View Single Post
Eski 02-06-2014, 22:45   #7
jinekolog1959
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Sonra arazinin hikayesini öğrendim. Köylülerden Murat adlı bir gencin babası uzun yıllar bu arazide, hazine ile sözleşmesi olmadan işgalci olarak tarım yapmış, yakın zamanda vefat etmişti. Murat köyde eşi, bir çocuğu ve dul annesiyle oturan otuzlu yaşlarında bir adamdı. Kardeşi ve annesiyle ortak sahip olduğu 30 dönümlük bir tarlası ve köyde kendisinin inşa ettiği evi dışında malvarlığı yoktu. Traktörü olmadığından diğer köylülerden traktör kiralayarak bu tarlanın sürmesi nispeten kolay olan alt bölgelerini sürüyor, ama hazineye her yıl tarlanın tamamı için ecrimisil ödemek zorunda kalıyordu. Bu arazi eğiminden, hiç ayıklanmamış iri taşlarından, traktörle işleme zorluğundan dolayı birçok köylü tarafından buğday tarımı için makbul bulunmuyordu. Köylüler Murat’a “O tarladan ne köy olur ne kasaba” diyorlardı. Murat , ödünç traktörle işleyebildiği alt bölgelerden iyi verim alıyordu ama buğday para etmiyor, hazineye borçlar birkaç yıldır ödenemiyor, üzerine faiz biniyordu. Asgari ücretle ve sigortalı olarak sürekli iş verecek bir doktorun köyde arazi aradığını muhtardan duymuş, bu fırsatı kaçırmak istememişti. Bu vesileyle kendisine yük olan bu hazine arazisinden de kurtulmuş olacaktı.

O akşam ben, muhtar, Burhanettin Bey, ve Murat muhtarın evinde toplandık. Murat ‘ın birikmiş ecrimisil borçlarını kapatmam, köyde annesi için yapmakta olduğu eve bir miktar katkıda bulunmam ve tahsisi alarak dikime geçmeyi umduğum Kasım ayından itibaren asgari ücretini ve sigortasını başlatmam karşılığında araziyi bana devretmesi konusunda anlaştık. Murat bir de emekli olana kadar iş garantisi istiyordu. Ona kimsenin geleceği bilemeyeceğini, böyle bir garanti veremeyeceğimi, ama bana yanlış yapmadığı sürece zaten kendisinden başkasını çalıştırmayı düşünmeyeceğimi anlattım. İkna olmuştu. Arazi, hazineden satın almağa kalksam vereceğim meblağın onbeşte biri kadar bir ödemeyle bana geçecekti. Daha önemlisi bir taşla iki kuş vurmuş, çalışacak güvenilir adam konusunu da halletmiştim. O zamanlar daha Murat’ı yakından tanımadığım için, ne kadar isabetli bir seçim yaptığımın henüz farkında değildim. Murat hakkında daha sonra biraz daha geniş yazacağım için şimdilik tekrar öyküye dönüyorum.

Hemen harekete geçtim. “Deli Remzi” lakaplı, çok güvendiğim bir jeoloji mühendisini hafta sonu araziye götürmek üzere anlaştım. Türkiye’nin her yerinde yüzlerce sondaj etüdü yapmıştı ve konusunda adeta bir efsane idi. Bademcilik yapan bir arkadaşımın arazisinde daha önce suyu o bulmuş, kaç metreden çıkacağını metresi metresine önceden söylemişti. Jeofizik ölçümleri için kullandığı alet edevat ve iki adamıyla araziye gittik. Çevreyi dolaştı, tarlayı inceledi, sonra kurumuş dere yatağına çok yakın olan tarlanın en alt sınırında bir nokta belirleyerek ölçümlerine başladı. Bir yandan da bana çeşitli bilgiler veriyor, 15 kilometre ötedeki Malıköy bölgesindeki tüm sondaj kuyularından acı su çıktığını ve sulamada kullanılamadığını, ama burada anakayanın bazalt olması nedeniyle eğer su varsa tatlı su çıkacağını söylüyordu. Bir süre sonra müjdeyi verdi: 50 metre aşağıda büyük bir tatlı su rezervi vardı. O noktada 10 metrelik bir yarma yaparak keson kuyuyla da su alabileceğimi, masrafı azaltmak için önce onu denememi önerdi. Bu arada arazinin en yüksek noktasından da ölçümler yaparak profil kesitini çıkarmıştı. Tüm arazide toprak derinliğinin, arada hiçbir blok kaya olmaksızın 30 ila 50 metre arasında devam ederek anakayaya ulaştığını söylüyordu. Bu bilgi benim için önemliydi çünkü yüzeye yakın blok kaya olmadığını görebilmek için birçok derin profil açma zahmetinden beni kurtarıyordu. Ceviz için bizim kitaplar 3-3.5 metre toprak derinliği öneriyordu, ama bu arazi çok daha fazlasını vaat ediyordu.

Artık arazi için başvurabilirdim. Ertesi gün Murat, annesi ve erkek kardeşiyle Polatlı Malmüdürlüğü’nde buluştuk. Malmüdürlüğü, onların resmi bir sözleşmesi olmaması, işgalci konumda olmaları nedeniyle bir feragatname imzalamalarının sözkonusu olmadığını, benim direk başvuru yapabileceğimi söyledi. O gün Özel Ağaçlandırma için tahsis dilekçemi verdim. Tarih 12.04.2011 idi.

Rakım, topoğrafya ve su şartları sağlanmıştı. İşgücü de şimdilik tamamdı. Ama henüz ölçek ekonomisi için yeterli toprak büyüklüğü yoktu. Asıl araziyi hazineden kiralayacak olmam nedeniyle satın alma işine bir miktar maddi kaynak ayırabilecektim. Komşu tarlalardan en az 10 dönüm ve üzeri olanlardan satın almaya karar verdim. Bunun birkaç sebebi vardı:

Birincisi dediğim gibi ‘ölçek ekonomisi’ni yakalayabilmekti. Ölçek ekonomisini tutturmayan işletmelerin maliyetlerini düşürüp rekabetçi bir ortamda pazara mal sunmaları mümkün olamayabilirdi. Küresel bir dünyada, ithalatın serbest olduğu bir ülkede yaşıyorduk . Teknolojik ve toprak büyüklüğü olarak bizden fersah fersah ileride olan ülkelerin çiftçileriyle yarışmak zorundaydık. Rekabetçi olamamak demek, ürünün elde kalması veya maliyetinin altında bir fiyatla satılarak zarar edilmesi demekti. Cevizcilik artık öyle bir meşgale idi ki, ya hobi amaçlı olarak ve gelir beklemeden üç-beş dönüm arazide yapılacak, ya da bu işten gerçekten ekonomik getiri bekleniyorsa ölçek ekonomisi tutturulacaktı. Arada derede kalan toprak büyüklüklerinde, hele de planlanan verim alınamıyorsa uzun vadede zarar riski olabilirdi. Benimse bir bahçeyi, zararını cebimden finanse ederek idame ettirebilecek gücüm yoktu.

İkincisi köyde gelip geçici, yabancı bir kiracı değil, kalıcı olduğumu, artık o köyden biri olduğumu köylüye göstermek istiyordum. Bu, tahsis sürecinde önemliydi. Çünkü o zamanki mevzuata göre özel ağaçlandırma yapma talebim köyde askıya çıkarılacak, o köyde oturanlardan herhangi birisi araziye talip olursa öncelik onun olacaktı. Eğer tapum olursa kimsenin beni, bana arazisini satan köylü vatandaşı, yanımda çalışma sözü alarak hazine arazisini bana devredecek olan Murat’ı, bana söz vermiş ve arazi için aracı olmuş bulunan muhtarı kırma pahasına araziye talip olmayacağını düşünüyordum. Böylesine küçük yerlerde ilişkiler çok önemliydi ve ben artık hiçbir şeyi şansa bırakmamaya kararlıydım.

Üçüncü neden, en az 10 dönümlük tapulu bir arazide kurulacak kapama ceviz bahçesi için hem Orman Bakanlığı’ndan hem Tarım Bakanlığı’ndan hibe ve teşvik alabilme imkanıydı. Hesaplarım, tarla bedelinin yarısının daha sonra devletten alınabileceğini gösteriyordu.

Dördüncü neden de hazine arazilerinde yapılaşmanın arazi büyüklüğünün binde birini geçmesine izin verilmemesiydi. Bu da 51 dönümlük arazide 51 metrekare anlamına geliyordu ki bu kadar dar bir alana hangar-depo, konteyner, ceviz serme ve kurutma alanı, gerekirse küçük bir ev konumlandırmak mümkün değildi. Oysa Özel Ağaçlandırma kapsamındaki tapulu arazilerde yapılaşma izni %6 idi ve bir ceviz tesisi için gerekebilecek yeterli alanı sağlayacaktı.

Orman Bakanlığı’na proje onaylatıp hazineden arazi tahsisini sağlamanın ve Özel Ağaçlandırma teşviğini almanın ne kadar zor bir süreç olduğunu iyi kötü biliyordum. Bu bürokratik süreci sadece bir kez yaşamak için araziye sınır komşusu olan küçük tarlalardan satın alabileceklerim varsa hemen şimdi alıp, hepsi için bir kere uğraşayım dedim. Sonradan yıllar içinde alınacak tarlaların arazi hazırlığı, çitleme , fidan dikimi işleri de ekonomik olmayacaktı. Murat’la araziye sınırı olan köylülere haber saldım. Hiçbirisi satmaya yanaşmadı. Zaten bu Boşnak köyünde o tarihe kadar yabancılara tek bir arazi satışı dahi yapılmamıştı. Bir de sınır tarlalarının neredeyse tamamı çok hisseliydi. Hissedarların kimi ölmüş, kimi başka şehirlere göçmüştü. Veraset işlemleri yapılmadan ve bunun için önemli bedeller ödenmeden satışları hukuken ve pratik olarak imkansızdı. Bir tek kuzey sınırı boyunca uzanan tarla tek hisseliydi ve muhtara aitti. 11 dönüm kadardı. Muhtar o sırada banka kredisiyle traktörünü yenilemişti ve sanırım biraz sıkışık durumdaydı. Ben de bu araziyi bulmamdaki katkısından ve aracılığından dolayı ona olan minnet borcumu usulünce ödeyebilmek için bir fırsat arıyordum. O zamanki piyasa değerinin biraz üzerinde bir fiyatla tarlasını satın almayı önerdim. Kabul etti. Haziran ayında tarlayı satın almış, bu vesileyle hem gönül borcumu ödemiş, hem de artık bu köyün yerlisi olmuştum.

(Devam edecek)

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön