agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   SIK SORULAN SORULAR / FORUM KULLANMA KILAVUZU (https://www.agaclar.net/forum/sik-sorulan-sorular-forum-kullanma-kilavuzu/)
-   -   Forumda Türkçenin doğru kullanımı hakkında (https://www.agaclar.net/forum/sik-sorulan-sorular-forum-kullanma-kilavuzu/1669.htm)

sami sarı 09-03-2010 23:22

imla kuralları
 
herkese selam. aranıza yeni katıldım. ve hemen acele acele mantarla alakalı bir konuda soru sordum. fakat sorup soracağıma pişman oldum. GECE beyden sağlam bir azar işittim. imla kurallarına uymuyormuşum diye. bilerek imla kurallarına uymamazlık yapmadımki. kötü bir şey de yazdığımı sanmıyorum. şu an kendimi aşağılanmış gibi hissediyorum. ben ortaokulu yoksulluktan dolayı terk ettim. ancak bu kadar yazıp çizebiliyorum. size yanlış gelen bir kelime **** cümle benim alışkanlığımdan dolayı bana doğru gelir. yaşım 48 bu saatten sonra da pek birşey değişmez. bildiğiniz gibi ağaç yaşken eğilir. şimdi düzeltmeye kalkarsanız kırılır. fakat bundan sonraki yazılarımda daha dikkatli olmaya çalışırım. niyetim cevaba cevap vermek değil . yanlış anlaşıldıysam özür dilerim. inşallah iyi yazışır ve iyi anlaşırız

gece 10-03-2010 01:22

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi sami sarı (Mesaj 593298)
herkese selam. aranıza yeni katıldım. ve hemen acele acele mantarla alakalı bir konuda soru sordum. fakat sorup soracağıma pişman oldum. GECE beyden sağlam bir azar işittim. imla kurallarına uymuyormuşum diye. bilerek imla kurallarına uymamazlık yapmadımki. kötü bir şey de yazdığımı sanmıyorum. şu an kendimi aşağılanmış gibi hissediyorum. ben ortaokulu yoksulluktan dolayı terk ettim. ancak bu kadar yazıp çizebiliyorum. size yanlış gelen bir kelime **** cümle benim alışkanlığımdan dolayı bana doğru gelir. yaşım 48 bu saatten sonra da pek birşey değişmez. bildiğiniz gibi ağaç yaşken eğilir. şimdi düzeltmeye kalkarsanız kırılır. fakat bundan sonraki yazılarımda daha dikkatli olmaya çalışırım. niyetim cevaba cevap vermek değil . yanlış anlaşıldıysam özür dilerim. inşallah iyi yazışır ve iyi anlaşırız

Hatırlatma ve tıklayıp ulaşabileceğiniz bağlantılar verilen bir yazıyı "sadece azar" olarak görmeyi tercih etmişsiniz.

Tarafınızdan herkesin okuması için, en basit Türkçe imla kurallarına bile uymayan yazınız, alıntı yapılırken farkı siz de göresiniz diye ve sizin dışınızda da forumu okuyan bir çok kişiye, kuralları hiçe sayan yazı okutmamak adına, zaman da harcanarak düzeltilmişti.

Forumlara yazılan yazıları, bir kişi değil, on kişi değil, yüzlerce kişi okuyor ve yıllar sonra bile internette arama yapıldığında bir çok kişi forumumuzla ilk kez bu yazı/yazıları okuyarak tanışabiliyor. Yani her yazı, aslında bir yerde forumu temsil edebiliyor. Ve her yazı insanlarca okunacağı için asgarî bir özeni de hak ediyor.

Bu forumda iletişim dili Türkçe'dir. Türkçe imla kuralları da zorunlu eğitim olan ilkokullarda öğretilir. Ek bir öğrenime ihtiyaç yoktur. Olduğunu iddia etmek beş (5) yıllık, binlerce günlük öğrenime ve öğretmenlere hakarettir.

Ancak insanlar unutabilir, yanılabilir, hata yapabilir hatta daha ilk baştan öğrenmemiş, anlamamış olabilirler, hepsi mümkündür, hepimiz de bunları yaparız. Bize doğrusu hatırlatıldığında ise aşağılandığımızı hissetmez belki biraz utanır ama hatamızı da telafi ederiz.

Çözüm bellidir; kısa bir süre vakit ayırıp, yanlışları doğrusu ile düzeltmek, en azından doğrusunu savunmak, dilimizi özellikle ve ısrarla bozmak taraftarı olmaktan kaçınmak.

Ancak alınganlıktan ve gerekçe bile olmayan mazeretten ibaret yazı yazmayı tercih ediyor görünüyorsunuz. Umarım yol yakınken yanlışı savunmak ya da mazeretten öte bir davranışı tercih edebilirsiniz.

Hiç kimse tanımadığı kişileri azarlamak için oturup da yazı yazmaz. Yazımın amacının sadece hatırlatma olduğu bu kadar açıkken "aşağılandığınızı, hissediyor", azarlandığınızı zannediyorsanız, lütfen, mantar gibi öğrenme ve algılama ve değerlendirmede kesinlik gerektiren, aksi halde insan hayatlarının kaybına yol açabilecek bir konuda yazışıp davranarak gereksiz riske girmeyin.

Kimse size "bilerek yanlış yapıyorsunuz, kötü bir şey yazdınız" da dememişti. Konu bu değil, eğitiminiz de değil. Üç beş temel kurala uymamayı benimseyip yanlışı doğrusu ile değiştirmemek ve bunu kişiselleştirmeniz ise gerçekten sizin için sorun.

Yoksa, bu forumun Türkçe konusundaki tavrı bellidir. Birileri yanlışta ısrar ediyor, doğrusunu istemiyor ya da Türkçe'yi katletmeyi marifet sanıyor diye değişecek de değildir.

Biz, dilimizi dejenere edip, bozanlardan yana olmayacağız, çocuk ve gençlerimize kötü örnek de olmayacağız.

Kusura bakmayın ama bu ülkede milyonlarca insanın uyduğu bir kaç temel kuralı bile yok sayıp yanlışlarını düzeltmek konusunda gayret sarfetmeyen kişileri, ben öyle çok da hassas kişiler olarak göremiyorum. Öyle olsa, insanların okuyacağı yazılara, birazcık olsun özen gösterilirdi, saygı bunu gerektirir.

Cevap verilmesi gerektiği için cevap olarak yazıyorum, "inşallah iyi yazışır ve anlaşırız" sözlerinize katılıyor ve amacımın asla "azar" amaçlı olmayıp, son cümlenizdeki "iyi"ye vurgudan ibaret olduğunu, bir kez daha yineliyorum.


gece
iyi yazışmanın zorunluluğuna inanan forum kişisi

Yücel Özlem 11-03-2010 00:16

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi sami sarı; 09-03-2010, 02:47 (Mesaj 592687)
Selam. Ben aranıza yeni katıldım. Size ilginç gelebilecek bir olay anlatmak istiyorum. Bahçe işlerinde pek iyi olmadığım için verim alamıyordum. Bahçeyi bir sene nadasa bıraktım ve Kasım ayında inek gübresi aldım. Gübre o sene aynı yerde kaldı. Yazın gübre çöktüğünde yaydım. Fakat olduğu yere sadece. Ocak ayında bahçede gezerken gübrenin içinde yüksek otların arasında kuzu mantarı çıkmıştı. hiç şüphe duymadan alıp pişirdim. Ve çocukluğumda yediğim o şahane lezzetli kır mantarlarının tadını buldum.

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi sami sarı; 09-03-2010, 15:30 (Mesaj 592982)
selam dostlar. bir sorum olacak. yukarıdaki yazımda bahsettiğim gibi bahçeye attığım gübrenin içine mantar tohumları nerden karışmış olabilir. gübreyi inekleri olan bir arkadaşımdan aldım.arkadaş ineklerini kapalı ahırda bakıyor. küçükte bir ağılı var. yani ot ve yem verip bakıyor.gübrelerinide hemen ahır yanındaki bahçeye döküyor. mantar sporu ve tohum karışması imkansız. nasıl oluyorda bu şekilde mantarın yetişecek ortamı hazırlanmış oluyor. bu olay benim için çok ilginç. çünkü bu mantar işinden hiç anlamam. eğer bu konuyu aydınlatabilirseniz benim için mantar yetiştirme kolaylaşır. yani tohum aramadan mantar yetiştirebiliriz. potansiyel var ama kullanamıyorum. bahçe gübre ortam müsait. inşallah sayenizde aydınlanırım.NOT... bu siteyi bulduğum için çok seviniyorum.sağlıcakla kalın.

Sayın Sami Sarı, Şikayetinizi ve Sayın gecenin verdiği cevabı görünce, yazılarınızı da okumak ihtiyacı duydum.

Yukarda alıntıladığım, iki yazı da size ait olmalı. İkisi arasında o kadar belirgin fark var ki, siz de görebilirsiniz. İlkinde, belki de ilk olduğu için, özen göstermişsiniz. Aynı gün yazdığınız ikinci yazıda (bir tek büyük harf yok), hemen boşvermişsiniz.

Burada yazdığınız yazıda, hem kendinize, hem de Sevgili Gece'ye, haksızlık ediyorsunuz. Aslında siz, Gece'ye teşekkür etmlisiniz.

Sevgili Gece, ben de "iyi yazışmanın zorunluluğuna inanan" bir başka "forum kişisi" olarak size teşekkür ediyorum. Saygılarımla.

sami sarı 12-03-2010 20:16

Sayın; Yücel Özlem benim diğer konulara yazdığım yorumları alıntı yaparak burada paylaşmışşınız fakat dikkat etmediğiniz bir nokta var benim yazdığım ilk yorumla son yorum arasında bir fark yoktur asıl fark şudur ki ilk yazılan yorum hataların gösterilmesi amacı taşıdığı için forum moderatörü tarafından değiştirilmiştir. Bu bilgilerin doğruluğunu değişimi yapan kişilerden öğrenebilirsiniz.Saygılarımla...

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Yücel Özlem (Mesaj 594639)
Sayın Sami Sarı, Şikayetinizi ve Sayın gecenin verdiği cevabı görünce yazılarınız da okumak ihtiyacı duydum.

Sayın Yücel ÖZLEM. Yazılarınızda değil yazılarınızıda yazmanız gerekirdi. Demekki sizde yanlış yazabiliyorsunuz. Amaç yanlış bulmaksa çok buluruz. Ben moderatörle aramızdaki sorunu yazışarak çözdüğümü sanıyorum. Bundan sonra bu tür polemiklere kesinlikle girmeyeceğim. Yanlışım olursa düzeltmeye çalışacağımı söylemiştim. Bu tatsız yazışma artık son bulsun. saygılar ve sevgiler. İYİ YAZIŞMAYI DOSTLUK VE PAYLAŞIMI AMAÇ EDİNEN BİRİ.

Güler 14-03-2010 07:05

Dün bir, bugün iki.
Benim de şaşırdığım, yeni üyelerimizin Türkçemizin doğru kullanımı konusunda yapılan uyarılara neden bu kadar tepki verdikleri.

Bizler de siteye yeni üye olduğumuzda böyle uyarılar aldık, ama bu uyarıların bizim için iyi olduklarını düşünerek teşekkür edip hemen hatalarımızı telâfi etme yollarını aradık. Zaman zaman halâ da hatalar yapıyoruzdur mutlaka ama davranışımız hiç de sizlerin davranışı gibi olmuyor.

Öğrendiklerimiz ilkokul'da bize öğretilenler. Bu kadar mı zor geliyor noktadan sonra bir boşluk bırakıp cümleye büyük harfle başlamak veya virgülden sonra bir boşluk vermek?

Neden " tamam arkadaşlar, dikkat ederim" diyeceğinize " resmî dairelere dilekçe mi veriyoruz" mantığı ile yaklaşıyorsunuz?

Maksadımız; yazdıklarımızın daha rahat okunabilmesi ve anlaşılabilir olmasını sağlamak. Bizden sonraki üyelerin de bunlara dikkat etmelerini sağlamak, chat dilinin güzel dilimizi ne kadar bozduğunu gözler önüne sermek.

Ayrıca sitemize üye olurken bu kurallara uyacağınızı da belirttiniz sanıyorum.
Evet kurallarımız bu, sizler de bizler de bu kurallara uymak zorundayız.

malbman 14-03-2010 08:15

Sayın sami sarı,

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi sami sarı (Mesaj 596422)
Sayın Yücel ÖZLEM. Amaç yanlış bulmaksa çok buluruz.

Gerçekten de aradıktan sonra yanlış bulmaktan daha kolay bir şey yok.

Alıntı:

Yazılarınızda değil yazılarınızıda (yazılarınızı da) yazmanız gerekirdi. Demekki (demek ki ) sizde (siz de) yanlış yazabiliyorsunuz.
demişsiniz ama sizin de dediğiniz ve düzeltirken dahi hatalı yazdığınız gibi, herkes yazarken yanlışlık yapabilir. Zaten kimsede de "neden bunu yanlış yazdın" takıntısı yok fark ettiyseniz.

Genel tavır site mesajlarının belli bir formatta yazılması gerektiği ve üyelerin de mümkün olduğunca bu formata uymasının istendiği yönündedir. Bunun tek nedeni de ne burasının resmi bir daire oluşu, ne de buradaki insanların diğerlerine bu yöntemle işkence etmek arzusudur.

Tek amaç, böylesine büyük bir bilgi kaynağının herkes tarafından kolayca anlaşılabilir bir formda olmasıdır. Türkçemizin giderek yozlaştığına ve büyük bir hızla bir chat diline dönüştüğüne bakarsak, bu site on yıl sonra bu sayfaları okuyanların, Türkçe'nin nasıl bir dil olduğunu bir nebze de olsa anlamaları açısından da yararlı bir kaynak olacaktır.

Sizin de belirttiğiniz gibi polemik yaratmak gibi bir maksadım yoktur. Yalnızca aklımdan geçenleri belirtmek için yazılmış bir mesajdır.

Sevgi ve saygılarımla

sami sarı 14-03-2010 21:57

Kapatalım demiştim çok uzadı hatta çoooooook sıkıntı verdi

malina 14-03-2010 23:15

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi sami sarı (Mesaj 596950)
Kapatalım demiştim çok uzadı hatta çoooooook sıkıntı verdi

Cevap vermeyin de konu kapansın.
Tepkinize bakan haksızlığa uğradığınızı sanacak.

Yücel Özlem 15-03-2010 13:21

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi sami sarı (Mesaj 595573)
...
Sayın Yücel ÖZLEM. Yazılarınızda değil yazılarınızıda yazmanız gerekirdi. Demekki sizde yanlış yazabiliyorsunuz. Amaç yanlış bulmaksa çok buluruz. Ben moderatörle aramızdaki sorunu yazışarak çözdüğümü sanıyorum. Bundan sonra bu tür polemiklere kesinlikle girmeyeceğim. Yanlışım olursa düzeltmeye çalışacağımı söylemiştim. Bu tatsız yazışma artık son bulsun. saygılar ve sevgiler. İYİ YAZIŞMAYI DOSTLUK VE PAYLAŞIMI AMAÇ EDİNEN BİRİ.

Sayın "sami sarı" öncelikle, uyarınız için teşekür ederim. Hakılısınız, ben de sizin gibi düşünüyorum. Herkes hata yapabilir. Ben ise çok yaparım. Onun için yazdığım yazıları, ön izlemede kontrol ettikten sonra gönderirim. Yine de hata olabiliyor. Yaptığım hataları göremediğim oluyor. Daha sonra rasladığımda dönüp düzeltiyorum. Bu yazdığım, forumdaki 2916'ıncı yazı. Bu yazıların pek çoğunda düzeltme vardır. Bakarsanız, bazılarının, günler, aylar hatta yıllar sonra düzeltildiğini görebilirsiniz. Sizin işaret ettiğiniz yanlışımı da düzelttim. eksik harfi tamamladım. Teşekkür ediyorum.

Bu düzeltmeleri neden yapıyorum? Bu forumda yazan ve okuyan insanlara saygımın gereği olarak, yapmam gerektiğini düşünüyorum.

Burası bir paylaşım ortamı. Bilgi ve tecrübelerimizi paylaşıyoruz. Tıpkı bitkiler lonusunda olduğu gibi, yazım konusunda da paylaşıma (sınırlı da olsa) bir imkân verilmiş. Ben bu imkânı verenlere teşekür ediyorum. Bitkiler veya başka konuda, bana iletilen her doğru bilgi teşekküre değerdir. Bir yanlışım konusundaki uyarılar, teşekkürü daha çok hakeder.

Size yazarken, amacım keyfinizi kaçırmak değildi. Kendinizi aşağılanmış hissetmenize, üzülmüştüm. Yapılan uyarıda bir aşağılama edası görmemiştim. Ayrıca, Sayın gecenin, pek çok yazısını okumuş biri olarak kendisinin yazılarını özenle yazdığını, daima nazik olmaya özen gösterdiğini de düşünürüm. Bir yanlış anlamanın olduğunu düşündüm.

Sizi, bir daha düşünmeye davet etmek, amacıyla yazmıştım. Yazımın, amacıma hizmet etmediğini gördüm. Konuya dahil olmakla verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.

"İyi yazışmayı, dostluk ve paylaşımı amaç edinen"lere selam olsun.

Saygılarımla.

Cumhur Tonba 15-03-2010 22:16

Bu yazı kimseye Cevap (Bu kelimeyi gooğleden baktım şu an. B harfi ile mi, yoksa p harfi ile mi sonu?) değildir. Fakat ben şu an bana uyarı yapanlara çok teşekkür ediyorum. Takıldığım kelimeleri Googlede yazıp kontrol ettiğim oluyor sık sık. Onlara müteşekkirim.
Orta okula bu sene başlayan kızıma da internette de olsa doğru yazması için telkinlerde bulunuyorum. Ve yaşım 57.

malina 15-03-2010 22:27

Alıntı:

Google'den baktım şu an. B harfi ile mi, yoksa p harfi ile mi sonu?
Bu yazı kimseye cevap değildir.

Bu cevabı size veriyorum.

Cümle içindeki durumuna göre değişiyor...

Cumhur Tonba 15-03-2010 22:39

Teşekkür ederim malina. Ben de o an teretdütte kaldığım için kontrol ettim. İyi bir alışkanlık oldu benim için.

Sûz-i Dilârâ 16-03-2010 07:10

Aslında şu gereksiz alınganlıklar, sitemler ve küsmeler:D olmasa o kadar harika bir başlık ki okumaya doyamıyorum. Örnek kullanımlar üzerinden gidildiğinden, okul hâricinde bir yer olduğundan, kendinizi öğrenmeye zorunlu hissetmediğinizden, bir okul ödevi gibi algılanmadığından -en azından benim için- öğrendiklerim daha da kalıcı oluyor.

Şu ortamın kıymetini bilelim ve ona göre davranalım, herkesin Türkçe'yi ortadan kaldırmak için bilinçli-bilinçsiz uğraştığı bir dönemde, çok güzel bir sitede kendimizi yetiştiriyoruz. Kırılıp gücenecek hiçbir şey yok, bir arada güzel güzel öğreniyoruz işte. :p

Not:
"Kendimi bir yere hiç bu kadar ait hissetmemiştim. agaclar.net'i çok seviyorum.:p"

betito 20-03-2010 08:35

Google Chrome, internet tarayıcı programı, herhangi bir yere yazı yazıldığında eğer yanlış kelime yazarsanız aynı Ofis Word'da ki gibi kırmızı çizgilerle uyarıyor. Bu özelliğini seviyorum. İE 6 versiyonunda bu durum yok, İE 7 versiyonunda ve diğer internet tarayıcı programlarında var mı bilemiyorum.

Özden 15-04-2010 21:56

Forumun derin köşelerini yeni yeni keşfeden bir üye olarak, şu ana kadar okuduğum forum konuları içinde beni en çok düşündüren ve üzen bu başlık oldu.

Türkçe bizim anadilimiz olduğuna, kendimizi ifade etmek için bu dili kullanacağımıza göre, en doğru şekilde kullanmak, hem kendimizi hem dilimizi geliştirmeye çalışmak zaten ortak amacımız değil midir?
Gönül isterdi ki böyle bir uyarı yapmaya hiç gerek kalmasın.
Sanal bir ortamda olmak, karşımızdakinin bizi görmediği rahatlığıyla forumlarda daha kuralsız bir Türkçe kullanma hakkı vermiyor kimseye. Nerede ve hangi ortamda olursak olalım yapabildiğimizin en iyisini yapmaya çalışmalıyız. Çocuklarımıza kitap sevgisi aşılamalı, okuma alışkanlığı kazandırmalıyız. Dilimize sahip çıkmalıyız.
Oktay Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe adlı kitabında daha ayrıntılı olarak da bahsediyor dilimize sahip çıkma gerekçelerinden.

Yarınlarımızın hep aydınlık olması umuduyla..

castaway 06-05-2010 21:33

Türkçe o kadar güzel ki, hrafelirn yelreirni blie dğeşitrieilm ilk ve son hrafi dğoru yzammamız ytelri. Hangi dil bunu yapabilir ?

Cumhur Tonba 07-05-2010 15:49

Sadece örnek olması amacı ile bir yazı kopyalıyorum. Hem yazının, hem de kurumun hali içler acısı.

7 Mayıs 2010

Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr




l£>./(14/2fno


Başlığın altında gördüğünüz kupür, İstanbul Milli Eğitim Müdürü’nün imzasıyla, İstanbul’daki tüm ilköğretim okullarına gönderilen resmi bir evrak.






*
Kelimesine virgülüne dokunmuyorum...

Sabırla okumanızı rica ediyorum.
*

“rC” İstanbul Valiliği diye başlıyor...

“TC” olmuş “rC” yani!

*

Evrakın tarihi:

“l£>./(14/2fno”

*

Ve, hazır olun...

*

“6., 7., Sınıflarına yönelik yapılması planlanan Kazanım Değerlendirme Sınavı ile ügüi olarak Bölge Sınav Yürütme Kumlu çalışma takvimini belirleyip aşağıdaki kararlan almıştır.”

*

(Aslında sınava sadece 6 ve 7’ler değil, 8’ler de giriyor! Devam edelim...)

*

“Sınav süresi 6. sınıflar için 105 dakika, 7. sımıflar için115 dakika, 8. sınıflar için 135 dakika...”

*

“Sınavın yapılacağı gün, 2. kademe öferencileri talil edilmeyecektir.”

*

“Uygun ulan tüm sınıflar sınav salonu olarak kullanılacak. Okul müdürleri sınav önccsi öğretmenlerle toplantı yapacak.”

*

“Stnav evrakları, en geç saat 08,00*dc okulda olacak.”

*

“Soru kitapçığı vc cevap kağıdı...”

*

“İS. Gözetmen öğretmen, stntfa ait güvenlik poşetini açacak. Optik form adına düzenlenmeyenlerle ilgili okul idaresinden
a erekli yardımı alarak yedek poşet açılarak işlemyapılacaktır.föğrencinin T.C kimlik numarası bulunarak kndlaması sağlanacaktır) A ve B kitapçık türünde daşıtını yapılarak,işaretlenip sınavı başlatacaktır.”

*

“Optik formu eksik çıkan öğrenciler içıtı müdür yardımcısı görevlendirilecek. İlçe Sınav Komisyonları, Sınav Poşetlerini Kargo ile ilgili firmaya*a ödemeli olarak göndereceklerdir.”

*

“Dağıtım: 39 tiçe Eğitim Müdürlüğü”

*

Nasıl?

Şahane değil mi?

*

Benim anladığım şu...

*

rC Valiliği tiçe eğitim müdürlüğü l£>./(14/2fno tarihli yazısıyla, öferencileri talil etmeyip, a erekli kndlamayı yaparak, sımıflar için stnav önccsi uyarıyor ulan!

*
İstanbul Milli Eğitim Müdürü’nü, kendisini buraya atayan Milli Eğitim Bakanı’nı ve Milli Eğitim Bakanı’nı bakan yapan sayın Başbakanımızı tüm sımıf öferencileri adına kutlarım.

NOT:
Batman’daki “Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer” Bulvarı, AKP ve BDP’lilerin ortak kararıyla TPAO Bulvarı olarak değiştirildi. Alanya’daki 402’nci sokağa ise, AKP’nin önerisiyle, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “annesinin” adı verildi. Memleketin en önemli bu iki sorununu halleden AKP’yi, ayrıca kutlarım.

gece 07-05-2010 16:21

Çocuklarımızı kimlere emanet ediyoruz değil mi? Bu yazıyla onbinlerce çocuğumuzun yüzbinlerce saatlik emekleri sınanacak. Başarıları değerlendirilecek.

Bu durumu ifade etmek için skandal sözcüğü çok yetersiz, bakılım nasıl örtbast edecekler.

karamanliali 07-05-2010 17:18

Arkadaslar.
Hepiniz hakli ve guzel konusuyorsunuz da, peki ben gibi yurt disinda yasayan buyuyen okuyan, Turkceden belki bihaber, klavyesinde Turkce harfler bulunmayan birini heralde afedersiniz.

malina 07-05-2010 18:50

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi karamanliali (Mesaj 633752)
Arkadaslar.
Hepiniz hakli ve guzel konusuyorsunuz da, peki ben gibi yurt disinda yasayan buyuyen okuyan, Turkceden belki bihaber, klavyesinde Turkce harfler bulunmayan birini heralde afedersiniz.

Lafa öyle başlamışsınız insanın içinden yok affetmeyiz, demek geliyor...

Biz örümcek kafalı, koşulları düşünmeyen, dediğim dedik tipleriz ya :)

katmer 07-05-2010 19:01

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Cumhur Tonba (Mesaj 633677)
Sadece örnek olması amacı ile bir yazı kopyalıyorum. Hem yazının, hem de kurumun hali içler acısı.

Devamını okuyunca (daha doğrusu okuyamayınca)gözlerime inanamadım. Bu kurumun hazırladığı sınavdan, ne hayır gelir demeden edemiyor insan. Arada Ağaçlar.neti ziyaret etseler de yazımla kurallarıyla ilgili azıcık bilgi edinseler.

malbman 07-05-2010 19:42

Görevlendirmede kriter liyakat değil de yandaşlık olunca, maalesef sonuçları da bunlar oluyor.

Sonra da Sayın gece'nin yazdığı gibi, bu insanlar çocuklarımızın onca yıllık emeğini ölçecekler.

Cumhur Tonba 07-05-2010 23:30

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi castaway (Mesaj 633166)
Türkçe o kadar güzel ki, hrafelirn yelreirni blie dğeşitrieilm ilk ve son hrafi dğoru yzammamız ytelri. Hangi dil bunu yapabilir ?

Türkçe o kadar güzel ki sözünüze hepimiz katılırız. Fakat burada beynin aynen bilgisayar sistemi gibi çalışıp, haznedeki kelimeleri hatırlaması ve cümlenin anlam ve gidişatına göre konumlandırması da çok önemli herhalde.

betito 08-05-2010 08:42

Klavyeyi iyi kullanamayan birine yazdırmışlar diyeceğim ama klavye hatası da yok ki.
"İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü" olması gerekmiyor mu? "İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü" olmamalı.

Cumhur Tonba 08-05-2010 10:04

Deveye sormuşlar ''Boynun neden eğri?'' Demiş '' Nerem doğru ki?''
Hayatım boyunca bu şekilde rezil bir resmi yazı görmedim.

Tahirova Türk Alman Çiftliğinde Zirai Yayım Şubemiz vardı. O zaman teksir makinesinde çoğaltırdık yazıları. Hiç unutmam. Kuzu besleme hakkında bir yazı hazırlanmış. Şube Şefi bana daktiloda yazmam için verdi. Şube şefi Dr.Kleinken isimli bir Alman'dı. Daktiloda yazı işi bitince alıp bir göz gezdirdi. Ve şunu söyledi. Lütfen bir daha ve daha dikkatli, hatasız yazın. Oradaki arkadaşlar okudu. Metnin aynısı yazılı. Kimse hatanı nerede olduğunu bulamıyor. 2-3 okuyuş dan sonra sadece, kelimenin anlamını dahi değiştirmeyecek bir harf eksikliği olduğunu gördük. İşte hizmet ettiği kişiye, yazım kurallarına gösterdiği saygı. Bize iyi bir ders olmuştu.

Ersan Özcan 12-05-2010 00:51

Türkiye sermaye piyasası,ticari kurumlar, yoldaki ve okullardaki exit (çıkış) tabelaları ,internet üzerinde türkçe karakter kullanamama gibi bir çok sıkıntı bu forumda türkçe karakter kullanıldığını duyduğumda çok mutlu olmuştum içten içe inşallah tüm siteler böyle olur yaşasın Türkçe....

yarenimex 12-05-2010 13:36

Herhalde Dünya'da dil bayramı kutlayan tek milletiz. Bu da dilimize verdiğimiz önemi gösterir.Kul kusursuz olmayacağına göre hata yapabiliriz ancak hatalarımızın düzeltilmesi istendiğinde alınganlık göstermeden hatamızı düzeltmek ve aynı hatayı tekrar yapmamak için azami dikkati göstermeliyiz.Yazı yazmaktan amaç, muhakkak ki bir şey anlatmaktır.Yola çıkmaktan amaç da haliyle bir yere varmak.Nasıl ki gideceğimiz yere varmak için, yoldayken trafik kurallarına sıkı sıkıya riayet ediyorsak, yazarken de anlatmak istediğimizi tam ve doğru anlatmak için imla kurallarına sıkı sıkıya uymalıyız.Çünkü imla kuralları da yazı yazmanın trafik kurallarıdır..

xenkebikec 12-05-2010 20:04

Yazım kuralları ile ilgili bu uygulama gayet hoş. Fakat yanlış yapabilmek o kadar kolay ki genel bir alışkanlık gerektirmiyor. Klavyeden olabileceği gibi bir kelimenin yazılışını yanlış bilmekten de (de ayrı mı yazılır bilemedim (hatta ayrı ayrı yazılır onuda bilemedim) kaynaklanabilir. Şahsi fikrimdir söylediklerim belirtmeme de gerek yok sanırım ama bu uygulama biraz sert olmuş.

Sert olmuş derken demek istediğim, bir kişinin özellikle yeni bir üyenin önemsemeden yazdığı bir yazıdaki yanlışı özelden değilde konu devamında gündeme getirmesi alınganlığa ve yeni başlamış olan üyenin hevesini kaçırmaya yarar. Bence küçük uyarıların kişisel mesaj ile yapılması gerektiğini düşünüyorum. Tabi ki genel olarak ağır hatalı bir dil ile yazılmış "yaw simdi herkez böle dedi ben neyapcam" şeklinde bir yazı uyarılmalı. Aradaki bu dengeyi kim kuracak peki? Bence bu iş forum yöneticilerine düşmekte. Kimseyi en ufak bir alınganlığa sebebiyet vermeden bu işi yapmakta biraz zor gibi geliyor.

Bende türkçeyi düzgün kullanmak yazmak ve konuşmak için elimden geleni yapıyorum. Genelde devrik cümleler kuruyorum ve bağlaçlar ile ilgili sıkıntılarım var. Herkes hata yapabilir bence önemli olan bunun bir dil bozukluğu olarak kişiye yerleşmesi ve bunu heryerde göstermesidir.

Genel olarak uygulamayı ve dil kullanım politikasını benimsememle birlikte yukarıda belirttiğim gibi kimseyi kırmadan, alınganlığa sebep vermeden ve hevesini kaçırmadan yapmak gerekir diye düşünüyorum.

Saygılarımla.

biologus 12-05-2010 20:43

xenkebikec`ya katiliyorum ayni zamanda forum yoneticilerinin de katagori ve etkinlik basliklari koyarken uydurakca tabir ettigimiz kelimeler yerine Turkceye yerlesmis (kokeni arapca veya farsca olabilir) kelimeler kullanmalari daha guzel olur diye dusunuyorum.
Ornegin yerine MISAL, DOGA yerine Tabiyat. diyeceksiniz ki neden arapca bir kelime kullanalim. Tabiyat kelimesinin bir koku var, DOGA ise bir zamanlar bir grubun masaya oturup, informasyon, promasyon, Doga gibi kafadan atarak veya yabanci kelimelere "asyon" lar ekliyerek cikarttiklari uydurma bir dil yani Turkce olmadigi gibi HIC BIR SEYCE :)

Bunu Turk Dili ve Edebiyati bolumu okuyanlar veya bitirenler daha iyi bilir. Sozu onlara birakiyorum.
Kalin saglicakla
Ben de Turkce klavye yok kusura bakmayiniz o yuzden.

malina 12-05-2010 22:20

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi biologus (Mesaj 637351)
xenkebikec`ya katiliyorum ayni zamanda forum yoneticilerinin de katagori ve etkinlik basliklari koyarken uydurakca tabir ettigimiz kelimeler yerine Turkceye yerlesmis (kokeni arapca veya farsca olabilir) kelimeler kullanmalari daha guzel olur diye dusunuyorum.
Ornegin yerine MISAL, DOGA yerine Tabiyat. diyeceksiniz ki neden arapca bir kelime kullanalim. Tabiyat kelimesinin bir koku var, DOGA ise bir zamanlar bir grubun masaya oturup, informasyon, promasyon, Doga gibi kafadan atarak veya yabanci kelimelere "asyon" lar ekliyerek cikarttiklari uydurma bir dil yani Turkce olmadigi gibi HIC BIR SEYCE :)

Bunu Turk Dili ve Edebiyati bolumu okuyanlar veya bitirenler daha iyi bilir. Sozu onlara birakiyorum.

tabiyat

umıt79 12-05-2010 23:35

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi biologus (Mesaj 637351)
xenkebikec`ya katiliyorum ayni zamanda forum yoneticilerinin de katagori ve etkinlik basliklari koyarken uydurakca tabir ettigimiz kelimeler yerine Turkceye yerlesmis (kokeni arapca veya farsca olabilir) kelimeler kullanmalari daha guzel olur diye dusunuyorum.
Ornegin yerine MISAL, DOGA yerine Tabiyat. diyeceksiniz ki neden arapca bir kelime kullanalim. Tabiyat kelimesinin bir koku var, DOGA ise bir zamanlar bir grubun masaya oturup, informasyon, promasyon, Doga gibi kafadan atarak veya yabanci kelimelere "asyon" lar ekliyerek cikarttiklari uydurma bir dil yani Turkce olmadigi gibi HIC BIR SEYCE :)

Bunu Turk Dili ve Edebiyati bolumu okuyanlar veya bitirenler daha iyi bilir. Sozu onlara birakiyorum.
Kalin saglicakla
Ben de Turkce klavye yok kusura bakmayiniz o yuzden.

Sevgili biologus söylemek istediğinizi anladım. "Doğa" kelimesi doğmak fiilinden, ( a ) ekiyle yapılmış bir kelimedir. Oysa Türkçede fiilden isim yapma eki olan ( a) çok kullanılabilir bir ek değildir. Ancak kalıplaşmış olan bazı kelimelerde görülür. Dil bilimcilere göre kullanılabilir olmayan eklerle yeni kelimeler yapılamaz.Bu kuraldan bahsediyorsunuz sanırım.

Fakat söyledikleriniz de eksik noktalar var.
Türkçe de böyle bir ek mevcut olduğu için eylemlerden ad ya da zarf türetiriz.Örneğin :

Sap> Sapa
Yar > Yara
Doğ > Doğa
Doğa kelimesi doğmaktan kıyasla gelir...Masa başında uydurulmuş bir kelime değildir
Oysa tabiat kelimesi "huy, mizaç,tavır ,karakter, seciye v.s " anlamlarına da gelir ki bu anlamlar doğa kelimesiyle karşılanamaz. Dolayısı ile doğa yerine tabiat kelimesini kullanamayız ,anlamını karşılamaz.

Unutmadan söylemeliyim .Üstte sürekli kelimede hata yapmışsınız doğrusu TABİAT olacak, tabiyat değil...
Sevgiler ,saygılar.

MeyveliTepe 13-05-2010 00:01

"tabiyat", bence böyle bir kelime olabilir. Tabiat anlamında değil de "tabi" olmaktan gelen bir anlamı var.

"Doğa"nın "Doğ" fiilinden geldiğinden emin misiniz? Hiç bir anlam ilişkisi kuramıyorum. Öte yandan, TDK huy, mizaç anlamlarının "doğa" sözcüğüyle de ifade edildiğini söylemiş :)

(Ben bu dil konusuna hiç girmemeliyim. Dil de, kainat - evren - gibi, sınırları olmayan ve sürekli genişleyen bir şey. Dilin sınırlarından söz edildiğinde, o sınırlar çoktan aşılmış oluyor)

nevsune 13-05-2010 11:45

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 637499)
"tabiyat", bence böyle bir kelime olabilir. Tabiat anlamında değil de "tabi" olmaktan gelen bir anlamı var.

Tabi olmanın karşılığı tabiiyet. Tabiyat diye bir kelime yok. Malina'nın verdiği linkte TDK'nın kelime aramasında da tabiyat diye bir kelime bulunamıyor. Biologus o kelimeyi doğrudan tabiat niyetine kullanmış.

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi biologus (Mesaj 637351)
Ornegin yerine MISAL, DOGA yerine Tabiyat. diyeceksiniz ki neden arapca bir kelime kullanalim. Tabiyat kelimesinin bir koku var, DOGA ise bir zamanlar bir grubun masaya oturup, informasyon, promasyon, Doga gibi kafadan atarak veya yabanci kelimelere "asyon" lar ekliyerek cikarttiklari uydurma bir dil yani Turkce olmadigi gibi HIC BIR SEYCE :)

Doğa kelimesinin nasıl türetildiğini bilmiyorum ama uydurukçalığı tabiat kelimesinin uydurmalığıyla aynıdır mutlaka. Bütün kelimeler sonuçta uydurulmamış mı?

Tabiatın ve doğanın kokusu konusunda da herkesin algısı farklı olabilir. Bana sorarsanız tabiat da deseniz, doğa da aynı duyguları yaşarım ama kullanma açısından doğayı yeğlerim. En azından doğa kelimesi benim kulağıma tabiattan daha ahenkli geliyor. Üstelik tabiyat örneğinde olduğu gibi yanlış yazma olasılığı da pek yok:)

Dogasever 13-05-2010 12:32

2007 yılında bu siteye üye oldum ve çok uzun bir süre bu başlığa hiç girmedim çünkü tarımda ve çevrede yapılacak çok şey olduğuna inanıyordum. Asıl görevim bu alanlarda bildiklerimi paylaşarak topluma yararlı olmak diye düşündüm. Ancak, yukardaki bazı mesajları okuyunca, Türkçe alanında da yapılması gereken çok şey olduğu açıkça belli oluyor. Burada yorum yazan bazı kişilerin yanlış bir yolda yürüdüklerini düşünüyorum. Ancak, bu tabii ki kendi suçları değil. 12 Eylül darbesinden sonra, her alanda olduğu gibi, eğitim öğretim alanında da toplumu yontma ve istedikleri gibi şekillendirme kampanyası başladı. Tüm Cumhuriyet tarihimiz boyunca açılan İmam Hatip Lisesi'nden daha fazla sayıda İmam Hatip Lisesi açıldı. Amaç büyük çapta sola darbe vurmaktı. Beyin takımı generaller, solu önlemenin (belki sadece sol demek de doğru olmayabilir, buna aşırılıklar da diyebiliriz) en doğru yolunun dini teşvik etmek olduğunu düşündüler. (Uçaklarla din içerikli bildiriler attırdılar). Ayrıca, bu Batı'nın da işine geliyordu. Sovyetler Birliği etrafındaki yeşil kuşağı desteklemiş oluyorlardı. Bunun doğal olarak Türk toplumunda etkisi olacaktı. Bu etki, 2000'li yıllarda kendini iyice gösterdi. Ak Parti iktidarı, cübbeli hocaların onbinlerce mürid toplaması, cemaatlerin güçlenmesi, İslami televizyon kanallarının ortaya çıkması, TV kanallarında ve Internet’te din içerikli yayınların artması, genelde Araplara ve Arapça, Osmanlıca, Farsça'ya ilginin artması vb... İlginç olanı ise, tüm bunların Atatürkçülük adına yapılan bir darbe ile başlamış olması. Bence 12 Eylül generalleri büyük bir aymazlık içindeydiler. Tarih onları yargılayacaktır. Bu ayrı bir konu.

Gelelim, dil konusuna. 30 yıldır profesyonel olarak İngilizce'den Türkçe'ye ve Türkçe'den İngilizce'ye çeviri yapmaktayım. Günde yaklaşık 2000 sözcükten hesaplarsanız, yaklaşık 20-25 milyon sözcük Türkçe yazı yazmışımdır. Bu da herhalde 20-30 cilt Brittanica Ansiklopedisi kadar yapar! Çeviri işiyle uğraşanlar bilirler. Dikkat edilmesi gereken bazı kurallar vardır. En önemlileri, çevirinin doğru olması, yazım hatası olmaması, seçilen sözcüklerin doğru olması vb. gibi. Bazen bizim çevirilerimizi müşterilerimiz bir başka çevirmene kontrol ettirirler. Son zamanlarda, çevirilerimi kontrol eden bazı çevirmenler aynı burada bazı kişilerin önerdiği gibi, doğa sözcüğü yerine tabiat, koşul yerine şart, sorun yerine mesele, örneğin yerine mesela, fikir alışverişi yerine fikir teatisi gibi değiştirmeler yapmaya başladılar! (Bu örnekleri çoğaltabilirim).

Dil durağan bir yapıya sahip değildir ve sürekli yaşar ve gelişir. Dilin gelişmesini sağlayan en önemli unsur, o dilin gelişmeye uygun olmasıdır. Türkçe (Orta Asya'da kullandığımız Türkçe'den bahsediyorum), ek yapısıyla gelişmeye son derece uygundur ve zaten eklemeli diller böyle olmalıdır. Burada gelişmeden kastım yabancı olmayan yeni sözcükler türetmedir. Örneğin, İngilizce bu konuda zayıftır. Yeni bir durumla karşılaşınca anlamlı yeni sözcükler üretmede zorlanır. O yüzden bunun yerine hep kısaltmalar kullanırlar. Örneğin, bir bilgisayar terimi olan RAM (Random Access Memory). RAM aynı zamanda İngilizce’de KOÇ anlamına da gelmektedir. "Tabiat" sözcüğünü kullanmamız doğru değil arkadaşlar nedeni de "Tabiat"ta tıkanır kalırsınız! Halbuki "Doğa"dan, Doğal, Doğaçlama, Doğan, Doğurgan, Yenidoğan (İngilizcesi "Newborn', Doğum, Doğu (bunlar ilk aklıma gelenler) gibi birçok sözcük türetilebilir ve bu sözcükler toplumda kolayca kabul görüp yerleşmiştir.

Anadolu'da kendi tohumlarımız vardı, değiştirildi!

Anadolu halkımızın "yerli malı haftası," bakkalları vardı! Yok edilerek, yerine Batı’nın süpermarketleri geçirildi! Yerli malı kullanmak bizim için bir övünç kaynağıydı, şimdi ev hanımları İtalyan mobilyalarıyla birbirlerine hava atmak için yarışıyorlar!

Anadolu’nun gelenekleri vardı, yozlaştırıldı!

Milliyetçiliği vardı, törpülenerek şekil değiştirilmeye çalışıldı!

Bir tek özdili kalmıştı, şimdi onu da elinden almaya çalışıyorlar.

Dilimiz bu Arapçalaştırma ve Farsçalaştırma çabalarına karşı direnecektir.

Bugün Doğa yerine Tabiat ya da Örneğin yerine Mesela kullanalım diyenler, yarın Bölen yerine Maksumünaleyn, Bölüm yerine Haric-i Kısmet, Çarpan yerine Mazrup, Çarpma yerine Zarb, Çıkarma yerine Tarh, Ondalık yerine Aşari de diyelim diyeceklerdir. Şimdi diyemezler çünkü büyük tepki alırlar! Hiç kuşkunuz olmasın. Önce Doğa yerine Tabiat ve Örneğin yerine Mesela'ya alışacaksınız. Bunlara alıştıktan sonra diğerleri gelecek! Benim çocukluğumda (çok eski değil sadece 35-40 yıl önce öz Türkçe kullanımı desteklenirdi. Şimdi tam tersi. Atatürk, Müselles yerine üç kenarlı genişleme anlamında "Üçgen" demiştir. Hangisi daha kolay akılda kalır, hangisi daha mantıklıdır? Sorarım size! Doğal olarak “-asyon” ekli uydurma sözcüklere karşıyız. Ama dilimize yerleşmiş ve dilimizin yapısına uyan Doğa ve Örneğin gibi sözcüklerle neden uğraşılıyor? Yaşamın her alanında bu geriye gitme özlemi neden? Bazıları istese de, Anadolu Halkı bunu yapmayacaktır.

biologus 13-05-2010 16:14

Sen 50-100 sene once yazilmis kitaplari okuyup anlayabiliyor musun? Hic sanmam. Bu yukaridaki zihniyet yuzunden maalesef.

Bin yillik HAMID ismini HAM IT yapan zihniyet ile anca millet aya giderken yaya yururuz vesselam. :)

Dogasever 13-05-2010 18:12

Sayın Biyologus,

Ben size saygılı davranıyorum ve siz diye hitap ediyorum. Karşılığında da aynı saygıyı beklememin hakkım olduğunu düşünüyorum. Ama yine de size kalmış bir şey. Bu konuda sizi zorlayamam.

Beni tanıdığınızı ya da yukardaki yazımı iyi irdelediğinizi zannetmiyorum.

Ben burada yalnızca Doğasever'i temsil ediyorum. Herhangi bir düşünce (sizin deyiminizle zihniyet) ya da akımın temsilcisi değilim. Yalnızca kendi adıma yazıyorum. Hiç bir akım beni ilgilendirmez. Sadece doğru bildiklerimi söylerim. Demokratik Cumhuriyet kültürünü özünde benimsemiş ve bu Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek eğitim kurumlarında bu eğitimi almış bir insan olarak aldığım eğitim, yurdum, devletim ve büyük milletimle gurur duyuyorum ve geleceğe de güvenle bakıyorum. Bakmaya da devam edeceğim. Sizin durumunuzu bilemem ama bildiğim tek şey var. O da sizinle aynı düşüncede olmadığımız. Ama ben yine de sizi olduğunuz gibi kabul ediyor ve hiç bir konuda suçlamıyorum. Çünkü siz bugünkü düşünce şeklinize kendiniz varmadınız, vardırıldınız. O yüzden sizi suçlamam söz konusu değildir.

Evet, haklısınız keşke 100 yıl önce yazılanları da okuyup anlayabilsek. Ama Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı'nı verip, sömürge güçleri elbirliğiyle yurdumuzdan attıktan sonra bir seçim yaptı ve giyiminden kuşamına, takviminden kadın haklarına, ölçü birimlerinden, harflerine kadar her şeyi değiştirdi. En güzeli de Monarşiyi terkederek Halkın kendi kendini yönetim sistemi olan Cumhuriyete geçti. Bu değişikliğin karşısındaysanız, tartışalım. Eğer bu değişikliğin karşısında değilseniz, sorun yok demektir.

Sayın Biyologus,

Gelelim 50- 100 yıl önceki kitapları okuyup okumadığıma. 50 yıl önceki kitapları rahatlıkla okuyorum. Hiçbir sorun yok. Eğer bu tümceyle Cumhuriyet öncesinde yani Osmanlı devrinde basılan kitapları kastediyorsanız, hayır bunları okuyamıyorum. Ancak isterseniz, o dönem de kaç kitap basıldığına bir bakalım. Sanırım aşağıda Osmanlıya Matbaayı kazandıran İbrahim Müteferrika'nın yaşamı ile bilgili bilgiler bu konuya biraz daha açıklık getirecektir:

Uygarlığın, bilimin gelişmesinde çok büyük etkisi ve katkısı olan matbaa, 1450 yılında (İstanbul’un alınması sırasında) Alman John Gutenberg tarafından Mainz’da bulundu. Osmanlı'da ise, Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıklar 1450'li yıllarda, el yazması da olsa, İstanbul’da kendi yayınevlerini kurmuşlardı. Matbaa, Gutenberg'in 1450'li yılların başında icadından kısa bir süre sonra Osmanlı topraklarına geldi. İstanbul'da 1493'te Yahudiler, 1567'de Ermeniler, 1627'de de Rumlar ilk matbaalarını açtılar. Türkler’de hala matbaa yoktu. Türkçe basılan kitap yoktu. İlk Türk matbaası ise ancak 1727'de kuruldu. 1727'ye kadar da matbaa kurmak için herhangi bir teşebbüs yapılmamıştı. Üstelik yasaklama ve engelleme de olmuştur.

Ne yazık ki, Osmanlı bu eşsiz buluşu matbaayı, hem dinsel kökenli baskı, hem de ekonomik baskı ile («kâfir-kefere icadı» önyargısı ve küçümsemesi ile), 270 yıl gecikmeyle 1727 yılında (o da Lale Devrinde Macar Kökenli İbrahim Mütefferika’ın gayretiyle) getirebilmiş. Matbaaya karşı bu akıl almaz inat ve direnç, Osmanlı’nın çağdaş dünyadan (günümüze kadar yansıyan) 300–200 yıllık gerileme farkını yaratmıştır.
İbrahim Müteferrika, Osmanlıların gerilemesinin sebeplerini sekiz madde
halinde söyle sıralamıştır:

1. Kanunları uygulamak
2. Adaletsizlik
3. Devlet işlerini ehliyetsiz ellere bırakma
4. Bilim adamlarının fikirlerine tahammülsüzlük
5. Modern askeri teknolojiden habersiz olma
6. Orduda disiplinsizlik
7. Rüşvet ve devlet servetini kötüye kullanma

Matbaanın bulunduğu 1450 lerden 1500 lere değin geçen 50 yıl içinde Avrupa’da 40 bin dolayında kitap basılmıştır. Osmanlı Uleması, “gâvur icadı bununla Kuran basılmaz” diye tepki gösterir iken, J.Gutenberg’in, matbaasında ilk bastığı kitap Latince İncil’di. Osmanlılarda matbaa 1485 de II. Beyazıt tarafından yasaklanmış, aynı yasak 1515 te I. Selim’ce (yani ilk Osmanlı Halifesi Yavuz Selim) bu yasak yinelenmiştir. Osmanlıların Arapları “kavm-i necip”, Arapçayı da “necip dil” olarak görmelerine karşın, ilk Arapça kitaplar ancak 16. yyılda Avrupa’da Hıristiyanlarca basılmıştır.

Bir Macar askeri olan, Türklere esir düştükten sonra Müslümanlığı kabul eden, İbrahim Müteferrika kişisel çabasıyla 1727 de Avrupa’dan 280 yıl sonra İstanbul’da kurduğu ilk basımevinde yaşamı boyunca ancak 17 kitap basabilmiş. (Kaynak: Alpay Kabacalı, Türk Kitap Tarihi, Cem Yayınevi, 1989, Necip Asım Yazıksız, Kitap, İletiliş Yayınları, 1993, Albert Labarre, Kitabın Tarihi, Çev. Galip Üstün, Yeni Yüzyıl Kitaplığı) Avrupa’lıların 50 yıl içinde 40 bin kitap basmalarına karşın, Osmanlıların 1729 dan 1829 arası 100 yıl içinde basılan kitap sayısı sadece 180 dir. Kimi kaynaklara göre bu sayı 240’dır.

Evet 100 yılda en fazla 200 küsur kitap. O zamanki Osmanlı nüfusunun 18-20 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Bu ise, 1 milyon kişiye 100 yılda 9 kitap ediyor! Yani orta büyüklükte bir Anadolu kentini düşününüz. Bu kentte eğer herkes okuma yazma bilirse (ki Osmanlıca okuma yazmanın ne kadar zor olduğunu ve nüfusun ancak çok sınırlı bir kesiminin okuma yazma bildiğini biliyoruz), 100 yıl içinde 9 kitap okuyabilecek! Doğal olarak el yazması kitaplar hakkında bir veri yok. O yüzden buraya almadım. Ancak, bu kitapların daha çok Kuran ve hadis yazmada kullanıldığını ve yazımlarının çok uzun zaman aldığını biliyoruz. O yüzden, yukardaki istatistikleri değiştirebilecek düzeyde olduğunu pek zannetmiyorum.

Şimdi Sayın Biologus (Adınızı da düşünceleriniz gibi ilginç bir yabancı terimden seçmeniz çok hoşuma gitti! Hiç olmazsa, biyologuz deseydiniz de hem Türkçe'ye biraz daha uysaydı hem de biyolog olduğunuzu düşünseydik! Belki de öylesiniz), yüzyıllar boyunca bu millet okumasın, öğrenmesin, istmesin diye elinden geleni yapan Sultanların karşısında Atatürk en doğrusunu yapmış ve okunması ve yazılması çok daha kolay olan harfleri seçmiştir. Ve gerçekten de şu anda hemen hemen herkes okuma yazma bilmektedir. Kitap okuyabilmektedir. 1928 ile 1938 yılları arasında basılan Latin harfli Türkçe kitapların sayısı 16.063’tür. Cumhuriyet ilan edildikten sonra ilk 6 ay içinde 240 adet kitap basılmıştır (eski Türkçe harflerle). Yani Osmanlı'nın yüz yılda yaptığını Cumhuriyet rejimi 6 ayda başarmıştır. Yani Osmanlının yüzyıllık döneminde basılan kitap sayısının tam 80 katı kitap sadece 1928 ile 1938 yılları arasındaki 10 yılda basılmıştır. (Yıla bölerek karşılaştırırsanız 800 katı eder!) Bu kitaplar, 556 adet matbaada basılmıştır. Bu istatistik bile tek başına Cumhuriyetin halkın eğitimine verdiği önemi anlatmaya yeterlidir. Parası olmayan ve Osmanlı’nın borçlarını da ödemeyi taahhüd eden o yeni devlet tüm olanaksızlıklara rağmen halkın eğitimine öncelik vermiştir.

Benim için bir tek kitabı okumak bile önemlidir. Maalesef, Osmanlı döneminde basılan kitapları okuyamıyoruz. Keşke onları da okuyabilseydik. Ama Osmanlıca kurslar var. İsteyen öğrenir ve okur. Ben kendi adıma bilimi takip etmek için sürekli İngilizce kitap okuyorum. ABD'de yaşadığınıza göre ve eğer biyologsanız, mutlaka siz de öyle yapıyorsunuzdur. Yukardaki mesajınızda belirttiğiniz gibi millet aya giderken yaya yürümemek, Osmanlı döneminde basılan bir avuç kitabı değil, Dünya'da basılmış ve artık yeryüzünde uluslararası bilim dili olarak kabul edilen İngilizce kitapları okumakla olur. Siz biyologsanız, İngilizce biyoloji kitabı okumanızı öneririm. Bırakın Osmanlıca, faülün faülatün kitaplarını edebiyatçılarla tarihçiler okusunlar.

Saygılarımla.

malbman 13-05-2010 19:10

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi biologus (Mesaj 637859)
Sen 50-100 sene once yazilmis kitaplari okuyup anlayabiliyor musun? Hic sanmam. Bu yukaridaki zihniyet yuzunden maalesef.

Bin yillik HAMID ismini HAM IT yapan zihniyet ile anca millet aya giderken yaya yururuz vesselam. :)


Madem (sizin deyiminizle) yukarıdaki zihniyetten başladık, devam edelim. Yukarıdaki zihniyete sahip biri olarak, aşağıdaki (sizin sahip olduğunuz) zihniyet madem bu kadar detaya meraklı, aşağıdaki zihniyetin atladığı bazı detayları göstermek açısından bir kaç kelam etmek isterim. (Sanırım buraya kadar anlaşılmıştır. Zira elimden geldiğince 100 küsur yıllık sözcükler kulanmaya çalıştım.)

Hamid adının (isminin değil) Kuranda geçen Allah'ın 99 adından biri olması hasebiyle (burada anlamanız için özellikle hasebiyle yazdım) bin yıllık olması mümkün değil. Zira peygamberin 632 yılında öldüğünü biliyoruz. Kuran'ın, peygamberin öldüğü güne yani 632 yılına kadar indiğini bile varsaysak, kuran 22 yıl 2 ay 22 günde indiği için bu tarihi 632'den çıkardığımızda bile en az 1400 yıllık olur. Kerameti kendinden menkul bir bilim adamının böyle bir detayı gözden kaçırması pek olmamış.

Gelelim 50-100 yıllık kitapları okuyup okuyamadığımıza. Günümüzde İngiliz dilinin neredeyse atası sayılan William Shakespeare'in kitaplarının bile yeniden günümüz İngilizcesine çevrildiğini düşünürsek, Türkçe olmayan bir dilin Türkçe olarak 100 yıl sonra okunamaması pek de tuhaf olmasa gerek. Yukarıda dediğim gibi, kerameti kendinden menkul bir bilim adamının böyle bir detayı atlaması da olmamış.

Son olarak: (muhtemelen 50-100 yıllık kitaplar nedeniyle ancak) yazdığınız iki satırlık mesaja bile neredeyse bir sayfa cevap yazabiliyorsam, bu 100 yıl önceki dilin değil, bu günün Türkçesi'nin eseri olsa gerektir. Sizin okunamadığından dert yandığınız dili kullanıyor olsaydık, bu yazdıklarımın yarısını bile yazamazdım sanırım.

Bu nedenle siz hiç merak buyurmayın, eller aya giderken biz belki gidemiyoruz ama, sizin dediğiniz gibi yaya da değiliz. Asıl 50-100 yıllık kitaplara takılıp kalsaydık yaya kalırdık.

Bu nedenle; bana sorarsanız oturup bu durumu bir bilim adamı hassasiyetiyle bir kez daha gözden geçirin derim.

Kerameti kendinden menkul bir Türkçe aşığı. (Sevgili gece kusuruma bakmasın. Onun son söz kalıbından intihal yaptım:p)

biologus 13-05-2010 19:19

[QUOTE=Dogasever;637925]

Ben de sizi oldugunuz gibi kabul ediyorum cunku inaniyorum ki, sizin tabirinizle "Çünkü siz bugünkü düşünce şeklinize kendiniz varmadınız, vardırıldınız. O yüzden sizi suçlamam söz konusu değildir." ayni sekilde dusunuyorum. Ama yine umutluyum ki bir gun sizler olmasanizda cocuklariniz bunun farkina varirlar diye dusunuyorum

Degidiklikler olmasi gerekiyor du ve oldu. Karsinda pek kimsenin olacagini sanmiyorum. Benim lafim degisiklik yapanlara degil. O degisikliklerden sonra kraldan cok daha kralci olup herseyi degistirmeye calisanlara. Yoksa Cumhuriyet doneminde cikan gazeteleri okursaniz o zamanlarda dahi dilde boylesi bir yozlasmanin yasanmadigni goreceksiniz.

Matbaa konusundaki yazdiklariniz tamamen suanda Milli egitimde de okutulan uydurma tarihten ibaret oldugunu dusunuyorum. Matbaa konusundaki engeller vs. vs. Bunlar sonradan iste o yukarida bahsettigim zihniyetin yine sonradan cikarttiklari urunler olarak goruyorum. Kaldiki Osmanli konusundaki goruslerinizin bir kisamina katiliyorum. En azindan gerileme sebeblerine. Osmanliyi sadece gerileme donemiyle degerlendirmek ise cok yanlis. Devletler Sinus grafigi gibi iner ve cikarlar. Osmanliyi kotulemek icin yazmadiginizi dusunuyorum. Yoksa 600 kusur senenin hepsini bir kefeye koymak akil sahibi kisilerin isi olmasa gerek.


Matbaa konusundaki Osmanli tutumundaki yazdiklariniz yukarida dedigim gibi bana gore sonradan uydurularak yazilan tarihimizden alintilar. Ayni gunumuzde UYUDURULAN TURKCE de oldugu gibi oldugunu dusunuyorum. Eger oyle birsey olsaydi suanda da Ne Kuran-i Kerimi ne de diger din kitaplarini basili sekilde goremezdiniz.


Tarih hakkinda oyle o kadar cok kitap var ki. Bunlarin her birisinin dogru oldugunu dusunmuyorsunuzdur umarim. Herkes kendi dunya gorusune uygun tarihcinin kitabini okuyor sonra bu boyledir diyor. Ayni sizin asagida verdiginiz kitap yayin evleri gibi.

LAtince OLU bir dildir. Onun icin degismiyor kolay kolay. Bio=Canli Logos=Bilim demek yani Canli bilimi. Hemen canli bilimi ile ugrastigimi anladiginiza gore dogru bir kullanici ismi secmisim.:) biyologuz yazsaydiniz ve Turkceye uysaydi demissiniz ama dedimya Uydurukcalardan bunaldim artik. orjinali yazsam bu sefer SEN DINCISIN muhabbeti yapiliyor :) yani yukari tukursen bi baska, asagi tukursen bi baska. :) Boyle yani biologus seklinde idare edelim cunku ismim olan METIN`i kullansak. Arabca isim diye buna da sikayetci olanlar cikacaktir :)

Osmanli Sultanlari ve Ataturk`un yaptigi isleri konusuna hic girmiyorum. Oncelikle hepsine katilmadigimi belirteyim. Girmememin sebebi ise Turkiye maalesef degisik fikirde insanlari kabullenme ozurlu. Yani kendi gorusu gibi dusunmuyorsa digerinin gorus soylemeye hakki bile yoktur, gibi bir hava var. Sizin icin demiyorum genel bir izlenimim bu. Onun icin simdi biseyler yazsam yine bazilari anlamadan veya anlamaya calismadan cevap yazip polemik olusturmalarini istemem. Bu demek degil ki Ataturk`un yaptigi islere karsiyim. Yanlis anlasilmasin. Bazi eksik gorudugum noktalar var. Osmanli Sultanlarini da genellememek lazim. Hepsini ayni kefeye koyup Osmanli boyleydi demek Osmanli Tarihinden bi haber insanlarin yapacagi istir diye dusunuyorum.


Ayni sekilde ben de sizin gibi bilimi takip etmek icin ingilizce okuyorum. Ayni zamanda yasadigim ulkenin dili ingilizce oldugu icin buna mecbur da kaliyoruz.

Viyana`da yasadigim siralarda bir grub Amerikali tarihci ile ulusal kutuphanede karsilasip tanismis idik. Osmanli arsivlerini inceliyorlardi Viyana`daki devasa kutuphanede. Muhabbetimiz sirasinda ogrendim ki hukumetlerinin gonderdigi bu tarihciler degisik ulkelerde Osmanli devletini arastiriyor nasil oluyor da cep telefonu bile yokken 600 kusur sene dim dik ayakta durdu, bunun formulunu cikartmya calisiyorlardi. Cunku nerdeyse 150-200 senelik bir tarihi olan Amerika catirdamaya baslamis idi.

Her yanlisi bir kisiye yuklememek gerek. Her guzelligi de bir kisiye yuklememek gerek.

Ayni yoldan yurudugum degerli hocam Oktay Sinanoglu`nun BYE BYE TURKCE kitabi sanirim dusuncelerimi anlatiyor olabilir.

Saygılarımla.

biologus 13-05-2010 19:22

Dogasever
SEN siz konusunda ise kusura bakmayin.
O konuda ozur dilerim haklisiniz, ne kadar ingilizce ve Almancada hem SEN gibi kullanmak adet olsa da bazen Turkce yazarken de ingilizce dusunuyorum sanirim.
Tekrar kusura bakmayin

MeyveliTepe 13-05-2010 20:14

Arkadaşlar,
Sözcüklerin doğru yazılması, yazım kuralları vs. olabildiğince somut ve bunlar üzerindeki görüşlerin genelde tartışılacak bir yönü yok. Fakat, iş "dil" konusuna geldiğinde tartışılabilir çok şey var ama bu defa varılacak somut bir sonuç yok. Bu yüzden hoş tartışmalar, tezler, karşı tezler muhakkak zevkli ama lütfen bunları olması gerekenin üzerinde kişisel gerilim konusu yapmayalım.

"Dil" öyle bir şey ki, onu belirleyen tarihsel, kültürel ve ekonomik koşullardır. Kendi mecrasında akmak zorunda olan, önüne set çekilemez bir su gibidir. Bu akışa müdahale, ancak tarihe, kültüre ve ekonomiye, yani dilin mecrasına müdahale ile olur. Herhangi bir zaman kesitinde de yeknesaklığı yoktur. Bireyden bireye, kesimden kesime değişir.

Yukarıdaki mesajımda;
Alıntı:

"tabiyat", bence böyle bir kelime olabilir. Tabiat anlamında değil de "tabi" olmaktan gelen bir anlamı var.
diye yazmıştım. Umarım bu kadar tartışmanın çıkmasında bunun payı yoktur.

Evet, "tabiyat" diye bir kelime yok (henüz). TDK'da da bulunmuyor. Ben de var demedim zaten, "olabilir" dedim. Bunu derken "tabiiyet" sözcüğünü de düşünmedim. Yazarın biri, "tabi" kökünün devamına"yat" eki koyarak "tabiyat" yapabilir. Tutar, tutmaz, yerine oturur oturmaz, bu biraz da onun becerisine kalmış. Önemli olan, o sözcükle bir anlam veriyor mu veremiyor mu? Zaten o sözcüğün toplumda tutup tutmaması da çoklukla o anlamın tekrar edip etmemesine bağlı biraz da.

Unutmayalım, "dil"in kemiği yoktur. Sınırları da olmaz bu bakımdan :)


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 02:10.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025