|
Anket Sonuçlarını Göster: GDO'lu besinler tüketmek ister misiniz? | |||
GDO'suz olduğunu bilmek istiyorum | 243 | 98.38% | |
Binde dokuza kadar GDO'lu içerik benim için sakıncasızdır | 2 | 0.81% | |
Benim için olmuş, olmamış farketmez | 2 | 0.81% | |
Oy Verenler: 247. Bu ankete oy veremezsiniz |
|
Dış Bağlantılar | Konu Araçları | Mod Seç |
09-03-2012, 04:15 | #151 | |||||||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Sayın MeyveliTepe, Yorumlarınız için teşekkür ederim. Alıntı:
Teknoloji dediğimiz budur zaten. Sizin ileri sürdüğünüz şey bir "önyargı". Sonuçlar itibariyle zararlı olacağını düşünseniz bile, teknoloji olarak kullanılmasına önyargı ile yaklaşamazsınız. Zararlıysa zararını göstermelisiniz. Ayrıca zararının yararından fazla olduğunu göstermelisiniz. Alıntı:
Hiç bir zaman hiç bir konuda yeterli çalışma olmaz. Her zaman yapacak daha fazla şey vardır. Anlatmaya çalıştığım şey, organik gıda ile maruz kaldığımız risklerin neredeyse hiç ölçülmemiş olmasıdır. GDO konusunda iyi kötü yapılmış hatırı sayılır çalışma mevcuttur. Yani elde mevcut, değerlendirilebilir veri var. Normalde günlük hayatta kullandığımız pek çok gıda içinse bu tür risk analizleri yapılmamıştır veya yeni yeni yapılmaktadır. Örneğin tamamen GDO'suz masumane tavuk yumurtasının kolesterol artışına yol açıp açmadığı dahi hala tartışma konusudur. Beyaz et mi, kırmızı et mi tartışması devam etmektedir. Tereyağının itibarı hala belirsizdir. Hatta yüksek kolesterolün tedavisi konusunda dahi yakın zamanda koca koca profesörleri birbirine düşüren tartışmaları görmedik mi? Kısacası bu işler sizin belirttiğiniz kadar basit değildir. 2 tane invitro araştırma sonucuna bakarak "aha yakaladık işte" diyemezsiniz. Alıntı:
Her 2 çocuktan birinin AÇLIKTAN öldüğü bir ülkede GDO'nun olması değil, olmaması risktir. Kaldı ki, laboratuar çalışmaları dışında klinik olarak GDO'lar nedeniyle şu ana kadar görülen en önemli sağlık sorunu gen aşılanan ürünlerden kaynaklanan alerjik reaksiyonlardır. Ayrıca ülkemizde yeni yeni gündeme gelse de GDO'lu gıdalar 20 yıldır kullanılıyor. Bu gıdaların güvenilirlikleri hakkında da Batı ülkelerinde oldukça katı kısıtlamalar getirilmiştir. Alıntı:
İhtiyatlı olmak iyi bir şeydir. Ama fazla ihtiyat bazen zararlı da olabilir. Öncelikle, bugün bilim 50, 100 veya 300 yıl önceki gibi el yordamı ile ilerlememektedir. Bilişim teknolojisinin de yardımıyla pek çok çalışmanın sonucu daha çalışma gerçekleştirilmeden öngörülebilmektedir. Hipotezlerin tutarlılık oranı eskiye göre kıyaslanamaz derecede yüksektir. İhtiyatlılık kısmına gelince... FDA'in Talidomid faciası gibi olaylar sonrasında gösterdiği aşırı ihtiyatlılık, Avrupa'da yıllardır kullanılan ve binlerce kalp krizi hastasını yaşama döndüren streptokinaz gibi ilaçların kullanımını engellemiş, ABD'de kardiyologlar "hastaları boşuna kaybediyoruz" diyerek isyan noktasına gelmiştir. Kısacası, her şey kararınca iyidir.. ihtiyat bile... Ben ihtiyatsız olmamızı savunmuyorum.. elbette çok dikkatli olalım. Ama önyargı ile hareket etmeyelim. Alıntı:
Kaldı ki bunu yapsalar dahi, aşılanan genler de doğaldır. Yani bir başka organizmadan alınmış, doğada bulunan genlerdir. Bunları bir yana bırakalım. İnsan DNA'sında bile çok sayıda onkogen denilen, çoğunluğu bazı virüslere ait olduğu düşünülen "yabancı" genler mevcuttur. Gen dediğimiz şey öcü de değildir, bedenimizin yabancı olduğu bir şey de değildir. Her gün yediğimiz içtiğimiz gıdalarla, veya soluduğumuz havayla bedenimize milyarlarca yabancı gen girer. Biz de bunları gayet güzel hazmederiz. Alıntı:
Ama bir tercihte bulunmakla suçlama yapmak arasında fark vardır. Benim itirazım bu konudadır. Ben kimseye zorla GDO'lu gıdaları yiyin demiyorum. "Kimse yemesin... GDO çok fena birşey" denilmesini eleştiriyorum. Alıntı:
Ben GDO ile melezlenmiş tohumların birbirine karıştırılmamasını, ayrıca tarım ilaçlarından kaynaklanan risklerin GDO'dan bile fazla olduğunu söyledim. Çünkü GDO'lu ürünler belli ülkeler ve belli ürünlerle sınırlı... Kimin nerede, ne kadar kullandığı belli. Kullanımı ve güvenilirlikleriyle ilgili katı kısıtlamalar var. Pek çok ulusal ajans tarafından yakından takip ediliyor. Tarım ilaçları ise neredeyse kontrolsüz denecek şekilde kullanılıyor. Bu konuya mesaj yazan çoğu arkadaş yediği şeyin GDO'lu olup olmadığını bilmek istiyor. Çok da haklılar. Ama kaç kişi yediği "doğal" elmanın veya salatalığın üstündeki zehirli kalıntı miktarını merak ediyor? Belki de GDO'dan çok daha riskli olan şey sanayi bölgeleri yakınında yapılan tarımla elde edilen ürünler. Bunların -tarım ilaçları bir yana- yetiştirilirken maruz kaldıkları kimyasal etkileri ne kadar biliyoruz? ******************* Biraz uzun olduğunun farkındayım. Vurgulamaya çalıştığım şey GDO'nun iy olduğu veya kötü olduğu değil, konuya objektif yaklaşılması gerektiğidir. Her toplumsal konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi bilgi kirliliği mevcuttur. Özellikle internette bu kirlilik had safhadadır. Önyargılarla hareket etmek yerine bu bilgilerin muteber olmayanlarını ayıklayıp objektif kriterlerle değerlendirmemiz gerekir. Aksi halde pek çok teknolojik gelişme bugün bulunduğu noktada olmazdı. Son olarak, gen teknolojisinin insanlarda uygulanmasına pek çok kişi sıcak bakarken bitkilerde uygulanmasından korkuyor. Halbuki insanlarda uygulanması çok daha dikkat gerektiren bir şeydir. Bitkilerde 20 yıllık deneyim olmasına rağmen insanlarda hala yaygın kullanılmaya başlamış gen tedavisi yoktur. Düzenleyen MeTePe : 14-03-2012 saat 01:10 |
|||||||
09-03-2012, 10:37 | #152 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Alıntı:
Açıklamanız için teşekkür ederim. Demek ki bir yasak yokmuş.. Ayrıca, açıklamanızdaki "belki tam doğru bir ifade değil" eklemesiyle yanlışınızı yumuşatma çabanız da iyi olmamış. Aşağıdaki açıklamamda niye doğru olmadığı belirtiliyor. Aslında daha başka argümanlarınızda da önemli abartmalar ve yanlış ilişkindirmeler var, ama benim vaktim bunları herkesin gözüne sokmaya müsait değil. Size tavsiyem, bir bir daha alakasız veya yanlış öncüller üzerinden hüküm tesis etmemeye çalışmanız olacaktır. Türkçedeki karşılığını değil de daha iyi tarif eden Osmanlıca karşılığını yazayım: Lütfen "Kıyas-ı batıl" yapmamaya çalışınız. Yukarıdaki alıntının ikinci cümlesine gelince, ABD'deki bazı firmaların sizin tırnak içinde ifade ettiğiniz ibareleri ürünlerinde kullanmaya başladıklarını da bildirelim ki o cümlenizin de hatalı olduğu ortaya çıksın. Buna ait örnekleri bulma işini size ve konuyu takip eden arkadaşlara bırakıyorum ki, bir otoritenin(!) söylediklerine itibar etmeden kendi bilgilerini birinci elden almaya çalışsınlar. Benim bu konuda daha fazla yazmama gerek kalmadığını tekrar açıklamak ve en azından konunun başka boyutlarının da olabildiğine dikkat çekerek görevimi tamamladığımı belirtmek istiyorum. Herkese selamlar, saygılar.. Düzenleyen Serpent : 09-03-2012 saat 10:47 Neden: yazım hatası |
|
10-03-2012, 22:58 | #153 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Söyleyenden bunun tersine bir şey duymak yerine, tersinin bir çok örnekle belirtildiği mesajları ilginç uslubu ile küçümseyip yok etmeye çalışıyor. Aslında bu söylem sadece ülkemize ait. Türkiyedeki GDO heveslileri dışında "ABD kendi insanını riske sokmaz, demek ki iyidir" anlamında söylemde bulunan başka kimse yok. Hele ki ABD vatandaşlarının önemli bir kısmı bu düşüncede hiç değil. Bir ahırda ahır sahibi yemlikleri doldurur, inekler de yer. Hiç bir inek bu yemdeki mısır nereden geldi diye sormaz. Ahır sahibi de yemi ineklere mutlu olsun diye değil ya daha çok süt almak ya da kesildiğinde daha çok et almak için verir. Süt almak için fazladan bir de GDO'lu hormon aşısı yapar. ABD'deki insanlar da kaynağını bilmeden, aynı ahırdaki inekler gibi kutuları satın almak durumundalar. İlgili kurumun - ki GDO şirketleriyle iç içe ilişkileri ABD'liler tarafından üşenmeden ortaya çıkarılmış - GDO olanla olmayan aynıdır demesi kutuları üretenleri insanlara hesap vermekten korumaktadır. Az sayıda GDO'suz yiyecek üretip bunu belirtenlere karşı ise GDO patent sahiplerince davalar açılıyor. Bu gayet açık bir engel, pratik bir yasaktır. Halen, herhangi bir amerikan marketinde üzerinde "GDO içerir" ibareli bir yiyecek paketi olduğu duyulmamıştır. Bu sebeple de ABD'deki onlarca organizasyon yıllardır, Avrupada var olan ve bir çok kişiye göre yeterli de olmayan etiket hakkını elde etmek için savaşıyor. Sonuç olarak dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesinin kendi insanlarını riske sokmadığı gibi bir inancın doğru olmadığı, hele ki bu şekilde geliştirilmiş bir inancın Türk insanının bir güvencesi olamayacağını söylemek yanlış olmaz. Düzenleyen MeyveliTepe : 11-03-2012 saat 00:16 |
|
11-03-2012, 00:04 | #154 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Oysa GDO'lu tohumlarla ekim yapılmaya başlandığından bu yana yapılan istatistikler, iddia edilenin aksine çok daha fazla pestisit kullanıldığını gösteriyor. Üretim artışı konusunda da Monsanto GDO tohumların verimi arttırdığını iddia ederken, muhtelif ülkelerden pek çok kişi GDO tohumların verim artışı sağlamadığını söylüyor. Bu gibi araştırmaların çoğu 2009 yılı ve öncesine ait. Sonrasında ise GDO tohumların doğaya yaptığı direk müdahale sonunda direnç geliştirerek ortaya çıkan yeni böcek ve yabani ot türleri sebebiyle, iyice fazlalaşan böcek ilacı ve herbisit kullanımına rağmen oldukça ciddi verim kayıpları söz konusu. "Heves" konusuna gelecek olursak, olan bitenin hevesle ilgili olduğunu düşünmek biraz saçma olur. Bunun önceklikle bir kaç şirketin önce kendi ülkelerinde, takiben dünyanın tümünde, çok para kazanmak, gıdaya hakim olmak ve kontrol etmek çabası olduğunu görebiliriz. Bir noktadan itibaren (sanırım Bush dönemiydi), amerikan dış politikasının dünya ülkelerini kontrol etmede en önemli araçlarından biri oldu. Bu sebeple de ülkemiz de dahil olmak üzere ülkeler üzerinde bazen Dünya Ticaret Örgütünü kullanarak, sıkıştıklarında da doğrudan amerikan diplomatik örgütlerini kullanarak, ikna etmeye çalışma, olmadı baskı tehdit vb. yollarla GDO ürün ve tohumlarının başka ülkelere girişini sağlamaya çalışıyorlar. Bunda büyük ölçüde de başarılılar. Ülkemizde de Monsanto mamulu GDO tohum ekmeye kadar adım adım gelecek. Bu şimdiden görünüyor. |
|
11-03-2012, 00:22 | #155 |
-
|
Üretim sürecininin yanısıra en çok tüketilen ucuz ürünlerdeki GDO'lu katkı maddeleri de bu konuda ele alınmalı. Örneğin şeker. GDO'lu ürünlerdeki çeşitlilik özellikle endüstriyel ürünlerde kendini gösteriyor bildiğim kadarıyla. Bilimsel bir veriye dayanmamakla birlikte yıllardır endüstriyel bir gıda tüketmiyorum. İçgüdü belki de. Elime alınca hele de içindekileri okuyunca bu ne yahu diyerek atıyorum bir kenara. Hâlbuki beslenmeme hiç de özenmem. Özellikle endüstriyel üretim sürecinden geçmiş, içinde şeker(?) olan katı ya da sıvı tek bir gıda tüketmemiyorum. |
11-03-2012, 00:33 | #156 | |||
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Alıntı:
|
|||
11-03-2012, 02:03 | #157 | ||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Kusura bakmayın ama, bu yorumunuzdan pek de evrimin ne olduğunu bilmediğiniz ortaya çıkıyor. Ne yazık ki evrim geçirerek ortaya çıkan yeni türler her zaman doğanın maruz kaldığı tecavüzlerle ortaya çıkar. Eğer ortada bir tecavüz yoksa zaten evrimleşmeye, değişmeye de gerek yoktur. Tabipler Odası'nın raporundan aldığınız bölüm "olası riskleri" anlatıyor... gerçekleşmiş bir durumu değil! Doğrudur... Bu riskler vardır. GDO'ların evrim sürecini istenmedik şekilde etkilemesi mümkündür. Aynı şekilde, etkilememesi de mümkündür. Çünkü doğrudan etkileme yolları oldukça sınırlıdır. Dolaylı etkileme süreçlerini görebiliriz. Örneğin BT toksinine direnç geliştiren kurt örneğinde olduğu gibi... Ama biz GDO değil de başka toksinler kullansaydık yine bu tür direnç geliştirme sürecini görecektik. Zaten görüyoruz. Nitekim, kullandığımız antibiyotiklere direnç geliştiren bakteriler var diye bunları kullanmaktan tümüyle vazgeçmiyoruz. Doğada bulunduğumuz her süreçte evrime etki ederiz. GDO olsun veya olmasın! Eğer ki insanlar yerleşik düzene geçmeyip avcı toplayıcı olarak yaşamaya devam etseydi ne şehir fareleri ortaya çıkardı, ne kediler, ne hamam böcekleri. Kısacası, "evrimi etkileyebilir" bahanesi pek de güçlü bir argüman değildir. Elbette etkileri olacaktır. Her şeyin olur! Doğada çekirdeksiz üzüm mü var? Alıntı:
************************* Daha önce belirttiğim gibi, GDO'yu istemek veya istememek bir tercihtir. Ancak ben sizin ortaya koyduğunuz gerekçelerden sadece "ekonomik tehdit" kısmını ciddi buluyorum. Bu nedenle geç kalmadan kendi GDO teknolojimizi geliştirebilecek adımlar atmamızın zorunlu olduğunu düşünüyorum. GDO bir gerçekliktir. Bundan ne kadar kaçarsak kaçalım eninde sonunda kapımıza dayanacaktır. İnsan bilmediği şeyden korkar. Ayrıca ileri sürdüğünüz, "pestisit kullanımı artıyor" vs. şeklindeki argümanlar bu süreci doğru göstermemektedir. Çiftçi bunu kullanmak istiyor. Çünkü bu ürünlerden memnun! Çünkü daha az maliyetle daha fazla ürün elde edebiliyor. Alternatifiniz var mı? Son bir nokta... teknolojik tarım her zaman kötü sonuç vermez. Bazen iyi sonuçları da olur. Örneğin "organik" kereviz yerseniz kanser olma riskiniz yükselir. Çünkü tarım ilacı kullanılan kereviz üretiminde bitkinin zararlılarla mücadele için psroalen denilen ve ciddi şekilde karsinojen olan maddeyi salgılamasına gerek kalmaz. Sonuç olarak; objektif olmak iyidir! Önyargı ile baktığımız şeyler har zaman göründüğü gibi olmayabilir. |
||
11-03-2012, 11:37 | #158 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 26-04-2010
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 154
|
Alıntı:
-Doğaya müdahale, -Olası riskler, -Direnç geliştiren zararlılar, -Sağlıklı ve doğal beslenme takıntısına neyin veye nelerin sebep olduğu, ABD halkındaki GDO huzursuzluğu, -Çiftçinin şirketlerin birinci amacının kazanç olduğu. Şimdi GDO ya karşımısınız değil misiniz? GDO lu ürün tercih edermisiniz? Tercih etme hakkı olmayan çocuklarınıza misafirlerinize vb. yedirirmisiniz? Yoksa GDO tüm zararlarına rağmen teknolojik bir gelişmedir bundan kaçamayız mı demek istiyorsunuz? |
|
11-03-2012, 14:42 | #159 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Herşeyin riskleri vardır. GDO'nun da. Eğer GDO'nun getirisi risklerinde fazla ise bunu kabul ederim. Bell ürünlerde GDO oldukça uzun süredir kullanılıyor. Örneğin mısır veya soya gibi. Bu ürünlere bağlı ciddi riskler ortaya çıkmadığına göre bunları tüketmekle ilgili bir endişe duymuyorum. Keza "Altın Pirinç" üstünde çok çalışma yapılmış bir ürün. Hele hele end-product haline gelmiş GDO'lu besinlerden hiç endişe etmiyorum. Örneğin elde edilen şeker gibi. Gıda amaçlı kullanılmayan ürünlerde örneğin mobilyacılık için yetiştirilecek ağaçlarda rahatlıkla kullanılabileceği kanısındayım. YAnılmıyorsam ABD'de Çam ağacı üretiminde kullanılıyor bu yöntem. 10-15 yıl gibi sürede kesilebilecek boya ulaşmış ormanlar elde ediyorlar. Çocuklara yönelik bir tehdit olduğu kanısında değilim. Ama psikolojik koruyucu yapımız nedeniyle onlarda biraz daha temkinli davranabiliriz. Bu durumda sorduğunuz sonunun yanıtı şu oluyor... güvenilir olduğu düşünülen GDO'lu ürünlere karşı değilim. Bunları gönül rahatlığıyla tüketebilirim. Ama buradan tüm tarımı GDO'lu hale getirelim arzusu duyduğum anlaşılmasın. Doğal tohumlarında korunması ve ıslah edilmesi sağlanmalıdır. Elde fazla çeşit olmasının zararı olmaz. |
|
11-03-2012, 15:17 | #160 | |
-
|
Sayın MeTePe, Güvenilir olduğu -düşünülen değil- bilimsel araştırmalarla kanıtlanan GDO'lu ürünlere örnek verebilir misiniz? Alıntı:
|
|
11-03-2012, 16:41 | #161 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 12-02-2011
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 621
|
Alıntı:
Ben, depremin ne olduğunu biliyorum, ama binalarımızın nasıl yapıldığını da bildiğim için korkuyorum. Radyoaktiviteyi biliyorum, nükleer santrallerimizin nerelere yapılmasının planlandığını bildiğim için de korkuyorum. Glikoz,früktoz,sakkaroz'un ne olduğunu da biliyorum.Fruktoz'u sakkaroz niyetine yedirdiklerini bildiğim için de korkuyorum. ... GDO, çok kötüdür demek kadar ,mükemmeldir demenin de bilimsel olmadığıı biliyorum. Bilim tarihinde, ilk bulunduklarında doğru yerde, doğru şekilde kullanılan bir örnek varsa bile, şu an aklıma hep aksi yöndeki örnekler geliyor. Bilim yanlışlarını düzelterek ilerler. Eğer GDO konusu da yanlışları araştırılıp düzeltilmeden tüm canlılara dayatılıyorsa fatura hepimize çıkacaktır. İsteyenler kobay olarak deneyebilir. Ben kobay olmak istemiyorum ve ne yediğimi bilmek istiyorum. Not: ABD yurttaşları arasında ''Ordinary John'' denilen azımsanmayacak kadar çok dünyadan habersiz insanların bulunduğunu eklemek istiyorum. Düzenleyen Güzin Çakar : 11-03-2012 saat 16:46 Neden: ekleme |
|
11-03-2012, 17:38 | #162 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Verdiğiniz diğer örnek; nişasta bazlı şekerlerin ise bu konuyla ne ilgisi var anlayamadım? Evet, şeker kullanımının çok çeşitli sakıncaları söz konusu ama bunun için GDO'lu olması gerekmiyor. Her neyden üretirseniz üretin şekerin pek çok sakıncası vardır. Konuları birbirine karıştırmamak lazım. |
|
11-03-2012, 17:40 | #163 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Yanıtınız evet ise gönüllü kobay oldunuz bile... Hadi geçmiş olsun. |
|
11-03-2012, 20:16 | #164 | ||||
-
|
Alıntı:
Alıntı:
(Bu iki paragraftaki cümlelerinizden birşeyler seziyorum ya, daha sonra açıklayacağım) Alıntı:
Alıntı:
İşte bu nedenle bu konular birlikte ele alınmalıdır. Felsefî değerlendirmelerle gıda gibi bir konudaki tehlikeler örtülemez. Hele de ne olduğu bilinmeyen GDO'lar sözkonusu ise. |
||||
11-03-2012, 22:15 | #165 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Sayın MeTePe, Ben bu konuya kazara bulaştım ve bilgi seviyemi sorgulayan mesaj olamasaydı hiç devam etmeye niyetim yoktu. Buradaki arkadaşların kendi aralarında hem çalıp hem de oynamalarına çomak sokmakla büyük hata etmişim. Siz niçin bulaştınız? Arkadaşlar "GMO'ya hayır" önyargısıyla donanmış durumdalar. Muhakkak biliyorsunuzdur, bir önyargıyı kırmak atomu parçalamaktan zordur. Arkadaşlar sürekli olarak GMO'ların zararsız olduğunu ispatla diyorlar. Bunun ispatının olmayacağını anlatmak mümkün değil. Örneğe bakar mısınız? Bardağın boş olduğunu ispatlamak mümkünmüş. Halbuki kastettiğinizin bir kavramın veya bir maddenin yok olduğunu ispatlamak olduğunu ben tahmin edebiliyorum. Yukarıdaki gibi onlarca ortaya konan muhakeme hatalarına ne demeli? Sadece bir örnek vereceğim. Ancak bu muhakeme hatalarından onlarcası yapılarak mantık katlediliyor. Aşağıdaki muhakeme sizce doğru mu? - Son günlerde dondurma tüketimi çok artmış. - Son günlerde plajlarda boğulmalar da artmış. - Demek ki dondurma tüketimi boğulmaları artırıyor. Doğru olmadığı besbelli. Çünkü her ikisinin sebebi sıcakların artması. Dolayısıyla bir kısım insanın daha çok dondurma yemesi ve yine sıcaklar yüzünden daha çok insanın yüzmeye gitmesi bunun da boğulma kazalarını artırmasıdır. Peki aşağıdaki muhakeme doğru mu? - Hindistan’da BT pamuk tarımı yapılıyormuş. - Hindistan’da çok sayıda çiftçi intihar ediyormuş. - Demek ki BT pamuk tarımı çiftçilerin intiharına sebep oluyor. Bu da doğru değil. Hindistandaki çiftçi intiharlarının çoğunun BT pamuk tarımının öncesinde olduğu biliniyor. Muhtemelen, bu intiharların arkasında yoksulluğa dayalı çok daha derin sosyolojik olaylar var. Dediğim gibi bu tür muhakeme hataları burada gırla gidiyor da kimse umursamıyor. Hatta daha kötüleri var. Şimdi diyecekler ki "bunları tek tek göster". Ben de "gidin biraz mantık felsefe okuyun" diyeceğim. Şöyle bir tane tutarlı sağlam bir muhakemeye dayalı bir görüş gelse dişimi kıracağım. Buradaki arkadaşlar üstünde hiç bir etkisi olmayacağını düşündüğüm üç araştırmayı vereceğim. Bunlardan birisi İngiltere, biri Avrupa birliği ve birisi de ABD kaynaklı (Gerçi, ABD kendi insanlarını kobay yaptığı için hükümsüzdür diyeceklerini de biliyorum.) 2008 tarihli "Royal Society of Medicine", İngiltere kaynaklı rapor: Genetically modified plants and human health 2010 tarihli "Europian Commision, Research Area, Food, Agriculture, Fisheries, Biotechnolgy"nin raporu http://ec.europa.eu/research/biosoci...o_research.pdf 2004 tarihli "US National Academies of Sciences" raporu Safety of Genetically Engineered Foods: Approaches to Assessing Unintended Health Effects Bu sonuncusu ABD kökenli olduğu için ve onlar bizim insanımızdan cahil olduğu için kandırıldıklarının farkında değiller. Bu üç rapor GDO'lu ürünlerin kayda değer bir zararının olmadığını gösteriyor. Ama onlar ille de ispat isteriz diyecekler. Siz kendinizi yırtsanız da zararının olmadığını ispat edemeyeceksiniz. Çünkü mümkün değil. Ama yine de sizden ispat isteyecekler. ******************* GDO karşıtlarının buna kendi adlarına karşı çıkmalarını anlayabiliyorum da bizim bunları kullanma hakkımızı engellemelerini anlayamıyorum. Kaldı ki biz onların GDO'lu ürün kullanmama veya içeriğini bilme hakkını teslim etmiş durumdayız. Bizim kullanma hakkımız ne olacak? Bu durum, "sen bilmezsin, biz çok biliyoruz ve senin adına da karar veriyoruz" mantığı değil mi? Daha hibrit ürünlerle GDO'lu ürün arasındaki farkı bilmeyen ve de dahası doğru muhakeme zafiyeti içinde olanlara ben bu hakkı niye bırakayım. Son söz:Siz istemiyorsanız GDO'lu ürün kullanmayın. Ama benim kullanma hakkıma da karşı çıkmayın lütfen. |
11-03-2012, 22:41 | #166 | |
-
|
Alıntı:
Kavram, boşluk. Madde su. Bilmem anlayabildiniz mi? Hata muhakemede değil, "zararsızlığı ispatlanamaz, yiyebilirsiniz" diyen, bunda da sözde bilim felsefesine âtıf yapıp, tuhaf önermelere dayandırmaya çalışılıp yanlış muhakemelerin doğru olduğu iddiasıyla ısrarla gözümüze sokulmasıdır. Sizin kullanmanıza ben itiraz etmiyorum açıkçası. Ama gıdalarımız karışmasın, mesele de bu, konu başlığı da bu. Bir de neden bu kadar güçlü bir istek duyuyorsunuz ki GDO'lu gıdalara karşı, ilginç... Düzenleyen Odeh : 11-03-2012 saat 22:46 Neden: İmla. |
|
11-03-2012, 23:25 | #168 | |||||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
İşin doğrusu bu pek bilimsel olmasa da bu iddianızı dahi kanıtlayamazsınız. Çünkü bardağın içerisinde tek bir adet dahi H2O molekülü varsa sizin ispat boşa gider. Bunu anlayabilmek için bardaktaki tüm molekülleri tek tek incelemelisiniz. Tabi bardağın içinde gaz halinde bir hava olduğunu ve hava moleküllerinin sürekli hareket ettiğini düşünürsek bu yaptığınız bir sivrisinek bulutundaki sinekleri saymaya benzer. Kaldı ki kasdettiğimin bu olmadığını sayın Serpent anlamış ve açıklamasını yapmış. Ayrıca bu önerme bana ait değildir! Bilim felsefesinin temel ilkelerindendir. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Tamam... Nişasta bazlı şekerin zararlı olduğunu kabul edelim. Ama bunun GDO'nun zararlı olmasıyla ne alakası var? Siz nedensellik ilişkisini yanlış kuruyorsunuz. GDO yokken de nişasta bazlı şeker vardı. Yine mısırdan üretiliyordu. GDO olmasa yine üretilecek! Bu ikisini ilişkilendirmeniz doğru bir yöntem değil! Deri giyim için hayvan besliyoruz demek gibi bir şey! Deri ceket giymesek besi hayvancılığı yapmayacak mıyız? Alıntı:
Son olarak; GDO'nun "bilinmeyen" olduğu da nereden çıktı? GDO'nun aşağı yukarı tüm prensipleri, uygulamaları, sonuçları vs. bilinmektedir. Zor olan şey teknolojisidir. Sizler bu genetiği değiştirilmiş "bitkilerden" bu kadar korkarken, genetiği değiştirilmiş canlı virüs aşılarını gözünüz kırpmadan yaptırmıyor musunuz? Riski neden göze alıyorsunuz? Bırakın çocuklarınız kızamık, çocuk felci falan olsun... belki kazasız belasız iyileşirler! Demek ki, bazı büyük riskler için daha küçük riskler göze alınabiliyor! Yaşam böyle bir şey işte... Trafik kazasından endişe ediyorsanız arabaya binmezsiniz.. Eh! O zaman yürüyerek gidersiniz. Bu kadar basit. |
|||||
11-03-2012, 23:27 | #169 | ||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Söylediklerimden "zararsızlığı ispatlanamaz, yiyebilirsiniz" sonucunu çıkartan birinin muhakeme hatası yapmadığını söylemek yanlış olur. Alıntı:
Sadece önyargı ile yapılan yaklaşıma itiraz ediyoruz. Ben de dahil, bu konuda mesaj yazanların neredeyse tamamı rekombinant gen teknolojisinin ne olduğundan bihaber. Buna rağmen herkes en doğruyu bilirmiş gibi yorum yapıyor. Mesleğim gereği buradakilerin pek çoğundan fazla bildiğim bir konudur. Yine de zararlı veya zararsız olduğu konusunda yorum yaparken tereddütle hareket ediyorum. Söylediğim şey bunun bir referandum konusu olmadığı, bilimsel bir konu olduğu ve bilimsel kriterlere göre tartışılması gerektiğidir. Bilimde demokrasi olmaz! Doğrular ve yanlışlar olur. |
||
12-03-2012, 00:06 | #170 |
-
|
Ciddiyetsiz tavrınızın bir yanıtı var ama şimdi değil. "Bir ürünün (...) zararsız olduğunu ispat edemeyiz." diye yazan siz değil misiniz? Bu ifade ve savunduğunuz tez ile GDO'lu gıdaların tüketilmesinde sakınca olmadığına işaret etmiyor musunuz? Bardaktaki molekülleri avlamamı önerecek kadar titiz olan muhakeme gücünüzün, GDO'ların tüketilmesiyle birlikte zaman içinde öngörülemeyecek sonuçlarını muhakeme etmekte kullanılmamasının bir nedeni var mıdır? Şekerler konusunda sürekli karıştırmamamı öğütlüyorsunuz, dikkatimi çekiyor. konu nişasta bazlı şeker değil. GDO'lu ürünlerden elde edilecek Nişasta Bazlı Şekerlerdir. Bu tartışmanın belki de ilk sırasında olmalıdır. Deriymiş falan, bunlar ilkokul çocuklarını eğlerken kullanılabilecek sözler. Siz sorulara yanıt verin, verilerle, temennilerle değil. GDO konusundaki tavır da önyargı değil TEMKİN'dir. Malum, ABD'li değiliz. (Her cümlenize yanıt vermek diyaloğa girecek, bu da konuyu perdeleyecek, siz veri ile aydınlatın şu garibi...) |
12-03-2012, 02:13 | #172 | ||||||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Yaşım 47... gayet ciddi bir insanım... Yazdıklarımda ciddi konulardır. Yanlış yazdığım şeyler varsa söylersiniz, ben de yanıtlarım. Alıntı:
Siz ise elinizde veri olmadan çok zararlıdır iddiasını savunuyorsunuz. Bilimsellikte bir şeyin doğruluğu araştırılırken çok çeşitli yöntem ve yollar izlenerek çeşitli tezlerin doğruluğu araştırılır. Eğer bunlardan bir tanesi "GDO'lu mısır % 100 kansere yol açıyor" sonucunu verirse zararlı olduğunu göstermiş olursunuz. Ama 1000 tane deney yapıp 1 tanesinde bile kanser vakası göremezseniz kansere yol açmadığını söyleyemezsiniz. Sadece eldeki verilerin kanser iddiasını doğrulamaya yeterli olmadığını söylersiniz. Bu durumda eldeki sonuç "kanser yapmadığını ispatlayamadık... demek ki kanser yapar" OLMAZ! Sizin düştüğünüz yanılgı da budur. Alıntı:
Atıyorum; "GDO'lı besinler zaman içerisinde uçmamıza neden olabilir!" dersem aksini ispat edebilir misiniz? Yine aynı yere geldik! Size göre ispat edemeyeceğimize göre böyle bir sonuçla karşılaşabiliriz. Alıntı:
Sizin itirazınız şekere mi, GDO'ya mı? Karar verin. Alıntı:
Veri derken sayın Serpent 3 tane link vermiş... Oradaki verileri okudunuz mu? Ayrıca ben herhangi bir temennide de bulunmadım. Sorulara da yanıt vermiş durumdayım. Acaba siz iyi okumamış olabilir misiniz? Alıntı:
Ama emniyet kemeri ölüm veya yaralanma riskimizin sıfır olduğunu garanti etmez! Veri istiyorsanız: WHO | 20 questions on genetically modified foods buyrun burada yanıtları var... Dünya Sağlık Teşkilatının GDO hakkındaki görüşleridir. İtibar etmeyebilirsiniz... Benzer görüşler Avruba Gıda Güvenliği, FDA ve benzer pek çok resmi kuruluşca da ortaya konulmuştur. Pek çok üniversite ve bilim adamı tarafından da yapılan çalışmalar var. Bunları tek tek bulup burada yayınlamak söz konusu değil. Önemli olan bu çalışmaların sonuçlarının derlenip yetkili otoriteler tarafından güvenlik kriterlerine uygunluğun teyid edilmesidir. Bu da zaten yapılmaktadır. Tüm kullanılan GDO'lu ürünler The Codex Alimentarius Commission (Gıda kodeksine) ve The Cartagena Protocol on Biosafety uygun olmak zorundadır. Bunların dışında tüm pazarlanan GDO'lu ürünlerin sürekli takip ve kontrolü (after market) zorunludur. Tüm bunlara rağmen GDO'lu gıda tüketmek istemeyenin böyle bir hakkı olmalıdır. İsteyen organik gıda tüketir, isteyen GDO'lu, isteyen hormonlu... Bu ayrı bir konudur ve bu tercihi kullanmak "gdo kötüdür" anlamına gelmez. Alıntı:
Ayrıca bilginiz olsun; DDT kullanımının yasaklanmasının 20 milyondan fazla kişinin Sıtma'dan ölmesine neden olduğunu ve sivrisinek mücadelesinde kullanılması gerektiğini söyleyen bilim adamları vardır. DDT'yi savunduğum anlaşılmasın. Sadece herkesin aynı görüşte olmadığını söylemek istiyorum. Kötü örnek vermek gerekirse; eroin de başağrısı ilacı olarak geliştirilmiş, hatta ülkemizde cumhuriyetin ilk yıllarına kadar devlet eliyle üretilmiştir. Bu tür örnekler çoktur. Ama bugün bilim 150 yıl önceki gibi el yordamıyla değil, neden sonuç ilişkisini önceden kurarak ilerliyor. Herşey bir yana, DDT bir kimyasaldır... herhangi bir kimya laboratuarında üretilebilir. Rekombinan DNA teknolojisi ise NASA teknolojisi kadar hassas bir teknolojidir. İkisini kıyaslamak at arabasıyla Ferrari'yi kıyaslamak gibi bir şey. |
||||||
12-03-2012, 06:25 | #173 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 12-02-2011
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 621
|
Alıntı:
Konunun tartışılması bilimsellikten uzaklaşıyor. At arabası ve ferrarinin karşılaştırılamayacağı bile yazılmış.Ne tuhaftır ki ben Beygir gücü olarak bir güç birimi var zannediyordum. Neyse, ben ne yediğimi, ne kullandığımı bilmek istiyorum. GDO'lu ise bilmek hakkım ve tercih benim olmalı... |
|
12-03-2012, 18:20 | #174 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 26-10-2009
Şehir: Bandırma
Mesajlar: 934
|
Bu da başka bir pencereden bakış: Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nda 115 bin kişi çalışıyor. 70 tane üniversitemiz, 30 tane ziraat fakültemiz, 50 tane tarım araştırma enstitümüz, 10 bin işsiz ziraat mühendisimiz var. Buna rağmen Türkiyetohumda tamamen dışa bağımlı. Tek kelimeyle tohumun patronu ise İsrail. İsrailli araştırmacıların, genleriyle oynayarak, gül ile limon kokulu domates yetiştirdiğini Şalom Gazetesi'nin internet sayfasından biraz araştırıp okuyabilirsiniz. İstediğiniz şekle sahip domatesleri bile bulabilirsiniz; çekirdeksiz, kalp şeklinde, salatalık şeklinde, dilimli... Yani genlerle oynama meselesi yüzde yüz doğru. Gelelim başka doğrulara. Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok. Yani İsrail'den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz. Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu. Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz. Genetik tohum o toprağ a da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız. 50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık tamamen kullanılmaz hale geliyor. Buna en güzel örnek Türkiye'nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izinverilmemesidir. Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava.... Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımınıda garanti altına almış oluyor. Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye'de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor. Ne korkunç. Köylü kendi bahçesinde tohum bırakamayacak. Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak! Şu anda dünyada İsrail tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak'tır. İkincisi de biz olacağız. EY VATANDAŞ AKLINI BAŞINA DEVŞİR !!! SOR SORUŞTUR, BOŞ DURMA... Bu yazıyı okudunsa ister paylaş ister paylaşma umrumda değil ama bilip de susmak ortak olmaktır bunu bari hatırla... Güliz ÇELİKVeteriner HekimPendik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlü'ğüFarmakoloji BölümüPendik/İSTANBUL34890 |
12-03-2012, 22:47 | #175 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
İsrail tohumlarına karşı duyulan endişeleri paylaşıyorum. Yanılmıyorsam israilden resmen GDO tohum almasak da kaçak yollardan giriş oluyor. Ama yukarıdaki yazıyla ilgili bana ters gelen şeyler var. Ben şimdi biraz daha şüphecilik yapacağım. İnternette dolaşan efsana epostalardan 1 tanesi bu. Güniz Çelik diye biri gerçekten var. Ama bu yazıyı kendi yayınladığı bir yer bulamadım. Orada, burada KOPYALA-YAPIŞTIR yapılmış, altına da adı yazılmış. Bu tür pek çok epostanın adı geçen kişiyle ilgisi olmadığı pek çok kez yaşandı. Yine de yazıyı kendisinin yazdığını var sayıyorum. O zaman şu soru işareti çıkıyor: Pendik'te yaşayan bir Veteriner Hekimin Nevşehir'in patatesiyle ne ilgisi var? Bu konuda bir çalışma mı yapmış? Yapmışsa niye yapmış? Kendisi farmakoloji bölümünde çalışıyormuş! Patates kanseri Ziraatçilerin alanı... Ayrıca hastalık 2004 yılında başlamış! GDO ile falan YAKINDAN UZAKTAN İLGİSİ YOK! Çünkü o tarihlerde GDO'lu patates yok. Patateste kanser hastalığına yol açan ise bir MANTAR! (Kaynak: Patates kanseri hastal ************Veli AKZ ************Ziraat Mhendisi - Tarm Ktphanesi) ***************************** Şimdi bazı konularda sapı samanı birbirine karıştırmamak lazım. Yanlış referans noktalarından yola çıkıp doğru sonuçlara ulaşılmaz! İsrail'den tohum alınıp alınmaması zirai bir politikadır. Yanlıştır, doğrudur... tartışılabilir. Ben de alınmasına karşıyım. İyi de, patates kanseriyle İsrail tohumunun ne alakası var? |
13-03-2012, 01:04 | #176 | |||
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Sn.MeTePe, Yazılanlardan anladığım kadarıyla Ankaralı bir doktor olarak Ankara Tabip Odasının yayınladığı GDO kitapçığında belirtilenlerle derin bir görüş farklılığınız var, ki gayet tabii olabilir. Belki bir noktayı da açığa kavuşturmak gerekir. Burada konuşulanlar, 1996'lı yıllardan bu yana belli bazı şirketlerin ticari olarak patentleyip satışını yaptıkları, halihazırda oldukça büyük ekim alanlarında yetiştiriciliği yapılan BT (mısır, soya, kanola, pamuk, patates) ve ağırlıklı olarak RR (Round Up Ready), genel tanımıyla HT (Herbicide Resistant) mısır, soya, kanola, pamuk bitkileriyle ilgilidir. BT olanlar, BT bakterisine ait toksik bir genin tohum DNA'sına aktarılması suretiyle, bitkinin tamamının, bitkinin tüm yaşam döngüsünde ve hasattan sonra, her bir hücresinin daimi olarak BT toksinini içermesi, zararlının bitkinin herhangi bir yerinden yemesi sonununda toksinden etkilenip ölmesini amaçlar. Genel olarak HT, özel olarak da RR olanlar, bitkilerin DNA'larına yerleştirilen bir bakteri geni vasıtasıyla ekildiği tarlada Round UP isimli yine Monsanto şirketine ait bitki öldürücü uygulandığında bu kimyasaldan etkilenmeyip, diğer bitkiler öldüğü halde GDO tohumdan ekilmiş olanın zehir sistemik olarak bitkiye nüfuz etmiş olmasına rağmen ölmemesini sağlama amacı taşır. Alıntı:
Kendi adıma, söz konusu yararların GDO ile değil GDO olmayan türlerle elde edilmesini tercih ederim. Bahsedilen "yararlılığın" ne olduğunu, gerçekte var olup olmadığını da tekrar tekrar düşünmek gerekir kanımca. Halihazırda var GDO'ların bir sihirli değnek gibi dünyadaki açlığı bitireceği, pestisit kullanımını azaltacağı, ürünlerden yüksek verim alınacağı gibi 5-6 şirketin GDO kabulünü sağlamak üzere sloganlaştırdıklarından başka bir şey ortada yok. Dünyada açlık hala var ve aslında açlığın yiyecek dağılımı ile ilgili olduğuna dair de pek çok iddia mevcut. Pestisit kullanımı azalmadı, aksine arttı. Toplam üretimin artıp artmadığı, bunun GDO ile ilişkisi de son derece muğlak. Öte yandan, patentli GDO'lar ve bunlar üzerine bina edilmiş besin endüstrisi yoluyla patent sahibi şirketlerin gıdaya ve ülkelere hakim olma çabası gösterdiklerini, eskiden top tüfek ile yapılan savaşların gıdayı ele geçirerek ülkelere hakim olma ile yer değiştirdiğini söylemenin fazlasıyla maddi dayanağı mevcut. Alıntı:
Bu durumda salt sağlık açısından düşünecek olsak bile, bahsettiğiniz klinik allerji bulgularının sizce bir önemi yok. GDO'lar üzerindeki araştırma kısıtlamalarına rağmen dolaylı etkiler için yapılmış araştırmalarda rastlanılan sonuçların ise hiç bir anlamı yok, ya da bunlarda ortaya çıkan sonuçlar GDO'lar hakkında herhangi bir tereddütü dahi gerektirmiyor. Alıntı:
ABD, pek çok negatif, pek çok da pozitif şeyin ortaya çıktığı belki de tek ülkedir. Amerikan toplumuna karşı yıllardır uygulanan duyarsızlaştırma politikalarına karşın çok duyarlı bir kesimin de varlığı kuşku götürmez. Fakat başka bir kuşku götürmeyecek bir şey de bu kesimin hep marjinal kalmış olmasıdır. Buna rağmen bu kesimden örnek alınacak modeller çıkmıştır. Konumuzla ilgili olarak onlarca oluşum GDO'ların etiketlenmesi için çabalamakta, "community supported agriculture" (Toplum Destekli Tarım) gibi modellerin ortaya çıkması ve başarıyla uygulanmasını sağlamıştır. Bu konuda bir çok anket de yapılmış. Ortalama vatandaşların durumunu ortaya koyan bir kaç soruyu yayınlayacağım. |
|||
13-03-2012, 01:18 | #177 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
|
|
13-03-2012, 02:05 | #178 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Soru: "Ordinary tomatoes do not contain genes, while genetically modified tomatoes do. Is that true or false?" Genetiği değiştirilmiş domates gen içerirken alalade domates gen içermez. Bu doğru mu, yanlış mı? Yanıt: Doğru ----- %48 Bilmiyorum --%13 Yanlış ------ %39 Soru: "How much have you seen, read, or heard recently regarding genetically modified food that is sold in grocery stores?" Son zamanlarda, genetiği değiştirilmiş yiyeceklerin marketlerde satılmakta olduğunu ne kadar gördünüz, okudunuz veya duydunuz? Yanıt: Çok ------------- %17 Biraz ------------ %38 Pek duymadım --- %28 Haberim yok ----- %17 Soru: "To the best of your knowledge, how much of the food in a typical American grocery store is genetically modified --that is, food modified through biotechnology--or contains genetically modified ingredients?" Bildiğinize göre, tipik bir amerikan yiyecek marketindeki yiyeceklerin ne kadarı genetiği değiştirilmiş --ki, biyoteknoloji yoluyla değiştirilmiş yiyecek- veya genetiği değiştirilmiş katkı maddesi içerir? %75'den fazlası ---------- %4 %25'den az ------------- %38 %25 ile %50 arası ------- %22 %50 ile %75 arası ------- %10 Bilmiyorum -------------- %25 (toplamı %99 ediyor ama survey böyle) Soru: "Scientists can change the genes in some food crops and farm animals to make them grow faster or bigger and be more resistant to bugs, weeds, and disease. Do you think this genetically modified food, also known as bio-engineered food, is or is not safe to eat?" Bilim adamları daha hızlı büyüsünler, daha büyük olsunlar, böceklere, yabani otlara ve hastalıklara daha dirençli olsunlar diye bazı yiyecek bitkilerinin ve çiftlik hayvanlarının genlerini değiştirebiliyorlar, ki bu aynı zamanda biyo-mühendislik yiyeceği olarak biliniyor. Bunları yemek güvenli midir, değil midir? Yanıt: Güvenli --------- %35 Güvenli değil ---- %52 Bilmiyorum ------ %13 Soru: "How likely is it that you would buy food that is labeled as having been genetically modified?" Etiketinde genetiği değiştirilmiştir yazan bir yiyeceği satın almayı ne kadar uygun bulurdunuz ? Yanıt: Çok uygun bulurdum ------ %12 Kısmen uygun bulurdum --- %31 Pek uygun bulmazdım ----- %24 Kesinlikle uygun bulmazdım -%29 Bilmiyorum ---------------- %4 |
13-03-2012, 02:05 | #179 | |||||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Alıntı:
Siz olası zararları göz önüne alır ver bunları tek tek analiz edersiniz. Bir risk şablonu çıkartırsınız. Eğer bu şablon ciddi bir risk ortaya koymuyorsa bunu "güvenli" kabul edersiniz. Çünkü bunun başka bir yolu veya yöntemi yoktur. Hiç bir gıda, ilaç, kimyasal veya cihazın % 100 güvenli olduğunu ispat etmenin yolu yoktur. Her zaman varsayım ve eldeki sonuçlara göre hareket edilir. Bir şeyin "güvenli olup olmadığının sınırı" nedir? Buna dair bir checklist'imiz olmalı değil mi? Peki böyle bir checklist mevcut mu? Evet, mevcut! Tüm gelişmiş ülkelerin kullandığı güvenlik kriterleri var! Peki bunun dışında kullanabileceğimiz ne var? Siz söyleyin, ona göre bakalım! Alıntı:
Alıntı:
O yüzden hızla kendi teknolojimizi geliştirmemiz gerektiğini söylüyorum zaten. Alıntı:
Burada risk ve güvenlik kriterlerini belirleyecek bir dayanak noktası lazım. Bu dayanak noktası mevcut mudur? Evet, mevcuttur. Uluslararası çeşitli kurumlarca tehditler, riskler ve bunlarla başa çıkma, izleme yöntemleri belirlenmiştir. Bunların tamamen güvenli veya fail-safe olduğu söylenebilir mi? Elbette hayır! Ama eldeki verileri bir şekilde değerlendirmek gerektiğinde bu standartlara sığınırız. Cani ruhlu bir insan olmadığımı düşündüğüm için ben de kitlesel ölümler veya doğa felaketleriyle karşılaşmayı istemem. Mevcut sağlık risklerini de görmezden gelmem. Ama benim dile getirdiğim alerjik reaksiyonların Fıstık genine bağlı olduğunu ve bu alerjik reaksiyonun hayvan yemi olarak kullanılan mahsülde görüldüğünü, bunun da çok ciddi bir sağlık sorunu arz etmediğini sanırım eklemem gerekirdi. GDO'lar hakkında elbette temkinle, özenle yaklaşılmalıdır. Bunun aksini savunmak çılgınlık olur. Ama GDO öcüymüş gibi hareket etmek rasyonel olmayan bir düşünce şeklidir. Dünyada son yıllarda en hızlı gelişen ve büyüyen bilim dallarından biri Genetik Mühendisliğidir. Bunun önemli bir bilim dalı olduğunu göz ardı etmemeli ve sanki el yordamıyla doğayı kurcalıyormuşuz izlenimini kapılmamalıyız. NOT: Yazdıklarımdan dolayı merak edenler olabilir... Ne tohum, ne GDO, ne genetik mühendisliği, ne ithalat, ne hayvancılık vs. gibi bir sektörle yakından uzaktan bir ilgim bulunmamaktadır. Yani kimsenin çıkarları için falan hareket etmediğimi peşinen belirtmek isterim. |
|||||
13-03-2012, 03:14 | #180 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Öncelikle ABD vatandaşının biyoteknoloji konusunda avrupalılara göre çok daha bilinçli olduğu anlaşılıyor. Public Knowledge of Biotechnology and Food Production Standart sapmaya falan gerek yok.. Her itemde 10-15 puan öndeler... Bizde bu anket yapılsa çıkacak sonuçları düşünmek bile istemiyorum. Kıbrıs'ı Van'da zanneden vatandaşlarımız var. Diğer taraftan, bir başka kaynakta ABD vatandaşlarının kendilerine yararlı olduğunu düşündüklerinde biyoteknoloji ürünlerine daha sıcak baktıklarını ortaya koymuş. (Daha besleyici veya daha lezzetli sebzeler gibi...) Ayrıca FDA'a çok ciddi bir güven duyulduğu da bu anket sonuçlarında var. Oldukça ilginç bir e-kitap... ilgilenenler için: The media, the public and agricultural biotechnology - Dominique Brossard, James Shanahan, T. Clint Nesbitt - Google Kitaplar |
|
|
|