![]() |
|
![]() |
#2 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
|
Son dönemde artık Ankara merkezinde arazi bulmanın imkansızlığını anlamıştım. Ankara’ya en yakın ilçe Polatlı idi. Evime yakınlığı ve ulaşım kolaylığı yönünden hedefi daraltarak Polatlı köyleri üzerinde yoğunlaştım. Bir ara Sakarya nehri kenarındaki bir köyde çok uygun fiyatla arazi bulmuş, sulama borularının yanıbaşındaki bu tarla hakkında danışmak üzere Polatlı İlçe Tarım Müdürlüğü'ne gitmiştim. Burada görevli Ziraat Mühendisi Sn. Burhanettin Sütçü ile tanıştım. Burhanettin Bey bana orada ceviz ağacının çok güzel yetişeceğini, ama meyve alamayacağımı söyledi. Orası Polatlı'nın en düşük rakımlı bölgesiydi ve her sene dondan etkilenirdi. Burhanettin Bey’in yakın ilgisi ve sağlıklı yönlendirmeleri sayesinde arazi seçiminin ne denli önemli olduğunu kavramıştım. Ceviz benim istediğim yerde olmuyordu. Onun istediği yeri benim bulmam ve oraya gitmem gerekiyordu. İç Anadolu’nun karasal ikliminin hakim olduğu 850 rakımlı Polatlı Ovası’nda düzlük arazide kurulu sınırlı sayıdaki ceviz bahçeleri her yıl don vurmasından dolayı doğru dürüst ürün vermiyorlardı. Soğuk hava yukarıdan aşağıya hareket ediyor, düzlük ve taban bölgelerde en büyük tahribatı yapıyordu. Bu bölgede sağlıklı bir bahçecilik için olmazsa olmaz 1. Şart en az 1000 metre ve üzeri bir rakımda konumlanmaktı. Bu şartı sağlayan sadece birkaç köy vardı. Hedefi biraz daha daraltmış, bu köyleri dolaşmış, muhtarlarıyla tanışmıştım. Arazi için 2. Şart ‘ölçek ekonomisi’ne uygun büyüklükte olmasıydı. Sn Yaşar Akça ısrarla bu işin ekonomik olarak rantabl ve rekabetçi olarak yapılabilmesi için bahçelerin en az 100 dönüm ve üzerinde olması gerektiğini söylüyordu. Arazi mümkünse tek parça olmalıydı. Oysa araştırma yaptığım bölgelerde sahipli araziler miras yoluyla çok bölünmüş, 5-10 dönümlük parçalar halindeydi. Bozuk ormanlık alanlar da küçük öbekler halinde ve birleştirilemeyecek konumdaydılar. Köylüler tapulu arazilerini satmıyor, kullandıkları hazine arazilerinin devri için fahiş fiyatlar istiyorlardı. Benim aradığım ölçekteki hazine arazilerini işleyen köylüler zaten genellikle köylerin en zenginleriydi ve onlar devretmeyi hiç düşünmüyorlardı bile. Hasılı işim zordu. Arazinin topoğrafyası ve mikrokliması da bir o kadar önemliydi. Karasal iklimde ceviz yetiştiriciliğinin önündeki en büyük handikap don riski idi. Bir süre önce Denizli’de cevizcilik yapan Genel Cerrahi uzmanı emekli ağabeyle konuşmuştum. Kendisi Türkiye’de ilk chandler bahçesini kuran, ilk ceviz silkeleme makinesini yapan kişiydi. Bana koca bir ceviz bahçesini don çukuru oluşması nedeniyle kaybettiğini, yıllanmış ağaçlarının bir gecede yandığını anlatmıştı. Denizli gibi ılıman iklimli bir bölgede dahi bu felaket yaşanabiliyorsa, şiddetli karasal iklimin hüküm sürdüğü bir bölgede iş asla şansa bırakılmamalıydı. Benim tek atımlık bir barutum vardı ve onu doğru yerde kullanmam gerekiyordu. Arazi İç Anadolu’da vejetasyon süresinin kısalığı nedeniyle yeterli güneşlenme için tercihan güney cepheli olmalı, soğuk havanın rahatça akıp uzaklaşabilmesi için yeterli eğime sahip olmalı, ama bu eğim traktörün rahat çalışabilmesini engellemeyecek düzeyde olmalıydı. Esintili bir bölgede bulunması, sürekli ve yeterli bir hava akımının olması hem don riskini azaltma hem döllenmenin sağlanabilmesi için gerekliydi. Yeterli toprak derinliğinin bulunması, yüzeye yakın taban suyu olmaması, toprak yapısının uygun olması da bu işin olmazsa olmazlarıydı. 3. Önemli şart yeterli ve uygun nitelikte sulama suyunun bulunmasıydı. “Su yoksa ceviz de yoktur!” Nitekim Orman Bakanlığı da ceviz ağaçlandırması için tahsis ve teşvik vereceği projelerde artık tankerle sulamayı kabul etmiyor, arazide su bulunmasını şart koşuyordu. Polatlı gibi yağışı az, su kaynaklarınca fakir bir bölgede, üstelik bölgenin en yüksek rakımlı yerlerinde bu kaynağın bulunabilmesi hiç kolay değildi. Bunlar da yetmiyordu, arazinin ‘ulaşılabilir’ olması gerekiyordu. Gerektiğinde büyük kamyonların, iş makinelerinin de kullanabileceği, benim de yaz kış bahçeye ulaşabileceğim güvenilir bir yol gerekiyordu. Arazi araştırdığım dağ köylerinde birçok araziyi sırf doğru dürüst bir yolu olmadığı, diğer tarlaların arasına hapsolmuş olduğu için elemek zorunda kalmıştım. “Ulaşamadığın yer senin olamaz!” Bir diğer önemli faktör de işgücü temini idi. Düşündüğüm ölçekteki bir bahçenin işlerini fiilen benim yapamayacağım aşikardı. Bahçemi emanet edebileceğim düzgün, güvenilir, çalışkan, işten anlayan eleman gerekiyordu. Araştırdığım dağ köyleri ise tarımın içler acısı hali yüzünden sürekli göç vermiş ve nüfusları iyice azalmıştı. Köylerde oturmaya devam edenler ya nispeten büyükçe arazi sahipleri ya da elden ayaktan düşmüş yaşlılardı. Gençlerin neredeyse tamamı büyük merkezlere göç etmişti. Köyler enkaza dönmüş metruk evlerle doluydu. Muhtarlara, bana arazi bulurlarsa köylerinden bir veya iki gence sürekli iş vereceğimi, sigortalarını da yapacağımı söyledim. Sabit, sürekli bir maaş ve sigortanın bu insanlar için ne kadar önemli olduğunu artık biliyordum. Bu süreç zarfında Orman Bölge Müdürlüğü’ne en az üç dört defa değişik bölgelerdeki bozuk orman alanları için başvurmuş, her bir denemede aylar süren bürokratik işlemlerden sonra bir noktada tıkanıp kalmış, duvara toslamış ve eli boş dönmüştüm. Ama inadım inattı. Vazgeçmeyecektim! (devam edecek) Düzenleyen jinekolog1959 : 01-06-2014 saat 14:22 Neden: yazım hatası |
![]() |
![]() |
|
|