![]() |
|
![]() |
#1 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
|
Yağcılarda inecek var: "Ülkemizin yağ sorununa kanola çözümü"
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/...sp?yazarid=219 Hürriyet Gazetesi 29 Ağustos 2009 Dr. Nüsret ARSEL Ülkemizin yağ sorununa kanola çözümü ÜLKEMİZİN yıllık gereksinimi 1.2-1.5 milyon ton ağırlındadır. Ülkemizde yağlı tohum üretimi yetersiz olduğu için, her yıl yaklaşık 850-900 bin ton ham ve rafine yağ, 1.4- 1.6 milyon ton civarında da yağlı tohum ithalatı yapmaktadır. Bu yağ açığımızın kapatılabilmesi için, 1980’li yıllardan beri uğraşırım. O dönemdeki Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Prof. Dr. Şabahattin Özbek Bey’in de desteği ile, pek çok toplantı, seminer ve kongrelere katılıp, Soya ve Kanola üretiminin önemini ve bu konuda ülkemizdeki mevcut potansiyeli anlatmıştım. Yine o dönemde çeşitli yazılar ve makalelerle konuyu gündemde tutmaya özen göstermiştir. Ülkemizde 1960’lı yıllarda getirilmiş olan Kolza bitkisi özellikle Trakya yöresinde yaygın olarak yetiştirilmeye başlanmış, ancak çiftçilerimizin kendi aldıkları tohumlarda genetik özellikler korunamadığı için, Kolza yağındaki insan sağlığına zararlı olan Erüsik asit ile küspesindeki hayvan sağlığına zararlı olan Glukosinalat oranları yükselmiş, ve nihayet 1979 yılında üretimi yasaklanmıştır. Kolza’nın Kanada’da ıslahı sonucunda, Erusik asit ve Glukosinalat ihtiva etmeyen bir türü elde edilmiş, adına da, İngilizce “Canadian Oil Low Acid” (düşük asitli Kanada yağı) sözcüklerinin kısaltması olan “Kanola” denmiştir. Kanola (Brassica napus Kanola Oleifera sp.), kışlık ve yazlık olmak üzere iki yetiştirme dönemine de uygundur ve tanesinde bulunan yüzde 38-50 yağ ve yüzde 16-24 protein ile önemli bir yağ ve yem bitkisidir. USDA verilerine göre 1981 yılında dünyada 12 milyon hektar alanda yapılan Kanola ekiminden yaklaşık 11 milyon ton ürün alınmıştır. 2009 yılında ise dünyada 55 milyon ton Kanola ürünü hasat edilmiş ve bu üründen 21.5 milyon ton yağ elde edilmiştir. Kanola son 5-6 yıldır dünyada Soya’dan sonra ikinci yap bitkisi konumuna gelmiştir. Ülkemizde ise Kanola ekim ve kullanımı yavaş ilerlemektedir. 2000 yılında 82 ha alanda 187 ton üretim yapılırken, 2009 yılında 22 bin ha alanda yaklaşık 60 bin ton ürün alınmıştır. Bu gelişmede, hissedar olduğum Tohum şirketimize yaptığım baskılar neticesinde geliştirilip piyasaya sunulan Hibrit Kanola çeşitleri ile sağlanan verim artışları yanında, Trakya’daki Önder Çiftçi Derneği’nin yaptığı üretim ve ürün alım organizasyonlarının da payı büyüktür. Ülkemizde yağ ve yem bitkileri üretiminde Hibrit Mısır ve Hibrit Ayçiçeği çeşitleri yıllar önce kullanılmaya başlanmış, Kanola’da ise düşük tane ve yağ verimi olan standart çeşitler ekilmeye devam etmiştir. Hibrit Kanola çeşitleri, iklim, toprak ve yetiştirme koşullarına iyi adaptasyon, tane dökmeme, Glukosinolat ve Erüsik asit içermeme, hastalıklara dayanıklılık gibi özellikleri sayesinde daha yüksek oran ve kalitede yap ve tane verimi sağlamaktadır. Yine telkinlerim doğrultusunda, Hibrit Kanola tohumları Türkiye’de üretilmeye başlamıştır. Bu sayede ülkemizin tohum ithalatıyla dışa bağımlığı nispeten azaltılarak çiftçimizin kaliteli tohuma daha uygun şartlarda ulaşmasına imkan sağlamıştır. Bugün ortağı olduğum şirketimiz bile, tek başına Türkiye’nin ihtiyacını karşılayacak düzeyde Kanola tohumu üretebilecek yetenek ve bilgiye sahiptir. Kanola’ya olumlu özellikleri olarak, Buğday, Ayçiçeği, Şekerpancarı gibi bitkilerle münavebeye girerek kendinden sonra yapılan ekimlerde de verim artışlarına sebep olması, çiftçilere alternatif yaratarak daha fazla kazanç sağlaması, yazlık ekildiğinde Temmuz, kışlık ekildiğinde ise haziran ayında hasat olgunluğuna gelmesi (bu aylarda hiç bir yağ bitkisinin hasadı söz konusu olmadığı için atıl kapasite çalışan yağ ve yem fabrikalarının hammadde gereksinimini karşılayarak tam kapasiteyle çalışmalarına olanak vermesi), ekimden hasadına kadar mekanizasyona uygun olması, birim alandan birçok yağ bitkisine göre daha yüksek küspe ve yağ vermesini sayabiliriz. Kanola bitkisinin çok önemli bir özelliği de yağının çok kaliteli olmasıdır. Kanola yağı tekli doymamış yağlar yönünden zengin olup, kötü kolesterolü engelleme özelliğine sahiptir. Kanola yağı ideal yağ oranlarına sahip bir bitkisel yağdır. Tekli doymamış yağ oranı zeytinyağında yüzde 73, Kanola yağında ise yüzde 63’tür. Bu özelliğinin yanında ciddi miktarda A, D, E ve K vitaminleri ile Omega-3 ve Omega-6 içermektedir. Bilindiği üzere A vitamini antioksidandır, D vitamini ise kalsiyumun kemiklere taşınmasında baş faktördür. Bütün bu vitaminleri içeriğinde bulunduran Kanola yağının yanma derecesi 238 santigrat olup, yüksek ısıya ayçiçeği yağından daha iyi dayanır. Bu özelliği ile özellikle kızartmalarda, endüstride ve biyo yakıt üretiminde tercih edilmektedir. ABD’de tüketilen yemeklik yağlarda soya ilk sırada yer alırken Avrupa’da Kanola yağı ilk sırada yer almaktadır. Ayrıca Avrupa’da üretilen biyo-dizelin yüzde 80’lik kısmı Kanola yağından sağlanmaktadır. 1980’li yıllardan bu yana Türkiye’nin yağ açığını kapatma arzu ve gayretim, tüm dünyada yükselen değer olan Kanola tarımının Türkiye’deki gelişimi ile bir nebze de olsa karşılık bulmuş oldu. İki milyon hektarlık tarla alanı Kanola tarımına uygun olan Türkiye’nin yağ açığının bu bitki sayesinde kapanması hayal değildir. Yeter ki çiftçilerimiz ile beraber tüm gücümüzle çalışmaya devam edelim. Düzenleyen karinca70 : 11-11-2009 saat 19:17 |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#2 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
![]() http://tr.wikipedia.org/wiki/Sabahattin_%C3%96zbek |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#3 |
Ağaç Dostu
|
Yemeklerimizi GDO'lasak da mı yağlasak, GDO'lamasak da mı yağlasak
Karınca70'in alıntıladığı yazı, canola (kanola'dan daha doğru gibi)'nın yemeklik yağ olarak kullanımına odaklanmış. Canola, forumumuzun başka bir köşesinde ise daha geniş incelenmişti. Oraya yazdığım yazıdaki düşüncelerim değişmedi. Hem böylece yerli yağ üretimi için harcanan, on yıllara varan çabanın, canola gibi ithal ve tohumluğu her daim ithal olmak zorunda olan bir ürün ile sonuçlanmasındaki açmazdan da kurtulmuş oluyorum. Biliyorsunuz, zeytinyağı, tamamen yerli, fiyat düzeyi itibariyle de daha uzun süre öyle olmak zorunda. Tek sıkıntı rafine edilmesinde, o sıkıntı da zaten canolada misli misli mevcut. Ki zeytinyağının mis gibi sızması var, ben canolanın sızmasını duymadım. Duyacağımı da hiç sanmıyorum. Sonuç olarak; bir kez daha, ben almam, alana da mani olmam, diyorum. gece GDO, Lab. bitkisi yerine, doğal bitkiden elde edilen yağı tercih eden, ya da Yağcı'da inmeyip yola devam eden forum kişisi. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#4 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 9,019
|
Zeytinciler hasattan sonra toplanıp bir eğlence düzenlemeye karar vermişler. Bir şarkıcı gelmiş ve "Zeytinyağlı yiyemem aman" türküsünü okumuş. Eğlenceye katılanların yüzünün aldığı durumu tahmin edebilirsiniz ![]() Bu başlıklarda bir sürü zeytinci varken, kanola yağını kapı gıcırtısına bile kullanmayı düşünmeyeceklerdir ![]() |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#5 |
Ağaç Dostu
|
Kanolanın doğrudan rakibi ayçiçeği. Ve rakibini daha ilk savaşta yenmeyi başardı bana göre. Trakyada artık ayçiçeği ekilen yerlerde kanola var.Marketlerin yağ bölümlerinde bu değişimi rahatlıkla görmek mümkün. Üretim çok olunca ucuzluk olacak ucuzluk olunca halk kanola yağı alacak. Bu arada kanolanın nektarı da bol olduğu için Trakyada çoğu kovanlar kanola balı ile doldu. Arıcılar bayram ediyor. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#6 | |
Ağaç Dostu
|
ucuz etin yahnisi
Alıntı:
Bir nedeni de, ayçiçek tohumluğunun da büyük çoğunlukla ithal olup, GDO riski nedeniyle, 'iyisi bu' diyerek, önermenin içimden gelmemesi, bir öteki ise zeytinyağının geçmişinin daha köklü oluşu, daha lezzetli oluşu, kızartma konusunda doğal fren işlevi vs. gibi sebeplerdir. Ehveni şer yerine, nefis zeytinyağını örneklemek daha doğru bence. Tabii ki başarı kazanacaktır, hep iyiler kazanmaz, ancak ben filmin sonuna bakarım. Benim endişem lokantalar, yemekhaneler gibi kalitenin ön planda değil, en son planda düşünüldüğü, toplumsal olarak yemek yenen yerler aslında. Oraları kontrol imkanı yok ve çocuklar, gençler, çalışanlar eli bağlı tüketici konumunda. ![]() Haklısınız "ucuz etin yahnisi..." Evet bir Trakyalı olarak atmosferin rengini bile değiştirip sararttığına şahidim. Bir başka açıdan daha sararıp soluyor benim ve Spartaküs'ün doğduğu topraklar. ![]() "Bal" konusunda ise keşke canola yerine 'tatlı yiyip, tatlı konuşsaydık' diyorum. gece Ucuzluk yüzünden GDO'ya teslim olmayan, olmayacak forum kişisi! |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#7 |
Ağaç Dostu
|
Yağ çekişmesini kanola mı (kolza) yoksa ayçiçek mi kazanır onu bilemem; ama, biodizel (bioyakıt) yakında bizi tümüyle ekmeksiz-yağsız bırakacağa benzer. Çünkü, endişem tarım alanlarının çoğu tahıl yerine biodizel için Kolza (kanola), ayçiçek, soya, aspir vs ekimine ayrılacak... Bu sene ki kadar yaygın ayçiçek tarlası görmedimdi... Biodiezel için bknz: http://www.agaclar.net/forum/showthr...light=biodizel ve http://www.agaclar.net/forum/showthr...ight=biodiezel |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#8 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
|
Alıntı:
Düzenleyen karinca70 : 11-11-2009 saat 19:18 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#9 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
|
Kanolanın GDO olması ve doğaya kaçması (en azından bir tür yabani otun DNAsını bozması) gibi konuları da gözden kaçırmamak lazım. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#10 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
|
Yağ açığını 'deve dikeni' kapatacak
http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...keni-kapatacak Bu da kanola'ya alternatif karşı başka bir çözüm yolu; anladığım kadarıyla aspir'de GDO yok! Yağ açığını 'deve dikeni' kapatacak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürü Masum Burak, kuraklığa dayanıklı ve yağ oranı yüksek olan aspir bitkisinin üretiminin yaygınlaştırılarak, yağ üretiminde kullanılması halinde Türkiye'nin bitkisel yağ açığının kapatılabileceğini belirterek, ''Aspir yağının artık piyasaya girmesi gerekiyor'' dedi. Burak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, halk arasında yabani çeşidi ''deve dikeni'' olarak bilinen aspir bitkisinin yağ üretiminde kullanılması konusunda yürüttükleri çalışmalara ilişkin bilgi verdi. Türkiye'de bitkisel yağ üretimi için özellikle ayçiçeği, zeytin, kanola ve soyanın üretildiğini anlatan Burak, bu bitkilerin üretiminin Türkiye'nin bitkisel yağ ihtiyacını karşılamadığını söyledi. Türkiye'nin gıda maddesi olarak yağ ihtiyacının 1 milyon 400 bin tona yaklaştığını, bitkisel yağ üretiminin ise 577 bin ton civarında olduğunu ifade eden Burak, 800 bin tonun üzerinde bitkisel yağ açığı olduğunu, bu açığın ithalatla karşılandığını, yılda yaklaşık 1,5-2 milyar dolarlık bitkisel yağ ithalatı yapıldığını belirtti. Bitkisel yağ ihtiyacının karşılanması için yaklaşık 1 milyon hektar alanda ilave yağlı tohumlu bitkilerin üretilmesi gerektiğini dile getiren Burak, ''Bu nedenle üretimin artması ve sürekliliğin sağlanması için farklı ekolojik bölgelere özel yağlı tohumlu bitkilerin tarımının yaygınlaştırılması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu çerçevede aspir tarımının ülkemizde yaygınlaştırılması gerekmektedir. Aspir iyi bir alternatif'' diye konuştu. Burak, aspir bitkisi ve kullanım alanlarına ilişkin şu bilgileri verdi: ''Aspir 2,5-3 metre derinlere gidebilen kök sistemine sahip, kuraklığa dayanıklı ve yazlık karakterde tohumlarında yüzde 30-40 arasında yağ bulunan bir bitki. Yağı yemeklik olarak çok kaliteli, ayrıca biyodizel üretiminde kullanılabilir. Küspesinden hayvan yemi olarak yararlanılmaktadır. Sabun, vernik, cila üretiminde de kullanılabilen aspir bitkisinin sarı, kırmızı ve turuncu renkteki çiçekleri günümüzde pek çok ülkede kuru ve kesme çiçek olarak, tıpta ve kozmetik ürünlerde boyar madde olarak, ayrıca yemeklerde 'yalancı safran' ismiyle renk verici şeklinde kullanılmaktadır. Anadolu'nun öz bitkisi olan aspir, çiçeklerinin de değerlendirilmesi ile üreticiler için ek gelir sağlayabilir.'' -''NADASA BIRAKILAN ALANLARDA BUĞDAY-ASPİR NADAS SİSTEMİ UYGULANABİLİR''- GAP bölgesinde 1 milyon 996 bin hektar alanda buğday, arpa, mercimek tarımı yapıldığını da belirten Burak, ''Aspir bitkisinin bu ürünlerle münavebeye girmesi ve söz konusu alanın 1/5'inde aspir üretimi gerçekleştirilmesi halinde, yaklaşık olarak 400 bin hektar alanda aspir üretilmesi, ortalama 300 kg/da verim ve yüzde 30 yağ oranıyla 360 bin ton ham yağ üretimi mümkün olabilir'' diye konuştu. Burak, GAP bölgesinde aspir ekiminin yaygınlaşması ile elde edilecek olan 360 bin ton ham yağ ile ülke ihtiyacı olan ham yağın 1/3'ünün karşılanabileceğini söyledi. Türkiye'de tarımın genelde kurak şartlarda yapıldığını, yaklaşık 4-5 milyon hektar civarında nadas alanı bulunduğunu belirten Burak, Türkiye'de her yıl nadasa bırakılan yaklaşık 5 milyon hektar tarım alanında buğday-aspir nadas sistemi uygulandığı takdirde ise FAO ortalama yağ verimine göre yaklaşık 780 bin ton bitkisel ham yağ üretilebileceğini, bu üretimin ülkenin yağ açığını büyük ölçüde kapatacağını vurguladı. -''KURAKLIĞA RAĞMEN ÜRÜN ALINDI''- Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 2 yıldır kuraklık yaşandığını belirten Burak, bölgede kuraklık nedeniyle arpa ve buğdaydan hiç ürün alınamayan yerlerde aspir bitkisinde ürün alındığını ifade etti. Türkiye'de aspir tarımına elverişli çok geniş bir ekolojinin mevcut olduğunu belirten Burak, aspir bitkisinin yıllık yağışı 250-600 mm arasında ve 1200 metre rakıma kadar olan her coğrafyada sorunsuz şekilde yetiştirilebildiğini ifade etti. Burak, bu çerçevede Türkiye'de İç Anadolu, iç Ege, Doğu Anadolu Bölgesi'nin rakımı uygun olan kesimleri, Güney Doğu Anadolu Bölgesi'nin tamamı, Trakya, Güney Marmara ve orta Karadeniz bölgesinin aspir yetiştiriciliği için uygun bölgeler olduğunu, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin kışlık ekim için de uygun şartları taşıdığını anlattı. Burak, bitkinin verimine ilişkin olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde kışlık ekimlerde ortalama 300-400 kg/da, yazlık ekimlerde ise kuru şartlarda ortalama 100-150 kg/da, yazlık sulu şartlarda 250-300 kg/da civarında verim alınabildiğini söyledi. -GELİŞTİRİLEN 2 ÇEŞİT PİYASADA- Aspir bitkisi konusundaki ar-ge çalışmalarına değinen Burak, özellikle Eskişehir Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nde bu konuda uzun süredir çalışma yürütüldüğünü, bu enstitünün çalışmaları sonucu 1971'de 'Yenice', 1977'de 'Dinçer', 2005'te 'Remzibey' ismi verilen aspir çeşitlerinin tescil ettirildiğini belirtti. Yenice'nin verimi düşük olduğu için şu an piyasada olmadığını ifade eden Burak, ''Dinçer ve Remzibey çeşitlerinin tane rengi beyaz. Dinçer'in çiçekleri turuncu, yağı yüzde 28-32 oranında, dekara verimi kuru koşullarda yağışa bağlı olarak 100-250 kg, sulu koşullarda ise 350-400 kg. Remzibey'in ise çiçek rengi sarı. Yağ oranı yüzde 32-35, dekara ortalama verimi ise kuru koşullarda 100-200 kg, sulu koşullarda ise 300-400 kg'' diye konuştu. Aspir bitkisinin tohumlarından elde edilen aspir yağının içerdiği yüksek doymamış yağ asidi oranı nedeniyle insan sağlığı açısından çok önemli olduğunu belirten Burak, ''Aspir yağı, kokusuz, ayçiçeği tadında, doymamış yağ oranı bakımından zeytinyağına yakın bir yağ. Oleik ve linoleik yağ asitleri yönünden oldukça zengin. Özellikle içerdiği CLA (conjugated linoleic acid) sebebiyle özel bir önem taşıyor. CLA vücudumuz tarafından üretilmeyen dışardan alınması gereken bir yağ asidi ve insan vücudundaki yağ-kas dengesinin sağlanmasında önemli bir madde'' diye konuştu. -''ASPİR MİLLİ YAĞ BİTKİMİZ, ASPİR YAĞI BU YIL MARKETLERE ÇIKABİLİR''- Türkiye'de aspir üretimine bakıldığında ''yok denecek kadar az'' olduğunun görüldüğünü kaydeden Burak, 2005'ten önce üretim olmadığını, 2006'da 390 ton, 2007'de 2280 ton, 2008'de ise 7 bin ton üretim yapıldığını, bu yıl 30-40 bin ton civarında üretim beklediklerini söyledi. Bu yıl tanıtım için 26 ilde aspir ekimi yapıldığını belirten Burak, şu an tohum için fazla talep olmadığını, isteyen firmaların sertifikalı tohum talebini enstitülerin üretimiyle karşılayabileceklerini ifade etti. Burak, aspir bitkisinin sertifikalı tohum kullanımı ve üretiminin tarımsal destekler kapsamında olduğunu da hatırlattı. Bitkiyi sadece üretmenin yetmediğine, sanayicilerin de ilgi göstermesi gerektiğine işaret eden Burak, TAGEM olarak aspir bitkisini tanıtmak ve üretimini yaygınlaştırmak için toplantılar düzenlediklerini, bu toplantılara çiftçilerin yanı sıra yağ üreticilerini de davet ettiklerini anlattı. Bir firmanın konuyla ilgilendiğini, en az bin ton üretim olduğu takdirde alabileceklerini söylediğini aktaran Burak, ''Aspir yağının bu yıl marketlere çıkabileceğini ümit ediyoruz. Soya ABD'nin, kanola Kanada'nın aspir de bizim milli yağ bitkimiz. Aspir yağının artık piyasaya girmesi gerekiyor'' dedi. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#12 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 13-09-2009
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 8
|
arkadaşlar fındık yağı tüketin.. hem sağlığa yararlı.. hem eskisi gibi pahalı değil.. ülke kazansın.. fındıkçı kazansın.. sağlığınız kazansın.. ![]() |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#13 |
Ağaç Dostu
|
Geçen gün marketin yağ bölümüne girdiğimde bir sürü bidonun üzerinde "kanola" yağı yazıyordu, bu da neki? diye düşünürken cevabı burda buldum yine. ![]() Zeytinyağına devam, kanola hiç ilgimi çekmedi, hele burda okuduklarımdan sonra bedava verseler almam. ![]() Yalnız işte saf zeytinyağı bulmam zor oluyor Van'da marketlerde satılan Tariş'inkilerden kullanıyorum ama bu işin satışını yapan varsa sitede sipariş etmek isterim. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
|
|