03-06-2007, 19:11 | #91 |
Ağaç Dostu
|
Benim annem çok ilginçtir bu konuda, sitede söylenen hemen hemen tüm hurafeleri bilir her yanda üzerlik vardır. İncir(iklim uygun değil olsa bile kapıya sokmaz) salkımsöğüt, zakkum çiçeği,iğde ağacı yetişmesine asla müsaade etmez. Yuva yıkan ağaçlarmış .Ayrıca ilginçtir, mangal ya da ateş yaktığımızda yeşil dal parçalarını kesinlikle yaktırmaz günah diye.. Bir de çörekotunu toprağa ekmek günah der. Allah aşkına ekilmiyorsa biz nasıl alacağız marketten. |
03-06-2007, 20:38 | #92 |
Ağaç Dostu
|
Ben de çörek otunun nazarlık olarak kullanıldığını biliyorum. Hatta eve gelen misafirlerin nazarının değebileceği düşünüldüğünde kolonyalı pamuğu tutuşturup bir tutam çörek otu atarlar. Tohumlar patlayarak yandığında nazarın çatladığı düşünülür. Ayrıca çocuklara içinde çörek otu olan muskalar taktıklarını hatırlıyorum. |
04-06-2007, 17:05 | #93 | |
peta
Giriş Tarihi: 08-06-2006
Şehir: karasal iklim bol rüzgarlı
Mesajlar: 33
|
ceviz ve iyot
Alıntı:
Birde zakkumun uğursuz **** cennette yer almayan bir bitki olduğunu, Hz Adem ve Havva (AS) nın mahremliği oluştuğunda ağaçların hiçbirinin örtünmek için yaprak vermediği yalnızca incir ağacının verdiği bu yüzden pek makbul olmadığını duymuştum. Bir de annemin anlattığı tırnak yiyen çocuk ,midesi ve ebegümeci hakkında bir hikaye vardı ki içimden atma anne dediğimi çok hatırlarım . |
|
04-06-2007, 18:37 | #95 |
peta
Giriş Tarihi: 08-06-2006
Şehir: karasal iklim bol rüzgarlı
Mesajlar: 33
|
Tırnak yiyen bir çocuğun midesinden tırnaklar kenetlenmiş vaziyette çıkarılmış: Tas gibi ......Çocuk bu sebepten ölmüş. Oğlumu öldüren nesne diye kadın tası saklamış....Gel zaman git zaman derken kadın ebegümecini haşlamış, suyunu da nedense bu tas gibi şeye dökmüş.Tırnaktan oluşma tas erimiş gitmiş" . hikaye budur sayın fidancı .Tabii ben tırnak yemeyeyim diye söylerdi ama söylediği hikaye de çözüm vardı galiba farkında değildi. Annemin sık sık anlattığı ve altını çize çize söylediği ebegümeci hikayesi beni hiç korkutmadı.Ben uzunca bir süre tırnak kemirmeye devam ettim. |
04-06-2007, 18:43 | #96 | |
peta
Giriş Tarihi: 08-06-2006
Şehir: karasal iklim bol rüzgarlı
Mesajlar: 33
|
Alıntı:
Salkım söğütün ne tür bir zararı varmış.Ben de bunu merak ettim. |
|
04-06-2007, 18:54 | #97 |
Ağaç Dostu
|
Bilmiyorum Halam çok severdi. Evin her yanını salkım söğüt yapmıştı annem kızardı ona. Bak uğursuzluk getirir diye. Halam tabii güldü geçti anneme. Sonra bir baktık halam ve eşi çok genç yaşta peş peşe vefat etti, aile parçalandı, çok zor işler geldi başlarına. Annem dedi ki: bakın ben size dediydim inanmadınız. Uğursuz o ağaç...Halama çekmişim ben de( eee kız çocuu malum).. Çok severim o ağaçları, bir de salkım söğüt gibi dutlar var onları da severim. Annem çok kızar bana getirip dikersen bahçeye sökerim diyor yapcak bi şey yok. Anne kızıyor.... |
21-06-2007, 00:27 | #98 |
Ağaç Dostu
|
Doğayla ilgili bazı atasözleri: Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz Toprağı işleyen ekmeği dişler Gölgesinde oturulacak ağacın dalı kesilmez. En ünlüsü: Ağaç yaşken eğilir Ağaç kuruyken meyve vermez Ağaç dumanlı havada kesilmez Ağaç sevgisi olmayanda evlat sevgisi olmaz |
23-06-2007, 09:42 | #99 |
-
Giriş Tarihi: 20-06-2007
Şehir: izmit
Mesajlar: 14
|
merhabalar bende mavi dikenle ilgili bir inanışı paylşamak isterim inanışa göre bu diken kapı üzerlerine konulur ve bunun altından gecen kişide büyü varsa bozulur **** art niyetli insanın niyeti kendine döner derler bizim evdede bir ara vardı:P (özür dilerim düzelttim) |
25-06-2007, 10:11 | #101 | |
Kaybettik...
|
Alıntı:
Ancak dediğim gibi nazar boncuğu veya yukarıda bahsi geçen mavi dikenin kötü göze nazara karşı kullanımı ben şamanizmden kalma bir inanış olarak görüyorum. |
|
25-06-2007, 10:30 | #103 | |
Kaybettik...
|
Alıntı:
bunun da sebebi sanırım isa doğduğunda yıldızı takip ederek ahıra gelen üç kıraldan birinin de hediyesi bu reçine dolu kutuydu... ancak sanırım bu ritual de şamanizm kökenli... bu sığla ağacı hakkında bilgi umarım forumda vardır şimdi aklıma getirdiniz bir taratayım yoksa da bilgilendirecek biri yazarsa sevinirim... aramızda ethnobotanikle ilgilenen arkadaşlar var mı acaba...? saygılar |
|
25-06-2007, 11:35 | #104 |
Ağaç Dostu
|
Günlük ağacı ve Anadolu sığla ağacı (Liquidambar oriantalis) aynı ağaç diye biliyorum. http://www.yemekicmek.com/yararlibitkiler.php?ID=46 Liquidambar orientalis (Anadolu Sığla Agacı) |
25-06-2007, 12:15 | #105 |
Kaybettik...
|
Sayın Todor, Evet şimdi adını latince yazınca aklım başıma geldi. Liquidambar orientalis Sanırım fidan bulmam gerekecek Ortodoks ve Gregorian kiliselerinin ayinlerinde vazgeçilmezlerinden. Dumanı insanı rahatlatığı söylenir. Sanırım Rodos Adası'ndan bayağı bir kaynağı da var. Ben Marmaris'tekileri takribi 25 yıl önce görmüştüm sonrası bayağı bir tahribata uğramış. Şimdilerdeki durumu bilemiyorum. Ama bir tek bu iki yerde yetiştiği de demek doğru kalmış aklımda. Teşekkürler |
18-09-2007, 23:58 | #106 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 28-09-2006
Şehir: kadikoy
Mesajlar: 82
|
Üff,içim daraldı.Gidip sökesi geliyor insanın cevizi,söğütü,inciri.Yoksa sökünce de başka bir uğrsuzluk olurmu?Nerden okudum ben şimdi bu sayfayı gece yarısı.Tamda yatacaktım. |
19-09-2007, 10:15 | #107 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 04-09-2007
Şehir: Aydın
Mesajlar: 201
|
Gününüz aydınlık olsun çiçeğim, Uğursuzluk ve kötülük ağaçlarda, kuşlarda, böceklerde değil, şu bizim sevgiyi taşıyamayan yüreğimizde... Bir öykü de ben aktarmak istedim, yazılan öyküleri okuyunca. Söğüt ağacının öyküsü bu. Japon budistler , bazı ağaçların özellikle salkım söğüdün ruhu olduğuna inanırlar.İyilikte yapar bu ruh, kötülükte...Asker olan Matsudeira'nın gümüş yaldızlı,gri renkte dalları yerlere sarkan güzel söğüt ağacı vardı.Onu çok severdi. Birgün eşi aniden hastalandı, oğlunun bacağı kırıldı koşarken. Söğüt yüzünden mi bütün bunlar diye düşündü ve ağacı kestirmeye karar verdi.Komşusu İnabata'ya söyledi düşüncesini." Sakın böyle bir şey yapmayın, bir cana kıymayın... Onu bana satar mısınız?"Dedi ve özenle bahçesine göçürdü söğüdü İnabata...Karısı ve çocuğu yoktu İnabata'nın. Söğüde yaslanmış çok güzel bir kadın çıktı bir sabah karşısına.Kapalı kapılı bir bahçeye nasıl girmiş bu kadın diye düşünmedi bile İnabata. Gülümseyip selamladı güzel kadını... Kadın içeri girmeyi kabul etti, çay içtiler.Konuştular. İnabata eşi olmasını diledi kadın kabul etti. Yanagi(söğüt) adında oğulları oldu bir yıl sonra. Beş yıl çok mutlu yaşadı bu aile. Ama bir gün, Acıma Tanrıçası Kwannon'un 33.333 resminin bulunduğu tapınakta bir direk kırıldı.Onarmak için yüksek ve geniş gövdeli bir söğüt ağacı arandı ve İnabata'nın söğüdünü beğendiler.Derebeyi söğüdün kesilip, tapınağa taşınmasını buyurdu.İnabata çok üzüldü ama karara karşı gelemedi. Karısı yaklaştı ona sevgi ve keder dolu ıslak gözlerle" Bir gizimi açıklayacağım size.Buraya nasıl geldiğimi hiç sormadınız ama açıklamak zorundayım şimdi ,ben.. ben söğüt ağacının ruhuyum! Söğüdün kesilmesine engel olduğunuz için size candan bağlandım, bahçenize alıp koruyunca bağlılığım bir kat daha arttı.Büsbütün yaşamınıza katılmak istedim.Evlendik, çocuğumuz oldu, çocukların en tatlısı... Ölmem gerek şimdi , Prense ve tapınağa karşı duramazsınız. Keder içindeyim.Yanagi'yi çok sevip koruyun, onu okşarken beni sevmiş olacaksınız. Bu düşünce duyduğum acıyı hafifletiyor biraz" "Hayır olamaz, bırakamazsınız böylece beni" diye bağırdı İnabata.Kucakladı onu ama canlı bir insan değildi artık O...Sevgi dolu sesle " Hoşçakal" diye mırıldanan bir hayaldi...Söğüt ağacına doğru yürüdü,içine girip,kayboldu. Ağacını bağışlaması için Prense gidip yalvardı İnabata. Prens kabul etmedi.Oduncular geldiler ağacın gövdesine baltalarını vurmaya başladılar.Yüreğine iniyordu her balta vuruşu İnabata'nın.Engel olmak istedi tüm gücüyle ama olamadı oduncular devam ettiler kesmeye. Ağaç toprağa devrildi, arabaya koyup tapınağa götüreceklerdi artık...Ama ağacı tüm çabalarına karşın kıpırdatamadılar bile yerinden.Yardıma gelen 20 adamla da kıprdatamadılar ağacı yerinden.300 kişi ağacın gövdesine bağladıkları ipi çekti var gücüyle ama ağaç kıpırdamıyordu bile. Bu olayı izliyordu İnbata ve 4 yaşındaki Yanagi.. Ve söğüde yaklaştı Yanagi, pırıl pırıl yapraklarını okşadı, bir dalından tutup "Gel" diye fısıldadı. Bu tatlı çağrıya uyup kımıldadı ağaç, kaymaya başladı toprakta... Küçücük elin çektiği söğüt, tapınağın bahçesine dek çocukla berabar gitti böylece... Düzenleyen kırçiçekleri : 20-09-2007 saat 10:37 |
19-09-2007, 19:00 | #110 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 03-02-2007
Şehir: BARTIN
Mesajlar: 4
|
Ne zamandır hiç bu kadar güzel anlatılmış bir öykü çıkmamıştı karşıma öğretmenim.Çok teşekkürler.(Hüzünlendim...) |
20-09-2007, 10:56 | #112 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 04-09-2007
Şehir: Aydın
Mesajlar: 201
|
Selam Zenfree,Sevilay, goygoyen,M.Sema, Öyküyü ilk okuduğumda gözyaşlarımın süzüldüğünü farkettim içimin burukluğu ile. Öykünün insanın yüreğine işleyen bir iletisi var. Okuyup, beğendiğiniz için ben teşekkür ediyorum. Sizlerin de güzel, sevecen yüreklerinize sağlık. İyi ki bu güzel siteye ulaşmışım, iyi ki... Sevgiler. |
21-09-2007, 12:25 | #113 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 19-08-2007
Şehir: bursa
Mesajlar: 5
|
|
24-09-2007, 09:16 | #114 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 04-09-2007
Şehir: Aydın
Mesajlar: 201
|
Karadut Efsanesi Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı. Kızın adi Tipse delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yan yana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı aşk beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı. İki evin arasında gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezler onlar da geceleri burada buluşur, o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi. Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus'dan önce varmıştı. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi. Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başladı. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüştü. O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı. Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tipse'nin eşarbını parçalıyordu. O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tipse'yi öldürerek yediğiydi. Tispe'siz yaşayamazdı. Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü. Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti. Piremus'un cansız vücudu yerdeydi ve elinde Tispe'nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu. İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı. Ama eşarbı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı. Bir an mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmişti. Ve onun öldüğünü düşünen Piremus aşkı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünmeden hançeri aldı ve göğsüne götürdü. Onların aşkı ölesiye bir aşktı ve ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı. Birden vücudu Piremus'un bedeninin üstüne yığıldı. O anda Tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve bu çiftin üstünde duran ağacı Onların aşkına adadılar. Piremus'un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispe'nin gözyaşlarını ise ağacın yapraklarına verdiler. O günden beri karadut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini, (Piremus'un kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Tispe'nin gözyaşları) temizler.. (Bilir misiniz dut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz, ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz. __________________ Sevgiyle kalın Ağaç Dostları. |
24-09-2007, 10:21 | #116 |
Ağaç Dostu
|
Sevgili Kırçiçekleri, Mitoloji ve Ağaç başlığını görmüş müydünüz? |
24-09-2007, 11:52 | #117 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 04-09-2007
Şehir: Aydın
Mesajlar: 201
|
Sayın Todor, Site o denli geniş ve güzel içeriğe sahip ki her bölümü hakkı ile gezemedim ble henüz. Verdiğiniz başlığı da görmemişim . Bağışlayın. Bu öykü çok hoşuma gittiği için paylaşmak istemiştim. Tekrarlamak, kirlilik yaratmak istemem. O bölümde olan bir anlatıyı yazmış olmam benim dikkatsizliğim. Silebilirsiniz bu bölümden. Saygılar. |
15-10-2007, 19:13 | #118 | |
palinolog
Giriş Tarihi: 29-07-2007
Şehir: Zonguldak
Mesajlar: 7
|
Alıntı:
|
|
15-10-2007, 19:28 | #119 |
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
|
Dün arkadaşım kestane ağacıyla ilgili bir batıl inanç anlattı. Bahçedeki kestane meyve vermeden evden biri ölürmüş dedi. Güzelim, beş yaşındaki kestaneyi kesmeyi düşünüyorlarmış. "Kestane olmadığı halde, evden ölü çıkmasını neye bağlıyorlar" dedim ben de. |
02-12-2007, 12:42 | #120 |
-
|
Allah kelimesinin açılımındaki Arapça harflerin sayısal ebced hesabındaki değeri (66) ve Lale kelimesinin de Arapça açılındaki sayısal ebced değeri (66) olduğu için... Mazhar-ı ism-i Celal olmasa lale Bulamazdı bu kadar rütbe-i vala lale........ Tabip Aşki Mehmed Efendi.... |
|
|