![]() |
|
|
|
|
|
#1 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
|
Derken Ekim ayında toprak analiz sonuçları çıktı. Toprak az kireçli, tuzsuz, hafif bazik yapıdaydı. 0-30 cm katmanında %54 kil, %30 silt, %16 kum vardı. İlk 120 cm’deki ortalama değerler kabaca %60 kil, %20 silt ve %20 kum şeklinde özetlenebilirdi. Bünye üçgeninde yerim orta hattın üstünde, killi toprak bölümündeydi. Sonuçlar bende büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. O zamanki bilgilerimle killi toprakta cevizin yetişemeyeceğini düşünüyordum. Neden daha işin en başında, arazi için başvurumu yapmadan önce bu analizi yaptırmadım diye hayıflanıyor, kendi kendimi suçluyordum. Bir hafta gözüme uyku girmedi, adeta yemeden içmeden kesildim. İlk şok dalgasını atlattıktan sonra daha serinkanlı düşünmeğe, konuyu daha derinlemesine incelemeğe karar verdim. Analizi yapan enstitünün yetkili ziraat mühendisi, bu toprağın bahçecilik ve özel olarak cevizcilik için bir sakıncası olmadığını söylüyordu. Burhanettin Bey de bu konuda çok rahattı, İç Anadolu topraklarının çoğunun killi yapıda olduğunu söylüyor, yağışı çok olan Karadeniz gibi bir bölgede bu kil oranının belki sakıncalı olabileceğini, ama İç Anadolu gibi kurak yazları olan bölgelerde sıcak mevsim boyunca toprağın nemini muhafaza ederek zarar değil fayda vereceğini söylüyordu. Bense içimdeki şüphe ve endişeyi bir türlü atamıyordum. Ankara Ziraat Fakültesi’nde toprak hocası olan Sn.Doç.Dr.Hasan Öztürk ile görüştüm. Bana çukurları derin açarsam, pH değerini kükürtle biraz düşürür ve killi toprak için uygun gübrelemeyi damla sulamayla yaparsam hiçbir sıkıntı yaşamayacağımı söyledi. Killi topraklarda ağaç cüsseleri biraz daha küçük olabilirdi ama zaten çit dikimi tercih edeceğimden bu bir avantajdı. Kendisinin Anamur’daki ceviz bahçesinde de kil oranının %50 olduğunu, 7 yaşındaki ağaçlarından ağaç başı 10 kg verim aldığını söyledi. İnternette dolaşırken Türkiye’nin en büyük ceviz üretim alanına sahip olan ve Kaliforniya’lı uzmanlarca kurulmuş bulunan 1300 dönümlük Ataman Ceviz Çiftliği’nin sayfalarında toprak yapısının killi olduğu dikkatimi çekmişti. Telefonla çiftlikteki sorumlu Ziraat Mühendisiyle konuşmuş ve topraklarının kil oranının %60 olduğunu öğrenmiştim. Bu kil oranı nedeniyle hiçbir sıkıntı yaşamadıklarını söylemişti. Gerçekten de internetteki resimler etkileyiciydi. Gebze’nin aldığı yıllık yağışın Polatlı’nın iki katından fazla olduğunu biliyordum. Demek ki Kaliforniya’lı uzmanlar o iklim yapısında dahi %60 kil içeren bir toprakta ceviz üretmekte sakınca görmemişlerdi. Bilgilendikçe rahatlamağa başlamıştım. Yeterli drenaj sağlandığı sürece kilden korkmama gerek yoktu. Arazimin eğimi ise gerek doğal yerüstü drenajı, gerekse ihtiyaç halinde uygulanabilecek yeraltı drenajı için her türlü kolaylığı sağlıyordu. Gene de araştırmaya, sorup danışmaya devam ediyordum. Türkiye’nin cevizcilik konusunda tartışmasız bir numarası olan sayın Prof. Dr. Yaşar Akça’ya telefonla ulaştım. Google earth’de araziyi tarifim üzerine bulduğunda topoğrafyayı çok beğenmişti. Gelip toprak yapısını yerinde görebileceğini söyledi. Zaten Orman Bakanlığı’nın yürüttüğü ‘ceviz eylem planı’ çalışmaları nedeniyle Ankara’ya gelecekti. Tarih konusunda anlaştık. O gün arazide bir kepçe de bulundurmamı istedi. Lastik tekerlekli bir kepçeyi o sabah araziye getirmesi için sahibiyle anlaştım. Ankara’da buluşup araziye gittik. Yol boyunca hem sohbet ettik, hem de önceden bir liste halinde hazırlamış olduğum bir sayfa soruyu kendisine sorup cevaplarını alma şansım oldu. Araziye vardığımızda hemen sahayı inceleyip tarlanın doğu sınırına yakın bir noktada kepçeciye kazmasını söyledi. İlk 120 cm sorunsuz bir şekilde geçilmiş, koyu kahve renkli , güzel görünümlü bir toprak kenarda yığılmıştı. Derken aniden toprak rengi değişti, beyaza çalan açık boz renkli bir toprak çıkmağa başladı. Kepçe de bu toprağı deminki gibi kolay kazamıyor, enikonu zorlanıyordu. Yoğunlaşmış kil ve kireçten oluşan bu kist tabakası beni oldukça rahatsız etse de, ilk anda tarlanın sadece o bölgesinde olan istisnai bir durum olduğunu düşünmüştüm. Hoca daha sonra tarlanın ortalarında yeni bir nokta belirleyerek orayı da kazdırdı. 120 cm’den sonra orada da toprak rengi değişmiş, kist tabakasıyla karşılaşmıştık. Başımdan aşağı kaynar suların döküldüğünü hissediyordum. Hoca bir de kepçeyi kuzeye yönlendirdi ve muhtardan satın aldığım tarlanın ortalarında bir noktada bir çukur daha kazdırdı. Sonuç aynıydı, arazinin altı belli bir derinlikten sonra tamamen kist tabakasıyla kaplıydı. Kepçeciye , hazır gelmişken arazinin hemen sınırındaki meşelikten sahamıza birkaç metre taşmış olan yarı kurumuş çalı formunda birkaç bodur meşeyi de kaldırtmak istedim. Bitki kökleri açığa çıktığında hoca hemen bir meşenin kökündeki mantarlaşmayı farketti. Bu ‘meşe kök çürüklüğü’ olarak bilinen Armillaria hastalığı idi. Hoca’nın dediğine göre bu hastalık bozuk orman alanı olup özel ağaçlandırmaya tahsis edilen pek çok araziyi tehdit ediyordu. Bozuk orman alanı yerine tarımda kullanılmış hazine arazisi kiralamış olmamın çok daha isabetli olduğunu söyledi. Komşuluk nedeniyle gereken önlemleri almayı ihmal etmemeliydim. Kil olayından sonra 2. darbeyi de kist nedeniyle almıştım. Ben gerekli olan 3-3.5 metrelik toprak derinliğini fazlasıyla sağladığımı düşünürken şimdi derinliğim 120 cm ile sınırlanmıştı. Daha önce profilleri Murat’a elle ve sınırlı derinlikte kazdıracağıma kepçeyle 2-3 metre açtırmamış olduğum için artık ne kadar hayıflansam faydası yoktu. Gerçek değişmeyecekti. Yaşar Hoca’ya ne düşündüğünü sordum. Yol yakınken vaz mı geçmeli, yoksa devam mı etmeliydim? Hoca özetle şunları söyledi: “Şu haliyle arazi tek akciğerle yaşayan bir insana benzetilebilir. Ama geniş ve derin dikim çukurları açarak, bulabildiğiniz kadar çiftlik gübresini bu çukurlarda kullanarak kist ve kilin olumsuzluklarını aşabilirsiniz. Bu yatırımı İç Anadolu’nun karasal ikliminde değil de daha ılıman bir bölgede yapsaydınız daha iyi olurdu. Ama bu ekolojide de uygun tür seçmek kaydıyla cevizcilik yapabilirsiniz. Chandler gibi çok uzun bir vejetasyon süresi gerektiren tür İç Anadolu’da olmaz. Bu söylediğim cümlenin altına imzamı atarım. Sonbaharın erken donlarına henüz sürgünleri odunlaşamadan yakalanır. Bir Kaliforniya çeşidi olarak İç Anadolu’nun bazen aşırı soğuk geçen kışlarında zararlanma riski yüksektir. Bu ekolojide Fernor yetiştirilmelidir . Hasatın ve yaprak dökümünün Chandler’den iki hafta önce olması size çok şey kazandırabilir. Sonbahar erken donları geldiğinde ağacınızda ne kadar su varsa zarar oranı o kadar yüksek olur. Fernor aşırı kış soğuklarına da Chandler’den daha iyi dayanır. 8x4 Dikim aralığınız fernor için uygundur. Fernor’u seçmekle Chandler’a göre biraz daha az verime ve biraz daha düşük bir pazar fiyatına razı olacaksınız, ama bu, ekolojinizin getirdiği bir zorunluluktur. Bu bölgede parayla tarla satın almayın, muhtardan daha fazla hazine arazisi bulmasını isteyin, arazinizi yüz dönüm üzerine çıkarmaya çalışın. Şu haliyle arazinizden büyük beklentileriniz olmasın. Bu arazi sizi zengin etmez, ama emekliliğinizde rahat yaşayabileceğiniz, yılda birkaç kez yurtdışı seyahat yapabileceğiniz, oğlunuzu yurtdışında okutabileceğiniz bir getiriniz olur. Bence bu kadar yol almışken kesinlikle devam edin.” (Devam edecek) |
|
|
|
|
|
#2 | |
|
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Söylemek istediğim yaşar hocanın değindiği konu, yeri etüt ederek çok yerinde ve doğru bir cümle kurmuş, bu cümleyi asla unutmayın ve buna göre yapılması gereken en doğruyu yapacağınızdan endişem yok, Yalnız bu konuda bir şey ilave edeyim ya da aklınızda bir fikir olması acısından, 120 den sonrası kistse, (yaşar hocanın ifadesini biraz daha açayım) dediği gibi tek akciğerle yaşayan bir insana benzer, yaşar hoca sizin o güzel hayalinizi umudunuzu heyecanınızı gördüğü için çok da moralinizi bozmak istememiş ama ip ucunu vermiş. Aynı keza bende moralinizi asla bozmak istemem fakat 1.20 lik toprak da 9-10 yıl hiç bir sorun yaşamazsınız 10 yıl sonra sorun yaşayacağınızı düşünmekteyim, yaşar hocanın dediği gibi toprak düzenleyicilerle toprağı ıslah edebilirsin bunu ekmeden önce yapabilirsiniz fakat bunları aynı şekilde bir daha yapma şansınız yok yapsanız da ilk yaptığınız gibi yapamazsınız. O nedenle diyorum ki, 10 yıl sonra Ağaçlarınız tek akciğerle yaşayan bir insana belkide daha kötü sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Bu nedenle derim ki,emek veriyoruz para harcıyoruz bahçe kuruyoruz ve bunu bir defa ekerken yapıyoruz böyle bir yerde bahçe kurarken de o riski de yok etmeyi deneyin o kist tabakasını bir kontrol edin ince bir tabakaysa maliyetten kaçmayın kist tabakasını geçerseniz ağaçlarınız ebedi iki akçiğerli insan olarak yaşamlarını sürdürürler. Yolunuz açık umutlarınız ebedi olsun. Kolaylıklar dilerim. |
|
|
|
|
|
|
#3 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
|
İyi dilekleriniz ve uyarınız için teşekkürler Sayın Lilium. Maalesef kist tabakası ince değil. 18 no'lu mesajımda sekiz madde halinde bu kist tabakasına rağmen neden 'devam' kararı aldığımı açıklamaya çalışmıştım. Oradaki 6, 7 ve 8. maddeler'de bahsettiğim hususların akciğer yetmezliğinden ölümü engelleyeceğini umuyorum. Yaptığım çalışmaları anlatmağa devam ediyorum, tamamını okuduktan sonra da yorumlarınızı beklerim. |
|
|
|
|
|
#4 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
|
İlk sırada dikim çukurlarının açılması vardı. Bunun için komşu köyden daha önceden tanıştığım bir hafriyatçı ile götürü usulü anlaştım. Biri 27 tonluk, diğeri 22 tonluk iki paletli kepçe, 2 de 20’şer tonluk kamyonla geldiler. Önce her çukur, 1,5 m x 1.8 m en ve boyunda, 1,5 metre derinliğinde kazıldı. Üst 60 cm’deki koyu kahve renkli verimli toprak ayrıldı. 60-120 cm’den çıkan gene kahve renkli ama organik maddece zayıf toprak ve çukurun dibinden çıkan boz renkli kist toprağı sıra aralarına serildi. Üst katmandan çıkmış olan toprak tekrar çukura konuldu. Çukurun kalan kısmı, çevresindeki 0-30 cm katmanından gerektiği kadar toprak sıyrılarak yüzeye yakın bir seviyeye kadar dolduruldu. ![]() |
|
|
|
|
|
#5 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
|
Sonra ikinci aşamaya geçildi. Bir önceki yıldan tarla kenarına yığmış olduğum kum ve ahır gübresi, oluşturacağım sırtlarda killi toprağın ıslahı için yeterli değildi. Komşu köy sınırlarındaki dere yatağından daha fazla kum çekmem gerekiyordu. Hafriyatçı, bunun için muhtardan izin almamız gerektiğini söyledi. Köy camiinin kışlık kömür ihtiyacı için bir miktar bağışta bulunarak izni aldım. Tarlaya 40 kamyon kum ve 40 kamyon beklemiş ahır gübresi daha çektirdim. Klasik bilgi, fidan dikim çukurlarında 1/3 kum, 1/3 toprak ve 1/3 yanmış ahır gübresi karışımından oluşturulan ‘dikim harcı’nın kullanılmasının köklenmeyi belirgin şekilde arttıracağı yönündeydi. Benim yapmağa çalışacağım şey ise her fidanın yakın çevresindeki sırt toprağında organik madde ve kum oranını olabildiğince arttırmak, kil oranını düşürmekti. Toplam 100 kamyon kum ve gübre tarlanın kenarına yığıldığında yaklaşık 100 metre uzunluğunda, 2-3 metre yüksekliğinde küçük bir sıradağ oluşmuştu. Harcın 3. Unsuru olan toprağı, yığına yakın 3-4 dönümlük toprağın 0-30 cm katmanından sıyırarak sağladım. Bu toprak da yığına eklendiğinde sıradağ iyice büyümüştü. 2 kepçe bütün gün bunları karıştırdı, harmanladı, olabildiğince homojen hale getirdi. Daha sonra bu karışım kamyonlara yüklenerek sıra kenarlarına dağıtıldı. Sonra tekrar kepçelerle önceden doldurulmuş her çukurun üzerine 1 büyük kepçe malzeme bırakılarak bir öbek oluşturuldu. Sıradağı erittiğimizde hesaplarıma göre her fidan çukurunun üzerine 1200-1300 kg harç konulmuştu. Hafriyatçı ile anlaşmam buraya kadardı. Sırtları oluştururken ağır makinelerin sıra aralarında dolaşarak toprağı daha fazla sertleştirmemeleri için o işlemi lastik tekerlekli küçük bir kepçeye yaptıracaktım. ![]() |
|
|
|
|
|
#6 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
|
Tarladaki taşların toplatılıp toplatılmaması da karar verilmesi gereken bir meseleydi. Bazı ceviz kitaplarında taşların ya toplatılması, ya taş kırma makineleriyle ufalanması öneriliyordu. Benim tarlanın taşlarını kırmakla başa çıkmak imkansızdı. Toplatıp tarla dışına çıkartmak ise beni kille mücadelede en önemli silahtan mahrum bırakacaktı. Çünkü taşlı topraklar suyu en iyi geçiren, en iyi havalanan, drenajı en iyi topraklardı. “Ceviz taşlı toprağı sever!”di. Taş oranı arttıkça havalanma ve drenaj artıyordu. Taş, kum ve ahır gübresi kile karşı en önemli üç doğal malzemeydi. Arazimde taşlar yüzeydeki 0-30 cm katmanında yoğunlaşmıştı ve bu kısımda taşlılık %40 civarındaydı. Daha aşağı katmanlarda taş giderek azalıyordu. Sıra üzerlerindeki killi toprağı ıslah ediyordum ama sıra aralarında en azından şimdilik bir uygulama yapmamıştım. Toprak işlemeyi zorlaştırabilecek büyüklükteki taşları daha önce saha dışına çıkartmıştım. Kalan taşları olduğu gibi muhafaza etmeğe karar verdim. Sıra 3. Aşamadaydı. Lastik tekerlekli küçük kepçe geldi ve sıra aralarındaki yüzey toprağını sıyırarak sıralara doğru yığdı. Daha önce oluşturulan ve üzerlerine çukur merkezlerinin kaybolmaması için herek dikilen harç öbeklerinin araları dolduruldu, üzerleri kapandı. Tüm sıralarda 2 metre genişlik ve 1 metre yükseklikte, en verimli toprak ve bolca taş içeren bir yığıntı oluşmuştu. Bu işlemden sonra çukur yerlerini belirleyen herekler sökülerek aynı noktaları gösterecek şekilde sıra aralarına yatırıldı. Kepçe her sıra için arazinin üst kısmında bu yığıntının üzerine çıkıp aşağı doğru ilerleyerek yığıntıyı yerden sabit bir yükseklikte düzleştirdi. Toprak yanlara yayılmış, 3 metre genişlik ve 50 cm yükseklikte sırtlar oluşmuştu. Harç malzemem de sırtlarda iyice yayılmış, diğer toprakla karışmıştı, ama asıl yoğunluk hala fidan çevrelerindeydi. ![]() ![]() |
|
|
|
|
|
#7 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
|
4. Aşamada kepçe tekrar sırtların üzerine çıkarak yaklaşık 50-60 cm derinlikte dikim çukurlarını açtı, toprağını çukurların alt kenarına yığdı. Bu işlemden amacım dikime kadar çukurlardaki toprağın yağmurla, karla, güneşle iyice tavlanması ve havalanmasıydı. ![]() |
|
|
|
|
|
#8 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
|
Artık her fidanın altında 2 metre (1.5 m çukur + 0.5 m sırt) derinliğinde kaliteli toprak mevcuttu. Sırt dikimi sayesinde her fidana 6 metreküp (4m x 3m x 0.5m) ilave kök alanı oluşmuştu. Çukurun 4 metreküplük hacmiyle beraber fidan başına 10 metreküplük gevşetilmiş toprak hacmi sağlanmış, kist tabakasından 2 metre yukarıda dikilecek fidanlarımın “akciğer yetmezliği” riski artık benim için bir tehdit olmaktan çıkmıştı. Killi topraklardaki en büyük tehlike, aşırı yağışlarda kök bölgesinde birikebilecek fazla suyun kökleri oksijensiz bırakarak kök boğulmasına neden olmasıydı. Kök yayılımının en yoğun olacağı sırtlardan fazla suyun rahatlıkla drene olabileceği sırt dikimi sayesinde, bu risk de asgariye indirilmişti. Değişik sıralardan ve arazinin değişik bölgelerinden rastgele seçilmiş 30 kadar çukurdan eşit miktarda toprak numunesi alarak karıştırdım ve analize gönderdim. Sonuçlar tatminkardı. Topraktaki saturasyon yüzdesi 99’dan 60’a düşmüş, toprak sınıfı “ killi toprak”tan “killi-tınlı” toprağa dönüşmüş, organik madde yüzdesi 2,5 kat artmıştı. Kil de artık uykularımı kaçıramayacaktı. Dipnot: Saturasyon Yüzdesine Göre Toprak Sınıfları: %30 ve altı kumlu, %30-50 tınlı, %50-70 killi-tınlı, %70-110 killi, %110 üzeri ağır killi toprak. |
|
|
|
![]() |
|
|