agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Daha İyi Bir Yaşam İçin
(https)




Beğeni Düzeni1Beğeniler
  • 1 Gönderen selim_50

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 03-02-2008, 09:18   #1
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Dünyayı kurtaracak 6 proje

Dünyayı kurtaracak altı proje...

Karbon emisyonlarının azaltılması için yapılan anlaşmalar, kirliliği önleme konusunda bir işe yaramadı. Politikacılar bir türlü anlaşamayınca, iş bilim adamlarına düştü. Bilim adamları, gökyüzünün ve denizlerin doğasını değiştirecek araştırmalar üzerinde yoğunlaştılar. Başarı şansları tartışılır; ancak bilim, tüm gayretiyle dünyayı kurtarmaya çalışıyor.
Londra’daki Bilim Müzesi’nde şu günlerde açılan ‘Yosunlar Dünyayı Kurtarabilir mi?’ sergisi de gezegeni kurtaracak ileri teknoloji projelerine odaklanıyor. İngiliz Observer gazetesinde, 7 Ekim’de yayımlanan bir yazıda, küresel ısınmaya karşı geliştirilen projeler ve başarı şansları anlatılıyor. İşte öne çıkan altı proje...

SENTETİK AĞAÇLAR...

Karbondioksit emen ağaçlar dikmek, ekoloji için önemli bir etkinlik haline geldi. Ama şimdi, bilim adamları başka bir teknoloji öneriyorlar: Sentetik ağaçlar. Bu ağaçlar büyümüyor, çiçek vermiyor ama karbondioksiti emiyorlar. Columbia Üniversitesi’nden Klaus Lackner, bu fikri ilk olarak Bilimin Gelişmesi İçin Amerikan Birliği (American Associaton of Advencement of Science) yıllık toplantısında verdi. Lackner’in ağaçlarından sadece bir tanesi, yılda 90 bin ton karbondioksit emebiliyor. Bu da 15 bin aracın yaydığı karbondioksite eşit. Bu oranda karbondioksiti ancak binlerce doğal ağaç emebiliyor. Lackner’in projesi, karbonu tutup onu yeraltına gömme üzerine kurulu. Bununla birlikte, karbondioksiti sıvılaştırıp eski madenlere ve petrol sahalarına gömme projeleri de var. Lacner’in sentetik ağaçları da filtre görevini görecekler. Ancak projeyi eleştirenler, karbondioksiti elde etmek için çok fazla enerji gerektiğini söylüyorlar.

BAŞARI ŞANSI: 4/5. Sentetik ağaçlar yoluyla olmasa da karbon ayrıştırılması, küresel ısınmaya karşı mücadelede önemli rol oynayacağa benziyor.


SÜLFÜR ÖRTÜLERİ
...

Büyük volkanik patlamalarda yeryüzü soğuyor. Örneğin Filipinler’deki Pinatubo Yanardağı, 1991’de patladığında, dünya çapında ısı 0.6 C düştü. Bilim adamları, bunun, volkanın stratosfere püskürttüğü 10 milyon ton sülfür yüzünden olduğunu söylüyor. O zaman, neden kendi Pinatubo’muzu yaratmayalım? Bu, 1995’te ozon tabakasıyla ilgili çalışması yüzünden Nobel ödülü alan Profesör Paul Crutzen’in önerisi. Crutzen, güneş ışınlarının dünyaya ulaşmasını engelleyecek bir sülfür örtü yaratmak gerektiğini belirtiyor. Bunun için de sülfür dolu yüzlerce roket stratosfere gönderilecek. Yaklaşık bir milyon ton sülfür, dünyayı kurtarmak için yeterli olacak. Ancak bu fikir, bu kadar fazla sülfürün, asit yağmurlarına yol açacağını ve ozon tabakasına zarar vereceğini iddia eden bilim adamlarını endişelendiriyor.

BAŞARI ŞANSI: 1/5. Asit yağmurları ve ozon tabakasının uğrayacağı zararlar, küresel ısınma etkilerinden daha fazla olabilir.


BULUT KALKANI
...

Colorado Uluslararası Atmosfer Araştırmaları Merkezi’nden John Latham ve Edinburgh Üniversitesi’nden Stephen Salter, deniz suyundan spreyler kullanarak bulut miktarını yüzde dört artırırlarsa, dünyayı güneşin radyoaktif ışınlarından yeterince koruyabileceklerine inanıyor. Plan, karbondioksit salınımını aza indirecek en ucuz projelerden biri ve bilgisayar simülasyonları sonuç verirse, beş yıl içinde deneme aşamasına geçilecek. Ancak Latham, bu projenin hava değişikliklerine yol açabileceğini söylüyor.

BAŞARI ŞANSI: 2/5. Başarılı olmak için küresel bir uzlaşma gerekiyor.


DENİZ ORMANLARI...

Planktonlar ve yosunlar okyanusların meraları. Karbondioksiti emiyor, ölüyor, sonra da emdikleri karbondioksitle birlikte deniz dibine iniyorlar. Bu alanların sayısını artırmak, atmosferden daha çok karbondioksit emilimini sağlayacak. Planktonlar oluşturmak için önerilen yol, demir gübreler kullanmak. Az miktar demirin bile okyanusta planktonların büyümesini sağladığı biliniyor. Ancak dünyanın birçok yerinde, denizlerde demir bulunmuyor ya da çok az var. Amerikalı bazı girişimciler, denize tonlarca demir pompalama denemelerine başladılar bile. Ancak bu yolla atmosferdeki karbondioksitin çok az miktarının yok olacağını, buna karşılık yöntemin, ciddi kirlenmelere yol açacağını söyleyenler de var.

BAŞARI ŞANSI: 2/5. Yöntem deneniyor ama deniz yaşamını olumsuz etkileyeceği iddiaları da var.

OKYANUS POMPALARI...

İngiltere’nin önemli çevre düşünürlerinden, Bilim Müzesi Başkanı Chris Rapley ve ‘Gaia’ konseptinin yaratıcısı James Loverlock, deniz yüzeyine soğuk su pompalayacak yatay borular öneriyor. Bu sayede soğuk su, özel bazı yosunlar sayesinde, bazı yaşam formlarıyla etkileşime girerek karbondioksit emilimini sağlayacak. Bu yaşam formları, daha sonra okyanusun dibine çökecek ve karbonu bin yıllığına denizin derinliklerine gömecek. Bazı biyologlar, bu yöntemin deniz yaşamını olumsuz etkileyeceğini söylüyor.

Başarı şansı: 3/5 Deniz yaşamı üzerindeki etkileri yüzünden gerçekleşmeyebilir.

UZAY AYNALARI...

Güneşin yaydığı radyasyon, dünyayı ısıtıyor ve yaşamın devam etmesini sağlıyor. Ancak dünya ısındıkça, bilim adamları dünyaya ulaşan radyasyon miktarını kısıtlamak istiyorlar. Bunun yollarından biri de uzaya dev aynalar yerleştirmek. Projenin fikir babası, California Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarları’ndan fizikçi Lowell Wood, alüminyum ipliklerle yapılan binlerce metrelik çapı olan ekranları uzaya yerleştirmek. Bu ekran, güneş ışınlarını bloke edecek ve radyasyonu filtreleyecek. Bu aynanın maliyeti biraz yüksek. Ancak bir kere yerleştirildiğinde, çalıştırılması çok kolay ve ucuz olacak. Güneşten gelen radyasyonun yüzde birini kısacak aynalar, yaklaşık 1 milyon kilometrekare yer kaplayacak. Ancak bilim adamları, sonucu belli olmayan bir projeye çok fazla para yatırmayı mantıklı bulmuyorlar.

BAŞARI ŞANSI: 1/5, çünkü gerçekten çok pahalı.



kaynak:http://www.milliyet.com.tr/2008/02/0...tml?ver=530220

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-02-2008, 09:50   #2
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Gençliğimde, izlemekten hiç keyif alamadığım bilimkurgu türü film ve diziler vardı. Gökyüzünde güneşten koruyucu kalkanlar olurdu. Seçilmiş insanlar o kalkanların altında mutlu mesut yaşarken, insanlığın büyük bölümü ise güneşin zararlı etkileri yüzünden hastalıklı, mutasyona uğramış bir halde yaşam savaşı verirlerdi. Belki de bu eşitsizlikti bu tür filmleri sevemeyişimin nedeni.

Son zamanlarda gözüme takılan haberler sanki bu senaryoların yakınlarda gerçekleşeceği izlenimini veriyor. Gelişmiş ülkelerde tohum bankaları kuruluyor, bilimadamları yaklaşmakta olan felaketlere çareler arıyor, çözümlere yöneliniyor. Bütün bunlar çok büyük maliyetler gerektiren projeler. Bu projeleri gerçekleştirmek, gelişmiş ülkelerin bütçeleriyle olabilecek şeyler.

Sormaya korkuyorum ama bu senaryolarda bizlere (gelişmenin neresinde olduğu belli olmayan ülkelerin vatandaşları) biçilen roller ne ola ki acaba?

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-02-2008, 17:03   #3
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-11-2007
Şehir: Istanbul
Mesajlar: 343
Dünyayı kurtarabilecek tek proje var

Dünyayı kurtarabilecek tek bir proje var. Bu da soğuk füzyon.
Bitkilerin milyonlarca yıl boyunca güneşten alıp bünyelerinde depoladıkları enerjiyi 200 yıl gibi bir sürede doymak bilmez enerji tüketim hırsımızla tükettik. Milyonlarca yılın oksijenini, karbon emisyonu olarak bu kadar kısa sürede atmosfere saldık. Üstelik enerji tüketimimiz giderek artıyor.
İnsanlığı ve dünyayı kurtaracak tek yol, güneşin enerji üretim yöntemini yani füzyonu kontrol edilebilir ölçekte dünyada başarabilmek. Füzyon, bilindiği gibi hidrojen atomlarının birleştirilmesi ile enerji üretimidir. Nükleer santrallerden farklı olarak bu sistemde radyoaktif elementler yerine hidrojen kullanılır. Hidrojen bombalarında bu sistem yıkıcı amaçlar için başarıldı. Ama bu yöntemi, enerji üretimi için kontrollü biçimde gerçekleştirebilmek, henüz mümkün olamadı. Bu konuda büyük çaplı araştırmalar, gelişmiş ülkelerin ortak araştırma projeleri olarak halen sürdürülüyor. Bu konuda bir ortak proje olan ITER bu yıl içinde deneysel reaktörün inşaasına Fransa'da başlıyor. Eğer soğuk füjyon başarılabilirse dünyanın ve insanlığın kurtuluşu olacak.

polatuz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-02-2008, 07:31   #4
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Dünyayı kurtaracak 7nci proje :

Nüfus planlaması.

Tek çocuk yapan çiftelere aylık 500€, hiç cocuk yapmayan çiftlere ayılık 1000€ teşvik verilir. 50 sene içinde dünya nufusu yarıyarıya düşer. Daha sonraki 50 yıl içinde bugün 7 milyar olan dünya nufusu 1 buçuk milyara düşer. Dünyanın kaynaklarının tüketimi azalır. Doğa kendine gelir.

Başarı şansı 5/5 kesin sonuç. Çünkü gittikçe düşen bir maliyeti var. Dünyanın etrafını aliminyum folyo ile kaplamaktan çok daha gerçekçi, çok daha ucuz, çok daha çevreci.

Hatırlıyorum, bundan 15-20 sene evvelde benzer projeler konuşuluyordu. Bunlardan biriside uydumuz Ay'ı imha etmek veya yörüngesinden çıkarıp dış uzaya göndermekti. Böylece dünya eksenindeki sapma ortadan kalkacak, yaz kış olmayacak, devamlı bahar yaşanacağı için çiçekler devamlı açacak, koyunlar 12 ay kuzulayacaktı. Böylece bolluk içinde yaşayabilecektik. Zaman geçtikçe işlerin öyle yürümeyeceği anlaşıldı. Az daha, durduk yere biricik Ay'ımızı kaybedecektik.

O yüzden dokunmasınlar denizime, gökyüzüme.


Düzenleyen nevsune : 04-02-2008 saat 08:03
Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-02-2008, 11:48   #5
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Galeri: 225
Doğa kendi projesini kendi üretir

Doğanın (haliyle dünyanın) insan eliyle bir yok oluş sürecine girdiği gibi karamsar bir yaklaşım var.
Elbette ben de karamsarım. Ama doğanın geleceği için değil, insanın geleceği için!.. Aslında insanlar doğanın kurtuluşu derken kendi kurtuluşlarından söz ediyorlar. kendi türünün geleceğinden kaygılanıyorlar…

İnsanlar yüzünden doğanın yürürlükte olan dengesinin bozulduğu bir gerçek. Çoğu canlı türlerin yok olduğu da!.. Doğal su kaynaklarının da azaldığı da bir gerçek; elbette yine insan eliyle…
Ama ne var ki, bütün bu olumsuzluklar bir kıyamet süreci içinde olduğumuzun bir belirtisi değildir...
Doğa ne olursa olsun, hangi koşullarda olursa olsun kendine göre bir yol çizecek ve kendine göre bir denge kuracaktır. Yeter ki insanlar bir yerlerde bir damla su, bir gıdım oksijen bırakmış olsun.. Ha onlar da kalmadı diyelim. Doğa yaşamı yeniden yeşertecek olan o bir damla suyu, o bir gıdım oksijeni oluşturacaktır. Çünkü doğada zaman kavramı yoktur ve bu yüzden amansız bir şekilde sabırlıdır.

İnsanların kendi eliyle yok ettiği doğanın yüzünden (kuraklık, susuzluk, kanser, salgın hastalıklar, üreme yeteneklerinin körelmesi vs…) sayısı azaldıkça doğanın kendini yenilemesi, yeni türlerin sürümünü yaşama geçirmesi de o oranda hızlanacaktır. Doğanın kendi içindeki bu dengeleme sürecini bir yok oluş süreci olarak algıladığımız için kaygılanıyoruz.
Dediğim gibi asıl endişe verici olan doğanın geleceği değil, insanın geleceğidir… Çünkü görüyorsunuz işte, insanlar doğaya karşı tasladıkları üstünlük kibirlerini çok pahalı ödemekteler ve çok daha pahalıya ödeyecekler.
Doğaya bir şey olmaz arkadaşlar.
Doğanın içine düştüğü ve düşeceği her koşul için elinde hazır projeleri vardır. Değişen her yeni koşula göre yeni dengeler oluşturarak, yaşamı kaldığı yerden kesintisiz olarak sessiz, sakin ve sabırla sürdürmesini de bilir, gerekirse yaşamı sıfırdan oluşturmasını da. En iyisi gelin biz doğanın değil, insanların yasını tutalım...

Doğa da her şey bir şeylerin dengesidir. İyi de, insanlar neyin dengesidir acaba?...

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-02-2008, 22:49   #6
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-11-2007
Şehir: Istanbul
Mesajlar: 343
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster
Doğanın (haliyle dünyanın) insan eliyle bir yok oluş sürecine girdiği gibi karamsar bir yaklaşım var.
Elbette ben de karamsarım. Ama doğanın geleceği için değil, insanın geleceği için!.. Aslında insanlar doğanın kurtuluşu derken kendi kurtuluşlarından söz ediyorlar. kendi türünün geleceğinden kaygılanıyorlar…

İnsanlar yüzünden doğanın yürürlükte olan dengesinin bozulduğu bir gerçek. Çoğu canlı türlerin yok olduğu da!.. Doğal su kaynaklarının da azaldığı da bir gerçek; elbette yine insan eliyle…
Ama ne var ki, bütün bu olumsuzluklar bir kıyamet süreci içinde olduğumuzun bir belirtisi değildir...
Doğa ne olursa olsun, hangi koşullarda olursa olsun kendine göre bir yol çizecek ve kendine göre bir denge kuracaktır. Yeter ki insanlar bir yerlerde bir damla su, bir gıdım oksijen bırakmış olsun.. Ha onlar da kalmadı diyelim. Doğa yaşamı yeniden yeşertecek olan o bir damla suyu, o bir gıdım oksijeni oluşturacaktır. Çünkü doğada zaman kavramı yoktur ve bu yüzden amansız bir şekilde sabırlıdır.
.................................

Doğa da her şey bir şeylerin dengesidir. İyi de, insanlar neyin dengesidir acaba?...
Tezleriniz kısmen doğru. Doğa, insanlar yok olsa da kendi dengesini bulup, yasalarına göre yaşamı devam ettirecektir. Ama insan, şu anda, her saniye, doğanın milyonlarca yıllık bir evrimle oluşturduğu canlı çeşitliliğini yok etmeye büyük bir hızla devam ediyor. Yok olan bu çeşitliliğe ulaşmak, milyonlarca yıl sürecektir.



Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Todor Mesajı Göster
Dünyayı kurtaracak 7nci proje :
Nüfus planlaması.
Tek çocuk yapan çiftelere aylık 500€, hiç cocuk yapmayan çiftlere ayılık 1000€ teşvik verilir. 50 sene içinde dünya nufusu yarıyarıya düşer. Daha sonraki 50 yıl içinde bugün 7 milyar olan dünya nufusu 1 buçuk milyara düşer. Dünyanın kaynaklarının tüketimi azalır. Doğa kendine gelir.
Sayın Todor,
Demografi çok karmaşık bir konudur. Dediğiniz gibi hızlı bir nüfus azalması, uygarlığın çökmesi sonucunu doğurabilir. Üretenler ile tüketenler, yani üretici yaş grubunda bulunan nüfus ile çocuklar ve yaşlıların oranının bu kadar kısa sürede değişimi, facialara, korkunç savaşlar, açlıklar, kıtlıklara neden olabilir. Yani böyle bir sihirli formül keşke olsaydı ama ne yazık ki bu mümkün değil. Demografi gerçekten çok karmaşık bir bilim dalı.

polatuz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-02-2008, 23:27   #7
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
İnsanlığın bugün kurmuş olduğu uygarlık, bence zaten hiçte uygar değil. Öngörmüş olduğunuz savaşlar, açlıklar, kıtlıklar zaten günümüzde mevcut. Birde bunların yanında salgın hastalıkları, yüksek suç oranını, gelir seviyelerindeki eşitsizliği gibi şeyleride ekleyelim.

Bence uygarlığın çökmesinde hiç bir mahsur yok.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 05-02-2008, 00:07   #8
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-11-2007
Şehir: Istanbul
Mesajlar: 343
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Todor Mesajı Göster
İnsanlığın bugün kurmuş olduğu uygarlık, bence zaten hiçte uygar değil. Öngörmüş olduğunuz savaşlar, açlıklar, kıtlıklar zaten günümüzde mevcut. Birde bunların yanında salgın hastalıkları, yüksek suç oranını, gelir seviyelerindeki eşitsizliği gibi şeyleride ekleyelim.

Bence uygarlığın çökmesinde hiç bir mahsur yok.
Vayyyy. Anarşizm mi?
Bence bir şeyi yıkıyorsan, O'nun yerine daha iyi bir şey koymalısın. Yoksa "bu yaramaz, tahrip edelim" demek kolay. Zor olan yenisini, daha iyisini koymak. Buyrun koyun ortaya da peşinizden gelelim!!! Bugünlerde peşinden gideceğimiz birine de zaten çok ihtiyacımız var.

polatuz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 05-02-2008, 00:59   #9
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Yukarıda bahsetmiştim zaten. Dünyadaki bütün sorunların kaynağı insanoğlu. Dünyanın kimyasının değişmesinden tutun, diğer türlere yaşam alanı kalmamasından, bir çok türün yok olmasından, kendi türünün çektiği acılardan sorumlu tek varlık. Bunun adı anarşizim veya herhangi bir izm değil. Sadece kendini bilmek.

Dünyada küresel ısınma var mı yok mu tartışılırken, kükürt gibi zehirli bir gazı atmosfere yayacaksınız. Kükürt ağaçta yetişmiyor, bunca kükürdü bir yerlerden elde etmek zorundasınız. Artık Kükürt her nasıl elde ediliyorsa, yanında bir dünya yan ürün elinizde kalacak. Strosfere yaydığınız kükürt, sülfirik asit olarak yeryüzüne dönecek. Ama dünya 0.6 derece serinlemiş olacak. (bknz proje 2)

İsterseniz her bir projenin zaman israfından başka bir şey olmadığını burada tartışabiliriz. Bu projelere tek bir şekilde saygı duyarım, yaratıcısı Isaac Asimov ise.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 05-02-2008, 01:20   #10
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Galeri: 225
Sayın polatuz,
Tezlerimin kısmen doğru olduğunu kabul ederek, 'Ama insan, şu anda, her saniye, doğanın milyonlarca yıllık bir evrimle oluşturduğu canlı çeşitliliğini yok etmeye büyük bir hızla devam ediyor. Yok olan bu çeşitliliğe ulaşmak, milyonlarca yıl sürecektir...' diye itiraz etmişsiniz. Amacım elbette tezimin ya da tezlerimin hepsinin doğru olduğunu kanıtlamak değil. Ben de aynı şeyi düşündüğüm için 'Çünkü doğada zaman kavramı yoktur ve bu yüzden amansız bir şekilde sabırlıdır...' demiştim. Doğa yok olan çeşitliliğe ulaşmak için kaç yıl uğraşacağının hesabını yapmaz... Doğa için onmilyon yıl ile on saniyenin hiç bir anlamı yoktur. Zaman tuzağına düşen sadece insanlardır...

Ha sahi, insanların doğada neyin dengesi olduğuna dair düşünceniz nedir? Gerçekten merak ettim. Bu çağrı aynı zamanda Todor'a da...
Ha sahi, Todor'la olan diyalogunuza karşı ilgisiz değilim. Keyifle izlemekteyim.

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-05-2010, 02:48   #11
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-05-2010
Şehir: İstanbul-Çekmeköy
Mesajlar: 427
Başlığı görüp, sözkonusu 6 projeyi okuduğumda, dünyayı bu hale getiren zihniyetin onu kurtarma bahanesi adı altında saçmasapan projeler üretmesine güleyim mi şaşırayım mı bilemedim.

Benim de her zaman aklıma gelen ve bence( aslında sadece bence değil, 2 dakika düşünülse çoğu kişinin de hak vereceği) en önemli çözüm; nüfusun durdurulması. Aslında bu konu o kadar geniş bir yelpazede tartışılabilirki. Egemen sistemin, ideolojilerin, genelde dinlerin, geleneklerin, ataerkilliğin, heteroseksizmin(karşıcinselcilik), mülkiyetin ve daha birçok olgunun bunda dahli bulunmaktadır.

Örneğin; birçok insan evlenmek ya da çocuk yapmak istemediği halde sosyal baskılar, sosyal desteğin çekilmesi, ekonomik sebepler( kabul edelim, birçok evlilik maddi olarak daha kolay yaşamak için de yapılıyor), cinsel kısıtlamalar, alışkanlıklar veya başka türlü bir yaşamın aklına bile gelmemesi( rol modeli eksikliği) nedeniyle evlenip ya da evlenmeden çocuk yapıyorlar.

Ataerkilliğin en büyük dayatmalarından birisi olan,'' Annelik içgüdüsü '' diye pompalanan şeyle, her kadının anne olması gerektiği aşılanıyor. Erkeklere de zaten doğdukları andan itibaren, sağı solu döllemeleri gerektiği, '' göster amcana pipini'' eğitimiyle veriliyor.
Halbuki her erkek ve her kadın bu ebeveynlik güdüsünü taşımayabiliyor. Üstelik onca ebeveyn vahşetine şahit olduğumuza göre herkesin çocuk yapmaması gerektiğini de söyleyebiliriz.

Her aileye bir çocuk projelerini de saçma ve yapay buluyorum. Kimisi 2 veya daha fazla( ki bu şartlarda zaten aşırı çocuk yapmaktan kaçınılıyor doğal olarak) çocuk yapar kimisi hiç yapmazsa zaten denge sağlanır diye düşünüyorum.

Alternatif aile modelleri de sözkonusu sorunlu nüfusa karşı önemli bir çözüm diye düşünüyorum. Klasik, anne-baba-çocuk modeli olmak zorunda değil aile dediğimiz şey.
Ben mesela çocuk yapmayı düşünmüyorum. Çocukları seviyorum ama kendi çocuğum olsun gibi güçlü bir isteğim yok. Kardeşim ise çocuk yapmayı düşünüyor. Yeğenim de benim çocuğum sayılır işte daha ne olsun. Önemli olan doğurmak değil ona yüklediğiniz anlamdır bence. Üstelik yetimhanelerde perişan olan o kadar yavrucak varken, '' aman genlerim devam etsin, nesebim yürüsün'' manyaklığını anlayamıyorum.

İşin önemli bir yanı da şu '' yaşlanan nüfusun sorun olacağı'' meselesi. Burada da ırkçılık ve milliyetçilik devreye giriyor. Bir yanda genç nüfusa sahip ülkeler, diğer yanda hızla yaşlanan( ne olacaksa sanki) ülkeler. Dünya üzerindeki yapay sınırlar, vizeler kalkmadıkça zaten o sirkülasyon da olamayacak ve yaşlanan yaşlandığı yerde azalacak, gençler oldukları yerde tıkılacak. Ama tabii '' nesebimize halel gelmemeli'' değil mi? Sakın genç ve kalabalık zenci nüfus mesela topraklarımıza giriş bile yapmamalı. Bu arada yeri gelmişken bilmeyenler için belirteyim; Yurtdışına bu kadar göçmen vermiş bir ülke olmamıza rağmen, Türkiye Batı ülkeleri dışındaki ülkelerden gelen mültecilere iltica hakkı bile vermiyor. Onları 3. bir ülkeye kabul edilene kadar, geçici olarak sığınmacı statüsünde, küçük İç Anadolu şehirlerinde yaşamaya mecbur kılıyor. Tayyip Erdoğan nüfusumuzun yaşlanıp üretim gücünün düşmesinden korkup, milleti üremeye telkin edeceğine, mesela bu yasayı değiştirip, can havliyle bu ülkeye sığınan ve biyolojide '' insan'' diye tanımlanan kişileri vatandaşlığına geçirse olmaz mı.

Neyse konu çok derin. İnsan nüfusu azaltılmadıkça ve var olan nüfus da dengeli bir şekilde yerleşmedikçe yukarıdaki gibi abuk Zihni Sinir projelerini daha çok konuşuruz

Kedi Tırnağı Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-08-2010, 16:41   #12
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 01-08-2010
Şehir: istanbul
Mesajlar: 11
Farkettiyseniz her yapay projenin yan etkileri var. Yani bunlar baştan beri yapılan tüm hataların sebebi olan ''doğaya kendimize göre yöm verelim'' düşüncesini başka bir yansıması. oysa ki doğa yı kurtarmak için bu kadar kafa yormaya sınır zorlamaya gerek yok. Onu kendi haline bırakmamız lazım . Demek istediğim hiç bir şey yapmayalım değil. Doğayı kendi haline bırakalım. Yani onu kirletecek birşey yapmayalım. Ve insan eli değmeden önce ki haline döndürmeyi amaçlayarak ağaçlar dikelim, kirlettiğimiz su kaynaklarını temizleyelim vs. Doğa zaten dengeyle yaratılmış ve biz biraz destekledikten sonra o kendi yaralarını saracaktır. Bilim kurguya gerek yok ..

todash Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-02-2015, 01:28   #13
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
40 yıl içinde hepimiz böcek mi yiyor olacağız

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-02-2015, 07:50   #14
Ağaç Dostu
 
selim_50's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-09-2007
Şehir: Nevşehir
Mesajlar: 641
bu bir döngüdür, ne kadar çabalarsak çabalayalım en fazla döngüyü biraz geciktirebiliriz, nasıl buzul çağına girdik, günü gelince buzul çağından günümüze geldiysek, sıradaki çağ hangisi ise zamanı gelince kapımızı çalacaktır.

pria beğendi.
selim_50 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-02-2015, 07:16   #15
Ağaçsever
 
Rtanyel's Avatar
 
Giriş Tarihi: 16-11-2014
Şehir: Pendik - İstanbul
Mesajlar: 36
Kutupların altında çöl kalıntıları bulunması, çöllerde deniz kalıntıları bulunması, insanlar yokken dahi doğanın ağır bir döngüsü olduğunu göstermektedir, insanlar bunu bir miktar hızlandırabilir **** bir nebze sebep olabilir ama külliyen etkileyemez, birşeyler azalıyor ve bitiyorsa başka birşeyler çoğalıyordur, birşeylerin devri bittiğinde birçok alternatif üremiş olabilir, doğanın dengesine karşı alınan, tedbir zannedilen fiiller dehşet verici sonuçlar doğurabilir, buna en güzel örnek insanoğlunun ayı imha etmeyi bile düşünmesidir.
Nüfusu azaltmak, durdurmak, 100 yıl lçinde dünyayı, kürtaj bebeklerini yiyen ÇİN'e hediye etmek demektir, gerçi yaşlı insan etini tercih etmezler ama 2100'lü yılların yeni nesil çinciklerini şimdiden kestiremeyiz, sonuç olarak yaradılışa aykırı atılan her adım, kıçımıza yiyeceğimiz bir tekme ve daha fazlası olarak geri dönecektir.
Kişisel fikir olarak en uygulanabilir proje sentetik ağaçlar, en canalıcı yorum keditırnağı diyorum...

Rtanyel Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-06-2015, 15:22   #16
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 28-05-2015
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3
Benimde küçük bir araştırmayla bulduğum bir konu var. Kimsenin değinmediği ve aklına gelmeyen bir konu aslında. Moda sektöründe ön plana çıkmış markalar, doğa dostu ürünler mi üretiyor? Yoksa sağlığa ve doğaya zararı olan ürünler mi üretiyor? Doğaya duyarlı olan markalarda mevcut tabii ki. Hem çevreci reklamlarıyla hem de ürettikleri ürünlerle gereken özeni göstermeye çalışıyorlar. Şimdi markaların hepsini yazmayayım, merak edenler tıklayın dünyayı kurtarmak için herkesin elini taşın altına sokması gerekiyor.

Yesilnefes Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-01-2016, 19:58   #17
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 12-01-2016
Şehir: Ankara
Mesajlar: 2
Kaçınılmaz son

Milyonlarca yıldır çarkı dönen dünya, son 100 yılda sayemizde kanser oldu. Şimdide bu kanseri nasıl yensek diye plan yürütüyoruz. Tabi bir yandan da dünyanın içini oymaya devam ederken. Ya çocuk yapmayalım, **** çocuklara dünyayı bulduğumuz gibi bırakalım. Çok güzel projeler, umarım bir işe yarar.

metehans Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 17:07.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024