agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 26-05-2008, 12:50   #1
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 03-06-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 16
Milli park, tabiat parkı ve tabiatı koruma alanları “yap-işlet-devret”

YİNE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARA, HEM DE YİNE ÖZEL OLARAK KORUMA ALTINA ALINMIŞ OLANINA...

Bilindiği gibi doğal ve kültürel varlıklar, herhangi bir bireyin ya da toplumsal sınıfın emek ve sermaye harcamasıyla oluşmaz. Çoğunluğunun varlıklarını sürdürebilmesi için de yine herhangi bir bireyin ya da toplumsal sınıfın emek ve sermaye harcaması gerekmez. Öyle ki, özel olarak düzenlenmediğinde, bu varlıkların getirilerinden herkese yararlanabileceği gibi götürüleri de herkesi etkiler. Bu nedenledir ki, tüm doğal ve kültürel varlıklar kamusal varsıllıklardır; dolayısıyla, kamu yararını ençoklayabilecek doğrultuda “değerlendirilmeleri” gerekir.

Ancak, bilindiği gibi, kapitalist üretim ilişkileri, bu gereğin yerine getirilmesini gücü yettiğince engellemeye, en azından güçleştirmeye çalışır, bu doğrultuda çeşitli düzenekler geliştirir ve işletir. Tüm tarihsel dönemlerde ve dünyanın her yanında çoğu zaman en acımasız biçimde işletilen bu yönelimde temel sürecin sermaye birikimi olduğu bilinmektedir. Kapitalist üretim ilişkileri ancak bu süreci geliştirebildiği ölçüde varlığını sürdürebilmiş ve yaygınlaşabilmiştir. Bu evrensel gerçeklikler, özellikle son yirmi yirmibeş yıldır hem dünya genelinde hem de Türkiye özelinde, deyiş yerindeyse gözle görülebilir elle tutulabilir somutlukta yaşanmaktadır. Emeğin yanı sıra doğal ve kültürel varlıkların, örnekleri ancak 19. Yüzyılın başlarında görülebilecek biçim ve düzeyde sömürülmesine yönelik düzenlemeler artık ülkemizde olağanlaşmıştır.

Mayıs ayı başlarında 3996 sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkından Kanun”da yapılan değişiklik de siyasal iktidarın “orman” sayılan arazilerin, otlakların, bozkır ve makiliklerin, verimli tarım arazilerinin, kıyıların, akarsu ve göllerin, yaylaların vb doğal varlıkların çeşitli yollarla yerli ve yabancı sermayeye açma çabasının en son örneklerinden birisidir.

Siyasal iktidar artık “sineğin de yağını çıkarma” çabasında...

Bilindiği gibi, 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkından Kanun, “...kamu kurum ve kuruluşlarınca (kamu iktisadî teşebbüsleri dahil) ifa edilen, ileri teknoloji ve yüksek maddî kaynak gerektiren bazı yatırım ve hizmetlerin, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasını sağlamak” amacıyla, 1994 yılında, çıkarılmıştır. Akla gelebilecek her türlü kamusal “...yatırım ve hizmetlerin yaptırılması, işletilmesi ve devredilmesi konularında, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde sermaye şirketlerinin veya yabancı şirketlerin görevlendirilmesini...” düzenleyen Yasada Mayıs ayı başında yapılan değişiklikle, kapsam alabildiğine genişletilmiş, uygulama da büyük ölçüde kolaylaştırılmıştır.

Öyle ki, bu düzenlemeyle
“...milli park (özel kanunu olan hariç), tabiat parkı, tabiatı koruma alanı ve yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında planlarda öngörülen yapı ve tesisler...” de “yap-işlet-devret” kapsamına alınmıştır.

Milli parklar, tabiat parkları, tabiatı koruma ve yaban hayatı koruma ve geliştirme alanları da ticari yapılaşmaya açılacak !

Bilindiği gibi ülkemizde milli parklar, önceleri 1956 yılında çıkarılan 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 25. maddesi ve milli parkların yanı sıra tabiat parkları, tabiatı koruma alanları 1983 yılında çıkarılan 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, yaban hayatı koruma ve geliştirme alanları ise 2003 yılında çıkarılan 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu uyarınca belirlenmekte ve yönetilmeye çalışılmaktadır.

Kolaylıkla kestirilebileceği gibi, çok özel doğal, tarihsel ve kültürel özellikleri nedeniyle daha etkili biçimde korunabilmesi için ayrılan bu alanların özel yaklaşım ve tekniklerle yönetilmesi gerekmektedir. Başka bir söyleyişle; bu alanların tüm öğeleri ve süreçleriyle korunması, hem koruma altına alınmalarının doğası gereğidir hem de Anayasanın 63. maddesi ile anılan yasaların zorunlu kıldığı temel bir yönetsel ilkedir. Sözgelimi, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesine göre;
tabiatı koruma alanları, bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan, tehlikeye maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabiat olaylarının meydan getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlaka korunması gerekli olup sadece bilim ver eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarıdır
biçiminde tanımlanmaktadır. Yasanın 10. maddesine göre bu alanlarda sözü edilen amaçlar dışında kullanımlara izin verilemez. Oysa, 3996 sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkından Kanun”nda yapılan söz konusu değişiklikle, bu alanlarda bile “yap-işlet-devret” yaklaşımıyla ticari yapılaşmaların yolu açılmış olmaktadır.

Hangi yasa uygulanacak ?

Söz konusu değişiklikle, iki yasa arasında çelişkili bir durum da yaratılmıştır: 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun yukarıda değinilen 2 ve 10. maddelerine göre, “tabiatı koruma alanlarında”, bilimsel araştırma ve eğitim dışında hiçbir etkinliğe izin verilmemesi gerekmektedir. 3996 sayılı yasa da yapılan değişiklik ise “sermaye şirketlerinin veya yabancı şirketlerin...” bu alanlarda da işletebilecekleri tesisleri yapmalarını olanaklı kılmaktadır. Öyle ki, bu durumda hangi yasanın uygulanacağı, bu çelişkinin nasıl giderilebileceği belirsizdir.

Doğa rantı özelleştiriliyor...

Yapılmak istenenin “doğa rantının” özelleştirilmesi, giderek de yabancılaştırılmasının dışına başka bir amacı yoktur: Milli parklar, tabiat parkları, tabiatı koruma ve yaban hayatı koruma ve geliştirme alanları, görece olarak üstün sayılan doğal özelliklere sahip oldukları varsayıldığı için ayrılmış ve yasal olarak koruma güvencesine kavuşturulmuştur. Bu nedenle de, görece olarak daha az bozulmuş, yapılaşmış ve kirlenmiş alanlardır. Dolayısıyla, bu gibi alanların sahip oldukları “doğa rantı”, çevresindeki alanlara göre çok daha yüksektir. Siyasal iktidar bu gerçeğin de ayırdına varmıştır ve üstlendiği misyonun gereğini yerine getirmeye; “doğa rantını” da özelleştirmeye çalışmaktadır.

Böylece; 2006 yılı sonu itibariyle, tümüne yakın bir kısmı “devlet ormanı” sayılan yaklaşık 3 milyon hektar alandaki;
  • 38 milli park (877 616 hektar),
  • 21 tabiat parkı (76 869 hektar),
  • 22 tabiatı koruma alanı (64 353 hektar) ve
  • 123 yaban hayatı koruma ve geliştirme alanının (1 851 317 hektar)
“doğa rantına” özel yerli ve yabancı sermayeli şirketler tarafından el konulabilecektir. Böylece, 2005 yılında “...eko-tarım ürünleriyle AB pazarlarında yüksek gelir sağlamayı hedeflediklerini...” belirten ve ardından da;
“...Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı çerçevesinde tarıma uygun Hazine arazilerini çiftçilere kiralayacaklarını belirterek, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerden talep aldıklarını kaydetti. Almanya, Çanakkale’deki Troya Tarihi Milli Parkı için teklif verdi. Hollanda ise büyükelçilik düzeyinde başvuruda bulundu.
açıklamasını yapan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü’nün yaklaşımına hukuksal dayanaklar da sağlanmış olmaktadır.

***

Kapitalizm, ülkemizde de, deyiş yerindeyse “denize düşmüş, yılana sarılma” açmazına girmiştir; yeni ve daha kolay sermaye birikim alanları bulma çabası içindedir. Bu amaçla, şimdilerde ülkemizin, henüz tümüyle yerli ve yabancı sermayeye açılmamış her türlü doğal ve kültürel varsıllığına yönelmiştir. Siyasal iktidar ise, yine deyiş yerindeyse “meydanı boş bulmuştur” ve türlü olanağı yerli ve yabancı sermayeye sınırsızca sunmaya çalışmaktadır. 3996 sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkından Kanun”nda Mayıs ayında yapılan değişiklikle milli park, tabiat parkı ve tabiatı koruma alanlarının da “yap-işlet-devret” düzeniyle yatırımlara açılması bu amacın en son ürünüdür.

Bakalım, Turizm Teşvik Kanunu’ndaki değişiklik karşısında hemen hemen hiçbir etkili çabaya girmeyen ya da giremeyen ilgili meslek kuruluşları, çevre/doğa korumacı kişi ve kuruluşlar bu gelişme karşısında edilgenliğini ne denli sürdürecek; göreceğiz.

Yücel Çağlar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-05-2008, 15:08   #2
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Sevgili arkadaşlar,

Yücel Bey'in yazılarına neden hiç cevap yazmıyorsunuz?

Kendi kendine konuşur gibi duruyor...

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-05-2008, 15:16   #3
Ağaç Dostu
 
eskimo's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-06-2005
Şehir: Didim
Mesajlar: 741
Galeri: 24
Sayın Yücel Çağlar,bilgileriniz ilgiyle okuyorum,
bazende Cumhuriyet Tarım dergisinden izinsiz alıntı yapıyorum.

Aşağıda bu konu hakkında,site içesinde başka forumdan alıntı yaptım.

Alıntı:
Yeni ''tabiat parkları'' mı?

2 Aralık 2007

Yeni ve olumlu bir girişim gibi gösterilmek istenmesine karşın 'tabiat parkı' uygulamasının orman, mera, özel çevre koruma alanları ve fidanlıkların amaç dışı kullanıma açılarak, bunlar üzerinden rant sağlanmaya ve özelleştirmeye hizmet edeceği görülüyor........

AHMET DEMİRTAŞ
Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği
Kent ormanları, tabiat parkları üzerine...
Alıntı:
Kent Ormanciliği

1

KENT ORMACILIĞI
(BÜYÜK İLLERDE OGM DIŞINDA ÖRGÜTLENME İHTİYACI)

Cengiz ELTAN
Orman Mühendisi

Kent Ormanı deyimi kapsamı içine bir kentin içinde ve yakın çevresinde tabiat ormanından kalma koruluklar,sonradan tesisi edilmiş suni ormanlar şehir parkları kamu bina çevreleri ve özel mülklerdeki ağaçlar, cadde ve yollardaki ağaçlar diye tanımlanmaktadır(Atay)
Kent ormancılığı, kent halkının dinlenme ve sağlığına hizmet eden, kent ekosistemini düzenleyen, kentin içinde ve çevresinde bulunan ormanlar ve bu alanların tesisi, yönetimi ve planlanmasıdır.
Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Çevre Sözleşmeleri 1992-Strasbourg Avrupa Kentsel Şartında; kentlerde doğa koruma alanlarının kurulması ve bitki kullanımının geliştirilmesi, açık alanların planlanması benimsenmiştir. Kent ormanları her kent yaşamına özelliğini verir, ilginç bir boyut kazandırır ve kent peyzajını belirgin bir şekilde etkiler. Bu öğelerden yoksun bir kent bireysel özelliğini kaybeder. Psikolojik açıdan kent ormanları kent halkının ruh ve beden sağlığı üzerinde küçümsenmeyecek düzeyde olumlu etkileri vardır. Her şeyden önce insanlara kent ortamında doğa ile temas etme, zaman ve mevsimlere göre doğada oluşan değişimleri gözlemleme olanağı vererek, doğa ile bütünleşmelerini sağlarlar. Bilim adamlarına göre ağaçların yeşil rengi insanları hoşnut kılıp rahatlık duygusu vermektedir. Yeşil kuşaklar özellikle kentin ana giriş ve çıkışlarındaki oluşturdukları yeşil doku ile ziyaretçilerin kent hakkındaki ilk izlenimlerini olumlu yönde etkilemekte ve kente prestij kazandırmaktadır. Kentlerin yaşam kalitesi ve konforu bakımından yapılan değerlendirmelerde, sahip olduğu ağaç varlığı önemli bir gösterge kabul edilmektedir.(Gök)
Kentlerimizde bugünkü yeşil alan yoksunluğu nedenlerinin başında; imar planlarımızın eksiklikleri, yetersizlikleri ve imar planlarına uymama alışkanlığı, vb gelmektedir. Kentlere, her yıl kırsal alanlardan akan nüfus, kişi başına düşen yeşil alan miktarını giderek düşürmekte ve yeşil alanlar, bağnazca tahrip edilmektedir. Üstelik bunlara eklenen çevre kirlenmeleri yeşili ve yeşil elemanları da barınamaz duruma getirmiştir(Pamay)
Bu tanımları verdikten sonra kent ormancılığının ne denli düzensiz ve son yıllarda da sayın başbakanımızın iştirakleriyle açılan kent ormanları niyetinin son derece çağdaş ve mükemmel; ancak planlamasının Kent Ormancılığı mantığından çok uzak olduğu görülecektir. Öncelikle teknisyen ve akademisyenlerin doğru projeyi karar merciine sunması elzemdir. Bu makale çağdaş yaşam ortamlarını doğayla kaynaştıracak uygulanabilir bir Kent Ormancılığını sunmayı amaçlamaktadır. Ülkemizin demografik verilerine kısaca bir göz gezdirdiğimizde bize yön verecek çok ilginç sonuçlara ulaşmaktayız.
Görüleceği üzere 1970-2000 nüfus sayımlarına şehir nüfusu %38 den %65 e çıkmıştır. Şehir nüfus yoğunluğunun İlçe ve kasabalar ayrıldıktan sonra Nüfusumuzun %44 ü İl merkezlerinde yaşamaktadır. % 44 il nüfusunun %30 u 10 ilimizde yaşamaktadır.


%30 nüfusumuzun yaşadığı 10 il sırasıyla; İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Gaziantep, Konya,Antalya,Mersin,Diyarbakır,İçel dir. Orman Büyüklüğü az olan Gaziantep Konya,Diyarbakır dışındaki kentlerimizdeki Nüfusumuzla Orman İdaresinin tüm ilişkisi çatışmalar düzeyindedir. Demografik verileri burada bırakarak OGM verilerine bir bakalım.

Büyük illerimizde orman suçları özellikle açma ve işgal suçları incelendiğinde tüm orman köylerinden daha fazladır. Yaklaşık 10 bin Ha alanlarda kurulmuş ve mevzuatı odun hammaddesi üretmek ve pazarlamak üzerine kırsal alana yönelik yapılandırılmış Orman İşletme Şeflikleri Orman suçlarıyla mücadele ve İNFAZ işlerinde yetersiz kalmaktadır.

Anayasamızdaki “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir.” Hükmü gereği devletçe şehir ormanlarının işletilmesi gerekir. İl merkezi ve civarındaki ormanlar ODUN HAMMADE ÜRETİMİ amacını aşmıştır. Bu sebeple MORAL ÜRÜNÜ diyebileceğimiz Rekreasyon fonksiyonunu yerine getirmelidir. Mevcut ORMAN İŞLETME MÜDÜRLÜĞÜ mantığıyla yönetilmesi mümkün değildir. Şehirlerimizdeki OGM yapılanması kırsal yapılanmayla eşdeğer olduğundan OGM Büyük şehirlerde anayasal işlevini yerine getirmekte acz içine düşmektedir.

Birçok belediyelere verilen Orman içi piknik yerleri, ve Kent Ormanı diye kurduğumuz büyükçe mesire yerleri şehir nüfusuyla karşı karşıya kalmaktadır. Oysa buralar ya gelişigüzel gayri ciddi işletmelere ihale edilmiş veya hülleyle (köy, belediye tüzel kişilerince kiraya verilmiştir.) Buralarda otopark parası,giriş parası veya büfe yerine oluşturulmuş yarı restoranlar işlemektedir.Ne OGM ce buralara ihdas edilmiş bir kadro ne de kurumsal bir yapılanma yoktur. Bulunduğu yerdeki işletme şefine yüklenmiş bir angarya daha… olarak yürütülmektedir.Toplum istifadesinde olmayan kamu alanlarının sahipsizleştiği gibi orman alanlarımız sahipsizleşmektedir. Hiçbir belediyenin parkının işgali duyulmamasına rağmen ormanlık alanlar sürekli işgal tehdidi altındadır.

Nüfus büyüklüğü itibarıyla ülke nüfusunun %30 unu oluşturan 10 il merkezimizin Orman Belediye İmar alanlarının 2-5 km mesafesindeki doğal sınırlar içerisindeki Orman şehir nüfusunun beklenti ve ihtiyaçlarına yönelik planlanması gerekmektedir. Bu alanın odun hammaddesi üreten birimin dışında başka bir birimle alansal sorumluluğuyla yönetilmelidir.Bu ayrışma hem OGM kuruluş amacında daha rahat çalışmasını sağlayacak hem de Kent Ormanları örgütlenmesi gerçekleşmiş olacaktır. kent orman alanlarında 1000 ha aşmayan örgütlenmeye gidilmelidir.

Şehir Orman Alanlarında bulunan dava konusu yerlerin dava süreci OGM ce neticelendirilerek ve tüm kadostral işlemler tamamlanarak yeni birime aktarılması gerekir. İllerin Belediye Toplu taşıtlarında kullanılan ödeme sistemiyle bu alanların tamamı standartlanmış ücretlerle hizmet vermelidir.Bu planlama Şehir ve Bölge Planlama uzmanları ve Peyzaj Mimarları ve Orman Mühendislerinin müşterek çalışmasıyla sağlanabilir.Kentlerdeki tüm orman alanlarına giriş çıkış kontrol altına alınmış olmalıdır.

Hülasa Nüfus büyüklüğü itibarıyla ülke nüfusunun %30 unu oluşturan 10 il merkezimizin Ormanları Belediye İmar alanlarının 2-5 km mesafesindeki doğal veya yapay sınırlar içerisindeki Orman alanlarının Kent Ormanı olarak ayrı bir birimde örgütlenmesi zaruridir.Bu örgütlenmenin çok süratli ve hızlı hareket edebilmesi için Belediye,%24,5-İl Özel İdareleri %24,5 ve Orman Bakanlığı %51 hisseleri olmak üzere kurulacak”İSTANBUL KENT ORMANCILIĞI A.Ş. ”ANKARA KENT ORMANCILIĞI A.Ş. gibi şirketler kurularak daha dinamik ve etkin çalışılması sağlanabilir.
Devlet ormanlarının yönetilmesi ve işletilmesi kırsal alana göre örgütlenmiş bir genel müdürlükçe yürütülmesi yerine; Ülke nüfusunun %30 una hitap edecek ve alan olarak küçük ancak yaygın birimlerele hem şehir nüfusuna hitab edecek hem de sayın Başbakanımızın söylediği gibi “Devlet Ormanından Millet Ormancılığına “ geçiş sağlanacaktır.

Kent ormanları, tabiat parkları üzerine...

eskimo Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-05-2008, 15:17   #4
Ağaç Dostu
 
eskimo's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-06-2005
Şehir: Didim
Mesajlar: 741
Galeri: 24
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi malina Mesajı Göster
Sevgili arkadaşlar,

Yücel Bey'in yazılarına neden hiç cevap yazmıyorsunuz?

Kendi kendine konuşur gibi duruyor...
Kendi adıma, bu engin bilginin karşında anlamsız ve sığ yazmaktan mı çekindim ne?

eskimo Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-05-2008, 15:27   #5
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Hmmm aynı dertten muzdaribiz

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-05-2008, 15:52   #6
Ağaç Dostu
 
eskimo's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-06-2005
Şehir: Didim
Mesajlar: 741
Galeri: 24
Kanunun ilk kurbanı;
Alıntı:
Spil Dağı, ilk özel milli park oluyor
Pazar, 25 Mayıs 2008

Yap-işlet-devret modeliyle özel sektöre açılan ilk milli park Spil Dağı'nda özel sektör otel ve teleferik yatırımı yapacak. Şu anda milli parkı Manisalılar piknik alanı olarak kullanıyor.

Milli parklar yap-işlet-devret (YİD) yöntemiyle özel sektöre açılacak. 30 tabiat koruma, 100 tabiat anıtı ve 40 milli parkın kapsamına girdiği projenin ilk örneği ise Manisa'daki Spil Dağı'nda gerçekleşecek. YİD kapsamında özel sektöre açılması planlanan Spil Dağı'nda şu anda 25 bungalov, 3 adet yeme-içme yeri bulunuyor. Projeyle birlikte Spil Dağı'na otel ve teleferik yapılacak. Ve özel sektör bunları belli bir süre işletim hakkına da sahip olacak.

Milli parklar ve tabiat koruma alanlarını yap-işlet-devret kapsamına alan yasa değişikliği iki gün önce Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, devlet karayolları, gar kompleksi ve lojistik merkezleri, sınır kapıları, toptancı halleri ile özel kanunu olan parklar hariç olmak üzere milli parklar, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında planlanan projelerin özel sektöre yaptırılmasının önü açıldı.

Milli parkların da bu yasa kapsamına alınmasının nedeni ise bu alanlara yönelik yatırımların uzun sürmesi ve yüksek maliyetli olması olarak açıklandı. Yeterli ödeneğin olmaması nedeniyle bu alanlara yönelik projelerin özel sektör eliyle hayata geçirileceği ve YİD süresi dolduktan sonra da Çevre ve Orman Bakanlığı'na devredileceği kaydedildi.
...........................
http://www.bahcesel.com/content/view/7138/3117/

Alıntı:
Yeterli ödeneğin olmaması nedeniyle bu alanlara yönelik projelerin özel sektör eliyle hayata geçirileceği ve YİD süresi dolduktan sonra da Çevre ve Orman Bakanlığı'na devredileceği kaydedildi
.
Ne hayırlı özel sektörlerimiz var.
Devletin işini yüklenecek ve sonra bu işletmeleri hayrına Çevre ve Orman bakanlığına devredecek!
Yoksa ben mi yanlış anladım?

eskimo Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-05-2008, 19:48   #7
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Doğru anlamışsın

Aslında bu denklem tam tersi değil miydi?

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-05-2008, 22:17   #8
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,592
Yücel bey lütfen aydınlatmalarınıza devam edin,zira öğreneceğimiz çok şeyler var. Yapılan herşey çok çelişki dolu.
Örneğin ÇED raporu vermekte kimler,hangi kurumlar ve hangi uzman kişiler yetkilidir?
Milli Parklar kanunu kapsamında Tabiat Parkları,Milli Parklar,kent ormanları v.s kapsam ve kavram farklılıkları nelerdir? v.s gibi konuları da karşılaştırarark irdeleyelim lütfen ?
Aydınlatmalarınız için şimdiden sonsuz teşekkürler.

Mahmut Leventoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-05-2008, 01:53   #9
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 25-04-2007
Şehir: İzmir - Saraykent 6
Mesajlar: 141
Geçen hafta Antalya'dan İzmir'e Marmaris - Muğla üzerinden hem o güzel koyları görerek hem de Ölüdeniz'de de denize girerek gelmek istedik. Yolda 2 kez resmen neye uğradığımı şaşırdım.

İlk şapşallamam Ölüdeniz'e geldiğimizde oluştu. Akşamüstü 7 gibi milli parka girmek isterken kasadaki hatun bizden önce paraları aldı, fişimizi kesti ve ardından saat 8'e kadar kalabilirsiniz dedi. Ben de "neden ki deniz 8'den sonra kapanıyor mu" dediğimde bana "burası özel işletme olduğu için mesaisi var artık" şeklinde benim halen anlayamadığım bir cevap verdi. Önce durumu anlayamadım. Ölüdeniz'in o serin sularına girdikten yaklaşık yarım saat sonra bir görevli gelip ufak ufak hazırlanıp çıkmamızı söyledi.

Yaşadığım olayın ne kadar iğrenç ve rezil olduğunu anlatmaya çabalamak istemiyorum. Yer: Ölüdeniz kıyısı ve adamın birisi bana gelmiş denizden çık kapatıyoruz kardeşim diyor.

Sebep: Özel işletme olması. Açıkçası yanımda 3 arkadaşa daha olduğu için kendime yakışır bir şekilde davranamadım. Yoksa benim yapacağım hareket gayet belliydi. Bana çıkar mısınız kapatıyoruz yavaş yavaş diyen adama küstahça çıkmıyorum abi ben burda sabahlamayı düşünüyorum diyerek gerçekten de milli parktan çıkmazdım. Ardından polis mi çağırır beni mi döverdi bilemem. Ama bana halen daha saçma geliyor.

Özel işletmeye verilmiş milli park, kumsal ve deniz. İşletmeyi kapattıkları saat 8'den sonra içeride sadece o işletmede çalışanları ve tanıdıkları keyif yaparken ben, bir vatandaş olarak oraların asıl sahibi olarak hem girmek için para vereceğim hem de saat 8den sabah 7ye kadar oraya adım atamayacağım. Bana ait bir yere gece girdiğim için özel mülke izinsiz girmekten ceza alacak konuma düşeceğim.

Bu olayın şokunu atlattıktan sonra da yolda giderken yeni bir tünel açıldığını yaklaşırken tabelalardan anladık. Aaaa dedim ne güzel yeni tünel açmışlar ordan gidelim yolu kısaltalım. Fakat son dönüşü de geçtikten sonra tünelin başında gişeler olduğunu gördüm.

Yaklaşıp durduğumda bu nedir abi diye sordum ve bana "Yap, işlet, devret" dedi.

Ne yani şimdi tünelden geçmek için para verecektik... Hem de 2,25 veya 2,75 gibi bir para. Belki yüksek bile olabilir hatırlamıyorum. Neyse mecbur verdik çünkü geri döneceğim bir yol yok. Tünele yaklaşırken paralıdır işareti vs.. yok. Parayı verdik ve kısacık bir tünelden geçtik. Verdiğim para İzmir - Aydın otoban parasından daha fazlaydı. Otobanda upuzun Selatin Tüneli var. Fakat bu para verip geçtiğim tünel otobandan pahalı ve kısacık bir tüneldi fakat Yap, İşlet, Devret modeliydi.

Yorum yapmak istemiyorum...
Sadece ben her iki yerde de ödediğim paradan %18 devlete bıraktım...

lizard Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 02:42.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024