agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Orman, Ormancılık, Orman Yangınları, Ağaçlandırma
(https)




Beğeni Düzeni3Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 24-07-2010, 12:58   #31
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 850
Bir çok batılı ülkede olduğu gibi keçilere mutlaka gezme alanları ve sınırlamalar getirmelidir. Ya da yemle beslenen saanen gibi cinslere yönelinmelidir. Bir çok Yunan adasının bitki topluluğunu yok ettiği için keçi tamamen yasaktır. Bozcaada, Gökçeada, Marmaraadaların da tüm hayvan girişi kontol altındadır.

İzinsiz besiciliği yapılacak hayvan girişi kesinlikle yasaktır.

Keçiler çok büyük oranda ormana zarar verirler. Ancak koyun ya da orman yabani hayvanlarından farklı olarak hemen her bitkiyi yedikleri için de dışkılarında tohum taşıma işlevi görürler.

Çobanlara gelirsek, bir çoğunun eğitimsiz ve bilinçsiz olduğu doğrudur. Hayat bir çoğu için bulundukları, yaşadıkları da çeveden ibarettir.

2 yıl önce İzmir Manisa yolu üzerinde ki yangın ağabeyine kızan çobanın tarla yakayım derken 5000 hektar ormanı ve 100 den fazla evi, bir çok yabani hayatı da yok etmesiyle sonuçlanmıştı.

Yanlış hatırlamıyorsam 1985 de Antalya Manavgat da Oymapınar Baraj alanın da 3 çoban sürüsüne su vermek için baraj direnaj kapaklarından birisini traktörleri ile çekerek yerinden çıkarmış ve binlerce dekar ekili alan, yüzlerce ev su altında kalmıştı.

Buna bir çok örnek eklenebilir. Ama o çobanlardan daha beter olan nice sözümona eğitimli cahillerimiz de yok değil.


Sonuç olarak keçi ırkı mutlaka kontrollü şekilde beslenmelidi diye düşünüyorum.

balbay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-07-2010, 16:01   #32
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
köknar , olaya farklı açılardan bakınca görünen de farklı oluyor. Siz kendi baktığınız yerden ve kanun gibi güçlü bir bakış açısından tamamen haklısınız.

Ben olaya sizin gibi bakmıyorum . Orada bir orman var . Tabii ki hukuken kamuya ait.
Ama orada yaşıyan köylü için hiçte öyle hissedilmez. O, köylünün oradaki her ağaçta, her patikada anısı , yaşamının bir sayfası, bir satırı vardır. Yani sizin buralar hepimizin kamuya ait lafınıza , içinden gülerek ''tabii beyim der''.
Ne anın var . ne yaşamışlığın var . Hangi hayali hangi ağacın altında kurdun der. Ve orayı sahiplenir ki , sevdalıcasına . Ve şehirden gelen bir zenginin , onun yavuklusu üzerinde hak sahibi olduğunu hiç mi hiç anlamaz .

Olaya romantik açıdan , bir bakış fırlattıktan sonra birde , kim daha çok zarar veriyor diye bakalım mı?

Keçi fidanları yer . Ve ormana zarar verir . Biz kentlilerde , hem çobana hem de zavallı keçiye ver yansın ederiz.

Beki biz kentliler , salonlarımızı süsleyen parkelerin , pahalı mobilyaların , iki katlı evlerimizin lüks merdivenlerinin kaç tane ağaç katledilerek , yapıldığını düşünürmüyüz .

Lüks , çok yıldızlı otellerin yapılması için ne kadar ağaç katledilmiştir acaba . Köylü sessizce hıncla seyretmiştir, sadece. Yapabileceği bir şey yoktur. Zira güçsüzdür.

Acaba biz kentli doğa severler . Kentten nasibimizi aldıktan sonra , Yerleşecek bir kırsal alan bulmak için satın aldığımız doğa içindeki villalarımızın yapımında ne kadar orman ve yeşil katledilmiştir. Düşünürmüyüz. İstanbul'da , boğazda manzaralı villalae için katledilen ağaçlar , şimdilerde köprü yapmak için katledilecek orman içi bitki örtüsü .

Bu ve daha pek çoğu , keçiden ve zavallı çobandan daha mı ? çok zarar verir yeşile.

Tabii yaşam alanı olarak , en çok onu ilgilendiren bir konuya , onunla aynı yaşam alanını paylaşmaya başladıktan sonra , (kentten nasibimizi alıp ,oralara yerleştikten sonra) ,'' kenten gelip dağdakini kovmak ''. aslı tersi idi ya, şimdilerde değişmeye başladı . Artık oraların esas sahibi , yüzyılardır oralarda yaşayan , belkide askerlik haricinde oradan çıkmamış olan çoban değildir. Biz artık oraların da sahibiyizdir. Çünki kanunları biz , yani sistem , yani egemenler öyle yaptık . Ve yazdık .

Ormanlar kamuya aittir . Ve çoban , keçi giremez. Biz bunu belirleriz. Neredeki ormana kaç keçi ne zamanlar girecek . Biz biliriz. Keçinin karnını nasıl doyuracağı bizi ilgilendirmez deriz. Çobanın geçimini nasıl temin edeceği bizi ilgilendirmez deriz. Zira biz , okuduk yazdık ve üstelik para da kazandık şimdi hem bilgili hem de güçlüyüz.

Kısaca orman hepimizindir. Ama çobanın asla değildir. Keçiler de nerede isterse orada karnını doyursun .

SZT beğendi.

Düzenleyen İsmail Karagülle : 24-07-2010 saat 16:17 Neden: noktalamaları gözden geçirmek
İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-07-2010, 16:44   #33
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
Bir fıkra geldi aklıma . Kim cahil , kim alim ?

Bir okumuş yazmış , kalem efendisi İstanbul'da kayığa binmiş , karşı tarafa geçecek .
Beyefendi vakit geçirmek için sohpet amaçlı , sormuş . Efendi sen edebiyat bilirmisin ? kayıkçı utanarak , bilmem bey . Demiş .
Hayatının dörtte birini yaşamış sayılmazsın demiş , okumuş yazmış .
Pekiyi matematik bilirmisin ?, Bilmem
Felsefe bilirmisin? Bilmem .
Her seferinde hayatının bir bölümünü yaşamadığını anlatmış. Beyzade.
Ve derken , Boğaz karamış hava dönmüş ve bir fırtına , bora yaklaşır olmuş . Bu sefer sandalcı sormuş ; Beyzadem sen dalgalı denizde , lodosta yüzmesini bilir misin ?
beyzade , korkmuş bir halde bilmem deyince ,
SEN HAYATININ TAMAMINI KAYBETTİN ŞİMDİ . Demiş.

- Son satırda, niye yüksek sesle yazdın. Diye merak eden olursa, lodosta sesini sandalın diğer ucuna duyurmak zor oluyor da .(:


Düzenleyen İsmail Karagülle : 24-07-2010 saat 16:48 Neden: bey efendiyi birleştirip beyefendi yapmak için
İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-07-2010, 17:10   #34
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-03-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 907
Galeri: 43
İki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Tekrar ediyorum, villa parke ya da her ne amaçla olursa olsun ağaç katli yanlış ise ( ki yanlış); bu durum orman köylüsüne keçisini gelişigüzel ormanda otlatma hakkı vermez.

Zarar mı yarıştıralım şimdi? Kim daha az zarar veriyorun hesabını mı yapalım? Olan ormanlarımıza olmuyor mu? Yasakları boşverelim en iyisi ne dersiniz? Mesela balıkçı köylerinin geçim sıkıntısını dillendirdikten sonra denizde av yasağını kaldıralım mı? Trol de serbest olsun mu? Anadoluda çok değil 20 sene önce dağlardan keklik sesleri yükselirken bilinçsiz avlanma yüzünden kekliğe hasret kalanlar kendi imkanlarıyla keklik yetiştirip koloniler halinde tabiata bırakmasın, ne gerek var değil mi? Ya da yapsınlar, o keklikleri de rahat rahat avlayalım dilediğimiz zamanda dilediğimiz kadar. Olur mu? Olmaz değil mi? Olmamalı...
Kanun olmazsa, uygulanmazsa, nizam olmaz huyhuyhuy. Dedenizin de, onun dedesinin de zamanında kanun vardı. Belki de o zaman insanlarının gözü şimdikiler kadar aç değildi, keçilerinin karnı da dolayısıyla ormanı katletmeyecek noktada doyabiliyordu... Fark bu olabilir mi acaba?

köknar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-07-2010, 17:22   #35
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 850
Sevgili huyhuyhuy,

Dile getirdiğiniz '' yerel '' '' oralı olmak '', '' yaşam hakkı '' , '' anı '', '' hatıra '', gibi görüşlerinize katılıyorum.

Orada bir köy var uzakta gitmesek de, görmeksek de diye öğretilmiş bir toplumun fertleri olarak bir çoğumuz yerel şartları bilmiyor olabiliriz. Kendi namıma ise ülkenin her yerini karış karış gezmiş birisi olarak söyleme hakkım olduğunu düşünüyorum.

Tabi bir de tarım ve hayvancılık yapıyor, Alaçatı da 2 katlı lüks bir evde oturuyor, yurtiçi ve yurtdışı lüks otellerde konaklıyor, 3. köprünün yapılmasının da tıpkı nükleer enerji konusunda olduğu gibi bir mecburiyet olduğunu savunuyor olmam da yine bana bu konuda fikirlerimi paylaşabilme ve görüş bildirme hakkı veriyor.

Hani diyorsunuz ya sizin saydığınız yerel şartlarda ki toprağını işleyen, hayvanını otlatan, gezdiği patikanın taşını, gölgesinden istifade ettiği ağacın esintili huzurunu bilmeden fikir yürütülüyor diye, işte ben o açıdan da '' fakındalık '' anlamında hak sahibi oluyorum.


Tekirdağ Bıyıkali, Osmanlı köyleri ortak merası bitişiğinde özel arazimiz de büyük ve küçük baş besicilik yaptık, halende yapılıyor.

Arazinin büyük kısmında ıhlamur ağaçları,palamutmeşesi,çınar,kavak, güvem, erik, elma, kayası ( kayısı denmesini protesto ediyorum ) ağaçları var.

Benim de dolayısıyla bizzat keçi ve koyun yaydığım merada da o 1500-2000 ağaçlık koruluk da da taşa takılmışlığım, yenilebilecek ot topladığım, çiçeğini kokladığım, gölgesinde uyuyakaldığım, kokusuna bayılıp rüyalara daldığım, balını yediğim, sütünü içtiğim, peynirini ekmeğime katık yaptığım hatıralarım var.

Bir de bana komşu olup hayvan yayacağım diye bu koruluğa giren, ıhlamur ve meyva toplayacağım diye işin kolayına kaçıp dalını kıran, hayvanlarına iyi bakamadığı için çokça ilaç kullanıp o hayvananın etini, sütünü zehirleyen, meralara bitişik tarlalarında anız yakıp doğal döngüyü öldüren, tapulu tarlalarını genişletmek için '' bozuk baltalık alan '' , '' gelişmekte olan genç orman '' statüsünde ki varolmaya çalışan ağaçları kesen köylüler var.

Ama onları zaman zaman sohbet ortamlarına girerek ya da toplantı düzenleyerek bir çok konuda biliçlendirmeye çalışan ben ve benim gibi şehirli köylü çobanlar da var.

Bir de kendiliğinden duyarlı, aldığı eğitimden, içinde bulunduğu halden ari davranan, düşünen, yaşayan insan gibi insan köylü dostlar var.

Şehirler de köylülere göre çok daha lüks imkanlara sahip, yediği önünde yemediği adında, özel arabası altında, karnını doyurma telaşesinin dışında keyifle yaşayan insanlar da var.

Ayın sonunu getirmeye çalışan, karnı yarı aç yarı tok, sağlığını çok da önemseyebilecek durumda olmayan, toplu taşıma araçların da canı çıkan, bırakın lüks otel ve tatil köylerini görmeyi, alabildiği kısa süreli tatilinde ek işlerde çalışmak zorunda olan insanlar var.

Dolayısı ile biz tüm bu olumlu ve olumsuz örneklere '' beşeriyet '' diyoruz.

İnsanın olduğu her yer, her iş dalı, her konu da, çeşitlilik de otomatik olarak oluyor.

Yani insan davranışları yaşadıkları, bulundukları, tükettikleri ya da onları tüketen yere göe değişmekten çok, insanlık çeşitliliği ile ilintili oluyor.

Bu durum da illa o köyde, o ağaç gölgesin de olmak, hatıralaralara sahip olmakla o ağaçların hak sahibi olmayı gerektirmiyor.

2 katlı evinin merdivenleri masif ağaç kaplı, tüm mobilyaları, araç gereçleri için için de toplam 4 metreküp ağaç kullanmış birisi olarak ( ki 4 kişilik bir aileyiz ) sırf bundan dolayı da değil, tükettiği su, kullandığı kimyasal, bıraktığı kişisel atık, arabasının benzini, evinin çöpü, tatil yaptığı oteller dolayısı ile he yıl, her aile fedi için en az 50 fidan dikmeye çalışan birisiyim.

Size siz bunları yapıyormusunuz da köylünün, çobanın, keçinin hakkını savunuyorsunuz diye sormuyorum, sakın yanlış anlaşılmasın.


Sadece verdiğiniz örneklerin ışığın da keçi denen hayvanın, bilimsel olarak yapılmış çalışmalar dolayısı ile doğaya verdiği zararların, kanuni olarka da zaptırat altına alınmış olmasını ve bunun gerekliliğini ifade etmeye çalışıyorum.

Keçi de olacak, çobanda olacak, ama herkes mutlaka birlikte ve birarada yaşama ve yaşayabilme şatlarına uyacak.

İnsanın kalitesini yine insanın kişisel davranışları belirler. Çoban olmuş, üniversite de alim olmuş hiç bir fark yok.

Her konuda olduğu gibi, keçi konusunda da tek kural işlemelidir.

'' Sen bir konudan faydalanacaksın diye, hepimize ait olana zarar veremezsin. ''

Birlikte ve birbirimizin haklarını çiğnemeden, yaşadığımız çevreye zarar vermeden yaşayabilmek zaten mecburiyetimizdir.


Düzenleyen balbay : 25-07-2010 saat 07:32
balbay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-07-2010, 20:08   #36
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
Sayın Balbay, tipik köyden çıkıp tahsil terbiye ile kentide bilen, kırsalıda bilen , sadece teorik olarak değil , kıyısından köşesinden yaşamış , köyüde kentide yaşamış , Türkiye vatandaşıyız hepimiz. Bizler birbirimize bu anlamda çok benzeriz. Bizim tahlillerimiz , bilgilerimize ve yaşam şeklimize göre , sosyo-kültürel yapımıza göre olacaktır şüphesiz. Ve öyle de oluyor.
Ben İstanbul da doğup büyüdüm . Ve okullara istanbul'da gittim . Ama davar da güttüm . sığırada gittim . Tırpan da salladım . Hiç bir şekilde 1938 de çıktığımız köyümüzden çıkmadık . ( babamın İlk İstanbul'da işe başlama tarihi ) Yani size benzer bir terkipte köylü-kentliyim .

Benim , Çoban -Keçi- Orman ve bunu yorumlayan bizlerin , yorumlarından hiç birinin yanlış olduğunu söylemiyorum . Fark şurada .

Çoban o bölgede bizden fazla hakkı olduğuna inanan kişidir. Siz katılın veya katılmayın , o kendini öyle hisseder. dışarıdan gelen bizlerede , yarı hayran yarı kıskançlıkla bakar. E Çünkü orada doğmuş büyümüş , oranın bir parçasıdır. Cahil olması kendi tercihi değildir.
Ve ben o insanın , benim gibi biri olduğunun düşünülmesi gerektiğini, aşağılanmaması gerektiğini , nasıl geçimini temin ederse etsin diyerek , ağaç kadar değer verilmemesini eleştiriyorum .

İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-07-2010, 20:21   #37
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
Sayın , köknar sizin savınız , kanun üzerine ağırlıklı .

Ben de özünde doğru olan , ormanlara zarar veren her ne ise karşı çıkmak tezinin , önceliklerini gözden geçirmek gerektiğini söylüyorum .
Ve diyorum ki O bölgenin bir nevi bekçiliğini de yapan ve insan olan çobanı , bu tahlili yaparken orman ağacının gerisine düşürmeyelim. Keçi yi de .
İnsan , hayvan , bitki kendi doğal yapısı içinde yaşayıp gitse idi . İnsan kentleşirken , sanayileşirken , bu doğal yapıyı aç gözlülükle tahrip etmeseydi. Bu gün dünya daha yaşanılası ,daha güzel bir yer olurdu . İnsanın (burada ki insan sadece çoban değil .) aç gözlülüğüdür. Düzeni bozan .

İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-07-2010, 20:30   #38
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
Keçiden , orada yaşıyan çobandan fazla zarar veren , bir çok örnek var. çok ilgisiz gibi görünen bir , örnek okudum sizinle paylaşmak isterim .

''Yapı Kredi Bankası, 2009 yılında toplam 1 milyon elektronik hesap özeti talimatı aldı. Bu uygulamasıyla banka, yaklaşık 27 bin ağacın kesilmesini önledi ''

Bu örnek bile , gerçekte doğal hayata ve ormanlarımıza zarar verme konusunda , daha önce gelmesi gereken yerlerin olduğudur.

İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-07-2010, 20:42   #39
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
Bir başka örneği de , az önce okumuştum . Konu neredeyse eskidi , ve bir çok örneği daha var. İşte bizler kentleşirken , kentsel yaşamımız için gerekenleri karşılamak için nasıl kanuni katliamlar yapıyoruzu da anlatır.

Kopyası aşağıda; bir sitedeki yazının içinden , bir bölümdür.

Fethiye'nin Karacaören köyündeki Kızıldere Kanyonu'nda projelendirilen iki adet hidroelektrik santrali (HES) yöre halkının tepkisine neden oldu. Dünyada doğal olarak yalnızca bu bölgede yetişen sığla ağaçlarıyla kaplı olan Kızıldere Vadisi, aynı zamanda yaz aylarında binlerce turisti ağırlayan önemli bir doğa turizmi merkezi olarak biliniyor. Kızıldere'deki HES projesine karşı çıkan köylüler, Fethiye'deki sivil toplum örgütleriyle birlikte hukuki mücadele başlatma kararı aldılar.
'HES YAPILIRSA SIĞLA AĞAÇLARI KURUYACAK'

İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-07-2010, 23:05   #40
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 850
Birisine veya bir şeye hakaret etmek, hakir görmek, ötekileştirmek, hele hele '' dağda ki çobanın oyu '' nun seviyesinden bahsetmek gibi davranışlar tarafımdan asla kabul edilebilinir, tölörans gösterilebilir davranışlar ve söylemler değildir.

Ben son yazım da bahsettiğim gibi insanın olduğu her yerde mutlaka davranış çeşitliliği, bakış farkı, huy zenginliği, ahlak ve adap farklılıklarının olabileceğidir.

Ayrıca benim uzakta ki o köyün yaşantısını hobi olarak yapmadığımı, yaşam felsefesi olarak benimseyip, özümseyip, bizzat ve her deminde yaşadığımı açıklamaya çalıştım.

Kimsenin bir diğerinden daha fazla ya da eksik olmak üzere bu toprakların kendisini ve üzerinde kurulu bulunan yaşamsal uzantılarını kişiselleştirme, farklılaştırma hakkı olamaz.

Bahsini yaptığınız bir hususa katılıyorum. O uzak ya da burnumuzun dibinde yaşayan köylü, çoban, Anadolu lu, kırsal yaşam formu insanlarımız, bulundukları, yaşadıkları sindirmek zorunda oldukları yerel şartlar ve mecburiyetler dolayısı ile, yaşadıkları ortama çok daha fazla olmak üzere hak sahibidirler.

Ancak bu ne o köylü kardeşimizi bizden uzaklaştırır ne de davranışlarının hatalı olanlarını görmekzikten gelmemize mani olur.

Aynı şey keçi milletinin kontrolsüz olarak yaşatılması ve vediği zararlar içinde geçerlidir.

Kimse köyde yaşayan kardeşlerimizin içerisinde bulunduğu şartlardan ötürü bazı hataları yapmasını mağzur göremeyeceği gibi, onları da davranışları, yaşayışları dolayısıyla yadırgayamaz, eleştiremez.

Kişisel olarak hayatım boyunca nefret ettiğim şeyin başında yasaklar gelmiştir.

Buna aklınıza ne geliyorsa o dahildir. Yasaklamak yerine, beraber ve birbirimize zarar vermeden yaşayabilme, yaşatabilme imkanı sağlamak her zaman ehvendir.

Bu görüş içerisin de köyde yaşayan çobanın keçi besleyebilme hakkı, şehirde yaşayan her hangi birimizin de o keçinin doğaya zarar vermeden yetiştirilebildiğine emin olma hakkı vardır.
Aynı şekilde köyde yaşayan çobanımızın, köylümüzün, taşralımızın kullandığı oy ile şehirli insanlaın kullandıkları oyun kalitesini ancak '' sağ duyu '' ve çeşitlilik olarak görebilme mecburiyetimiz vardır.

Ağaç kesmek de, o ağacın altında gölgelenmek de mecburiyettir.

Bunun ahlaksız bir davranış olarak nitelendirilmesine sebep sadece fütursuzca yok etmek, ziyan etmek, tüketmek anlamında olabilir.

İhtiyaçların giderilmesi için keçinin etine, sütüne derisine de, ağacın kesilmesine ve işlenilip mamul madde haline getirilmesine de mecburiyetimiz vardır.

Son olarak o köyde yaşan insanımızın o keçiyi besleyebilmesi, o ağacın altında uzanabilmesi için şehirde ki kardeşine ihtiyacı, şehirli kardeşinin de köyde ki kardeşinin o köyde yaşayıp o keçiyi beslemesine hayati olarak ihtiyacı vardır.

Hiç birimiz bir diğerimizden daha önemli, daha gerekli, daha özel olmadığımız gibi, hiç birimiz asla ve asla bir diğerinin den uzaklarda olsa da, o havayı solumasa da, o keçiyi beslemese de, o ağacı göremese de, şehirde, köyde yaşayana nazaran ek ve ayımsal hakları yoktur.

Sevgili köknar ın dediğine katılıyorum. Doğru bir tane dir. Çeşitlilik ancak kontrollü olarak yaşanabilir bir haslettir.


Düzenleyen balbay : 25-07-2010 saat 07:35
balbay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 00:14   #41
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
Sayın Balbay , konuya son noktayı koymuş oldunuz. Yazınıza tamamen katılıyorum .

Benim itirazım , size veya herhangi bir katılımcıya değildi. Yazıların baş tarafından itibaren , gözden geçiriecek olursa , bazı yorumlarda , konuyu daha keskin hatları ile vurgulamak maksadıyla yapılan, aşağılamalar, hor görmeler açıkça vardı .

Yoksa salıverelim , keçileri yesinler fidanları diyecek kimseyi, değil bu platformda hiç biryerde bulamayız.

Doğanın kendi içinde kurduğu bir denge vardır. Bizim ne işe yarar? Bu canlı. Ne gereği vardır. Bu lüzümsuz ve zararlı canlının diye düşündüğümüzde , doğanın bu konuda mutlaka bir denge içinde olduğunu hatırlayıp . Bu dengeyede saygı duymalıyız.

Ben konu hakkında yapmaya çalıştığım . İnsan sevgisi , hayvan sevgisi , bitki- yeşil- orman sevgisinin , dengesinin de bozulmaması korunması gerektiğini anlatmak . Ve çobanı ve keçiyi , bu tabii sistemin vaz geçilmemesi gereken elemanları olduğunu unutmamakdı.

Ben bir kaç yıl önce köyümüzde hayvan edinip , bir müddet nostaljik bir çobanlık yapmaya çalıştığımda , kentten benim gibi gelip köye ev yapmış , kendi akrabalarım bile , kendilerini hem köyde yaşamak ama hayvanın dışkısını görmemek , sabahın erken saatinde sesini duymamak , kokusunu duymamak istediklerini açıkça söylemeyip . Mevcut kanunların neresinden istifade ederek bu işe engel oluruz diye , çeşitli girişimlerde oldular. Kaymakama , ilçe tarıma , orman bölgeye, tabiat varlıklarını koruma ya , vs şikayet ettiler. Ankara'dan torpiller aradılar. Bölge milletvekillerine bile konuyu anlatmaya çalıştılar.

Benim köyüm , Bir orman köyü , benim yaptığım (yapmaya çalıştığım , ve sonuda bu konular yüzünden bıraktığım ) hayvancılık ise keçi filan değil . Buzağı toplayıp , çoğunlukla , yarı açık şekilde beslemek idi. Tarlanın etrafı tel ile çevrili , hayvanlar o taralanın içinde geziyor. Bundan bile rahatsız oldular. O kadar kapalı alan içinde , bakıyorduk ki , ilçede her yerde şap hastalığı olduğu halde benim danalarda hastalık ortaya çıkmadı . Zira dışarı çıkatılmadılar. Bu son konuyu , bilir kişi olarak dinlenen ilçe tarım teknisyeni , hakime söyledi. Netice hakim hayvanları ormana sokmadığımıza , hiç değilse her zaman , ve sürekli olarak bu eylemi yapmadığımıza , bilirkişi ve şahitler dikkate alınarak suçlamanın yersiz olduğuna hükmetti. Ve biz muzaffer bir çoban olarak davayı kazandık ama , hayvancılığa devam hevesimizi kaybettik. Şimdi et ithaline kızanları gördükçe , ya da et fiatları çok diyenleri gördükçe, etlerde besi metotları yüzünden şikayet edenleri gördükçe , kızayım mı , güleyim mi ? bilemiyorum .

Şimdilik arılarla idare ediyorum . Birinin çocuğunu sokar veya balkonunda rakısını içerken rahatsız ederse onuda şikayet edecek bir kanun bulurlar.

İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 01:01   #42
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 850
Birlikte yaşayabilme şartlarına kesinlikle uyulmasından yanayım. Şehirde ki evinin balkonunda arı beslemek tabi ki yapılamayacak bir davranış.

Ama diğer yandan o arı doğal ortamında zaten ben çıplak elle kovanını açsam bana da dokunmuyor.

Ben bu konu da kişisel bir savaşımı anlatmak istiyorum. Hani konumuz eder/zarar/tedbir/kanun/tölere ye dönmüşken sanırım biraz daha yeterli gelecektir.

Alaçatı bildiğiniz gibi günümüzün en popüler tatil beldesi. Ben de bura da yaşıyorum. Yaşadığımız evin yerini seçerken bir kaç kıstası kendimizce değerlendirdik ve ona göre bir arazi seçtik.

Seçtiğimiz arazi imar sınırında ki izni olan son parsel. Yani bir yanımız imarlı komşu parsellere bakıyor, diğer yanımız ise '' Tarımsal Niteliği Korunacak Alan '' olarak imara kapalı.

Böyle olunca evimizin önüne parke taş kaplı yolumuzdan gelip, diğer taraftan da direk tarım toprağına bakabiliyoruz.

2 yıldır bir mücadele veriyorum. Büyük ve küçükbaş hayvan besleyen bazı yetiştiriciler, hayvanlarını taze bahar otları ile beslemek amacıyla evlerin bulunduğu alanlarda otlatmaya çalışıyorlar.

Dolayısı ile de o hayvanlar dışkılıyor ve hem koku hem de sinek, kene, bit gibi istenmeyen sonuçlar ile yaratıkları evlerimize taşıyorlar.

Bu kanuni olarak yasak. Kaymakamlığa baş vursam o hayvanlar toplanır, mezbahaya sevk edilir, satış bedelleri sahibine cezadan sona verilir.

Ben buna da razı gelmediğim için kendi evime en az 500 metre, 1000 metre uzakta da olsa bu hayvanlara hep kanuni şatlarla müdahale ediyorum.

Bana asla zaraları yok. Ama komşularımı rahatsız ediyor ve kanuna karşı çıkıyorlar.

Buna kaşı çıkıp, o hayvan sahiplerine, bana bitişik tarımsal niteliği korunacak alana taşımalarını söylüyorum.

Bu durum da onlar kanuna aykırı hareket etmemeyi ve başkalarına zarar vermemeyi öğeniyorlar.

Ama bu sefer de bana çok yakına gelerek tüm saydığım olumsuzlukları bana yaşatıyorlar.

Şimdi sen delimisin be adam mı diyeceksiniz bana, yoksa, kanuni olarak hayvan yayabilecekleri alana yönlendirmekten dolayı tebik mi edeceksiniz?

Netice de bu şekilde yaşamayı, orada bulunmayı ben seçtim. Seçimimin karşılığında tahammül etmem gereken şatları da peşinen kabul ettim.

Ne kazandım? Doğa ile bir yanımın iç içe olması zevkini, huzurunu, yabani bitki ve hayvan topluluğunu yaşayabilme hakkı kazandım.

Akşamları kirpiler, tosbağalar çimlerimi yemeye geliyorlar. Zira ben ilaç ve gübre kullanmıyorum.

Yazın başında ahlaksız tatilcilerin çocuklarını eğlendirmek için aldıkları yavru kedi ve köpeklerin, yaz sonunda İzmir de ki evlerine götürülememesinden kaynaklanan terk edilmişliklerine sahip çıkarak düzenli şekilde su bulunduruyor, elimden geldiğince gıda tedarik ediyorum.

Bir çok saksağanla yetiştirdiğim meyve ve sebzeyi, diğer kanatlılarla da tahıl, yem paylaşabiliyorum.

En önemlisi o hayvan sahipleri hayvanlarını yanı başımda sağıp, ülkenin en taze sütünü kapıma bırakıyorlar.

Ne mi kaybediyorum?

Sinek oluyor, koku oluyor, istenmeyen hayvan haşerat oluyor. Oluyor ama kısa süre ve tölere edilebilir şekilde oluyor.

Yaşadığım keyif ile maruz kaldığım sorunları kıyaslayınca ne kadar kazançlı ve özel olduğumu görüyorum.

7 yıldır bir gram hayvansal, kimyasal gübre kullanmadan, asla ve asla ilaç, koruyucu malzeme kullanmadan sebze meyva ve doğal yemler ile, otlar ile beslediğim hayvanlarım var.

Elde ettiğim ürün miktarı tabi ki olması gerekenden çok daha az.

Ama elime geçen bana yetip arttığı gibi, asıl kazancım olan ''doğaya zarar vemeden onun içinde yaşayabilme '' imkanını kazanmış oluyorum.

Ne çevreme, içinde yaşadığım topluma, ne de diğer bilikte yaşamak zorunda olduğum hayvan ve bitki topluluğuna zarar vermeden, ya da en az zararlarla ömür denilen süreci tamamlamaya çalışıyorum.

Mesele benim açımdan bundan ibaret.


Düzenleyen balbay : 25-07-2010 saat 07:38
balbay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 01:20   #43
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-03-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 907
Galeri: 43
Kimilerinin kayıp, kimilerinin külfet, kimilerinin mahrumiyet olarak niteleyeceği koşulları bile kazanç olarak değerlendirerek tabiatla barışık bir yaşam sürüyorsunuz, ne mutlu size...

köknar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 01:29   #44
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 850
Keşke telefonumdan, luzumsuz elektrik kullanımından, uçaktan, arabadan da arınıp 1600 lü, hatta 1200 lü yıllarda ki gibi yaşayabilseydim.

Ne çok merak ediyorum o zamanları bilemezsiniz.

balbay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 01:34   #45
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-03-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 907
Galeri: 43
Bir yolunu bulursanız haberimiz olsun

köknar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 01:40   #46
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-03-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 907
Galeri: 43
NTV' yi açabilir misiniz? Bahse konu hayat örneklendriliyor sanki

köknar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 01:44   #47
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 850
İzliyorum bende ama şimdi ki zaman da o zamanın yaşam şartlarını aramak gibi. Ben ise o zamananın doğasını, popülasyonunu, iklimi, topağın verimini, bitkileri merak ediyorum.


Düzenleyen balbay : 25-07-2010 saat 07:19
balbay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 02:03   #48
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-03-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 907
Galeri: 43
Daha bakir bir doğa, daha sık ve gür ormanlar, sayıca daha az, şimdiye nazaran daha kanaatkar bir insan topluluğu, daha verimli bir toprak, daha az şaşırtıcı bir iklim, daha çeşitli bitki örtüsü vardı galiba...

köknar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 07:56   #49
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 850
Sultan Selim in Mısır seferinden 4 yıl önce hem Acem Şahın dan yadım istediği, hem de Anadolu da bulunan köylü, asker, kim varsa çalıştırarak, asker ve techizatın geçebileceği genişlikte yol açtırdığını biliyorum.

Öyle sık ormanlar varmış ki büyük bir kalabalığın geçmesi imkansızmış.

1516 da o sıklık da bir ormanın şimdi bulunmamasının yoğun tüketme den ziya de, savaşlar sırasında çıkan yangınlar, orman doğal döngüsünü bozacak ve kurumasına, kendisini yenileyememesine sebebiyet verecek hastalıklar ve doğal felaketlerin yol açtığı düşünülüyor.

O dönemde çıkan bir yangının ne boyutlarda olduğunu anlatan bir Osmanlı Belgesini Amasra da askeri birlikte görmüştüm.

Yaz başında yangın çıkmış, kurak ve yağışsız 70 gün boyunca sürmüş. Mecburen bitme sebebi de sınırların deniz, göl, dere kıyısına gelmesi ve vadilerle kesilmesiymiş.

Konudan çok sapmayalım diye kısa kesiyorum.

balbay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 11:26   #50
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.


Alıntı:
"Sizin ormanınız" "benim ormanım" yoktur huyhuyhuy. Bu ülkedeki bütün ormanlar HEPİMİZİNDİR kamuya aittir. Dahası tabii varlıkların dünyaya ait olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden sizin köyün ormanları bizleri de ilgilendirir, köylümüzün keçisinin karnı, ormanlarımıza zarar verme pahasına doymamalı, bunun için yasa var, yasayı uygulamakla görevli kuvvetler var.
Orman Müdürlüklerinin belirledikleri yerlerde belirledikleri zaman dilimleri içinde belli türlerin orman alanlarında otlatılması yasal iken hala neyi tartışıyoruz? Salalım o halde keçi sürülerini ormana, istedikleri ağacın istedikleri filizini yesinler afiyetle. Bu mudur istediğiniz?? Yetmeyen nedir acaba??
Sn. köknar,

Çok güzel söylemişsiniz. Ormanlar hepimizindir, Kamuya aittir. Bu laftan sonra denilebilecek hiçbirşey yoktur.

Herkes kanunlara uymalı, uymayanlar uydurulmalıdır. Bu konuda kişiye göre uygulama olamaz. Orman idareciler kanunları uygularken, kendi çıkarlarına göre değil, Vatanın ve Milletin çıkarına göre uygulamalıdırlar.

Kanunlar kesin ve tartışılmaz olmalıdır. Muğlak ifadeli kanunlar her zaman kötü niyetli kişilerin iştahını kabartmıştır. İşte istediğiniz gibi yorumlayabileceğiniz ve eğer isterseniz sadece kendi çıkarınıza uygulayabileceğiniz bir yönetmelik:

Alıntı:
" kuraklık gibi fevkalade haller nedeniyle hayvanlarının beslenmesinde güçlük çekildiği tespit edilen bölgeler halkına ait hayvanlar ile orman sınırları içerisinde bulunan köyler ve mülki hudutlarında Devlet ormanı bulunan köyler halkına ait hayvanların orman idaresince belirlenecek türlerine, tayin edilecek saha ve süreler dahilinde, ormanlara zarar vermeyecek şekilde otlatılmasına izin verilir. "
Her ne kadar kanunlara aykırı olamayacağını söylemişseniz de, öyle olmadığı içeriğinden açıkça belli oluyor.

Hangi türler: Orman idaresince belirlenecek türler. Hangi kriterlere göre belirlenecek?:
Kuraklık gibi fevkalade haller oluştuğuna kim karar verecek?:
Tayin edilecek saha ve süreler dahilinde.
Bu sahaları kim hangi duruma göre tayin edecek? süre nasıl tesbit edilecek?

İşte bu soruların cevaplarını bulmaya çalışırken, insanın aklına başka sorular gelmiyor mu? Diyelim ki kötü niyetli bir orman şefi veya müdürü, iki veya üç köyün arasındaki ormanı diğer iki köyde bulunan hayvanların kullanımına değil de diğerinin kullanımına izin verirse kim ne yapabilir?

Sakın böyle birşey olamayacağını söylemeyiniz. Benzer uygulamalara şahit olmuş biriyim. Eğer kanunlar kesin olmazsa, her isteyen kendi çıkarına göre yorumlayıp öyle kullanabilir. Uygulamalar öyle farklı olabiliyor ki, bir bölgede bozuk ormandan bir kozalak alınmasına izin verilmezken, diğer bölgede 30 m boyunda çamların devrilmesine göz yumulabiliyor. Uygulayanlar aynı kanuna göre işlem yapan memurlar.

Şimdi, bir fidan kestiği için bir yıl hapis alan birisine, keçilerin ormanda zarar verilmeden otlatılmasına izin verilebileceğini nasıl anlatabilirsiniz?. Peki keçiler bir fidanı yerse ne olacak? cezalandırabilecekmisiniz? yoksa göz mü yumacaksınız?

Kanunlar kesin ve kişilere göre farklı yorumlanıp, uygulanabilir olmamalı. Yoksa hiçbirşey yapamazsınız.


Saygılar


Düzenleyen Oğuz Karsan : 25-07-2010 saat 11:33 Neden: Paragraf ekleme.
Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 12:03   #51
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-03-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 907
Galeri: 43
Kanunların kazuistik metod ile yapılması gerektiğini söylemektesiniz, yani yasa metinlerinde akla gelebilecek her ayrıntının belirtilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Günümüz modern hukuk anlayışında yasa yapılırken kazuistik yöntem tercih edilmemektedir. Kazuistik metod ile oluşturulan yasa metinlerine olumsuz bakan hukukçulardan biriyim, bunu dilerseniz başka bir başlık altında tartışabiliriz konu "mecrasından sapmasın"... Ancak kanunların uygulanmasına açıklık getiren metinler yani yönetmelikler yasalara nazaran daha ayrıntılı düzenlenir ve söylediğiniz gibi yönetmelikler dayanak yasalara aykırı olmamalıdır.
Verdiğiniz örnek Yönetmelik, dayanak kanuna aykırı olmadığı gibi kanımca muğlak ifadeler de içermiyor. Şöyle ki;

Hayvanların beslenmesinde güçlük çekilmesine sebep olan fevkalade hallerden sayılan kuraklık, bölgeye düşen yağış miktarı ile rahatlıkla belirlenebilir.
Orman idaresince belirlenecek hayvan türleri de, orman örtüsünün çeşitliliğine, ormandaki ağırlıklı ağaç türüe göre değişebileceğinden bunun tespitini bölgelere bırakmak çok mantıklı.
Tayin edilecek saha ormandaki genç fidanların bulunmadığı yerler şeklinde; zaman da genç sürgünlerin büyüme zamanı dışındaki zamanlar ya da benim bilemediğim teknik bilgi gerektiren ayrıntılar gözetilerek belirlenecek dönemler olmak üzere tespit edilecektir. Bu hususlar da belirlenebilir niteliktedir.

Kötü niyetli Orman Şefinin hakkaniyete aykırı uygulaması İdare Mahkemesinden ve hatta görevi kötüye kullanma suçuyla yargılanacağı Ceza Mahkemesinden döner.

köknar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 12:38   #52
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
Babam 80 yaşlarında iken , dini bir konuda epeyce müzakere etmişdik . Ve sonunda babam ,

''Oğlum ben bunca senedir böyle inanıp böyle yaşadım . Bundan sonra , sen haklı olsan bile değiştirmek bana zor gelir.'' Demişti.

Yani , Yazılanlardan, birbirimizin yaşamları hakkında da bilgi sahibi oldukça , yapılan yorumun nedeni de anlaşılabiliyor.

Neden Hukuk önceleniyor . Öncelenmek tabiri yanlış oldu. Tabii ki öncelenebilir. Adeta tanrısal buyruk olarak algılanıyor. Yazıyı yazan tanındıkça , oradan öyle gözüktüğü anlaşılıyor.

Veya niye , bölge yaşıyanı , değilde , tabiri caiz ise , sonradan gelen kent soylu önceleniyor. Zira konum öyle düşünmeyi icap ettiriyor.

İnsan - keçi - orman, sıralamasında , hangisinin önceleneceği ,
doğanın kanunları ile - nizamın kanunları arasında ki uyumun hangisinin öncelendiğine göre konumlandırılacağı , yine konuma göre değişebiliyor.

Ama şu muhakkak, bir arada yaşamanın hukuku , biribirinin hakkına tecavüz etme ile sınırlıdır. Haklar dairesel şekil ile ifade edilirse , daireler kesişmeyecek demek istiyorum.
Kanun yapıcı , hangi konumda ise , bu sınır ona göre yapacaktır.
Tabii bu haklar , sınırı egemenin lehine olacaktır.

Çok eski devirlerde bu sınırı , bilek gücü , silah gücü tayin ederdi . Şimdi kapital gücü bunların hepsinin üzerinde, ve diğer hepsini idare edebiliyor. Hatta kanun koyucunun tavrını bile etkileyebiliyor. (partilerde siz hiç para harcayacak gücü olmayan birilerinin milletvekili olduğunu gördünüz mü?)
Bu durumda , kanunların , çobanın yanında olmasını beklemek , biraz hayal olur.
Bizler de hangi konumda isek , o konuma göre durumu algılar. Ona göre yorumlar yaparız. Bu da çok normaldir.


Düzenleyen İsmail Karagülle : 25-07-2010 saat 13:05 Neden: noktalamaları gözden geçirmek ve düzeltmek için
İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 13:35   #53
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-03-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 907
Galeri: 43
Kanun da, orman da, keçi de, insan için var. Varılmak istenen sonuç hep insan yaşamının düzeni, devamı, güvenliği, yaşam standardının yüksek tutulması amacıdır. Ormanların katline dur derken de, kanunları yapıp uygularken de, dağ köylüsünü kalkındırmaya çalışırken de, hedef suje insandır sevgili huyhuyhuy.
Hukukçu olmak zannettiğinizin aksine insani duyguları köreltmekle sonuçlanmadığı gibi çoban olmak da kişiye hukuku hiçe sayma hakkı vermez kanımca.

köknar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 13:51   #54
agaclar.net
 
MeyveliTepe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
Günah keçileri :)

Keçi konusu tuhaf bir hal aldı

Bakın, 18 yılda kıl keçisi sayısı %45 ile 4.3 milyon azaltılmış. Bu sayının azaltılması tamamen orman politikalarının bir sonucu. Orman köylüsünün üzerinde uygulanan baskı ve katı kuralların bir sonucu.

Buradaki yazışmalara bakan biri, keçi ile sivrisineği bir tutarak neslinin kurutulması gereken bir hayvan olduğunu düşünür. Bu bir ön yargıdır. Eski zamanda hayat bilgisi kitaplarında yazılanların şartlandırmasıdır. Orman idaresi de bunun farkına vararak, kontrol bölge idarelerinde olacak şekilde esneklikler sağlanmış, buna göre yönetmelik hazırlanmış.

Keçi, tabiatı gereği bir orman hayvanıdır. Keçi sayısının azalmasıyla orman miktarının azalması hep paralelik göstermiştir. Bu ilginç değil mi?

Bizim köy, mübadele ile Yunanistandan gelmiş. Ancak oraya gidişleri toroslardan. Farkında değiller ama kökenleri yörük. Geldiklerinde de keçi otlatabilmek için yüksek yerleri seçmişler. İlk zamanlar çok keçileri varken şimdi topu topu 50-60 kadar keçi var. Onlar da sürekli olarak kestaneliklerde. Yeni aşı yapılan kestanelikler hariç, alan memnun satan memnun. Ağaç diplerini, aşılı ağaçların diplerindeki piçleri temizleyip, bir güzel de gübreliyorlar. Evde sadece o keçilerin sütünden yapılan peynir yeniyor. Kestanelik sahipleri özel olarak davet ediyor sürüyü

Sebzeleri garantiye alıp bizim zeytinliğe de davet etsem mi diye düşünüyorum. Köklerden çıkan piçleri elle keçiler kadar mükemmel temizlemek mümkün değil. Üç beş günde otu, piçleri temizleyip fazladan kışlık gübreye para vermekten de kurtulabilirm.

Bu linkte, bu konuda tbmm'de bir soru önergesi ve yanıtını, bu linkte de keçilerin orman yangınlarını önlemede önemli bir faktör oduğuna dair bir araştırma yer alıyor.

MeyveliTepe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 14:38   #55
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-03-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 907
Galeri: 43
Verdiğiniz ikinci link tümden İngilizce bir metin, çevirip yayınlarsanız bilgilenmemizi sağlamış olursunuz bu haliyle benim işime yaramıyor.
İlk linkteki soru önergesinde ormanlara zarar verilmeden keçi yetiştirilmesinin ne şekilde sağlanabileceği sorulmuş anlaşılıyor ki keçi yetiştiriciliğinin desteklenmesi talep edilirken bile keçinin ormana zarar verebileceği kabul ediliyor.
Orman varlığı bilinçsiz otlatma, yangınlar, imar vurgunu gibi sebeplerle azaldığı için keçi besiciliği daha az cazip olmuş olmasın? Yıllar içinde keçi sayısının azalmasının tüketici talebiyle de ilgisi olmasın?
Keçilerin orman içinde otlatılmasının kontrol altında tutulması; olması gerekendir...

Bakın size keçi sürülerinin kontrolsüz otlatılması sonucu ormana verdiği zarardan bahseden birkaç link:

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=119501
http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...-zarar-veriyor
http://www.tumgazeteler.com/?a=3910491
http://www.yeniaktuel.com.tr/dun101,160@2100.html

Özellikle şu ifadeler dikkat çekici; "1870'te iç ve dış sorunlarla boğuşurken bile Osmanlı idaresi keçiye yasal düzenleme getirmiş. 100 yıl önceki Toroslar'da çekilen fotoğraflarda keçi yok, sadece koyun var. Ancak çok partili döneme geçişten sonra siyasiler orman köylüsünün oylarını alabilmek için keçiyi serbest bıraktı."
"Orta Toroslar'da iki yaşında 37 bin sedir fidanı bulunan örnek bir sahada yaptığımız deneyde, iki keçinin bir saatte bütün fidanları yiyebildiğini gördük." (Orman Yüksek Mühendisi A. Şevket Ayhan)"
"Türkiye'de 15 milyon keçi var ve ormanda otlanıyor. Bu gidişle burada ormanlar tükenir." (50 yıl önce İzmir Kâğıt Tesisleri'nin talebi üzerine gelen ve Bolu Dağları'nda araştırmalar yapan İsveçli uzman Schfiled)"

Yasa ve yönetmelik keçi yetiştiriciliğini yasaklamıyor, KONTROL ALTINA ALIYOR. Keçi, "ben bu güzel ağacın yeni filizlerini yemeyeyim, ağaç büyüsün serpilsin, sonra gelir altlardaki piç dalları yerim" demez efendim; önüne gelen yenebilecek her yeşilliği afiyetle yer. Ondan sebep, kontrollü otlatılsın diyoruz. Açlıktan ölsünler diyen yok. Var mı?? Ben okumadım henüz bu "tuhaf hal alan" başlık altında öyle bir yorum.

köknar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 16:40   #56
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
Keçi ile ilgili, Adana Belediye başkanının ifadeleri , düşündürücü . Gerçekten doğru ise .? Karakeçili , sarı keçili aşiretleri , ve birçok diğerleri , yüz yıllardır o dağlarda bugünkünün yüzlerce katı keçi besleyip , toroslarda dolaşıp durdular. Ağaçlarımız azalmadı . Ağacı ve ormanı yok etmeye çalışan bir çok faktöre karşı orman stokumuzun 40 yılda , bir milyon hektar arttığını okudum bir yerlerde . Aklım karıştı .

Şimdi, zaten bu kadar azalmışken, acaba ne oldu da birden bu keçi düşmanlığı başladı . Yüzyıllardır var olan keçi ve çoban birden , zaten bitmek üzere iken , tamamen bitirilmek isteniyor. Bu işte bir iş var. Ama ne acaba ?

Acaba birileri yeni bir ırk mı ithal edecek ? Veya ithal etti , elinde damızlık keçi var onları satmaya mı? çalışıyor.
Saanen mi ? yoksa .
Bir şey bildiğimden değil. Sadece sesli düşünüyordum .

İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 17:08   #57
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-03-2009
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 907
Galeri: 43
ORMAN KANUNU hatırlatıyorum, 1956' dan, ORMANLARDA VE ORMAN İÇİNDE BULUNAN OTLAK YAYLAK VE KIŞLAKLARDA HAYVAN OTLATMA YÖNETMELİĞİ ise 1994' den beri yayımda. Dolayısıyla keçilerin orman içinde otlatılması ile ilgili düzenlemeler zannettiğiniz kadar yeni değil. Bununla birlikte komplo teorileri üretmek konusunda özgür herkes yine de...

köknar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 17:57   #58
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
Ben komplo teorisi üretmiyorum . Sadece sordum .

Sayın köknar , kanun konusunda ben sizin kadar bilgili olmayabilirim .Ve her konuya kanun açısından bakamam . Bizim bakış açılarımız zaman zaman , geleneksel, bazen romantik bazen hissi olur.

Bu ülkede her kanun vardır. Ama zaman zaman uygulaması , uygulayıcıları tarafından hafifletilir. Veya ihtiyaç olduğu zaman uygulama sıkılaştırılır.

Ve bu değişiklik Zaman zaman devleti korumakta , nadiren bireyi korumakta , ama herzaman sermayeyi korumakta denge tutturur.
her zaman orada duran kanun , sermayenin ihtiyacı olduğunda , uygulaması sıkı tutulabilir.
google açın ve keçi yazın , önünüze güncel ve ticari bakımdan popüler olduğundan seanen keçisi ile ilgili bir çok bilgi site ve reklam çıkacaktır.
nerede bizim kara keçi , nerede sarı keçiler ,

Alın size , şimdi komplo teorisi ;

karakeçi yok edilmeli ki , ve onu güden çoban sıkıştırılmalı ki , seanen keçileri kendine pazarda yer bulabilsin . Elinde damızlık stoku biriken sermayedar , büyük çiflik sahibi , karını maksimize edebilsin . Ve sermaye istediği kanunu varsa uygulamasını sıkılaştırabilir. Eğer kanun yoksa işine gelen kanunu çıkartabilir. Eğer bu işi yapacak eleman bulamazsa , iş başında ki elemanları bile değiştirebilir.

Nasıl komplo teorisi . İsterseniz buna benzer bir çok şey daha yazılabilir . Ve inanması çok da kolaydır.

İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 18:43   #59
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 850
Şimdi o Adanalı Belediye Başkanı bilmem ama Akkeçili, Karakeçili, Sarıkeçili diye günümüze yuvarlanmış KARAMANOĞLU BEYLİĞİ alt boylarıdır.

Asıl öz adlarıda keçi ile kısmi alakalıdır. Zira Asya dan yanlarında gelen keçi ırkları günümüz Malta ve Tiftik keçileri ile melezlenerek bu günkü yoz ırklar ortaya çıkmıştır.

Davar diye özellikle Toroslar da meşhur kara keçi ırkı, tıpkı Asya dan gelen ari ırk gibi korunabilmişlerdir.

Bu ırk yabani koyun ve keçi popülasyonu gibi yaşar. Hastalıklara dayanıklı oldukları gibi lezzetli et ve çok az da süt verler.

Bu bilgilerden sonra Osmanlı, Karamanbeyliği zamanın da dünya toplam nüfusunun 1200 ler de 150 milyon, 1600 ler de 500 milyon olduğunu da hatırlatıp, bu nüfusun besleyeceği, bakabileceği evcilleştirilmiş hayvan sayısı ve çeşidini de düşünerek bir stok bilgisi yapabilirz.

Diğer yandan ise o tarihler de Anadolu nun bir ucundan diğer ucuna sık ve çok gelişmiş ormanlarla kaplı olduğunu da bilgi olarak verelim.

Tüm bu bilgiler ışığında keçinin günümüze kadar gelişi, ormanların tükenişi, insanlığın 7.5 milyar nüfusa çıkışı ile ilgili olumsuz döngüyü sanırım sizde hesaplayabilmişsinizdir.

Ha tüm ormanları keçini yedi diye sakın sormayın. Keçi bu olumsuz döngünün sadece bir parçasınır.

Dünyanın bir çok yerinde bu keçi milleti kontrollü olarak yetiştirilmesine izin verilen hayvan olarak zaptırat altına alınmıştır.

Daha da komplo teorileri ile uğraşmaya gerek yoktur. Hiç bir yatırımcının da eti makbul olmayan bu hayvanı ithal edip rant sağlama merakı olacağını sanmıyorum.

Bir fikri savunuyorsanız ona dayanak da sağlamalısınız. Yıllık keçi eti tüketimi nedir bir araştırırsanız kendinizde göeceksiniz.

Konu başlığında keçilerin kanun dışı olarak ormana yayıldığı ve bundan duyulan rahatsızlık ifade ediliyor.

Yoksa keçilerin verdiği toplam zarar zaten bir çok toplum tarafından araştırılmış ve kanunla düzenlenecek kadar titiz çalışmalarla kontrol altına alınmıştır.

Öylemiydi, böylemiydi, şu muydu, bu muydu tatışması bence yersiz. Çünkü bi çok ülke aynı şekilde düşünüyor ve uyguluyor zaten.

balbay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-07-2010, 18:50   #60
Ağaç Dostu
 
İsmail Karagülle's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2009
Şehir: istanbul-Bolu
Mesajlar: 1,154
Ha tüm ormanları keçini yedi diye sakın sormayın. Keçi bu olumsuz döngünün sadece bir parçasınır.
tamamen doğru.

İsmail Karagülle Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 18:16.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024