|
Anket Sonuçlarını Göster: GDO'lu besinler tüketmek ister misiniz? | |||
GDO'suz olduğunu bilmek istiyorum | 243 | 98.38% | |
Binde dokuza kadar GDO'lu içerik benim için sakıncasızdır | 2 | 0.81% | |
Benim için olmuş, olmamış farketmez | 2 | 0.81% | |
Oy Verenler: 247. Bu ankete oy veremezsiniz |
|
Dış Bağlantılar | Konu Araçları | Mod Seç |
17-03-2012, 19:10 | #271 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Alıntı:
Siz glikoza, fruktoza ve sakkoraza mı karşısınız, yoksa GDO'lara mı? Sizin verdiğiniz linkler benim söylediklerimi teyit ediyor. Ben diyorum ki bunlar doğal gıdalarda zaten bulunuyor. Benim söylediklerimde ne yanlış var? Hala anlayabilmiş değilim. Yani mesajınız beni destekliyor mu, karşı mı çıkıyor onu bile tam anlayamadım. Saygılar.. |
|
17-03-2012, 19:40 | #272 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 26-04-2010
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 154
|
Bir cümle ile yanıtlayacak olsanız. GDO ve ürünlerinin, bebek maması ve devam maması ile küçük çocukların ek besinlerinde kullanılması neden yasak? |
17-03-2012, 20:07 | #273 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
|
Alıntı:
GDO karşıtlarına verilen bir taviz olarak yasak. |
|
17-03-2012, 20:25 | #274 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Siyasi! |
|
17-03-2012, 20:49 | #275 |
-
|
Maalesef bence de siyasî. Ve hattâ dalga geçer gibi. Bebeklerimizi koruyoruz gibi yaparken 1,3 milyon ton GDO mısırı, külliyatlı miktarda GDO soya, vb. gibi ürünleri 2-3-4-5-6-7...30-40-...-80-90... yaşındaki insanına türlü gıdalar içinde afiyetle yediren sistem yurttaşını aldatıyordur. |
17-03-2012, 20:56 | #276 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Bu şeker işi biraz kafama takıldı. Aslında gıda sanayisinde en fazla kullanılan şeker türlerinden biri Maltodekstrinmiş. Diğer taraftan ilginç bir makaleye rastladım. Adı farklı olsa da farklı şeker türleri kullanılmasının hiç bir anlamı olmadığı mealine gelecek şeyler söylüyor. Hatta ABD'de obesitenin en büyük nedeni olarak gösterilen rafine şeker kullanımının aslında doğrudan bir ilişkisi olmadığını, asıl sorunun günlük diyette alınan kalori ortalamasının kişi başına 500 kalori kadar artmış olmasını suçluyor. Özet olarak; şekerin farklı yöntemlerle elde edilmiş olmasının pek fazla anlam içermediğini söylüyor. Functional Ingredients | A Sugar by Any Other Name | Food Processing Bu arada, GDO bazlı mısırdan üretilen şekerle, klasik yöntemlerle üretilen şeker arasında risk yönünden yapılmış çalışma bulamadım. Bulup da link veren olabilirse sevinirim. Sanayi şekeri üretilirken ne derece saflaştırılıyor, içinde sadece kimyasal anlamda şeker molekülleri mi kalıyor, yoksa kaynak bitkinin (yani mısırın) genetik partikülleri vs. de bulunuyor mu merak ediyorum. |
17-03-2012, 21:07 | #277 |
-
|
Ben bu konuya baktım, ancak tam toparlamış değilim. hatta ne aradığımı da şöyle itiraf edeyim: GDO'lu bir mısır kullanılarak elde edilen nişasta ve ardından bu nişastadan elde edilecek şekerlerde DNA kalıntısı olabilir mi olamaz mı? Kimyasal prosesler buna pek izin verirmiş gibi görünmüyor. Özetle bir yanıt bulamadım, araştırmaya devam ediyorum... (NBŞ Fruktoz ve Glikoz'un Sakkaroz yerine kullanılması hakkında külliyatlı miktarda eleştiri var, ancak bunu da konunun dışında tuttum.) Düzenleyen Odeh : 17-03-2012 saat 21:08 Neden: ekleme |
17-03-2012, 21:08 | #278 | |||||
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,964
|
Daha önce yeni bir GDO tohumun gelmekte olduğunu, bunun "2,4-D" isimli aktif maddeye dayanıklı olduğunu, bu yüzden Round Up Ready tohumlara bir alternatif olarak sunulacağını yazmıştım. (alıntı rastgele. Bu konuda çok haber var) Amerikan toplumunun duyarlı %4'ü çaresizce engellemeye çalışıyor ama büyük ihtimal engelleyemeyecekler. Round Up'a dayanıklı otlar tüm ülkeyi sardığı için RR GDO tohumlar yerine veya onunla dönüşümlü kullanılacak daha güçlü ve başka tesirli bir sisteme ihtiyaçları var. Sn.MeTePe, siz bu 2,4-D'yi bilirsiniz. Bu maddeye dayanıklı bir GDO tohum üretilmesine ve dünyaya yayılmasına nasıl bakarsınız? Daha önce linkini ve özetinden sonuç cümlesini verdiğim taze bir araştırma var (Cytotoxicity on human cells of Cry1Ab and Cry1Ac Bt insecticidal toxins alone or with a glyphosate-based herbicide). Özetinden alıntıladığım cümleyi yazmıştım zaten. Araştırmanın son cümlesi şöyle; Alıntı:
Alıntı:
GDO'lar üzerinde yapılan araştırmalar hakkında GDO şirketlerinin kısıtlamalar koyduğunu yazmıştım daha önce. Alıntı:
Geçen gün Meksikadaki endemik mısır türlerinin GDO mısırlar tarafından kirletilmesi hakkındaki bilimsel yayınına zorluk çıkarılan Prof.Alvarez Boylle ile yazışmaya devam ettim. Yazmakta tereddüt ediyorum ama şöyle bir şey söyledi; Alıntı:
Alıntı:
Söz gelimi, GDO bitkilerin gen kaçışı ile diğer ve endemik çeşitleri kirlettiği bu kadar belgeli ve aşikar iken çevreye etkisi yok demenin manasını kendi adıma düşünemiyorum bile. |
|||||
17-03-2012, 21:25 | #279 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Kusura bakmayın... Bir zirai ilaç olması dışında kayda değer bir bilgi sahibi değilim. Ancak araştırdıktan sonra yorum yapabilirim. |
17-03-2012, 22:03 | #280 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Diyor ki, BT toksinini çeşitli dozlarda laboratuarda insan böbrek hücrelerinden üretilmiş kültürlere verdik ve 50ppm ve 100ppm dozlarında öldürücü sonuçlarla karşılaştık. Bu arada ufak bir detay ama insan serumunda bu toksin seviyesi 0.1-0.2ppm düzeylerinde çıkıyor. Çalışmayı yapanlar, GDO'da bu toksin olduğu için tüketenler bundan zarar görebilir diyor. Haklılar da... Birisi 0.1-0.2ppm dozlarında BT toksininin etkileri üzerine bir çalışma yaparsa bunu görmüş oluruz. Kendileri bu düzeylerde bir zarar tespit edebildiklerini gösterememişler. Bu arada, ziraatten pek anlamadığım için soruyorum... Bildiğiniz, insana hiç bir zararı olmadığı kanıtlanmış zirai ilaç var mı? Balkonda yetiştirdiğim tere, roka falan küçük sinekler tarafından yeniliyor. Bunun için zehirsiz bir zehir bulamadım hala.. |
|
18-03-2012, 00:08 | #281 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,964
|
Alıntı:
|
|
18-03-2012, 00:10 | #282 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Anladığım kadarıyla bu 2,4-D ilacı dünyada bol miktarda kullanılıyor. Neredeyse tüm ülkelerde kullanımına onay verilmiş. Zaten kullanılıyor. Şimdi bir firma çıkmış, diyor ki... ben bu herbisite dayanıklı soya fasülyesi yaptım. Siz bu 2,4-D'yi kullansanız bile sadece zararlı otları öldüreceksiniz, fasülyelere bir şey olmayacak! Peki, güzel! Burada şöyle bir risk ortaya çıkıyor. Bu tohumu kullananlar 2,4-D'yi endişe etmeden kullanabilecekler. Dolayısıyla gerekenden fazla 2,4-D kullanılabilir. Evet, doğru! Peki bu 2,4-D dayanıklı fasülyeleri GDO ile değil de, normal melezleme yoluyla veya doğadan ıslah ederek elde etseydik sonuç değişir miydi? Açıkcası sanmıyorum. Demek ki aradaki tek fark birinde bitkiye bir gen sokuşturulması. Biraz araştırınca melez tohumların ciddi çevresel sonuçlar doğurabileceğini gördüm. Özellikle bunlarda kullanılan mantar ilaçları, antibiyotikler veya hormonların dikkat çekici etkileri olmuş. Pazara gittiğimde gördüğüm ürünlerin çok ciddi bir kesimi hibrit tohumlardan elde edilmiş. Herhangi bir tohum satıcısına baktığımda satılan 10 tohum cinsinden 6-7 tanesi hibrit. Burada neden "HİBRİT İSE BİLMEK HAKKIMIZ!" şeklinde bir başlık açılmadığı soru işareti oluştu bende. **************************** Bazı kişilerin Organik Tarım fanatiği olması anlaşılabilir bir şey. Ancak markete gittiğimde kilosu 1TL'ye satılan sulu, lezzetli, iri, dayanıklı domates varken, kilosu 5TL'ye ezik, büzük, kolay çürüyen domatesi kimin satın alacağını da merak etmiyor değilim. Bu arada bazı kişilerin "markette satılan domatesin tadı mı var?" dediklerini duyar gibiyim. Çok haklılar! Ama ben aynı domatesi bahçede yetiştirdiğimde markette satılan organik domatesten bile lezzetli oluyor. Demek ki sorun tohumda değil, pazarlanma şeklinde. (olgunlaşmadan toplanması vs.) ****************************** Şimdi sizin Prof.Alvarez Boyll yazışmasına dönecek olursak, diyorsunuz ki; "Bu konudaki bilim adamlarının %90'ı yalancıdır, çıkarcıdır, firmaların adamıdır. Bakın zavallı kadını ne hallere düşürmüş, makalesini 2 sene yayınlatmamışlar." İyi de nasılsa eninde sonunda yayınlanmış. Kendisine rica etsem sorar mısınız: Yayınlanması için mafya veya başka bir örgütten yardım mı almış? Bilim dünyasının da zaman zaman önyargıları olabilir. Örneğin küresel ısınmayla ilgili ortaya çıkan önyargı gibi... Ama her zaman karşıt fikirler olur ve bunları bugünün teknoloji çağında engellemek imkansız gibi bir şeydir. Mutlaka bir yerlerden patlak verir. Herşey bir yana, firmaların asla engelleyemeyeceği, dolaylı etkilere yönelik yapılan pek çok çalışma mümkündür. Şimdi sizin bakış açınızdan bakarsak, sayın Odeh'in ithal edilecek tohumlarla ilgili verdiği bir haber linki vardı. Bunu inceleyen bilim kurulu 9 başvurudan 6 tanesini reddetmiş, 3 tanesini onaylamış. Ben bu adamları nereye koyacağımı bilemedim. Bunlar firmaların adamı mı? 3 tohuma onay vermişler. O zaman diğer 6 sını niye reddetmişler? |
|
18-03-2012, 00:15 | #283 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Hayır, atmıyorum. Ama sinekler yiyor, ben seyrediyorum. O yüzden tamamen güvenli bir zehir olup olmadığını merak ettim. |
18-03-2012, 00:28 | #284 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,964
|
Bayer'in Liberty Link isimli genetiği değiştirilmiş pirinci 2006 yılında civardaki pirinç tarımı yapılan tarlalardaki pirinci kirlettiği için 11bin çiftçi tarafından dava edildi ve 2011 yılında $750 milyon tutarında cezaya çarptırıldı. |
18-03-2012, 00:43 | #285 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,964
|
"2,4-D" yi araştırırken Agent Orange'a da rastladınız mı bilmiyorum. Alıntı:
Bu olsa olsa, bir kaç yıl boyunca çok yoğun 2,4-D'ye maruz bırakılan fasulyelerde olabilir. Aynı Round Up'a direnç kazanıp tüm Amerikayı işgal eden pigweed gibi. Round Up'ın, RR GDO tohumlar yüzünden her yıl bir öncekinden fazla kullanılıp bu güne geldiği düşünülürse, 2,4-D zehiri de gitgide artan ölçülerde kullanılacak. Bunun sonunda da belki şu meşhur pigweed fazladan bir de 2,4-D direnci kazanacak. Burada endişe edilmesi gereken tabii ki pigweed'den çok 2,4-D olsa gerek. Bu aktif maddenin geçmişteki ünü pek de iyi değil sanki. |
|
18-03-2012, 01:04 | #286 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,964
|
Alıntı:
Elimdeki 50'den fazla atalık domates tohumunun (ki bazılarının 300 yıllık tarihi var) en vasatı hibrit tohumlardan çok daha lezzetli domates verir. Hepsinin farklı özellikleri vardır. Bir yerde iyi ürün vermesi için önce orada yerelleşmesi gerekir. Yerelleşenler herhangi bir hibridden daha da verimli olur. Her birinin farklı aroma, lezzet ve dayanıklılıkları vardır. Söz gelimi, bendeki bir çeşit sertliğini bir ay muhafaza edecek kadar dayanıklıdır. Hepsinin farklı toprak, besin, su isterleri vardır. Hibrid tohumlar, bana göre GDO endüstrisinin tohum tekelleştirmesindeki bir önceki aşaması. Yine az sayıdaki şirketin, yine gıdaya hakim olma ekonomisi içinde hibridler yaratıp, yine çiftçiyi her yıl yeniden tohum satın almaya mahküm etme taktiği idi. Oysa, her ihtiyaca göre ve her ortama göre yerel tohum var (hibridlerle tohum ıslahını biribirine pek karıştırmamak gerekir). |
|
18-03-2012, 01:09 | #287 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Ama Agent Orange'da asetik asit de var. Bildiğimiz sirkede bulunan asit... Bu yüzden sirkeden vazgeçmiyoruz. Ayrıca okuduğum kadarıyla, asıl sorumlu tutulan madde dioxin, 2,3,7,8-tetrachlorodibenzodioxin (TCDD). Aksi halde 2,4-D böyle fütursuzca ve yaygın olarak kullanılmaya devam edilmezdi. Öyle değil mi? Dirençli fasülye nasıl ıslah edilir bilmiyorum. Uzmanı değilim. Demek ki gen teknolojisiyle bunun daha kolay olduğunu düşünmüşler. Ama benim vurguladığım husus bu değil... eğer hibrit fasülye ile bu mümkün olsa yine karşı çıkılacak mıydı? Onu soruyorum. Çünkü burada asıl hedef sapıyor. Bir bitkinin özelliklerinin değiştirilmesi mi bizi rahatsız ediyor, yoksa bu işlemin gen teknolojisi ile yapılmış olması mı? Siz çok dolaylı bir yolla bu teknolojiyi sorumlu tutuyorsunuz. 3-5 sayfadır çok çeşitli sorular dile getirdim. Yazdıklarımla ilgili pek çok karşı görüş ve itiraz yazıldı. Ama sorduğum sorulara doğru dürüst hiç yanıt alamadım. Burada tarla, bahçe ile uğraşan bu kadar insanın bu soruların yanıtlarını bilmediklerini düşünmüyorum. Ve neden yanıt alamadığımı da anlamış değilim. Son sorularımdan birini tekrar dile getireyim... Neden "Hibrit İse Bilmek Hakkımız" diye bir kampanya yok? |
|
18-03-2012, 01:18 | #288 | |||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Alıntı:
Peki neden hibrit tohumlar bir tehdit olarak algılanmıyor. Bunu çeşitli kereler dile getirdim. Siz de ilk kez bu konuda yorum yaptınız. Alıntı:
Ama ıslah da tohum genetiğini değiştirmenin bir yoludur. Evrim sürecini hızlandırmak ve doğada kendiliğinden var olamayacak bir cins oluşturmaktır. Yöntem tamamen farklı ama sonuç aynı. |
|||
18-03-2012, 01:29 | #289 |
-
|
(292 nin son cümlesine istinaden: Gelişen teknoloji, uygulama alanının sonuçlarını yorumlayabilecek zaman bırakmayacak kadar güçlü propaganda yöntemlerini de birlikte getirmekte, icra etmektedir. Pazar ve kazanç neredeyse küresel bir imparatorluk vaadedecek kadar genişlemiş, hükümranlık umudu ve zaferini yakın gösterecek kadar hayatî unsurlara (gıda) el atılmıştır. Bu durum zaten yeterince endişe kaynağıdır.) |
18-03-2012, 01:31 | #290 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Buradan şunu anladım. GDO'lu ürünlerin en fazla zarar verdiği şey bu tohumları üreten firmalar. Adamlar 750 milyon dolar tazminat ödemek zorunda kalmışlar. Peki niye, çünkü kontaminasyon olduğunu duyan yabancılar pirinci satın almak istememiş ve pirinç fiyatları düşmüş. Çiftçiler de bu parasal kayıpları için dava açmışlar. İyi olmuş... firmalar artık daha dikkatli davranır. Düzenleyen MeTePe : 18-03-2012 saat 02:25 |
|
18-03-2012, 01:38 | #291 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Hibrit ve ıslah edilmiş ürünlere karşı olup olmadığınızı soruyorum sadece. Hadi ıslah edilmişleri de bir yana koyalım. Sadece hibrit olsun. Daha basite indirelim. Burada olduğunuza göre sebze, meyveden benden daha iyi anlıyor olmanız olası. Alışveriş yaparken aldığınız ürünlerin hibrit olmamasına özen gösteriyor musunuz? Bunu takip ediyor musunuz? Risklerini biliyor musunuz? Daha bir de tarım ilaçları ve gübre kısmı var ama henüz oraya gelemedik. |
|
18-03-2012, 01:56 | #292 |
-
|
Araya girmek istemediğimden parantez arasında yazmıştım ancak madem soru sordunuz, yanıtlayayım. Kaçamak değil aslında. Teknolojik gelişmenin ne getirip götürdüğünü para kazanmayı bir şehirliden çok daha fazla isteyebilecek bir çiftçinin dünyasında değerlendirilmesini isterim. Ne kadar umurunda olacağı konusu tartışılır. Bu durum 4 tarafı da belirgenleştiriyor: Teknoloji sahibi, buna izin veren/vermeyen politik irade, kullanan çiftçi, tüketen yurttaş. Bilim adamlarını bu konuya dahil etmiyorum. Islah ya da hibrite vereceğim yanıtın biyolojik ve teknolojik olarak biraz daha ileri götürülerek transgenik organizmalara bağlanabileceği riskine rağmen; ıslaha evet derim, melez(hibrit) e dengeli kalarak yaklaşmayı tercih ederim. Alışveriş meselesini sormayın, bu konuda tam bir derdim. Çok sevdiğim sebzeyi pek yiyemiyorum. Tavuk ve hamur sıfıra indi diyebilirim. Görünüm ele veriyor büyük oranda. Mesela GDO serbest olsun diyen bir arkadaşımı sivri biberle canına kastedecek şekilde kovalayabilirim. Çünkü biber öyle bir şekil almış ki.. Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Takip bu mertebede. Risk de görsel ve sezgisel olarak edinilen izlenim mertebesinde. Tabi bunlar 1 kişi için geçerli. Sorumluluğu da. |
18-03-2012, 02:22 | #294 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Evet... bunu söyleyebilen en az bir kişi olduğuna sevindim. Yine de "hibrit ise bilmek isterim" demeye gerek duymuyorsunuz. Neden? Bu aşamada şunu eklemek isterim. 1980'lerden bu yana GMO (e.coli ve mayalar) tarafından üretilen insülin şeker hastalarında kullanılıyor. 2006 yılından bu yana konvansiyonel yöntemler tamamen bırakılmış. Yani artık tamamen GDO insülin kullanılıyor. Şikayet eden kimse duydunuz mu hiç? |
|
18-03-2012, 03:00 | #297 | |||
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,964
|
Alıntı:
Kastedilen, GDO yararına araştırma yapıyor gibi görünenler. Ona baktık bulamadık, şuna baktık çok iyidir diyenlerin bazıları. Başkaları nasıl buluyor ki o zaman. Hala GDOlar başka bitkilere gen transferi yapmadı, çevreyi etkilemedi diyenler var. Fazladan bitkinin daha iyi gelişmesine de yarıyormuş. Bilseydik BT bakterisini sadece tırtıla sıkmaz, gübre gibi kökten de verirdik. Araştırma kısıtlamalarıyla ilgili bir yorumda bulunmamışsınız. Diyorlar ki, tohum alınırken bir anlaşma imzalanacak. Bu anlaşmada da araştırma kısıtı var. İzin verilmesi lazım. O zaman tohum alıp da araştırma yapanlar izinli araştırma yapıyor anlamına gelmiyor mu? Bakın birisi GDO tohum ekip araştırma yapmış, çevreye ne kadar iyi olduğuna dair makaleler yazmış. O zaman nasıl almış acaba o tohumları? Başka birileri de rahatsız olmuş GDO tohumların ekilmesine tarlayı yakmışlar. Haklı olarak "vandalism" diye şikayet etmiş. Dahası çevreye olan etkileri artık ayyuka çıkmışken. İnsan hiç olmazsa sabit olanları kabul eder de onların üzerinden bir şeyler yapar. [quote]Örneğin meşhur BT genini alaım. Toprakta bulunan Gram(+) bir bakteriye ait bir gen. Hayatınız boyunca bununla hiç karşı karşıya gelmeyeceğinizi nasıl söyleyebilirsiniz? Bağırsaklarımızda dahi milyonlarca bakteri yaşıyor. Bunların bazıları GDO çalışmalarında kullanılan bakteriler.[quote] Biz bu bakteri ile yıllardır iç içeyiz. İsteyin yarım saat sonra resmini çekip göndereyim. Ama bunun geni tek başına dolaşmaz. Tırtıl dışında (kurstaki izolasyonu) zararsız bir bakteridir. Toksini de tırtılın iç organlarında üretir. Tırtıl dışında başka bir yaratıkta da toksin üretmez. Bitkinin DNA'sına çakılan da bakterinin kendisi değil, toksinin kendisi kanımca. Neyse, esas yazmak istediklerim; Alıntı:
İnsanlar, bu aşamada kendilerine dayatılan BT/HT mısır varyetelerinin ve BT/HT soya varyetelerinin doğrudan veya dolaylı yiyecek zinciri içine girmesinin güvenli olduğuna temelden inanmıyor. İnanmamak için de yeterli sebepleri var. Burada esas belirleyici olan da, forumda öyledir, böyledir diye yazdığımız şeyler değil. GDO'lar toplumun besin zincirinin içine gizliden girmeye çalışıyor. Sadece bu bile tepki duyulmasına yeter. Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir yiyecek şirketi, olumlu ayırd edici bir özellik olarak, "benim ürünüm GDO'dur, nasıl da güzeldir" demedi, diyemedi. Çıktığı ülke olan ABD'de "GDO ile GDO olmayan aynıdır" diyerek, GDO'ların GDO olmayanlar arasına gizlenmesini sağladılar. Bir şey gizleniyorsa insanlar, "gizleniyor, (kaba tabirle) demek ki var bir b.kluk" diye düşünürler. Nitekim bu güne kadar ortaya çıkanlar insanların kuşkularını azaltmadı, arttırdı. Hali hazırda yiyecek zincirine giren GDO'lar hiç bir zaman tüketicinin yararına, sağlığına vb. bir kaygı taşımadı. Sadece patent sahibi şirketlerin yararına, bir kâr makinası gibi çalıştı. GDO'lar hep sahipli idi. 2-3 şirket ve bunlarla bütünleşmiş bir devletin dünya politikasını oluşturdu. Başta Dünya Ticaret Örgütü olmak üzere, evvelce yapılmış, ülkeler arasındaki ilişkileri düzenleyen anlaşmalar kullanılarak dünyaya pompalanmaya çalışıldı. İnsanlar bunların detayını bilmese bile genel hatlarıyla biliyorlar. Bu bile tek başına "ne oluyoruz" demeye yeter. Tohum yaşamı temsil eder. Tohumun bir sahibinin olması bile yeterince itici bir şey. İnsanlar bunun farkında. Ülkemizde olan bitene bakalım. Senelerce milyonlarca ton GDO mısır ve soya girdi ülkeye. Yiyecek şirketleri ser verip sır vermeden yedirdi bunları insanlara. Sonra bir yönetmelik çıktı, kadük oldu. Sonra AB mevzuatı paralelinde kanun ve devamında bir yönetmelik daha çıktı. Hatırladığım kadarıyla altı ay kadar bekleme süresi koydular. GDO ithalatı devam etti. kanun ve yönetmelik devreye girdiğinde, hiç bir yiyecek kutusunun üzerinde GDO'ludur yazmadı. Oysa miktarı belirsiz GDO girdi stoku vardı. Aslında soya ve mısır ithalatı hiç hız kesmedi. Her yıl, bir öncekinden de fazla soya ve mısır girmeye devam etti. Teorik olarak bunların GDO'suz olması gerekir. Belki de öyledir. Toplam ithalat rakamlarına bakmıştım ama ülkelerine bakmadım. İlk fırsatta bir göz atacağım. Hiç bir yayın organında GDO denetimi ile ilgili bir şey duymadık. Sonra yem sanayi derneği, GDO ithal edeceğim dedi. Oysa dermek ithalat yapmıyor. Tek tek şirketler yapıyor. Şirketler mutad olduğu üzere derneğin arkasına gizlendi. Kanuna göre ürettikleri yemlere etiket koymaları lazım. Koyanlar da var nitekim. Ama tüketici bunun neresinde? (Şayet inekleri tüketici saymazsak) Peki, bu yemlerle beslenen hayvan ürünleri, et, süt, yoğurt, peynir,tavuk, yumurta vb. ne oldu. Biliyor muyuz hangisinin GDO'lu olduğunu hangisinin olmadığını? Söz gelimi, siz özellikle GDO yemek istiyorsunuz? Nasıl seçiyorsunuz? Oysa kanun şunu diyor; Alıntı:
Bizler teker teker şirketleri arayıp GDO yem kullanılıyor mu diye soruyoruz. Belki siz de aynını yapmalısınız. Herkes gibi sizin de tercih hakkınız var. Hoş, görünüşe göre herhangi bir markete girip içinde mısır türevleri veya soya türevleri, tercihan ikisini birden içeren ne alsanız arzu ettiğiniz üzere GDO vardır. Peki GDO istemeyenler ne yapacak? Durum böyle olunca, "benim de GDO isteme hakkım var, bana GDO yeme diyemezsiniz" demenin bir mânâsı yok, samimi de değil. Siz o hakkı zaten kullanıyorsunuz. Ne yeseniz zaten GDO. Fakat insanların "GDO istemeyiz" demesini kısıtlamaya kalktığınızda bilerek veya bilmeyerek GDO lobisiyle aynı paralele düşersiniz. Bu bakımdan dikkatli olmak gerek. İnsanların GDO istemeyiz demeye, eşlerine dostlarına, iletişimde oldukları başkalarına GDO yememesini tavsiye etme hakları da vardır. Nitekim siz de GDO iyidir deme hakkınızı kullanıyorsunuz. Gıda İthalatçıları derneği de aynını yaptı. Bazı gıda şirketlerinin isteği doğrultusunda başvuruda bulundu. Gerçekte kimin istediği belli değil, gizli. Üye listelerini bile kaldırdılar ortadan. GDO iyi bir şey ise neden? Kurulun yapısına da bir bakın. Neyi temsil ediyor? Kabul edilenler hep oy çokluğu ile. Demek ki bir fikir birliği bile yok. Dış ticaretin biyogüvenlik ile ne alakası olabilir ki? Bugün içinde bulunduğumuz GDO kaosunun ulvi bir genetik bilimiyle alakalı olduğunu hiç düşünmüyorum. Genetik diye bir bilim varsa, bu alandaki bilgi birikimiyle insanlar ve genel olarak doğa lehine yapılabilecek bir çok şey potansiyel olarak var. Bunu kim reddedebilir. Ama olanlar bu değil. Bütün mesele bu. Bizler burada yine bilgi ve bulgularımızı paylaşırız. Fakat yukarıda listelediklerim bu günün pratik gerçekleridir ve toplumların davranışlarını, sağduyusunu bunlar belirler. Ha, sonunda ne olur. Toplumlar seslerini çıkarıp değiştirme, etkileme gücüne sahip olmadıkları için kârlarına kâr katmaya devam ederler. Bizim gibiler de, artık çoktandır zaten yaptığımız gibi kendi besinimizi kendimiz üretiriz. |
|||
18-03-2012, 03:12 | #298 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,964
|
Alıntı:
Tarım ilaçlarında da gelecekmişsiniz ya. Peşinen söyliyeyim. Zehirli tarım ilaçlarını da sevmeyiz. Problemlerimizi zehir kullanmadan çözmeye çalışırız. Çoğu zaman da çözeriz. Söz gelimi, bizim rokaları tereleri sineklere bırakmıyoruz pek. Tabii ki zehirsiz. |
|
18-03-2012, 03:43 | #299 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Ama şekeri sorguluyorsunuz. İyi bir şey bu. Samimiyetle, genetik kalıntı olmadığı gösterilse buna güvenip tereddütsüz yiyecek misiniz? |
|
18-03-2012, 03:56 | #300 | ||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-03-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 209
|
Alıntı:
Alıntı:
*********** Diğer uzun mesajınızda ise yeni bir şey söylemediğiniz ve aksiyomlarla tezinizi dile getirdiğiniz için vereceğim her yanıt tekrarlardan ibaret olacak. Başa dönüp aynı şeyleri söylemenin pek anlamı yok. Firmaların engellemeleri olabileceğine hiç bir zaman itiraz etmedim. Israrla bunu dile getiriyorsunuz. E, tamam... peki. Kabul ediyorum zaten. Görünüşe göre pek başarılı olamıyorlar. |
||
|
|