agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Enerji (https://www.agaclar.net/forum/enerji/)
-   -   Nükleer Enerji - Nükleer Santral (https://www.agaclar.net/forum/enerji/503.htm)

memoxenerji 16-03-2011 15:27

''bu kadar enerjiye ne gerek var'' cümlesine takılmışım herhalde.

daha fazla tartışmak istemiyorum.nükleer enerjinin karşısında olan tüm arkadaşlar haklılar...

umarım güneş panelleri % !00 verimli çalışır,
rüzgar türbinleri betz limitlerini zorlar,
tüm termik santrallerde ortadan kaldırılır,'
'sevgi hanımın dileği gibi''tüm hes'lerde yıkılır.
nükleerin n sine bile muhtaç olmayız inşallah.

ama ben bu kadar verimli çalışan sistemlerde olsa, rüzgarsız gecelerde nasıl oturma odamdaki lambamı yakacağımı çözmüş değilim !!!!!

memet 16-03-2011 17:08

Çocuğunuz size, rüzgarsız gecelerde lambanı yakmak istediğin için mi dışarıdaki radyokatif serpintiye razı oluyoruz dediğinde şimdiden bir cevap hazırlamışsanız, nükleer santral yoksa sadece rüzgar santrali var gibi bir paradoku kendi kendinze yaratıp buna inanmışsanız, çok fazla diyecek bir şey kalmıyor. Günlerce burada atıklardan sızıntılardan sözedildi siz daha gece yanacak lambanızın derdindesiniz.
Lambanız yanıyor ama dışarda da radyoaktif ışınım var etrafı aydınlatıyor ne güzel bir gece manzarası.
Çernobil'den etkilenen kanserilere sorun bakalım neyi seçerlerdi seçenek olsa. Onları da kolayca bulursunuz. Dışarıda bolca dolaşıyorlar bulunduğunuz şehirde. Tabi bu arada kendinizi kirlilikten muaf tutmak gibi ilginç bir fikriniz yoksa. Çocuklarınıza evet yavrum kanser oldun Çernobil yüzünden oldun ama bu çok gerekli bir şey gece lambam için bana lazım gibi bir şey diyebilirsiniz, pek inanacaklarını sanmam, denersiniz.

Dogasever 16-03-2011 17:20

JAPONYA'DAN SON HABER MALESEF FELAKET!
Japonya'da nükleer felaket kontrolden çıkıyor
Depremden zarar gören Fukuşima nükleer santralinden yayıylan radyasyon seviyesi bu sabaha karşı aniden arttı.
Ülkenin büyük bir nükleer felaketi önlemek için belki de son şansı olarak görülen ve kahraman ilan edilen 50 kişilik teknisyen ekip geçici olarak tesisten çekilmek zorunda kaldı. İsimsiz kahramanlar, kamikaze misali ölüm görevi yürütüyor.
Reaktörün soğutulması için helikopterle deniz suyu boşaltılmaya çalışılıyor. Ancak helikopterin yoğun radyasyon nedeniyle tesis üzerinde çok fazla duramadığı belirtiliyor.
Japon İmparatoru Akihito alışılmadık şekilde televizyondan canlı yayınlanan bir konuşma yaparak, halkı için dua ettiğini söyledi.
Ülkede, yarım milyondan fazla insanın geçici sığınaklarda kaldığı belirtilirken, havanın daha da soğuması bekleniyor. Binlerce kişinin başkent Tokyo'yu terk etmeye çalıştığı haberleri geliyor.
Türkiye, vatandaşlarına zorunlu olmadıkça Japonya'ya seyahat etmemeleri uyarısında bulundu.
KAYNAK: Milliyet

memoxenerji 16-03-2011 18:11

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi memet (Mesaj 769364)
Çocuğunuz size, rüzgarsız gecelerde lambanı yakmak istediğin için mi dışarıdaki radyokatif serpintiye razı oluyoruz dediğinde şimdiden bir cevap hazırlamışsanız, nükleer santral yoksa sadece rüzgar santrali var gibi bir paradoku kendi kendinze yaratıp buna inanmışsanız, çok fazla diyecek bir şey kalmıyor. Günlerce burada atıklardan sızıntılardan sözedildi siz daha gece yanacak lambanızın derdindesiniz.
Lambanız yanıyor ama dışarda da radyoaktif ışınım var etrafı aydınlatıyor ne güzel bir gece manzarası.
Çernobil'den etkilenen kanserilere sorun bakalım neyi seçerlerdi seçenek olsa. Onları da kolayca bulursunuz. Dışarıda bolca dolaşıyorlar bulunduğunuz şehirde. Tabi bu arada kendinizi kirlilikten muaf tutmak gibi ilginç bir fikriniz yoksa. Çocuklarınıza evet yavrum kanser oldun Çernobil yüzünden oldun ama bu çok gerekli bir şey gece lambam için bana lazım gibi bir şey diyebilirsiniz, pek inanacaklarını sanmam, denersiniz.

inanılmaz bir provakatörsünüz...

memet 16-03-2011 18:23

İnanılmaz biçimde fikrinin aksinin geçerli olduğunu sizinde gayet iyi bildiğiniz hale savunmanız yetmiyor bir de üslubunuzu bu kadar alçaltıyorsunuz. Provokasyonun sizin bütün yazdıklarınızda olduğunu düşünüyorum. Çocuklarınıza verecek cevabınızın olamaması bu duruma düşürdü sanırım sizi. Umarım Çernoilden etkilenmemişlerdir. Umarım sizi kanserli olarak görmek zorunda da kalmazlar.
Umarım babam etkilendiğimiz radyoaktif serpintinin neden olduğu nükleer santralleri lambasını yakmak için destekliyormuş demezler.
Provokasyon bir lamba için bütün ülkeyi tehdit eden süreci desteklemenizdir.
Haberleri dinleyin Merker 'de provokatörmüş. Santrallerini kapamayı planlıyorlar.

Bİr lambadan daha vahim bu durum.

acemifüsun 16-03-2011 19:54

Türkiye’nin nükleer aşkı Avrupa’yı şaşırtıyor
Japonya’da yaşanan nükleer kriz sonrasında nükleer enerjinin güvenilirliğini ve maliyetini yeniden ele alan Avrupa, Türkiye’nin nükleer santral kurma konusundaki ısrarını şaşkınlıkla izliyor.

FULYA CANŞEN
ntvmsnbc
Güncelleme: 13:57 TSİ 16 Mart. 2011 Çarşamba
BERLİN - En eski ve en yeni nesil nükleer reaktörleri gezmiş bir gazeteci olarak söylemeliyim ki, bu teknolojiyle ucuz üretileceği sanılan enerji pahalıya mal oluyor. Hala atık sorununu çözememiş nükleer enerji lobisinin tek derdi eskiyen teknolojiyi mümkün olduğu kadar pahalıya satmak. Aslında büyük yatırımcılar, çevre dostu sermayeyi pay etmekle meşgul.

Alman gazeteleri, Türkiye’de hükümetin nükleer enerji santrali inşaa etmekteki kararlılığını şaşkınlıkla izliyor. Çünkü nükleer enerji santrallerinin çalışma sürelerini daha yeni uzatan Alman hükümeti bile, Japonya’daki felaketin hemen ardından, santrallerin bir kısmının üç ay boyunca kapatılmasına karar verdi.

Açıkçası AK Parti Hükümeti’nin nükleer santral aşkı beş yıl önce Slovakya’daki eski tip, Finlandiya’daki en yeni tip reaktörleri bizzat gezmiş ve görmüş bir gazeteci olarak beni Alman meslektaşlarımdan daha fazla şaşkınlığa uğrattı. Çünkü;
1-Sanayii Almanya kadar gelişmemiş, gecesi gündüzünden daha kısa olan Türkiye’nin enerji ihtiyacı Almanya’nınkinden çok daha az.

2- Türkiye’nin risksiz, çevre dostu, güneş, rüzgar ve hidroenerji kaynakları Almanya’dakinden çok daha fazla.

3- Türkiye’nin konumu itibarı ile doğal gaza erişimi Almanya’dan daha kolay.

4- Almanya çok pahalı bir yatırım olan nükleer santrallerin yapımı için Türkiye’den hem daha fazla sermayeye hem de teknolojiye sahip.

4- Türkiye deprem bölgesi, Almanya değil.

5- Türkiye hem etnik yapısı hem de jeostratejik açıdan Almanya’dan daha fazla terör tehlikesi içerisinde

NÜKLLER SANTRALLER AB MÜZAKERE KONUSU
Bu listeyi uzatmak mümkün. Ama ben öncelikle elimden geldiğince basitleştirerek nükleer enerji piyasasından söz etmek istiyorum.

Sosyalizmin yıkılmasına kadar Rusya nükleer enerji teknolojisinde lider ülke idi. AB’nin son genişleme dalgasına baktığınızda hemen hemen bütün Doğu Avrupa ülkelerinde nükleer santrallerin AB üyelik müzakerelerinde önemli bir yer teşkil ettiğini görüyoruz. Fransa Almanya ve İtalya, bu ülkelerdeki Rus tipi santrallerin kaldırılması için baskı yaparken bir yandan da kendi teknolojilerini nasıl pazarlayacaklarını planladılar.

SLOVAKYA KAPATTI
1976 ve 1977’de meydana gelen iki kazadan sonra Bohuniçe’deki birinci nesil iki reaktörünü hemen kapatan Slovakya diğer ikisini de AB’ye söz verdiği gibi 2006 ve 2008’de kapattı. Slovakya’nın tek koşulu Mohovçe’de inşaasına başladıkları yine Rus tipi ikinci nesil nükleer enerji santralini bitirmekti.

Mohovçe santrali bir süre Slovakya ile AB arasında tam bir iktidar savaşına dönüşmüştü. AB Slovakya’ya vaat ettiği kredi ödemesini geri çekince Slovaklar çareyi, santralin yüzde70’ini bir İtalyan firmaya satmakta buldu. İşin ilginç tarafı G8 ülkeleri içinde nükleer santral bulunmayan tek ülke olan İtalya’da nükleer enerji referandum yoluyla yasaklandı. İtalyanlar yine bu haziranda yapılacak bir referandumla yasağı kaldırmayı planlıyordu. Japonya’daki felaketin bu planı nasıl etkileyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz.

RUS TEKNOLOJİSİ KÖTÜYE ÇIKTI
Özetle söylemek istediğim AB’nin kurucu üyeleri, AB’ye üye olmak isteyen her ülkeye kendi nükleer santral teknolojisini satmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu anlamda Rus teknolojisinin adı AB’de kötüye çıkmış durumda.

Nükleer santrale sahip olmak da çok şeyi değiştirmiyor. Zira AB’nde uygulanan enerji ve fiyat politikaları pekala nükleer ile ucuz elde edilen enerji fiyatlarını ikiye üçe katlayabiliyor. Beş yıl önceki Slovakya ekonomi bakanının söylediklerine göre, AB içinde enerjiyi en ucuz üreten Slovakya bunu halkına en pahalı satan ülke konumundaydı.

Beş yıl önce Slovakya’nın modernleştirdiği Rus tipi reaktörlerini gezdim, uzmanlarını dinledim ve anladığım kadarıyla pekala eski reaktörler yenileri kadar olmasa bile daha güvenilir hale getirilebiliyor. Tabii bu nükleer enerji santrallerinin taşıdığı ve bizim bugün Japonya ile tanık olduğumuz riskini ortadan kaldırmıyor. Bunu da Finlandiya’daki dünyanın en modern ama henüz işletilmeye başlamamış üçüncü nesil reaktörlerin inşaasını gördükten sonra anladım.

ÜÇÜNCÜ NESİL SANTRAL
Enerji ihtiyacının yüzde30’unu var olan dört reaktörden karşılayan Finlandiya, üçüncü nesil denen bir basınçlı su reaktörünü hala inşaa ediyor. Aslında en geç geçen yıl faaliyete geçmesi beklenen bir Fransız Alman konsorsiomunun yaptığı bu reaktörün inşaası henüz bitmiş değil. Finlandiya Olkilouta’da benzer daha iki reaktör daha yapmayı planlıyor. Bu yeni nesil reaktörün en önemli özelliği terör saldırılarına karşı göreli olarak daha güvenli bir bina olması ve dual bir soğutma sistemine sahip olduğu için ilk darbede devre dışı olan ilk sistemin yerine ikincisinin soğutma işlemine devam edebilmesi. Binaya konan bir güvenlik sistemi, binaya saldırı amacıyla yaklaşan bir uçağı otomatik olarak bertaraf edebiliyor mesela. Tabii nükleer sızıntı riski saldırının niteliğine ve binanın göreceği hasara göre değişebilir. 11 Eylül gösterdi ki, saldırganlar da yeni teknolojilere hiç yabancı değiller.

NÜKLEER ATIKLAR
Çok az insanın dillendirdiği, en önemli risk faktörlerinden biri de nükleer atıklar. Finlandiya nükleer atıkları yerin 700 metre altında saklıyor. Ancak bu yer altı çöplüğüne gönderilmeden önce kullanılan uranyumun sızdırmayan varillere konup en az 40 yıl özel havuzlarda soğutulması gerekiyor. Ve bu atıkların yok olmadığını herkes biliyor.

RUSYA: DÜNYANIN NÜKLEER ÇÖPLÜĞÜ
Finlandiya, atıkları kendi ülkesinde barındırarak dünyaya karşı biraz daha insaflı bir politika güdüyor. Ancak pek çok ülke nükleer atıkları için az gelişmiş ülkeleri çöplük olarak kullanıyor. Bir kez kullanılmış uranyumu yeniden değerlendirebilen Rusya için dünyanın nükleer çöplüğü diyebiliriz. Almanya bile nükleer atıklarının bir kısmını Rusya’ya göndermeye karar verdi. Çünkü hala nükleer enerji uzmanları atık sorununu çözebilecek bir teknoloji geliştiremedi. Yani nükleer enerjiyi çevre dostu gibi göstermeye çalışan Almanya Başbakanı Angela Merkel gibi politikacıların bence asıl derdi nükleer enerji lobisine yaranmak.

Atom Enerji Ajansı’nı üç gün dolaşmış bir gazeteci olarak, İran konusundaki tepkileri nedeniyle sanki nükleer enerji karşıtıymış gibi görünen uluslararası bu kurumun da aslında nükleer yandaşı olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Nükleer enerjinin tıpta kullanımının olumlu yanlarını da düşünürsek belki yüzde yüz nükleer karşıtı olmamak gerektiğine inanabiliriz. Ancak dünyanın “ne kadar nükleer?” sorusuna bir an önce yanıt araması ve halkı -buna başbakanlar da dahil- gerektiği ortada.

ÜRETİM UCUZ YATIRIM PAHALI
Özetlemek gerekirse; her ne kadar ucuz enerji üretse de nükleer enerji santralleri çok pahalı bir yatırım. Buna, çevre ve halkın sağlığı ile ilgili görünmeyen kalemleri de eklendiğinde, maliyetinin görünenden daha fazla olduğu meydanda. AB’ne üye olmaya çalışan bir ülke olarak enerji fiyatlarının bağımsız olarak tespit edileceğine inanmak safdillik olur. Ayrıca bırakın AB’ni dünya konjonktürü bile fiyat politikasındaki serbestiyi bir anda bozabiliyor.

RUSLAR BİLE TARTIŞIYOR
Nükleer enerji piyasasında kıyasıya bir yarış ve teknolojik atılım var ve her an artık eskiyen bir teknolojiye sahip olabilirsiniz ki, Rusya bile nükleer enerji santralleri konusunu tartışmaya açtı. Eski teknolojisinden kurtulmak isteyen AB büyükleri yeşil sermayenin peşinde. Bu bizim bildiğimiz İslami sermaye değil, çevreci sermaye. Yani büyükler, yenilenebilir enerjinin gelirini pay ederken, küçüklere eskileri kullanmak düşüyor. Ve hala nükleer enerji taraftarları atık sorununu çözmüş değil.

Son olarak, nükleer enerji sanrallerinin yeni neslinin reklamını yapanlara şunu hatırlatmak da yarar var; Çernobil de Fukuşima’daki nükleer tesisler de yapıldıklarında en yenileriydi.

artemisia10 16-03-2011 20:46

Efendim biz ne söylesek boş ben üzülerek söylüyorum ki kimsenin umurunda değil burada ne kadar çok duyarlı insan olduğunu biliyorum ama bir etrafınıza bakın kimin umurunda...Sosyal paylaşım sitelerine bir bakın gülmece, eğlenceden başka ne var...Çocuğunun geleceği için dünyanın geleceği için ciddi endişe duyan kaç kişi var.Enerji uğruna dünyayı kurutup içini boşaltalım sonra nereye gideceğiz acaba çok merak ediyorum. Japonya' da ki deprem sonrası görüntülere biraz hayal gücümüzü katıp kuş bakışı görüntülerden dünyanın geleceğini tahmin edebiliriz ...Tek kalan dünya hurdalığı... Orada yaşam yok insanlar kaçıyor. Şimdi bir düşünelim deprem olur evler köprüler yıkılır insanlar ölür,doğal gaz patlaması büyük hasar, tüp patlar büyük zarar evet hayatımız büyük tehlikelerle dolu peki nükleer sızıntı olunca ne olur en yakın temiz ülkeye kaçarız bu arada zaten radyasyonu çoktan almış oluruz ve bu izler ne hayatımızda ne suyumuzdan nede toprağımızdan silinmez kolayca ve tarih hiç unutmaz... Bizim geleceğimizin kontrolünü elinde tutanlar hatırlasın ve bu kadar duyarsız umursamaz olmayalım enerji hayat demek ama hayatı yok edersek bir anlamı kalmaz.

MeyveliTepe 16-03-2011 22:07

Sn.Memoxenerji,

Size hitap ediyorum ama, aslında şahsınızda pek çok kişiye, belki de memleketin önemlice bir çoğunluna hitap ediyorum.

Burada yazılanlarla, sizin gibi yenilenebilir enerjiler üzerinde emek sarfetmiş, kafa patlatmış birine anlayışsızca haksızlık edildiğini düşünüyorsunuz. Aklınızın bir köşesinde diyorsunuz ki, keşke olabilseydi yenilenebilir kaynaklarla. Gereken her tedbir alınarak, mevcut teknolojinin en iyi örnekleri kullanılarak nükleer enerji kullanmak bu memleketin makus talihini yenmesi için tek çıkar yoldur ve çok olağanüstü bir durum olmadıkça, ve büyük ihtimalle nükleer enerji kullanılarak bu ülke pek çok dar boğazı aşar diye düşünüyorsunuz.

Bu nükleer karşıtları, risk vs. deyip sanki taş bir duvar gibi nükleer olmaz dedikçe, her şeyde risk var, bunda var ama herkes biliyor riski ve her türlü tedbir alınıyor diye de düşünüyor olabilirsiniz.

Nitekim, Sn.Başbakanımız da sorulduğunda çok benzer şekilde yanıt verdi. En iyisi yapılacak dedi. Eninde sonunda her yatırımın bir riski var, öyle olsa hiç bir yatırım yapmamamız gerekirdi, köprüler yapıyoruz, denizaltı tüneller yapıyoruz, yapmasaydık mı dedi. Kuşkusuz gönülden ve inanarak söyledi.

Görünürde herkes gönülden çevreci. Kimsenin çevre mahvolsun diye bir söylemi yok. Herkes kalbinin derinliğinde iyi niyetli ve benim bundan bir kuşkum yok.

Yalnız çok ince bir çizgi var.

Pek çok çevresever, nükleer enerjinin karbon emisyonları bakımından temiz enerji olduğunu düşünür. Oysa, nükleer tesisler, fosil yakıtlar gibi insan eliyle yaratılan bir çevre problemleminin yerine bir diğerini getirmekten ibarettir.

Nükleer güç, çok tehlikeli ve kontrol edilmesi çok zordur.

Nükleer atık, kalıntı, salınım veya sızıntıların problemsiz bir şekilde bertaraf edilmesi mümkün değildir. Bu anlamda nükleer yatırımların ve radyasyonun geri dönüşü yoktur. Başladıktan sonra, ya da bir problem olduktan sonra, pardon, hata etmişiz, bunu yok sayalım denemez.

Nükleer güç emniyetli değildir. Bizimki üçüncü nesil olacakmış, bir şey olmayacak yaklaşımı doğru değil. Emniyet bakımından insanlık o kadar iyi olsaydı ikinci nesil de üçüncü de olmazdı. Kuvvetle muhtemel dördüncüsü, beşincisi de olacak. Belki altıncısını yapmaya gerek kalmayacak (!)

Nükleer kazaların olma olasılığı uçak kazalarından, köprü yıkılmalarından, hatta tüpgaz kazalarından çok daha fazla.

Uçak kazası veya köprü yıkılması, o anda, içindekini veya üstündekini etkiler. Nükleer kaza yüzlerce kilometre ötesini, yıllarca etklilemeye devam eder. Tahribatın ve zararın ölçüsü mukayesesizdir. Fiziksel olarak hiç etkilenmeyenlerin bile dehşete düşmesine ve dehşetle yaşamasına sebep olur.

Maliyet hesaplarında, hiç de ucuz olmamasına rağmen sadece yatırım maliyetleri hesaplanır. Oysa kazalar, atıklar, sızıntılar ve bunların yarattığı etkilerin, ölüm ve hastalıkların maliyetleri hesaplanmaz. Bunları insanlar sessiz sedasız öder. İlk ödeyenler de bu gibi tesislere en yakın olanlardır.

Nükleer güç, yenilenebilir kaynaklara yatırım yapılmasını, geliştirme çabalarını, engeller veya yavaşlatır.

Nükleer güç, enerjinin yerinde ve verimli kullanılmasını engeller. Nükleer güce sahip olma hayali bile bunları engeller. Tüketimi hesapsız bir şekilde pompalar.

Nitekim ülkemizde ilgili devlet birimleri önemli etüdler yapmış olmasına rağmen bunların hayata geçmesi yönünde bir faaliyet mevcut değil. 30milyar kWh şebeke kaybının önlenmesi yönünde bir çalışma, enerji dağıtımının akıllı şebekeler üzerinden yapılması için somut bir program görmüyoruz. 30milyar kWh, kaç nükleer tesise eşittir acaba?

Nükleer enerji, tek noktadan beslenen ve kayıpları yüksek grid sistemlerini teşvik eder, dağıtık ve nisbeten küçük kaynakları değil.

Bazen dünyayı bilinenlerden daha çok bilinmeyenler yönetir. İnsanlığın teknolojik ilerlemesi, henüz ilkelliğini yaşayan medeniyete göre çok ilerlemiş, insanlığı ve gezegeni tümden yok edecek seviyeye gelmiştir. Ama buna rağmen mükemmel olmaktan çok çok uzaktır.

Nükleer güç, insanlığın doğa ile savaşının, doğayı değiştirme çabasının bir ürünüdür. Ancak doğa her zaman kazanır. İnsanlar, doğanın iki nefes arasındaki zamanında kazandıkları yanılgısına düşer. İnsanlık günün birinde eski felsefelerde olduğu gibi, doğa ile barışmaz ise doğanın insanlığı (yine insanlara yaptırarak) yok etmesi kaçınılmazdır.

Kimsenin Tanrı ile, bilinmezlik ile mukavelesi yoktur. Mükemmel tasarımlar insana ait değildir. Nükleer güç gibi geri dönüşü olmayan, onlarca, yüzlerce nesili kapsayacak şekilde jeolojik takvimi ilgilendirir boyuttaki bir riski gerçek mânada yönetecek bir prosedür mevcut değildir. Tasarım hatası, insan hatası, mekanizasyon hatası, malzeme hatası, doğanın bilinmezlikleri, terör, sabotaj, savaş vs. bunların hepsi mümkündür.

Böyle bir gücün ne tesisinde, ne kullanımında kimse güvenilir değildir. Japon enerji bakanının radyasyonlu sardalyayı televizyonda yiyerek, bakın nasıl da yeniyor diyeceğini tahmin etmem. Ancak kültürel olarak en açık sözlü bilinen bu toplumda bile, santral işleticilerinin geçmişte yalan söyledikleri, bir takım önemli problemleri gizledikleri anlaşıldı.

Nükleer gücün şöyle ya da böyle ortaya çıkmasının etkileri hesapsızdır. Yakındakini öldürür, uzaktakini kanser yapar, yiyecek zincirine bulaşır, kimsenin hiç bir şeye güveni kalmaz.

Bu ince çizgiyi algılayıp içselleştirmenin okumuşlukla ya da okumamışlıkla bir ilgisi yoktur.

MeyveliTepe 16-03-2011 23:23

Japonyadan gelen haberler maalesef iyi değil.

Fukushima 4 reaktörüyle kontrolden çıkmış durumda. Radyasyon seviyesinin çok yüksek olduğu bildiriliyor. Boşaltılan kişi sayısı 400.000'i geçti. Reaktörde umutsuzca çabalayan insanlara çoktan kaybedilmiş gözüyle bakılıyor. İngilizler, vatandaşlarının Tokyo'dan da uzaklaşmasını salık veriliyor. Boşaltma alanı 50 km'ye çıktı. Şimdiye kadar olan patlama ve yangınları kimse saymıyor artık. Yarın tekrar orman yangını söndürür gibi helikopterle su atmayı deneyecekler. Daha önceki denemede radyasyon sebebiyle yaklaşamamışlardı.

ABD Nükleer Regulasyon Komisyonu (NRC), reaktörleri deniz suyu ile soğutarak erimeyi engelleme çabalarının göründüğü kadarıyla başarısız olduğunu bildiriliyor (BBC World)

Durumun 1979'da Pensilvanya Three Miles Island'da olan kısmi erime durumunun çok ötesine geçtiği ifade edildi.

MeyveliTepe 16-03-2011 23:46

Hürriyet'in haberine göre ABD'de içinde 14 tane hap olan iodine karaborsada $500'dan satılmaya başlanmış. Bizde kilosu $200 imiş. Zenginleştirilmiş uranyum üretip ticaretini yapmaktan daha kârlı gibi sanki.

Dogasever 17-03-2011 01:35

Maalesef durum hiç iç açıcı değil.


NÜKLEER ENERJİ FELAKET GETİRİYOR

(BU YANLIŞ BİR TÜMCE OLDU)


İNSANOĞLU KENDİ ELİYLE KENDİNİ YOK EDİYOR!


TÜRK HALKI ARTIK UYANMALI! KENDİ İMAL EDECEĞİ GÜNEŞ, RÜZGAR SANTRALLERİNE DAYANMALI!

Yakup 17-03-2011 07:30

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Dogasever (Mesaj 769555)
TÜRK HALKI ARTIK UYANMALI! KENDİ İMAL EDECEĞİ GÜNEŞ, RÜZGAR SANTRALLERİNE DAYANMALI!

Jeotermal ve deniz dalga enerjileri de var.

Jezebel 17-03-2011 07:35

Katılıyorum,
nükler enerji kontrolümüzden kolayca çıkabiliyor, bu da felakete neden olabiliyor.
Rüzgarımız salonumuzda lambamız yanmayacak kadar zayıf olursa mum yakalım.
Malüm salonumuzun ortasında açık kalp ameliyatı yapılmıyor, biraz romantik olursanız,
eşiniz memnun olur;)
Doğayı tüketmekten vaz geçmeliyiz.
Bundan vazgeçmemekte direnen yöneticilere de oy vermeyelim. Çoğunluk biziz, jakuzi kullanmayan, 30 ampülü aynı anda "hayat standardım " uğuruna yakmayan, şarjlı pil kullanan insanlar.

fskandemir 17-03-2011 07:49

Nükleer taraftarıyım, hem de tam Meyvelitepe' nin dediği cinsten:)

Bu şekilde olmamın sebebi ise, bundan 2-3 yıl önce konferanslar düzenleyerek bilimsel veriler ile bizlere nükleeri sevdiren, burada tartıştığımız konular için bunlar çözüldü diyen profosörlerimizdi. Çok sağolsun bu hocalarımızın bazıları şu anda emekli olunca ve Japonya daki felaketten sonra nükleere karşıtı olmuşlar...

Bugün güneş enerjisi veya rüzgar enerjisi hatta jeotermal enerjiden bahsediyoruz. Ancak nükleerde kaçırdığımız gibi bunda da kaçırdığımız bir durum var, bu teknolojileri gerçekten üretiyormuyuz? Çok basit anlamda güneş enerjisi ile su ısıtma sisteminin bile önemli parçaları ithal gelmekte(en azından yaşadığım yerdeki üreticilerin ifadesi)... Evime bu sistemi kurduracağımda ise karşımda kat mülkiyeti kanunu çıkıyor ve ben bedavaya suyumu bile ısıtamıyorum... Şimdi ben, birey olarak düşünüyorum, hangi teknoloji ile ve hangi yasal mevzuat ile (ahlaki ve yaşam değerlerimizden bahsetmiyeceğim) ben binamın çatısında elektrik üretip bunu sisteme vereceğim?

Jeotermal enerji ile bırakın elektrik üretmeyi veya sera ısıtmayı evimizi de ısıtabiliriz. Çok büyük bir sitede olsa bir müstakil ev de olsa yapılacak iyi bir planlama ile bizler bu işten karlı dahi çıkarız (Örnek A: Meyvelitepe). Ancak asansör yapmayı izolasyondan değerli gören, manto kaplamayı dünyanın en iyi izolasyon sistemi olduğunu savunan bir sistemi aşmak da pek kolay değil sanırım...

Bunun yanında bizler teknoloji ve kalite üretiyoruz diyerek Avrupa' dan aldığı makine ve kimyasal ile; Uzakdoğu ve Orta Asya' dan getirdiği hammaddeyi emek yoğun bir sektörde birleştirerek bunları tüm çevre şartnamelerine uyarak (uymasalar en azından 30 yıldır çalışmazlardı) ithal eden sanayicilerimizin(bu sektörde çalışan benimde emeğim var:)) ne yaptığını Trakya' da ve Menderes ovalarında görmekteyiz....

Düne kadar en temiz santraller hidroelektrik santraller denmekte iken bu santrallerin mikrolarının bile çevreye etkilerinden dolayı çıkan sesler belli. Yeni teknolojiler geliştirilmeden mevcut akülü sistemler ile güneş enerji sistemlerinde çok masum olduğunu zannetmiyorum. Ancak ne kadar zararı olur onu da bilemiyorum...

Şimdi ben bilinmezler ve belki de öğrenilmişlik çaresizlik diyeceğimiz çaresizlikler içindeyim. Bizler bu sistemleri kendimiz üretemedikten sonra, hukuksal yapısını kendimiz sistemize edemedikten sonra;

>ELDEN GELEN ÖĞÜN OLMAZ, OLSA DA VAKTİNDE GELMEZ.

Yakup 17-03-2011 09:14

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi fskandemir (Mesaj 769587)

Düne kadar en temiz santraller hidroelektrik santraller denmekte iken bu santrallerin mikrolarının bile çevreye etkilerinden dolayı çıkan sesler belli. Yeni teknolojiler geliştirilmeden mevcut akülü sistemler ile güneş enerji sistemlerinde çok masum olduğunu zannetmiyorum. Ancak ne kadar zararı olur onu da bilemiyorum...

Daha orta okulda öğrettikleri bir kaide vardı: "Enerji depolanamaz" diye.
Hayatın genelinde de bir kural var: "Sabit ve değişkenlerin dengesi" diye.

Problem şu: Ne kadar sabit ve ne kadar değişkenle amacımıza (en zararsız şekilde) ulaşabiliriz.

Bu konu için, istediğimiz zaman tüketebileceğimiz ve depolanabilen kaynaklar sabit kaynaklardır (doğalgaz). Depolayamayacaklarımız ise değişken (güneş enerjisi).
Bir işletmeci, elinden geldiğince sabit maliyetler yerine değişken maliyetleri kullanmaya çalışır. Böylece iş veya satış olmadığında daha az zarar eder. İş olunca da zaten kar ettiği için problem olmaz. Temel mantık budur.

Buradan da şu gerçek ortaya çıkıyor, ne sabit kaynaklardan vaz geçebiliriz, ne de değişkenlerden. Ama mümkün olduğunca değişken kaynaklara yönelmeye çalışmalıyız.

Bakın burada değişken kaynağı sabit kaynağa çevirmeye çalışmıyoruz (Güneş enerjisinin kimyasal yolarla akülere depolanması gibi). Mümkün olduğunca değişken kaynaklarımızı etkin kullanmaya çalışıyoruz.
Şimdi bir çok yazılar yazıp yorumlar yapan bizler, esas mesele gardrobumuzdaki elbise ya da ayakkabı sayısı ile alakalı. Çünkü her sene sadece modaya uymak için değiştirdiğimiz, sonra da eskisini bağışlayarak (hayır işledim diye) kendimizi avuttuğumuz "çağdaş" tüketim alışkanlıklarımızın en temel girdisi "enerji".

Ne diyeyim..
Enerjimiz bol olsun.
(Esasen israf haramdır diye bitirmem lazım ama sonra bana konuyu hep dini boyutuna çektiğimin söylenmesinden çekiniyorum..:))

webgezer 17-03-2011 09:59

Japonya'daki felaketin nükleer endüstride çok önemli bir dönüm noktası olacağını öngörmek yanlış olmaz. Nükleeri santral önerenlerin her zaman söyledikleri bir şey vardır, nükleerde felaket olursa sonuçları büyük olur, ama bunun olasılığı çok çok düşük, dolayısıyla bu kabul edilebilir bir risktir.

Burada bu olasılığı ölçmek için kullanılan ve reaktör tasarım aşamasında güvenlik için kullanılan bir parametre var: CDF Core Damage Frequency veya Çekirdek Zararı Olasılığı (reaktör.yıl başına). CDF'in dizayn aşamasında 1/10 bin'den küçük tutulması ve uygulamada gerçekleşmenin 1/100 bin seviyesinde olmasıdır.

Bundan yola çıkarak büyük çaplı sızıntı olasılığının dizayn aşamasında 1/100 bin, gerçekleşme aşamasında da milyonda bir olması nükleer reaktörlerin yapımında ve işletilmesinde kabul edilebilir risk sınırıdır. Bu rakamlar tüm reaktörleri bile hesaba katsanız geniş çaplı bir nükleer sızıntının olma olasılığını oldukça düşük yapar. Nükleer reaktör güvenli derken kastedilen budur.

Dünyada toplam 400 kusur reaktör var, hepsi de 30 yıldan beri işletiliyor olsa 12bin reaktör yıl eder. Three Mile Island önemli değişiklik yarattı çünkü gerçekleştiği anda çekirdek zararı oranı 1/100 bin gerçekleşme tahmininden 1/12bin'e çıktı, ama o kazada büyük çaplı sızıntı olmadı dolayısıyla sonuç riski fazla etkilemedi. Şimdi Japonya'da 3 reaktörde çekirdek zararı var, artık çekirdek zararı oranı 1/3000'e indi, en az 2 reaktörde büyük çaplı nükleer sızıntı var, bu oran da 1/1milyondan 1/6000'e indi. Başka bir deyişle 150 kat arttı.

Nükleer santral yapmak isteyenlerin nükleer kaza riski çok düşük demesinin bir önemi kalmamıştır, gerçekleşmiş olan bir olayı ne kadar istastik kuyruğu taksanız kapatamazsınız. Mevcut santrallerin büyük maliyetle yükseltilmesi belki de kapatılması gerekecek.

malina 17-03-2011 10:24

Son yazılanların bir kısmını taşıdım.

Güneş Enerjisi

Dogasever 17-03-2011 10:32

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Yakup (Mesaj 769580)
Jeotermal ve deniz dalga enerjileri de var.

Sn Yakup haklısınız,

Tüm yenilenebilir enerji teknolojilerini TÜRKİYEDE ÜRETMEK ZORUNDAYIZ. Benim dikkat çekmek istediğim konu buydu. Eklemeniz için teşekkürler.

Dogasever 17-03-2011 10:40

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Jezebel (Mesaj 769583)
Katılıyorum,
nükler enerji kontrolümüzden kolayca çıkabiliyor, bu da felakete neden olabiliyor.
Rüzgarımız salonumuzda lambamız yanmayacak kadar zayıf olursa mum yakalım.
Malüm salonumuzun ortasında açık kalp ameliyatı yapılmıyor, biraz romantik olursanız,
eşiniz memnun olur;)
Doğayı tüketmekten vaz geçmeliyiz.
Bundan vazgeçmemekte direnen yöneticilere de oy vermeyelim. Çoğunluk biziz, jakuzi kullanmayan, 30 ampülü aynı anda "hayat standardım " uğuruna yakmayan, şarjlı pil kullanan insanlar.

Sayın Jezebel
Çok haklısınız, herkesi haftada veya 2 haftada bir TV seyretmeden mum ışığında ailesiyle güzel bir akşam geçirmeye davet ediyorum. Bu fakirlik değil, zenginliktir! Mutluluğunuz artar!

acemifüsun 18-03-2011 17:43

.
A+A-..Nükleer kıyametten kaçış!
Fukuşima'da Çernobil'e 24 saat kaldı
18 Mart 2011 Cuma, 13:10:
.İlgili Haberi ekle
HABERTÜRK


Çernobil'deki kazanın üzerinden 25 yıl geçmiş olmasına rağmen, bölgedeki tablo, Japonya'daki nükleer felaketin olası bilançosu konusunda fikir veriyor. Deutsche Welle'den Irene Quaile uzmanlarla konuştu.

Greenpeace çevre örgütünden bir uzman ekip bundan kısa bir süre önce Ukrayna’ya bir gezi düzenledi. Amaç, nükleer enerjinin tehlikeleri denince ilk akla gelen Çernobil felaketinin 25. yıldönümünde, bölgedeki durumu incelemekti. Ancak bu ekip Çernobil ve çevresinde incelemelerde bulunurken, Japonya’da yeni bir nükleer felaket olduğuna ilişkin ilk haberler gelmeye başladı.

Çernobil gezisinde ortaya çıkan tablo, Japonya’daki güncel felaketin sonuçları açısından epey iç karartıcı. Greenpeace Uluslararası İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Aslıhan Tümer, Fukuşima’daki nükleer kaza haberini ilk duyduğunda, tam da tarihin en ağır nükleer felaketinin olduğu yerdeydi.

"Japonya'dan haberler gelmeye başladığında Çernobil'deydik ve insanların yüzünü gördüm." diyen Tümer "Ağızlarını açmalarına gerek yoktu, yüz ifadeleri ile ‘şu anda Japonya'da ne olduğunu bilmiyoruz, ama oranın 25 yıl sonra nasıl bir yer olacağını biliyoruz' diyorlardı.” şeklinde konuşuyor.

Çernobil'in yol açtığı ekolojik hasar hala ölçülebiliyor

Ve bu tablo hiç de iyimser değil. Çernobil’deki felaketin izlerini hala her yerde görmek mümkün. 1986 yılında Çernobil’deki nükleer santralde meydana gelen dev patlama ile yayılan radyasyon, bir bulut halinde geniş bir bölgeyi kirletti ve ardından da Kuzey ve Batı Avrupa’ya yayıldı. Patlamanın meydana geldiği reaktör halihazırda beton bir zırh ile kaplı. Fakat kazanın ekolojik etkileri, nükleer santralden yüzlerce kilometre uzakta bile hala ölçülebilir durumda. Aslıhan Tümer yasak bölgeden epey uzakta bölgelere de gittiklerini ve buralarda, başta süt ve diğer besin maddelerinde olmak üzere yüksek radyasyon tespit ettiklerini, yani insanların besinler yoluyla bugün de radyasyona maruz kaldıklarını anlatıyor.

Felaketin izleri 11 kuşağa kadar görülebiliyor

Greenpeace uzmanı Tümer, Çernobil’in faturasının özellikle çocuklara çıktığını söylüyor. Çocuklarda genetik mutasyonlar gördüklerini belirten Tümer, "Anne babaları 25 yıl önce radyasyona maruz kalmış olan bu çocukların bazılarında iç organlar eksik, çoğunda kalp rahatsızlıkları var.” diyor. Greenpeace çalışanı, reaktör kazasının gelecek kuşaklara etkisinin boyutu hakkında uzmanların henüz görüş birliği içinde olmadığını, kazanın 11 kuşağa kadar etkili olabileceği yönünde bilimsel raporlar bulunduğunu söylüyor.

Doğa hala radyasyonlu

Diğer yandan Çernobil’de nükleer santralin yakın çevresindeki incelemeler, doğanın son 25 yılda kendine gelmeyi başardığını gösteriyor. Ancak Aslıhan Tümer, çoğu bölgenin yine de radyasyon içerdiğini, örneğin mantarlarda ya da buralarda otlayan ineklerde yüksek radyasyona rastlandığını hatırlatıyor.

Nükleer erimede radyasyon Çernobil'i geçer

Fukuşima’daki felaketin boyutlarının Çernobil kadar büyük olup olamayacağı belli değil. Greenpeace, Çernobil’deki reaktörde grafit çubuklarının kullanılması ve yapı şekli nedeniyle radyasyonun, bir şömine bacasından yükselirmişçesine atmosferin yüksek katmanlarına çıktığını, Japonya’da bunun söz konusu olmadığını belirtiyorlar. Ancak örgüt, nükleer erime olduğu takdirde ortaya çıkacak radyasyonun Çernobil’dekinden daha yüksek olacağını belirtiyor ve ayrıca Japonya’nın kuzeydoğusunun Ukrayna’daki nükleer santralin çevresinden çok daha yoğun bir nüfusa sahip olduğuna dikkat çekiyor.



Bölge radyoaktif kirlendi

Münih’te bulunan Helmholtz Merkezi’ndeki Radyasyondan Korunma Enstitüsü’nün Başkanı Dr. Peter Jacob, Fukuşima’daki reaktörlere 20 kilometre mesafede bulunan bölgenin, açığa çıkan iyodin ve sezyum 137 ile kirlendiğini söylüyor. Jacob „Bu bölgede hala insanlar var ve Çernobil’den sonra da gördüğümüz gibi, özellikle tiroid bezlerinde toplanan radyoaktif iyot bileşikleri büyük sorun yaratıyor. O yüzden vakitlice iyot hapı almak gerekiyor.” diyor.

"Çernobil'deki gibi olmaz diyemem"

Radyoaktif iyot bileşikleri kanser riskini arttırıyor. Şu anda Japonya’da gözler, rüzgârın yönünde. "Radyasyon bulutu kara üzerinden geçerse ve bir de yağmur yağarsa, o zaman çevrede en yüksek radyoaktif kirlenme yaşanıyor." şeklinde konuşan Jacob "Bu noktada en korkunç senaryo ise, radyoaktivitenin Tokyo’yu vurması olur.” ifadesini kullanıyor.

Radyasyon uzmanı, Japonya’daki felaketin Çernobil’dekine benzer bir boyuta varıp varmayacağı sorusuna ise çekinerek şu yanıtı veriyor:
"Olmaz diyemem, zira santral kontrol altında değil. Gerçi beklemiyorum ama, olmaz da diyemem.”

MeyveliTepe 18-03-2011 20:04

Okunması gereken bir yazı, bir diğeri, ve sonuncusu.

neşride 18-03-2011 21:14

Bugünkü Milliyet gazetesi'nde, Melih AŞIK'ın yazısı.


Nükleer bela...

Çevre Kanunu’nu hazırlayan komisyonda görev yapan, 1980’li yıllardan beri nükleer enerjiyle yakından ilgilenen Prof. Ülkü Azrak, Japonya’daki felaketin ardından görüşlerini aktarıyor:

“Atom santralı iddia edildiği gibi temiz enerji üreten bir sistem değildir. En gelişmiş nükleer santrallarda bile önlenemeyen sızıntılar dolayısıyla çevreye, az da olsa, radyoaktif etkiler yayılmakta, Almanya’daki bazı nükleer santrallarının yakın çevresinde çocuk lösemileri giderek artmaktadır.

Şunu herkesin kesin olarak bilmesi gerekir ki, Ecemiş fay hattının merkezi Akkuyu’dan sadece 160 km. uzaklıktadır. Deprem uzmanlarının 1998’de Niğde’de düzenlenen bir sempozyumda belirttikleri gibi, Ecemiş fayı aktif bir faydır. 27 Haziran 1998’de Ecemiş fayında meydana gelen deprem sonucunda 150 kişi yaşamını yitirmiştir.
Bundan sonraki depremin Akkuyu’da yapılacak nükleer santral için yaşamsal bir tehlikeyi ortaya çıkarmayacağını kim garanti edebilir?

Bu alandaki uzman bilim adamlarının seslerini yükseltmemeleri şaşılacak bir şeydir... Japonya’daki kazadan sonra Almanya halkı sokaklara dökülmüş ve Federal hükümetin bir süre önce ömrü dolan bazı nükleer santralların işletme süresinin uzatılmasına iliş kararının iki gün içinde geri alınmasını sağlamıştır. İşviçre nükeer santral yapımından vazgeçmiştir.
Türkiye’de ise iktidar, Atom Enerjisi Kurumu’nun 1997’de verdiği eski tarihli lisansa dayanarak Akkuyu atom santralının yapımını, Çernobil felaketini önleyemeyen Ruslara ihalesiz olarak vermiştir. Kendimizi imha edecek bombayı kendimiz imal ediyoruz...

Melih Aşık Açık Pencere



Japonya’daki nükleer kazadan sonra dünyanın kaderi dualara kalmış.
Eee, sonunda dünyanın kaderiyle bizim Türkiye’nin kaderi birleşti demek!

Fahrettin Fidan

neşride 18-03-2011 21:44

Galiba gözle görmeyince yaşananlar uzak geliyor. İdrak edilemiyor.

Yaşanan insanlık dramını nasıl görmezden gelebiliyoruz?

Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir olayın domino taşları gibi birbirini nasıl etkilediğini görmek için daha kaç Çernobil yaşamamız gerekiyor?

"Bir hata bir kez yapılır. Aynı hata birden fazla tekrarlanırsa, onun adı kasıttır."


Bu kadar acıdan sonra nükleer santral hala nasıl savunulabiliyor anlayamıyorum.

Türkiye'de de bir referandum yapılsın, bakalım halk istiyormu?


Çernobil'den sonraki görüntüler...

Kimbilir görüntülere yansıtılmayan daha neler var.

http://www.milliyet.com.tr/fotogaler...ye-kalanlar/39

malina 18-03-2011 23:52

Alıntı:

Türkiye'nin resmi nükleer ve radyasyon takip kurumu olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na (TAEK) hergün onlarca soru geliyor. TAEK'e sorulan bazı sorular ve yanıtlar şöyle;

...

SORU: Nükleer santraller riskli midir?

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu : Bütün elektrik üretim seçenekleri ve diğer teknolojiler risk taşır. İsviçre'de Paul Scherrer Enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmada 1969-1996 yılları arasında ticari tesislerde enerji ile ilgili 4 bin 290 kazada meydana gelen ölümler göreceli olarak karşılaştırılmaktadır.

Bu çalışmaya göre yıllık üretilen elektrik teravatsaati başına nükleer enerji üretimi 8, doğalgaz 85, kömür 342, petrol 418, hidro 884 ve LPG 3 bin 280 ölüme sebebiyet vermiştir.

İnsan, hayatı boyunca teknolojinin getirdiği çeşitli olanaklardan yararlanmak ve hatta hayatta kalabilmek için çeşitli risklerle karşı karşıya kalır. Örneğin, yolculuk etmenin riskli olduğu bilinir ama evde oturmak da risklidir, çünkü tüm kazaların yüzde 40'ı evlerde olur.

Araştırmalara göre erkek olmak 2800 gün,
kalp hastalığı 2100 gün,
kömür madeninde çalışmak 1100 gün,
kanser 980 gün,
yoksulluk 700 gün,
alkol 130 gün,
intihar 95 gün,
uçak kazaları 1 gün,
baraj yıkılması 0,5 gün ve
ABD için tüm elektriğin nükleer santrallerden üretilmesi ise 0,03 gün
ortalama ömür kaybına yol açacaktır.

...
http://www.ntvmsnbc.com/id/25193840/


Hangi pencereden baktığına bağlı :)
Bu hesaba göre "erkek olmak" daha riskli :)

Dogasever 18-03-2011 23:54

Hiroshima
Nagazaki
Fukushima
?

memet 19-03-2011 07:09

Radyoaktif serpintinin okyanusu aşıp Amerika'ya varmasında sözediyorlar. Sanırım istatistikeli gözden geçirmek gerekecek.
İstatistikle ilgili bir kaç tanımı yapmıştık daha önce. Bu herhangi bir sızıntı ya da kaza olması olasılğını hesaba katmadan yapılmış bir istatistik bence.

nariçi 19-03-2011 08:23

İnsan sosyo - ekonomik eylemlerinde risk alır ancak yaşam ve gelecek kuşaklarının yaşam güvenliğini riske atarak kazanç paşinde olmaz.

malbman 19-03-2011 09:17

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 770362)

Sayın meyvelitepe, verdiğiniz linkler açılmıyor. Yapabileceğiniz bir şey var mıdır acaba?

Teşekkür ederim.

MeyveliTepe 19-03-2011 09:37

Linkler blogspot'da "Basit Bir Yaşam" blogundan. Malum blogspot problemi sebebiyle açılmıyor olabilir. En azından DNS ayarlarını düzenlemiş olanlarımız okuyabilirler. Özgün yazılar olduğu için buraya kes yapıştır yapmak istemedim.

malbman 19-03-2011 09:43

Çok teşekkür ederim. Sanırım tünellerden birinden geçmem gerekecek:p:p

Jezebel 19-03-2011 09:58

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi malina (Mesaj 770463)
http://www.ntvmsnbc.com/id/25193840/


Hangi pencereden baktığına bağlı :)
Bu hesaba göre "erkek olmak" daha riskli :)

Evet buna katılıyorum.
Bu hesapları kim hangi kriterlere göre yapıyor?
Bu araştırmanın maliyetini kim karşılıyor?
Çıkan sonuçları kim neye göre değerlendiriyor?
Tarafsız olduğunu sanan var mı?
Kaza olmadığı sürece belki geçerli bir sonuçtur.
Ancak kaza olduğu zaman?
Radiyasyonun seçici davrandığını hiç sanmıyorum,
"aman Ahmet benim lehime yazılar yazdı, nameler döktü" diye kayırmıyacaktır;) Radiyasyon yüklü bulutlar bizim çizdiğimiz sınırlara da aldırmaz, şurası ABD, burası Paragvay demiyecekler.
Hepimizi etkileyecek:(
Sizin Antinükleğer sığınanız var mı?
Bildiğiniz bir yerde böyle bir sığınak var mı:confused:
O zaman Nükleğer enerjiyi desteklemek niye?
Gidebileceğiniz başka bir Dünya mı var?
Benim yok, o yüzden...

MeyveliTepe 20-03-2011 11:26

Alıntı:

...
Türkiye’de oluşan nükleer karşıtı harekete ‘üçüncü nesil santralların’ risksizliğinden söz ediliyor. Almanya’da size bu yönde fikirler öne sürüldüğünde siz ne cevap veriyorsunuz?
Nükleer santral lobileri hep yeni yeni propaganda masalları uyduruyor. Bazen enerji açığı olduğunu iddia ediyorlar, bazen nükleer santrallarla ucuz enerji elde etmekten, bazen de iklimi korumaktan söz ediyorlar. Gerçekte tek bir neden var: Para! Nükleer santral lobisi büyük paralar kazanıyor ve maalesef siyasette dostları çok. Dediğim iyi anlaşılsın diye tekrar etmek istiyorum: Çekirdek erimesi tehlikesi olmayan tek bir nükleer santral yok dünyada. Hiçbir sigorta şirketi nükleer santralları sigorta etmeye yanaşmıyor. Bir deprem ülkesinde, fay hattı üzerinde nükleer santral inşa etmeye kalkışmayı aklım, havsalam almıyor. Çocuklarımız, gelecek kuşaklar kâr amacıyla yurtlarını, insanların sağlığını ve doğayı kurban edenler hakkında ne düşünecekler? Nükleer enerjiye destek olan, Goethe’nin Faust’undaki gibi ruhunu şeytana satmak durumundadır.
...
Kaynak

malina 20-03-2011 11:36

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi malbman (Mesaj 770522)
Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 770362)

Sayın meyvelitepe, verdiğiniz linkler açılmıyor. Yapabileceğiniz bir şey var mıdır acaba?

Teşekkür ederim.


Oyunu bilincle kullanmak, oyunu bilincle oynamak

Önizleme sayfaları açılıyor, bir dener misin?

Ahmet Kılıç 21-03-2011 15:24

İçim Rahat
 
Bakan 'içim rahat' dedi
Alıntı:

Enerji Bakanı Yıldız, üçüncü nükleer santrali Trakya bölgesine yapacaklarını açıkladı
Enerji Bakanı Yıldız, Çernobil’deki kazadan sonra bile 140 nükleer santral yapma kararı alındığını belirterek “İçimin rahat olmadığı hiçbir işe imza atmam” dedi. Bu arada Mersin Akkuyu ve Sinop’tan sonra üçüncü santral için Trakya bölgesinde İğneada-Tekirdağ ekseni üzerinde duruluyor.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, nükleer santralden geri dönüş olmadığını, fakat bunun sağlıklı bir şekilde yapılması gerektiğini söyledi.

Nükleer santral için Mersin-Akkuyu’nun doğru bir yer olup olmadığı yönündeki sorular üzerine Bakan Yıldız, “İçimin rahat olmadığı hiçbir işe imza atmadım” değerlendirmesini yaptı.

1986 yılında yaşanan Çernobil kazasının ardından dünyada 140 nükleer santral yapma kararı alındığına işaret eden Taner Yıldız, “Yani burada herkes bu kararı alırken ben niçin almayayım. Bu kararı cesaretle almamız lazım” diye konuştu.

Japonya’daki santralde olabilecek patlama riski nedeniyle Türkiye’de 99 noktada doğu ve batı sınırları dahil ölçümler yapıldığını ve bütün gelişmelerin takip edildiğini ifade eden Yıldız, nükleer denizaltılara dikkat çekti: “Aslında dünyada nükleer santraller yalnızca elektrik üretiminde kullanılmıyor. Bugün çok gözden kaçan nükleer santrallerden daha az güvenli olan mesela nükleer denizaltılar var. Özellikle uçak gemileri. Onların her birinde şu anda nükleer santral var. Bu gemilerde örneğin ABD 200 MW’lık nükleer santral kullanıyor. Bunların sayısı yalnızca ABD’de nükleer denizaltı 71 tane. Bunların bir kısmı Akdeniz’e ve farklı ülkelere, farklı denizlere gelebiliyorlar.

Akkuyu ve Sinop’a kurulması planlanan nükleer santrallerle ilgili tartışma sürerken hükümet, üçüncü bir nükleer santral kurmak konusunda adım attı. Üçüncü nükleer santralin Trakya’ya kurulmasına karar verildi. Böylece Akdeniz Bölgesi’ndeki Akkuyu Nükleer Santrali, Karadeniz Bölgesi’ndeki Sinop Nükleer Santrali’nin ardından Trakya’da da üçüncü bir nükleer santral kurulması kararlaştırıldı. VATAN’a bilgi veren Enerji Bakanlığı yetkilileri, “Başbakan’ın da ifade ettiği gibi Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023 yılına 3 nükleer santralle girme hedefini koruyoruz, bunu gerçekleştireceğiz” dedi.

Üçüncü santralin kurulabileceği yerin tespitine ilişkin bir süredir devam eden çalışma kapsamında çok sayıda yer değerlendirmeye alındı. Bunların arasında Ankara Nallıhan-Beypazarı, Aksaray, Konya-Beyşehir, Seydişehir, Kırıkkale-Nevşehir, Kırklareli, Tekirdağ gibi lokasyonlar yer aldı. Değerlendirmeler yapılırken “deprem riskinden uzak olması, santralin soğutma sistemi için su kenarında bulunması ile santral parçalarının nakliyesi için deniz taşımacılığına olanak tanıması” gibi 60’a yakın kritere göre yapıldı.
...
Kaynak:
http://haber.gazetevatan.com/bakan-i...366058/2/Haber



Nükleer'i Akkuyu'ya değil, Yalova'ya yapın
http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=257

memoxenerji 23-03-2011 23:03

lütfen yaftalamadan okuyun.
şu aralar nükleerin moku çıksada ikidebir altını çizmeye çalıştığım gereklilikler ve gerçeklerle ilgili yetkin bir kimsenin önümüzdeki dönemde enerji ile ilgili görüşlerini paylaşmak istedim
....


alıntı''

Dünya Enerji Sistemi Köklü Değişikliklere Sahne Olacak
Shell'in yayınladığı ve enerjinin geleceğinin incelendiği "Signals and Signposts" adlı raporda, önümüzdeki 40 yılda dünya enerji sisteminde olası senaryolar değerlendirildi

Raporda dünyanın istikrarsız bir geçiş dönemine ve yoğunlaşmış ekonomik döngülere girmekte olduğunu yayımlayan şirket, “emtia fiyatlarındaki patlama dursa da geri gelebilir” uyarısında bulundu.

Rapora göre, önümüzdeki 40 yılda dünya enerji sisteminde köklü gelişmeler yaşanacak. Ekonomi, enerji ve çevre kaynaklı sorunlara karşı, sivil toplum-kamu sektörü-özel sektör işbirliğinin yaşamsal önem kazanacak .

Rapor özetle gelecek on yıllarda artacak olan dünya nüfusunun enerji talebinin, geleneksel enerji kaynaklarından sağlanan arzı aşacağını öngörüyor. Bununla birlikte CO2 ve diğer sera gazlarının oluşturduğu iklimsel ve çevresel baskılar ve bunun yanında içme suyuna erişim ve besin üretmek için toprak için artan rekabetin daha da yoğunlaşacağını belirtiyor.

Rapora göre, enerji kullanımında bir kademe atlaması görülüyor. Gelişmekte olan ülkeler ile nüfus devleri olan Çin ve Hindistan, sanayileştikçe, şehirleştikçe, altyapı oluşturdukça ve ulaşım kullanımlarını artırdıkça, ekonomik büyümelerinde enerjiyi en yoğun şekilde kullanacakları bir döneme giriyorlar.

2050 yılında talep üç kat büyüyecek

Talep baskısı, alternatif arzını ve enerji kullanımında daha verimli olmayı teşvik edecek. Fakat sadece bunlar artan talep gerginliğini tamamen dengelemeye yetmeyebilecek. Gelişen ekonomilerin tarihsel gelişme modellerini izlenecek olursa, 2050'ye gelindiğinde, enerjiye olan temel talep 2000 yılındaki düzeyinin üç katına çıkmış olabilecek.

Raporda, "Bu arada, biyo-yakıtlar gibi alternatif enerji kaynakları enerji karışımının çok daha önemli bir bileşeni olabilir fakat arz-talep gerilimini tamamen çözecek bir 'sihirli değnek' bulunmamaktadır" denildi.

Akıllı şehirler, sürdürülebilir politikanın desteklenmesi ve ticari ve teknolojik yeniliklerin bir miktar talep azalmasına yol açabileceği belirtilen raporda, şöyle denildi:

"Aynı şekilde fiyat şokları, düşünmeden geliştirilen politikalar ve hayal kırıklığıyla sonuçlanan girişimler de. Zaman ölçütü temel bir faktördür. Binalar, altyapı ve enerji santralları on yıllarca ayakta kalır. Araç stokları 20 yıl sürebilir. Yeni enerji teknolojileri ticari ölçekte ortaya konulmalıdır.

Bunların endüstriyel kapasite oluşturması ve enerji sisteminin en azından yüzde 1-2'sini karşılamaya yeterli olabilmesi için 30 yıllık sürdürülebilir iki basamaklı bir büyüme gerekir. Gelecek beş yılda uygulanacak politikalar gelecek on yıldaki yatırımlara şekil verir ki, bunlar da 2050 yılındaki küresel enerji fotoğrafını büyük ölçüde şekillendirir.

Küresel ekonomik kriz, jeopolitik ve ekonomik gücün batıdan doğuya kaymasıyla örtüştü. Bu belirleyici kayma, küresel ekonomik ve politik sistemi de dönüştürmektedir. Değişim yavaş yavaş olmaktadır, ancak bunun potansiyel sonuçları derindir. Batıdaki ekonomik kriz bu eğilimi hızlandırabilir.

Gelecek kuşaklar 2008'i bir dönüm noktası olarak görebilirler. Dünya belirsiz bir politika dönemiyle karşı karşıyadır. Stratejik hatalar ortaya çıkmaktadır. Yükselen güçler artan bir şekilde ve öz güvenle kendi ulusal çıkarları olarak gördükleri konularda ısrar etmektedirler. Bu kollektif güvenliği güvence altına alan küresel mekanizmaları baltalamaktadır."

Raporla ilgili açıklama yapan Shell Ülke Başkanı Ahmet Erdem, "Sorumluluk sahibi bir uluslararası enerji şirketi olarak Shell dünyanın gelecekteki enerji gereksinimlerinin ele alınmasına ve gelişmeler konusunda daha yaygın bir anlayışın geliştirilmesine kendisini adamıştır. Enerji senaryolarımızdaki en son güncellemeler, Signals & Signposts, küresel ekonomik zayıflama veya güçlenmeye doğru gidiş bağlamında düşüncelerimizi geliştirmektedir." şeklinde konuştu.''

memoxenerji 23-03-2011 23:06

tabi bizi tüketime iten,teşfik edenlerinde zaten bunlar olduğunu sözlediğinizide unutmadım..

memet 24-03-2011 05:57

"Yükselen güçler artan bir şekilde ve öz güvenle kendi ulusal çıkarları olarak gördükleri konularda ısrar etmektedirler. Bu kollektif güvenliği güvence altına alan küresel mekanizmaları baltalamaktadır."

İsterseniz bunu da unutmayın. "Küresel çıkarlarımızı ulusal çıkarları gereği baltalıyorlar" diye bütün anlatıklarının altında yatan gerçeği ağzından kaçırmış firma.

memoxenerji 24-03-2011 08:14

tabii görüyorum, dilerseniz paragrafın tamamını alalım....

''Gelecek kuşaklar 2008'i bir dönüm noktası olarak görebilirler. Dünya belirsiz bir politika dönemiyle karşı karşıyadır. Stratejik hatalar ortaya çıkmaktadır. Yükselen güçler artan bir şekilde ve öz güvenle kendi ulusal çıkarları olarak gördükleri konularda ısrar etmektedirler. Bu kollektif güvenliği güvence altına alan küresel mekanizmaları baltalamaktadır."''

webgezer 24-03-2011 16:33

Kolektif güvenliği güvence altına alan küresel mekanizmalar.

Yani şimdi Shell bizim enerji güvenliğimiz için mi çalışacak ? Yapmayın yahu, onların küresel mekanizmalar ile güvence altına almaya çalıştıkları sadece kendi para kazanma güvenceleridir, varlık sebepleri budur, bundan para alırlar, kişisel olarak beceremezlerse kovulurlar, firma olarak beceremezlerse batarlar; tabii kolektif güvenlik derken kendi devletlerinin enerji güvenliğini kastediyor olabilirler, çünkü bilirler ki Ortadoğu'da örneğin Irak pazarına girmek için sadece para ve teknoloji yetmez, orayı bombalayacak bir de ordu gerekir; bunun da bir diyeti vardır elbet orduyu finanse eden devletin çıkarlarını korumak.

Bütün bunların bizim -veya hedefteki ülkelerin- ulusal çıkarlarına hiç bir faydası yoktur, hatta söylenildiği gibi bunlar ulusal çıkarlar ile çatışır. Bu durumda kendi çıkarlarını korumak için hemen bir operasyon yaparlar; TV'ler, gazeteler, bilim adamları vb. vb. bir bakmışsınız ulusal çıkarlarınıza aykırı şey olmuş en mantıklı seçenek; tüm karşı düşüncede olanlar da bir şekilde yaftalanmış, salak konumuna düşmüş. O da olmaz yine de ulusal çıkarlarda direnilirse bir anda iç karışıklık, çatışma, sonrasında demokrasi operasyonu; ondan sonra bir anda operasyonu yapan ülkelerin çıkarlarını güvence altına alan küresel mekanizmaların çalışması... Kusura bakmayın ama ulusal çıkarları korumak için kendi ülkenize başkalarının bakış açısından bakmaktan daha kötü bir şey olamaz.

acemifüsun 24-03-2011 17:01

FULYA CANŞEN
ntvmsnbc
Güncelleme: 18:24 TSİ 21 Mart. 2011 Pazartesi
BERLİN - Almanya’daki Heidelberg Üniversitesi’nde bir grup bilimadamı, ulusların doğal afetler karşısında nasıl davrandığını sosyokültürel açıdan araştırdı.

Araştırmanın amacı afet kültürünün toplumsal haritasını çıkararak, halkın felaket hafızasını kuvvetlendirip daha fazla insanın kurtulmasını sağlamak. Bu araştırmaya göre, uluslar yaşadıkları çevreye göre tavır gösteriyorlar, daha doğrusu doğal risklere göre yaşıyorlar. Ayrıca her halkın kendi kültürüne göre bir felaket hafızası var.

Örneğin daha bireyci olan Amerikalılar felaketler karşısında daha çok kendilerine, Kübalılar ise devlete güveniyorlar. Bu nedenle bir felaket sırasında Kübalıların bulundukları yeri boşaltmak Amerikalılardan çok daha kolay.

Almanlar yaşanan felaketleri hatırlatmak için elinden geleni yaparken, İtalyanlar kısa sürede unutuyorlar. Felaketlerde toplumsal algı da çok önemli. Almanya’da trafik kazalarında her yıl binlerce insan hayatını kaybediyor ancak bu toplum tarafından felaket olarak algılanmıyor. Trafik canavarı kavramı Almanca da yok örneğin.

Eskiden felaketler tanrı vergisi idi, bugün doğanın öcü olarak yorumlanıyor ve suçlu aranıyor. Heidelbergli bilimadamlarının araştırmasına göre, her toplumda değişmeyen bir durum var. O da felaketlerden en çok, riskli bölgelerde yaşamaya itilen yoksulların zarar görmesi. Aynı araştırma felaketlerin giderek siyasileşmeye başladığını da ortaya çıkarıyor.

ALMANYA İÇİN DÖNÜM NOKTASI, TÜRKİYE İÇİN TÜP PATLAMASI
Japonya’da meydana gelen nükleer felaketin Almanya için bir dönüm noktası, Türkiye içinse bir tüp patlaması kazası gibi algılanması yukarıdaki araştırmayı haklı çıkarıyor.

Japonya’daki felaket Almanya’da cepheleri sertleştirmekle kalmadı, milyarlık zarara rağmen hükümetin ekim ayında nükleer santrallerin ömrünün uzatılmasına dair verdiği kararı askıya alıp, yedi eski tip santralin kapatılmasını planlamasına neden oldu.

Japonya’daki felaket ayrıca siyaset ve enerji sektörü arasında bugüne kadar var olan bağı zayıflattı. Çünkü, güçlü bir nükleer enerji lobisine rağmen Almanya’da güçlü bir nükleer enerji karşıtı kamuoyu var.

Ve kamuoyunun baskısı sadece siyaseti değil, ekonomiyi de etkiliyor. Örneğin 15 Mart’dan beri Alman Havayolu Lufthansa Japonya’ya uçmuyor. Binlerce Alman, elektrik şirketini değiştirerek çevreci olanlarını tercih etti. Sadece Almanya değil, Almanya sınırına yakın Fransa’daki nükleer santrallerin de güvenliğinin test edilmesi talep ediliyor.

CEM ÖZDEMİR BİR ŞANS
Bugünlerde Alman medyasında en çok aranan siyasetçiler Yeşiller Partisi üyeleri. Yapılan bazı kamuoyu yoklamaları Yeşillerin oy oranının yüzde 3 kadar arttırdığını da gösteriyor.

Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir’in Türkiye kökenli olması aslında faydalanılması gereken bir tesadüf. Almanya’nın pekçok ülke tarafından örnek alınan yenilenebilir enerji yasası Özdemir’in milletvekilliği sırasında hazırlanıp hayata geçirildi.

Özdemir, bu yasayla ilgili bilgileri defalarca, nükleer enerji hazırlığı içinde olan Ankara’ya ilettiğini ancak herhangi bir sonuç alamadığını belirtiyor. Özdemir’e göre, nükleer enerjinin eskidiği apaçık ortada. Tıpkı nükleer enerjinin yarattığı felaketin tanrı vergisi ya da doğanın öcü olmadığı gibi. Teknolojinin ürünü nükleer felaket, acı da olsa hafızası henüz zedelenmemiş bütün halkları bilinçlendirmeye zorluyor. Politikacıları da!


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 20:50.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025