|
Anket Sonuçlarını Göster: GDO'lu besinler tüketmek ister misiniz? | |||
GDO'suz olduğunu bilmek istiyorum | 243 | 98.38% | |
Binde dokuza kadar GDO'lu içerik benim için sakıncasızdır | 2 | 0.81% | |
Benim için olmuş, olmamış farketmez | 2 | 0.81% | |
Oy Verenler: 247. Bu ankete oy veremezsiniz |
|
Dış Bağlantılar | Konu Araçları | Mod Seç |
16-03-2012, 14:41 | #241 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
BT bakterisini bir çoğumuz biliriz. Erişkini kelebek olan tırtıllarda çok etkilidir. Zehirli preperat kullanmadan yetiştiricilik yapanlar, ürünlerinde zararlı tırtıl popülasyonu saptadıklarında, çoğunlukla lokal olarak "BT kurstaki" içeren bir preperat hazırlayarak tırtıllara temas edecek şekilde püskürtürüz. Bakteri tırtıllın derisinden nüfuz eder, tırtılın içinde tırtıla toksik madde salgılar. Bunun sonucunda aynı gün tırtıl beslenmeyi durdurur, ertesi gün de ölür. Püskürttüğümüz preperattaki bakteri bitki yüzeyinde hava şartlarına bağlı olarak 3-4 güne kadar canlı kalır, sonra o da ölür. Yine koşullara göre, herhangi bir ürünün bir sezondaki yaşam döngüsünde bu ihtiyaç bir, bazen iki, en fazla 4 kere olur. Fakat farkedip önlem almamışsak tırtıl bize pek bir şey bırakmaz. Bu şekildeki bir kullanım, BT bakterisinin bitki dokularına, hücrelerine girmesine sebep olmaz. Bakteri, çok kısa bir süre için bitki yüzeyinde kalır. Bu sebepten de böceklerde herhangi bir direnç oluşması mümkün değildir. BT toksin içeren GDO'larda ise, tohumdan başlayıp hasat ve hasat sonrasında da gerek meyve gerek bitkinin diğer aksamında, kökten yaprağa kadar her hücrede bu toksin mevcuttur. Bunun sonucunda da bir çok dirençli böcek ortaya çıktı ve yayılıyor. Endişelenip kızdığım şeylerden birisi de, bu dirençli böcekler buraya kadar geldiğinde ne yapacağız? GDO şirketi para kazanacak diye önemli bir silahımızdan da olduk gibime geliyor. |
16-03-2012, 14:43 | #242 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Radikal Gazetesi yazarlarından Koray Çalışkanın yeni bir köşe yazısı. |
16-03-2012, 15:19 | #243 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Bu tür şeylere demagoji değil "ANALOJİ" denir. Eski mesajlarıma evirip çevirip yeniden yanıt yazmışsınız. Ama içinde yeni bir bilgi vs. de yok! Drake'in avukatı değilim ama yakın arkadaşı değilseniz gelen bir E-posta mesajına neyi neden ve nasıl yaptığını uzun uzun açıklamasını nasıl bekliyorsunuz anlamadım. Aynı çalışmayı yöntem, teknik açısından hatalı gören ve eleştiren pek çok başka bilim adamı da makalelerine bu görüşlerini almışlar. Demek ki komplocu ciddi bir kesim bilim adamı mevcut. Bir çalışma - doğru sonucu vermiş bile olsa - mutlaka muteber sayılmak zorunda mıdır? Ayrıca, son derece kötü ve kasıtlı bir bilim insanı bile olsa (ki bilmiyorum, belki öyledir) Drake'in kasıtlı hareket ettiğini neye dayanarak ileri sürebilirsiniz? Buna şüphecilik bile denmez! Ne denir ona bir şey söylemeyeyim artık. Mesajlarım hakkında içi kalabalık ama içeriği yeni bir bilgi içermeyen çok sayıda yorumda bulunmuşsunuz. Hepsi kabulümdür. Bir insan olarak gerektiğinde yanlış yorumlar da yapabileceğimi kabul ederim. Ancak son derece yeni, Ocak 2012 ve Mart2011 yılına dair haber linkleri vermiştim. Bunlar doğrudan biogüvenlik üzerine Alman resmi makamlarınca yapılmış çalışmalardı. Gördüğüm kadarıyla bunları görmezden gelmeyi tercih etmişsiniz. Seçici algı dedikleri bu olsa gerek. Ha, bir de ufak dokundurmalar vardı... Biz bu sitede tarımla vs. uğraşan kişileriz diye... Eh, yorum yapmak için burada zirai mesaj sahibi olmak gerekiyorsa bir ara ben de teras ve bahçe fotoğraflarını çekip koyayım bari. Bitki yetiştirme işinden pek anlamadım için burayı zaman zaman takip ediyordum ama yorumlara bakınca doğru yerde olup olmadığım konusunda tereddütler oluşmaya başladı bende. |
|
16-03-2012, 17:00 | #244 | ||
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Alıntı:
Aslında daha hiç yazmadığım bir dolu şey de var. Bunların bir kısmı burada iddia edilen şeyler. Bazılarını bilerek bıraktım ki üzerinde yorumlar oluşsun diye. Zaman ölçüsünde onlara da geleceğim. |
||
16-03-2012, 17:42 | #245 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
- GDO'lar doğal olmayan genlerdir. => Doğal olmayan genler DNA'mıza bağlanmaktadır. => Bu doğada olabilen, doğal bir süreç değildir. => GDO olmasaydı böyle bir durumda olmayacaktı (Yanlış anladıysam düzeltirsiniz) Bu çerçevede baktığınızda, evet, GDO olmasa böyle bir şey olmayacaktı DİYEMEYİZ! Çünkü bilmiyoruz! Bunu bilmek de pek kolay değil. İnsan DNA'larını sürekli analiz edip şuradan şu gen gelmiş, buradan bu gen gelmiş demek pek kolay değil. Genleri işaretlemek zaten son 5-10 yılda teknolojinin ilerlemesiyle mümkün olmuş bir şey... GDO'da bunu tespit etmelerinin nedeni ise "bakmış" olmaları ve bu genlerin zaten işaretli genler olması. Özetlemek gerekirse, tamamen organik ve doğal bir domates yediğinizde aynen GDO'da olduğu gibi domatesten doğrudan veya dolaylı olarak size geçen gen parçaları olup olmadığını bilmiyoruz. Bu tür şeylerin zaman zaman olması çok muhtemel. Çünkü Genetik haritamız bu tür pek çok işlevsiz hurda gen barındırıyor. Bunlar işin oldukça teknik kısmı ama ben yine bir analoji yapacağım ve siz ne alakası var diyeceksiniz: Varsayalım ki evinizde su boruları kurşundur. Kurşun bilinen en zehirli elementlerden biridir. Burada borunun kurşun olmasına mı kafayı takarsınız, yoksa çeşmeden akan suda kurşun bulunup bulunmadığına mı? Eğer akan suda kurşun varsa bunun yanlış bir uygulama olduğunu tereddütle (!!!) söyleyebilirsiniz. Çünkü boruya gelen suda kurşun olup olmadığını da ölçmeniz gerekir. Eğer çeşmeden akan suda kurşunun zerresi yoksa borunun kurşun olmasının bir önemi kalır mı? ************* Genlerin getireceği yeni durumların güvenli olup olmadığını, yeterli çalışma, araştırma, bilgi, kanıt var mıdır diye sormuşsunuz. Elbette bu çok önemli bir soru ve işin özü de aslında burada yatıyor. Sizin için "yeterli" ne kadardır? Benim için yeterli olan sizin için yetersiz olabilir. Sizin için yeterli olan benim için fazla olabilir. Tamamen subjektif bir ölçü birimi... Dolayısıyla bu "yeterlilik" mevzusu hiç bir zaman ulaşılamayacak, ancak yaklaşılabilecek bir hedeftir. İngilizce bilip bilmediğiniz hakkında bir bilgim yok. Bir kaç mesaj önce verdiğim linklerde son 25 yıldır yapılan çalışmaların herhangi bir olumsuzluğu göstermediğini söylüyor. Bunun anlamı elbette her şey tamamen güvenli demek değil! Asla her şey tamamen güvenli ve "yeterli" çalışma yapılmış olmayacak! Belki 50 yıl sonra eldeki veriler aynı şeyi söyleyecek, ama yine yeterli olmayacak. Belki de sizin endişeleriniz haklı çıkacak. Einstein, Newton'un yerçekimi kanununu yeterli görseydi, Genel Görelilik Kuramı asla ortaya çıkmazdı. Şimdi ben size şunu sormak istiyorum: Sizin tamamen ikna olmanız, güvenmeniz ve yeterli bulmanız için gereken şartlar nedir? Tamam! Yemek zorunda değilsiniz... Ama sizin ikna olmanız için ne olması lazım? Sizi hangi sonuç tatmin edecek? Siz bu sorunun yanıtını verebilirseniz, belki ben de sizi anlamaya çalışırım, daha iyi yanıtlar verebilirim. Eğer yanıtınız: "Ben asla, hiç bir zaman ve hiç bir koşulda ikna olmaya niyetli değilim" diyorsanız, bu dogmatik bir yaklaşımdır ve benim sorularınıza karşı bir şeyler söylememin de bir anlamı olmaz. |
|
16-03-2012, 17:46 | #246 |
Ağaç Dostu
|
Ne yediğime dikkat ediyorum. GDO'lu ise bilmek benim hakkım. 'GDO'lu ürün tükettiniz mi? Yanıtınız evet ise gönüllü kobay oldunuz bile... Hadi geçmiş olsun.' cümlesiyle asla karşılaşmak istemiyorum. (Cep telefonları 80'lerin başından beri kullanılıyor; kitle ölümleri olmadı; son 10-15 yıldır insan sağlığına etkileri biliniyor.) GDO'lu bitkilerin hukuksal sorunları ortadayken, çevre üzerinde etkileri bilinirken ki bunlar bile beni dehşete düşümeye yetiyor; sağlığımız üzerinde etkilerinin göz ardı edilmesini anlayamıyorum. Geşmişte yaşanan bir deli dana olayı var. Bunun nedeni hayvanlarda görülen bazı hastalıkların tür bariyerini aşarak insanlarda da görülebilmesi değil midir. İnsan kapalı bir kutu; eğer bu kutuyu çözebilmiş olsaydık tek bir ilaç, tek bir tedavi yöntemiyle sağlık sorunlarımıza çare bulurduk. Bilmediğimiz o kadar çok şey varken bir de GDO'lu ürünlerin besin zincirimize eklenmesini kabul etmiyorum. |
16-03-2012, 20:42 | #247 | ||
-
|
Alıntı:
Doğa, dünyada hiç bir labaratuvarda olmayan ve olamayacak olanaklar ile yöntemlere sahip kanımca. Doğanın hassas dengesi ve bu dengeyi sürdürebilme becerisi insanoğlunun biriktirebildiği bilgi ve yeteneklerle asla kıyaslanamaz. Bu nedenle eğer gelecekte bir bitki farklı bir organizmanın genine sahip olursa, insanoğlunun müdahalesi dışında, bu o zamana kadar geçen sürecin bir sonucu olacaktır. Ve muhtemelen de insan ömrüne kıyasla çok ama çok uzun bir zaman diliminde gerçekleşecektir. Bu süre de doğa içindeki diğer dengelerin düzenlenmesi için yeterli bir süre olmalı. Bu genetik değişikliği doğa yapmaz da insan yaparsa ne olur, kısmına bakışım bu yönde. Sizin yanıtınız, yukarıdaki mesajlarınızdan gördüğüm kadarıyla: şimdiye kadar çok da hayati birşey olmadı, ama araştırmalar elbette sürmeli, aksi kanıtlanıncaya kadar geçecek bu süreçte GDO üretilmeli ve kullanılması kısıtlanmamalı, merkezli... Kurşun boru örneğinize gelirsek; önce boruya kafayı takarım. Konu benim ve ailemin sağlığı olduğu için geri dönüşü olamayabilecek bir durumu yaşamak kendi adıma akılsızlık olur. Bunun için de önce kirlenebilir derim, sonra bu yargıyı (ister önyargı deyin ister temkin) test ederim. Zaten mesele bu arada, bu süreçte suyu içmeli mi içmemeli mi??? *** Alıntı:
Ben dogmatik bakış açısına sahip değilim, bu konuda endişe etmeyiniz. Dinlemeyi, sorgulamayı, eleştirel bakışımı şimdiye kadar pek elden bıraktığım söylenemez... İngilizce bilmiyorum. Ama sizin ya da sayın MeyveliTepe'nin türkçeleştirerek aktardıklarını dikkatle takip ediyorum. Siz daha kısa geçiyorsunuz ama gelen yanıtlar içinde alıntıdan parçalar geldikçe birleştirme fırsatı buluyorum... Sizin yok dediğiniz veri, diğer katılımcı tarafından var olarak bildiriliyor. İngilizce nedeniyle bu diyaloğa dahil değilim maalesef. |
||
16-03-2012, 23:01 | #248 | |||||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Biosafety research conclusions: Genetically modified Bt maize is safe - News - gmo-safety.eu Eğitim ve Araştırma Federal Bakanlığı - GDO Güvenliği Sitesinden alıntı: Uluslararası Yeşil Hafta -Berlin Paneliyle ilgili makale Burada Bakanlık tarafından 25 yıldır sürdürülen GDO bitkilerin çevresel etkileri hakkındaki çalışma sonuçlarından bahsediyor. Panelin sonucu: Genetiği Değiştirilmiş BT Mısırı Güvenlidir. Alıntı:
Alıntı:
Makalenin son kısmında ise panel katılımcıları mevcut Anti-GDO ikliminin en iyi araştırmacılarının beyin göçüne neden olduğu endişesini ortaya koyuyor. Bu mereti aslında 1980'lerde biz keşfettik ama şimdi vandalizm nedeniyle bilim adamları bu konuda çalışmak istemiyor diyorlar. Bu nedenle uluslararası rakiplerinin gerisinde kaldıklarını belirtiyorlar. **************** Diğer makalede de aşağı yukarı benzer bir içerik var. Aslında haber başlığında içerik özetlenmiş: Bu çalışmaya da 150 civarında alanla ilgili kişi katılmış. Alıntı:
Alıntı:
|
|||||
16-03-2012, 23:18 | #250 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Deli dana hastalığı Prionlardan kaynaklanan bir hastalıktır ve insanlarda da benzer türlerinin olduğu bilinmektedir. Örneğin Kuru hastalığı veya Creutzfeldt-Jakob hastalığı... Üstelik bu hastalık grubu diğer hastalıklardan tamamen farklı bir mekanizmaya sahiptir. Ortada hastalığı yapan bir bakteri veya virüs yoktur. Sadece kendine benzer proteinleri deforme edip kendisi gibi yapan bir protein molekülü vardır. Dolayısıyla bu hastalığa yakalanabilmek için prionun etki edebileceği proteinlere sahip olmak gerekir. Söz konusu proteinleri barındıran tüm canlılar bu hastalıktan etkilenir. Uzun lafın kısası "aşılan tür engeli" falan yok ortada... Tür engeli zaman zaman aşılabilir. Örneğin kuş gribinin insanlarda da hastalık yapması gibi. Bu da normal bir evrimsel süreçtir. Veba salgınları da böyle bir süreç sonrasında vebaya dayanıklı bir genoma sahip nesille sonuçlanmıştır. Aslında söyledikleriniz, GDO olmasa bile başka risklerin ne kadar fazla olabileceğini doğruluyor. AIDS, Kuş Gribi, Domuz Gribi vs. gibi tehditler tamamen doğal süreçlerle ortaya çıkan tehditler. Böyle salgınlar dünyada milyonlarca insanı göz açıp kapayıncaya kadar öldürebilir. Bugün ölümcül bir salgının dünyanın etrafını dolaşması 48 saat falan sürer. GDO bunların yanında fındık fıstık gibi kalıyor. |
|
16-03-2012, 23:40 | #251 |
Ağaç Dostu
|
Sayın MeTePe, 'Yanlış' bilginin kaynağı Türk Tabipleri Birliği sitesinden. Doğal süreçle çıkan tehditlerle GDO'yu nasıl karşılaştırabiliyorsunuz anlayamıyorum. Eğer böyle bir karşılaştırma yapmakta ısrarlısanız GDO'lu ürünlerin 'fındık fıstık' diye tabir ettiğiniz zararlarını açıklamanızı istiyorum. |
16-03-2012, 23:42 | #252 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
GDO yoksa GDO'dan geçebilecek genler söz konusu olmayacaktır diyorsunuz. Bunu nereden biliyorsunuz? Örneğin meşhur BT genini alaım. Toprakta bulunan Gram(+) bir bakteriye ait bir gen. Hayatınız boyunca bununla hiç karşı karşıya gelmeyeceğinizi nasıl söyleyebilirsiniz? Bağırsaklarımızda dahi milyonlarca bakteri yaşıyor. Bunların bazıları GDO çalışmalarında kullanılan bakteriler. Bir de doğanın hassas dengesi ve bu dengeyi sürdürebilme becerisinden bahsetmişsiniz. Üzülerek bu değerlendirmeye de katılmadığımı söylemeliyim. Bir saatin akrepine kısa bir süre baktığımızda hareket ettiği görülmez ve stabil bir görünüm verir. Yani dengededeir. Ama yeterince uzun süre bakarsak aslında hareket ettiğini farkederiz. Doğa da ilk bakışta hassas denge gibi gözüken şey uzun dönemde yaşanan dengesizliğin anlık bir fotoğrafından başka bir şey değildir. Dünyanın tarihinden bildiğimiz kadarıyla dünya biosferi en az 3-4 kez yok olma eşiğinden geçmiştir. Binlerce tür canlı yok olmuş, binlerce tür yeni canlı ortaya çıkmıştır. Halen her yıl çeşitli canlıların türleri yok olmaktadır. Kısacası, ortada denge falan yoktur! Doğa sadece yeni koşullara göre kendini uyarlamaya çalışır. Zaman zaman bunu becerir, zaman zaman da beceremez. Bu kadar acımasızdır. İnsanın var olmadığı dönemlerde bile nesli tükenen canlılar olmuştur ve gelecekte de olmasını engelleyebilecek herhangi bir mekanizma yok. İnsan bile bu konuda bağışık değil! |
|
16-03-2012, 23:50 | #253 | |||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Ama yine de bunu bir tür aşımı olarak değerlendirmiyorum. Aynı makale aynen şu yazılmış: Alıntı:
Yine de sözümü geri alıyorum. Gereksiz bir itiraz oldu. Alıntı:
Ben muhalefet görevindeyim. |
|||
17-03-2012, 00:07 | #254 | ||
Ağaç Dostu
|
Sayın MeTePe, Sizin dediğinizi kabul edelim. Alıntı:
Alıntı:
|
||
17-03-2012, 00:15 | #255 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Elimden geldiğince doğru bilgi verdiğimi zannediyorum. Yanlış olduğu söylenirse de bunu kontrol etmekten pek endişe etmem. Zaten burada beni "yanlışlayabilecek" çok sayıda kişi var. Ellerinden geleni yapyorlar. Alıntı:
Zaten ben de size GDO yedirmeye uğraşmıyorum, benim de öyle bir niyetim yok. Sadece buraları okuyan kişilere farklı düşünenler de olabileceğini göstermeye çalışıyorum. |
|
17-03-2012, 00:46 | #256 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Burası fazla gergin hale geldi.. Biraz havayı dağıtmak lazım. Madem mısırdan bu kadar çok bahsedildi, bugünkü bir gazeteden... |
17-03-2012, 00:50 | #257 | ||
-
|
Alıntı:
Alıntı:
ifadenizde zaten mevcut. Bu işi doğa yapıyorsa doğrudur ya da bir başka deyişle daha yanlış değildir diye düşünüyorum. Görece bozulduğunu düşündüğümüz denge, yeni bir dengenin merkezi olabiliyor. İnsanlık süregelmiş bugüne kadar, doğanın onbinlerce yıllık tecrübesi ile örneğin Monsanto'nun Bt mucizesini(!) aynı kefede değerlendirmek insanlığın doğa ile ilişkisine haksızlık olur. Doğanın, bozduğunu ya da beceri gösteremediğini "iddia ettiğiniz" bir süreç sonrasında yaşamı sürdürebilme becerisine ben şahidim, sizi de istemesiniz de şahit tutarım. Ama Monsanto ya da ABD'nin politik, ekonomik ve stratejik eylemleri sonrasında şahit tutacak bir insan bulmakta güçlük çekileceğinden endişeliyim. |
||
17-03-2012, 00:55 | #258 | |
-
|
Alıntı:
(ikinci sırada soldan üçüncü dane fotoğrafı çekene sızacak gibi görünüyor. Dikkat!...) Temkinlilik ilkesi işte. |
|
17-03-2012, 01:10 | #259 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Sanıyorum bu sıradan bir mısır... temkinli olmak gerekir mi bilmiyorum. |
|
17-03-2012, 13:12 | #260 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Sayın Odeh, Forumda gergin bir ortamda yazıştığımızın farkındayım. Gerginlikleri sevmediğim için daha fazla yazmamayı tercih etmiştim. Mesajlarımda biraz sert bir uslup kullandığımı kabul ediyorum. Ancak, bunun sebebi benim bilgi seviyemin haketmediğim bir biçimde aşağılanmaya çalışılması oldu. Benim mesajlarım sert olduğu için tepki çekiyor da, verilen asparagas haberler, ajitasyonlar niçin hiç tepki çekmiyor anlamış değilim. Halbuki bunlar okuyucuyu doğrudan yanıltmaya çalışan yaklaşımlar. Benim yaklaşımımdan daha tehlikeli. Örneğin, tarihte ilk defa şarap tortusunda gözlenmiş olup, tüm canlıların bünyesinde bulunan sitrik asiti bile bu forumda GDO lu ürün kapsamına koyanlar var. Konuya mesaj yazanlar içinde görebildiğim kadarıyla konuyu gerçekten öğrenip rasyonel düşünme taraftarı olan çok az sayıdaki kişilerden birisiniz. Kastetmeye çalıştığım benim size birşeyler öğretebileceğim değil. Esasen bu mümkün değil. Çünkü ben de konunun uzmanı değilim. Eğer doğru kaynaklara ulaşırsanız kendi fikrinizi daha kolay oluşturursunuz. Ben forumlardaki kampanyaları bilgi edinme yeri olarak hiç görmedim. Sadece tartışılan konuların başka boyutlarının da olabileceğini görme amaçlı olarak okurum. Veya başkalarına başka boyutlarının da olabileceğini göstermeye çalışırım. Dolayısıyla başkalarını fikrinden döndürmek veya taraftar toplamak gibi bir amacım hiç olmadı, olamaz da. Mesajlarınızdan birinde DNA hakkında öğrenmek istediğinizi belirtmişsiniz. Hem size, hem de başka öğrenmek isteyenlere bir kitap tavsiye edeceğim. Tübitak’ın popüler bilim kitapları serisinden “Yaşamın Sırrı DNA”, Bahri Karaçay Benim bu konuda okuduğum başka kitaplar da var. Ama yukarıda tavsiye ettiğim kitap DNA konusunda yazılmış en güzel Türkçe kitaplardan biri. Bu kitap GDO taraftarı filan değil. Doğrudan DNA’yı anlatıyor. Bununla beraber içinde GDO larla da ilgili bilgiler var. Saygılarımla.. |
17-03-2012, 13:55 | #261 |
-
|
Dönmenize sevindim sayın Serpent! Tartışma sırasında gerginlikler olduğu muhakkak, nedenleri de muhtelif... Bence bunları orada bırakmak, bu tecrübe ile tartışmayı sürdürmek daha verimli olur. Ben tıp hekimi değilim, genetik ya da ziraat mühendisi de değilim. Ama bu durum araştırma, okuma, anlama, yorumlama ve bir sonuca varmama engel teşkil etmez takdir edersiniz ki. Doğruları öğrenebilmekten ve bildiğim doğruları söylemekten gayri de bir niyetim yok. Öyle değil, böyleymiş tüh! ama olsun ben yine de kuyruğu dik tutayım da demem... Kitap tavsiyeniz için teşekkür ederim, edinmeye çalışacağım. Keşke dün gece yapılan illüstratif mısır servisinde burada bulunsaydınız, kahkaha ile stres atarken birlikte olurduk. ** Bundan belki 5-6 hafta kadar önce bir üyenin "Avcı doğa dostu mudur?" sorusu tartışılmaya çalışıldı. Sonuç malum tabii. Konu derdest edildi. Süreç hakkında yorum yapmayayım forumda halen mevcut ama kilitli bir konu. O kilitlendi ama bu konu kilitlenmez... Bence mümkün olduğunca bilgi vererek, anlam içinden mucizevi anlamlar çıkartmadan veriler üzerine düzgün bir tartışma çok rahat yürütülebilir. Karşıt fikre sahip katılımcıların, forumun misyonu da düşünüldüğünde, bu konuda biraz daha müsamahakâr olmasının (forum üyeleri gibi) eleştirileri bu çerçevede ele almasının konuyu merkezde tutabileceğine inanıyorum. "Olmayacak yerde olmayacak işi savunuyorsunuz" denmesi yerine "ne ile savunuyorsunuz bir ortaya koyunuz, anlayalım" denmesi için bu gerekli... ** E hadi gari, barış çubuklarını bitirdiysek devam edelim... Saygılar, Düzenleyen Odeh : 17-03-2012 saat 14:02 Neden: İmlâ. |
17-03-2012, 15:38 | #262 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Zaten ilk mesajımdan bu yana ticari tekelleşme gidişatını olumsuz bulduğumu ifade ediyorum. Bu nedenle de bizim de ulusal gen teknolojisi konusunda atak yapmamızı savunuyorum. Ben biraz analoji yapmayı severim. Nükleer Enerjiye karşı olabilirsiniz. Ülkenizin kapısından da sokmazsınız. Ama sınırınızın 500m ilerisine santral yapılmasına da engel olamıyorsanız bundan kaçışınız kalmamıştır. Bizim de ülke olarak içinde bulunduğumuz durum bu. Bu tohumlar ülkemize geliyor. Hükümetin yasal düzenlenmesinden önce kaçak ve kontrolsüz geliyordu. Tüm önlemleri alıp hiç gelmemesini sağlasak bile end-product, yani muhtelif ürünler şeklinde yine gelecek. Bu durumda, bana göre yapılması gereken şey; kör bir kaygı ile kareket etmek yerine bu teknolojiyi öğrenmek ve geliştirmek, hatta kullanmak olmalıdır. ********************* Monsanto'nun genlerine karşı olmanızı anlayışla karşılıyorum. Benim anlatmaya çalıştığım şey ise, Monsanto olmasa dahi biz bitkilere, hayvanlara gen sokuşturup duruyoruz. Bunların hiç biri doğada kendiliğinden, milyonlarca yılda olmuyor. Biz bunu bilerek ve isteyerek yapıyoruz. Bunun adına da ıslah ve melezleme diyoruz. Melezleme veya ıslah ile elde ettiğiniz ürünler doğada kendiliğinden ortaya çıkmamışstır. Siz evrimsel olmayan bir süreç müdahalesinden bulunuyorsunuz, ortaya yeni bir ürün çıkıyor. Mutlaka bunun çevresel sonuçları oluyor. GDO ile melezleme arasındaki fark, birinde oldukça zahmetli, sonuçları net olmayan bir işlemle sürece müdahale etmeniz, diğerinde hedefe özel hareket etmenizdir. Her ikisi de doğanın işine karışmaktır. İnsanoğlu yerleşik yaşama geçtiği andan itibaren doğanın işlerine karışmış. Boyu 3-4cm olan mısırları 25-30cm'e çıkartmış. Başağında 2-3 dane olan buğdayı, bir başakta 15-20 dane verecek hale getirmiş. Çekirdeği olmayan meyveler üretmiş. Hatta doğada hiç var olmamış bir hayvanı, köpeği yaratmış. Şimdi tüm bu yapılanları "doğal" görüp, doğanın kendi tasarrufu gibi görüp, GDO ile yapılan müdahaleyi yapay görmek oldukça büyük bir haksızlık olur. Ben, bu aşamada irrasyonel bir kaygının ön plana çıktığı kanısındayım. Aman genlerle oynamayalım, bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz öcülerle karşılaşırız, kontrolü elimizden kaçırırız gibi... İyi de öcüler doğada her zaman ortaya çıkıyor. Biz müdahale etsek de etmesek de... Doğa bunların bir kısmını yok ediyor, biz kısmı yaşamaya, kendine yer bulmaya devam ediyor. Örneğin İngiltere sanayi devriminde ortaya çıkan Gri Güveler. Plastik kullanımıyla ortaya çıkan plastik yiyen bakteriler gibi. (Bu bakteriler ciddi bir çevre kirliliğine neden olan plastiklerin parçalanma süresini binlerce kez hızlandırıyor) Diğer taraftan, gen teknolojisini bitkilerle oynamaya başlayarak öğrendik ama nihai yararı insan hastalıklarının çözümü olacaktır. 2-3 domates yiyerek şeker hastalığından kurtulabilmemiz muazzam bir şey olmaz mıydı? Düzenleyen MeTePe : 17-03-2012 saat 15:40 Neden: harf hatası |
|
17-03-2012, 16:19 | #263 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Madem devam edeceğiz bildiklerimden yazayım. Benim bilgi seviyem bu konuda Sayın MeTePe’nin ki kadar geniş değil. Ama yine de ilgi alanı geniş biri olarak DNA nedir veya temel kimya gibi konularda bilgim oldukça iyidir. Şimdi şeker zararlıdır, faydalıdır tartışmasına girmeyeceğim. Hekimler şekerin fazla tüketilmemesini öneriyorlar. Ama yasakladıklarını sanmıyorum. Şekerin GDO’lu olup olmadığı bir yana hangi tür şekerleri yiyip yemeyeceğimiz konusunda da bir kafa karışıklığı var. Yazılan bazı mesajlardan sakkaroza evet glikoz ve fruktoza hayır anlamlarını çıkarıyorum. Tüm samimiyetimle söyleyeyim ki ben lise bilgilerimden aslında sakkarozun fruktoz ve glikozun bileşimi olduğunu hatırlıyorum. Keza memeliler sakkarozu ve nişastayı enzimler yardımıyla glikoza çevirip hazmederler. Şimdi “bana fruktozu sakkoroz diye yedirmelerini kabul etmiyorum” ifadesi maalesef beni üzüyor. Yediğimiz elmada fruktoz, üzümde glikoz var. Hatta doğal ürün dediğimiz bal bile glikoz ve fruktoz esaslı bir gıda. Şimdi olgular böyleyken glikoz ve fruktozu GDO’lu ürünlere karşı çıkmak için kullanmak anlamlı olur mu? Yazılan mesajlardan birisinde Hürriyet gazetesinden bir habere bir link var. Nişasta şekerinin Amerika’da ve Avrupa’da yasaklandığını tüm ürünün Türkiye gibi ülkelere satılarak zehirlendiğimizi Doç. Dr. ünvanlı bir kardiyolağa atfen anlatılıyor. Bu haber de maalesef gerçek dışı. Bakın anlatmaya çalıştığım nişasta şekerinin yararlı veya zararlı olduğu değil. Bu ürünün tüm batı ülkelerinde yasaklandığına dair iddia. Maalesef bu da doğru değil. Doç Dr. ünvanlı biri ister GDO taraftarı olsun ister olmasın, kendi görüşünü benimsetmek için nasıl böyle gerçek dışı bir ifadeyi kullanabilir? Öyle ya, koskoca Doç.Dr. bir kardiyolog, o söylüyorsa vardır bir bildiği diye bakıyor insanlar olaya maalesef. Sayın MeTePe’nin Internette korkunç bir bilgi kirliliği var diyişini bu tür haberleri kastedişi olarak algılıyorum. Kişisel yaklaşım olarak tüm olaylara slogan dışı yaklaşmak taraftarıyım. Örneğin, Internette bakarsanız GDO’lu ürünler için yapılan yakıştırmanın “Frankeştayn ürün” olduğunu görürsünüz. Bu, konuyu sloganlaştırmaktan başka bir şey değil. Bu ve benzeri sloganlar kullanılmaya başlandığı zaman derhal bir şüpheye düşer ve arkasını araştırmaya ve karşı çıkışın sağlam gerekçeleri var mı diye bakmaya çalışırım. Saygılarımla.. |
17-03-2012, 16:56 | #264 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Kafa karışıklığının nedeni zaten GDO... |
|
17-03-2012, 17:03 | #265 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Bu mesajımda konu hakkında düşündüklerimi kısaca ve çok sade bir dille anlattım; yani kimseyi kandırmıyorum. |
|
17-03-2012, 17:42 | #266 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Sizin görüşünüz belli. Ne benim, ne başkalarının söylediklerinin sizin fikrinizi değiştirmesi mümkün gözükmüyor. O yüzden, GDO'ya karşı çıkmanızın gerekçesini bende aramayın. Bkz: Dogmatizm |
|
17-03-2012, 17:48 | #267 | |
-
|
Şu yemciler vardı, GDO'lu mısır ithalatlarının bir bölümüne izin verilmeyen... O konu ile bir açıklama bulamamıştım. Hoş hala bulamadım ama, önceki ithalatlarının biri ile ilgili bir rapora ulaştım. YEM AMACIYLA İTHALİ İSTENEN GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ (59122 x 1507 x NK603) MISIR ÇEŞİDİ ve ÜRÜNLERİ İÇİN BİLİMSEL RİSK DEĞERLENDİRME RAPORU. Bilimsel Risk Değerlendirme Komitesi'ne ait 24 sayfalık bu raporda ilgili GDO'lu mısır çeşitleri birçok yönden değerlendiriliyor, sonuçta da izin veriliyor. Raporun sonucu ayrı bir tartışma konusu olabileceğinden buna değinmeden geçiyorum. Bu rapordan alıntıladığım şu iki paragrafı da zaman içinde ele alınabilir düşüncesiyle not etmek istiyorum. Alıntı:
|
|
17-03-2012, 17:52 | #268 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Sayın Serpent'in de ifade ettiği gibi bunların hepsi farklı şeker, yani karbonhidrat molekülleri. Çeşitli teknolojilerle ve doğal yollarla elde edilebilir. Birinin veya diğerinin zararlılığı da ayrıca tartışılabilir. Ama şeker ve türevleri GDO yokken de vardı, şimdi de var, gelecekte de var olacak. Burada GDO'yu suçlamak için şekeri gündeme getirmenin ne gibi bir mantığı var anlamak mümkün değil. Emin değilim ama nişasta bazlı şeker veya pancardan üretilmiş şeker kullanma tercihi tamamen gıda teknolojisinin ekonomik ve teknik nedenlerle yaptığı tercihler... GDO ile falan ilgisi yok. |
|
17-03-2012, 18:12 | #270 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Bu gayet doğal değil mi? Asıl dikkate alınması gereken, GDO'lu bittike oluşabilecek etkiler değil, bu bitkilere maruz kalacak diğer bitkiler, bakteriler, canlılar vs. Raporda bu konudaki riskler de değerlendirilmiş. Diğer kısımlarda bu risklerden bahsediyor. Raporda belirtilen önemli bir konu, aktarılan genlerin stabilitesi. Sonuç olarak da, sadece yem olarak yetiştirilmesine onay verilmiş. Şimdi sorulması gerek soru şu: Bu konuda gerçek uzmanlar olan bir komitenin değerlendirme raporuna güvenecek miyiz? Yoksa, "Ben ikna olmadım!" deyip itiraz mı edeceğiz? |
|
|
|