Derken Ekim ayında toprak analiz sonuçları çıktı. Toprak az kireçli, tuzsuz, hafif bazik yapıdaydı. 0-30 cm katmanında %54 kil, %30 silt, %16 kum vardı. İlk 120 cm’deki ortalama değerler kabaca %60 kil, %20 silt ve %20 kum şeklinde özetlenebilirdi. Bünye üçgeninde yerim orta hattın üstünde, killi toprak bölümündeydi. Sonuçlar bende büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. O zamanki bilgilerimle killi toprakta cevizin yetişemeyeceğini düşünüyordum. Neden daha işin en başında, arazi için başvurumu yapmadan önce bu analizi yaptırmadım diye hayıflanıyor, kendi kendimi suçluyordum. Bir hafta gözüme uyku girmedi, adeta yemeden içmeden kesildim.
İlk şok dalgasını atlattıktan sonra daha serinkanlı düşünmeğe, konuyu daha derinlemesine incelemeğe karar verdim. Analizi yapan enstitünün yetkili ziraat mühendisi, bu toprağın bahçecilik ve özel olarak cevizcilik için bir sakıncası olmadığını söylüyordu. Burhanettin Bey de bu konuda çok rahattı, İç Anadolu topraklarının çoğunun killi yapıda olduğunu söylüyor, yağışı çok olan Karadeniz gibi bir bölgede bu kil oranının belki sakıncalı olabileceğini, ama İç Anadolu gibi kurak yazları olan bölgelerde sıcak mevsim boyunca toprağın nemini muhafaza ederek zarar değil fayda vereceğini söylüyordu. Bense içimdeki şüphe ve endişeyi bir türlü atamıyordum. Ankara Ziraat Fakültesi’nde toprak hocası olan Sn.Doç.Dr.Hasan Öztürk ile görüştüm. Bana çukurları derin açarsam, pH değerini kükürtle biraz düşürür ve killi toprak için uygun gübrelemeyi damla sulamayla yaparsam hiçbir sıkıntı yaşamayacağımı söyledi. Killi topraklarda ağaç cüsseleri biraz daha küçük olabilirdi ama zaten çit dikimi tercih edeceğimden bu bir avantajdı. Kendisinin Anamur’daki ceviz bahçesinde de kil oranının %50 olduğunu, 7 yaşındaki ağaçlarından ağaç başı 10 kg verim aldığını söyledi.
İnternette dolaşırken Türkiye’nin en büyük ceviz üretim alanına sahip olan ve Kaliforniya’lı uzmanlarca kurulmuş bulunan 1300 dönümlük Ataman Ceviz Çiftliği’nin sayfalarında toprak yapısının killi olduğu dikkatimi çekmişti. Telefonla çiftlikteki sorumlu Ziraat Mühendisiyle konuşmuş ve topraklarının kil oranının %60 olduğunu öğrenmiştim. Bu kil oranı nedeniyle hiçbir sıkıntı yaşamadıklarını söylemişti. Gerçekten de internetteki resimler etkileyiciydi. Gebze’nin aldığı yıllık yağışın Polatlı’nın iki katından fazla olduğunu biliyordum. Demek ki Kaliforniya’lı uzmanlar o iklim yapısında dahi %60 kil içeren bir toprakta ceviz üretmekte sakınca görmemişlerdi.
Bilgilendikçe rahatlamağa başlamıştım. Yeterli drenaj sağlandığı sürece kilden korkmama gerek yoktu. Arazimin eğimi ise gerek doğal yerüstü drenajı, gerekse ihtiyaç halinde uygulanabilecek yeraltı drenajı için her türlü kolaylığı sağlıyordu.
Gene de araştırmaya, sorup danışmaya devam ediyordum. Türkiye’nin cevizcilik konusunda tartışmasız bir numarası olan sayın Prof. Dr. Yaşar Akça’ya telefonla ulaştım. Google earth’de araziyi tarifim üzerine bulduğunda topoğrafyayı çok beğenmişti. Gelip toprak yapısını yerinde görebileceğini söyledi. Zaten Orman Bakanlığı’nın yürüttüğü ‘ceviz eylem planı’ çalışmaları nedeniyle Ankara’ya gelecekti. Tarih konusunda anlaştık. O gün arazide bir kepçe de bulundurmamı istedi. Lastik tekerlekli bir kepçeyi o sabah araziye getirmesi için sahibiyle anlaştım.
Ankara’da buluşup araziye gittik. Yol boyunca hem sohbet ettik, hem de önceden bir liste halinde hazırlamış olduğum bir sayfa soruyu kendisine sorup cevaplarını alma şansım oldu. Araziye vardığımızda hemen sahayı inceleyip tarlanın doğu sınırına yakın bir noktada kepçeciye kazmasını söyledi. İlk 120 cm sorunsuz bir şekilde geçilmiş, koyu kahve renkli , güzel görünümlü bir toprak kenarda yığılmıştı. Derken aniden toprak rengi değişti, beyaza çalan açık boz renkli bir toprak çıkmağa başladı. Kepçe de bu toprağı deminki gibi kolay kazamıyor, enikonu zorlanıyordu. Yoğunlaşmış kil ve kireçten oluşan bu kist tabakası beni oldukça rahatsız etse de, ilk anda tarlanın sadece o bölgesinde olan istisnai bir durum olduğunu düşünmüştüm. Hoca daha sonra tarlanın ortalarında yeni bir nokta belirleyerek orayı da kazdırdı. 120 cm’den sonra orada da toprak rengi değişmiş, kist tabakasıyla karşılaşmıştık. Başımdan aşağı kaynar suların döküldüğünü hissediyordum. Hoca bir de kepçeyi kuzeye yönlendirdi ve muhtardan satın aldığım tarlanın ortalarında bir noktada bir çukur daha kazdırdı. Sonuç aynıydı, arazinin altı belli bir derinlikten sonra tamamen kist tabakasıyla kaplıydı.
Kepçeciye , hazır gelmişken arazinin hemen sınırındaki meşelikten sahamıza birkaç metre taşmış olan yarı kurumuş çalı formunda birkaç bodur meşeyi de kaldırtmak istedim. Bitki kökleri açığa çıktığında hoca hemen bir meşenin kökündeki mantarlaşmayı farketti. Bu ‘meşe kök çürüklüğü’ olarak bilinen Armillaria hastalığı idi. Hoca’nın dediğine göre bu hastalık bozuk orman alanı olup özel ağaçlandırmaya tahsis edilen pek çok araziyi tehdit ediyordu. Bozuk orman alanı yerine tarımda kullanılmış hazine arazisi kiralamış olmamın çok daha isabetli olduğunu söyledi. Komşuluk nedeniyle gereken önlemleri almayı ihmal etmemeliydim.
Kil olayından sonra 2. darbeyi de kist nedeniyle almıştım. Ben gerekli olan 3-3.5 metrelik toprak derinliğini fazlasıyla sağladığımı düşünürken şimdi derinliğim 120 cm ile sınırlanmıştı. Daha önce profilleri Murat’a elle ve sınırlı derinlikte kazdıracağıma kepçeyle 2-3 metre açtırmamış olduğum için artık ne kadar hayıflansam faydası yoktu. Gerçek değişmeyecekti.
Yaşar Hoca’ya ne düşündüğünü sordum. Yol yakınken vaz mı geçmeli, yoksa devam mı etmeliydim? Hoca özetle şunları söyledi: “Şu haliyle arazi tek akciğerle yaşayan bir insana benzetilebilir. Ama geniş ve derin dikim çukurları açarak, bulabildiğiniz kadar çiftlik gübresini bu çukurlarda kullanarak kist ve kilin olumsuzluklarını aşabilirsiniz. Bu yatırımı İç Anadolu’nun karasal ikliminde değil de daha ılıman bir bölgede yapsaydınız daha iyi olurdu. Ama bu ekolojide de uygun tür seçmek kaydıyla cevizcilik yapabilirsiniz. Chandler gibi çok uzun bir vejetasyon süresi gerektiren tür İç Anadolu’da olmaz. Bu söylediğim cümlenin altına imzamı atarım. Sonbaharın erken donlarına henüz sürgünleri odunlaşamadan yakalanır. Bir Kaliforniya çeşidi olarak İç Anadolu’nun bazen aşırı soğuk geçen kışlarında zararlanma riski yüksektir. Bu ekolojide Fernor yetiştirilmelidir . Hasatın ve yaprak dökümünün Chandler’den iki hafta önce olması size çok şey kazandırabilir. Sonbahar erken donları geldiğinde ağacınızda ne kadar su varsa zarar oranı o kadar yüksek olur. Fernor aşırı kış soğuklarına da Chandler’den daha iyi dayanır. 8x4 Dikim aralığınız fernor için uygundur. Fernor’u seçmekle Chandler’a göre biraz daha az verime ve biraz daha düşük bir pazar fiyatına razı olacaksınız, ama bu, ekolojinizin getirdiği bir zorunluluktur. Bu bölgede parayla tarla satın almayın, muhtardan daha fazla hazine arazisi bulmasını isteyin, arazinizi yüz dönüm üzerine çıkarmaya çalışın. Şu haliyle arazinizden büyük beklentileriniz olmasın. Bu arazi sizi zengin etmez, ama emekliliğinizde rahat yaşayabileceğiniz, yılda birkaç kez yurtdışı seyahat yapabileceğiniz, oğlunuzu yurtdışında okutabileceğiniz bir getiriniz olur. Bence bu kadar yol almışken kesinlikle devam edin.”
(Devam edecek)
|