agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   SIK SORULAN SORULAR / FORUM KULLANMA KILAVUZU (https://www.agaclar.net/forum/sik-sorulan-sorular-forum-kullanma-kilavuzu/)
-   -   Forumda Türkçenin doğru kullanımı hakkında (https://www.agaclar.net/forum/sik-sorulan-sorular-forum-kullanma-kilavuzu/1669.htm)

zenfree 10-11-2007 22:35

Biri yazdığım mesajları sabote ediyor galiba...:o

malina 12-11-2007 14:20

Alıntı:

Madem ki Tükçe'yi doğru kullanma çabasındayız, bunu göstermek gerekli diye düşünüyorum. Bu iki yazılıştan hangisi doğruysa başlıklardaki yanlışları düzeltelim.
Düzeltilecek başlıkları kontrol edip bağlantılarını buraya yapıştırır mısın?
Düzeltelim demek yetmez... :)

malina 12-11-2007 14:26

Bence doğrusu sukulent...

succulent = sukkulent
collection = kolleksiyon

Türkçe kullanılışı: koleksiyon

TurkCelil 15-11-2007 14:46

Merhaba Dostlar,
Bu güzel ortamda henüz daha çok yeni isem de, izin verirseniz biraz ukalalık yapayım.
62 yaş içinde bir SSK işçi emeklisiyim ve sadece 1956-57 dönemi köyümde bitirdiğim İlkokulumdan başka okul okumadım.
Okumayı çok, ama çok istemiştim. Bir yanda fakirlik, diğer yanda cehalet okutulmadım.
Ama bugün evimin oturma odası, 250 kadarı Almanca, (1972-84 arası bir gurbetçiydim) diğerleri Türkçe (+/-) 1.800 kitabımla halka açık bir kitaplıktır.
Cehaletten, okutulmamış olmaktan intikam aldım, ve hâlâ da alıyorum…

Hoş bir yıldır açık olan kitaplığımı %1 ziyaret eden olmadı ama olsun, en azından ben bakkal-kasap-manav-belediye-kahvelerde yurttaşlarıma soruyorum, “kitap okur musun” diye.
Şayet evet derse ben kendim götürüp veriyorum.
Yeter ki okusun, yeter ki alışsın.

Neyse konu bu değil.
Bilgisayarın başına ilk oturduğumda yıl 1998.
Word sayfasında yazmaya başladım, haaa her sözcüğün altı Kırmızı Çizgili.
Minik yeğenim İÜ. İşletme öğrencisi ona sordum.
“Amca ya, yanlış yazıyorsun da ondan böyle” dedi…
"Hadi kız, ne demek yanlış”? Diye efelendim tabii.
Eğildi, fareyi aldı bir sözcüğü büyük harf, bir diğerini küçük ya da ayırdı-birleştirdi.
Aaaa, hepsi düzeliverdi birden…

Efelenmek para etmemiş boyumun ölçüsünü almıştım.(!)
Bugün sağım solum Türkçe-İngilizce-Almanca-Fransızca sözlük ve İmlâ Kılavuzları ile doludur ve ben, bir Türkçe tutkunu oldum çıktım.
Yıllardır sürdüre geldiğim ve tüm dünya da tanınan Web sitem-Öbeğim bir kendini bilmez tarafından silinip yok edilmeden önce, ana sayfa sağ köşede şöyle bir not vardı.

TürkCelil Öbeğinin Kriterleri:

-TürkCelil İnternet Gazetesi saat ve tarihlerin başına sıfır koymaz.
-Çala kalem yazılmış yazıları
-Türkçe harf karakterleri ile yazılmamış yazıları
-Sadece büyük harflerle yazılmış yazıları sayfalarına eklemez…


Yazı kimden gelirse gelsin bu kurala uymak zorundaydı.
Bugün tüm içtenliğimle eklemek isterim ki:
Bozuk Türkçe ile yazılmış yazıları, çalakalem yazılmış yazıları, büyük harflerle yazılmış yazıları, yine kimden gelirse gelsin asla okumam ve site sayfalarına da asla eklemem.

Bu kuralım burada, bu öbeğin sayfalarında da aynen geçerlidir.
Lütfen siz dostlar,
Bozulan, yozlaşan ve kaybolan bizim Türkçemiz, dilimizdir.
Buna lütfen özen gösteriniz.
Özel yazışmalarınızda bu önemli olmayabilir, sonuçta iki kişi arasındadır bu.
Ama böyle yerlerde lütfen buna dikkat ediniz.
Lütfen…

Saygı ile
TürkCelil

aybala 15-11-2007 16:28

Alıntı:

Ama bugün evimin oturma odası, 250 kadarı Almanca, (1972-84 arası bir gurbetçiydim) diğerleri Türkçe (+/-) 1.800 kitabımla halka açık bir kitaplıktır.
Ortalama bir odanın, 2 duvarını kaplıyor olmalı. Ve bunlar okunmuş kitaplar. Bu ve yukarıdaki yazınız için sizi tebrik ediyorum.

TurkCelil 15-11-2007 16:54

Evet, Aybala kaplıyor.
Ve şu tümce yıllardır bana yol gösterendir.
"Dünyaya açılan pencerem, baş ucumdaki kitaplardır".
Hep okurum, okutmak için de durmadan çırpınırım.
Kitaplığımdan haberi olan site sakilerimizden bazıları kitap bile bağışlarlar.
Ve "kitaplarım benim, en kıymetli hazinemdir"...

Hayır, tabii ki tümü okunmuş değil. Buna ne zamanım oldu ne de bazen isteğim.
Çünkü: Durmadan yeni kitaplar alıyorum ya da geliyor, ki bazılarını defalarca okumuşumdur.
"Sefiller" örneğin, şu anda 8. defadır okuyorum...

Sevgi ile kalınız...
TürkCelil

TurkCelil 16-11-2007 11:46

Merhaba Türkçe Dostları,
Silinen ama yakında inanıyorum ki tekrar hizmete girecek olan "öbeğim"in yazarlarından M.Ali Sulutaş Üstadım, bir başkası ile yaptığı kısa yazışmayı bana da iletmiş.
Burada bir arkadaşın sorusuna da yanıt niteliği taşıyor çünkü.

Türkçede imlâ kuralları değildir sadece üzerinde durulması gereken, dilimizi yabancı sözcüklerden de korumamız gerek..

Yazı:Mehmet Ali Bey:

Mail sorununuzla ilgili olarak soruyorum: Sizinle olan yazışmalarımız otantik mi? Veysel Batmaz
---------------
Sevgili komşum,
Bilgisayarımdaki iletişim sorunu bir ‘mail’ ile değil de bir ‘ileti’yle ilgiliydi. Aramızdaki yazışmanın ‘otantik’ olup olmadığını bilemem, ama gerçekçi ve belgesel olduğuna inanıyorum.

İlginize çok teşekkür eder, esenlikler dilerim. MAS
----
Türkçe üzerine titreyen (kitabı da olan) ve öğrenciliği hiç bitmeyen bir ihtiyarın (kitabı da olan) genç bir profesöre yanıtına ne dersiniz?..

İklimsiz 21-11-2007 21:56

" Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene ! " Ulu önder Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" olarak bildiğimiz vecizesinin tamamı. Türkçe konuşmak kadar yazmak da gerekli.

Sergüzen 22-11-2007 20:58

Sıkça rastlanan hatalardan biri de, noktadan sonra küçük harf kullanılması. Hatalarımızı söyledikçe daha az hata ile yazacağız. Uyarılardan rahatsızlık duymamalıyız. Evet, burası ağaçlar.net.

Balıkcı 22-11-2007 22:38

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi iklimsiz (Mesaj 176586)
" Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene ! " Ulu önder Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" olarak bildiğimiz vecizesinin tamamı. Türkçe konuşmak kadar yazmak da gerekli.

Bunları okurken aklıma geldi, bugün, Atatürk'ün konuştuğu dili,kaçımız anlayabiliriz acaba?

Aramızda bunu merak eden veya yorum yapabilecek var mı?

Koyu yeşil 22-11-2007 23:03

Bence dil yaşayan ve gelişen bir varlık gibi Sayın Balıkçı. Belki Atamızın kullandığı eski türkçe kelimelere gittikçe uzaklaşıyoruz ama siz bunu soruyu sorunca benim de aklıma şu geldi, 15-20 yaş arasındaki gençlerin konuşmalarını özellikle de yazışmalarını anlamakta ne kadar zorlanıyoruz. Yani demek istediğim şu ki, birbirine daha yakın olan nesiller de farklı bir lisan konuşur gibi oluyor nerdeyse. Hızlı gelişen teknoloji ile bir paralellik olabilir belki bu hızlı yabancılaşmada.

İklimsiz 22-11-2007 23:32

Elbette dil yaşayan ve gelişen bir varlık gibi. Ama özünü kaybetmeden, aslını yitirmeden yaşamalı, gelişmeli. Gençlerin sözel ve konuşma dili oldukça düşündürücü ve üzücü. Yazışmalarında sesli harfleri atıyorlar, harfleri değiştiriyorlar. G ler Q, V ler W, C ler J oluyor, örnekleri çoğaltabiliriz. Bizim bunları anlamakta zorlanıyor olmamız, dilin yaşam ve gelişimiyle ilgili değil.Bugün Atatürk'ün konuştuğu türkçe, kelime olarak yeni sözcüklerle değişmiş olabilir. Fakat sözlüklerden baktığımızda günümüze uygun karşılığını bulabiliyoruz. Gençlerin tutsağı olduğu furya ise tamamen İngilizce özentisi. İngilizce harfleri türkçe kelimelerin içine sokmaları ve hiçbir otoritenin, ailenin ve okulun bu gidişatı önemsememesi. Bu çok vahim bir durum arkadaşlar.

Güler 23-11-2007 06:17

Adaşim, bu fikrine tamamen katılıyorum. Şu İstanbul'da caddeye çık da gör. Bütün iş yerlerinin adları, tabelalar hep İngilizce. Bu ne özentidir anlamak mümkün değil. İnsanlar konuşurken bile bilerek veya bilmiyerek ne kelimeler kullanıyor hayretler içinde kalıyorum.
Bilmem hangi CAFE ye gitmiş FULL doluymuş girememiş. Ne cümle ya....
Dedim ya, hata bizlerde iyi bir nesil yetiştiremedik maalesef.

Yücel Özlem 24-11-2007 17:40

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi BALIKCI (Mesaj 177002)
Bunları okurken aklıma geldi, bugün, Atatürk'ün konuştuğu dili,kaçımız anlayabiliriz acaba?

Aramızda bunu merak eden veya yorum yapabilecek var mı?

Atatürk Türkçe konuşuyordu. Ben de Türkçe konuşuyorum. Ben, Atatür'kün konuştuğu dili anlıyorum. Benim çocuklarım anlıyor. Torunlarım anlıyacaktır. Başka da yorum yapmıyacağım...

Yulia 26-12-2007 20:48

Bence cok dogru bu ama mesela ben bu site cok sevdım tam bana uygun ama turkce belkı ıyı konusamıyorum belkı bazen ıyı yazamamda ıyı yazamasam busize tavır degıl tamamen uyruk farklı oldu ıcın burrada buna ramen kalabılırmıyım?

malina 26-12-2007 21:47

Tabii ki kalabilirsiniz :) Geçerli mazeretleri olanlara diyecek lafımız yok...

Bence yazışmalara devam ederseniz, bazı arkadaşlardan daha hızlı öğrenme ihtimaliniz bile var :)

Aramıza hoş geldiniz...

Yulia 26-12-2007 21:59

Çok tesekkur.Çok ıyı olur. :)

İklimsiz 26-12-2007 23:12

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Yulia (Mesaj 187866)
Bence cok dogru bu ama mesela ben bu site cok sevdım tam bana uygun ama turkce belkı ıyı konusamıyorum belkı bazen ıyı yazamamda ıyı yazamasam busize tavır degıl tamamen uyruk farklı oldu ıcın burrada buna ramen kalabılırmıyım?

Sayın Malina'nın, bu iletiye karşı hoşgörüsüne saygı duymamak elde değil. Kendisine yürekten teşekkürler. Yulia arkadaşımız da aramıza hoşgeldi, hepimizin kapısı ona açık. Gene Malina'ya katılmamak mümkün değil, aramızda kalırsa, izlerse ve yazarsa türkçesini düzeltebilir.

Yulia 26-12-2007 23:26

Sizede cok tesekür ederim bende elimden geldi kadar dikat edicem.zaten türkce biliyorum yani ama anlasmak kadar biliyorum burda daha iyi olur umarım simdi bile cok korktum yazıyorum herkes cok guzel yazıyor ben kımbılır ne yazıyorum sımdı bana göre ıyı ama gercek türkce öyle degıl.cok sicaksınız tekrar tesekür

malina 26-12-2007 23:38

Alıntı:

Sayın Malina'nın, bu iletiye karşı hoşgörüsüne saygı duymamak elde değil. Kendisine yürekten teşekkürler.
Bu hoşgörü falan değil ki... Zaten olması gereken bir durum.

Toplum olarak öyle hale geldik ki, zaten yapılması gereken yapılınca, teşekkür ediliyor :)

malina 26-12-2007 23:39

Yulia, imzanı Türkçe yazmanı rica edebilir miyim? En azından anlamını yazar mısın?

İklimsiz 27-12-2007 00:22

Ortaokul ikinci sınıfta bayan bir türkçe öğretmenimiz vardı. Katı, kuralcı ama öğretmenliğini mükemmel yapan bir bayandı. En gözde öğrencisi olmakla birlikte, bütün sınıf dahil ben de çok korkardım öğretmenimizden. 40 dakikalık dersi uzar da uzar, bitmek bilmez gibi gelirdi. Ondan öğrendiklerim, bütün öğrencilik hayatımda ve yaşamımda çok derin ve kalıcı izler bıraktı, özellikle dilimizin doğru konuşulması ve yazılması hakkında.

Sayın Malina, şahsınızı hiç tanımıyor olsam da üslubunuzu o öğretmenime benzetiyorum. Üslubunuzu derken, sanal ortamda, monitöre yansıyan aksinizi:) Sevgili Yulia arkadaşımız aramıza yeni katılmış, iletisindeki yazım yanlışlarını gördüğümde "eyvah eyvah, uyarı geliyor" diye düşünürken, siz son derece anlayışla karşıladınız ve tabi ki olması gereken buydu. Kaldı ki arkadaşımızın özel bir durumu var.

Saygılarımla.

feyzi 27-12-2007 09:48

Arkadaşlar; bu site bir bilgi paylaşım sitesimi yoksa güzel Türkçe kullanım sitesimi anlamakta zorlanıyorum. Ben bu siteye zirai konularda bilgi alışverişi yapma ümidiyle üye oldum. Tabiiki internet lisanıyla yazışalım demiyorum ama herkes aldığı eğitim kadar yazabilir. Burada akademik bir işlev değil, amatörce yapmaya çalıştığımız ağaç yetiştirmek. "sen noktayı yanlış kullandın, sen virgülü yanlış kullandın, hayır sende noktadan sonra küçük harf kullandın" dersek site asıl amacından kopmuş olmazmı.
Saygılarımla.

memet 27-12-2007 10:17

Sayın fevzi, Türkçe'yi düzgün kullanalım derken, kimseden edebiyatçı olmasını beklemiyoruz.
Fakat, tıpkı bir tohumun çimlenmesi için gösterdiğimiz özeni, dilimizi kullanırken göstermeye önem veriyoruz.
Kasten dili kötü kullananlar dışında, zaten herkes tolerans gösteriyor. Bazı yazım hatalarını hepimiz yapıyoruz. Bunda bir aksıt olmadıkça da kimse kötü karşılamıyor.
Bazı dil kurallarını uygulamaya dikkat ediyoruz hepsi bu.

Bir fidanın büyümesine gösterdiğmiz özenden daha fazla değil.
Bu metni yazdıktan sonra yazımı gözden geçirdim ve hata yaptığım bir kaç yeri düzelttim,bu iki dakikamı aldı.

malina 27-12-2007 10:36

Fevzi Bey yazarken özen göstermek bir yana, kötü yazanları bile alkışlayan bir tavır gösteriyor.

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi feyzi (Mesaj 188032)
Alıntı:

Orjinal Mesaj Sahibi Özcan AKBULUT http://www.agaclar.net/forum/images/...s/viewpost.gif
Bi R çekirdek ,bir Ağaç.bir Ağaç; Yüzlerce Canliya ücretsiz Konukevi Demektir
Yazım hatası olsada çok güzel bir söz. Teşekkürler Özcan bey.

Özcan AKBULUT kendini kitap okumayı seven, 45 yaşında bir öğretmen olarak tanıtmış üstelik. Siz yazım hatası da olsa güzel bir cümle diye bakıyorsunuz, ben ise yazım hatası yüzünden anlamı azaltılmış ve bu yüzden yazık edilmiş bir cümle görüyorum.

Fevzi Bey'e göre bu forumda dilin yanlış kullanımına karışmayalım, konuların istediğiniz başlık altında gelişigüzel yazılmasına da karışmayalım... Öyle mi?

Ama burası, böyle kuralları olan bir yer, alışsanız iyi olur.

Biraz önce şeftali konusunda, sorduğunuz bahçenizle ilgili ayrıntıları sildim. Bununla ilgili özel bir bölümümüz var. Orada belirttiğiniz gibi "yeni başlık açmaktan çekindim" demenize gerek yok. Zaten var olan bir konu yerine, yenisini açmıyorsanız, sınırsız sayıda yeni konu açabilirsiniz...

İklimsiz 27-12-2007 10:47

Sayın Malina, 668 numaralı mesajınızda bir kere daha ortaokul türkçe öğretmenimi gördüm karşımda:)

Ders dışında, bazen öğretmenler odasına çağırırdı beni. Oradaki tavırları ve konuşmalarını gözlemlediğimde ikilem içinde kalırdım. Bir insan sınıf içinde ve dışında nasıl bu kadar farklı olabilir der, fakat bunu ona sormaya asla cesaret edemezdim. Mesleğine saygısı yüceliğinde benden de size saygılar.

malina 27-12-2007 10:50

Bir gün tanışırsak, hakkımda ne düşüneceğinizi merak etmeye başladım :)

nevsune 27-12-2007 11:45

Türkçe yazımlarla ilgili şikayetleri okudukça gerçekten şaşkınlıklar içinde kalıyorum. Sözünü ettiğimiz şey bizim anadilimiz. Yaşamda gerçekten değer verilmesi gereken bir kaç şeyden biri. Bu şikayetlerin temelini de anlamakta zorlanıyorum.

Bu siteye üye olan kişilerin en kötü olasılıkla ikokul eğitimli olduğunu varsaysak bile, Türkçe eğitimi ilkokulda başlamıyor mu? Yazarken kelimelerin anlamlarının karışmaması için ara verilmesi gerektiği, kolay anlaşılır olması için noktalama işaretleri kullanılacağı, noktalama işaretlerinden sonra yine ara verilmesi, cümle başına büyük harfle başlanması gerektiği ilkokullarda öğretilmiyor mu? Bazı eklerin ayrı, bazılarının bitişik yazılması gerektiği yine ilkokullarda anlatılmıyor mu? Bunlar bu kadar mı büyütülecek şeyler? Gerçekten anlayamıyorum. Bunlar zaten yazı yazarken bizim kendimize ve karşımızdakilere yapmamız gereken sorumluluklar. Bu forumda da beklenilen yalnızca bu kadar. Bu yüzden; edebiyat sitesi, ziraat sitesi diye ayrım yapılması neden, onu da anlayamıyorum

Ben eğitim sorununu elbette göz ardı etmiyorum. Hiç kimse, daha ileri aşamalı eğitimlerden alınabilecek kadar ayrıntılı bilgileri bu forumda beklemiyor ki bizlerden. İstenilen sadece temel kurallar ve bu kurallar da ilkokulda öğretiliyor.

Msn vb. gibi hızlı yazışmalarda ben de herkes gibi özeni unutacak kadar hızlı olmak durumundayım. Bir konuya yanıt verirken noktaydı, virgüldü, büyük harfti derken aradan 3 konu geçiyor. Bizi hızlı olmaya zorlayan şeylere amenna. Peki forum yazışmalarında kurallara uymak için harcanabilecek süre ne olabilir sizce? Kimse bizim yanıtımızı saniyelerle vermemizi beklemiyor. Sizler nasıl yapıyorsunuz bilmem ama ben şimdi bu yazıyı yazdıktan sonra başka bir başlığa geçip orayı okuyacağım. Daha sonra bu konuya ne yanıt verilmiş, döner bakarım.

Şunu da yazmadan geçemeyeceğim. Yazarken çok dikkatsiz davranan bir arkadaşımızın profiline baktığımda, mesleğinin öğretmenlik olduğunu görmüştüm. Özel mesajına, hiç değilse yaşlarımız ve eğitimlerimiz gereği bizlerin, gençlere örnek olması gerektiği düşüncemi yazdığımda; gelen "ben teknik öğretmenim, edebiyat değil" yanıtı beni gerçekten çok üzmüştü. Anadilimizi doğru kullanmak yalnızca edebiyatçılar mı özgü olmalı?

Bu kadar uzun bir yazıyı okuma zahmetine katlandığınıza göre, gerçekten dilimize değer veriyor olmalısınız. Teşekkür ederim.

hassoman 27-12-2007 11:56

Nevsune demiş ki:Bu kadar uzun bir yazıyı okuma zahmetine katlandığınıza göre, gerçekten dilimize değer veriyor olmalısınız. Teşekkür ederim.


Asıl ben teşekkür ederim sevgili Nevsune,

Yazacaklarımdan dolayı kimse alınmasın demiyorum; sözüm ortaya olacak...
Alınması gerekenlerin alınması için yazıyorum zaten...

1980 sonrası bu toplumun çoğunluğuna ne olduysa oldu!..
Öğrenmeye karşı direnç gösteren, yanlış tutum ve davranışlarını umursamayan; kendisine, başkalarına, doğaya karşı, kısacası yaşama karşı özensiz bir çoğunluk şehirleri ele geçirmiş durumda...

Toplumsal değerlerin sadece tüketilen nesnelere göre anlamlandırıldığı ve yüceltildiği sancılı bir dönemi yaşadığımızın farkına varan ancak bir avuç insan var. Zaten onlara da bu çoğunluğun hangi aşağılayıcı ve dışlayıcı gözle baktığı belli.

Bazı kurum ve kuruluşlar, toplum içinde kültürel talebi yaratabilmek için çok uğraş verdiler, veriyorlar... Bu ülkede bedava, sigara fiyatına çok ciddi konserler, sahne oyunları halkın ayağına kadar gidiyor. Orada çalan, söyleyen, oyunlarını sergileyen sanatçıların kendilerini yetiştirmek için bir ömür boyu emek vermiş olmalarını umursamayanlar bir takım lümpenleri sanatçı diye alkışlamaktan geri durmamaktalar. Halkın içinden çıkarak kendi kültürümüze yaslanan ve ona göre kendine biçim vermeye çalışan sanatçılarımızı ise yoldan çıkararak yozlaşmalarına sebep olmaktalar. Ödün vermeden kültüre bağlı kalan bir avuç naif sanatçımız şükürler olsun var elbette. Ama sayıları giderek azalıyor, arkası yok!..

Daha dün gece bir yarışma programında üniversite mezunu bir kızcağımız ne Nasreddin Hoca'nın yoğurt çaldığı gölün adından, ne suyun kaldırma gücünden, ne Arşimet'ten haberi vardı. Kendini radyo programcısı olarak tanıtan bir başka eğitimli kızımız ise ‘Teşbihde hata olmaz' sözündeki teşbihin, ‘sanat’ olduğunu söyledi. Oysa dört seçenekli cevap anahtarında ‘benzetme’ vardı. Televizyon programlarında kullanılan dil kuralsız, yanlış, bozuk, akıllara ziyan … Haber spikerlerinin çoğu kelimeleri yanlış ünlüyor, yanlış söylüyor…,

Yapmayın arkadaşlar!..
Siz bari yapmayın…

Doğru konuşmak, doğru yazmak çok ama çok önemlidir… Siz istediğiniz kadar doğru düşünmüş olun. Bunu doğru anlatamadıktan sonra düşüncenizin doğru olmasının önemi kalır mı? Sadece özen bekleniyor sizden. Öyle aman aman bir çabaya da gerek yok üstelik.

Evet haklısınız biz öğrenme konularının hepsini sıkıcı bir ders konusu olarak algılamış ve öyle bellemişizdir. Okulu bitirdiğimiz an öğrenmenin sıkıntısını da üzerimizden attığımız için sevincimizden deli oluruz. Bu yüzden bir daha kitap ve defter yüzü açmayız. Ya böyle bir şey olabilir mi? Bu sitede yazım kurallarına gösterilen özene destek olmak yerine böylesi direnmenin başka bir anlamı var mı Allahaşkına!...

Evet konunun gereği uzun olan yazımı Konfüçyus’un şu sözüyle bağlıyorum:

“… Bir ülkenin yönetimini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç kuşkusuz dilini gözden geçirmek olurdu.
Çünkü dil kusurlu ise, sözcükler düşünceyi iyi ifade edemez.
Düşünce iyi ifade edilemezse, görevler ve hizmetler gereği gibi yapılamaz.
Görev ve hizmetin gerektiği şekilde yapılamadığı yerlerde âdet, kural ve kültür bozulur.
Âdet, kural ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar.
Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez.
İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir !.. “

nevsune 27-12-2007 12:46

Biraz önce, birisinin (kendisi isterse adını yazar) bir yerde yaptığı bir benzetmeyi (her güzel yazıyı kıskandığım gibi yine kıskançlıkla) okuyunca; sayfalarca yazsam, meramımı bu kadar güzel anlatamazdım diye düşündüm. Alıntılamadan geçemedim:)

Hadi bakalım buna da itiraz edin:)


Bir arkadaşınız, "gömleğinin bir ucu ceketin arkasından sarkmış, sok şunu pantolonunun içine" dediğinde teşekkür edersiniz. Çünkü giyiminiz karşı taraf üzerindeki ilk etkinizdir. Kötü görünmek istemezsiniz. Bununla şık ve pahalı giyimi kastetmiyorum. Seçtiğiniz her ne ise onun düzgün olması gerekir...

Forumda giyim kuşam söz konusu olmayacağına göre, karşı taraf üzerindeki etkiyi yazılarımız yapar. Yazıların içeriği sizin bilgi, deneyim ve kişiliğinizdir. Yazıların imlası ise giyiminize benzer.

Neden kötü bir imla ile, yaka paça bir yerde gibi görünmek isteyesiniz ki?

caucauseagles 28-12-2007 08:25

Değerli Arkadaşlar, verdiğiniz bilgiler ve dilimizi doğru kullanmak için verdiğiniz çabalardan dolayı sizlere teşekkür ederim.Genelde pek forumlara girmem çünkü seviyesiz oluyor.Ama burada ki seviyeyi görünce takip etmeye karar verdim.İnşallah güzel paylaşımlarda bulunabiliriz.Arada sırada hatamız da olursa kusura bakmazsınız.

feyzi 28-12-2007 10:52

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi malina (Mesaj 188048)
Fevzi Bey yazarken özen göstermek bir yana, kötü yazanları bile alkışlayan bir tavır gösteriyor.



Özcan AKBULUT kendini kitap okumayı seven, 45 yaşında bir öğretmen olarak tanıtmış üstelik. Siz yazım hatası da olsa güzel bir cümle diye bakıyorsunuz, ben ise yazım hatası yüzünden anlamı azaltılmış ve bu yüzden yazık edilmiş bir cümle görüyorum.

Fevzi Bey'e göre bu forumda dilin yanlış kullanımına karışmayalım, konuların istediğiniz başlık altında gelişigüzel yazılmasına da karışmayalım... Öyle mi?

Ama burası, böyle kuralları olan bir yer, alışsanız iyi olur.

Biraz önce şeftali konusunda, sorduğunuz bahçenizle ilgili ayrıntıları sildim. Bununla ilgili özel bir bölümümüz var. Orada belirttiğiniz gibi "yeni başlık açmaktan çekindim" demenize gerek yok. Zaten var olan bir konu yerine, yenisini açmıyorsanız, sınırsız sayıda yeni konu açabilirsiniz...

İşte tam burası. Değinmek istediğim de tam buydu. Yani hoşgörü eksikliği. Sorduğum konuyu sileceğinize birkaç cümleyle yanıtlasanız daha makbule geçerdi. Ayrıca "yeni başlık açmaktan çekindim" değil, "yeni başlık açmak istemedim" demiştim. Niye çekineyimki?
Saygılar.

malina 28-12-2007 12:37

Alıntı:

Sorduğum konuyu sileceğinize birkaç cümleyle yanıtlasanız daha makbule geçerdi.
Bencillik olur anlarım ama bu kadar mı olur?

Bunu neden sadece siz isteyesiniz ki, tüm üyelerin istemeyeceğinin bir garantisi mi var?

O zaman herkes aklına gelen soruyu, aklına geldiği yerde mi sorsun? Yoksa bu sadece sizin tekeliniz de mi olacak? :)

Sizinle özel görüşmemiz gerekiyor. Forum ana sayfaya gelin...

cemetery 30-12-2007 22:32

Ben de bir dil bölümü mezunu olarak bu konuda hassasım :) MSN'de ve telefonda mesajlaşırken ben de kurallara uymuyorum ama forumda tabii ki de uyuyorum :)
Her insan hata yapabilir, kasti bir şekilde yapılmamışsa hata, bence abartmaya gerek yok. Ama kişi umursamadığından yapıyorsa bunları, o zaman orada "Dur!" demesini bilmeliyiz.
Bu hassasiyet beni çok memnun etti. Tabii ki de teşekkürü hak ediyorsunuz. Bu bir erdemdir zaten, ne olursa olsun! ; )

malina 03-01-2008 21:50

Bilgisayarımda, eski bir arkadaşımın bir yazısını buldum; Ziya Mete Demircan. Okumaktan hoşlanacağınızı düşünüyorum.

Dil ve Hayata Katkısı

Henüz bu yüzyılın başlarında Benjamin Lee Whorf isminde bir dilbilimci ortaya müthiş bir iddia atmıştı. Diyordu ki : Kişinin konuştuğu dilin yapısı, o dili konuşanı belli bir tarzda konuşmağa ve belli bir tarzda davranmağa zorlar.

İlk duyduğumuzda itiraz edilebilir bir fikir gibi gözükse de üzerinde biraz düşündüğümüz zaman gerçeğin böyle olmadığını anlamamız zor olmaz.

Her dilin belli bir yapısı vardır. Bu yapı genel olarak Özne, Yüklem, Tümleç, Zarf, Edat ve Harf-i Tarif gibi elemanların cümlenin neresinde ve nasıl bulunabileceğini tarif ediyor gibi görünse de aynı yapıda diller için bile farklı anlamlar sözkonusu olabilir. Örneğin Almanca ve İngilizce, cümle kuruluşu bakımından aynı genel yapıya sahip gibi gözüküyor olsa ve ikisi arasında sözlük tercümesi mümkün gibi gözükse bile gerçek böyle değildir. Almanca'nın zamanlara göre değişen harfi tarifleri (artikel), eklenerek genişleyen isimleri ve değişime uğrayan fiilleri İngilizce'de yoktur. Fransızca her iki dile akraba olsa bile bozulmuş Latince kökünden dolayı bambaşka bir yapı arzetmektedir ve bu dildeki telaffuz her ne kadar çok kibar gözükse de kimi kelimelerin yazılışı okunuşu görenleri hayrete düşürecek kadar değişik olabilir. Örneğin "Champs Elyessee" yazıldığını gören bir İngiliz "Çemps İlaysi" gibi bir okunuşa sahip olacağını, bir Alman "Çamps Elyese" diye okunacağını düşünebilir. Fakat bu örneğin gerçek telaffuzu bildiğiniz gibi "Şanzelize" şeklindedir.

Türkçe ile Batı dilleri arasındaki en büyük ayrım cümlenin diziliş (ve tabii düşünülüş) sırasındadır:

"Ben İstanbul'a gidiyorum" (ya da İstanbul'a gidiyorum) kelimesini ele alalım. Bunun İngilizce'deki karşılığı "I'm going to Istanbul" şeklinde olacaktır. Öznede bir sorun yok, o yerinde duruyor fakat fiilin yeri değişik. İki dildeki söylenişi gizli özne ile yazacak olursak

Türkçe'si : İstanbul'a gidiyorum
İngilizce'si : Gidiyorum a'İstanbul.

şeklinde meydana gelmektedir ve bu da tabii ki daha cümleyi düşünme aşamasından itibaren bizi etkileyecek ve bu etki davranışlarımızın sırasına kadar işin içine girecektir.

"Ne yapacağını önceden söylemek", yâni önce eylemi göstermek batı dillerindeki avantajlardan birisidir. Türkçe konuşurken bunu yapamayız. Çünkü eylemi en sona bırakıyoruz. Bu durumda Türkçe'de eylemi rahatlıkla değiştirebilir ve cümlenin ortasında, gitmekten vazgeçtiyseniz, bunu kimse farketmeden değiştirebilirsiniz: "İstanbul'a ... gitmiyorum.". Oysa aynı şeyi İngilizce konuşan birisi yapamaz, "I'm going to ... " bir yere gideceğini söylemiştir ve karar verilmiş durumdadır. Olsa olsa daha yakın bir yerle değiştirebilir. Meselâ İstanbul yerine Eve gitmeğe karar verebilir. "I'm going to ... Home". Türkçe'de eylem en sona kaldığı için, bol bol konuşup hiç bir şey yapmamak durumuna sıkça rastlanır. Bu yüzden cümlenin baş kısmını ayarlamağa çalışırken sondaki eylemi unutmak ve lafı bir türlü toparlayamamak da pek çok kişinin başının derdidir. Oysa eylem başta olsa, gerisini getirmek kolaydır. Devrik cümle ya da şiirimsi bir yapıya konuşursak eylemi başa getirebilir ve böylece Türkçe bir örnek verebiliriz:

Gideceğim, o güzel İstanbul'a,
Çay içeceğim boğaza karşı.
Ve seni düşüneceğim,
Martıların çığlıklarında.

Ama genellikle böyle düşünmeyiz. Bu yüzden de yaşama biçimimiz ve durumu idrak etmemiz genellikle değişik bir tarzda olur. Önce eylem gelmediğinden, "İstanbul" dediğimizde kafamız karışıp yapacağımız şeyi unutmak daha düşünmenin ilk aşamalarında mümkün! Oysa "Gideceğim" dediğimizde ardından aklımızdaki "nereye" sorusunun cevabı olan "İstanbul" zaten hazırdır. "Çay içeceğim" dediğimizde "nerede" sorusunun cevabı olan "Boğaza karşı bir yerde" cevabının hazır olduğu gibi.

Duygularımızı, çevremizi ve olayları tanımlamak için ne kadar çok sözcüğümüz varsa, çevre ile ilişkimiz de o denli doğru tanımlanmış ve ifade ediliyor olacaktır. Örneğin kutuplarda yaşayanların dillerinde "Kar" kelimesi için 150'den fazla sözcük vardır ve her biri içinde yaşadıkları ortamdaki küçük değişiklikleri tanımlamaya yöneliktir. Bir Eskimo'nun yazdığı bir yazıda, "kar"ın farklı şekilleri üzerine bazı anlatımlar yapılsa biz anlayamayacağız demektir. Çünkü çevirmek her defasında bu sözcüğü "Kar" olarak çevirmek zorunda kalacak ya da sağına soluna başka kelimeler koyarak tanımı genişletmeğe çalışacaktır.

Anlaşılan o ki bir şeyi tarif etmek için yeterli kelimemiz yoksa, ifademizin anlaşılır olmasını beklememiz biraz saflık olur. İşin daha enteresan kısmı, eğer zihinsel dünyamız yeterince gelişkin değil ve hayal gücümüz de zayıfsa bir süre sonra kelimeler duyguların ve hislerin yerine geçer ve artık biz hislerimizi ifade etmek için kelime kullanmak yerine, kelimeleri his yerine kullanmağa başlarız. Bunun korkunç yanı şudur: 1 kilo dediğimizde 1 tane Tartı kilosu aklımıza gelir. Hani şu demirden yapılmış olan ve çift kefeli terazilerde kullanılan ağırlık! Oysa o bir kilonun temsili bile değildir. Yalnızca 1 Kilo değerini ölçmek için kullanılan bir araçtır. Bunun yerine 1 kilo olduğu önceden tartılmış bir kum torbası bile kullanabilirdik. Demek ki "şeylere" kendi his ve anlamlarını değil de kelime anlamlarını verdiğimizde içimizdeki pek çok şey anlamını yitirip gidecektir.

BİR FARK OLUŞTURMAK:

• Sevgi için kaç çeşit tarifiniz var ve kaçını kullanıyorsunuz?
• Farkında olmadan çevrenizdekilerin özgürlüklerini ellerinden alıyor musunuz?
• Bir şeyi ifade ederken onu içinizde hissetiğinizden mi yoksa o ifade eskiden beri öyle söylenegeldiği için mi konuşuyorsunuz?
• Son günlerde kaç kişi size haber vermeden ilişkiyi beklemeye aldı?
• Size bir şey gösterildiğinde, tepki göstermeden hemen önce, karşı taraf için onun ne anlama geldiği hakkında kısacık da olsa düşünüyor musunuz?

Yukarıdakiler, yirmiye yakın test sorusundan yalnızca birkaçı. Bizim için bu soruların da onlara vereceğimiz cevapların da bir önemi yok aslında. Biz sorular oluşturulurken kurulan mantığa dikkat edeceğiz. Dikkat ederseniz "bir iç dünyadan, bir çevreden" şeklinde oluşturulmuş soru örgüsü. Ve sürekli olarak ilişkiler üzerinde duruyor. Bunun özünü kavradık mı benzer birçok soruyu kendi kendimize de sorabiliriz. Fakat aynen bu sıradaki gibi: "Bir iç dünyamız-dan, bir çevreden". Buna teknik terimiyle "Interleaving" deniyor. Araya ilave etmek, araya girmek gibi bir anlamı var.

Şöyle hayal edebiliriz. 4 iç soruyu, 4 dış soru ile harmanlıyoruz. Bunu yaparken, bir dişli gibi birbirinin arasına geçmesini sağlıyoruz. Fark oluşturmak-taki ana nokta da bu. Yalnız kendini dikkate almak yerine, çevreye de bakmak ve Yalnız çevreyi suçlamak yerine kendini de eleştirmek. Ve bunu belli bir sıra ile hiç birine tam gömülmeden yapmak. İki ayağını da sırayla kullanan bir patenci gibi.

Düşünme biçimimizi kontrol altına almak ta önemli noktalardan birisi. Yukarıdaki şiir gibi, eylemi ön sıraya alarak düşünme egsersizleri yapmak, kısa zamanda, gözle görülür bir fark meydana getirecektir. Çünkü eylemi önce düşününce söyleyince eyleme yönelik düşünmüş söze girilmiş oluyor. Kimi arkadaşlarınızda ya da tanıdıklarınızda belki rastlamışsınızdır. Garip bir konuşma şekli vardır onların:

"Gidiyorum... Arabanın bakımı gerek... 5.000 KM'yi geçti..."
"Ben çıkıyorum, Yemek yiyeceğim... Karnım acıktı..."
"Çarşıya gidelim mi, Ayakkabı bakacağım... Bu iyice eskidi artık..."

Yukarıdaki örnekler, eylemi öne ve sebebi sona alan konuşma ve düşünme biçimleridir. İfade açısından çok doğru durmasalar da kişinin eyleme yönelik çalıştığını gösterirler. Eğer siz de uzun uzun düşünüp, sonra biraz kaşınıp neticede yatıp uyumaktan sıkıldıysanız bu düşünce tarzını deneyin. Kendinizi olası sorunlarla başbaşa bulduğunuzda hemen eyleme yönelik düşünün. Farkı farkedeceksiniz.

Eyleme yönelik düşünmenin, kendimizle ve çevremizle ilgili sorular sormanın ve düşünce biçimimizi şekillendirmenin neticesinde elde edeceğimiz en büyük kazanç "sonuca katkıda bulunmak" ve "sonuç üzerinde etkili olmak" olacaktır.

Emre Albayrak 03-01-2008 21:58

Yanlışımız boldur.. Sonuçta gecenin bir vakti uykulu gözlerle veya bir iş ile uğraşırken 5 dakikaya sıkışmış cümlelerimizle geliyoruz buraya. Elimizden geldiğince uymaya çabalıyoruz ama ufak tefek hatalar da hoş karşılansın. Kimse kimseyi üzmesin ister deli gönül..

malina 03-01-2008 22:10

Biraz önce eklediğim yazıyı okuduktan sonra bunları mı söylemek istediniz?
Yoksa bunları zaten yazmak istiyordunuz, yazıyla ilgisi yok mu?

Arada bağlantı kuramadım da :)

Emre Albayrak 03-01-2008 22:18

Yok zaten diyecektim ben bunları.. = ) Bir şey okumadan yazıverdim öyle.. Yoksa ben de farkındayım uyarılar bile yapıcı.

gacir 05-01-2008 16:52

dayanamadım artık. kaç gündür siteye girdim ama korkudan bir şey yazamıyorum. varsa bir fikrim ve ya önerim....aceba yazsam hemen bana uyarı gelecek,mi ? aceba ilk girdiğim gün gibi değerli ve ilk başta erkek sandığım hanım efendi beni kıracak,mı? vb yazmadım. sayın iklimsizin anısında olan değerli öğretmeni eğer izin verseidi itici olmasa,idi neden virgül,paragraf,noktadan sonra boşluk bırakmadın demeseydi belki dahada güzel olurdu. ben sevdim bu siteyi ve tebrikediyorum kurucularına ama diyorum ki.... aceba mevlana gibi mi olmamız lazım yoksa sayın iklimsizin andığı ögretmeni gibi mi? tamam kabulumuz biz chat yapmıyoruz ve o dilide kimse beğenmez ama birazda mazur görmek ve hoşgörüyle karşılamak gerekmiyormu? şimdi ülkenin yönetmeni değiliz.yapacak işimiz,de dilli elden geçirmek değil.madem şimdi böylece bir araya toplandık neden itici oluyoruz? izin verelim bilmiyen yavaş yavaş öğrensin. amaç doğaseverleri bir araya toplamak ise, bunu başardınız. zaten sitede gösterdiğiniz gibi kronometr hızlı bir şekilde bizim aleyhimize çalışıyor. aceba bizde burada bu hızı nasıl yavaşlatabiliriz değilde nasıl iyi yazabilirizi,mi konuşmamız lazım.belki biri bilmiyor ama burda olmak istiyor.aceba o kişinin korkması doğru,mu?burası okul değil saygın bir tpluluk ve bu saygın topluluğa yakışan bir şekilde yazmamız lazım. kabulumuz.ben istediğim gibi yazarım kimse bana karışamaz demeğide kesinlikle onaylamıyoruz.ama her uyarı tatlı bir şekilde veya hoşgörüyle söylenmesi gerekmiyormu?

malina 05-01-2008 17:15

Daha nasıl tatlı uyarı yapılır bilmiyorum ki? :)

Yazısı ister eğitim yüzünden, ister uzun zamandır kendini yazılı olarak ifade etmeme nedeniyle yeterince düzgün olmayanlar, en azından bunları yapamaz mı?
Noktadan sonra boşluk bırakmak ve paragraf yapmak...

Cümle başlarını büyük harf yapmak bile, konuyla ilgilenmeye başlama anlamına gelir...

Bunları niye istiyoruz? Kapris olsun diye mi? :)

Bunu başka bir bölümde yazmıştım buraya da ekliyeyim: Aşağıdakilerin ikisi de aynı yazı.
  1. Okuduğunuzda hangisini daha kolay anlayabilirsiniz?
  2. İşinize yarayan bölümü tekrar okumak isteseniz, hangisinde aradığınız yeri daha kolay bulabilirsiniz?

HANGİ ÜRÜNLER GDO'LU OLABİLİR?
Pek çok GDO lu ürün var;Mısır,patates,domates,pirinç,soya,buğday,kabak ,balkabağı,ayçiçeği,yer fıstığı,bazı balık türleri,kolza,kasava,papaya.Bunların dışında çalışmala,rın devam ettiği ürünler var;Muz,ahududu,çilke,kiraz,ananas,biber,kavun,kar puz,kanola.Üretimi sırasında GDO kullanılmış pek çok ürün var,Mısır ve soya genleri ile oynanan ürünlerde ilk sırayı aldıklarında bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin de GDO lu olma riski var.*Mısır ve soyadan üretilen yağ,un,nişasta,glikoz şurubu,sakkaroz,fruktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer alıyor.Örneğin,;Bisküvi,kraker,kaplamalı çerezler,pudingler,bitkisel yağlar,bebek mamaları,şekerlemeler,çikolata ve gofretler,hazır çorbalar,mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuk GDO lu olma riski taşıyor.* Sadece mısırdan üretilen ve çeşitli gıdalarda bileşen veya katkı maddesi olarak kullanılan yan ürün sayısı 700'ü,soyadan üretilen türevlerinin sayısı ise 900'ü buluyor.Yani bu yan rünleri içeriğinde kullanan her bir işlenmiş ürünün GDO'lu olma riski bulunuyor.Türkiye'de Denetim Yok!GDO lu tohum yasaklanmış olsa da bu tip ürünlerin ithalatının kontrolü yok ve girişler sadece beyana dayalı...Gen aktarılmış ürün yetştiriciliği yasak,Bakanlık kontrollü olarak bazı sahalarda GDO lu bitki yetiştiriciliği yapıyor.GDO içeren ürünlerin Türkiye'ye ithali serbest.Türkiye'de GDO içeren ürünleri satılma riski çok yüksek.Çünkü bu konuda yasal düzenleme yok.Riski enyüksek olan ürünler içeriğinde mısır ve soyadan elde edilen yan ürünleri içerenler.Çünkü Türkiye mısırve soya ithalatının büyük bölümünü,en büyük GDO lu mısır ve soya üreticileri olan ABD ve Arjantin'den alıyor.GIDA SEÇİMİNDE NELERE DİKKAT ETMELİ?Ürünleri dış görünüşünden anlamaya imkan yok.Bu nedenle riski azaltmak gerek.Yukarıdaki "Hangi ürün GDO lu olabilir ?" bölümünü iyi okuyun.Böylecerisk gruplarını tespit edersiniz.Organik ürünler yemeye dikkat edin.Bu ürünlerin üretiminde ekolojik sertifikalı tohumluk kullanılır.Her organik veya ekolojik denen üğrüne itibar etmeyin.Mutlaka sertifikasını görmek isteyin.Alışveriş yaptığınız marketlerde organik ürün talep edin.Gıdaları mevsiminde tüketin.Mevsimi dışında yetiştirilen sebze ve meyveler için doğal olmayan zorlama yöntemler kullanılmaktadır.Doğal yöntemlerin kullanılmadığı seralarda çok fazla tarım ilacı kullanıldığını da unutmayın.Gıdalarınızı yerel olanlardan seçin.ABD veya Arjantin gibi dünyada en çok GDo üreten ülkelerden gelen ürünlerin GDO lu olma riski yüksek.Ülkemizde üretilee ve kaynağını bildiğimiz ürünler tüketerek yerel çeşitlerin korunmasına da katkıda bulunun.Ayrıca dünyanın farklı bölgelerinden gelen ürünlerin ulaştırılması için harcanan yakıtın yarattığı kirliliği unutmayın.




HANGİ ÜRÜNLER GDO'LU OLABİLİR?

Pek çok GDO lu ürün var:
Mısır, patates, domates, pirinç, soya, buğday, kabak, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kolza, kasava, papaya.

Bunların dışında çalışmaların devam ettiği ürünler var:
Muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun, karpuz, kanola.

Üretimi sırasında GDO kullanılmış pek çok ürün var:
Mısır ve soya genleri ile oynanan ürünlerde ilk sırayı aldıklarından, bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin de GDO'lu olma riski var.

*Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta,glikoz şurubu, sakkaroz, fruktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer alıyor. Örneğin;
Bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuk GDO'lu olma riski taşıyor.

* Sadece mısırdan üretilen ve çeşitli gıdalarda bileşen veya katkı maddesi olarak kullanılan yan ürün sayısı 700'ü, soyadan üretilen türevlerinin sayısı ise 900'ü buluyor. Yani bu yan ürünleri içeriğinde kullanan her bir işlenmiş ürünün GDO'lu olma riski bulunuyor.

Türkiye'de Denetim Yok!

GDO'lu tohum yasaklanmış olsa da bu tip ürünlerin ithalatının kontrolü yok ve girişler sadece beyana dayalı...

Gen aktarılmış ürün yetştiriciliği yasak, Bakanlık kontrollü olarak bazı sahalarda GDO'lu bitki yetiştiriciliği yapıyor.

GDO içeren ürünlerin Türkiye'ye ithali serbest.

Türkiye'de GDO içeren ürünleri satılma riski çok yüksek. Çünkü bu konuda yasal düzenleme yok. Riski en yüksek olan ürünler içeriğinde mısır ve soyadan elde edilen yan ürünleri içerenler. Çünkü Türkiye mısır ve soya ithalatının büyük bölümünü, en büyük GDO'lu mısır ve soya üreticileri olan ABD ve Arjantin'den alıyor.

GIDA SEÇİMİNDE NELERE DİKKAT ETMELİ?
  • Ürünleri dış görünüşünden anlamaya imkan yok. Bu nedenle riski azaltmak gerek.
  • Yukarıdaki "Hangi ürün GDO'lu olabilir ?" bölümünü iyi okuyun. Böylece risk gruplarını tespit edersiniz.
  • Organik ürünler yemeye dikkat edin. Bu ürünlerin üretiminde ekolojik sertifikalı tohumluk kullanılır. Her organik veya ekolojik denen üğrüne itibar etmeyin. Mutlaka sertifikasını görmek isteyin. Alışveriş yaptığınız marketlerde organik ürün talep edin.
  • Gıdaları mevsiminde tüketin. Mevsimi dışında yetiştirilen sebze ve meyveler için doğal olmayan zorlama yöntemler kullanılmaktadır. Doğal yöntemlerin kullanılmadığı seralarda çok fazla tarım ilacı kullanıldığını da unutmayın.
  • Gıdalarınızı yerel olanlardan seçin. ABD veya Arjantin gibi dünyada en çok GDO üreten ülkelerden gelen ürünlerin GDO'lu olma riski yüksek. Ülkemizde üretilen ve kaynağını bildiğimiz ürünler tüketerek yerel çeşitlerin korunmasına da katkıda bulunun. Ayrıca dünyanın farklı bölgelerinden gelen ürünlerin ulaştırılması için harcanan yakıtın yarattığı kirliliği unutmayın.


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 20:12.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025