarafından açılışının yapılması, adalet duygusunu zedeleyerek halkın vicdanında şüphelerin oluşmasına, mülkün temelinin sarsılmasına yol açmıştır...

14 Ağustos 2010

Sadık Çelik
sadik.celik@keyveni.com.tr

Cumhuriyet





malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-08-2010, 13:25   #3
Ağaç Dostu
 
Cumhur Tonba's Avatar
 
Giriş Tarihi: 07-07-2008
Şehir: EDİRNE-ANTALYA
Mesajlar: 11,420
Galeri: 80
HES (HİDRO ELEKTRİK) GERÇEĞİ TOPLUMDAN SAKLANIYOR.

TTKD Antalya Şube Başkanı Hediye Gündüz’ün açıkladığı raporda, Türkiye’nin kırsal bölgelerinde yaşayan halkın yaşamını etkileyen geniş kapsamlı iki kanunun öne çıktığının vurgulandı. Raporda, su kaynaklarının kullanım hakkının özel sektöre devredilmesini öngören Su Kullanım Anlaşmalarıyla, Maden Yasası’nın yarattığı tahribata dikkat çekildi. Bu iki yasanın ülkenin doğal kaynaklarını paylaşmaya dönük olduğunun vurgulandığı raporda, “Dünyada kalkınma sağlayan ülkeler başlangıçta kendi kalkınmaları için başka ülkelerin kaynaklarını kullanmış ve gelişme sürecinde kendi ülkelerinde yıkım yapmamışlardır. Özellikle yıkımdan en çok etkilenen kıta Afrika olmuştur. Şu anda bile Afrika’da çok ciddi maden çıkarma faaliyetleri vardır. Günümüzde ise kalkınma için sömürgesi olmayan bizim gibi ülkelerin kendi öz kaynaklarını kullanarak kalkınma sağlaması gerekmektedir” ifadelerine yer verildi.

DERELERİMİZ ENERJİ BAHANESİYLE SATILIYOR!
Türkiye’deki HES’lerin enerji üretmek amacıyla yapılmadığının belirtildiği raporda, “HES yapıp işletecek olan şirketlerin, baraj göllerindeki suyun kullanım hakkını da tümüyle ele geçirecek olması büyük önem taşımaktadır. Gelecekte enerji üretmekten çok, küresel ısınmayla birlikte daha da değerlenecek olan suyun pazarlanma konusu, bu yapımcı şirketlerin iştahını kabartmaktadır. Günümüzde ve gelecekte doğru kullanılmazsa ‘petrol kavgalarının’ yerini ‘su kavgalarının’ alacağı artık herkesçe tahmin edilmektedir. Bu da, enerjinin bahane edilerek derelerimizin birer birer satılmasını gündeme getirmektedir. Özel sektörle ‘su kullanım anlaşmalarının’ yapılması, suyumuza el koyma hesapları olarak ortaya çıkmaktadır. Yapacakları HES’lerle doğamızı yok edecekler ve birçok insanın yaşamını sürdürdüğü bu vadilerden de göç etmelerine neden olacaklardır. Yaşam için vazgeçilmez olan su, ulus ötesi şirketler ve onların yerli ortaklarına verilecektir. Bunun yanında bu işleri de Devlet Su İşleri’ne yaptırılarak ülkemizdeki suların pazarlanmasında devlet kurumu olan DSİ aracı kurum durumuna getirilecektir” denildi.

HES’LER SUSUZLUĞA NEDEN OLACAK

Suyun paylaştırılması sonucu insansızlaştırılan alanlarda madencilik görüntüsüyle ülkenin doğal değerlerinin paylaşılarak yağmalandığının belirtildiği raporda, Artvin’deki gelişmeler buna örnek olarak gösterilerek şöyle denildi: “Santrallerin yapılmasıyla birlikte yörede yaşanan susuzlukla birlikte halk kısa bir süre içerisinde yüzyıllardır yaşadığı bölgesinden göçmeye başlamış ve yöre de hızla madencilik çalışmaları başlamıştır. (En çok korkulan durum Artvin’de oluşmaya başlamıştır) Önümüzdeki dönemde bu manzara tüm ülkemizde önümüze çıkmaya başlayacaktır.”

ÇED KAPSAM DIŞI BIRAKILARAK YAĞMAYA ZEMİN HAZIRLANDI!

Tahkim Yasası’yla birlikte Türkiye’de yapılacak faaliyetlere uluslararası bir hüviyet kazandırıldığının altı çizilen raporda, “özellikle madencilik ve doğaya uymayan faaliyetleri bu kapsama almak yağmalama faaliyetine büyük kolaylık getirecektir. Tahkim yasası bu nedenle çıkarılmıştır” vurgusu yapıldı. ÇED Yönetmeliği’nin sınırlarının daraltıldığına da dikkat çekilen raporda, ÇED’in doğa ve yaşam dengesinin korunarak kalkınmada en önemli dayanak olduğunun altı çizilerek, özellikle madencilik ve enerji faaliyetlerinde ÇED’in neredeyse kullanılmaz hale getirildiği ve yağmaya zemin hazırlandığı ifade edildi.

HES GERÇEĞİ TOPLUMDAN SAKLANIYOR!

Türkiye’nin neredeyse her bölgesinde köy, kasaba, şehir ve beldelerde büyük eylemlere ve çalışmalara neden olan iki yasadan biri olan HES yasası nedeniyle yakın gelecekte çok büyük çevre felaketlerine gebe olunduğunun altı çizilen raporda, Türkiye’de 1600 civarında HES projesinin varlığının söz konusu olduğu vurgulanarak dünyanın alternatif enerji kaynaklarına yöneldiği bir dönemde, Türkiye’deki yatırımcıların HES lisansı bekledikleri vurgulandı. Türkiye’nin su fakiri bir coğrafyada yer aldığının hatırlatıldığı raporda, biyolojik çeşitlilik konusunda dünyadaki en önemli ülkelerden biri olması nedeniyle suyun ticarileştirilmesinin toplumun aleyhine olduğunun altı çizilirken bölgelere göre Türkiye’nin HES gerçeği de gözler önüne serildi.

NEREDE KAÇ HES PROJESİ VAR?

Türkiye’nin en çok yağış alan bölgesi olan Karadeniz’deki HES projesi sayısının 341 olarak açıklandığı raporda, Akdeniz bölgesi 225, Doğu Anadolu 30, Güney Doğu Anadolu 20 olmak üzere ülke genelinde toplam 1600’den fazla proje olduğu belirtildi. HES yapılacak su kaynakları arasında, Finike’deki Alakır Çayı, Isparta’dan doğup Antalya’dan denize dökülen Köprüçay, Kaş Kıbrıs Deresi, Kaş Gömbe Çayı, Finike Akçay Deresi, Isparta Aksu Çayı, Köyceğiz Yuvarlakçay, Rize Fırtına Deresi, Tunceli Munzur Çayı gibi yüzlerce dere ve ırmak yer alırken bir çok vadinin yaban hayatı sahası ve doğal park statüsünde bulunuyor.

İŞTE RAPORDAN ÇARPICI SATIR BAŞLARI:

Türkiye’nin HES’ler için uygun bir coğrafya olmadığının altı çizilen raporda, suyun ticarileşmesinin önünü açan bu girişimlerin Türk halkının aleyhine olduğu vurgulanırken, ayrıca şu görüşlere yer verildi:

-DSİ’nin yapmış olduğu planlamalarda bir dere üzerinde yapılan HES miktarları Suyun kullanım hakkı devredildikten sonra birdenbire artmaktadır.

-Suyun kullanım hakkını devralan şirket suyu sonuna kadar kullanmayı istemekte ve suyu son damlasına kadar HES için planlamaktadır. Tahsisler bilinçli olarak güçlü şirketlere yapılmaktadır.

-İkizdere örneğinde olduğu gibi dere boyunda can suyu dahi bırakılmadan HES’ler kurulmak istenmektedir. (İkizdere’nin dere uzunluğu 74 kilometredir ve bu alan üzerinde toplam 21 adet HES kurulması hedeflenmiştir) Hedefi koyan Çevre Bakanlığı ya da devlet değil, kar amacıyla suyun kullanım hakkı devralmış olan şirket-şirketlerdir. Şirketlerin kuruluş amaçları kar olduğu için ortak toplumsal menfaatler ya da üstün kamu yararı gözetilmesi beklenemez.

-HES tahsisleri topluma “yatırımı kolaylaştırıyoruz” adı altında manipüle edilmektedir.

İşlevsiz hale getirilen ÇED, bütün doğa koruma yasalarının görmezden gelinmesi ile başlayan süreçle yapılan hızlı tahsislerin ardından halk, ardındaki büyük yıkımı ve büyük planı ancak yaşadıkça kavrayabilmektedir. Bu durum Karadeniz’de yapılacak HES’lerde açıkça görülebilir. Başlangıçta karşı çıkmayan halk, olayları yaşadıkça tavrını değiştirmekte ve doğa yanında yer almaktadır.

-Hes’lerin yapıldığı tüm tahsisler, genellikle el değmemiş vadiler ve eşsiz doğal alanlardır. Türkiye’de el değmemiş doğal alanlar eşsiz bitki, ağaç ve orman varlığını barındırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’ye HES’lerin vereceği orman ve dolayısıyla ağaç tahribatı tahminlerin ve hesapların çok ötesinde olacaktır.

-Örneğin Alakır Çayının her yanı ormanlarla kaplıdır. Karadeniz yine öyledir. Karadeniz’de tünelleri geçirecekleri güzergahlara ulaşabilmek için yeni 4-6 metre genişliğinde, 15 metre yüzey alanda yol çalışması yapılması gerekmektedir. Yolların uzunluğu kilometrelerce ise hektarlarca alanda çalışma demektir. Bu da hektarlarca alanda ağaç kesimini getirecektir. Bu nedenlerle tam anlamıyla ağaç katliamları yaşanacaktır.

YABANCI BANKALAR HES KREDİSİ VERİYOR!

-Ülkemizde yapılacak HES’lerde kullanılacak krediler bankalardan alınacak kredilerdir. Birçok bankanın ortakları yabancı bankalardır. Ve ülkemizde tahkim işleyen bir süreçtir. Bu durumda bankalarla yapılan anlaşmalar büyük önem taşımaktadır. Yerli kaynaklarla yerli enerji üreteceğiz başlığı altında kaynakların yerli olmaması yanında suyun en kolay ve en gizli şekilde yabancı kaynaklara geçmesinin önü açılmış olacak ve yine dışa bağımlılığımız değişmeyecektir.

-Hidrolik Santraller için, Sanayi İşadamları Derneğinin (HESİAD) Çevre ve Orman Bakanlığı’na rapor sunarak; Sivil toplum örgütlerini yöre insanını kışkırtmakla ve Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulları’nı etkilemekte diyerek suçlamaktadır.(Radikal Gazetesi)

-Toplumun ortak değerlerin savunan kişi ve grupların bu şekilde suçlanması ve Bakanın kendi çalışma alanında kendi bakanlığına destek olanlara sahip çıkmaması bir handikaptır ve bilinçli olarak yapılmaktadır. Toplumda, değerlerini koruyanlara saldırarak yılgınlık yaratmak hedeflenmektedirler.
(Mahmut Özyürek))

sevim.K beğendi.
Cumhur Tonba Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-08-2010, 16:59   #4
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Hesleri ve Hesler Üzerinden Değişimi Anlamak

Fuat Ercan
31 Temmuz 2010


Hidroelektrik santrallerin çevre kirliliği yaratmadığı ifadesinin dile getirildiği her durumda, içim sızlıyor. Derelerin kardeşliğinin örülmesi oldukça önemli. Ülkenin dört bir yanında akan suya elini uzatanlara karşı, farklı kültürler, farklı renkler, farklı dillerin bir araya gelmesi ne güzel.


Değişen ne? Bu soruya bu günlerde verilecek cevap insanın canını acıtıyor. Ama bazıları içinse bu can acıtma hali bir acayip şaşkınlık yaratıyor. Canımızı acıtan gelişmeleri DSİ'nin 55. Yılını kutlama buluşmasında Tayyip Erdoğan yapıyor. Başbakan hizmete alınan tesislerle ülkenin nasıl bir şantiyeye dönüştüğünü işaret ettikten sonra "Bu konuda hükümetimiz kararlı, ülkemizin sulanabilir arazilerinin tamamına suyu götüreceğiz. Daha önceki dönemlerde devamlı söylenen 'Su akar, Türk bakar' sözünü su kaynaklarına yaptığımız yatırımlarla 'Su akar, Türk yapar'a çevirdik"diyor.(www.dsi.gov.tr)

Aynı kaynaklara yani DSİ web ortamına baktığımızda, kurulan, devam eden ve kurulacak olan yeni HES'lerle Anadolu'nun gerçekten de bir şantiye yerine dönüştü(rüldü)ğünü söyleyebiliriz. Binlerce yıldır akan derelere dur diyen ve önüne setler çeken, onu betonların içinde aktığı yerlerden çekip alan mantık ve bu mantığa ilişkin düzenlemeleri anlamak, şantiye yerine dönüştürülen yerlerde yaşanan tahribatların önüne geçmenin yani politik karşı çıkışların neden/nasıl olması gerekti hakkında da bizlere bilgi veriyor. Ama neden şimdi ve neden HES'ler. Çok daha önemlisi artık akan suya bakmayacak olan Türkler kim. Biliyoruz ki akan suyun önüne konan engellerden rahatsız olan rahatsızlıklarını ifade eden insanlar/oluşumlar da var. O zaman kim ya da kimler sorusu özel bir önem kazanıyor.

Neden şimdi sorusu Türkiye'nin içinden geçtiği ve geçerken eklemlendiği dünya kapitalizmindeki ulaştığı aşamayı gösterirken, kimler sorusu ise gerçekleşen yapısal değişimlerin öznelerini işaret ediyor. Süreci inşa edenler açısından dönemin kendine özgü oldukça önemli değişimi; tüm düzenlemelerin devlet otoritesi yani kamu dolayında gerçekleşmesi. HES'lere, özellikle son dönem gerçekleştirilen veya inşa halinde olan HES'lere özgü kendine özgülük ise bir yandan Türkiye'de önemli bir sermaye birikimine sahip SANKO ve ZORLU gibi büyük şirketlerin yanı sıra sayıları epey fazla olan ve yerel olduğunu düşündüğümüz ve yeni kurulan şirketlerin bu alanda yer alması. Ama çok daha önemli olan değişken ise kamu ile sermaye (şirketlerle) arasında yeni tamamlayıcı ilişki/biçimlerin oluşturulmasıdır.

Belki HES özelinde söylenecek bir diğer önemli kendine özgülük ise enerji ve su ile ilgili genelleştirilmiş ve kolaya kaçan emperyalizm, dış düşman ifadelerinin yetersiz kalması. Yetersiz çünkü en azından kısa sürede sayıları (işletilen ve işletilecek olan) 1500'ü aşan HES'lerin bu topraklara ait sermayelerden yapılıyor olması. Biraz açalım isterseniz.


"Pragmatik kapitalist Erdoğan" ve işleyişi derelere kadar ulaşan kapitalizmin mantığı
"Pragmatik Kapitalist Erdoğan" ifadesi bana ait değil. İfade ABD'de yayınlanan Washington Post gazetesi yazarlarından Janine Zacharia'nın yorumu. Zacharia önemli tespitlerde bulunuyor, bu tespitlerden en önemlisi Erdoğan'a ilişkin onun bir ideolog değil de kapitalist piyasaya uygun eylemliliklerde bulunması değil, bu yorumu da daha önemli kılan Türkiye'de kapitalizmin hızla gelişmesi ve Ortadoğu'ya nüfuz etmeye çalışması. Bu kısacık yazıda (detaylara giremem ama) son dönem yaşanan önemli gelişmeleri ama özellikle de konumuzla ilgili değişiklikleri anlamak için Türkiye'de yaşanan yapısal değişimlere bakmamız gerekiyor. HES'lerle doğrudan bağlantıyı kuracak olursak Türkiye'de kapitalizmin gelişim hızı eşzamanlı ve birbirini tetikleyen iki dinamiğin önünü açıyor. İlki artan kapitalist yaşam ve kapitalist yatırımlar enerjiye olan ihtiyacı artırırken, diğer yandan aynı gelişmeyle doğrudan bağlantılı olarak enerji ihtiyacının varlığında enerji yatırımlarını önemli kılıyor. Türkiye pratiğinde suya ilişkin değişimlerin en azından şimdilik gerek ideolojik ve gerekse doğrudan maddi kaynağı enerji olarak karşımıza çıkıyor.

Kapitalist gelişmelerin temelinde enerji yani doğada var olan kaynakların değişim değeri yani piyasa için işlenerek dönüştürülmesi/üretilmesi enerji gereksinimini arttırıyor. Bu enerji ilk elden emek-gücü olarak işçileştirilenlerin maddeye biçim veren enerjilerini sisteme tabi kılarken, aynı zamanda emek-gücünün açığa çıkardığı iş yapma yeteneğini arttıracak enerjiye de ihtiyaç var. Etimolojik köken olarak enerji eski Yunan dilinde zaten bir şeylere biçim verecek etkinlik ve iş kelimelerinden türüyor. Neyse Türkiye'de kapitalizmin gelişmesi hem bir yaşam tarzı olarak üretim ve tüketim alanında enerji ihtiyacını arttırırken, bu ihtiyaç ise bilfiil enerji kaynaklarını açığa çıkarmak ve bir aşamada da bu alanlara yatırım yapmak yani sermayenin değerlenme alanı olarak bu alanları kullanmak özel önem kazanıyor.

İnternet taramasında bulduğum Yukarı Manahoz Regülatörü ve Hidroelektrik Santralı Projesi tanıtım Raporu'nda HES'lerin neden gerekli olduğu açıklanıyor.

"Hızlı nüfus artışı ve buna bağlı olarak hızlı gelişme ve endüstrileşme sonucunda ülkemizde enerji açığı oldukça önemli bir şekilde kendini hissettirmeye başlamıştır. Gereksinim duyulan enerji açığı çeşitli yollardan temin edilmektedir. 1999 yılı itibariyle Türkiye'de üretilen enerjinin sadece % 59.2'si öz kaynaklarımızdan sağlanmaktadır. Dışa bağımlı enerji üretiminin büyük bir bölümü petrolden (% 8.9) ve doğalgazdan (%31.9) sağlanmaktadır ve Türkiye gelişen ihracatına rağmen, ihracat gelirlerinin büyük bir bölümünü petrol alımına ayırmak zorundadır.

Dış ekonomik dengeyi olumsuz etkileyen dışa bağımlı enerji üretimi ayrıca güvenilir de değildir. Bu nedenle enerji üretiminde öz kaynaklarımızın arasında hidrolik potansiyel, yenilenebilir kaynak olması, işletme ve bakım masraflarının az olması, çevre kirliliği yaratmaması en önemlisi ulusal niteliği ile güvenilir enerji arzını sağlayan kaynak oluşu gibi özellikleri dolayısıyla ilk sırayı alıyor" (Yukarı Manahoz Regülatörü ve Hidroelektrik Santralı Projesi tanıtım Raporu)


Açıklama bir yandan sistemin üretim ve tüketim için artan enerji ihtiyacını işaret ederken diğer yandan nasıl oluyorsa ilk defa "bağımsız" olma önem kazanıyor. Ve enerjiyi kendi kaynaklarından yaratma özel bir önem taşıyor. Yine bir toplumsal iyiye işaret ediliyor; ödemeler dengesi açıkları. Ama HES'ler için özellikle son zamanlarda gerçekleştirilen ve literatürde "mini" ve "mikro" ölçeklerdeki HES yapımları için önemli bir tespiti daha yukarıda görebiliyoruz. Bu tespit ise HES'lerin sabit ve işletme sermaye maliyetlerinin az olması. Bu ifade sayısı yüzleri bulan ve yerelliklerden yükselen ve genellikle de mühendis yatırımcılar tarafından kurulan şirketlerin varlığını da açığa çıkarması açısından önem kazanıyor. Yerel-mühendislerin etkin olduğu şirketlerin varlığı iki açıdan önem kazanıyor, birincisi yerel güç ilişkilerinin devreye girmesi.


HES'lere karşı verilen mücadelelerin daha çok yerel topluluklardan açığa çıktığı düşünülürse bunun mücadele açısından ne kadar önemli olduğu açığa çıkıyor. Diğer yandan mühendis-çekişli şirketleşme eğilimi bu alanda toplumsal açıdan muhalif işlevler üstlenecek olan TMMOB'nin işini zorlaştıracak nitelikte. Yerel ölçekte gelişen şirketler ile artık gözümüz açıldı diyerek enerji ve dolayısıyla HES alanında yatırım yapan Sanko, Çalık, Anadolu Holding gibi büyük sermayeler kapitalizmin temel işleyişini hem merkezileşen sermayeler ve hem de küçük ölçekli ve yerel sermayeler üzerinden toplum üzerinde dolayısıyla bitkiler, hayvanlar ve insanlar üzerinde daha bir artışını gösterecek nitelikte.

Kapitalizmin işleyişinin geniş alanlara yansıyacak/etkileyecek biçimler alması aynı zamanda siyasi iktidarın bu çevrelere ilişkin düzenlemeler yaptıkları ölçüde güç donanımlarını arttırmaya yarıyor. Bu ifade AKP iktidarı için çok daha bir önem kazanıyor. Çalık gibi geç kapitalistleşen ama kendi değimleri ile agresif bir birikim süreci izleyen sermaye grupları ile Sanko gibi grupların ve daha adlarını sanlarını duyamadığımız onlarca şirketin siyasi iktidar dolayında güçlerini arttıracaklarını ama siyasi iktidar ise bu ilişkilerin derinleşip-merkezileşmesinden güçleneceğini söylemek sürece ait kötümser olmamızı sağlayacak gerçeklikler. Bu ilişki kendisini siyasi iktidarın yasal hukuksal düzenlemeler yapması ile daha açık bir biçim alacak.

Su Kullanım Hakkı Anlaşması: Suya bakmayanların, dokunanların anayasası
HES'lere ilişkin en önemli gelişme Su Kullanım Hakkı Anlaşması'dır. Bu önemi zaten düzenlemeyi yapanlarda biliyor. HES temel atma merasiminde Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu açıkça ifade ediyor:

"Bizim yapmaya çalıştığımız ekonomik büyümenin talep ettiği enerji ihtiyacını karşılamak ama aynı zamanda yerli ve yenilenebilir kaynakları en üst seviyede değerlendirmektir. İşte bu sebeple Su Kullanım Hakkı Anlaşması ülkemiz için bir milattır"(HES Temel Atma Merasimi Veysel Eroğlu'nun Konuşma Metni 03 Nisan 2008 - Karabük)

Evet HES'ler için bu anlaşma bir milattır ama bu milattı tanımlayan en önemli yasal düzenek ise enerjide özelleştirmenin önünü açacak 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu olmuştur. Kanun birinci maddede kanunun amacını işaret ediyor:
"Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanmasıdır.

Bu Kanun; elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı, toptan satışı, perakende satışı, perakende satış hizmeti, ithalat ve ihracatı ile bu faaliyetlerle ilişkili tüm gerçek ve tüzel kişilerin hak ve yükümlülüklerini, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumunun kurulması ile çalışma usul ve esaslarını ve elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının özelleştirilmesinde izlenecek usulü kapsar."

Kanun "bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması" için gerekli düzenekleri işaret ediyor. Piyasa var olan ama kullanılamayan potansiyeli harekete geçirmeyi amaçlıyor. Potansiyeli harekete geçirmek belki de en açık ifade ama en teknik ifade. Potansiyel olanı açığa çıkarmak yani henüz kullanılmayanı kullanılması gereken şeyleri işaret etmeye yönelik her türlü nötr/teknik dil bu anlamda kötü. Kötü; insanlar için. Kötü, hayvanlar için kötü, canlı olmayan canlı doğa için kötü. Potansiyel ne için potansiyel. Kalkınma ilerleme ve gelişme için potansiyel. Bu teknik mühendislik dili kadar tehlikeli bir meşrulaştırma hali yok herhalde.

Potansiyeli açığa çıkarma çabasındaki güçlere baktığımızda epey bir çeşitlenme halinin olduğunu görüyoruz. Birkaç örnek:

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı Hasan Köktaş sermayenin yapımını üstlendiği 61 hidroelektrik santralın (HES) temelini atma töreninde,
"sürmekte olan özel sektör yatırımlarının tutarının 18 milyar YTL olduğunu belirterek, "Ülkemizin her yerinde temelleri atılan yeni üretim tesisi yatırımları, önümüzdeki 12 yıl içinde ülkemiz enerjisi sektörüne yapılması gereken yaklaşık 100 milyar dolarlık yatırımın özel sektör tarafından yapılabileceğinin somut göstergesidir"(Referans Gazetesi)

diye bir açıklamada bulunuyor. Aynı açılış buluşmasında DSİ Genel Müdürü Haydar Koçaker "Potansiyelimizin yüzde 80'ini kullanacağız" diyor.
"su kullanım hakkı anlaşmaları ile özel sektör tarafından yapımına talip olunan projelerin 20 bin 620 MW kurulu gücünde olduğunu belirterek, "Bu rakam, ülkemizin kurulu güç bakımından en büyük santralı olan Atatürk Barajı'ndan sekiz kat daha büyük. Bu projeler tamamlanınca ülkemizin hidroelektrik potansiyelinin yüzde 80'i kullanılır hale gelecek." (Referans Gazetesi).

Aynı temel atma töreninde çok açık ve açık olduğu kadar sürece sermayenin nasıl agresif yaklaştığının göstergesi olarak Sanko Holding Başkanı Abdülkadir Konukoğlu ise;
"Temeli atılan Yedigöze HES'i yapacak olan Sanko Holding Başkanı Abdülkadir Konukoğlu "Şimdi sen tekstilcisin, ne işin var elektrik sektöründe diyeceksiniz. Herkes böyle bakıyor. Tekstilde 5'inci, elektrikte 1'inci kuşağız. Yıllarca barajlar yapılmış biz bakmışız, ama şimdi gözümüz açıldı. Bunu da herkes bilsin" dedi.
Ve dağdaki esen rüzgarı, akarsuları evlere getireceklerini sözlerine ekledi. (ReferansGazetesi)

Çevre ve Orman Bakanı ve DSİ gibi kamusal işleyişe sahip yapılar sıkça işaret edildiği gibi güç kaybetmiyorlar, tam tersine bazen düzenleyici ama genelliklede neredeyse piyasada sermaye gibi hareket eden öznelere aktörlere dönüyorlar. Kamuya ilişkin değişiklikleri burada bu kısa sürede detaylı analiz edemem ama son dönem gelişmelerde kamunun içsel mimarisinin önemli ölçüde değiştiği ve piyasa mantığının sadece kamuya egemen olmakla kalmayıp, kamunun piyasa mantığı dolayında biçimlendiğini gösteren gelişmelere/uygulamalara tanık oluyoruz. Kamu-özel işbirliği , yap-işlet devre ya da buna benzer düzenlemeler ile bu düzenlemeleri toplumsal alana yayacak yerinden yönetimlerin kaynak yapısını güçlendirerek da piyasa işleyişi içine çekecek düzenlemelerle karşılaşıyoruz. Bu gelişmeler sadece kamu-özelin kendi içinde ve kendi aralarındaki ilişkilerin değişmesi anlamına gelmiyor. Çok daha önemlisi açığa çıkan yıkım ve tahribatın daha bilinçli ve daha donanımlı hale geleceğinin de işareti. Bu gelişmelere bir de suyu koruma adı altında hızla biçimlenen sivil toplum kuruluşları ya da proje yönelimli ulusal ve uluslar arası yapılanmaları eklediğimizde durumun vahameti daha da açığa çıkıyor.
Olumsuz gelişmenin nasıl organize bir düşünce içinde biçimlendiğini görmek için bir diğer konuşmayı Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürü'nden dinleyelim:
"Değerli Konuklar, Suyumuzun her damlasını elektriğe dönüştürmek istiyoruz. Yaklaşık 140 milyar kWh'lik ekonomik hidroelektrik potansiyelimiz var. Halen; işletmedeki santrallarımız 14.278 MW'a ulaştı. İnşa halinde olan, lisans almış ve lisans başvurusu yapmış projelerin toplamı ise 23.000 MW'ı aştı." (Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürü M. Kemal Büyükmıhçı MMO, Bülten 139, s 91)
Suya sadece bakmayan ona müdahale edenlerin anayasası olan "Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere Su Kullanım Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" ve bu yönetmelik üzerinden DSİ ile anlaşma yapan firmaların dökümünü yine DSİ web ortamında bir araya getirdiğimizde kısa sürede bütün ülkenin HES şantiyesine dönmesinin tarafları ve izledikleri yolu da daha detaylı görmüş oluyoruz. Zaten yönetmeliğin amaçlar kısmında temel yönelim de belirlenmiş:
"Bu Yönetmeliğin amacı, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu hükümleri çerçevesinde halen piyasada faaliyet gösteren veya gösterecek tüzel kişiler tarafından hidroelektrik enerji üretim tesisleri kurulması ve işletilmesine ilişkin üretim, otoprodüktör, otoprodüktör grubu lisansları için DSİ ve tüzel kişiler arasında düzenlenecek Su Kullanım Hakkı Anlaşması imzalanması işlemlerinde uygulanacak usul ve esasları belirlemektir"

Yine yönetmeliğin 4.maddesi yani tanımlar kısmı da kamu-özel ilişkisi üzerinden kurulan ilişkiyi yani "suya sadece bakmayan/müdahale edenler" i daha belirgin kılıyor. Tanımlar kısmında kamuya atfen bakanlık (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını), DSİ (Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünü), TÜİK (Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumunu),EİE(Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünü), kamunun özelleşme sürecindeki iki önemli kurumu; EPDK( Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunu) ve EÜAŞ (Elektrik Üretim Anonim Şirketini) işaret ediyor.

Diğer yandan şirket ise lisans almak üzere Su Kullanım Hakkı Anlaşması yapmak için başvuran anonim veya limited şirketi yani sermayeyi temsil ediyor. Burada HES'lerin özellikle mikro ve mini HES'lerin ilk sabit maliyet ve işletme maliyetlerinin düşük olması farklı ölçeklerdeki ve dolayısıyla Anadolu'ya yayılmış sermayeyi temsil ediyor. Peki bunlar nerede buluşuyorlar? Tanımlar kısmının m bendinde işaret edilen piyasada yani yönetmeliğin dili ile Elektrik enerjisi piyasasında buluşuyorlar. Peki "suya sadece bakmayan/dokunanlar" bunlarla mı sınırlı hayır. Bir de ÇED yani çevresel etki değerlendirmesini yapan akademik dünyanın ve alanın uzmanları da sürece dahil oluyor.


Tanımlar kısmında yer alan Ortak Tesis ifadesi aslında konumuz açısından çok ama çok önemli. Çünkü HES olarak uzun zaman aralıkları ile sermayeye aktarılan suyun kullanımı sadece enerji üretimi değil bu tanımda işaret edildiği üzere " Enerji üretimi yanında sulama suyu, içme ve kullanma suyu temini ve taşkın koruma gibi birden fazla maksada hizmet eden tesisi" ifade ediyor. Yani her geçen gün önemi artan bir meta olarak suyun sadece enerji değil depolama ve başka amaçlarla kullanılması da açık bir şekilde dile getiriliyor. Hükümetin Orta Vadeli Program'ına ve Krize Karşı Teşvik programlarına bakıldığında bu ortak tesis ifadesi de belirginlik kazanıyor. Yukarıda işaret ettiğimiz kapitalizmin Türkiye'de hem merkezileşen hem de saçılan dinamik yapısı aynı zamanda sermayenin değerlenme alanı olarak doğal kaynakları hızla gündemine aldığını gösteriyor. Yani yıkım makinesi olan kapitalizm insanlar üzerinden yarattığı sermayeleri değerlendirmek için hızla doğaya gözünü dikmiş durumda.

Suya dokunanlar çevreye dokunmayacaklar
Heslere ilişkin açıklamalarda belki de en çok dikkat çeken yukarıdaki HES projesinde de belirtilen HES'lerin "çevre kirliliği yaratmadığı" ifadesidir. Öyle ya toplumun kalkınması için, lüks yaşam için, ödemeler dengesindeki enerjiye yapılan harcamaların azaltılması için enerjiye ihtiyacımız var ve HES'lerde çevreye en az zarar veren enerji kaynağı olduğu için potansiyellerin değerlendirilmesi gerekiyor.

Tunceli'deki Munzur Vadisi Milli Parkı içinde yer alan Mercan deresine vurulan altın kelepçenin nasıl binlerce yıl yatağında akan dere ile birlikte çevresini tahrip ettiğini gözlerimizle gördüğümüz için HES'lerin çevre kirliliği yaratmadığı ifadesinin dile getirildiği her durumda içim sızlıyor. Toplumsal ortak çıkar adına savunulan ve akan derelere onlarca kelepçe anlamına gelen HES'ler doğayı ve dolayısıyla bu bölgelerde yaşamlarını sürdüren insanların yaşam ortamını mahvediyor. Şirketlerin, sermayenin enerji ve başka nedenlerle suyun kullanım hakkını elde etmesi, hem de bunu kamu ile işbirliği ile elde etmesi yaşana süreci yani tahribatı hızlandırıyor. Yüzlerle ifade edilen HES'lerin kısa zaman dilimi içinde 1600 civarında bir rakama ulaşması suya dokunmanın hızını gözler önüne seriyor.


Yerel topluluklardan kabaran öfkesi, proaktif bilinçlenme ve çapraz dayanışma ağları
Suya dokunma hızlandıkça Anadolu'nun dört bir yanından öfkelerde artıyor. Suya dokunma yukarıda yönetmelikte gösterildiği gibi ülke düzeyinde organize bir şekilde gerçekleştikçe, sermaye-kamu işbirliği ile tahrip edilen yer-mekanlardan da karşı çıkışlar yükseliyor. Yaşam ortamını savunan bu öfke oldukça anlamlı ve önemli ama bir o kadar yerel-mekanlara yayıldığı için ortak bir dil-talep üzerinden biçimlenmesi bir o kadar zor. Suya dokunanları ortak kılan karlılık iken ve bu amaç Anadolu'da yer-mekan ayırmadan türkü, kürdü, alevisini içine alacak şekilde yıkım sürecini işletirken (Karadeniz'deki HES projesi sayısının 341 olarak açıklandığı raporda, Akdeniz bölgesi 225, Doğu Anadolu 30, Güney Doğu Anadolu 20) ulusalcı-şoven duygulara sarılmak oldukça anlamsız.

Gördüğüm sorunlu bir diğer alan ise, su sorunun kendisine gereken önemi vermeden, politik genel amaçlar üzerinden su sorununa yaklaşmak. Yükselen öfkenin kaynağını görmeden o öfkeyi kafa-kola almak. Belki de yıkım sürecine/kapitalizme karşı mücadeleyi en çok olumsuz etkileyen tarz bu olsa gerek. Su sorunu mu ve onu yaşayan farklı yereller mi, kadınlar mı, aman işçi sınıfı olmadan bu kesimlere yönelik her çaba anlamsız diyen bilinçli olarak karikatürize ettiğimiz bir yaklaşım. Su sorunu sadece insana ait sorun değil tüm yaşama ait sorundur ve su sorunun varlık nedeni de kapitalizmdir. Ama suya ulaşamama ya da ulaşıp da gereken fiyatı karşılayamama, ve bu sorunla kadın olarak yüzleşme kendi içinde farklılıkları içeriyor. Bu sorunu yaşayanlara dokunmak ancak sorunu politik düzleme taşıma anlamına geliyor.

Fakat suya dokunanlara karşı gösterilecek bir diğer sorunlu yaklaşım da yerel/olgusal ve kendine olanı öne çıkararak sorunu romantikleştirmek, lokalize etmek olacak. Sorunu yaratan kapitalizmdir. Çözüm de kapitalizme karşı ortak bir zemin hazırlamaktan geçer. Ama bu zeminin yaratılması sorunu yaşayanlarla anti-kapitalistler arasında kurulacak ve her iki tarafında zaman içinde yeniden yeniden biçimlenmesine yol açacak esnek ama kararlı bir birlikteliği içermeli. Ne sorunu yaşayanın kendine özgü olma hallerini göz ardı etmek ama ne de sorunu genelleşmiş anti-kapitalist, anti-patriarkal dinamiklerden ayrı düşünmemek gerekir. Bu anlamda çapraz dayanışma ağlarının örülmesi gerekiyor. Derelerin kardeşliğinin örülmesi bu anlamda oldukça önemli. Ülkenin dört bir yanında akan suya elini uzatanlara karşı, farklı kültürler, farklı renkler, farklı dillerin bir araya gelmesi ne güzel.

Kolombiya su militanı D.Urrea'nın anlamlı ifadesini buraya taşımamız gerekiyor:

"Su için mücadele yaşam için mücadeledir. Bu mücadele bizleri farklı bayrağa sahip olmanın, farklı ırkta olmanın, farklı politikalara sahip olmanın ötesine taşır. Yaşam için mücadele bizleri birleştirir."(Danilo Urrea, Kolombiya)
Evet HES'lere karşı bir şeyler yapmak daha zor. Ama bir o kadar da zorunlu. Çünkü artık yaşamın özü olan ortak kullanımlar -commons- (su, orman) sermayenin yeni birikim dinamiklerinin temel belirleyeni oldu, oluyor. Bu onları daha pragmatist kılıyor. Ama kapitalizmin yapısal belirleyenleri daha belirleyici olduğu ölçüde, arkasında daha büyük enerjiler açığa çıkarıyor. Konukoğlu "ama şimdi gözümüz açıldı.... dağdaki esen rüzgarı, akarsuları evlere getireceklerini" söyleyecek kadar kararlı, bakan Veysel Eroğlu "Bu sebeple kim ne derse desin ....Yapmamız gerektiği için yapacağız."derken kararlı.

O zaman bu yıkımı yaşayanlar ve yıkımın kapitalizme ait sürecin parçası olduğunu bilenler de kararlı olması gerekiyor. Sadece sokaklar da değil, suya dokunanların hareketlerini önceden tanımlayacak proaktif bilinçlenme ile sokakları birleştirecek çapraz dayanışmaya dayanan ağlar/organizasyonlar oluşturmak gerekiyor. (FE/TK)


* Fuat Ercan, Prof. Dr., Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi. Su Politik üyesi.

*Bu yazı Suyun Ticarileşmesine Hayır Platformu'nun düzenlediği HES'leri tanıtım toplantısına sunulmuştur. Bu toplantıya yapılan sunuşlar Çevre Mühendisler Odası'nca Nehir Tipi Hidroelektrik Santrallar (HES) ve Su Havzalarının Ticarileştirilmesi başlığı altında yayınlanmıştır.

ekolojistler.org

sevim.K beğendi.
malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-08-2010, 23:49   #5
Ağaç Dostu
 
Cumhur Tonba's Avatar
 
Giriş Tarihi: 07-07-2008
Şehir: EDİRNE-ANTALYA
Mesajlar: 11,420
Galeri: 80
1Derelerin Kardeşliği İçin / Senoz'da Hukuk Tanımazlığın Son Noktası
« : Mayıs 19, 2010, 01:30:24 ÖS »
Hukuk Tanımazlığın Son Noktası Senoz’da Yaşanıyor


Evet, hukuk tanımazlıkta son nokta, Rize’nin Çayeli ilçesindeki Senoz Vadisi üzerinde yaşanıyor.
Yıllardır, ülkemizin cennet köşelerindeki vadilerimizde, ekolojik yaşama, doğal yaşam alanlarımıza can veren derelerimiz ve sularımız üzerinde, geri dönüşümsüz zararlar vererek yapılmakta olan HES projelerinin katliamlarına, sosyal ve kültürel zararlarına dikkat çekiyor; HES’lere karşı demokratik ve hukuksal mücadelemizi güç birliği içerisinde sürdürüyoruz.
Mücadelemiz içerisinde ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesinden güç alarak çeşitli davalar açmakta ve bu davalar sonucunda defalarca ‘yürütmeyi durdurma ve iptal’ kararları verildiğini kamuoyu ile paylaşmakta; bu kararlara karşın yine de HES çalışmalarının yürütüldüğünü vurgulamaktayız.
Yargı kararlarının HES yapımcı firmalarınca ‘yok sayılarak’ ilgili ve yetkililerce uygulanmadığı ve uygulatılmadığını, bununla birlikte ‘dere ve vadi katliamının’ yanında ‘hukuk’un da katledildiğini; rant ve çıkar ilişkileri çerçevesinde ‘rüşvet pazarlıkları’ yapıldığı ve ‘rüşvet protokolleri’ imzalandığını de defalarca kamuoyuna duyurduk!
HES projelerinin ‘hukuk’u katlettiği vadilerin başında Çayeli Senoz Vadisi ile İkizdere Vadisi gelmekte. Hukuk tanımazlığın, hukukun katledilişinin son noktası ise bugün yine Senoz’da yaşanıyor!
Senoz Vadisi üzerinde yapım çalışmaları devam ederken, Rize İdare Mahkemesinin ‘yürütmeyi durdurma ve iptal’ kararlarına karşın yapımı tamamlanarak üretim aşamasına gelen, Uzundere-1 HES’in, yargı kararlarına ve devam eden mahkeme sürecine karşın üretime başladığı ve enerji nakil hatlarına yüksek gerilim verileceği açıklandı.
Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) tarafından yapılan açıklamada, Rize’nin Çayeli ilçesi sınırları içerisinde yer alan 154 bin voltluk Uzundere-1 HES’in iletim sitemine bağlantısını sağlayacak olan Çataldere Köyü mevkiindeki Trafo Merkezi ve Yüksek Gerilim Şalt Sahasına 20 Mayıs 2010 Perşembe günü Saat:13.00’dan itibaren 154 bin voltluk gerilim uygulanacağı bildirildi. TEİAŞ açıklamasında, yüksek gerilim uygulaması nedeniyle Şalt Sahası çevresine ve iletkenlere yaklaşılmasının mal ve can güvenliği açısından tehlikeli olacağı uyarısında bulunuldu.
Konuya ilişkin Rize Valiliğinden yapılan açıklamada ise 154 bin volt ve 63 megavat kurulu gücündeki Uzundere-1 HES projesinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın talimatları doğrultusunda yapıldığı kaydedildi.
Yargı kararlarına uyulmadığı, Rize İdare Mahkemesi’nin 31.12.2008’de ‘yürütmeyi durdurma’ ve 24.03.2009’daki ‘iptal’ kararına rağmen HES çalışmalarının sürdürüldüğü, Rize Valiliği tarafından inceleme başlatılan söz konusu proje için maalesef, Çevre ve Orman Bakanlığı 1 Nisan 2010 tarihinde ‘ÇED Olumlu’ raporu verdi. Senoz halkı, yürütmesi durdurulmuş olmasına karşın bugün yapımı tamamlanan ve üretim aşamasına gelen HES için verilen bu ‘ÇED Olumlu’ Raporu için de Rize İdare Mahkemesinde 30 Nisan 2010 tarihinde ‘yürütmeyi durdurma ve iptal’ davası açtı.Kaldı ki, Rize Çevre ve Orman Müdürlüğü de 15.05.2009’da projedeki bütün çalışmaların durdurulduğunu açıklamıştı.
Derelerin Kardeşliği Platformu olarak, Senoz’daki bu uygulamanın, ‘hukuk tanımazlıkta son nokta’ olduğunu bir kez daha vurgulayarak protesto ediyor; HES projelerinin bu hukuk tanımazlığı ile yargı kararlarının ‘yok’ sayılmasına karşı da mücadelemizi yılmadan sürdüreceğimizi belirtmek istiyoruz.
Platform olarak, ülkemiz genelindeki ve özellikle de Doğu Karadeniz Bölgesindeki vadilerimizde yaşanan çok yönlü katliama ve beraberindeki olumsuz gelişmelere neden olan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nu bir kez daha istifaya davet ediyoruz!..

Ömer ŞAN
Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü

sevim.K beğendi.
Cumhur Tonba Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-08-2010, 08:07   #6
Ağaç Dostu
 
Jezebel's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-02-2010
Şehir: İzmir
Mesajlar: 8,681
Galeri: 11
Bu Toplum ne zaman bilinçlenecek ?
Ne zaman tepki verecek ?
Daha neleri , kimleri kaybetmemiz gerekiyor uyanması için ?
Neden geri kalan medya bu konuda suskun ?
Birileri ayağımızın altındaki toprağı altını oyuyor , içtiğimiz suya pısliyor , bitkilerimizi , doğal çevremizi gaspediyor ...
Bu sessiz kitleden ben umudumu kestim . Ekmek davasına düşmüş , düşürülmüş çoğunluk çevre konusunda tamamen duyarsız .

pria ve Fagus Sylvatica beğendi.
Jezebel Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-12-2010, 22:05   #7
Ağaç Dostu
 
yale's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-03-2006
Şehir: Artvin / Hopa
Mesajlar: 208
Galeri: 228
Nihayet H-E-S manyakları Hopaya da geldi............ Balıklı Şelalesi.
20 aralık 2010 da Halkı bilgilendirme toplantısı yapacaklar.

yale Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-03-2011, 16:53   #8
Ağaç Dostu
 
ayazkentli's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-04-2009
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,641
Galeri: 1
HES'e geçit vermediler.

Rize ve Artvin'den sonra, HES'lere bir darbe de Giresun'dan geldi. Ordu İdare Mahkemesi, Giresun-Pazarsuyu Havzası'nda 7 HES projesiyle ilgili, yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Karar, havzadaki tüm projelerin aynı anda durdurulması ve ilk toplu karar olması açısından önem taşıyor.




http://www.aksam.com.tr/hese-gecit-v...r--25307h.html

pria beğendi.
ayazkentli Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-03-2011, 16:50   #9
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 14-12-2010
Şehir: Bursa
Mesajlar: 16
İnsanların HES projelerinde kutuplaşmaya gitmesine anlam veremiyorum.
Hidroelektrik santraller termik ya da nükleer santrallerden kat kat fazla doğaya saygılıdır. Günümüz teknolojisinde de rüzgar ve güneş enerjisinden alınan enerji miktarıda belli.
İnsanların enerji ihtiyacının karşılanması gerektiğide kaçınılmaz olduğuna göre Heslere ihtiyacımız vardır. Burda önemli konu yarar zarar dengesinin kurulması ve ona göre karar verilmesi gerektiğidir. Tabi ki dünyada eşsiz olan A şelalesi ya da B vadisi üzerine Hes kurulamaz ama A kişisinin toprakları suyun altında kalıcak diye de Heslerden vazgeçilemez.

Bana karşı çıkacaklardan ricam 1 akşam evlerinin ana sigortasını kapayıp otursunlar bakalım ne kadar dayanabiliyorsunuz?

OSMAN45 beğendi.
gard84 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-03-2011, 21:12   #10
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 03-08-2010
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 81
Galeri: 9
Maaşallah!
Hep aynı şeyler.Hep sadece laf.
heslere hayır flora bozuluyor
tes lere hayır havayı kirletiyo
res lere hayır kuşların göç yollarını değiştiriyo
nükleere hayır radyoaktif
doğalgaza hayır dışardan geliyo
hayır, hayır
herhalde konuşarak çene enerjisiyle elektrik üretmeyi düşünüyosunuz galiba anlaşılan....!!!!
arkadaşlar evdeki lambaları tv,yi,fabrikaları vs. hangi enerjiyle çalıştıracaksınız acaba!
hemen rüzgar (kesintili, devamlı değil ,zaten son sürat yapılıyor ama yeterli değil.)ve güneş (hala çok pahalı) demeyin. başka gerçekçi,verimli ucuz alternetifleriniz varsa buyrun..
şunu iyi anlayalım bütün heslere değil,varsa projesi kötü, uygulaması kötü olanlara hayır diyelim sadece ,bence

OSMAN45 beğendi.
orucoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-03-2011, 21:47   #11
Ağaç Dostu
 
gossip's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-12-2010
Şehir: izmir
Mesajlar: 122
bence tasarruflu ürünlerin kullanımı devlet zoruyla yaygınlaştırılmalı. patron adam reklam tabelasını parası çok diye aydınlatmamalı. dünyada israf edilen o kadar çok enerji varki. kapitalist sistem tüketimi teşvik ediyor. üretilen mallar enerji harcanarak üretiliyor.
boşa giden enerjiyi bir düşünün.kalitesiz üretilen ürünlerin kullanım ömürleri kısa oluyor ve yenisini üretmek için yine enerji harcanıyor.Boğaz köprüsü süs amacıyla ışıklandırılsa neolur ışıklandırılmasa ne olur.kaynak kısıtlı ise ayağını yorganına göre uzatıcan. doğayı tüketince sıra neye gelecek peki enerji bulmak için diye sorarım HES savunucularına?

gossip Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-03-2011, 00:14   #12
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 14-12-2010
Şehir: Bursa
Mesajlar: 16
Sayın gossip söylediklerinize kesinlikle katılıyorum. Tasarruflu ürün kullanalım gereksiz harcamaları azaltalım. Enerji tasarrufunda devlet teşvikleri olsun bunlarda hemfikirim. Burada önemli olan nokta her Hes e şartsız karşı çıkmayalım. Günümüz teknolojisinde en verimli ve verime oranla en çevreci sistem Hestir. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinden Japonya bile nükleer enerjiyle başa çıkamıyorsa bizim mükemmel mühendis (Ben Makina mühendisi olmama rağmen) ve yöneticilerimiz hiç çıkamaz.

Ricamı yineliyorum.

Bana karşı çıkacaklardan ricam 1 akşam evlerinin ana sigortasını kapayıp otursunlar bakalım ne kadar dayanabiliyorsunuz?

Er-Ba beğendi.
gard84 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-03-2011, 00:42   #13
Yeni Üye
 
Neşe Kıldacı's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 29
Galeri: 1
Acaba "boşa akan suların" (!) sahipleri bu konuda ne düşünüyor? Bir de dinlemek ister misiniz?
Bu videoyu izledikten sonra bir müddet düşünmek üzere sigorta anahtarlarını kapatmak gerekebilir.

gece ve pria beğendi.
Neşe Kıldacı Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-03-2011, 20:33   #14
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 03-08-2010
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 81
Galeri: 9
yukarıda yazılanları tekrar okudumda gerçekten hayretler içinde kalıyorum. Haydi nükleere karşıyız anladım da dünyanın en temiz enerji kaynaklarından yenilenebilir enerji kaynağı hidrolik santrallara karşı olanları hiç anlayamıyorum.
ömründe hiç kanal tipi hes görmemiş,hiç bir santralın su kullanım anlaşmasını baştan aşağıya okumamış, içinde ne yazdığını bilmeyen, onun bunun dedikleriyle gazete haberleriyle, falanca platformun filanca stk nın dediklerine balıklama atlayanlara pes demek demek geliyor içimden.
Biz hala su potansiyelimizin yaklaşık % 25 ini kullanamıyoruz, tamamını değerlendiremiyoruz..
suyun enerjisini alıp tekrar aynı suyu yatağına bırakıyorsunuz hepsi bu.
yok sular satılıyomuş, yok su savaşları çıkacakmış uçmuş gidiyorlar. Ya su devletin,tapu devletin, kontrol denetim devletin siz ne diyorsunuz.
devletin ancak 20 yılda yapabildiği santralı özel sektör 2 yılda yapıp üretime geçiriyor,15-20 yıl sonrada santralı yine devlete bırakıp gidiyor.
Keşke elk.piyasası kanunu 20 yıl önce çıkarılsaydı.
biz bu kafa yapısından dolayı zaten 2011 yılında hala türkiye cumhuriyetinin başkentinde metro yapcaz diye uğraşıyoruz. Elin adamı metro işini 1800 lü yıllarda çözmüş.Su potansiyelini çoktan bir defa değerlendirmiş şimdi suyun suyundan nasıl faydalanırımı hesaplıyor,
Bence bırakalım bu edebiyatı artık. gerçek anlamda suyumuzu damlasına kadar nasıl kullanırız. nasıl tasarruf ederiz, sonuna kadar sularımızdan nasıl faydalanırız onu düşünüp yapmaya çalışalım.
Gerisi devekuşu gibi kafayı kuma gömüp işin edebiyatını yapmaktır.

OSMAN45 beğendi.
orucoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-03-2011, 12:47   #15
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 21-03-2011
Şehir: Ankara
Mesajlar: 5
HES projeleri yapılırken, doğal çevre göz ardı ediliyor
Alıntı:
ANKARA (CİHAN)- CHP İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan, Türkiye'de hidroelektrik santral (HES) projeleri yapılırken, doğal çevrenin ve insanların dikkate alınmadığını söyledi.

TBMM’de 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla basın toplantısı düzenleyen Ayhan, Anayasa’nın ormanların devletin denetimi altına alındığını, suyun ise kamu yararı gözetilerek değerlendirmeyi öngördüğünü hatırlattı. 1983 yılından itibaren Çevreyi Koruyarak Kalkınma (ÇED) ilkesinin bilimsellikten ve etik değerlerden uzaklaştığına dikkat çeken Ayhan, “ÇED raporları, çevreden sorumlu kurumlar tarafından değil, yatırımcıların siparişleri ile iş yapan ve parasını yatırımcılardan alan ÇED şirketleri tarafından hazırlanıyor.” iddiasında bulundu.

Ayhan, “Türkiye'nin birçok bölgesinde farklı tip ve özelliklerde HES projesi gündeme geldi. Çevreyi göz ardı eden, orman ve su kaynaklarının zarar görmesine neden olan bu yatırımlar özellikle yöre insanından tepki almaktadır. Yaşamımızın vazgeçilmezi olan su, herkese ve kamuya aittir. Sular devletin hüküm ve tasarrufu altında kalmalı ve su üzerinden özel mülkiyet hakkı tesis edilmemelidir. Bu nedenle suyun meta haline getirilmesi, su kaynaklarının kiralanması ve su hizmetlerinin özelleştirilmesine sadece dur demenin ötesinde, insanların temel gereksinimini karşılayacak miktarda su ücretsiz olarak sunulmalıdır. Belli mesafelerde kurulmasına izin verilen HES'lere suyun borularla taşınması ve orada kalan alanların ve yöre insanının suya erişiminin engellenmesi, başta bitki ve orman örtüsü alanlarının zarar görmesine neden olmaktadır. Aynı zamanda bu durum bölgenin turizm potansiyeline ve ekonomisine de zarar vermekte ve geniş çaplı göç hareketlerinin yaşanmasına neden olmaktadır.” diye konuştu.
...
Kaynak:
http://www.stargundem.com/siyaset/11...-ediliyor.html




Alıntı:
...ama A kişisinin toprakları suyun altında kalıcak diye de Heslerden vazgeçilemez...
Bu A kişisinin yaşam hakkı yok mu? Yine aynı yerde bulunan yaban hayatının da yaşam hakkı yok bu durumda. Su enerji ihtiyacını karşılama aracı olmaktan önce bütün canlıların ortak yaşamsal ihtiyacıdır. Enerji üretilecek diye kültürel ve doğal varlıklar yok edilmemeli.

Alıntı:
...ömründe hiç kanal tipi hes görmemiş,hiç bir santralın su kullanım anlaşmasını baştan aşağıya okumamış, içinde ne yazdığını bilmeyen, onun bunun dedikleriyle gazete haberleriyle, falanca platformun filanca stk nın dediklerine balıklama atlayanlara pes demek demek geliyor içimden...
Yerel halkın ve kurumların görüşleri alınmadan yapılan projelere, verilen lisanslara pes demek geliyor içimden. Bir olumsuzluk varsa sivil toplum kuruluşları da görüş bildirecek, gazeteler de haber yapacak, insanlar da bilinçlenecek. Ayda yaşamıyoruz değil mi?

Alıntı:
...suyun enerjisini alıp tekrar aynı suyu yatağına bırakıyorsunuz hepsi bu...
Doğada bulunan dereleri insan vücudundaki kılcal damarlar olarak düşünün. Suyu yani hücrelerimizi beslemesi gereken kanı bir kanalın içine koyup yeterince sömürdükten sonra bir yerde bırakıyorsunuz. Bu arada beslenemeyen hücreler yani ölen doğanın bir önemi yok mu? Ormanda yaşayan ağaçlar ve hayvanlar ne olacak? Peki o bölgelerde tarım ve hayvancılık yapan insanlar ne olacak? İletim hatları ve ulaşım yolları konularına hiç girmeyelim bile.

Ahmet Kılıç Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-05-2011, 20:42   #16
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 03-08-2010
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 81
Galeri: 9
Epeydir bu başlığı unutmuşum.
sn ahmet kılıç,
siz galiba çok alacakaranlık kuşağı seyretmişsiniz,ne kanı,ne hücresi uçmuş gitmişsiniz.siz hiç fizik kimya okumamışsınız galiba.potansiyel enerji,kinetik enerji hepsi bu.
örnek aynı fırat nehri üzerindeki keban,karakaya,atatürk ve karkamış barajları ve suriyeye bırakılan 600 metrküp/saniye su. gördüğünüz gibi su hiçbir yere gitmiyor, fırat nehri kurumuyor,üretilen milyalarca dolar değerinde enerji aynı zamandada taşkın sel felaketlerinin önlenmesi,gap projesinin sulanması vs.vs.vs.
bence siz iyice bir düşünün bunları, sloganlarla hareket etmeyin.
niye derseniz iyiki stk ları filan dinlememişler veya dinlemişlerde dediklerini yapmamışlar iyiki,
yoksa sizin gib düşünenleri dinleselerdi,ne barajlarımız,ne köprülerimiz, ne otoyollarımız olurdu. keban barajı yapılırken karşı çıkanlarda sizin gibilerdi.elektriği toprağamı vereceksiniz ne gerek var diyorlardı ama bu kadar baraja rağmen hala elk. enerjisi açığımız var. her yıl % 6 oranında ihtiyaç artıyor ve elektrik üretmemiz gerekiyor.
Ha tabiiki bir seçenek var.o zaman bırakalım elektriği,otomobilleri,tv leri,bilgisayarları kaldıralım. 1900 lü yıllardaki gibi yaşayalım.ozon tabakası delinmez,eksoz gazı yemeyiz,hava kirliliği olmaz, sanayi atığı olmaz,bisiklete bineriz,tarlalarımızı karasabanla süreriz,geceleri mum ışığında otururuz,tv olmaz,pc olmaz varmısınız...
dediğim gibi iyiki sizin gibi düşünenleri dinlememişler!!!!!

OSMAN45 beğendi.
orucoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-12-2012, 22:29   #17
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
80 yaşındaki Ümmü nine HES'i yavaşlattığı için hakim karşısında

80 yaşındaki Ümmü nine HES'i yavaşlattığı için hakim karşısında

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 05-12-2012, 09:38   #18
Ağaç Dostu
 
mrduran's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-08-2011
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,536
Hemen şimdi faaliyete geçmeliyiz.

İlk önce Belgrad ormanlarındaki HES 'lerden başlayalım. 500 sene önce yapılanlardan. Böylece İstanbul daha bi susuz olur ve tepkimiz daha da şiddetli olur, anlaşılır/duyulur. Kös kös yatanlara karşı kös davulu gibi duyururuz. Hem oradaki yeşillikler de 500 senede alışmışlardır yaşamaya, bi şeycikler de olmaz o ormanlara.

Böylece yeni ve daha büyük ormanlarımız olacaksa da, o canlılar düşünmeli ki; Biz ne mücadelelerden sonra hayat bulduk, balta kullanmamış ama balta kadar sert sözleri olan kişilerin süzgecinden geçtik...

''Su hayattır'', su alanını genişletirsek, yeşillik alanı da büyür, ilk okul matematiğimden öğrendiğim.

Ama bazı ticari gaye güden HES ler için bir şeyler yapılabilir mi, araştırmak lazım ve hakkı ile mücadelsini vermek lazım.

Özür ve saygılarımla lütfen.

OSMAN45 beğendi.
mrduran Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-12-2012, 19:46   #19
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
Hukuku dolanarak yapılan HES yargıdan döndü

Fatoş beğendi.
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-12-2012, 20:35   #20
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 27-05-2011
Şehir: .
Mesajlar: 544
Galeri: 37
Bazı soruların yanıtları belki bu videoda bulunabilir. Ne dersiniz?

Güzin Çakar beğendi.
gokselcetin Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-01-2013, 10:27   #21
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
68'lik Yurttaş Kazım'ın hukuk mücadelesi



68'lik Yurttaş Kazım'ın hukuk mücadelesi

Yusuf Yavuz

Yurttaş Kazım'ın inek zaferi


Fırtına Deresi’nde kurulması planlanan hidroelektrik santralini durduran Derelerin Avukatı Remzi Kazmaz, Vatandaş Mustafa’dan sonra Yurttaş Kazım’ın da davasını kazandı. Mahkeme, köydeki HES projesine karşı başlattığı hukuk mücadelesi için önce ahırındaki ineği satan ve ardından da bankadan kredi çeken 67 yaşındaki Kazım Delal’i haklı buldu. Fırtına Deresi’nden sonra, Salarha Vadisi üzerinde Kurulması Planlanan Ambarlık HES Projesinin ÇED Raporu iptal edildi. Derelerin Avukatı Kazmaz, dava için sattığı ineğini yeniden alması için mahkeme masraflarından gelecek paradan Yurttaş Kazım’a inek parası verecek.

http://www.odatv.com/n.php?n=yurttas...eri-0902131200

sevim.K ve toprak kız beğendi.

Düzenleyen pria : 09-02-2013 saat 19:09
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-01-2013, 16:51   #22
Ağaç Dostu
 
ayazkentli's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-04-2009
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,641
Galeri: 1
TUNCELİ / MUNZUR VADİSİ / BOZKAYA - HES PROJESİNE İPTAL KARARI:


Munzur Vadisi üzerinde yapılması planlanan Bozkaya Hidro Elektrik Santrali'nin, bölgenin ekolojik dengesini bozacağını ve Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) kararı alınmadan projenin hazırlandığı gerekçesiyle karşı çıkan ve projenin iptali için 22 kişinin avukatları aracılığı ile açtığı dava sonuçlandı.

Daha önce yürütmenin durdurulması kararını veren Ankara 8'inci İdare Mahkemesi davanın sonunda projenin iptaline karar verdi.

'EMSAL OLACAK KARAR'

Mahkeme kararı ile ilgili basın toplantısı düzenleyen Avukat Özgür Ulaş Kaplan, mahkemenin verdiği bu kararla halkın barajlara karşı önemli bir zafer kazandığını belirterek, "Başvurularımız ve açtığımız davalar üzerine Munzur Vadisi'ndeki 3 ayrı baraj projesinin iptali için mahkeme yürütmenin durdurulması kararı vermişti.

Bozkaya HES için açtığımız davada mahkeme davayı esastan görüşerek çok önemli olan ve diğer barajlar için emsal olacak karar verdi. 13 Aralık 2013 günü Ankara 8'inci İdare Mahkemesi, Bozkaya Barajı ve HES projesinin hazırlanmasında ÇED onayı alınmadığı ve baraj projesinin hukuka aykırı olduğunu tespit ederek lehimize karar vererek Bozkaya HES projesini tümden iptal etmiştir" dedi.

Avukat Kaplan, Munzur ve Pülümür vadisinde birçok baraj projesinin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) onayı alınmadan hazırlandığını ve baraj yapılmasına karar verildiğini de ifade ederek şunları söyledi:

"Bu amaçla bu barajların projelerinin de iptal edilmesini bekliyoruz. Bozkaya HES için alınan karar kesinlikle emsal bir karar olacaktır. Dersim'in kutsal mekanlarının bulunduğu ve Türkiye'nin en güzel vadilerinden olan birçok endamik bitki örtüsü bulunan Munzur ve Pülümür vadilerine baraj yapımlarının durdurulması Dersimliler için çok önemli bir karardır. Bizler vadilerimizin doğal haliyle kalması için hukuk mücadelemizi sonuna kadar sürdürmeye kesinlikle kararlıyız.''

Tunceli'deki baraj projelerinin çoğunlukla 1993 yılından önce hazırlandığı için o dönem baraj ve HES projeleri için ÇED onayı alınmasına gerek duyulmadığını söyleyen Avukat Özgür Ulaş Kaplan, "Mahkeme bunun hukuka uygun olmadığını günümüz kanunlarının geçerliği olduğunu belirti" diye konuştu.




Alıntı kaynakları:

http://www.memurlar.net/haber/330068/


http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/22409726.asp



(Koyu renkle belirgenleştirdiğim 13 Aralık 2013 tarihi sanırım yalnış yazılmış olmalı. Tüm linkler'de böyle geçiyor).

jeozuu ve gokselcetin beğendi.
ayazkentli Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-01-2013, 18:18   #23
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
"Böcek" bir oraya girmemişti..

"Böcek" bir oraya girmemişti

ayazkentli beğendi.
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-02-2013, 14:42   #24
Ağaç Dostu
 
ciroz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-03-2012
Şehir: istanbul
Mesajlar: 1,033
Türkiye'nin HES Gerçeği

Böyle gelmiş böyle gidecek mi demeliyiz ?

1700 H.E.S dile kolay,
Bir komplo teorisi vardı.
Planlanan H.E.S' lerin ortalama ömrü 20-25 sene imiş, / Bilimsel bir çalışma okumuştum bulursam buraya da eklerim.

Şu anki uygulama; 49 yıllığına suyun bütün haklarını proje sahibi şirkete devretmek.

Bu durumda, En az 25 sene oradaki su elektrik üretmeden, ilgili şirketin tasarrufunda olacak. Yani suyun kendisi bir MAL olarak o şirketin. İster şişeleyip satar, ister tarımda sulama amaçlı satar, ister D.S.İ' ye satar.

Komplo/Düşünce teorisinde;
Bu H.E.S projeler, elektrik üretme kisvesi altında ANADOLU / TÜRKİYE Sularını ele geçirme projesidir deniyordu.

Politik/Ekolojik tartışmalara girmeden; sadece "49 yıllığına" suyun bütün kullanım hakkının bir şirkete devredilmesinin mantığını sorgulamak gerekir diye düşünüyorum.

Bu konu başlığı özelinde ise; Tüm H.E.S lerin dışında ALAKIR' da yaşanan mücadele ( Orada yaşayan çiftlerin güzellikleri, yaptıkları yaşam alanları, hayata bakışları, pasif direnişleri, gözlerindeki ve sözlerindeki güzellikler ) hepimizin örnek alması ve sonuna kadar desteklenmesi gereken bir mücadeledir.

Bana dokunmayan yılan, mutlaka çoğalacaktır ve eninde sonunda bana da ulaşacaktır.

ciroz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-02-2013, 17:15   #25
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
Korumaya alınan bitki türleri tehdit altında

Korumaya alınan bitki türleri tehdit altında

ayazkentli beğendi.
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-02-2013, 20:12   #26
Ağaç Dostu
 
ayazkentli's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-04-2009
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,641
Galeri: 1
PİYASAYA AYAR DOĞAYA YIKIM GELİYOR:


TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'nda kabul edilen 'Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı' ile artık Türkiye'nin hiçbir vadisinde, ne hukuk işleyecek ne de bilimsel raporlar ve yargı kararları dikkate alınacak!


Bu iddiaları gündeme getiren Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) Sözcüsü Ömer Şan, yasa tasarısıyla başta hidroelektrik santral (HES) ve termik santral projeleri için hiçbir şekilde durdurma kararı olmayacağını öne sürdü.


Tasarının 25. sayfasında yer alan, ‘Kamu yararı ve Faaliyet durdurma’ başlığı altındaki ‘Geçici 14. madde’ ile artık lisans işlemlerinde hiçbir koşulda iptal durumu oluşmayacağını dile getiren Şan, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "daha önce çıkartılan madencilik yasasında olduğu gibi; Artvin Cerattepe ve Genya’daki ruhsat iptallerinin ardından, Bakanlığın, yargı kararlarına karşın aynı bölge için yeniden ruhsat ihalesi açmasında da yaşadığımız aynı yasal düzenlemelerin bir benzerini de burada görüyoruz" diye konuştu.


TASARI, LİSANS İPTALLERİNİ ORTADAN KALDIRACAK.

Tasarı ile birlikte aynı zamanda söz konusu çalışmaları düzenleyen diğer yasa ve yönetmeliklerle çelişkili bir durumun ortaya çıktığını vurgulayan Şan, EPDK’nın yetki ve sorumluluklarını düzenleyen esasların da by-pass edildiği görüşünü savundu.

Geçmişte üretim lisansı verilmiş olan firmaların, belirlenen sürede söz konusu projelerinde herhangi bir çalışma yapılmaması durumunda lisanslarının iptal edildiğini anımsatan Şan, tasarıya göre ise lisans iptalinin hiçbir şekilde gündeme gelmeyeceği gibi adeta süreklilik arz edecek bir konuma taşındığını kaydetti.


YAŞAM ALANLARIMIZ BAKANLIĞIN İNİSİYATİFİNE BIRAKILIYOR.

Tasarı metninin kendi içindeki maddelerle de çeliştiğine işaret eden Şan, "ayrıca, onlarca yıldır uğruna mücadele ettiğimiz doğal yaşam alanlarımız, sularımız, derelerimiz, vadilerimiz, tarihi, kültürel ve sosyal değerlerimiz, koruma öncelikli doğal alanlarımız, endemik türlerimiz, dünyada eşi benzeri olmayan fauna ve floramız bir anlamda siyasi iktidarın eline, Bakanlığın inisiyatifine bırakılıyor. Bu asla ve kesinlikle kabul edilemeyecek, kabul edilmemesi gereken bir yaklaşımdır!" dedi.


NE ANAYASAYA NE DE DEMOKRASİYE UYMUYOR.

Bu güne kadar rant ve çıkar hesaplarıyla bu projeleri geliştirip dayatan siyasiler ve Bakanlıkların bu konuda nihai karar verici noktasına taşınmasının, ne Anayasa’ya, ne demokrasiye ve ne de yasalara, uluslararası anlaşmalara uygun olmadığını ileri süren Şan, tasarının diğer maddelerinde ise yine aynı Anayasaya aykırılıklar ve mevzuatlarla çelişkilerin yer aldığı görüşünü savundu.


'DEĞERLERİMİZİ RANT HESAPLARINA TESLİM ETMEYECEĞİZ'

Tasarının kabaca değerlendirilmesi halinde kesinlikle kamu yararı görülemeyeceğini ve açıkça enerji piyasasındaki yerli ve uluslararası sermaye şirketlerinin çıkar ve rant hesapları üzerindeki talepleri doğrultusunda düzenlemeler yapıldığının görüldüğünü öne süren Şan, açıklamasında şu görüşleri dile getirdi: "Öyle ki, tasarı bu haliyle ‘ısmarlama’ bir düzenleme gibi durmaktadır.

Bu tasarının Komisyondan geçtiği bu şekliyle TBMM Genel Kurulundan geçmesi halinde artık ülkemizde ne hukukun üstünlüğüne, ne yargı bağımsızlığına, ne bilimsel çalışmalara ve ne de demokrasiye olan inanç kalmayacaktır! Bütün bunlara karşın bizler hiçbir koşulda mücadelemizden ödün vermeden, Anayasal, demokratik ve yasal haklarımızı kullanarak, hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına, aklın ve bilimin vazgeçilmezliğine olan inancımızla çalışmalarımızı sürdüreceğiz ve uğruna mücadele ettiğimiz değerlerimizi emperyalizmin bu dayatmacı rant hesaplarına teslim etmeyeceğiz."


AV. Y. OKUMUŞOĞLU: 'MAHKEMELERİN YETKİSİ SINIRLANACAK'

DEKAP'ın gönüllü avukatlarından Yakup Şekip Okumuşoğlu ise tasarıyla ilgili yaptığı değerlendirmede, geçici 14. maddenin yasalaşması durumunda mahkemelerin ‘yürütmeyi durdurma’ yetkileri sınırlandığından yatırımcının sahada ‘yürütmeyi durdurma’ kararı çıkana kadar yapabileceği azami çalışmayı yapmaya gayret edeceğini, sonrada bu yaptığı çalışmaların artık geri dönülemez bir noktaya geldiğini iddia edecek, lisansı iptal edilmiş olsa bile kendisine yeniden üretim lisansı alabileceğini dile getirdi.

MAHKEME KARARLARI HİÇE SAYILACAK.

Yatırımcının, ‘yürütmeyi durdurma kararı’ olmadığından sahada çalışmalarını başlattığını ve 7-8 ay içinde de inşaat çalışmalarının yarıya yakınını bitirdiğine değinen Okumuşoğlu, HES inşaatları için genellikle 2 yıl öngörüldüğünü belirterek "Bu dönem içinde sahada doğaya verilebilecek zararların tümü verilmektedir. Bu aşamadan sonra alınan bir ‘yürütmeyi durdurma’ **** ‘iptal kararı’ sonrasında genel olarak ‘lisans iptal’ davaları gündeme gelebilmektedir.

Bu uygulama, İdari Yargılama Usul Yasasındaki ‘yürütmeyi durdurma müessesindeki’ değişikliklerden başlayarak, mahkeme kararlarını etkisizleştirme, en son bu tasarı yasalaşırsa açıkça mahkeme kararlarını hiçe sayma, arkasından dolanma, anlamına gelmektedir" değerlendirmesinde bulundu.

'HAK ARAMA HÜRRİYETİ KISITLANIYOR'

Benzer bir uygulama Maden Kanunu'nun 30. Maddesinde de düzenlendiğini kaydeden Okumuşoğlu, yargının bu değişikliklerle etkisiz kaldığınının altını çizerek, "hukuk devleti anlayışına ters düşen bu tür düzenlemeler ile yurttaşların hak arama hürriyetleri kısıtlanmış, etkili hukuk yolları kapatılmış, hukuk devletinin üç sacayağından biri olan yargı, kararlarının etkisizleşmesi ile kendisine yüklenen işlevi yerine getiremez hale gelmiş olacaktır. Bu değişiklikler demokratik toplum düzeninin temellerine aykırı olduğundan Anayasamıza da aykırıdır” dedi.





ALINTI KAYNAĞI: Yusuf Yavuz/Odatv.com


Piyasaya ayar, doğaya yıkım geliyor

ayazkentli Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-03-2013, 22:50   #27
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi ciroz Mesajı Göster
Böyle gelmiş böyle gidecek mi demeliyiz ?

1700 H.E.S dile kolay,
Bir komplo teorisi vardı.
Planlanan H.E.S' lerin ortalama ömrü 20-25 sene imiş, / Bilimsel bir çalışma okumuştum bulursam buraya da eklerim.

Şu anki uygulama; 49 yıllığına suyun bütün haklarını proje sahibi şirkete devretmek.

Bu durumda, En az 25 sene oradaki su elektrik üretmeden, ilgili şirketin tasarrufunda olacak. Yani suyun kendisi bir MAL olarak o şirketin. İster şişeleyip satar, ister tarımda sulama amaçlı satar, ister D.S.İ' ye satar.

Komplo/Düşünce teorisinde;
Bu H.E.S projeler, elektrik üretme kisvesi altında ANADOLU / TÜRKİYE Sularını ele geçirme projesidir deniyordu.

Politik/Ekolojik tartışmalara girmeden; sadece "49 yıllığına" suyun bütün kullanım hakkının bir şirkete devredilmesinin mantığını sorgulamak gerekir diye düşünüyorum.

Bu konu başlığı özelinde ise; Tüm H.E.S lerin dışında ALAKIR' da yaşanan mücadele ( Orada yaşayan çiftlerin güzellikleri, yaptıkları yaşam alanları, hayata bakışları, pasif direnişleri, gözlerindeki ve sözlerindeki güzellikler ) hepimizin örnek alması ve sonuna kadar desteklenmesi gereken bir mücadeledir.

Bana dokunmayan yılan, mutlaka çoğalacaktır ve eninde sonunda bana da ulaşacaktır.
Alakır projesinin ne olduğunu bilmediğim için bir yorum yapmayacağım.

Ancak yukarıya alıntıladığım mesaj maalesef insanları yanıltıyor. Çünkü su kullanım hakkıyla ilgili yazılanların tamamı yanlış.

1.- Su kullanım anlaşması imzalayan firmaya sadece enerji üretmesi amacıyla Lisans verilir. O lisans için de ihale yapılır ve en yüksek bedeli veren firma lisans hakkına sahip olur. Su o firmanın malı olmaz. Hatta o kadar ki çevrede ortaya çıkacak içme ve sulama suyu ihtiyaçlarını da da yaptığı tesisten karşılamak zorundadır. Yani isterse suyu kendi içer isterse satar gibi komik iddialar doğru değil. Su Kullanım anlaşması sayesinde devlet ilgili firmaya her ne isterse yaptırabilecek güce de sahiptir. Firma suyu DSİ'ye satar hepten komik olmuş.

2.- Su kullanım anlaşması imzalayıp lisans alan firma öngörülen HES projesini öngörülen sürede (birkaç yıl)yapmazsa lisansı iptal edilir ve yatırdığı teminatlar yanar. Yani canı isterse yapar canı istemezse yapmaz da doğru değil.

3.-HES lerin ömürleri 25-30 yıl değildir. Minimum 50 yıldır. Bugün ülkemizde 50-60 yıldan daha uzun süredir çalışan HES ler vardır. Dünyada 100 yıldan uzun süredir çalışan HES örnekleri vardır.

Şimdi çevrenin ihtiyaçlarına göre proje yapıp çevreyi korumak başka bir şey. HES lere kökünden karşı olup, insanları kendi düşünce tarafına çekmeye çalışmak için yanlış bilgileri yaymaya çalışmak pek yakışık alır bir durum olmasa gerek.

Selamlar..

OSMAN45 beğendi.
Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-03-2013, 02:14   #28
Ağaç Dostu
 
ciroz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-03-2012
Şehir: istanbul
Mesajlar: 1,033
Sn Serpent,

ALAKIR' ın hikayesini bilseydiniz ya da merak edip araştırsaydınız, vicdanınızla yaşanan süreci de algılamakta çokta zorluk çekmezdiniz.
Tabii kasıtlı başka bir niyetiniz yoksa !

Madem siz kendinizi maddeler üzerinden ifade ettiniz bende maddeler üzerinden yazdıklarınıza kendi yaklaşımımı belirteyim.

1- Suyun özelleştirilmesi/Su kullanım Hakkı ( 49 yıllığına suyun tüm kullanım hakkının ilgili şirkete devri ) , bir "komplo teorisi" içinde geçerken, Meclis gündeminde olmadığını, ve sunulan tasarının bunu desteklemediğini söylemek abesle iştigal olsa gerek.

İlgilenirseniz 01.24.2012 tarihli bir haber de bununla ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2- Sanırım yanlış/yanlı okudunuz. H.E.S yapmayı isteyen ve lisans alan şirket, projede gösterdiği şekilde inşaatını tabi ki tamamlar/zorundadır. Dikkat edilmesi gereken 20 yıl sonrası için böyle bir kontrol mekanizmasının ( kurulan santralin 20 yıl sonra elektrik üretip üretmediği ) olup olmadığıdır. Başka bir değişle, elektrik santrali işlevini yitirse dahi suyun kullanım hakkı halen o şirketin elinde olduğu gerçeğidir.

3- H.E.S ( Hidro Elektrik Santrali ) dendiğinde ilk aklınıza gelen yüksek debisi olan ya da su tutma kapasitesi yüksek akarsular üzerinde yapılan H.E.S ler olabilir. Ama 1700 H.E.S projesinin tamamının böyle olduğunu söyleyebilmek bence cahil cesareti ister. Sizin 50-60 yıllık örneklerinize daha basit bir örnek vermek gerekirse; Bir mühendis/şirket ideal şartlarda kullanım kılavuzu hazırlar. Fabrika çıkışı kontrollerde bir arabanın/buzdolabının vs. ömrü ile gerçek hayattaki ömrü arasındaki farkı sanırım siz de tecrübe etmişsinizdir.

Şimdi;

Eğer bu konu özelinde ALAKIR VADİSİ' nde yaşananlara biraz dikkat ettiyseniz ki etmemişsiniz, H.E.S altında yapılan usulsüzlükleri, kanunun verdiği karara rağmen fütursuzca kendi bildiklerini okumalarını görürdünüz.

H.E.S genelinde ise, bu topraklar üzerinde tüm dünyanın odaklandığı alternatif enerjiler kaynaklarının ne kadar fazla olduğunu bile bile, Petrol' den daha fazla önem kazanmaya başlayan 'SU' yun özelleştirilmesi üzerine düşünmenin, önümüze sunulan sahte senaryoları sorgulamanın bir insanlık görevi olduğunu düşünüyorum.

Ne enteresan tesadüf ki, siz bu düşüncelerinizi ilgili şirket hakkında verilen yürütmeyi durdurma kararının uygulanmasının hemen ardından dile getiriyorsunuz. Maalesef yine bildik oyunlarla karşı karşıyayız.

Belki farkında değiliz ama SU' dan daha da önemli TOPRAK' larımız üzerine düşünce teorilerini de bir başka konuda konuşabilmek ümidiyle

saygılar.

ciroz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-03-2013, 10:39   #29
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Bu ne şiddet bu ne celal!

Alakır projesini incelemediğim için o konuda bir şey yazmak istememiştim. İnceler ve konuya vakıf olursam o zaman yazarım.

Sayın ciroz,

Su kullanım anlaşmasıyla ve HES lerin ekonomik ömürleriyle ilgili yazdıklarınızın doğru olmadığını yazmışım. Siz konuyu minder dışına taşımak istiyorsunuz.

Benim amaçlarım ve düşüncelerimi biliyormuş gibi yorumlar yapmaya çalışmanızı da kınıyorum. Ben yazdığınız üç satır bilginin tamamının yanlış olduğunu söylemişim. Bir diyeceğiniz varsa bunlarla ilgili söyleyin.

Arabanın/buzdolabının ekonomik ömründen dem vurmuşsunuz. Konumuz HES lerde Su Kullanım Anlaşması Araba değil. Yeni çıkacak su kanunu değil. Toprakların korunması değil.

HES lerde ömrü en kısa olan malzeme Elektomekanik donanımdır ve 35. yılda yenilenmesi gerekebilir. İlle de yenilecek diye bir kural da yoktur.

Yanlış üstüne yanlış devam ediyor: Yatırımcı isterse 20. yıldan sonra elektrik üretmezmiş. Peki o zaman taahhüt ettiği her yıl ödemesi gereken katkı paylarını nereden ödeyecek? Dahası hazır çalışan bir tesis, çalıştırmayıp niçin para kaybetsin? Böylesi iddialarda bulunurken biraz dikkatli olunmalı diye düşünüyorum.

Daha önce de oldu. Bu forumda birinin bir yanlışlığını göstermeye kalk, hemen ne cahilliğin, ne aptallığın kalıyor. Sayın ciroz beni Cahil olmakla itham ediyor. Ben öyle bir şey yapmayacağım ve araştırmasını önereceğim.

Sayın ciroz’un Su kullanım anlaşması ve HES’lerin ömürleriyle ilgili olarak yazdıklarının yanlış olduğunu hâlâ iddia ediyorum. Kendisi çıkarılması düşünülen yeni su kanununu bana tavsiye edinceye kadar üzerinde ahkam kestiği ve yürürlükte olan

http://www2.dsi.gov.tr/ska/skha_yonetmelik.pdf

yönetmelik linkini inceleyeydi, kendi yanlışlarını kendisi görebilirdi.

Selamlarımla..

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-03-2013, 13:04   #30
Ağaç Dostu
 
ciroz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-03-2012
Şehir: istanbul
Mesajlar: 1,033
Sn Serpent,

İlgili mesajda, bir komplo teorisi üzerine fikirler yürütmüştüm.
Adı üstünde komplo teorisi...

Yeni su kanunu tasarısı üzerine ya da H.E.S ler üzerine farklı düşüncelerin olması da normal değil mi ?



Saygılar.

ciroz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 08:50.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024