View Single Post
Eski 11-01-2007, 13:51   #69
ekalafat
Ağaç Dostu
 
ekalafat's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-12-2006
Şehir: -bursa
Mesajlar: 140
nükleere devam

Bu senaryonun güncel işaretleri olan; "orta enlemlerde son 50 yıl içinde artan rüzgar hızı, ve % 5 artan yağışlar ile deniz seviyesinin yaklaşık 10 cm yükselmesi;" tehlike çanlarından gelen seslerdir..

"Doğayı cezalandırırsanız doğa da sizi cezalandırır.
TEDAŞ'ın üst düzey yetkilileri bu iklim değişikliğinin bize ilk etkisini bakın nasıl dile getiriyorlar : "İklim koşulları son yıllardaki gibi sürerse, ülkemizde klima kullanımı için her yıl 540 milyon kWh ilave enerji talebinin ortaya çıkması beklenmektedir". Bu rakam; global etkinin sonuçlarından küçük ölçekte sadece "bir" tanesidir ve evlerdeki toplam tüketimin % 4 artması demektir. Sera etkisini ne kadar ciddiye almamız gerektiği, sanırım bu rakamsal boyutu ile teknokratlarımızın hayli dikkati çekmiştir..Veya kulaklarını tıkayıp “az bilmek az sorumluluk demektir.” diye düşünmeye devam edebilirler.

Günümüzün yıllık tüketiminden yola çıktığımızda dünya enerjisinin % 40'ını temin eden fosil yakıtlardan "petrolün 42, doğal gazın 62 ve kömürün 224 yıl içinde tükenmeye başlayacağı bilinmektedir." Bu yüzden orta vadede petrol fiyatının sürekli artması ile bir ekonomik krizin doğma tehlikesi gün geçtikçe artmaktadır. Bu politik gerginlikler her an enerji savaşlarına yol açabilecektir. Bu ihtimalin en kuvvetli delili olarak, 1991 de Nato ittifakı yeni stratejisini şöyle belirlemiştir; "Gelecekteki görevimiz; dünya çapındaki hammadde kaynaklarından yararlanmanın emniyet altına alınmasıdır !.."

Yaşamak enerji kullanmak demektir. Bunun sonucu yaşamak enerjiyi akıllıca kullanmak olmalıdır.Boşa harcanan,gereksiz kaynak israfına yol açan, veya rizikosu faydasından yüksek enerji kullanım biçimleri akıllıca kullanım olmaz.

Öleceğini bilerek hız yapmak,biteceğini bilerek petrol veya doğalgaz bağımlısı olmak,tehlikelerini görerek nükleer enerji yanlısı olmak arasında mantalite farkı yoktur.

Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere, kaynakları aşırı derecede tüketen, çevre kalitesini bozan, uzun dönemde pahalı, verimsiz teknolojileri satarak, bu ülkelerin sınırlı ekonomilerini ve çevresel kalitelerini olumsuz yönde etkileyebilecek girişimler içindedirler.

Türkiye 70 yılda 80 milyar dolar borçlanmış ve bu yükün altında ezilirken, yanlış teknoloji seçimleri, yanlış öngörüler ve yatırım kararları ile altına girmeye hazırlandığımız bu yeni yükün, ekonomik köleliğimizin fermanı olacağını görmemek mümkün müdür ?..Bu tablo;"Ülkemizde enerji krizi mi yoksa yönetim krizi mi var? " sorusunu akla getirmektedir..

"1974 de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) hazırladığı rapora göre 2000 yılında 4500 adet olacağı varsayılan nükleer santrallerin sayısı, yapımı devam edenleri de katarak ancak 465 adede ulaşabilmiştir. On kat yanılgının arkasında, ekonomik olarak tam bir başarısızlık, normal işletme sırasında bile çevreye sızan ve çalışanlara zarar veren radyasyon, uranyum işletmeciliğinin sorunları, atıkların ne olacağı konusunun hala belirsiz oluşu, katlanan maliyetler ve hesaplanamayan kazalar yatmaktadır. En önemli direncin ise gelişen yurttaşlık bilinci ve alternatif kaynakların keşfedilen gücünden kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz.. "

"Şu an çalışan santrallerin. 109'u ABD'de. Bu santrallerin çoğu 20 yaşın üzerindedir ve bir kısmı, ömrü dolmadan kapatılmaktadır. 1978'den bu yana ABD'de 100'ün üzerinde santral projesi iptal edildi. Kanada 1975'ten bu yana sipariş vermedi. Geçen yıllarda, güvenli çalıştırılamadığı nedeniyle mevcut santrallerinin üçte birini kapattı. Almanya ve İsveç, nükleer enerji santrallerini giderek tasfiye kararı aldı. Fransa nükleer enerji programını 10 yıllığına askıya aldı. Avrupa Birliği'nin 15 üyesinden 7'si nükleer enerjiye bu güne kadar hiç yatırım yapmadı.

Özellikle son dört beş yıl içinde çevre bilincinin gittikçe arttığı saptanan Almanya'da 2000 yılında yapılan bir kamuoyu anketinde, katılanların % 85 'i nükleer enerjiyi "tehlikeli" olarak nitelemiştir. Sanırım ülkemizde benzer bir anket yapılsa farklı sonuç alınmaz.. Peki alternatif temiz enerji kaynaklarının artıkları ve atıkları ile "yaşamsal sorun" taşıdığına dair bu güne kadar en ufak bir haber duydunuz mu ?..

Başınız ağrıyorsa aspirin alır ya da iyi bir uyku çeker sorunu ortadan kaldırırsınız. Ama bir organ kaybı söz konusu olmuş ise artık geri dönüşüm olanağı yoktur. Nükleer konusunda; yaşanan kazalar, onarılmaz sonuçlar ve gelecekteki muhtemel dönüşümsüz kayıplar yüzünden bütün dünyanın ağız birliği etmişçesine endişe taşıması bundandır.

Bir nükleer santralın sökülmesinin, yapımından daha pahalıya mal olduğunu da muhakkak biliyorsunuz. Vazgeçmenin bedeli bile kaldırılabilecek mali boyutta değildir.

Peki nükleer enerji kaynağı uranyum rezervinin ne miktarda olduğunu biliyor muyuz ? Türkiye'nin tahminen 9.000 ton rezervinin, 6 santrale ancak 10-12 yıl yetebileceğini, sonra dışa bağımlılığın mukadder olduğunu düşünüyor muyuz ?. Dünya rezervinin % 20 sinin bulunduğu Avustralya'nın çevresel kaygılarla bunu kullandırmayacağını ve bu yüzden dünyaya en çok 50 yıl yetecek uranyumda önümüzdeki yıllarda aşırı derecede fiyat artışı beklendiğini biliyor muyuz ?


Düzenleyen Mine Pakkaner : 12-01-2007 saat 00:09 Neden: vurgu-paragraf
ekalafat Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön