|
Anket Sonuçlarını Göster: GDO'lu besinler tüketmek ister misiniz? | |||
GDO'suz olduğunu bilmek istiyorum | 243 | 98.38% | |
Binde dokuza kadar GDO'lu içerik benim için sakıncasızdır | 2 | 0.81% | |
Benim için olmuş, olmamış farketmez | 2 | 0.81% | |
Oy Verenler: 247. Bu ankete oy veremezsiniz |
|
Dış Bağlantılar | Konu Araçları | Mod Seç |
14-03-2012, 15:56 | #211 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Referanslarınızı öğrenebilirsek sizin engin bilgilerinizden yararlanabileceğimiz konular olabilir. |
|
14-03-2012, 17:10 | #212 |
-
|
Hayır, ne böyle bir iddiam ne de herkesin adına aldığım bir karar var, kişisel görüşüm yazdığım gibidir. Tartışma yine kelime oyunlarınıza dönmediği sürece herkes birbirinden bir çok şey öğrenebilir, en azından öğreneceği unsurları keşfedebilir. Ben öğreniyorum kendi adıma... Siz, GDO karşıtı düşünce sahiplerinin önyargılı davranmasını eleştirirken GD bitkilerin üretilmesinde bir sakınca görmediğinizi alttan alttan vurguluyorsunuz. Sorunca inkâr etseniz de böyle... Ama sizden bir türlü GDO'ların bildiğiniz faydalarını duyamadık. Ama zararları, riskleri sıralandığında gelin görün ki, konu bu değil ki diye başlayıp işi kelime oyunlarına çeviriyorsunuz, konu dağılıyor, odak bozuluyor... Ben böyle değerlendiriyorum. GDO'ya karşı önyargı doğrudur ya da yanlıştır bu ayrı bir konudur. Kanaatimce esas olan soru: GDO'ya karşı önyargı duymak veya temkinli davranmakta haklılık payımız var mıdır yok mudur? Sizin önyargı dediğiniz tavrı, ülkeler "temkinlilik" olarak değerlendirmiş. Yukarıda sayın MeyveliTepe'nin 138 numaralı mesajında verdiği kaynağı görmemiş ben de mükerrer olarak vermişim... O kitabın tartıştığımız çerçeveye uygun başlıklarını da bu sayfalara taşımış, temkinli olmamın nedenini bu belgedeki makalelere dayandırmıştım. Yanında kahkaha simgeleri eşliğinde yazdığınız "20 yıl bekledik 220 yıl daha mı bekleyelim, hayali düşmanlarla mı savaşıyoruz, vb. gibi" sözlerinizin hiç doğru olmadığını, GDO'dan uzak durmak için hem beklemeye gerek kalmadığını hem de düşmanların hayalî değil tespit edilebilenlerinin olduğunu yetkin kişilerin makalelerinden öğrenmiş olduk. Ayrıca, GDO içeren, GDO'lu bitkisel ürünlerden elde edilen ya da GDO'lu bitkilerle beslenen hayvansal ürünleri tüketmek kimi insanlarca hak olarak istenebilir. Ancak, bu hak karşıt görüş sahibinin sınırlarına tecavüz edilmediği sürece geçerlidir. |
14-03-2012, 17:14 | #213 |
-
|
Keşke GDO konusu, her bir GD bitki için ele alınsa da daha detaylı verileri ortaya koyma ve tartışma fırsatı bulsak... Yediğimiz etten, çocukların elindeki keke kadar zaten yiyeceğimiz kadarını yedik kaç yıldır... |
14-03-2012, 17:43 | #214 | ||||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Off-topıc
Tartışmayı sürdürmek istemiyorum ama iş biraz kişiselleşmeye başlıyor. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Yetkin dediğiniz makaleler hangisidir onu da anlamadım. Sayın MeyveliTepe'nin verdiği bazı linkler var. O çalışmalardaki sonuçlar üstünde görüşlerimi ifade ettim zaten. Tabipler odasının kitapçığından bahsediyorsanız o bir görüş çalışmasıdır. Bilimsel makale değildir. Ayrıca içinde konunun uzmanı olan 1-2 kişi mevcut. Diğerleri hukukçu, çevreci vs. O bir STK görüşüdür. Anlayışla karşılarım. STK'ların görevi de toplumları uyarmaktır. Bu yönüyle olumlu bir çalışmadır. Alıntı:
Herhangi bir insanın "karşıt görüşlü" olmasını da gayet iyi anlarım. Ama karşıt görüş sahibi olmak "haklı olmak" anlamına gelmez. Buradaki 100 kişinin 99 tanesi evrim teorisinin yanlış olduğu görüşünde olsa bile bu bir "bilgi" değeri taşımaz. Çünkü bilimde demokrasi değil, veriler konuşur. Siz verilere bakarak "GDO kötüdür" dersiniz... Sizin görüşünüzdür. Ben "o kadar kötü değildir" derim... Bu da benim görüşümdür. Arkasında veriler olan hiç bir argümana da "aptalca" gibi yakıştırmalarda bulunmam. Ancak; "Nevşehir Patatesi" gibi birbiriyle yanlış ilişkilendirilmiş argümanları aptalca bulurum. Her neyse... Bu konuyu fazla uzatmanın anlamı yok. Çünkü bir iletişim sorunu olduğu besbelli... Benden bu kadar. Sizlere hayırlı tartışmalar. |
||||
14-03-2012, 21:26 | #216 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Bilgisi, görgüsü tartıştığı konuda yetersiz olup kendini çok akıllı zannedenler; baktı ki bir argümanı yok, hakaret etmeye başlar. |
14-03-2012, 22:28 | #217 |
-
|
Siz de hiç birşey söylemiyorsunuz... Başından beri konuya dair tek bir fikriniz olmadı, söylemediniz. Hatta defalarca alaycı üslûp kullanmanıza rağmen diğer katılımcıları bilmem ama ben dişimi sıktım. Öyle "smile" falandan da pek anlamam. Doğrudan söylerim. Yukarıdaki sözüm ne bir kişiyi ne de bir grubu kapsamaktadır. Bir eylem eleştirilmektedir. Ancak yine konu konuşulamamaktadır. Buyrun varsa bilginiz, görgünüz tartışalım, karşıt görüş sahibi olsanız da -ki bu bile muallak hala- aydınlanmaktan memnuniyet duyarım. (Üye mesajları herkese açıktır. Tüm mesajlarımı okuyunuz, tavrım tarzım seviyem bellidir. Sadece alaycılığa asla taviz vermem.) |
14-03-2012, 22:49 | #218 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Madem öyle benim söylemimi niçin üstünüze alındınız? |
14-03-2012, 23:05 | #220 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Doğrusu da bu. Siz yolunuza, biz yolumuza. Selametle.. |
14-03-2012, 23:08 | #221 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Bilgimiz, görgümüz artsın, GDO neymiş öğrenelim de ona göre konuşalım diye verilen ve ayrıca özellikle tavsiye edilen bir link vardı. Journal of Royal Society Medicine'de yayınlanan, "Genetically modified plants and human health" (Genetiği değiştirilmiş bitkiler ve insan sağlığı). Bu makalenin çevre etkileri bölümünde 2001 yılında Meksika'da GDO'lu mısırın Meksikanın endemik mısır türlerini kirlettiğine dair bir çalışma olduğunu ama geçerliliğinin tartışmalı olduğunu yazıyordu. Böylelikle, böyle bir çalışma var ama itibarı yok, dikkate almaya değmez anlamı veriliyordu. İki gündür taktırdım bu cümleye. Kurcaladıkça pislik çıkıyor. Bir çok şey duydum ama bunu duymamıştım. Bu yüzden verilen linki GDO lobisinin neler yaptığını ve yapmakta olduğunu anlamakta çok faydalı oldu. Anlamadığım ise, Suzie Key, Julian K-C Ma, ve Pascal MW Drake'in ne diye bu makaleyi böyle yazdıkları. Dayanamadım Pascal Drake'e yazdım, bakalım ne diyecek? Muhtemelen yanıt vermeyecektir. Aslında makalelerinde bunun gibi üzerine gidilip dibi karıştırılacak bir çok şey var ama pek de bir anlamı yok. Aynı tarza Monsanto kaynaklı bir çok yazıda rastlamak mümkün. Böylece bir taraftan bazı üniversitelerin de teyid edip şikayet ettikleri gibi araştırma yapılmasını engelliyorlar, diğer taraftan yapılan araştırmaları önce bastırmaya olmazsa ustaca değersizleştirmeye çalışıp insanlar tarafından önemsenmemesini sağlamaya çalışıyorlar. Buna destek olmak üzere dünyanın her yerinde bağlantıları var. Her neyse, Meksika meselesi önemli. Bir anlamda Monsanto'yu fazlasıyla çileden çıkartan bir durum. İlk defa GDO'lu bitkilerin endemik türleri gen kaçışıyla kirleterek biyoçeşitliliği tehlikeye attığı belirlenmiş oluyordu. Oysa o zamana kadar çevreye, hayvan ve insan sağlığına hiç bir olumsuz etkisinin olmayacağı sloganlaştırılmıştı. Bu sebepten bu gibi işlerini yaptırdığı Bivings şirketini devreye soktu. Engellemek için her seviyede her şeyi yapmışlar. Tesbiti yapan Chapela'ya karşı sahte isimlerle forumlarda, internette, e-postalarla, telefonlarla yaptıkları karalamalar, Meksika hükümet yetkililerine baskılar, Chapela'nın çalıştığı Berkeley üniversitesine baskılar (ki, bu üniversiteye önemli bir fon aktarılmaktaymış) vs.vs. Bulanık bir dönem yaratmayı başarmışlar. Chapela kişisel olarak çok zarar görmüş. Ama güneş balçıkla sıvanmaz. Kirlenme, iddia edilenin aksine gayet net olarak belirlenmiş. İşin başka bir ilginç tarafı ise, Meksika'da söz konusu GDO'lu mısır tohumlarının ekilmesi illegalmiş. Bu durumda nasıl olup da ülkeye girip bir yerlerde ekildiği ayrıca merak konusu olmuş. Benim için yeni olan ise, dünya devi bir şirketin başvurmaktan kaçınmadığı metodlar oldu, ki pek de şaşırtıcı değil. Prof. Elena Alvarez Buylla'ya da yazdım. Yanıt verirse bu macera filmi gibi olaylar dizisinden bazı şeyleri birinci ağızdan duyarız belki. Öte yandan bu olay GDO'lar yoluyla başka çeşitleri genetik kirletmenin tek örneği değil tabii ki. Öyle ki ayyuka çıkmış vaziyette. Hepsini ayrı ayrı yazmak mümkün değil. Bazı ilginç olanların dışında bir liste yayınlayacağım. |
14-03-2012, 23:51 | #222 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Son zamanlarda Amerikan çiftçisinin bir hayli zor bir döneme girdiği anlaşılıyor. Bu GDO'lu tohum ekenler için de, GDO'suz veya organik yetiştiricilik yapanlar için de farklı yönerden aynı. GDO'lu tohum ekenler komşularından korkuyorlar. Komşularının tarlasında GDO kirlenmesi görüldüğinde komşuları dava edebiliyor. Bunun sonunda ciddi mali cezalarla karşılaşabiliyorlar. Bu sorunu aşmak üzere USDA temsilcilerinin de katıldığı hararetli çalışmalar yapılıyor. Ortaya çıkan çözümlerden biri mali koruma sigortası. Buna göre, GDO ekimi yapan çiftçi böyle bir davaya maruz kalırsa ve ceza alırsa cezayı sigorta karşılayacak. Daha önceki mesajlarımda Amerikadan bahsederken bu sigorta olayından söz etmeyi atlamışım. Her ne kadar 2008 krizinde finansal balon zarar gördüğünde sigorta sisteminin de havası biraz kaçtıysa da, mali koruma sigortası Amerikada çok temel bir olgudur. Hemen hemen tüm hizmet birimlerinin mali koruma sigortaları vardır. Bu da hizmet fiyatlarına doğrudan yansır. Söz gelimi Türkiyede bir dişçiye gidip 300-400 TL aralığında yapılabilecek bir işin ABD fiyatı $3500 - $4000 civarındadır. Bu farkta ödenen sigorta primlerinin hatırı sayılır bir payı vardır. GDO'lu ekim yapmayanların da başları dertte. Şayet bir kirlenme olur da kendilerinden önce biotech şirketlerinin dedektifleri keşfederse patent davası ile başbaşa kalabiliyorlar (bunu önlemek için topluca dava açtılar). Bu sebeple, ilave para ödeyerek tarlalarındaki ürünü test ettiriyorlar. Bu hem önce kendilerinin kirlenmeyi bilmesi (ki erken davranan deyim yerindeyse yırtıyor), hem de ürünlerini GDO'suz olarak satabilmek için gerekli. Ürünlerini Avrupa'ya satanlar için ise durum daha da ciddi. Avrupa'da yapılacak testte de GDO'suz çıkması gerekiyor. Bir sigorta da bunun için düşünülüyor. Şayet orijindeki testte ürün temiz çıkıp, gittiği yerde kirli çıkarsa sigorta zararı karşılayacak. Organik yetişiricilerin durumu da oldukça zor. En küçük kirlenmede sertifikalarını kaybedecekler ve yıllarca geriye dönecekler. Olay buralara gelmiş durumda. Yani GDO'lardan çevreye genetik kirlenme olmaz iddiası fena halde ayaklar altında. |
15-03-2012, 00:33 | #223 | |||
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
GDO'ları öğrenelim diye okumamız önerilen İngiliz makalesine dönelim. Yazarlardan birisi olan Pascal Drake'e aşağıdaki mesajı yazmıştım. Alıntı:
Biraz önce Pascal Drake yanıt verdi. Alıntı:
Alıntı:
Düzenleyen MeyveliTepe : 15-03-2012 saat 01:05 |
|||
15-03-2012, 01:04 | #224 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
GDO Nedir? Nasıl Yapılır? Neden Korkulur?
GDO'lu bitkilerin daha iyi anlaşılmasında faydalı bir makale |
15-03-2012, 01:31 | #225 | |||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
******************* GDO'lu Mısır endişeleri gümledi, gitti. Yukarıdaki haber makaleleri 2012 Ocak ve 2011 Mart tarihli.... Alman Resmi Kuruluşları da vatandaşını zehirlemeyi seviyor anlaşılan... Yalan yanlış bilgilerle vatandaşlarını GDO kullanmaya teşvik ediyorlar. |
|||
15-03-2012, 09:51 | #226 | ||
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Alıntı:
Taa ki yayınlanıncaya kadar. Böylelikle GDO mısırın çevreyi ve endemik bitkileri kirlettiğini bir süre daha saklamaya çalışmışlar. Prof. Elena Alvarez Boylle Ekoloji Enstitüsü Fonksiyonel Ekoloji Bölümü bölüm başkanı |
||
15-03-2012, 15:27 | #227 | |
agaclar.net
|
Alıntı:
Çorbaya gerçek tavuk suyu mu kullandın, bulyon mu, tercihi gibi bir şey "GDO'lu gıda tüketmek istemeyenin böyle bir hakkı olmalıdır." cümlesi bu seviyede nasıl kullanılır? |
|
15-03-2012, 16:19 | #228 | |
-
|
Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi'nde yayımlanan bir yazından bir alıntı: Alıntı:
|
|
15-03-2012, 16:28 | #229 | |
-
|
Bir de geçen günden bir haber aktarayım, haber özeti şöyle: İneklere buğday yediriyoruz | E-Tarım | Tarımsal Haber Alıntı:
|
|
15-03-2012, 23:02 | #230 | |||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Hatta siz o haberi de doğru dürüst okumamışsınız. Mısır veya buğday İNEKLERE değil, TAVUKLARA yedirilir. Haberin başlığı yanlış yazılmış, o ayrı konu... Ama haber içeriğinde Yem Sanayicileri Birliği başkanı ithal ürünlere izin verilmemesine sitem ediyor... "Mısırdan vazgeçtik, %10 daha pahalı buğday kullanıp, %10 pahalıya satıyoruz, kafamız rahat" diyor. Yani anti-GDO faliyetlerinden bıktıklarını dile getiriyor. Hatta lafını da şöyle bitiriyor: Alıntı:
İthal etmek istedikleri 6 GDO’lu mısıra izin çıkmayan ve tartışmalardan bıkan yem sanayicisi artık ineklere buğday yedirecek. Sizin verdiğiniz gibi özet vermeye ise genellikle demagoji deniliyor. Yazının tamamı burada, sizin verdiğiniz linkde: İneklere buğday yediriyoruz | E-Tarım | Tarımsal Haber Şunu da eklemek isterim: Yem sanayicisi GDO'dan ne anlar? Bilimsel komisyonun kararına itibar edilmeli. Zaten onlarda tüm ürünlere değil, 9 GDO'lu üründen 6 tanesine onay vermemiş, 3 tanesine vermiş. Yani bilim kurulu görevini yapmış! Mekanizma çalışmış. Yine de bu ürünleri kullanmak zorunda olduğunu düşünen bir kesimin varlığını göstermesi açısından Yem Sanayicileri Birliğinin görüşü önemlidir. ********************************** Aynı demagojiyi sayın MeyveliTepe, Drake'e yazdığı mesajda yapmış. Adamın makalesi Alvarez-Buylla makalesinden 3-4 ay önce yayınlanmış... Neden bunu irdelemediğini sorguluyor. Üstelik verilen yanıtta "evet, böyle bir durum var" şeklinde bir açık sözlülük olmasına rağmen... "Ben bu konuyla ilgilenmiyorum" ifadesini ise bir kaçamak olarak değerlendiriyor. Alvarez-Buylla makalesinin engellenmiş olduğuna da inanırım. Kapitalist bir dünyada yaşıyoruz ve para her şeyi yaptırmaya muktedirdir. Ama bir dergi veya dergiler gönderilen makaleyi yayınlamadı diye komplo teorilerine sığınmak ne kadar doğru bilmiyorum. Ben Ankara Yüksek İhtisas hastanesinin yaptığı bir çalışmaya katılmıştım. Dünyada ilk kez yapılan bir çalışmayı yolladığımız dergilerin hepsinden "bu konu özgün bir konu olmadığı için yayınlanmaya gerek yoktur" gibi yanıtlar geldi. Hepsine yazı yazıp "özgün değilse daha önce nerede yapılmış, örnek verin" diye sormak zorunda kaldık. Ancak bundan sonra yayınlanabildi. Her ay 15-20 makalenin yayınlandığı bir dergiye gönderilen 200-300 makalenin hepsi yayınlanır diye bir şey görmedim ben hiç. Üstelik adı geçen PNAS dergisi bir Bioteknoloji yayını değil. İçinde astroidlerden mikroişlemcilere kadar her türlü konu var. Ayrıca, geç de olsa, güç de olsa sonuçta yayınlanmış. Demek ki, her ne kadar para babası GDO firmalarının yoğun baskısı ve gücü olsa da bilimsel çalışmaları ve bunların sonuçlarını engellemek o kadar da kolay değil! ********************* Alıntı:
Böyle bir yoruma verebileceğim başka bir yanıt da gelmiyor aklıma.. kusura bakmayın. Sizin seviyenize çıkamadım. Düzenleyen MeTePe : 16-03-2012 saat 00:27 Neden: imla ve ifade bozukluğu |
|||
15-03-2012, 23:18 | #231 |
-
|
Mesajımı daha dikkatli okumanızda fayda var. Haberi, bir öncesinde yazdığım mesajdaki gibi -yazım hatası bile olsa- değiştirmeden aktardım. İneklerin yiyip yemediği konu da değil zaten. Manşet, haberi aktaran basın organının. Değiştirmedim. Zaten bunu da vurgulamadım... Vurgu, "...Bilimsel Risk Değerlendirme Raporları ve Sosyo-Ekonomik Risk Raporları’nda ilk kez ithalat izni istenilen ürünlerle ilgili olarak olumsuz bir bakış açısı oluştu ve 6 mısır geni için olumsuz görüş bildirilirken..." kısmıyla ilgili kalınlaştırılmış metin üzerineydi. Yani yine bir şey söylemiş olmuyorsunuz. Öküz altında buzağı aramaktansa dört başı mamur biçimde yazmanız için de gerekirse birkaç gün tek söz dahi yazmasak, bir toparlasanız... Bir metin yazarak görüşlerinizi, tezinizi ya da her nasıl adlandıracaksanız, "berrak" biçimde ortaya koysanız, tartışsak. Olmaz mı? Yoksa görüş bildirmek konusunda bilmediğimiz bir kıstasınız mı var? |
16-03-2012, 00:15 | #233 | ||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Tek cümlelik mesajınızı dikkatle ve tekrar okudum ve fikrim değişmedi. Özet diye verdiğiniz kısım o yazının özeti değil. Bu kadar basit. Yazının özeti sizin savunduğunuz şeyin tam tersini söylüyor. Haberin başlığı için de sizi eleştirmedim, yanlış anlaşılmasın. Yazan habercinin cehaletidir. Alıntı:
Kıstas deyince; elbette kıstaslarım var. Rasyonel olmak! Alıntı:
Yazının tamamı GDO'nun faydaları ve potansiyel riskleri üzerine bir analiz. Sizin alıntı yaptığınız kısım ise bilinmeyen bir şey değil! Yanılmıyorsam 15 yıllık falan bir bilgidir. Yani her yediğimiz içtiğimiz şeyden bir miktar DNA parçası bedenimize girebilir. Bu sadece GDO için geçerli değil, her türlü besin ve diğer şeyler için geçerli. GDO'da risk olarak görünen şey, işaretlenmiş genlerin yatay transferi. Bu genlerin insan geni olmadığı ve bedenimizde aktive olma olasılığının neredeyse SIFIR olduğunu unutmamak lazım. İnsan DNA'sında binlerce gen mevcuttur ve bunların aktivasyonları oldukça narin mekanizmalara bağlıdır. Basitçe bir gen sokuşturup işlev görmesini bekleyemezsiniz. Daha önceki mesajlarımdan birinde insan DNA'sında yüzlerce YABANCI DNA (özellikle virüs kaynaklı oncogenler) parçası olduğunu belirtmiştim. Yani bu süreç yeni değil, milyonlarca yıl öncesinden gelen bir süreç... Zaman zaman zararları olan bir süreç olduğu da doğru. Bazı viral kökenli hastalıklarda ve kanserlerde bu mekanizma tartışılır. Peki böyle bir risk varsa asıl önemli olan bu DNA parçasının bağırsak hücrelerimize tutunması mıdır? Yoksa bunun bir sağlık tehditi, daha açık ifadeyle KANSER, ÜLSER, ALERJİ, DOĞAN BEBEKLERDE GENETİK ANORMALLİKLER vs. oluşturması mıdır? Eğer DNA'nın pek de önemli olmayan ve kendini sürekli yenileyen yapısal hücrelere tutunması değilde yol açtıkları sorunlar önemliyse, SAĞLIK TEHDİTİ kısmını dikkate almamız gerekir. Zaten önemli olan da budur! Sağlık tehditini gösteren çalışma var mı? Şu ana kadar yapılan çalışmalarda böyle bir tehdit görülmemiş. Ha, görülebilir de... O yüzden bu kadar katı uluslararası düzenlemeler yapılıyor. Riskleri analiz etmek için... ********************** Gördünüz mü? Yine sizin beklediğiniz yanıtı veremedim. Sanırım siz "böyle bir durum varsa GDO'nun zararı kabak gibi ortadaymış" şeklinde bir yorum yapmamı bekliyordunuz. Bu arada makaleyi de bir derleyip toparlama açısından beğendiğimi de ifade etmek isterim. Ama sadece sizin alıntı yaptığınız kısmı değil... tamamını! |
||
16-03-2012, 00:42 | #234 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Bu arada bahsi geçen alıntının orijinal makalesini de buldum. Sonuç kısmındaki analizlerden biri şu: Alıntı:
Çalışmanın diğer sonuçları da var. antibiyotik direnciyle ilgili risklerden bahsediyor ve GDO'larda bu markörlerin kullanılmamasını öneriyor. Bir diğer sonucu ise; Gen transferinin DİKEY olabileceğine dair hiç bir bulgu olmadığını, yani üreme hücrelerine geçiş olabileceğine dair kanıt elde edilemediği şeklinde. Çok yeni değil... 2004 tarihli ama detaylı bir makale: http://www.cib.org.br/estudos/estudos_alimentares15.pdf |
|
16-03-2012, 00:59 | #235 | ||||
-
|
Zarf konusunda hassasiyetinizi anlıyorum. Mazrufu tekrarlayayım: Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
GDO'lu organizmaların insan ya da diğer canlıların DNA'sına yatay geçişinin "kestirilemeyecek sonuçları" bir tehdit unsuru sayılmaz mı? Plasental geçiş yukarıdaki örnekte görülmekte. Ayrıca yine sözlerin arasında kaybolan bir cümleniz var: "bu DNA parçasının bağırsak hücrelerimize tutunması". Hayır DNA parçası bağırsak hücresine değil DNA'YA TUTUNUYOR. KOVALENT BAĞ ile. |
||||
16-03-2012, 01:05 | #237 |
-
|
"Eğer DNA'nın pek de önemli olmayan ve kendini sürekli yenileyen yapısal hücrelere tutunması değilde yol açtıkları sorunlar önemliyse, SAĞLIK TEHDİTİ kısmını dikkate almamız gerekir." sözünüzü yanlış anladığım için mesajımı düzeltiyorum. |
16-03-2012, 03:01 | #238 | ||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Ahmet'in DNA'sının bağ yapmasıyla, Mehmet'in DNA'sının bağ yapması arasında ne fark var? Evet, konumuz GDO'larda kullanılan markör genler ama bu genler de zaten fabrikada üretilmiş değil, doğadaki başka canlılardan alınmış genler. Siz aynı genlere tamamen doğal yollarla maruz kalmadığınızı nereden biliyorsunuz? Ayrıca, konu insan DNA'sı değilse risk nerede? Herhalde farelerin sağlığı için duyduğumuz endişe değil! Farelerle deney yapılır... çünkü ucuzdur, çabuk ürerler, yer kaplamazlar, beslenmesi kolaydır ve İNSANA ÇOK BENZER nitelikleri vardır. Tabi bu deneyleri insanlar üstünde yapmak da pek kolay değildir. Alıntı:
Hiç bir bilimsel değer taşımamakla birlikte benim görüşüm de tehdit olmadığı şeklindedir. Çünkü bir tehdit söz konusu olsaydı: - 20-25 yıl içinde bu tohumların kullanıldığı bölgelerde 1. Bitkilerde ciddi boyutta morfoloji ve genetik değişiklikler 2. Bu bitkilerden beslenen vahşi hayvanlarda genetik bozukluklar, kanserler, çeşitli norm dışı hastalıklar 3. Mahsülün verildiği çiftlik hayvanlarında anomaliler, sakatlıklar, kanserler, norm dışı hastalıklar 4. Bunlardan yapılmış ürünleri çok tüketen toplumlarda çeşitli hastalık insidanslarının değişmesi, 5. vs. vs. vs. gibi gözden kaçmayacak sonuçlar görürdük. Üstelik de bu sonuçları firmalar falan saklayamazdı. Çünkü bunlar doğrudan değil, dolaylı görülebilecek etkiler... Firmaların tüm olası etkilerle ilgili tüm çalışmaları takip ve kontrol edecek gücü olması İMKANSIZDIR! Bir de "kovalent bağın" nesine takıldınız anlamadım! İsterse lastikle bağla bağlansın. Kovalent bağ bir kimyasal moleküler bağdır ve moleküllerin ciddi bir kısmı bu şekilde birbirine bağlanır. Kovalent olmayıp da metalik bağ oluştursa ne fark eder, ionik bağ oluştursa ne fark eder? Son olarak; 20 yıl, 220 yıl ile milyonlarca yıllık evrim sürecini birbiriyle kıyaslamak gibi bir hataya düşmüşsünüz. GDO'larda bu tür tehditler varsa milyonlarca yıl beklememize gerek yok. 8-10 yıl içinde dramatik değişiklikleri görürüz zaten. Birisi, genlerin evrim süreci içerisinde türlerin genomunda bıraktığı artıklardır. Çok yavaş ilerleyen bir süreçtir. Diğeri ise suni olarak ortaya çıkmasından endişe ettiğimiz bir süreçtir. Bunun milyonlarca yılda değil, 1-2 kuşakta ortaya çıkmasından endişe ederiz. Sanıyorum Junk DNA denilen konu hakkında biraz bilgi edinmeniz gerekiyor. Hatta konuyla bu kadar ilgili olduğunuza göre DNA'da genlerin nasıl işlev gördüğü, aktif, deaktif olduğu, kafasına göre bir genin çalışıp çalışmayacağı, hatta hatta, insan genomundaki 20-25.000 genden sadece %1,5 kadarının protein sentezinde işlev gördüğünü, geri kalan çok ciddi bir kısmın herhangi bir işlevinin görülmediğini falan araştırmanızın yararı olabilir. Size göre lafı yine bulandırdım! DNA'yı bir bina gibi düşünürseniz ona kovalent bağ ile bir gen parçası iliştirmek binanın rasgele bir yerine bir kapı veya pencere iliştirmek gibidir. Bir işe yaraması, bir işlev görmesi veya bir zararı olması olasılığı son derece küçüktür. |
||
16-03-2012, 10:38 | #239 | |||
-
|
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Bu sorulara (A) dersek; Bu genlerin getireceği yeni durumlar hakkında güvenli olabileceklerine dair yeterli çalışma, araştırma, bilgi, kanıt var mıdır? Yoksa yaşayıp görmemiz mi gerekmektedir? Peki bu süre içinde ne yapmalıyız? Tüketmeli miyiz? Tüketmemeli miyiz? Sonuçlarından kim sorumlu olur? Ben kovalent bağa takılmadım, geçişin mümkün olabileceğine dair bir bilginin kaybolmamasını amaçladım. Şimdi de "e zaten bu hep olur denirse" bu durumda yine aynı soruları (A) sormak zorunda kalırım. İnsan DNA'sına yabancı gen parçalarının bağlanabileceğini, bunun da yaşamın bir parçası olduğunu, milyonlarca yıldan beri gerçekleştiğini söylemiştiniz. Ben de bunu olayın böyle kalması gerektiği yönünde düşündüğümü söyledim. Ama farkımız şurada, siz, herkese açık bilgi kaynaklarına sahip "doğa" yerine, araştırabilmenin sınırlandırıldığı, patentli(?!), sadece bildirildiği kadarının bilinebildiği, kapalı ve insan yapımı bir organizmadan gelebilecek genlerin bir sakınca oluşturmayabileceğini hatta daha da ileri götürerek, "İyi de, zararsız olduğunu anlamak için ne yapacağız o zaman? Mevcut verileri dikkate alarak bir tez oluşturmamız lazım! 20 yılda ciddiye alınacak bir zarar görmemişiz... bunun sınırı ne? 220 yıl daha mı bekleyelim?" demiştiniz. (Öneriniz için teşekkürler DNA konusunda elbette okurum, sıkıntı yok.) |
|||
16-03-2012, 13:53 | #240 | ||||
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Burada, son bir kaç gün içinde, (iyimser yorumlayalım) GDO'ları daha iyi öğrenelim, yanlış bildiklerimizi düzeltelim maksadıyla bir makalenin linki veriliyor ve tavsiye ediliyor. Güzel, bir itirazımız yok. Oturup okuyoruz. Benzer çok makale var. GDO lobisine ait sitelerde veya destekçilerinde yüzlercesi var. Kimi yorum, kimi de bilimsel yayın. Çoğunlukla çevre ve sağlık açısından şuna baktık, saptanamadı, buna baktık bulunamadı şeklinde. Yorum olanlar da bağımsız çalışmalarda saptanmış ya da erişilmiş bulguları küçümser, geçersiz göstermeye çalışır şeklinde. Bu makalede de böyleydi. makaleyi yazanların geçmiş çalışmalarına baktığımda yiyecek veya çevre ile ilgili bir çalışmaları görünmüyor. Çevre konusunda yazdıklarına özel dikkat gösterdim. GDO'ların çevre konusunda olumsuz etkileri bir kaç ana noktada toplanır. Büyük miktarlarda (145 milyon hektar net alan) tarımı yapıldığı için, çok büyük bir ekolojik alana yayılmıştır ve ciddi büyük bir alandaki ekosistemi doğrudan, daha fazlasını dolaylı etkiler. Bunlardan birincisi, yabani, endemik ve GDO'suz çeşitleri gen kaçışı ile kirletmesidir. GDO lobisinin ikide bir yerel tohumlardan yanayız, bunlar korunmalıdır, çelik kasalarda saklanmalıdır gibi laflarına da hiç samimi bulmadığım için fena halde bozuluyorum. Bu söylemlerinin arkasında, yerel, belli bir iklim ve toprak koşullarına uyumlu çeşitleri elde edip bunları patentleyerek sahip olma güdüsü var. Yoksa yerel çeşitlerin yaşatılması, dünyadaki bazı bölgeleri gerçekten açlıktan koruyabilecek potansiyeli umurlarında değil, kaldı ki bu özellik onlar için ciddi rakip. İkincisi, doğadaki bitkilerde daha önce olmayan ve kendi kendine olması olasılığı bulunmayan genler içerdiği için ekosistemde bulunan tüm diğer bitki, hayvan veya mikroskobik canlıları, toprağı, suyu etkileyip, bunların da davranışını değiştirir. O güne kadar var olan, zaman içinde insan varlığıyla değişikliklere uğramış bile olsa, var olan dengeyi hızla değiştirir. Bunun bilinen ilk örnekleri, BT toksinine dirençli böceklerdir. Bu böceklerin son iki yılda hızla yayılım gösterdiğine dair gelişmeler olduğunu biliyoruz. Bir başka örnek de GDO'nun tasarımı yüzünden kullanılan herbisit ve bunun gitgide artan dozu sebebiyle doğanın bir tepkisi olarak ortaya çıkan yeni dirençli bitkilerdir. Bunlardan saptanan 8-10 tanesi var. Birtanesi (sadece ABD'ye bakıldığında) 3-4 yıl içinde tüm kuzey amerikaya yayılmış görünüyor. Bu bitki sadece herbisit direnci bakımından değil, gelişimi, topraktan aldığı besin, büyüklüğü vb. bir çok bakımından eskisiyle aynı değil. Tohumlarını uzaklara saçabilmekteki üstün başarısı sebebiyle yayılımı artık GDO yetiştirilen alanlarla sınırlı değil. Bir üçüncüsü ise, gerek HT GDO'lar, gerek artık iflas eden BT GDO'lar sebebiyle, yine GDO şirketlerine ait herbisitlerin hesapsız kullanımı sebebiyle, zaten dünyanın başına dert olan kimyasal kirlenmenin artmış olması. Özellikle de yeni gelecek olan "2,4-D" aktif maddeli kimyasala dayanıklı GDO'yu düşündüğümde. Round UP ömrünü tamamladı, yerine "2,4-D". Sonrasının ne olacağını hayal edemiyorum. Tam bir bataklık gibi. (Bu arada 2,4-D hakkında hiç bir görüş alamadık galiba). Drake'in yazdığı makaleye bakalım. Bir çok alanda olduğu gibi GDO'lar çevreye de zarar vermez demeye getiriyor. Bunu yaparken de Dr.Chapela'nın çalışmasını kredisizleştiriyor. Makalenin yazıldığı tarih 2008. Dr.Chapela'nın çalışması 2001. Bir makalede 2001'de yapılmış çalışmaya bir atıfta bulunurken, şayet çalışmayı küçümseyecekseniz ne olup bittiğini biliyor olmalısınız. Neticede forumda mesaj yazmaya benzemiyor. Drake'e yazdığım mesajda Chapela'nın çalışmasına yapılan saldırılardan, Monsantonun PR şirketi Bivings şirketinden, saldırılarda kullanılmış sahte isimlerden net bir şekilde bahsettim. Bunları biliyor olmalısınız diye de aynı netlikte yazdım. Cevabında bunlardan hiç bahsetmedi. Açıkça sakladı. Oysa makalesinde Dr.Chapela'nın çalışmasına geçersiz diyordu. Bunun yerine ben bu konulardan zaten anlamam manasında bir şeyler söyledi. Madem anlamıyordun, ne diye böyle yazdın diye aklıma geliyor. Alvarez Boylle'nin makalesi yayınlanana kadar iki sene süründürmüşler. Meksika'da endemik mısırın kirlenmesi konusundan makalesinde bahseden birilerinin bundan habersiz olması da tuhaf, ki çok da önemli değil. Cevap verirken haberim yoktu deyip kendini kurtarsın diye yazmıştım zaten. O da öyle yaptı. Bunlardan çıkan başka bir sonuç ise, bizlere okuyup öğrenmemiz için önerilen Drake'in makelesinin yanlış ve taraflı bilgi içeriyor olması. Henüz çok azından bahsettim. Onlarca kayda geçmiş genetik kirlenme olayı var. Bazıları mahkeme ile de sabit. Bunlar yeni de değil. Dirençli böcekler ve otlar da bir o kadar sabit. Bunları görmeyip hala GDOların çevreye zararı yokmuş demek biraz abes ile iştigal. Bunlar bu kadar ortadayken bazılarının bilim adına üstünü örtmeye çalışması ise hepten garip. Alıntı:
"Bunları yapsalar dahi" diye başlayan cümle ne anlama geliyor? Mısır doğal, bakteri doğal, ee, sonuç da doğal mı? Bakteri geninin oraya girmesi de doğal mı? Hani gen aşılanan organizmalar doğal yapılarını kaybetmişti? Alıntı:
Alıntı:
Burası boya kimyasalcılarının forumu olsaydı belki eh derdik. İyi de burası Ağaçlar.Net. Biraz müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzedi. Burada bir çok kişi öyle ya da böyle tarım yapıyor. En yapmayanı balkonunda yiyecek yetiştiriyor. Buradaki herkes tohum nedir, nasıl çimlendirilip büyütülür bilir. Genel yaklaşım ise zehirsiz yiyecek üretimi. Yani GDO'lar ve tarım ilaçları bizler için birinden biri seçilecek bir şey değil. Kaldı ki GDO'lar tarım ilaçlarına zaten batık. Burada ekolojiden ve ekosistemden bahsettiğimizde, olabildiğince kirletilmemişini, doğal yaşam dengesinin bozulmamışını kastederiz. Bir zamanlar DDT ve Agent orange'ın baş üreticisi olan Monsanto'nun dioxin ile kirletip bir çok ölüm, kanser ve sakat doğuma sebep olduğu kirlenmiş yerlerin de bir ekolojisi var. Çernobil sonrası çok geniş bir alanda da var bir ekoloji. Union Carbain'in Hindistandaki tesisilerinin etrafı da gayet ekolojikti. Ölümlerin sayısı belli değil ama 500 bin sakat doğumdan söz edilen Agent Orange ile yıkanmış Vietnam bölgelerinde ekoloji olmadığını kim söyleyebilir (şimdiden sonra altın pirinç ile besleyecekmiş - vicdan azabı mı acaba?). Monsanto sadece agent orange'dan etkilenen amerikan askeri için cezaya mahküm olmuştu. Neticede ekoloji ne durumda olursa olsun bir yerdeki (şayet varsa) canlıların ertaflarıyla ilişkilerinin adıdır. Ama buradaki bir çok kişi bunun durumuyla daha çok ilgileniyoruz. Evimizde ısınıyor muyuz, cep telefonu kullanıyormuyuz, geçmiş olsun o zaman gibi bir demogoji bizleri genelde battı balık yan gider, evimiz ısınıyorsa demek ki çevreyi olumsuz etkiliyoruz, o halde GDO'ya direnmek neden diye düşünemiyoruz. Evimizi ısıtırken olabildiğince sürdürülebilir kaynaklardan olsun arzumuz hep var. Bunun için belki küçük girişimleri olanlarımız da oluyor bazen. Ama GDO larla beslenmeyi, GDO ların doğaya salınmasını bir çoğumuz bir alternatif olarak görmüyoruz. Bunun insan ve toplumları düşünmek değil, tamamen ekonomik ve politik bir şey olduğunun farkındayız. Bir çoğumuz bilime de karşı değiliz. Kaldı ki bilime karşı olmak ya da olmamak diye bir şey de yok. Bilim neticede bilginin biriktirilip, var olanlar kullanılarak yeni bilgiler üretilme sürecinin adıdır. Burada önemli olan bilginin ne için ve nasıl kullanıldığıdır. Bilim yapmak ve bilgi üretmek her zaman insan, doğa ve toplumlar yararına olmaz. Sermayenin hakim olduğu dönemimizde, bilim para ile yapılır. Çok parası olanlar da daha çok para kazanmak için yapar veya yaptırır. Bunun sonucunda ortaya çıkan şey, satılan bir şey ise müşterisinin kim olduğuna göre pazarlanır. Düzenleyen MeyveliTepe : 16-03-2012 saat 14:45 |
||||
|
|