agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Üretim, Bakım, Düzenleme, Temel Malzemeler > Organik Tarım
(https)




Beğeni Düzeni24Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 10-02-2010, 15:02   #91
agaclar.net
 
MeyveliTepe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
"...
Kimyasalların kansere yol açanlarına kanserojen (veya karsinojen), kusurlu doğumlara yol açanlarına teratojen, fetüsün, bebek veya çocukların normal gelişimini bozan veya insanın üreme organları ve dokularında tahribat yapanlarına ise gelişimi/üremeyi etkileyen zehirler adı veriliyor. Bazı kimyasallar hormonların işlevlerini bozarak tahribat yapıyor, bunlar endokrin bozucular adıyla anılıyor. Bu kimyasalların insan sağlığı üzerindeki, burada saymaktan kaçındığım, zararlı etkileri çok uzun ve iç karartıcı bir hastalık listesi oluşturuyor. Şu kadar söyleyelim, büyüklerimizin sık sık dile getirdiği "eskiden bu kadar hastalık yoktu" veya "biz eskiden XXX hastalığı nedir bilmezdik" tarzı sözler boş değil. Bazı hastalıkların görülme sıklığında ve hastalık çeşitlerindeki artış iletişimin küreselleşmesinden ve artık her şeyi duyuyor olmamızdan kaynaklanmıyor; duyuyoruz, görüyoruz çünkü vücut yükümüz arttıkça hastalıklar, bozukluklar, sendromlar da çeşitlenerek artıyor.
..."
Yazının tamamı.

MeyveliTepe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-02-2010, 12:18   #92
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 20-06-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 554
Konuyu hızlıca okudum, uzun yazıların bir kısmını sonra okumak üzere atladım, daha önce açıklandıysa gözden kaçırmış olabilirim ama yapı marketlerde çeşitli markaların paketlenmiş tohumları satılıyor. Bunlardan bir kısmı da 'organik' adıyla satışa sunulmuş (organik domates, salatalık gibi). Bu tohumların organik adıyla satışa sunulabilmesi için yeterli denetim var mıdır, bu tohumlara güvenebilir miyiz? Bunların arasında mesela "organik" mısır tohumu bulsak GDO olmadığına emin olabilir miyiz?

verdoque Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-04-2010, 19:59   #93
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 26-02-2010
Şehir: TARSUS
Mesajlar: 174
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi verdoque Mesajı Göster
Konuyu hızlıca okudum, uzun yazıların bir kısmını sonra okumak üzere atladım, daha önce açıklandıysa gözden kaçırmış olabilirim ama yapı marketlerde çeşitli markaların paketlenmiş tohumları satılıyor. Bunlardan bir kısmı da 'organik' adıyla satışa sunulmuş (organik domates, salatalık gibi). Bu tohumların organik adıyla satışa sunulabilmesi için yeterli denetim var mıdır, bu tohumlara güvenebilir miyiz? Bunların arasında mesela "organik" mısır tohumu bulsak GDO olmadığına emin olabilir miyiz?
sa.ben şahsen yeterli denetim yapıldığına inanmıyorum kardeşim.türkiyemizde maalesef balık baştan kokmuş aeo

kayastop Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-08-2010, 09:01   #94
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MSaygin Mesajı Göster
köylüye soruyorlardı ne kadar gübre/ilaç attığını.Yetkili kameraya konuşurken bir kaç gram atılacağını söylerken, köylü bir maşrapa getirdi, "bununla doldurup doldurup atıyoruz" dedi.Hiç unutmam o programı
Bu çok doğru bir tesbit..
Ben şahsen büyük çaplı üretim yapan üreticilere daha çok inanırım..Çünkü riskleri fazladır..Bu yüzden daha bilinçli yaparlar üretimlerini..
Oysa küçük köy çiftçisi genelde bilgisizdir,bilinçsizdir..İlaç kutusunda dekara 150 gram yazıyorsa o buna pek inanmaz..İki misli ilaç koyar..Yanlış ilaç atar..İlaç kutusunun üstünde ''hasattan önceki son ilaç tarihi'' falan önemli değildir onun için..
Ben bu yüzden küçük köylü üreticinin ürünlerine şüpheyle bakarım..
Attıkları suni gübre miktarlarına falan dikkat ettiklerine de inanmam pek..
Hele ilaçtan hiç korkmazlar..''Bize bişey olmaz'' mantığı geçerlidir..Bugüne kadar en tehlikeli ilaçları bile atarken maske kullanan bir küçük çiftçi görmedim.
Kendisini düşünmeyen tüketiciyi hiç düşünmez..
Buğday,çeltik ilaçlaması yapıldığı günlerde gidin ovalara;etraf boş atık ilaç şişeleriyle doludur.Bizim çiftçimiz işi bitince şu boş ilaç kutularını bir poşete koyup ücra bir köşeye gömeyim falan diye düşünmez..
Ben tanık oluyorum..Özellikle pirinç ekilen tarlalara öylesine yoğun ot,haşere ilacı atıyorlar ki,gözünüzle görseniz inanın pilav yemekten vazgeçersiniz..
Ülkemizde en az denetlenen işler bunlardır.
Bu yüzden İstanbul'da semt pazarına gelen civar köylülerden bişey almam..Giderim organik pazara..

SAHIRE ve korucak beğendi.
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-08-2010, 12:50   #95
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi pria Mesajı Göster
Bu çok doğru bir tesbit..
Ben şahsen büyük çaplı üretim yapan üreticilere daha çok inanırım..Çünkü riskleri fazladır..Bu yüzden daha bilinçli yaparlar üretimlerini..
Oysa küçük köy çiftçisi genelde bilgisizdir,bilinçsizdir..İlaç kutusunda dekara 150 gram yazıyorsa o buna pek inanmaz..İki misli ilaç koyar..Yanlış ilaç atar..İlaç kutusunun üstünde ''hasattan önceki son ilaç tarihi'' falan önemli değildir onun için..
Ben bu yüzden küçük köylü üreticinin ürünlerine şüpheyle bakarım..
Attıkları suni gübre miktarlarına falan dikkat ettiklerine de inanmam pek..
Hele ilaçtan hiç korkmazlar..''Bize bişey olmaz'' mantığı geçerlidir..Bugüne kadar en tehlikeli ilaçları bile atarken maske kullanan bir küçük çiftçi görmedim.
Kendisini düşünmeyen tüketiciyi hiç düşünmez..
Buğday,çeltik ilaçlaması yapıldığı günlerde gidin ovalara;etraf boş atık ilaç şişeleriyle doludur.Bizim çiftçimiz işi bitince şu boş ilaç kutularını bir poşete koyup ücra bir köşeye gömeyim falan diye düşünmez..
Ben tanık oluyorum..Özellikle pirinç ekilen tarlalara öylesine yoğun ot,haşere ilacı atıyorlar ki,gözünüzle görseniz inanın pilav yemekten vazgeçersiniz..
Ülkemizde en az denetlenen işler bunlardır.
Bu yüzden İstanbul'da semt pazarına gelen civar köylülerden bişey almam..Giderim organik pazara..
Sn. pria,

'' küçük çaplı'' ya da'' küçük köy çiftcisi''ni toptan infaz etmişsiniz.

Halbuki pirinç üretimi yapan _ boş ilaç kaplarını uluorta atan_ onlar değildir.

Semt pazarlarında pirinç üretip satan '' küçük çaplı'' ya da ''küçük köy çiftcisi'' göremezsiniz.

Bu gruba giren üreticilerin büyük bölümü, topraklarında kimyasal gübre kullanmazlar. Bu onlar için külfettir. İnek, keçi, koyun,tavuk gübresi ellerinin altındadır ve ucuzdur hatta para bile ödemezler.


Aynı şekilde _ büyük bölümü_ kimyasal ilaç kullanmazlar. Genelde kullandıkları ve her zaman ellrinin altıda olan odun külüne karıştırılmış kükürtür.

Sizin benzetmenizdeki '' küçük çaplı '' üretim yapan ya da ''küçük köy çiftcisi'' ikiye ayrılır.

1. grup; Haftalık pazar masrafını karşılamak için üretim fazlalığını satanlar.

Bu grup, en iyi bildiği ürünleri üretir. Genelde üç, beş çeşit üretir. Domates, biber, patlıcan salatalık vb. gibi... ( Bir kısmını kendi tüketir bir kısmını kışlık yapar.)

Yanına kendi yaptığı zeytinini, peynirini koyar satar.

Böylece ''o hafta'' ihtiyacı olan 'şey' leri bu parayla karşılar. Ortalama sattığı ürün değeri 50 tl. yi bile bulmaz. Düşünseniz bir kasa domates 4tl dir.

2. grup,

tüm geçimini ürettiği ile sağlar. Onun yaptığı zengin olmak değil, idare etmaktir.

Onun tezgahında da kendi ürettiği 3, 5 kalem malı vardır. Diğerlerini, pazar yerine gelen toptancıdan almıştır.

Burada size katılıyorum. Örneğin 2 dönüm domates, yarım dönüm birer, patlıcan, salatalık yetiştirir.

En ucuz kimyasal gübre ve kimyasal ilaç kullanır. (Kolayına gelir)

Kullandığı kimyasallar genelde dozlarının üzerindedir. Kimyasal ilaçlarının etkisinin azaltılmasına bağlar bunu...

'' Kendi sağlığını düşünmeyen, başkasının sağlığını düşünmez'' sözünüz doğrudur ve saygı duyulacak bir durum da değildir.

Küçük üreticinin bilinçlenmesinden çok bilgilendirilmesi gerekir. Aynı şekilde tüketicinin de...

Birinci guruba giren üretici _ genelde _organik değil doğal üretir. Çünkü en masrafsız odur.

İkinci grup, bitkisi hastalandığında ilaç koşturur. Piyasa zehirli kimsallarla örülüdür. Devlette bunun organizasyonunu yapar. Alternatif sunmaz. Sunduğu ''kontrollü üretim''dir.

Yani kimyasal kullanacaksın ama kalıntı bırakmıyacak. Ve bununla övüneceksin.

Bu ''zorunluluğun'' içinden sızmak her babayiğindin harcı değildir.

SAHIRE, HakanG ve yağmur beğendi.
Halil Önen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-08-2010, 16:29   #96
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
Sayın Halil Önen..
Ben Çanakkaleli'yim..
Sizin tarif ettiğiniz küçük çiftçi bizim ancak çok yoksul dağ köylerinde var..
İl ilçe merkezlerine yakın veya büyük ovalarda olan köylerde durum benim anlattığım gibidir hemen hemen..
Benim yaşadığım kasabada durum böyle genellikle..
Zaten bizim oralarda sizin dediğiniz gibi ilaçtan,suni gübreden kaçınarak doğal gübrelerle kendi yiyeceğini,kışlığını yapan köylü bile yok gibi az..
Köylerin bile %90'ı yumurtasını,sebzesini kasaba pazarından alır hale gelmiş..Yoğurdunu bile köy bakkalından alıyorlar..Sizin anlattığınız gibi küçük köy çiftçileri benim çocukluğumda çoktu..Bütün dere boyları minicik bahçelerle doluydu..Şimdi yok gibi..Hazırcılık alışkanlık haline gelmiş,millete çalışıp bahçe yapmak zor hale gelmiş,üşengeç olmuşlar..Hayvancılık ölmüş..

SAHIRE, korucak ve yağmur beğendi.
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-08-2010, 20:55   #97
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 29-11-2009
Şehir: İstanbul - Gaziantep
Mesajlar: 1,194
Ne yazık ki, istediğimiz bir durum olmasa da Sn. Pria'nın son mesajında dediklerinin hepsi doğru. Ben Şile'nin köylerinde, tam 9 köy dolaşmama rağmen doğal maya amaçlı yoğurt bulamamıştım. Herkes sütü direk süt fabrikalarına satıyor. Yoğurdu ve peyniri gidip marketten alıyor.
Ancak hala küçük bahçesinde küçük çaplı üretim yapan köylülerde var. Mümkünse bu türden küçük üreticileri bulup onlardan temin etmek en iyisi.

SAHIRE, HakanG ve yağmur beğendi.
acemi_caylak Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2011, 15:29   #98
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 09-02-2011
Şehir: istanbul
Mesajlar: 1
Merhabalar,

organik tarım yapılacak alanın E5 **** yola en az 5 km olması gerekir.Çünkü bitkiler ekzos gazını çeker.Birde eğer toprak ekim yapılan ( işlenmiş ) bir yer ise.Doğallığına dönmesi için
en az 2 yıl bir şey ekilmemesi gerekmektedir.

tamki Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-03-2011, 20:11   #99
Ağaç Dostu
 
Baki Berk Kayalar's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-03-2005
Şehir: İzmit
Mesajlar: 762
Galeri: 73
Armutlu' daki bu organik pazar, kurulmaya devam ediyor mu? Gerçekten çok önemli bir gelişme.

Baki Berk Kayalar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-03-2011, 20:28   #100
Ağaç Dostu
 
Baki Berk Kayalar's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-03-2005
Şehir: İzmit
Mesajlar: 762
Galeri: 73
Organik pazarlarda bir şeyler (mesela ufak bir tezgahta 3 kasa elma, bir kaç kabak, 4 kap çilek) satabilmek için illa sertifika ve işletme kaydı gerekir mi?

Baki Berk Kayalar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-03-2011, 20:36   #101
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 02-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 2,419
Galeri: 5
Ne yazık ki devam etmiyor. Yerel yönetimlerdeki değişiklikler desteği kaldırınca, önayak olan kişiler de birçok karşıt davranışlardan yıldılar, geçtiğimiz yaz kurulmadı.

Ferda Ülkümen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-05-2011, 02:09   #102
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 13-05-2011
Şehir: giresun
Mesajlar: 2
slmm

öncelikle merhaba... ben gül fidanı ve yer kirazı üretimine başladım yaklaşık 3 dönüm araziye 5000 adet e yakın kraz diktim...suni gübre kullanmadım henüz...bakalım ne giib bir sonuc alacagız.....

serdar111 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-12-2011, 18:03   #103
Ağaç Dostu
 
naturefan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 07-11-2011
Şehir: Tokat- Erbaa
Mesajlar: 260
Galeri: 12
Merhaba, Benim özellikle belirtmek istediğim bir konu da, tarımda kullanılan suların ne kadar güvenli olduğudur. Maalesef en ücra köylerden en büyük şehirlere kadar her şehrin kanalizasyonu akarsu, göl ve denizlere bağlanmış. Üç beş belediye-övünerek- arıtma yaptığını söylese de, ne kadar arıttıkları takdirlerinize kalmış. Evsel atıklar bir yana, sanayi atıkları asıl tehlike!!!

Evvel seneki kuraklıkta -irili ufaklı onlarca şehrin kanalizasyonunu boşalttığı- Kızılırmağın suyunu Ankaralılara içirmediler mi? Doğanın, suyun değerini bilmez pisletirsen; bir gün o pislettiğin suyu içmek zorunda kalabilirsin!...

naturefan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-12-2011, 11:40   #104
Yeni Üye
 
teraryum.host's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-12-2011
Şehir: Ankara
Mesajlar: 11
Bu konuda geniş bir talep var, eğer arz artarsa sanırım herkes organik ürünlere yönelir.

Zira ben küçükken kendi bahçemizde yetiştirdiğimiz, o dalından kopartıp yuttuğum domatesleri biberleri daha da bulamadım.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Kaplumbağaya sırtın niye sağlam demişler, evimi sırtımda taşırım demiş.

Teraryum ve çeşitli hayvanlarla ilgili kişisel web sitem: teraryum.host.org


Düzenleyen teraryum.host : 27-12-2011 saat 11:46 Neden: imzamı unuttum.
teraryum.host Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-12-2011, 19:05   #105
Ağaç Dostu.
 
Douglas Fir's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-10-2007
Şehir: Toronto-Ankara
Mesajlar: 1,567
Sanırım teraryum.host,

Bence talep artarsa üreticiler arzı karşılamak için organik tarıma kısmen de olsa yönelecektir. Alan olmazsa siz en iyi organik ürünleri tezgahınıza koyun, para etmez. Aslına ortada buluşmak lazım. Tüketici pahalı diye almıyor, üretici de zahmetli diye üretmiyor. Ortada bir yerde buluşmak lazım. Geleneksel tarımı sıfırlamak zor ama tüketici olarak talep ederek organik tarımı geleneksel tarımla yarışır hale getirebiliriz sanırım.

Douglas Fir Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-12-2011, 19:44   #106
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 28-12-2011
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 1
antep fıstığı yetiştirmek istiyorum. 9 ha arazimiz var. Bu konuda bana bilgi verebilecek birirsi var mı acaba, simdiden tesekkur ediyorum.

leylabay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-04-2012, 08:21   #107
Ağaçsever
 
ulu şef's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2011
Şehir: didim
Mesajlar: 55
Galeri: 4
benim organik tarım felsefem.....tamamen baakir hiç ekim dikim yapılmamış topraklarda yerli tohum kullanarak dağlarda yayılarak beslenen hayvanların gübresiyle yapılır butür üretim yaptığınızda ne sertifika nede başka bir belge lazım değil ürününüz'ün kendisi zaten bir sertifika oluyor kim ne şekilde hangi labaratuarda kontrol ediyorsa etsin gerçek organik budur.yerli tohuma ulaşmak bu zamanda çok zor ama bulunuyor köylerde halaa eski tohumları eken diken insanlar var ben bu tohumlatı topluyorum gittiğim köylerde hep soruyor ve buluyorum.normal çifliklerde hazır yemle beslenen hayvanların gübresini kullanmayın.ormanlardan ağaç diblerinden fundalıklardan orman toprağı funda toprağı kullanın.benim organik tarım yöntemim bu

ulu şef Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-05-2012, 13:28   #108
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
Organik üründe de sahtecilik


Organik üründe de sahtecilik - Gerçek Gündem

YeniBON beğendi.
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-01-2013, 18:46   #109
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
Bu vadide organik devrim var

Bu vadide organik devrim var

YeniBON beğendi.
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-01-2013, 12:55   #110
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 24-01-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 2
Organik ürünlerinizi uzmanlar tarafından yardımlarla kendiniz üretebileceğiniz yerler var. Dışardan satın almak yerine doğa içinde bir yaşam ile kendi ürünlerinizi yetiştirmek hem kendiniz hemde çocuklarınız için sağlıklı bir yaşam demektir. Ankaradaki bu 600 dönümlük dev ORGANİK TARIM KÖYÜ hakkında bilgi almak için 0532 258 41 41 - 0506 580 58 58

Hobibahçeleri Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-04-2013, 00:33   #111
Ağaçsever
 
HakanG's Avatar
 
Giriş Tarihi: 09-04-2013
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 82
Artık insanlara en uzak yerde yetişen bir bitki bile yüzde yüz doğal değildir. Nihayetinde onlar da dünyalı...
Organik sertifika alabilmek için belirli sınırlar(kimyasal oranı) konulmuş, yani ürünün kimyasal oranının belirlenen sınırın altında olması gerekiyor.
Hepimiz kanser olacak olsak da belki çocuklarımız kurtulur!
(Daha olumlu bir yazıyı uykumu aldığım da yazarım. )

HakanG Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-04-2013, 14:42   #112
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 02-09-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 32
merhabalar

Buradaki birçok kişi sürekli suni gübre ve ilaçlardan bahsediyor.
Bu durum beni oldukça üzüyor. Demekki insanlar suni gübre ve ilaç olmadan sebze meyve yenemeyeceğine şartlanmış. Bu asla doğru değil. Ben bahçemde senelerdir zerre kadar ilaç ve suni gübre kullanmadan sebze ve meyve yetiştiriyorum. Armut yemiyorum ahlat yiyorum, kayısı yemiyorum zerdali yiyorum.Bu söylediğim ağaçlara ne hastalık ne zararlı ne soğuk hava birşey yapmıyor, ağaçlar yıkılıyor meyveden. Ailesine yedirmek için sebze meyve yetiştirmeye çalışan arkadaşlara haddim olmayarak naçizane tavsiyem; hiçbirşey kullanmadan toprağa dikin, ne verirse yedirin yeyin.

sonsuz saygılarımla.


Düzenleyen natura : 18-04-2013 saat 13:42
natura Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-04-2013, 15:27   #113
Ağaçsever
 
HakanG's Avatar
 
Giriş Tarihi: 09-04-2013
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 82
Bu link'i Organik Tarım başlıklarında paylaşmam doğru olacak dedim..: Organik Tarm Bilgi Paylam Sitesi

HakanG Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 31-08-2013, 20:01   #114
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 16-04-2013
Şehir: Karabük
Mesajlar: 69
"KüçüK bir Kaliforniya biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, genetik mühendisliği marifetiyle, yendiğinde erkeği kısırlaş*tıran bir mısır geliştirdiklerini açıkladı."

Bundan da anlaşiliyor ki , tüm insanlik ,özellikle fakir ülkelerin insanlari ,acimasiz emperyalizmin denekleri haline getirilmiştir !!!

Ve toplumsal yok etme başlamiştir.

Kakalak ve böcek toplumlar !!! dünyadan silinmelidir ....

Bu toplumsal yok etmenin silahi ise GIDA olacaktir !!!

Toplumlari kisirlaşmakta kullanilmaya başlanmiş olan mısır , yüzlerce gida maddesinde nişasta olarak katki amaçli kullanilmaktadir.Özetle MISIRin gida sektöründe kullanim sahasi çok geniştir.


20 yıllık kısırlaştırma projesi

Küçük bir Kaliforniya biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, genetik mühendisliği marifetiyle, yendiğinde erkeği kısırlaş*tıran bir mısır geliştirdiklerini açıkladı.

Epicyte, Svalbard'ın iki sponsoru olan DuPont ve Syngenta ile teknolojilerini yaymak için ortaklık kurmuştu. Çok il*ginçtir ki Epicyte, genetiği değiştiril*miş sperm öldürücülü mısırı ABD Ta*rım Bakanlığından (USDA) aldığı araştırma fonuyla geliştirmişti.

Toplumun üremesini engelleyecek olan işlem önce erkeği kısırlaştirmak amaciyla spermi öldüren bir katkiyla mısır vasitasiyla kullanima verildi.

Erkeklerin spermleri , döllenme sağlayamayacak duruma getirilmeye başlandi.

Böylece "Negatif ojenik" projesi yürütülmeye başlandi.

Kara baronlar bununla da yetinmediler .

Bir başka uygulamalari da şöyle oldu ;

1990'larda BM Dün*ya Sağlık örgütü, Nikaragua, Meksika ve Filipinler'de 15 ila 45 yaşları arasın*daki milyonlarca kadının tetanoza kar*şı aşılanması için bir kampanya başlat*tı.

Erkekler de tetanoz olabilirdi ama aşı erkeklere yapılmadı.

Bu şüphe uyandırıcı durumdan ötürü Katolik bir kilise organizasyonu olan Comite Pro Vida de Mexico (Meksika Yaşam Komitesi) aşıları test ettirdi. Test sonuç*ları ile, Dünya Sağlık örgütü'nün (WHO) yalnızca çocuk doğuracak yaş*taki kadınlara dağıttığı aşıların Chorionic Gonadotrophin (hCG) içerdiği ortaya çıktı.

Doğal bir hormon olan hCG, tetanoz toksoid taşıyıcılarıyla birleştiğinde kadınların hamile kalma*sını engelleyen antikorları üretiyordu.

Daha sonradan ortaya çıktı ki Rocke*feller Vakfı, Rockefeller Nüfus Kon*seyi, Dünya Bankası ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, Dünya Sağlık örgü*tü (WHO) için tetanoz taşıyıcın bir kı*sırlaştırma aşısı üretmek için 1972'de 20 yıllık bir proje başlatmışlardı.

Ayrı*ca Svalbard Kıyamet Tohum Deposu'nun ev sahibi Norveç hükümeti kısırlaştırıcı aşının üretilmesi için 41 mil*yon dolar bağış yapmıştı!

MODERN ÇAĞIN TÜM GERİ KALMİŞ TOPLUMLARI DİĞER DEYİŞLE, ZENCİLERİ KISIRLAŞTIRILMALI VE HATTA HASTA EDİLEREK YAŞAM SÜRELERİ KISALTILMALI VE BÖYLECE ORTADAN KALDIRILMALI İDİ !!!

Bu durumda okullarımızda yapilagelmekte olan ve uzun senelerdir devam eden aşilarin niteliği hakkında düşünmemiz de gerekmez mi ?


Hibrid tohumlarla tekel tuzağı

Rockefeller'in gelişmekte olan ülke*lerde yürüttüğü Yeşil Devrim çalışmalarına bu açıdan bakınca korkunç gö*rünüyor…

Rockefeller Vakfı 1946'da sadece adı yeşil olan "Yeşil Devrim"i başlattı. Neydi Yeşil Devrim? 60'larda Rocke*feller'in çalıştığı Meksika, Hindistan gibi ülkelerde daha çok ürün veren ıs*lah edilmiş tohum çeşitleriyle açlık so*rununu büyük ölçüde çözmeyi vaat ediyordu.

Yıllar sonra.

Yeşil Devrim'in aslında Rockefeller ailesinin ileride tekelleştirebilecekleri bir tarım geliştirme planı olduğu ortaya çıktı; tıpkı yarım yüzyıl önce petrol endüstri*si işinde yaptıkları gibi.

Nasıl tekelleştiler?

Yeşil Devrim gelişmekte olan piyasa*larda yeni hibrid tohumların üretilme*sine dayanıyordu. Hibrid tohumlar üreyemedikleri için çiftçilerin her sene tohum alması gerekiyordu. Hibrid to*hum patentlerinin DuPont / Pioneer Hi-Bred'in ve Monsanto'nun başını çektiği bir avuç dev tohum şirketinin elinde toplanması daha sonra GDO'lu tohum darbesi için yolu açtı. Hibrid to*humlar ve bu tohumların ihtiyaç duy*duğu kimyasal gübreler, çiftçileri tarım ve petro-kimya şirketlerine bağımlı hale getiriyordu. Bu gübreler Rocke*feller kontrolündeki büyük petrol şir*ketlerinin ürünüydü. Ot ve böcek ilaç*lan da petrol ve kimya devleri için ek pazarlar oluşturuyordu.

Yeşil devrim aslında bir "kimyasal darbeydi". Geliş*mekte olan ülkelerin yüksek miktarda*ki gübre ve ilaç girdisini finanse etme*leri mümkün değildi. Bu nedenle Dünya Bankasından kredi notu ala*rak ve ABD hükümetinin garantisi al*tındaki Chase Bank ve diğer New York bankaları aracılığıyla özel borç*lar aldılar.

Sonuç?

Bankalara ve tefecilere borçlanan çift*çiler genellikle topraklarını kaybetti*ler, iş aramak için şehirlere göç ettiler; fabrikaların ucuz işçi açığı da kapan*mış oldu.

Patentli biyolojik silah Peki ya bugün?

Bugün de Gates ve Rockefeller Afri*ka'da Yeşil Devrim adı altında bir projeye daha milyonlar yatırıyor. Amaç yi*ne GDO tohumların ve kimyasalların yaygınlaştırılması. Bunun için pek çok teşvik ve kampanyalara başvuruyorlar.

Büyük bir tekelleşme tehdidiyle kar*şı karşıyayız...

Plan işlerse tüm dünya birkaç tohum devinin kölesi olacak. Washington'dan gelen emirler doğrultusunda Washington'un siyasetlerine karşı olan üçüncü dünya ülkelerine tohum ver* meme olasılığı da var. Ayrıca pirinç, mısır, buğday ve soya gibi dünyanın temel gıda üretimi için patentli to*humların üretimi korkunç bir biyolo*jik silah olarak da kullanılabilir. Ge*netik müdahalelerle öldürücü gıdala*ra çevrilebilirler. (Yeni Aktüel)

Katil Bush "Irak'ta yeşerdiğinde bütün bölgeye yayılacak demokrasi tohumlarını ekmek için bulunuyoruz" derken mecazi bir ifade kullanmıyordu. Nasıl mı?

Gıda Fiyatlarındaki Yükselmeyle Başlayan Ayaklanmaların Görmezden Gelinen Nedeni: Gdo'lar!

Gıda fiyatlarının artması ve dünyanın bazı bölgelerinin açlık tehdidiyle karşı karşıya kalması bir süredir hararetli tartışmalara neden oluyor. Durumun nedenleri arasında küresel ısınma kaynaklı kuraklık ve beslenme yerine biyoyakıt üretimi için ekim yapılması üzerinde durulurken, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar'ın (GDO) bu süreçteki etkinliğinden fazla bahsedilmiyor. Oysa "dünyada açlığı sona erdirme" iddiasıyla yola çıkan dev şirketlerin genetik mühendislik ürünlerinin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri araştırılmaya devam ederken, tarımdaki sonuçları son günlerde yaşanan ayaklanmalarla kendini göstermeye başladı bile.

Irak'ı bombalamaya başladıktan üç ay sonra, Mayıs 2003'te Başkan Bush GDO'ların stratejik bir konu olarak ABD'nin savaş sonrası dış politikasının önceliği olduğunu vurgularken belki de nadir doğrularından birini söylüyordu.

1970'lerin sonunda başlayan bitkilerin genetik olarak değiştirilmesiyle ilgili çalışmalar 80'lerde düzenleyici hiçbir yasa olmadan hızlandı. Ana aktörse Başkan Yardımcısı "Baba Bush"tu; 1988'de başkan olduğunda da, ABD'de GDO üreten şirketlere serbestlik tanıdı. Pandora'nın kutusu açılırken, bilim adamları uyarıyordu. Bunlara kulak tıkayan Başkan Bush 1992'de noktayı koydu: "Genetiği değiştirilmiş (GD) mısır, soya fasulyesi, pirinç ya da pamuk gibi bitki ve yiyecekler 'büyük ölçüde' doğal olanlara denktir!"

Süt sağlıktır! Yoksa değil midir?

ABD yönetimiyle sıkı bağlantıları olan Monsanto şirketinin piyasaya giren ilk patentli GDO ürünü "rBGH" yani büyüme hormonu içeren süt oldu. Monsanto'nun iddiasına göre rBGH enjekte edilen inekler yüzde 30 daha fazla süt üretecekti. Geçimini bundan kazanan çiftçiler için azımsanmayacak miktardı bu. Üstelik Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) bu sütün sağlıklı olduğunu açıklamıştı. Fakat çiftçi ve tüketicilerin bilmediği, bu hormonun inekte IGF-1 adı verilen başka bir hormonu da arttığıydı.

Bilim adamları hayvanlarda insülin benzeri bu büyüme faktörünün artmasının kansere yol açabileceği söylüyordu. Zamanla ineklerin sağlığı bozulmaya başladı. Yürümekte bile zorlanan bu hayvanları iyileştirmek içinse daha fazla antibiyotik verildi. 1990'ların sonunda antibiyotik kullanıcılarının yüzde 70'i artık hayvanlardı! Ve tabii et ve süt tüketen insanlar da antibiyotiğe dirençliydi artık 1991'de FDA'da GDO'larla ilgili politikaları belirlemek üzere yeni bir birim kuruldu.

efor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 31-08-2013, 20:13   #115
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 16-04-2013
Şehir: Karabük
Mesajlar: 69
BİYO-SİLAH TERMİNATÖR TOHUMLAR 3

Kendimizin çıkarlarımızdan fedakarlık ederek dünyanın iyiliği için lüksümüzden vazgeçeceğimiz konusunda kandırmamıza hiç gerek yok." Seorge Kennan, 1948


Bu, güç devrimi tarihinin de ötesindedir, hatta bilim dâhi bu azınlığın hizmetine sokulmuştur. 1948'de Kennan'in da kendi notlarında tavsiye ettiği gibi, herhangi bir fedakârlık veya dünyanın iyiliği düşünülmeden acımasız politikalar uygulandı,

Ölüm tohumları

Sizlere belki duymuş ve hatta okumuş olduğunuz önemli bir kitap ve yazarından bahsetmek istiyorum;

Gazeteci F. William Engdahl, 'Ölüm Tohumları' eserinde GDO adı verilen "şeytan planının" tüm ayrıntılarını açıklıyor.

Amerika üzerinden insanlığı kontrol altına almak, bazı milletleri kısırlaştırarak yok etmek gibi çok kirli planları olan şirketlerin içyüzünü deşifre edilen eserin 'giriş' bölümü aşağidadir. 'Ölüm Tohumları' herkesin üzerinde çokça düşünerek okuması gereken bir şaheser.

"Biz dünya nüfusunun %6.3'ünü oluşturuyoruz ama zenginliğinin yarısına sahibiz. Bu farklılık özellikle bizler ve Asyalılar kadar büyük. Böyle bir durumda kıskanılma ve gücenilme gibi bir durumda olamayız. Gelecek dönemdeki asil görevimiz, ulusal güvenliğimize bir zarar getirmeden bu farklılık durumunu sürdürebileceğimiz bir ilişki kalıbı tasarlamaktır. Bunu yapmak için de tüm duygusallık ve hayallerden uzak durup dünyanın her yerindeki ulusal hedeflerimize odaklanmalıyız. Kendimizi çıkarlarımızdan fedakarlık ederek dünyanın iyiliği için lüksümüzden vazgeçeceğimiz konusunda kandırmamıza hiç gerek yok." Seorge Kennan, 1948

Bu kitap küçük bir sosyo-politik elit zümre tarafından 2.Dünya Savaşı sonrasında Vaşington'da ele alınmış bir proje ile ilgilidir. Bu, Kennan'in "farklılık durumunu sürdürebilmek" tümcesinin nasıl hayata geçirildiğinin anlatılmamış hikâyesidir. Aynı zamanda bir avuç insanın savaş sonrası tüm kaynaklara ve güce sahip oluşunun da hikâyesidir.

Bu, güç devrimi tarihinin de ötesindedir, hattâ bilim dâhi bu azınlığın hizmetine sokulmuştur. 1948'de Kennan'in da kendi notlarında tavsiye ettiği gibi, herhangi bir fedakârlık veya dünyanın iyiliği düşünülmeden acımasız politikalar uygulandı,

Seleflerinin aksine İngiliz imparatorluğu içindeki hâkim guruplar, yeni beliren 'Amerikan eliti, kendilerini savaştan sonra, "Amerikan Yüzyıh"nın şafağında ilan ettiler ve hitap yeteneklerini, dünyanın iyiliği için düşüncesini kendi amaçlarına uygun şekilde kullandılar. Onların Amerikan Yüzyılı daha yumuşak ve kibar bir imparatorluk olarak sömürgecilikten kurtuluş, demokrasi, ekonomik gelişme ve özgürlük kisvesi altında diğer ulusların kaderlerine hükmedebilen, Büyük İskender'den sonraki en büyük küresel imparatorluktu.

Bu kitap "Bir Savaş Yüzyılı:

Anglo-Amerikan Petrol Politikaları ve Yeni Dünya Düzeni" adlı kitabın bir devamı niteliğindedir. Petrolden sonra ikinci bir "kırmızı hattı" takip eder. İnsanın yaşamını sürdürebilmesinde en temel ihtiyacı olan günlük ekmeğinin karşılanmasını konu alır. 70'ler boyunca bu Amerikan elitin menfaatine hizmet eden kişi, hayatı boyunca 'güç dengesi1 politikalarının bir uygulayıcısı olan Henry Kissinger'di. Ve dünya hâkimiyeti konusundaki şu fikrini açıklamıştır;

"Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin."

"Küresel yiyeceği kontrol etme plânı" 1930'ların başlarına, savaşın patlak vermesinden önceye dayanır. Bu organizasyon belli başlı bazı ailelerin servetlerini korumak amacıyla seçilmiş özel kuruluşların yardımlarıyla maddi olarak destek görmüştür. Bu aileler güç ve zenginliklerini doğu sahili boyunca Boston, Vaşington, New York ve Philedelphia'ya yerleştirmişti. Bu sebeple egemen medya kuruluşları sıkça onlara atıfta bulunmuş, zaman zaman alay konusu etmişlerse de genellikle övmüşlerdir.
Savaşla birlikte Amerikan gücünün ağırlık merkezi doğu sahilinden Seattle, Houston, Las Vegas, Atlanta ve Miami gibi bölgelere dağıldı. Sonradan da Asya, Japonya ve Latin Amerika'ya.

2.Dünya savaşından bir süre önce bir aile diğerlerine göre daha fazla öne çıkmıştır. Bu ailenin serveti, uğruna kan dökülen ve savaşılan 'kara altın' petrole dayanıyordu. Bu aileyle ilgili olağandışı olan ise ailenin sadece petrole değil, diğer başka alanlarda da yatırım yapmaya karar vermesi olmuştur. Psikoloji, tıp, gençlerin eğitimi, tarım, biyoloji ve biyolojinin tarımsal uygulamalarına yatırım yapmışlardır. Çoğu kişinin fark etmediği devasa bir büyüme ve gelişme göstermişler, servetlerini de o ölçüde büyütmüşlerdir.

Bu kitapta ele alınan ana konu olan 'genetiği değiştirilmiş organizmalar' ya da GDO'nun tarihi, dönemin güçlü ailelerinden olan Rockefeller ailesinin (ve 4 kardeşin - David, Nelson,

John ve Laurance) tarihiyle paralellik göstermektedir -ki savaşın Amerikan zaferiyle bitmesinden sonraki 30 yıl süresince güç evrimine bu insanlar yön vermiştir. Gücün tamamı ellerindedir ancak işin maliyeti tüm dünyayı etkilemiştir.

Bundan 30 yıl önce, erk Rockefeller ailesinin etrafında toplanmıştı. Bugün ise 4 kardeşin 3'ü çeşitli nedenlerle vefat etmiştir. Tüm amaçları, daha sonraları Pentagon'un 'tam spektrum egemenlik' adı vereceği, gerektiğinde askeri gücün de devreye sokulabileceği küresel hâkimiyetti. Projeleri o günlerdeki küçük bir güç gurubundan bugün hayal bile edemeyecekleri, tüm gezegenin geleceği hakkında inisiyatif sahibi oldukları bir noktaya evirildi.

Kalıtım mühendisliği ile bitki ve diğer canlı organizmaların patentlenmesi tarihinin anlaşılabilmesi için 2.Dünya savaşını takip eden yıllardaki Amerikan gücünün dünyada nasıl yayıldığına bakmak gerekir.

George Kennan, Henry Luce, Averell Harriman ve hepsinden önce Rockefeller kardeşlerin tarım sektöründe başlattığı 'yeşil devrim' sayesinde Petro-kimyasal gübre, petrol ve enerji ürünlerine bağımlılık arttı. Onların o günlerde yaptıkları bugünün genetiğini değiştirme tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Yüzyılın başında gerçekleşen 4 çokuluslu dev şirket birleşerek dünya üzerindeki çoğu insanın temel besinlerinin (pirinç, soya fasulyesi, buğday, mısır ve hatta bazı sebze ve meyveler ile pamuk) kontrolünü ellerine geçirdiler. Hastalığa dayanıklı kümes ürünleri, genetiği değiştirilmiş, güya kuş gribine dayanıklı ürünler ve geni değiştirilmiş domuz ve sığır üretimi için çaba sarf etmişlerdir.

Dört özel şirketin üçünün Pentagonla kimyasal savaş araştırmaları konusunda sıkı bağları vardı. Dördüncü şirket aslen İsviçre kökenli olmasına rağmen İngiliz kontrolü altındaydı. Petrolde olduğu gibi GDO tarım projesi de bir Anglo-Amerikan küresel plânıdır

Mayıs 2003'te Bağdat'taki acımasız Amerikan bombardımanının dumanı dağıldığında ABD başkanı GDO projesini stratejik bir konu haline getirdi ve ABD'nin savaş sonrası öncelikli dış politika gündemini oluşturdu. Dünyanın ikinci en büyük tarım üreticisi konumunda bulunan AB, bu küresel plânın önünde zorlu bir engel teşkil etmekteydi.

Her ne kadar Almanya, Yunanistan, Fransa ve Avusturya gibi AB ülkeleri diğer dünya uluslarına benzer şekilde GDO ekimine sağlık ve bilimsel nedenlerle karşı çıksalar da, 2006 yılı başlarında Dünya Ticaret Örgütü (WTO), AB'ni toplu GDO üretimi için kapılarını açmaya zorladı.

ABD ve İngiliz ordularının Irak'ı işgaliyle birlikte Vaşington, bu ülkeye genetiği değiştirilmiş tohumları ABD Tarım Bakanlığının bir cömertliği olarak göndermeye karar verdi. İlk büyük çaplı deney 90'ların başında çok uzun zamandır Rockefeller ailesinin bozduğu ve yolsuzlukla başı dertte olan Arjantin'de zaten yapılmıştı.

İlerleyen sayfalarda da göreceğiniz gibi GDO'nun yaygınlaşması ve çoğalması uğruna politik tehdit, hükümet baskısı, yalan, rüşvet yöntemleri kullanılmış ve hatta cinayetler bile işlenmiştir. Okurken bir suç romanı hissine kapılmanız sürpriz olmayacak.

Tarımsal verimlilik ve dünyanın yiyecek sorunlarını çözme adı altında işlenen bu suçlar, bu küçük zümrenin amaçları doğrultusunda önemsizdir. Yapılan bunca şeyin hedefinde sadece para ve kâr yoktur. Nihayetinde bu güçlü aileler kimlerin merkez bankalarının başlarında duracağına karar verirler. Para onların yaratmaları ya da yok etmeleri için emirlerindedir.

Amaçları daha önceki despot ve diktatörlerin hayal ettikleri gibi mutlak dünya hâkimiyetidir. Kontrol edilmezlerse 10-20 yıl içerisinde bu hedeflerine ulaşmaları işten bile değil. Bu sebeple bu gerçeğin duyurulması ve herkes tarafından bilinmesi büyük önem arz etmektedir.

(Bu metin Gazeteci F. William Engdahl’ın 'Ölüm Tohumları' adlı eserinin giriş bölümüdür.

SAHIRE beğendi.
efor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-09-2013, 14:25   #116
Ağaç Dostu
 
SAHIRE's Avatar
 
Giriş Tarihi: 11-02-2008
Şehir: Muğla
Mesajlar: 649
Galeri: 27
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi forex_321 Mesajı Göster
merhabalar .ben sağlık personeliyim.zaman zaman kanser araştırmada görev aldım.organik tarımın önemini biliyorum..çok aktif bir meslek yaşamım vardı hep emekli olmaya ve yalnız kalmaya korktum..boşluğa düşersin ne yapacaksın emekli olup diyenler çok du...emekli olmadan önce bir bahçe aldım şimdi ham..en kısa sürede işlenmeye başlanacak..40 yıldır el değmemiş..ben elbette acemiyim bilgiye çok ihtiyacım var.çevremde yaşlı insanlara soruyorum ama yetmiyor bazan ama korkunç bir sevgim var..başarmam lazım organik tarıma merhaba diyenlerdenim yani selamlar...
Selamlar, ben de sizin gibi yeni başladım sayılır. Organik yaşamak istedim, eşimle beraber istedik ve hayatımıza bir reset attık Buradan öğrendiklerim okuduklarım ile bir şeyler yapmaya çalışacağım. Hata yaparak öğreniyorum
UBYİ konusuna yazdığım mesajı konuyla ilgili olduğundan buraya da kopyalıyorum:

İnşallah UBYİ işbirliğimiz sadece zeytin konulu değildir.! Evvelki gün İlçe Tarıma gittim. Burada zeytin olmuyormuş, yani ağaç güzel büyüyormuş ancak meyve tutumu olmuyormuş. Burası güneyden rüzgar alan bir bölge ( güneyde deniz var o taraftan kuvvetli esiyor) O yüzden ağaç olarak güzel büyüse de meyve az veriyormuş yani rantabl değil diyelim.

Toprağımız boz toprak ne yapalım dedik. (Sahil toprağı da deniyor) Badem olabilir dediler.
Organik yapsak dedik? Saçmalamayın dediler: Kime söylediysek hayretle yüzümüze bakıp olmaz diyor. Benim şevkim de kırılıyor. Denilen aynen şöyle: " Organik diye bir şey çıktı bir kısım sosyetiklerin hevesi, kesinlikle o işten para kazanamazsınız, alacak tüccar yok, siz ilacı suni gübreyi vereceksiniz, büyük düzgün parlak ürün yetiştireceksiniz, haaa istiyorsanız, kendinize bir kısım yapın ilaçsız, onu yiyin." Köylüler, memurlar, mühendisler ağız birliği etmişler. Belki de haklılar. Ben organik ya da doğal ya da zehirsiz, ne dersek diyelim, öyle yetiştireceğim ürünümü, fazlasını satmak istesem kime satacağım, nasıl satacağım?
Leonardit atsak diyoruz devletin bir desteği var mı dedik, o da ne gibi yüzümüze baktılar. Dönüme 2,5 lira destek var. Harca harca bitmez.
Toprak analizi yaptırsak dedik. Önce ne yapacağınıza karar verin de dediler. E ben analize göre karar versem daha iyi olmaz mı?
Dostlar size söyleyim bu gidiş gidiş değil, işte köyüm, işte diğer köyler, işte seralar, zeytinler. Basıyorlar ilacı. Köylüm bıkmış ve bilinçsiz. Sen ona ilaç adı söyle. Sıksın otu kurutsun, sıksın biti öldürsün. Toprağın organik yapısı? Hangi organik toprak? Adam toprağı kaldırıp atıyor yeni toprak getirtiyor, şu bizim de aldığımız kırmızı topraktan. Yayıyor seraya basıyor suni gübreyi. Hayvancılığı hiç sormayın.Arazimizin ufak bir kısmında ağıl vardı, biz gelince taşındı, oradan çıkan pisliği ve antibiyotik ampullerinin haddi hesabı yok. Zehir yediğimizi bunları yaşayınca anladık. Ben et yiyemez oldum. Sanırım iyi ediyorum. Şurada 5-6 aydır çifçinin durumu ile ilgili gözlemlerim beni şok etti.
Kafamız karışmış vaziyette döndük. Ben kendim organik yemesine yerim de, bebekler ne olacak, çocuklar ne olacak, insanlar ne olacak, hayvanlar ne olacak, bitkiler ne olacak... Bu toplum nasıl bilinçlenecek bilemedim.

nkutsay ve yağmur beğendi.
SAHIRE Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-09-2013, 17:44   #117
Ağaç Dostu
 
zebra's Avatar
 
Giriş Tarihi: 09-03-2013
Şehir: Fransa
Mesajlar: 252
Talking

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi SAHIRE Mesajı Göster
Selamlar, ben de sizin gibi yeni başladım sayılır. Organik yaşamak istedim, eşimle beraber istedik ve hayatımıza bir reset attık Buradan öğrendiklerim okuduklarım ile bir şeyler yapmaya çalışacağım. Hata yaparak öğreniyorum
UBYİ konusuna yazdığım mesajı konuyla ilgili olduğundan buraya da kopyalıyorum:

İnşallah UBYİ işbirliğimiz sadece zeytin konulu değildir.! Evvelki gün İlçe Tarıma gittim. Burada zeytin olmuyormuş, yani ağaç güzel büyüyormuş ancak meyve tutumu olmuyormuş. Burası güneyden rüzgar alan bir bölge ( güneyde deniz var o taraftan kuvvetli esiyor) O yüzden ağaç olarak güzel büyüse de meyve az veriyormuş yani rantabl değil diyelim.

Toprağımız boz toprak ne yapalım dedik. (Sahil toprağı da deniyor) Badem olabilir dediler.
Organik yapsak dedik? Saçmalamayın dediler: Kime söylediysek hayretle yüzümüze bakıp olmaz diyor. Benim şevkim de kırılıyor. Denilen aynen şöyle: " Organik diye bir şey çıktı bir kısım sosyetiklerin hevesi, kesinlikle o işten para kazanamazsınız, alacak tüccar yok, siz ilacı suni gübreyi vereceksiniz, büyük düzgün parlak ürün yetiştireceksiniz, haaa istiyorsanız, kendinize bir kısım yapın ilaçsız, onu yiyin." Köylüler, memurlar, mühendisler ağız birliği etmişler. Belki de haklılar. Ben organik ya da doğal ya da zehirsiz, ne dersek diyelim, öyle yetiştireceğim ürünümü, fazlasını satmak istesem kime satacağım, nasıl satacağım?
Leonardit atsak diyoruz devletin bir desteği var mı dedik, o da ne gibi yüzümüze baktılar. Dönüme 2,5 lira destek var. Harca harca bitmez.
Toprak analizi yaptırsak dedik. Önce ne yapacağınıza karar verin de dediler. E ben analize göre karar versem daha iyi olmaz mı?
Dostlar size söyleyim bu gidiş gidiş değil, işte köyüm, işte diğer köyler, işte seralar, zeytinler. Basıyorlar ilacı. Köylüm bıkmış ve bilinçsiz. Sen ona ilaç adı söyle. Sıksın otu kurutsun, sıksın biti öldürsün. Toprağın organik yapısı? Hangi organik toprak? Adam toprağı kaldırıp atıyor yeni toprak getirtiyor, şu bizim de aldığımız kırmızı topraktan. Yayıyor seraya basıyor suni gübreyi. Hayvancılığı hiç sormayın.Arazimizin ufak bir kısmında ağıl vardı, biz gelince taşındı, oradan çıkan pisliği ve antibiyotik ampullerinin haddi hesabı yok. Zehir yediğimizi bunları yaşayınca anladık. Ben et yiyemez oldum. Sanırım iyi ediyorum. Şurada 5-6 aydır çifçinin durumu ile ilgili gözlemlerim beni şok etti.
Kafamız karışmış vaziyette döndük. Ben kendim organik yemesine yerim de, bebekler ne olacak, çocuklar ne olacak, insanlar ne olacak, hayvanlar ne olacak, bitkiler ne olacak... Bu toplum nasıl bilinçlenecek bilemedim.
Yazinizi begenmek icimden gelmedi. Yaziniz cok guzel ama anlattiklariniz o kadar gercek ve bir o kadar korkunc ki! Bir de bunun dunya capinda oldugunu dusundugumuzde, nereye gidiyoruz diye kendime soruyorum. Ama siz, biz, onlar, derken, yavasta olsa, organik ureticiler artiyoruz diye dusunuyorum. Yilmak yok!!!

ide beğendi.
zebra Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-04-2014, 17:34   #118
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 08-03-2014
Şehir: balıkesir
Mesajlar: 7
çok güzel ve doyurucu 1 konu olmuş aklımdaki 1 çok soru işareti gitti.

kızıkkurt Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-08-2014, 23:28   #119
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
Şehir Kaçkınları

Pazar Vatan



...:::T A T U T A :::...

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-08-2014, 09:11   #120
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 01-08-2014
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi tamki Mesajı Göster
Merhabalar,

organik tarım yapılacak alanın E5 **** yola en az 5 km olması gerekir.Çünkü bitkiler ekzos gazını çeker.Birde eğer toprak ekim yapılan ( işlenmiş ) bir yer ise.Doğallığına dönmesi için
en az 2 yıl bir şey ekilmemesi gerekmektedir.
Merhaba,
Yönetmeliğe göre (■ ORGANİK TARIMIN ESASLARI VE UYGULANMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK ■ TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI) karayolları ağındaki ana yollara 1 km ve daha yakınsanız organik tarım yapamazsınız.

ponzuk Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Etiketler
armutlu, organik, tarım


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 19:32.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024