agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Enerji
(https)




Beğeni Düzeni1Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 24-12-2006, 20:40   #1
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 08-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 6
İki türlü enerji var. Bir ana (asıl) enerji. İki alternatif enerji. Rüzgar,güneş vs. alternatif enerjidir. Nükleer enerji vs. asıl enerjidir.

Öncelikle ana enerjiye sahip olmalıyız. Nükleer denilince akla ilk Çernobil sonra da Çay gelir. Çünkü elde etmemiz istenmiyordu. Hep (-) taraflarından konuşuldu. Ama öyle değil. Elbette tehlikesi var. Ve bana göre Türkiye bunu başarabilecek bir ülke değil. En azından günümüzde bunu yapamaz. Belki gelecek yıllara yatırım yaparak bir başarı sağlanabilir.

Nükleer enerji demek az yakıt, az masraf çok enerji demek. Düzenli kullanıldığında çok şey kazandırır. Türkiyenin enerjisi ve enerji kaynakları yetersizdir. Kurulması, yakıtı, sökümü söylenenlere göre çok düşüktür. Bence en önemlisi bacası yoktur. Yani havayı, çevreyi kirletmez. Petrolden, doğalgazdan daha temizdir.

Hemen hemen tüm gelişmiş ülkelerde nükleer santraller vardır. Nükleer santral zorunludur. Rusya, abd, çin yeni nükleer santraller yapıyorlar. Türkiyede yapmalıdır. Rüzgar, güneş enerjisi için çok fazla masraf gidiyor. Bu enerjinin depolanması var mı bilmiyorum. Anlık kullanılmalı. Eğer ülke sırtını bu enerjiye dayamış olsa büyük miktarlarda ya da güneş ve rüzgarın yokluğu sırasında enerji ihtiyacını karşılayabilcek düzeyde enerji depolamak mecbutiyetindedir.
Varsayalım ki öyle bir şey olsun. Bataryalar bile 4-5 sene gidiyor. Kısaca çok maliyet getirir. Bana kalırsa Atom bombamız bile olmalı):

Son olarak Türkiye nükleer enerji üretebilecek yeteneğe sahip değil. Hem olsa bile sadece enerji üretebilir. Yakıt üretemez. Böylece atık olmaz. Türkiye çok düzensiz bir ülke. Sınav sonuçlarını bile doğru dürüst yayınlayamıyor.

Önümüzdeki yıllarda nükleer enerji üretmek için temizlikçisine kadar insan eğitmeli ve eğittikleri dışındakileri bu alanda kullanmamalı. Benim nükleer konusunda düşüncelerim böyle.

kafkas_sivaslı Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-01-2007, 14:44   #2
Ağaç Dostu
 
ekalafat's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-12-2006
Şehir: -bursa
Mesajlar: 140
Galeri: 44
sonunu bekleyiniz

Nükleer Santral Gerekli (mi?)

Think Quest Team'in hazırladığı, enerjiye ilişkin bütün konuların tartışıldığı "Energy Matters" adlı internet sitesinde söze şöyle bir senaryo ile başlanıyor.

Bir sabah günün ilk ışıkları ile uyanıyorsunuz ve evin iyice soğuduğunu hissediyorsunuz. Kaloriferin çalışmadığı anlaşılıyor.. Buzdolabının kapısını açıyorsunuz. Işığının yanmadığını ve yiyeceklerin bozulmaya başladığını fark ediyorsunuz. "Arızalandı mı acaba ?" diye düşünüyorsunuz.. Kapıcının zile basıp kaç ekmek alacağını sorması gerekirdi. Yoksa zil de mi çalmıyor diye merak ederken elektriklerin kesildiğini anlıyorsunuz. Demek ki zili kimse çalamadı !. Elektrik arızasını bildirmek için telefona sarılıyorsunuz. Hiç ses yok !. O da çalışmıyor. Anlaşılan santralın da enerjisi kesilmiş.. Arabanıza binip işe gitmek istiyorsunuz. Araba da çalışmıyor. Çünkü benzini yok.. 100 m ilerdeki benzin istasyonuna elinizde bidonla gidiyorsunuz.Fakat o da ne ! kocaman bir yazı var: "Benzin satamıyoruz. Pompaları çalıştıracak elektrik de yok, satacak benzin de yok. Çünkü artık hepsi bitti !"

Bana göre ne kadar az şeye ihtiyaç duyarsanız, o kadar özgürsünüzdür.

Enerji kaynaklarını iki ana gruba ayırmak mümkün :
1-.Kömür, petrol, doğalgaz, uranyum gibi kaynak sorunu olan fosil veya madensel “sınırlı kaynaklar”
2-.Su, rüzgar, güneş ya da bitkisel kökenli, yani kaynak sorunu olmayan dönüşümlü ve “sınırsız kaynaklar”

Fosil yakıtlardan dönüşüm ve iş eldesi sırasında bir yandan CO2, CO, NO2, H20, S02 gibi gaz atıklar, buhar, is ve küller açığa çıkar.

Nükleer yakıtlardan ise radyasyon yayan kanserojen atıklar..

İkinci grup kaynakların atıkları, ya ihmal edilecek kadar küçüktür ya da toksik etkisi olmayan ve genellikle sera gazı doğurmayacak özelliktedir kaynaklar". Bunlara "alternatif" veya "yenilenebilir" temiz kaynaklar da diyoruz.."

Atmosfere yolladığımız atıkların, yoğunluk kazandığında dünyayı örten bir sera naylonu ya da camı gibi işlev gördüğünü ve bu "sera etkisi" dediğimiz, SO2 , NO2 ve CO2 gibi atıkların yol açtığı etki sonucu havaların ısınmaya başladığını duymayan kalmamıştır sanırım. 16 yıl önce imzalanan uluslararası anlaşmalarla, küresel sera gazı yoğunluğunun tehlikesiz düzeyde tutulması denetlenmeye başlamıştır.. "Yapılan araştırmalarda sera etkisinin oluşmasında % 46 enerji biçimleri, % 24 sanayi, % 18 orman yangınları, % 9 tarım, % 3 de diğer kaynakların etkisi saptanmıştır."

Fosil yakıtlar atmosfere en çok zarar veren enerji kaynaklarıdır. Yaklaşık olarak yılda toplam 25 milyar ton CO2, CO, SO, NOx, O2, is ve kül çıkarmaktadırlar. Bu maddeler önce hava kirliliğine sonra asit yağmurlarına ve asit dumanına sebep olur.

CO Karbon Monoksit Kalp hastalığı, çarpıntı, Metabolizmaya etki
SOx Kükürt türevleri Akut nefes darlığı
NOx Sodyum türevleri Kronik nefes darlığı, bronşit
xO2 Oksitler Akut astım ve allerjik nefes hastalıkları
Hirdokarbonlar Kanser
PbxOx Duman ve Kurşun Doku tahribatı, Alyuvar Kanseri, Kemik İliği Kanseri

Üzücüdür ki artık çocuklarımızın kan hücrelerinde görülen kurşun miktarı, benzindeki kurşun oranına yaklaşmıştır. Uzun süreli teneffüs edilen benzin buharı beyin üzerinde tahribat yapmaktadır. Tüm sağlık harcamalarının yaklaşık % 10 luk kısmı sadece hava kirliliğinden kaynaklanan hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.

"2 milyon yıl önce yaşanan buzul çağından günümüze kadar, yerküre sıcaklığının 3 derece arttığı ve bu artışın orantılı olarak önemli bölümü olan 0.5 derecenin son 50 yılda gerçekleştiği saptanmıştır. Son 130 yılın en sıcak 7 yılı, son 11 yıl içinde yaşanmıştır" diyor Doçent Dr.Türkan GÖKSAL

Kolaylıkla farkına varacağınız gibi, artan sıcaklıkla çoğalan klima sayısı, sadece bireysel ve geçici bir çözümdür. Hatta klimanız enerjisini fosil yakıtlardan elde ediyorsa onu da suçlular listesine dahil edebiliriz. Henüz önlenemeyen bu sıcaklık artışı sonucu ortaya çıkan iklim değişikliğinde olacaklar ise şunlardır.

1. CO2 yoğunluğunun 1850 yılı değerlerine göre iki kat artması halinde dünyada ortalama sıcaklık 2.5.derece daha artacak.

2. Ada ve deltalar suya gömülecek.

3. Yarı kurak iklim bölgeleri çölleşecek.

4. Yer altı su rezervleri aşırı tuzlanacak.

5. Toprak neminin çekilmesi ve erozyon sonucu tarım toprağı kaybolacak.

6. Ekstrem iklim olaylarında artış görülecek.

7. Her gün artan orman yangınları olacak.

8. Tropik hastalıkların gittikçe kuzeye doğru yayıldığı gözlenecek. ( AIDS gibi )

9. Sıcaklığın ve tuz yoğunluğunun artışı yüzünden
denizlerde sirkülasyon azalması görülecek.

10. Biyolojik çeşitlilikte de büyük azalma olacak. 22.yüzyılda %10-50 arası azalma ihtimali var.

11. Ekolojik sistemlerde istikrarın göstergesi olan böcek türleri de azalacak..

ekalafat Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-01-2007, 14:51   #3
Ağaç Dostu
 
ekalafat's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-12-2006
Şehir: -bursa
Mesajlar: 140
Galeri: 44
nükleere devam

Bu senaryonun güncel işaretleri olan; "orta enlemlerde son 50 yıl içinde artan rüzgar hızı, ve % 5 artan yağışlar ile deniz seviyesinin yaklaşık 10 cm yükselmesi;" tehlike çanlarından gelen seslerdir..

"Doğayı cezalandırırsanız doğa da sizi cezalandırır.
TEDAŞ'ın üst düzey yetkilileri bu iklim değişikliğinin bize ilk etkisini bakın nasıl dile getiriyorlar : "İklim koşulları son yıllardaki gibi sürerse, ülkemizde klima kullanımı için her yıl 540 milyon kWh ilave enerji talebinin ortaya çıkması beklenmektedir". Bu rakam; global etkinin sonuçlarından küçük ölçekte sadece "bir" tanesidir ve evlerdeki toplam tüketimin % 4 artması demektir. Sera etkisini ne kadar ciddiye almamız gerektiği, sanırım bu rakamsal boyutu ile teknokratlarımızın hayli dikkati çekmiştir..Veya kulaklarını tıkayıp “az bilmek az sorumluluk demektir.” diye düşünmeye devam edebilirler.

Günümüzün yıllık tüketiminden yola çıktığımızda dünya enerjisinin % 40'ını temin eden fosil yakıtlardan "petrolün 42, doğal gazın 62 ve kömürün 224 yıl içinde tükenmeye başlayacağı bilinmektedir." Bu yüzden orta vadede petrol fiyatının sürekli artması ile bir ekonomik krizin doğma tehlikesi gün geçtikçe artmaktadır. Bu politik gerginlikler her an enerji savaşlarına yol açabilecektir. Bu ihtimalin en kuvvetli delili olarak, 1991 de Nato ittifakı yeni stratejisini şöyle belirlemiştir; "Gelecekteki görevimiz; dünya çapındaki hammadde kaynaklarından yararlanmanın emniyet altına alınmasıdır !.."

Yaşamak enerji kullanmak demektir. Bunun sonucu yaşamak enerjiyi akıllıca kullanmak olmalıdır.Boşa harcanan,gereksiz kaynak israfına yol açan, veya rizikosu faydasından yüksek enerji kullanım biçimleri akıllıca kullanım olmaz.

Öleceğini bilerek hız yapmak,biteceğini bilerek petrol veya doğalgaz bağımlısı olmak,tehlikelerini görerek nükleer enerji yanlısı olmak arasında mantalite farkı yoktur.

Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere, kaynakları aşırı derecede tüketen, çevre kalitesini bozan, uzun dönemde pahalı, verimsiz teknolojileri satarak, bu ülkelerin sınırlı ekonomilerini ve çevresel kalitelerini olumsuz yönde etkileyebilecek girişimler içindedirler.

Türkiye 70 yılda 80 milyar dolar borçlanmış ve bu yükün altında ezilirken, yanlış teknoloji seçimleri, yanlış öngörüler ve yatırım kararları ile altına girmeye hazırlandığımız bu yeni yükün, ekonomik köleliğimizin fermanı olacağını görmemek mümkün müdür ?..Bu tablo;"Ülkemizde enerji krizi mi yoksa yönetim krizi mi var? " sorusunu akla getirmektedir..

"1974 de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) hazırladığı rapora göre 2000 yılında 4500 adet olacağı varsayılan nükleer santrallerin sayısı, yapımı devam edenleri de katarak ancak 465 adede ulaşabilmiştir. On kat yanılgının arkasında, ekonomik olarak tam bir başarısızlık, normal işletme sırasında bile çevreye sızan ve çalışanlara zarar veren radyasyon, uranyum işletmeciliğinin sorunları, atıkların ne olacağı konusunun hala belirsiz oluşu, katlanan maliyetler ve hesaplanamayan kazalar yatmaktadır. En önemli direncin ise gelişen yurttaşlık bilinci ve alternatif kaynakların keşfedilen gücünden kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz.. "

"Şu an çalışan santrallerin. 109'u ABD'de. Bu santrallerin çoğu 20 yaşın üzerindedir ve bir kısmı, ömrü dolmadan kapatılmaktadır. 1978'den bu yana ABD'de 100'ün üzerinde santral projesi iptal edildi. Kanada 1975'ten bu yana sipariş vermedi. Geçen yıllarda, güvenli çalıştırılamadığı nedeniyle mevcut santrallerinin üçte birini kapattı. Almanya ve İsveç, nükleer enerji santrallerini giderek tasfiye kararı aldı. Fransa nükleer enerji programını 10 yıllığına askıya aldı. Avrupa Birliği'nin 15 üyesinden 7'si nükleer enerjiye bu güne kadar hiç yatırım yapmadı.

Özellikle son dört beş yıl içinde çevre bilincinin gittikçe arttığı saptanan Almanya'da 2000 yılında yapılan bir kamuoyu anketinde, katılanların % 85 'i nükleer enerjiyi "tehlikeli" olarak nitelemiştir. Sanırım ülkemizde benzer bir anket yapılsa farklı sonuç alınmaz.. Peki alternatif temiz enerji kaynaklarının artıkları ve atıkları ile "yaşamsal sorun" taşıdığına dair bu güne kadar en ufak bir haber duydunuz mu ?..

Başınız ağrıyorsa aspirin alır ya da iyi bir uyku çeker sorunu ortadan kaldırırsınız. Ama bir organ kaybı söz konusu olmuş ise artık geri dönüşüm olanağı yoktur. Nükleer konusunda; yaşanan kazalar, onarılmaz sonuçlar ve gelecekteki muhtemel dönüşümsüz kayıplar yüzünden bütün dünyanın ağız birliği etmişçesine endişe taşıması bundandır.

Bir nükleer santralın sökülmesinin, yapımından daha pahalıya mal olduğunu da muhakkak biliyorsunuz. Vazgeçmenin bedeli bile kaldırılabilecek mali boyutta değildir.

Peki nükleer enerji kaynağı uranyum rezervinin ne miktarda olduğunu biliyor muyuz ? Türkiye'nin tahminen 9.000 ton rezervinin, 6 santrale ancak 10-12 yıl yetebileceğini, sonra dışa bağımlılığın mukadder olduğunu düşünüyor muyuz ?. Dünya rezervinin % 20 sinin bulunduğu Avustralya'nın çevresel kaygılarla bunu kullandırmayacağını ve bu yüzden dünyaya en çok 50 yıl yetecek uranyumda önümüzdeki yıllarda aşırı derecede fiyat artışı beklendiğini biliyor muyuz ?


Düzenleyen Mine Pakkaner : 12-01-2007 saat 01:09 Neden: vurgu-paragraf
ekalafat Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 04:56.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025