agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Beğeni Düzeni4Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 15-11-2009, 17:32   #1
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Vatan gazetesinin konuyla ilgili haberi soyle:

İlk 20'sinin 8'inden GDO çıktı

20 numuneden 8'i GDO'lu çıktı gıda ithalatçıları Başbakan'a gitti

Özlem ERMİŞ BEYHAN / VATAN

Gıdada GDO denetimi için alınan numunelerin ilk 20'sinin 8'inden GDO çıkmasıyla ithalatta tam bir kaos yaşanıyor. Ağırlığı Cargill'in olmak üzere birkaç firmanın toplam 300 bin ton gıda ürünü limanlarda kaldı. Sektör temsilcileri yönetmeliğe geçiş için ek süre talep etmek üzere dün akşam YASED resepsiyonu'nda Başbakan Erdoğan ile buluştu

Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) içeren gıda ürünleri ithalatı yönetmeliği sonrası malları gümrüklerde kalan gıda ithalatçıları, dün akşam son çare olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a gitti. İthalatçılar dün akşam yapılan geleneksel YASED Ankara Resepsiyonu'nda Erdoğan'a yönetmelikte ek süre taleplerini iletti.

Yabancı Sermaye Derneği'nin (YASED) toplantısında gıda ithalatçıları Başbakan'a GDO yönetmeliği ile ilgili yaşadıkları sorunları aktararak, bu sorunların aşılabilmesi için 6 aylık bir geçiş süresinin getirilmesini gündeme getirdi.

Yediklerimiz ne olacak?

Dün GDO analizinden gelen ilk 20 numuneden 8'inde GDO çıkması, "Yıllardır GDO'lu ürünleri tüketiyoruz" savının ne kadar gerçek olduğunu kanıtlamış oldu. Uzmanlar, "Madem bizim ülkemiz GDO'lu ürünlerin pazarı olmuş, neden bu yönetmelik daha önce çıkarılmadı, yediğimiz GDO'lu mısırların bedelini kim ödeyecek?" diye sorarken, şimdi GDO'da yeni bir pazarlığın masada olduğu iddia ediliyor. Bu iddiaya göre başta Cargill olmak üzere birkaç dev firmanın toplam 300 bin tonluk malı limanlarda bekliyor. Cargill'in ithal edilen bu yüklü miktarda malın Türkiye'ye sokulabilmesi için Ankara'da yoğun bir pazarlık süreci yürüttüğü belirtiliyor. Ancak konuya yakın kaynaklar, "Tarım Bakanı Mehdi Eker, '1 gram bile GDO'lu ürünü sınırlardan sokmam' diyerek tüm kapıları kapattı, bundan sonra GDO'lu ürünleri ülkeye sokmanın faturası ağır olur, buna nasıl bir formül bulacaklar diye bekliyoruz" diyor.

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-11-2009, 17:32   #2
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Süleyman Demir (Bugün) - Türkiye GDO istilası altında!

Süleyman Demir (Bugün) - Türkiye GDO istilası altında!


Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, "Bir tohum bir firmanın tescilindeyse, o tohumla mutlaka oynanmış demektir. Günümüzde maalesef, bir firmanın tesciline girmemiş tek bir tohum dahi yok" diyerek, Türkiye ve dünyanın GDO'lu ürünlerin istilasında olduğunu söyledi.

Bugün / Süleyman DEMİR

Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer Türkiye ve dünyanın GDO'lu ürünlerin istilasında olduğunu söyledi.

Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, "Bir tohum bir firmanın tescilindeyse, o tohumla mutlaka oynanmış demektir. Günümüzde maalesef, bir firmanın tesciline girmemiş tek bir tohum dahi yok" diyerek, Türkiye ve dünyanın GDO'lu ürünlerin istilasında olduğunu söyledi.

SOFRAMIZI NASIL ETKİLİYOR?

Tarım Bakanlığı'nın Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) içeren ürünlere yönelik yaptığı yönetmelik değişikliğiyle birlikte genetiği değiştirilmiş ürünler bir kez daha Türkiye'nin ana gündemine oturdu. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin soframızdaki yerinin ne olduğu, sağlığımızı ne oranda etkilediği bu yönetmelikle bir kez daha tartışılır oldu, ancak bu alanla ilgili korkunç gerçekleri, bu alana yıllarını veren Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer gözler önüne serdi. Daha söze başlarken "Tükettiğimiz ürünlerin neredeyse yüzde 95'i GDO'lu ürünlerdir" diyen Özer, genetiğiyle oynanmış ürünlerin illa yamru yumru olmasının beklenmemesi gerektiğini kaydetti.

Ürünlerin sadece meyve ve sebzenin kendisi olarak Türkiye'ye girmediğini, çoğu kez tohum olarak geldiğini kaydeden Kemal Özer, bahçesine domates eken bir doğa tutkununun dahi GDO'lu ürün ektiğinin farkına varamadığını kaydetti. Özer, bu korkunç gerçeği şöyle açıkladı: "Doğal yapısı değiştirilmemiş hiçbir tohum, bir firmanın tesciline, tekeline giremez. Girmişse eğer, mutlaka o tohumun genetiğiyle oynanmış demektir. Bir tohumun yapısıyla oynayarak, yeni bir ürün elde ettiğinin tescilini yaparak o tohumu kendi uhdene alabilirsin. Ancak yapılan araştırmalara göre, herhangi bir firmanın tesciline girmemiş tohum hemen hemen yok gibi. Tohumcudan satın aldığınız ve sağlıklı beslenmek için bahçenize ektiğiniz tohum bile kesin GDO'ludur. İsrail, Hollanda tohumu dediğimiz ürünler GDO'ludur."
İkinci kez ürün vermiyorsa GDO’ludur

Tohumların GDO'lu olup olmadığını tescil etmenin yolunun ikinci ürün verip vermemesi olduğunu kaydeden Özer, "Ektiğiniz bir ürünün çekirdeği yoksa, kesinlikle genetiğiyle oynanmış demektir. Tohumu varsa ve bunu saklayıp ikinci kez tekrar ektiğiniz zaman olmuyorsa, kesinlikle GDO'ludur. Maalesef evimizin bahçesine ektiğimiz kabak, domates, biber bile GDO'lu. Çünkü bunların tohumu mutlaka bir firmanın tesciline girmiştir" dedi.

SUÇLU FiRMALARI şimdi biz bulacağız

Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, şu ana kadar bu ürünleri tüketenlerin rahatsız olması durumunda üretici veya ithalatçı firmaların sorumlu olduğunu ancak yönetmelik değişikliği sonrasında bu sorumluluğun tüketiciye geçtiğini belirtti. Özer, "Dağdaki çoban bile böyle bir ürün tüketir ve rahatsız olursa, firmaya dava açamayacak. Bu tohum firmalarının aynı zamanda dünyanın dev ilaç, petrol ve yem firmaları olduğunu kaydeden Özer, "Hükümetin uyaralım ve yanında bulunarak, dev firmalarına karşı dik durmasını sağlayalım" dedi.

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-11-2009, 17:33   #3
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Kemal Özer - Bu düzen nasıl yıkılır?

http://www.gidahareketi.org/Bu-Duzen...27-yazisi.aspx adresinden alıntıdır:


Kemal Özer - Bu düzen nasıl yıkılır?

Bu düzeni yıkmanın zor olmadığını ve yıkabilecek gücün bizde olduğunu elbette sizde biliyorsunuz. Fakat bazılarımız bu düzeni yıkmak için çabalarken bazılarımızın da düzenin hamiliğini yapması işleri zorlaştırıyor.
Bu düzeni yıkmak için değişime razı olmak şart. Girdiğimiz gibi çıkamadığımız düzenin okullarında enjekte edilen tek tiplilik, sessizlik, siniklik, siliklik, bananecilik gibi sayısız virüsünden kurtulmak gerekiyor. Bunun içinse gerekli olan şey, ‘aşı’!

Aşı dediysek hemen gidip uluslararası ünlü aşı propagandisti Recep Akdağ’ın aşılarından söz ediyor değiliz. Sözünü ettiğimiz aşı, o aşının da panzeri.

Bu aşı da bedel, aşı olmakta değil olmamakta. Üstelik bunu için ne bir doktor lazım ne de bir enjektör. Ne bir ilaç gerekli ne de zararlı bir etkisi var. Bekle gör gibi bir süreçte gerekmiyor.

Bu çarpık düzeni yıkmak hem şart, hem de elimizde. Bu düzeni yıkmak için acele etmez isek hızla yükselen tehlikesi bizleri acınası bir hayatın içine doğru sürükleyecek paletleri arasında doğrayacak.

Bu tehlikeli düzeni yıkmak için ne tanka, ne topa, ne misket bombalarına, ne de başka kirli silah gerekiyor.

Tarifi kolay, kullanımı basit bir reçetesi,
hazmı kolay bir menüsü,
faturası hafif bir bedeli var.

Neticesinden rahatsız olacaklar, az uz güçler değildir elbette. Ama bunlar arasında Genelkurmay olmayacak!

Neticesinde sizi ne sevgili Hasan Karakaya ‘İsrail aşığı’ ilan eder, ne de bir takım ‘yandaş medya’ tarafından kirletilmek istenirsiniz.

Bu işte kızsa kızsa, bazı aklıselim olmayan akademisyen ve bürokrat ile birkaç patent sahibi ve bazı işbirlikçileri kızar. Onlarında işin tuzu biberidir tadını çıkarmak için katlanmak gerek.

Bu düzeni yıkmak için gerekli olan en önemli kilometre taşı, size bu düzenin dayattığı model ve isteklerden kurtulmayı istemek…

Evet, sadece inanmak ve istemek…

Diğer gerekli malzemeyi biz sağlarız.

Alsında buna bile gerek yok. Biz size sadece bir yol haritası verelim, inanıyoruz ki siz bu düzeni mum ışığında bile yıkarsınız!

Sizi temin ederiz ki genelkurmayımsı güçler sitesine bildiri koymaya bile vakit bulamadan iktidarı ele geçirirsiniz. Sefasını sürmekse becerinize kalmış bir şey…

Aslında bu düzeni yıkacak reçetenin ne olduğunu herkes çok iyi biliyor. ‘Bize bir şey olmaz’, ‘atın ölümü arpadan olsun’ şeklindeki bayağı düşüncelerden kurtulmak gerekiyor.

Bu bedbaht düzenin dayattığı modelden kurtulmak hem bizim hem de insanlığın hayrına yapılabilecek en iyi eylem olduğuna inancınız tamsa bunu yapabileceğinizden şüpheniz olmasın.

Bu düzeni ki, tüm canlılara dünya dar eden yıkılası bir sistemdir.

Ondan hayır beklemek şeytandan hayır beklemekten daha kötü…

O, hayır değil şer, o yararlı değil zararlı bir düzendir ki; yıkmak mı yıkmamak diye iki yol yok önümüzde.

Bu yıkımda rol almayan gençler, gelecek hayallerinden evliler çocuk beklentilerinden, orta yaşlılar torun sevgisinden ve sağlıklı bir yaşlılık hayalinden vazgeçmeye mecburlar.

Tek yol ‘devrim’! Yani bu düzeni yıkmak!

Bunları yetişebilen belki de son nesil bizlerdik ama bu devrim hayali için, cop yemeyi göze alma, parmaklılar ardında beklemeye, korsan duvar yazıları yazmaya, gecenin bir yarısında bildiri dağıtmaya da gerek yok.

Global Devlerin Oyunu olan ve geleceğimizi kontrol etmek, bağımsızlığımızı sona erdirmek kısaca, yaşamımız verecekleri bir karara bağlı olan bu silah, şimdi yediden yetmişe hepimizin midesinde.

Yeni doğan bir bebek, bu çirkef düzenin paryası olarak doğuyor.

Bunun için ilk adım olarak hem bu ülkede ki düzenin hem de küresel düzenin zihnimize ilmek ilmek dokuduğu zararlı hasletlerden kurtulmayı hedef olarak koymalı herkes.

Sonra gıda ürünlerinin etiketini okumaya başlamalı. Bilmediğimiz bir içerik görünce onun ne olduğunu öğreninceye kadar o ürünü tüketmekten vazgeçmeli. Onun zararsızlığından emin olamadan bir daha tüketmemeli.

En önemlisi pazara arz edilip ardından reklâm edilerek tükettirilen ne kadar ürün varsa bir bir uzak durmalı.

Arz edilen ürünleri tüketme alışkanlığından vazgeçmediğimiz müddetçe bu ‘lağım düzeni’ aynen devam eder. Kendi talebini oluşturmak ve üreticilerin talebimize yönelik üretim yani arzlar yapmalarını sağlamak demektir ki; işte çözüm budur. Bu serbest piyasa ekonomisi denilen emperyalist düzende insanlar mideleri üzerinden yönetilmekteler.

Bu düzenden rahatsız olmayan birileri varsa bilin ki onlar fıtratları bozulmuş yaratıklardır. Bu tüketmeme gücümüzü devreye sokarsak üretici bunu asla göz ardı edemez.

Çünkü sizi şekillendiren mideniz. Midemize gireni bilmiyorsak geleceğimizden emin olmamız söz konusu olamaz.

Peki, ne yapmalı? diyorsanız yağ alışkanlıklarını değiştirerek başlayabilirsiniz. Sızma Zeytinyağı dışındaki tüm yağların GDO içerdiğini bilerek bu yağlardan uzaklaşabiliriz. ‘Soya lesitini’ içeren tüm gıdaları satın almayarak devam edebiliriz.

Mevsimsiz sebze meyve yemeyerek sağlıklı yaşanabileceğini hazır içeceklerin şerrinden korunmak gerektiğini, şekersiz denilen ürünlerin GDO’lu tatlandırıcılar içerdiğini, mısır şuruplu ürünlerden sakınmamız gerektiğini bilerek ve buna uygun tüketerek başlayabiliriz.

Bu düzen böyle yıkılır. Başka yolu yok!

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-11-2009, 17:34   #4
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Prof Tayfun Özkaya - GDO'da bizi kim dövüyor?

http://www.gidahareketi.org/Gdo-da-B...26-yazisi.aspx adresinden alıntıdır:

Prof Tayfun Özkaya - GDO'da bizi kim dövüyor?



Boksörler ringde dövüşüyor. Daha birinci raunda birisi çok sert yumruklar alıyor. Raunt sonunda antrenörü “çok iyiydin, rakibin sana dokunamadı bile” diyor. İkinci raunda da bizimki epey dayak yiyor. Antrenör gene “çok iyiydin” gibi laflar ediyor. Üçüncü raunda da aynı şeyler olunca, boksörümüz “dikkat et, bu hakem beni fena halde dövüyor” diyor.

GDO konusu da bu fıkraya benzemeye başladı.

Tarım Bakanımız Sayın Eker, kendisinin de bir ürünün doğal yapısının bozulmasına karşı olduğunu belirterek "Ben de bilerek GDO'lu ürün yemem. Tabiata bu manadaki müdahaleye karşıyım." diye konuşuyor.

20 Ekim’de AKP Kadın Kolları için Ankara’da bir toplantı organize ediliyor. Toplantıda Sayın Emine Erdoğan “GDO’ların büyük bir tehdit olduğunu” söylüyor, insan sağlığına verdiği zararları anlatıyor.

AKP Grup Toplantısında 3 Kasımda Sayın Tayyip Erdoğan: “Bu son dönemde yine genleriyle oynanan gıda ürünleri noktasında Gıda Tarım Bakanlığımızın yayınladığı bir yönetmelik var. Şimdi medya bu konuyla ilgili maalesef Bakanımızın veya Bakanlığımızın yayınladığının tam aksine, bunu teşvik ettiği manasına köşe yazıları, haberler yapıyor. Tam aksine bu yönetmelik bunu teşvik eden değil, engelleyen, durduran bir yönetmeliktir” diyor.

Gene Radikal Gazetesindeki bir habere göre Sayın Tayyip Erdoğan partisinin Merkez Yürütme Kurulu Toplantısı’nda “Bu ürünler zararlı olsa Amerika’da serbest olur mu” diye soran bir partiliye “ABD’de görmedin mi herkes obez, şöyle delikanlı biri var mı...” demiş.

Bu haberlerden anladığımıza göre GDO’ya bütün yöneticilerimiz karşıdır. Ancak İstanbul Ziraat Mühendisleri Odası başkanımız Ahmet Atalık’ın da dediği gibi 26 Ekimde yayınlanan yönetmelik GDO’ların ve ürünlerinin ithalatını, işlenmesini ve ihracatını düzenleyen kuralları içermektedir. Tarım Bakanlığı yetkilileri bu yönetmeliğin GDO’ların ülkemize girişini kesinlikle önleyeceği konusunda ithalat başlıklı 11 maddesini örnek vermekte ve 2. bendinin (c) fıkrasını kamuoyuyla paylaşmakta, kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedirler. Bu fıkraya göre sınırlarımıza gelen gıda veya tarım ürünü “GDO’suz” diye beyan edilir ancak “GDO’lu” çıkarsa bunların girişine izin verilmeyecek. Yani yalan beyanda bulunanın ürünü ülkeye sokulmayacak. Oysa aynı maddenin 1. bendinde belirtildiği üzere doğru beyanda bulunur ve ürününüzü kahramanlar gibi “GDO’lu” olduğunu söylerseniz ve ithalatta istenilen belgelerinizi sunarsanız ülkeye sokarsınız.

Yönetmelik hükümlerine göre oluşturulacak “komite” ülkemize girmesine izin verilen GDO’ları tespit edecek. İlginçtir, komite onayı olmayan GDO’lu gıda ve yemler dahi bu genetik materyalleri binde 5’in altında içermeleri halinde ülkemize girebilecekler. Yani, GDO’ları kesinlikle yasakladığı söylenen bu yönetmelik, ülkemize girişine izin verilmeyecek GDO’lara bile açık kapı bırakmaktadır.

Bizi kim dövüyor?

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-11-2009, 17:34   #5
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
ODTÜ'den Ürküten GDO araştırması

http://www.gidahareketi.org/Urkuten-...77-haberi.aspx adresinden alıntıdır:

Ürküten GDO araştırması


ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü`nde yüksek lisans eğitimi gören iki öğrenci, Bölüm Başkanı Doç. Dr. Candar Gürakan`ın gözetiminde GDO'lar üzerine tez çalışması yaptı. İki yıl süren çalışmanın sonucunda ortaya çıkan tablo, akademisyenleri şoke etti.

Akşam Gazetesinden Hülya Ünlü'nün haberine göre, ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü`nde yüksek lisans eğitimi gören iki öğrenci, Bölüm Başkanı Doç. Dr. Candar Gürakan`ın gözetiminde `Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (transgenik ürünler) üzerine tez çalışması yaptı. İki yıl süren çalışmanın sonucunda ortaya çıkan tablo, akademisyenleri şoke etti. Ankara, Çanakkale, Ayaş, Eskişehir, Isparta, Antalya, Kalkan, Afyon ve Mersin`de üretilen, Belçika, İspanya, Çin ve Amerikaa'dan ithal edilen 28 domates numunesinden 22`sinde antibiyotiğe direnç gösteren bir bakteri geni belirlendi.

DOMATESTE NE İŞİ VAR

Doç. Dr. Candan Gürakan, araştırmaya parasal destek istemek için devlet kurumlarına başvurduklarını ancak, `Türkiye`de GDO yok, boşuna para harcamayın` yanıtı aldıklarını söyledi. Gürakan, `Biz de araştırmayı ODTÜ kaynakları sayesinde yaptık. Ancak böyle sonuçlar alacağımızı biz bile tahmin etmedik. Şoke olduk` dedi.

Ankara`dan 9, Eskişehir, Isparta, Antalya, Ayaş, Çanakkale, Afyon`dan 1`er, Antalya`dan 4, Mersin, İspanya, Belçika, ABD`den 2`şer, Çin`den 1 olmak üzere 28 domates numunesini incelediklerini belirten Candan Gürakan, şunları söyledi:

`28 domates numunesinden 22`sinde bir bakteri geni olan Kanamisin adlı antibiyotiğe direnç gösteren bir gen tespit ettik. Bu durum domateslere gen aktarımının yapıldığının kanıtıdır. Bakteri geninin domateste ne işi var? Bunlar marketlerden toplanan numuneler. Yerli üretim mi bilmiyoruz. Eğer yerli üretimse, GDO'lu tohum sözkonusu demektir.`

MISIRDA DA VAR

Candan Gürakan, Ankara, Isparta, Antalya ve Çanakkale'den alınan beş kurutulmuş mısır numunesinin tümünde de antibiyotiğe direnç geninin yanı sıra mısıra ait olmayan DNA'lara rastlandığını bildirdi. Gürakan, `Bu mısırların Arjantin ve Güney Afrika'dan getirildiğini tespit ettik. Ayrıca Eskişehir, İstanbul ve Ankaraa'dan alınan mısır hayvan yemi üzerinde de araştırma yaptık. Hem gıda olarak tüketilen kuru mısırda hem de hayvan yemi olan mısırda, antibiyotiğe direnç geninin dışında mısır bitkisine ait olmayan DNA bölgeleri bulundu. Mısırda domatesten daha güçlü bir şekilde GDO tespit edildi` dedi. Gürakan, patateste de genetik değişime rastladıklarını bildirdi.

Bakteri geni nedir?

Bitkiye gen transferi yapanlar, antibiyotik genini koymadan gen transferinin tutup tutmadığını kontrol edemiyor. Gen transferinin gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için antibiyotik geni entegre ediliyor. ODTÜ tarafından yapılan araştırmada da domateste bir antibiyotik olan Kanamisin`e direnç geni tespit edildi. Böcekler mısıra zarar vermesin diye bakteriyel toksin mısırın DNA`sına entegre ediliyor. Prof. Dr. Şeminur Topal, bitkilerdeki herhangi bir genetik yapı değişikliğinin insan organizmasına da aynen taşındığını söyledi. Topal, `GDO`lu yiyeceklerin tüketilmesi sonucunda ileride antibiyotik tedavisine yanıt alınamayabilir` dedi.

`Ne yersen ye hepsinde zehir var`

Tüketici Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Turhan Çakar, yaptıkları bir araştırmada soya etli kıymada, soya tavuk yeminde yüksek miktarda bakteri geni bulduklarını söyledi.

Türketicileri uyaran Turhan Çakar, `Mısır yağı, soya yağı, glikoz şurubu içeren gıdaları almayın. Halkın yiyeceği birşey kalmadı. Halka zehir yediriyorlar` diye konuştu.

Soya bitkisinden 900 çeşit ürün elde edildiğini dile getiren Turhan Çakar, şunları söyledi: `Soya; sucuk, salam, sosis, köfte, pizza, hamburger gibi kırmızı ette, et suyu tabletlerinde, soya eti kıymasında, soya ununda, şiş kebapta, fındık ve fıstık ezmesinde, çikolatalı ürünlerde, pastalarda, süt tozunda, ekmek çeşitlerinde, kozmetik sanayiinde, hazır çorbada, soya yağında ve hayvan yeminde kullanılıyor. Mısır ise glikoz şurubunda kullanılıyor.

Glikoz şurubu ise kola, meyve suyu, gazoz, pasta ve baklavada tatlandırıcı olarak, bebek mamalarında, hazır çorbalarda, mısır özü yağında, büyükbaş ve küçükbaş hayvan yeminde kullanılıyor.

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-11-2009, 17:43   #6
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Metin Münir - GDO'nun izinde - 1

http://www.milliyet.com.tr/Yazar.asp...20Munir&ver=95 adresinden alıntıdır:

Metin Münir
GDO'nun izinde - 1
GDO’lu gıdaları yıllardır yiyoruz!
15 Kasım Pazar 2009 Milliyet

GDO’yu böyle ateşli tartışmaya yeni başladık. Oysa yıllardır GDO’lu ürünleri tüketiyoruz... Çünkü Türkiye’de GDO’lu ürün ithali geçen aya kadar kontrolsüzdü. Hükümetler ithalatı başıboş bıraktı. Yasal boşluklardan dolayı en geri Afrika ülkesinde bile ender görülen bir laçkalıkla halka yıllarca GDO’lu gıdalar yedirildi!

ABD’de ilk ekildiği 1996’dan bu yana milyonlarca ton GDO’lu gıda ve hayvan yemi kontrolsüz olarak Türkiye’ye ithal edildi. Bunların çevreye, insan ve hayvan sağlığına etkisi konusunda hiçbir bilgi yok. İthal edilen ürünler arasında bu konuda dünyanın en liberal ülkesi olan ABD’de bile yetkili makamlardan izin almadan ekilen GDO’lar olabilir. Bunlar bebek mamalarına bile girmiş olabilir. Genetiği ile oynanmış pamuktan üretilmiş giysiler giyiyor olabilirsiniz. Genetiği değiştirilmiş tohum bile ithal edilmiş ve ekilmiş olabilir. Ve bunun çevrede, yabani bitkilerde kimsenin farkına varmadığı etkileri bile olabilir. Soframıza gelen beyaz ve kırmızı etlerin büyük bir bölümü GDO’lu yem ile beslenen hayvanlardan elde ediliyor. Yağ, hazır gıda ve meşrubatlar da GDO’lu ürün içeriyor. Hangi markalarda ne kadar kullanılıyor, meçhul!

Bunlar neden oldu?
Çünkü Türkiye’de GDO’lu ürün ithali geçen aya kadar tamamen serbest ve kontrolsüzdü. Hükümetler GDO konusunda duyarlı davranmadı, ithalatı başıboş bıraktı. Yasal boşluklardan dolayı en geri Afrika ülkelerinde bile ender görülen bir laçkalıkla yıllarca halka GDO’lu gıdalar yedirildi.

Türkiye Yem Sanayicileri Birliği’ne göre her yıl dışarıdan ithal edilen 4 milyon civarında hayvan yeminin yüzde 80’den fazlası GDO’lu. Hayvan Besleme Bilim Derneği geçen sene “ağırlıklı olarak” genetiği değiştirilmiş 1.7 milyon ton mısır ve yan ürünü, 1.6 milyon ton soya ithal edildiğini açıkladı. Bu rakamlar ülkemizde kullanılan hayvan yeminin yaklaşık yüzde 40’nın GDO’lu yemlerden meydana geldiğini gösteriyor.

Hükümet ‘devam’ dedi
Hükümetten bu ürkütücü durumu düzeltmesi beklenirken, Tarım Bakanlığı geçen ay sürpriz bir yönetmenlik yayımlayarak GDO’lu ürünlerin ülkeye girişini meşrulaştırdı. GDO lobicisi Amerikan kuruluşu ISAA’ya göre Türkiye resmen GDO’lu gıda ve yem ithal eden 31’inci ülke oldu. Dünyadaki toplam ülke sayısı yaklaşık 200. Artık bebek mamaları dışında her hazır gıda, meşrubat ve yağda GDO’lu ürün bulunması serbest ve yasal. Yemde de durum aynı...

GDO’lu ürünlere tepki Avrupa’da giderek büyüyor. 11 Eylül 2007 tarihli bu fotoğrafta ise bir eylemci Romanya Tarım Bakanlığı’na asılan, genetiğiyle oynanmış, ölüm meleğini sembolize eden dev bir mısır afişinin önünde görülüyor.

GDO NEDİR?
Kısmen hayvan, kısmen bitki GDO ‘genetiği değiştirilmiş organizma’nın kısaltılmışı. Bitkilerin on binlerce yıldan beri nesilden nesle aktardıkları özellikleri var. Bu özellikleri tayin eden ve bir nesilden diğer nesle doğal yollardan nakleden, DNA denilen kimyevi bileşim. DNA’yı bir formül gibi düşünebilirsiniz. Yeni teknolojiler bu formüllerin doğal olmayan yollardan, insan eliyle değiştirilmesine izin veriyor. Bioteknoloji veya GEN teknolojisi kullanılarak bir canlının bazı genleri alınıp bir bitkiye monte ediliyor.

İlk genetiği değiştirilmiş organizmalar, çiftçinin ürününü hastalıklara karşı korumak amacıyla geliştirildi. Gıda veya yem olarak kullanılan bazı bitkiler, genetik yapıları değiştirilerek, haşerelere ve virüslere karşı daha dayanıklı hale getirildi.

Raf ömrü uzadı
İkinci aşamada raf ömrü daha uzun olan çilek, domates, kabak ve biber gibi ürünler geliştirildi. Halen sayısı 30 olan genetiğiyle oynanmış ürün sayısının 2015’e kadar 120’ye çıkması bekleniyor. Yüzyılın yarısına gelinmeden, genetik mühendislik dünyanın en önemli teknolojisi olacak ve ticari önemi olan bütün ürünlerin genetiği değiştirtilecek. Doğanın yarattığı gıda bitkileri âleminden insanın yarattığı kısmen hayvan kısmen bitki gıda bitkileri âlemine geçeceğiz!..

31
Türkiye resmen GDO’lu gıda ve yem ithal eden 31’inci ülke oldu

ANAVATANI ABD
Sert domates size ne hatırlatıyor?
Gıda bitkilerinin genleriyle oynanması işi ABD’de başladı. Piyasaya çıkan ilk genetiği değiştirilmiş ürün yumuşamayan ve çürümeyen sert domatestir. (Size bir şey hatırlatıyor mu?)

Domateste onun yumuşamasını sağlayan ‘polygalacturonase’ adlı bir enzim var. Transgenetik domates bu enzimin çalışamaz duruma getirilmesiyle sağlandı. Avrupa’da da satılan domatesler, 1994’te piyasaya çıktı ve GDO’lu ürünlerin sembolü haline geldi. Ama beş yıldan kısa bir süre içinde sağlık nedenleriyle piyasadan çekildi.

Pirinç ve buğday sırada
Ekilen ve hâlâ ekilmeye devam edilen ilk genetik mühendislik ürünü tohumlar 1996’dan bu yana ürün veren soya fasulyesi, pamuk ve mısırdır. Ardından pamuk, kabak, papaya, kanola, karanfil çiçeği geldi. Geçen yıl ise ABD’de ilk defa genetiği değiştirilmiş şeker pancarı ekimi başladı (Bizde hükümetlerin dış baskıyla şeker pancarı ekimini öldürdüğünü hatırlayacaksınız). Sırada pirinç ve buğday var. Susuzluğa, sıcağa, tuza dayanıklı tohumlar da geliştiriliyor. ABD’de 2012’ye kadar susuzluğa dayanıklı darı yetiştirilmesi bekleniyor. Genetik mühendisliği diğer gıdalara ve pazarı geniş olan ürünlere (mesela çiçek) de el atacak ve yüzyılın yarısına gelmeden her gıda ürününün genetiği değiştirilmiş çeşitleri bulunacak.

Silah olabilir mi?
Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan bir rapora göre bugün 30 civarında olan GDO cinsi ürünler, altı yıl içinde 120’ye yükselecek. Bioteknoloji yandaşı bir kuruluş olan Amerikan ISAAA’ya göre, 2008 yılında dünya GDO ekiminin yüzde 63 kadarı ABD’de yapıldı (Diğer iki büyük GDO ülkesi ABD’nin nüfuz sahasındaki Brezilya ve Arjantin). Gıda ve Bioteknoloji Pew Girişimi’ne göre, ABD’de ekilen soya fasulyesinin yüzde 85’i, pamuğun yüzde 76’sı ve mısırın yüzde 45’i GDO’lu. Amerikalı çiftçiler ihracat gelirlerinin dörtte birden fazlasını GDOlu ürünlerden elde ediyor.

GDO işinin bir tehlikesi daha var. Dünya gıda ve yem piyasası Amerikalıların eline geçecek ve Washington (Rusya’nın doğalgazı kullandığı gibi) bunları bir silah olarak kullanabilecek.

YARIN: Türkiye GDO’ya mecbur mu? GDO faydalı mı, zararlı mı? Gıdanızın GDO’lu olduğunu nasıl anlarsınız? Ben yer miyim?

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-11-2009, 18:03   #7
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Atilla Özdür - Bayram değil seyran değil iken..

Vakit Gazetesi 14 Kasım 2009 tarihli gazetenin 4. sayfasından alıntıdır:


Atilla Özdür - Bayram Değil Seyran Değil İken...

aozdur@vakit.com.tr


Kuluçka döneminde en kısa süresinin bir nesil sürebileceği sölenen şu karakteri bozulmuş gıda maddelerinin tüketimiyle bağlantılı insan davranışı ve de metabolik hastalıklarla ilgili tartışmalar, birdenbire gündemi sarıverdi...

Acaba eniştemiz, hasretle ve de şehvetle bizleri niye öpmeye kalkıştı... Gıda maddelerindeki ırza tecavüz bugünün hadisesi miydi..

Yanılmıyor isem, Efendimiz Rasulullah'ın şöyle bir düzenleyici hareketini okuduğumu sanıyorum....Efendimiz, çarşı pazarı teftişe çıkarlar. Aynı malın üç beş yerde birbiriyle pek cüzi farklarla hemen hemen aynı fiyata satılmasına rağmen, bir esnafın bunları diğerlerinin yarı fiyatına yakın sattığını gördüklerinde, sebebini sorarlar.

Aldıkları cevapta sebep, yesin millet formatında halka hizmettir.

Zararına satışla yapılan halka hizmetin geri planında bir şeylerin saklanabileceğini bilen Efendimiz, buna itiraz ederler...Damping silahıyla rakiplerini silip süpürdükten sonra tek kalarak istediği fiyat oyununu oynayabilme ihtimalinden giderek, Hayat Önderimiz, dampingin kaldırılmasını isterler.

Gıda maddelerinin doğal ırzına geçerek halka hizmetin perde gerisi amacı, Efendimizin piyasa denetimindeki keşfettikleri esnafın damping yoluyla halka hizmetindeki sezinlediği amaca tam oturmaktadır...

Karakterini bozdukları tohumları düşük fiyatla ihraç ettikleri ülkelerin kendi yerli, yerli olduğu kadar da ırzına ellenmemiş kız oğlan kız tohumlarını ortalıktan kaldırtmak...

Yirmi yıllık bir zaman bu amacın gerçekleşmesine yetti bile... Akil adamlar bu kalleşliği yıllardır dile getirmekte idiler. Ama Filistinlilerin zamanında para sevdasıyla topraklarını Yahudilere satıp şimdi dövünmeleri gibi, bizim köylümüz de, yabancı tohumun verimliliğini görünce, safiyeti tertemiz tohumlarından vazgeçip elin oruspusuna yanaştı...

Tarımdaki metastas gerçeği, ateşin bacayı sardığında görüldü. Atı alan Üsküdar'ı geçmişti.. Şimdi tedbirler alınıyor kanunlar düzenleniyor ve yönetmelikler yürürlüğe sokuluyor...

Ortalık allak bullak, eniştemiz bizleri niye öpüyor, bilenimiz yok...

*

Biz Türkiyeliler, silahta savunmada büyük ölçüde dışarıya muhtacız. Erbakan olmasaydı muhtaçlığımız daha da büyük olacaktı... Aselsan'ı planlayıp hayata geçiren kişi, her ağzını açıp konuşanın itin kıçına kakalamak istedikleri Erbakan'dan başkası değil..

Bizler ayrıca yumurtada, ette ve sütte de temel üretimi bakımından yabancıya muhtacız... Meralarımız imara açılırken, hayvan yemimizin ana girdisi Amerika'dan gelir.

Şekerde, muhallebide, çarşı pazar reçelinde ve helvasında, hazarda ve seferde ihtiyacımız olan karbonhidratları, vitaminleri ve cümle hayat verici eserlerde elin çiftçisine muhtaç olduğumuz gibi, yağlı tohumları limanlarımıza taşıyan Amerikan gemilerini de dört gözle bekleriz...

Ticarethaneler olarak ticaretimiz, imalathaneler olarak üretimimiz, bankalar olarak sermayemiz, kaza kırım zayiatında dayanağımız olarak sigortalarımız yabancıların kontrol, denetim ve mülkiyetine tescillenmiş. Kısacası Atatürk diliyle, tersanelerimiz işgal altında...

Amma Atatürkçü dil ne çare, bu koyu sisli bulutların ardından hala, irticayı sayıklıyor..

*

Bakanlık bir yönetmelik çıkarır, namusu kirletilmiş oruspu gıdaların içeriye girmesi, görünürde yasaklanır. Bu nesneleri yüklenmiş gemiler de giriş için limanda beklemeye alınır..

Şimdi etin, sütün ve yumurtanın, reçel helva ve baklavanın, mutfaklar ile birlikte mezecilerin de kullanageldikleri nesnelerin ana çekirdeğini teşkil eden hayvan yemini üreten sanayide yavaşlama görülür. Görülmese de, görüldüğü fısıltısı yayılır.

Yem çuvalları raftan indirilip de tezgah altına alındığında, seyreyle sen memleketteki birikim donanmasının, el oğuşturan süvarilerini...

Kara para, kolektif işbirliğini gerektiren bir sınıf hareketi ürünüdür...

*

Hayatı kalendermeşrepliğe vurarak adam sende diyenler için bir sözümüz yok. Amma 'Ne olacak bu memleketin hali' noktasından içinde yaşadığınız, yaşatıldığımız kepazelikler hususunda bilgi sahibi olmak isteyenler için, haddimizi aşan bir tavsiyemiz olacak.

Prof. Hasan Doğruyol'un 'Gıdalardaki Katkı Maddeleri ve Zararları' kitabının, hiç değilse beşli onlu arkadaş grupları olarak okunması...

İsteme merkezleri, 0 224 224 60 21, 0 212 587 02 17 ve 0 212 586 17 58

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 12:47.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025