agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Üretim, Bakım, Düzenleme, Temel Malzemeler > Temel Konular (Toprak, Gübre, Tohum, Sulama)
(https)




Beğeni Düzeni2Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 18-10-2010, 13:05   #1
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 29-02-2008
Şehir: Tekirdağ
Mesajlar: 533
Eh konu madem koku bende sorayım,

Haliç yaz aylarında kokuyor, İzmir körfezi ve Manda çayı yaz aylarında kokuyor da Ekim
kasım aylarında niye kokmuyor.


kötü kokuların geldiği yerde kötü şeyler var demektir diyen hoş kokular koklamak isteyen forum kişisine KATILIYORUM

Sevgiyle kalın

ensar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2010, 15:17   #2
Ağaç Dostu
 
Dogasever's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi ensar Mesajı Göster
Eh konu madem koku bende sorayım,

Haliç yaz aylarında kokuyor, İzmir körfezi ve Manda çayı yaz aylarında kokuyor da Ekim
kasım aylarında niye kokmuyor.


kötü kokuların geldiği yerde kötü şeyler var demektir diyen hoş kokular koklamak isteyen forum kişisine KATILIYORUM

Sevgiyle kalın
Bence bu koku olayını biraz daha açalım:
Bir su havzasında başlıca kirlilik aşırı organik madde birikiminden kaynaklanmaktadır. Derelerdeki mikroorganizmalar normalde organik atıklarla başedebilir ancak atıkların miktarı artınca sorun çıkmaktadır!

Başlıca Organik Yük

• Karbonhidratlar ve
• Proteinlerden oluşmaktadır

Oksidasyonla Parçalanma/Çürüme sonucu organik madde ortamdaki oksijeni kullanarak aşağıda okla gösterilen yönde parçalanır:

Karbonhidratlar (ok) Karbondioksit + Su

Proteinler (ok) Amino asitler (ok) Amonyak (ok) Nitrit (ok) Nitrat

Yukarıdaki her aşamada oksijen gerekmektedir. Deredeki organik madde yükü çok yüksek olunca erimiş oksijen biter ve yukarıdaki reaksiyonlar tamamlanamaz! Bu reaksiyonların devam edebilmesi için ortamda, açığa çıkan elektronu alacak erimiş oksijen olmalıdır (Erimiş oksijen elektronu alır ve aşağıdaki reaksiyonda su yapmak için kullanır bölyece oksijen aslına dönmüş olur!)

O2 + 4H+ + 4e- (ok) 2H2O

Su havzasında oksijen çok azaldığında ya da tükendiğinde, pütrifikasyon (kokuşma) başlar. Organik maddenin parçalanmasıyla açığa çıkan elektronu alacak oksijen kalmamıştır. Bu yüzden, organik maddeden gelen elektron hidrojen sülfit ve amonyak gibi zararlı ve kötü kokuya neden olan bileşiklerin üretilmesinde kullanılır. (Böylece organik madde paçralanmaya devam ederken bu gazlar açığa çıkar!) Bu bileşiklerin oluşumunda zararlı mikroorganizmalar rol oynarlar.
Zararlı mikroorganizmalar mevcut organik maddeyi kullanarak koku yapan uçucu bileşiklere indirgeyebilirler! (Kükürtlü ve Azotlu bileşiklerin hidrojen sülfit ve amonyağa redüksiyonu). Bu duruma kokuşarak parçalanma diyoruz. EM ilavesi bu olayın önüne geçer ve organik maddenin fermantasyon yoluyla antioksidan maddeler, doğal vitaminler, doğal antibiyotikler, doğal hormon ve biyolojik aktif maddeler gibi canlılar için son derece faydalı yararlı bileşikler oluşturarak parçalanmasına neden olur. Bir başka deyişle, bu kez organik madde parçalanırken açığa çıkan elektron, bu yararlı bileşiklerin oluşumunda kullanılır ve böylece zararlı ve kötü kokan gazların oluşumu önlenmiş olur.

Sıcaklık dolaylı olarak kokuya neden olan zararlı mikroorganizmaların etkinliğini ne kadar etkiliyorsa, yararlı mikroorganizmaların etkinliğini de o kadar etkiler.
Yukarda sn Ensarın bahsettiği tüm bölgelerde ve hatta Türkiye'nin her yerinde Eylül ayı sıcaklık ortalaması 25 derecenin üzerinde, ekim ayı sıckalık ortalaması ise, Türkiye'nin Batısında 20 C derecenin üzerindedir ve mikroorganizma faaliyetleri için uygundur. Ekim ayından itibaren kötü kokular azalmaya başlar

Saygılar.

Dogasever Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2010, 17:16   #3
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 04-05-2010
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 80
Aslında bu tür yanıtları konu hakkında doğru bilgileri olanlar verirse bence daha iyi olacak. Bu konunun başlarında fikir yürüterek doğrulara ulaşmamız zor dediğimde bunu söylemek istemiştim. Aerobik ve anaerobik prokaryotların yaşam biçimlerini, bakterilerin hücre dışı dönüştürdüğü maddeleri, clostridium ve metan oluşturucuların oksijensiz ortam süreçlerinde sıcaklık faktörünü, oksijenli ve oksijensiz azot sabitlemenin farklarını bilmeden, düşünerek vereceğimiz yanıtlar bizi böyle yanlış yollara sevk edebilir. Konuları bilmeyenlerce mantıklı görünen düşünceler doğru olarak kabul görebilir.

İnsanlık tarihi, bu tür yanıtlara binlerce yıl inanç ile geçmiştir. Sonra da bilim çağı başladığında hala eski yanlışlarla bilim çatışır oldu. Beyinlerimiz eski çağ insan beyinlerinin ürünleri ile nasırlaştırılır. Ve önce annelerimiz olmak üzere çevremizin 6 yaşımıza kadar kafamıza soktuklarının doğrultusunda olanları kabul edip, bilimi ret eden 2010 yılının insanları, hastalandıklarında inançlarına ters olduğu için ret ettikleri bilgi sonucu oluşturulmuş teknolojiye başvurup MR çektirir, lazerle tedavi olur. Dua dediğimiz isteklerimizle birlikte. İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara sözünü unutarak dilenir dururuz.
Ve hala yanlışlarımızı sürdürüp muska da yazdırırız. Beynimizdeki null hypotesis nasırların, dar gelen ayakkabının ayak nasırlarını acıttığından bize daha fazla zarar verdiğini göremeyerek.

Saygılar

meymun Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2010, 18:26   #4
Ağaç Dostu
 
gece's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-02-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,671
Galeri: 32
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi meymun Mesajı Göster
Aslında bu tür yanıtları konu hakkında doğru bilgileri olanlar verirse bence daha iyi olacak. Bu konunun başlarında fikir yürüterek doğrulara ulaşmamız zor dediğimde bunu söylemek istemiştim. Aerobik ve anaerobik prokaryotların yaşam biçimlerini, bakterilerin hücre dışı dönüştürdüğü maddeleri, clostridium ve metan oluşturucuların oksijensiz ortam süreçlerinde sıcaklık faktörünü, oksijenli ve oksijensiz azot sabitlemenin farklarını bilmeden, düşünerek vereceğimiz yanıtlar bizi böyle yanlış yollara sevk edebilir. Konuları bilmeyenlerce mantıklı görünen düşünceler doğru olarak kabul görebilir.

İnsanlık tarihi, bu tür yanıtlara binlerce yıl inanç ile geçmiştir. Sonra da bilim çağı başladığında hala eski yanlışlarla bilim çatışır oldu. Beyinlerimiz eski çağ insan beyinlerinin ürünleri ile nasırlaştırılır. Ve önce annelerimiz olmak üzere çevremizin 6 yaşımıza kadar kafamıza soktuklarının doğrultusunda olanları kabul edip, bilimi ret eden 2010 yılının insanları, hastalandıklarında inançlarına ters olduğu için ret ettikleri bilgi sonucu oluşturulmuş teknolojiye başvurup MR çektirir, lazerle tedavi olur. Dua dediğimiz isteklerimizle birlikte. İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara sözünü unutarak dilenir dururuz.
Ve hala yanlışlarımızı sürdürüp muska da yazdırırız. Beynimizdeki null hypotesis nasırların, dar gelen ayakkabının ayak nasırlarını acıttığından bize daha fazla zarar verdiğini göremeyerek.

Saygılar
İlk cümleye hiç kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum. Ancak sonraki cümleler Dogasever'in konuyu bilimsellikten hurafeye taşıdığına yönelik iddia gibi geldi bana ve ben buna katılamayacağım.

Tamam, yazılarının dışında Dogasever'i tanımam, konunun da uzmanı değilim ama o zaman her konuştuğumuz konuda, muhatabımız kişiden diploma istememiz gibi anlamsız ve çözüm de olamayacak (diploması olan herkes o konuda her şeyin en doğrusunu biliyor demek değildir ki!) bir şekilcilikte takılır kalmaz mıyız?

Tamam, fikir yürütmek bizi yanlış yollara ve sonuçlara götürebilir ama susup oturmak ve hiçbir kişi ve bilgiye güvenmemekle mi idare edeceğiz! Biz anlamayız deyip, fikirlerimizi kilit altına alacak, bir dudağı yerde bir dudağı gökte, ünvan sahiplerinin fikirlerini mi sessizce dinleyip, inanacağız.

Hem bilenleri, bilgisi olanların ellerini kollarını bağlamıyor, yasaklamıyoruz ki, başımızın üzerinde yerleri olduğunu, ikide birde söylemeye gerek var mı?

Sonuçta ellerimizi bağlayıp, doğru bildiklerini varsaydıklarımızı sessizce beklemek yerine, fikir yürüterek, yazıp çizerek, beynimizi, herkes için yeterli olamasa da, çalıştırmaya gayret ediyorsak, bunun neresi kötü ve acaba beynimizi hangi tutumla nasırlaşmadan kurtarabiliriz?


gece
diploma, kelli felli ünvan aramadan, yazan herkesi dinlemekte kendince sakınca görmeyen, çoğunluğun cahil kabul ettiği kişilerden dahi çok şey öğrendiğini, nice bilenin de bilgisini saklayışına tanık olduğunu düşünen forum kişisi

gece Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2010, 19:24   #5
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 05-04-2009
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 62
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi gece Mesajı Göster
Tamam, fikir yürütmek bizi yanlış yollara ve sonuçlara götürebilir ama susup oturmak ve hiçbir kişi ve bilgiye güvenmemekle mi idare edeceğiz! Biz anlamayız deyip, fikirlerimizi kilit altına alacak, bir dudağı yerde bir dudağı gökte, ünvan sahiplerinin fikirlerini mi sessizce dinleyip, inanacağız.
Oksijeni bitmiş suya EM katmak nasıl oksijen sağlıyor onu bir anlayabilsem ben de "Haaa, tamam diyeceğim." de hala anlayamadım. Toprağa X'i atarsan kurşunu etkisiz hale getirip yok eder(Her halde mikroorganizmalar kurşunu altına dönüştürüyor, bir tür simya???), suya Y'yi katarsan oksijeni trilyon kat arttırır tarzı argümanlar, okuyucuyu heyecanlandırıyor olsa da, olayın kimyasının ortaya konmadan argümanın ortaya konması kuyuya taş atmaya benziyor.

Kuşkucuyum diyen forum kişisi.


Düzenleyen Sarp99 : 18-10-2010 saat 19:29 Neden: Köşeli parantez.
Sarp99 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2010, 19:47   #6
Ağaç Dostu
 
Dogasever's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
SAyin Sarp
Sanırım ben konuyu daha açık anlatmalıyım.

EM ilavesi oksijeni bitmiş suya oksijen vermiyor. Ben böyle bir iddiada bulunmadım. Dikkatle okursanız böyle bir iddiada bulunmadığımı anlayabilirsiniz. Organik madde parçalanırken elektron açığa çıkıyor. Bu elektron suyun içindeki oksijen tarafından kullanılıyor (suda oksijen varsa) ve sonuçta yine su üretiliyor. Bir süre sonra sudaki oksijen bitince (atıkların miktarının artmasıyla bu durum gündeme gelebilir), organik maddenin parçalanması durmuyor, devam ediyor ama bu defa par.alanma sonucunda ortaya çıkan elektron zararlı mikroorganizmaların da etkisiyle hidrojen sülfür, amonyak, merkaptanlar gibi kötü koku yapan gazların üretilmesinde kullanılıyor (organik parçalanma devam ederken). EM ilavesiyle suya tekrar oksijen verilmiş olmuyor; sadece organik maddenin parçalanmasından gelen elektron, yararlı mikroorganizmaların da etkisiyle oluşan antioksidan maddeler, yararlı doğal hormonlar, antibiyotikler, biyolojik aktif maddeler gibi yararlı bileşiklerin üretilmesinde kullanılıyor. (Yani EM yokken oluşan kötü kokulu gazların yerine EM varken yararlı bileşikler üretiliyor!). Her iki olayda da elektronun kullaınlması söz konusu. Konu özet olarak bundan ibarettir.


Düzenleyen Dogasever : 18-10-2010 saat 20:59 Neden: duzeltme
Dogasever Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2010, 20:33   #7
Ağaç Dostu
 
Dogasever's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi meymun Mesajı Göster
Aslında bu tür yanıtları konu hakkında doğru bilgileri olanlar verirse bence daha iyi olacak. Bu konunun başlarında fikir yürüterek doğrulara ulaşmamız zor dediğimde bunu söylemek istemiştim. Aerobik ve anaerobik prokaryotların yaşam biçimlerini, bakterilerin hücre dışı dönüştürdüğü maddeleri, clostridium ve metan oluşturucuların oksijensiz ortam süreçlerinde sıcaklık faktörünü, oksijenli ve oksijensiz azot sabitlemenin farklarını bilmeden, düşünerek vereceğimiz yanıtlar bizi böyle yanlış yollara sevk edebilir. Konuları bilmeyenlerce mantıklı görünen düşünceler doğru olarak kabul görebilir
Sn Meymun yukarda anlatmak istediğiniz tam olarak açık seçik belli olmuyor. Biraz açar mısınız?
"Bizi böyle yanlış yollara sevk edebilir" derken, sizden bir önceki mesajda benim açıklamamı mı kastediyorsunuz ya da benim açıklamamın yanlış olduğunu mu kastediyorsunuz anlayamadım? Saygılar.

Dogasever Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-10-2010, 01:47   #8
Ağaç Dostu
 
Cumhur Tonba's Avatar
 
Giriş Tarihi: 08-07-2008
Şehir: EDİRNE-ANTALYA
Mesajlar: 11,420
Galeri: 80
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi meymun Mesajı Göster
Aslında bu tür yanıtları konu hakkında doğru bilgileri olanlar verirse bence daha iyi olacak. Saygılar
Sayın meymun,
Bu konuda haklı sayılabilirsiniz. fakat doğru bildiğimiz bilgilerin doğruluğunu nasıl doğrulayacağız? Benim hissettiğim, sorulan sorular karşısında, kişilerin o konuda ne bildikleri ya da ne bildiğini zannettiğidir. Cevap versin ki, eğer bildiği şey yanlış ya da eksikse bilen kişilerin de bunu tamamlama şansı olur.

Bu yazacağım sözü lütfen yanlış anlamayın. Birçoğumuz şu hisse kapılabiliriz.
Söz bilirsen söz söyle, sözünden hisse alsınlar. Söz bilmezsen sükût eyle seni...

sayın Emre Albayrak arkadaşımızın dediği gibi, istenirse milyonlarca sorunun karşılığını internette rahatlıkla bulabiliriz. Ya da ciddi sitelerden kes yapıştır yaparak sorulara cevap da verilebilinir.

Saygılar, sevgiler.


Düzenleyen Cumhur Tonba : 19-10-2010 saat 17:23
Cumhur Tonba Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 10:46.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025