agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Beğeni Düzeni43Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 11-10-2009, 13:53   #61
Ağaç Dostu
 
imgelem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-01-2007
Şehir: Cunda Adası / Ayvalık
Mesajlar: 312
Galeri: 25
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi ayazkentli Mesajı Göster
....Bu arada yazıyı okur iken,Norveç yakınlarında'ki bir ada'da inşasını bitirip,geçen yıl hizmet'e soktukları deponun ne amaçlar'la kullanabileceklerini'de düşünmeye çalışmak'ta fayda var.
ABD’li gazeteciden dehşet verici iddialar

Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl’ın istenmeyen ırkları kısırlaştırma planının ayrıntılarını açıkladığı üprertici iddialarla şok olacaksınız!

F. William Engdahl
“Norveç ‘Teki Tohum Deposu Dünyayı Ele Geçirme Planının Bir Parçası”
Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl, tarım sektörünü elinde tutan GDO(Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) devlerinin insanlık için gerçek bir kıyamet yaratacağını söylüyor. İddiaları son derece ürkütücü. Norveç’teki küresel tohum deposuyla amaçlanan arî üstün ırk yaratmak mı yoksa istenmeyen ırkları yiyeceklerle kısırlaştırmak mı? “Kıyamet tohum deposu” olarak da bilinen Svalbard hariç dünyadaki diğer tohum depolarını bekleyen “kıyamet”i kim koparacak? Engdahl sorularımızı yanıtladı.
Yeni Aktüel Dergisini 29 Kasım - 5 Aralık 2007 tarihli 125. sayısında “Kıyamet Kapısı” başlığıyla kapak konusu olarak işlediğimiz ve 26 Şubat 2008′de tamamlanacağını duyurduğumuz “proje”, tamamlandı. Norveç’in kuzeyindeki Spitsbergen adasında “Svalbard Küresel Tohum Deposu” adı verilen o ambar, Mart 2008 itibariyle resmen faaliyete başladı. Donmuş bir dağın 130 metre altına inşa edilen ambarda şu anda dünyanın dört bir yanından yaklaşık 3 milyon farklı tohum özel ambalajlarda saklanıyor. Kuzey Kutbu’na 1100 kilometre uzaklıkta olan buzdağı ambarında bazı dayanıklı tohumlar 1000 yıl kadar bozulmadan kalabilecek. Her türlü nükleer saldırıya, patlamaya ve depreme dayanıklı olan bu tohum deposuna “kıyamet tohum deposu” da deniyor. Dünya üzerindeki tüm tohum çeşitlerini biraraya getirmeyi hedefleyen ambarın amacı, gelecekte dünyanın başına gelebilecek nükleer savaş, meteor düşmesi veya iklim değişimi gibi bir felaket durumunda, tohum çeşitliliğinin korunmasını sağlamak.

Svalbard Küresel Tohum Deposu
Buraya kadar her şey gayet iyi niyetli görünüyor. Ancak Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl’ın bu proje ile ilgili dehşet verici şüpheleri var.
Engdahl, tarım sektörünü ellerinde tutan GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) devlerinin bizim bilmediğimiz bir şeyler bildiklerini düşünüyor. Spitsbergen’in buzlaşmış kayalıklarının altında “dünyayı ekonomik ve genetik olarak ele geçirme” planlarının yattığını iddia eden Engdahl, teorisini ambar projesi finansörlerinin kimlikleri ve geçmişleri hakkında ayrıntılı hatırlatmalar yaparak ispatlıyor. İlk baskısı 2007′de yapılan, Nisan 2009′da Türkçe’ye çevrilen “Ölüm Tohumları/ Kalıtımın Değiştirilmesinin Arkasındaki Karanlık Oyunlar” adlı kitabın da yazarı olan Engdahl ile “kıyamet muhafızları” dediği finansörlerin kimlikleri, neler yaptıkları ve Svalbard Küresel Tohum Deposu üzerindeki hedefleri hakkında konuştuk.
Kıyamet muhafızları
- Svalbard Küresel Tohum Deposu’nun finansörleri kimler?
Öncelikle, bu ambarın Global Crop Diversity Trust (GCDT- Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü) aracılığıyla işletildiğini söylemeliyim. Nisan 2009 rakamlarına göre 123 milyon dolarlık bir finansmanları var. Roma’da kurulan bu örgütün başında Kanadalı Margaret Catley-Carlson bulunuyor. 1998′e dek New York merkezli Nüfus Konseyi’nin de (Population Council) başkanıydı. Bu konsey John D. Rockefeller’ın nüfus popülasyonunu düşürmek amacıyla 1952′de kurduğu, aile planlaması adı altında gelişmekte olan ülkelerde kısırlaştırma çalışmaları yürüten bir konsey. Diğer GCDT üyeleri arasında Hollywood Dream Works Animation’a başkanlık eden Lewis Coleman da var. Coleman, ABD’nin en büyük Pentagon anlaşmalı askeri endüstri şirketi olan Northrup Grumman Corporation’ın da kurul başkanıydı.
Örgütün finansörleri ise;
- Geçen yıl şirketin aktif yönetiminden çekilerek kurduğu Bill-Melinda Gates Vakfı aracılığıyla kendini Asya ve Afrika’daki çiftçilere yardıma adayacağını beyan eden Microsoft’un kurucusu Bill Gates!
- Dünyanın en büyük patentli GDO tohum ve tarım kimyasalları devi ABD’li DuPont / Pioneer Hi-Bred!
- Yine bir ABD’li GDO devi Monsanto!
- İsviçre menşeli GDO tohum ve tarım kimyasalları şirketi Syngenta!
- 1970′lerde 100 milyon dolarlık bir kaynakla “Yeşil Devrim” diye bilinen tohumda gen devrimini başlatan ve tarımsal değişim ile ideal genetik saflığı sağlama çalışmalarını yürütmek üzere dünyanın en büyük vakıflarından birini kuran petrol devi Rockefeller!
- ABD, İngiltere, Norveç, Almanya, İsviçre ve Kanada’dan da devlet fonları aktarılıyor.
Yani özetle, GDO tohumları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yayarak tarlalardan orijinal tohumların kökünü kazıyan şirketler, şimdi dünya üzerindeki tüm orijinal tohumları olası bir kıyamet günü için kutuplarda buzdan bir adaya saklıyor.
Dünyanın pek çok ülkesinde “zaten var olan” tohum depolarına ne gibi bir felaket gelecektir ki, Svalbard’a muhtaç kalınacaktır?
Ebu Garib tohumları nerede?
- Nükleer savaş, iklim değişimi veya meteor düşmesinin dışında bir felaketten mi söz ediyorsunuz?
Evet, planlı bir felaketten söz ediyorum. Bunu anlamak için yalnızca 2003 Amerikan bombardımanından sonraki Irak’a bakmak yeterli. Irak medeniyetlerin beşiği ve binlerce yıl önce buğday tarımının doğduğu yerdir. Ebu Garib’de yüzlerce yılda geliştirilen buğday tohumu çeşitlerinin yer aldığı bir tohum bankası bulunuyordu. Amerikan bombardımanından sonra o tohum mahzeni tarihe karıştı. Artık kimse o tohumların nerede olduğunu bilmiyor. Düşünün, dünyadaki tüm tohum çeşitleri NATO destekli Svalbard’da biraraya getirilip kontrol altına alındığında, dünyadaki diğer paha biçilmez tohum bankalarını savaşlar ve terörist eylemler ile yok etmek çok kolay olacak! Sonrasında da Monsanto ve DuPont gibi devler kendi GDO tohumlarını tüm dünya çiftçilerine tek elden sunabilecekler. Yani tüm tohum çeşitlerini ele geçirdikten sonra dünyanın diğer tohum bankalarını, tekel oluşturabilmek amacıyla yok edebilirler.
“Ari ırk yaratma projesi”
- Peki tekel olma arzusunun temelinde yatan tek sebep ekonomik mi?
Hayır. Bunu açıklamak için önce kıyamet muhafızlarının kimliklerinden ve geçmişte neler yaptıklarından biraz söz edelim. Rockefeller 1971′de Uluslararası Tarım Araştırmalarında Küresel Danışmanlık Grubu olan CGIAR’ı kurdu. CGIAR, üçüncü dünya ülkelerinin bilim adamlarının ve agronomistlerinin (tarım uzmanı) “modern tarım ürünü” kavramlarında uzmanlaşmaları ve ABD’de öğrendiklerini ülkelerine götürmeleri ile yakından ilgilendi. GDO’lu “Gen Devrimi”nin yaygınlaşması için paha biçilmez bir etki şebekesi oluşturdular. CGIAR, daha etkin olabilmek için BM Gıda ve Tarım Örgütünü (FAO), BM İlerleme Programı’nı ve Dünya Bankası’nı da işin içine dâhil etti.
“Rockefeller Hitler’in de finansörüydü”
Üstün ırk yaratma projesi tanı olarak nasıl bir şey?
Rockefeller Vakfının ve zengin finans kurumlarının 1920′lerden beri genetik olarak üstün ırk yaratmayı meşrulaştırmak için kullandıkları öjenik bilimi daha sonradan genetik mühendisliği olarak değiştirilmiştir. Hitler ve Naziler buna ari üstün ırk diyorlardı. Hitler’in öjenik çalışmaları da bugün Svalbard’a milyonlarca dolar akıtan Rockefeller Vakfı tarafından finanse edilmişti. Rockefeller Vakfı, Third Re-Ich’s Kaiser VViIhelm Instilutcs’nün ari ırk öjenik çalışmalarını finanse ediyordu. 2. Dünya Savasında ABD resmi olarak savaşa Hitler Almanya’sının karsısında olarak girerken, Rockefeller Standard Oil Group, illegal olarak Alman Luftvvaffe ve VVehrmacht birliklerine petrol nakline devam etti. Bununla ilgili ABD Senato araştırması da yapıldı.
Rockefeller Vakfı insanı “gen dizilimlerine” indirgemeye çalışan sözde moleküle! biyoloji bilimini yaratmıştı ve sonunda insan («elliklerini istenen şekilde değiştirmeyi amaçlıyorlardı. Hitler’in Öjenikçi bilim adamları 2. Dünya Savasından sonra sessi/ce ABD’ye götürülmüş ve Çeşitli yaşam formlarının genetik olarak tasarlanması konusun da ilk adımları atmışlardır.
Gıdalar ile negatif ojenik
Amaç tarım yani gıdalar üzerinden üstün ırk yaratmak mı?
Aslında daha da kötüsü. Rockefeller, Carnegie, Harriman ve diğer zengin elit aileler tarafından fonlanan öjenik (üstün ırk yaratma) lobisinin 1920′den beri biricik amacı “negatif öjenik”tir. “Negatif ojenik” istenmeyen soyların sistemli bir şekilde yok edilmesidir. Aile Planlaması Enternasyonalin kurucusu, koyu öjenikçi ve Rockefeller ailesinin yakın dostu Margaret Sanger, 1939′da Harlem’de “Negro (Zenci) Projesi” adı altında bir proje başlattı. Bu projenin ne olduğunu bir arkadaşına yazdığı mektupta açıkça dile getiriyordu: “Negro (Zenci) nüfusu ortadan kaldırmak istiyoruz”.
20 yıllık kısırlaştırma projesi
Negatif öjenik bir kısırlaştırma projesi mi?
Örnekler üzerinden gidelim. Küçük bir Kaliforniya biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, genetik mühendisliği marifetiyle, yendiğinde erkeği kısırlaştıran bir mısır geliştirdiklerini açıkladı. Epicyte, Svalbard’ın iki sponsoru olan DuPont ve Syngenta ile teknolojilerini yaymak için ortaklık kurmuştu. Çok ilginçtir ki Epicyte, genetiği değiştirilmiş sperm öldürücülü mısırı ABD Tarım Bakanlığfndan (USDA) aldığı araştırma fonuyla geliştirmişti. Bir başka örnek; 1990′larda BM Dünya Sağlık örgütü, Nikaragua, Meksika ve Filipinler’de 15 ila 45 yaşları arasındaki milyonlarca kadının tetanoza karşı aşılanması için bir kampanya başlattı. Erkekler de tetanoz olabilirdi ama aşı erkeklere yapılmadı. Bu şüphe uyandırıcı durumdan ötürü Katolik bir kilise organizasyonu olan Comite Pro Vida de Mexico (Meksika Yaşam Komitesi) aşıları test ettirdi. Test sonuçları ile, Dünya Sağlık örgütü’nün (WHO) yalnızca çocuk doğuracak yaş*taki kadınlara dağıttığı aşıların Chorionic Gonadotrophin (hCG) içerdiği ortaya çıktı.
Doğal bir hormon olan hCG, tetanoz toksoid taşıyıcılarıyla birleştiğinde kadınların hamile kalmasını engelleyen antikorları üretiyordu. Daha sonradan ortaya çıktı ki Rockefeller Vakfı, Rockefeller Nüfus Konseyi, Dünya Bankası ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, Dünya Sağlık örgütü (WHO) için tetanoz taşıyıcın bir kısırlaştırma aşısı üretmek için 1972′de 20 yıllık bir proje başlatmışlardı. Ayrıca Svalbard Kıyamet Tohum Deposu’nun ev sahibi Norveç hükümeti kısırlaştırıcı aşının üretilmesi için 41 milyon dolar bağış yapmıştı!
Hibrid tohumlarla tekel tuzağı
Rockefeller’in gelişmekte olan ülkelerde yürüttüğü Yeşil Devrim çalışmalarına bu açıdan bakınca korkunç görünüyor…
Rockefeller Vakfı 1946′da sadece adı yeşil olan “Yeşil Devrim”i başlattı. Neydi Yeşil Devrim? 60′larda Rockefeller’in çalıştığı Meksika, Hindistan gibi ülkelerde daha çok ürün veren ıslah edilmiş tohum çeşitleriyle açlık sorununu büyük ölçüde çözmeyi vaat ediyordu. Yıllar sonra. Yeşil Devrim’in aslında Rockefeller ailesinin ileride tekelleştirebilecekleri bir tanın ısı geliştirme planı olduğu ortaya çıktı; tıpkı yarım yüzyıl önce petrol endüstrisi işinde yaptıkları gibi.
Nasıl tekelleştiler?
Yeşil Devrim gelişmekte olan piyasalarda yeni hibrid tohumların üretilmesine dayanıyordu. Hibrid tohumlar üreyemedikleri için çiftçilerin her sene tohum alması gerekiyordu. Hibrid to*hum patentlerinin DuPont / Pioneer Hi-Bred’in ve Monsanto’nun başını çektiği bir avuç dev tohum şirketinin elinde toplanması daha sonra GDO’lu tohum darbesi için yolu açtı. Hibrid to*humlar ve bu tohumların ihtiyaç duyduğu kimyasal gübreler, çiftçileri tarım ve petro-kimya şirketlerine bağımlı hale getiriyordu. Bu gübreler Rockefeller kontrolündeki büyük petrol şir*ketlerinin ürünüydü. Ot ve böcek ilaçlan da petrol ve kimya devleri için ek pazarlar oluşturuyordu.
Yeşil devrim aslında bir “kimyasal darbeydi”. Gelişmekte olan ülkelerin yüksek miktardaki gübre ve ilaç girdisini finanse etmeleri mümkün değildi. Bu nedenle Dünya Bankasından kredi notu alarak ve ABD hükümetinin garantisi altındaki Chase Bank ve diğer New York bankaları aracılığıyla özel borçlar aldılar.
Sonuç?
Bankalara ve tefecilere borçlanan çiftçiler genellikle topraklarını kaybettiler, iş aramak için şehirlere göç ettiler; fabrikaların ucuz işçi açığı da kapanmış oldu.
Patentli biyolojik silah Peki ya bugün?
Bugün de Gates ve Rockefeller Afrika’da Yeşil Devrim adı altında bir pro jeye daha milyonlar yatırıyor. Amaç yine GDO tohumların ve kimyasalların yaygınlaştırılması. Bunun için pek çok teşvik ve kampanyalara başvuruyorlar.
Büyük bir tekelleşme tehdidiyle karşı karşıyayız
Plan işlerse tüm dünya birkaç tohum devinin kölesi olacak. Washington’dan gelen emirler doğrultusunda Washington’un siyasetlerine karşı olan üçüncü dünya ülkelerine tohum ver meme olasılığı da var. Ayrıca pirinç, mısır, buğday ve soya gibi dünyanın temel gıda üretimi için patentli tohumların üretimi korkunç bir biyolojik silah olarak da kullanılabilir. Genetik müdahalelerle öldürücü gıdalara çevrilebilirler.
(kaynak:Yeni Aktüel, Aralık 2007)

imgelem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-10-2009, 11:49   #62
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
GDO YA Önlemler.

Merhaba.

GDO'lu ürünlere karşı önlemlere örnek olabilecek, elektronik posta yolu ile ilgili mektup.

Alıntı:
Satın aldığınız veya satın almayı düşündüğünüz mısır tohumunun GDO lu olmadığına dair sertifika isteyiniz veremedikleri takdirde işte isbatıdır.
İthal mısır tohumlarından herhangi birini ekiniz. Ektiğiniz tohumdan aldığınız tohumu tekrar ekiniz. Ürün alabilecekmisiniz. Alamıyacaksınız.
İthal tohum üreticileri her yıl kendi ürettikleri tohumu tekrar tekrar satabilmeleri için GDO ları ile oynayıp bir kere ürün alınabilecek hale getirmektedirler.
Söylediklerimi anlayabilmeniz için ya mısırı eken çiftçi ya da ziraat mühendisi olmanız gerekir !
Çapar Kanat
http://groups.google.com.tr/group/cigsutureticileri

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-10-2009, 12:55   #63
Ağaç Dostu
 
imgelem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-01-2007
Şehir: Cunda Adası / Ayvalık
Mesajlar: 312
Galeri: 25
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Oğuz Karsan Mesajı Göster
Merhaba.

GDO'lu ürünlere karşı önlemlere örnek olabilecek, elektronik posta yolu ile ilgili mektup.
Sn Oğuz Karsan;
Kafa karışıklılığına yol açmaması açısından aşağıdaki düzeltmeyi yapmak istiyorum.
Hibrit tohum ile GDO'lu tohum aynı şey değildir.Hibrit tohum kısırlaştırılmış tohum demektir.Yani bir kez ekersiniz.Seneye aynı ürünü yetiştirmek için yeniden tohum satın almanız gerekir.100 yıldır kullanılan hibrit tohumun tek sakıncası genellikle İsrailli büyük tohum tekellerine binlerce dolar kaynak aktarmanızdır.
Kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara ise"Genetiği Değiştirilmiş Organizma" diyoruz. Genleri; canlıların kuşaktan kuşağa geçen özelliklerini (hastalıklara dayanıklılık veya yüksek verim gibi) şifreleyen birimler olarak düşünelim. Örnek olarak pamuğa başka türlerden (örneğin çilekten), hatta bakterilerden (yani düpedüz mikroplardan) veya hayvanlardan özellikler aktararak (genlerle bu aktarma oluyor) güya daha verimli ve gene güya hastalıklara dayanıklı, böylece daha az mücadele ilacı kullanılacak bitkiler elde edileceği ileri sürülüyor. Benzer şekilde hayvanlarda da GDO uygulamaları yapılabiliyor.
Gdo lu ürünler insan sağlığına çok zararlı olabilecek sakıncalar içermektedir.İskoçya Rowett Enstitüsünde Dr. Arpad Pusztai'nin genetiği değiştirilmiş patates ile beslediği farelerin tümünün iç organlarında küçülme, sindirim sistemlerinde bozukluk, bağışık sistemlerinde çökme görüldü.Rusya Bilimler Akademisi'nden Dr. İrina Ermakova'nın fareler üzerinde yaptığı denemede, genetiği değiştirilmiş soya ile beslenen farelerin yavrularının yüzde 55,6'sı, doğumdan üç hafta sonra öldü.(Kaynak:Tayfun Özkaya)

imgelem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-10-2009, 18:46   #64
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

Aşağıdaki yazıda en çok değinilmesi gereken husus bence burası

Alıntı:
Ülkelerin yerel çeşitlerinin yok olmasına sebep olma gayreti, (GDO’lu tohumu satan firmaların ortakları sertifikalı üretim kandırmacası ile binlerce yıllık tohumlarımızın değil, kendi devşirdikleri tohumların kullanılmasını gerekli kılacak yasal düzenlemeler için destek (!) oluyorlar.)


Sn. imgelem, Bir hususu aydınlatmak için soruyorum. GDO'lu tohumlar ile Hibrit tohum arasında ne fark var? Sizin anlatımınızdan şunu anladım. Hibrit tohum Genetiğiyle oynanmamış tohum olmalıdır.. Aşağıdaki yazıda da ikisinin aynı zararlılıkta olmayabileceğine değinilmiş. Peki bundan nasıl emin olacağız?

Yani hibrit sandığımız tohumun geniyle de oynanmış olamaz mı? % 100 güvenlidir diyebilir miyiz? Veya geni ile oynanmışsa biz tüketici olarak bunu nasıl anlayabiliriz? Hibrit tohuma kefil olan bir kuruluş var mı?

Bu arada Sayın Kanat'ın yazısına ilave destek gelmiş. Onu da aktarıyorum.

Alıntı:
Sayın Kanat iyi günler,



Söyledikleriniz çok önemli bir konuya ait olduğu için ufak bir katkıda bulunmayı gerekli görüyorum.

Dünya’da ve Türkiye’de çoğu insan genleri değiştirilmiş tohumlara karşı çıkıyor. Bunda da çok haklılar. Çünkü insan ve çevre sağlığına olumsuz bir etkisi olmadığı sadece (GDO) Genleri Değiştirilmiş Organizmaların tohumlarını üreten firmalar ve GDO’lu gıdaya bilmeden destek çıkan birkaç fırsatçı tarafından savunuluyor ama,


1- Gelişmekte olan – ekonomisi doğrudan tarıma dayalı ülkeleri daha da yoksullaştıracak ve dışa bağımlı hale getirecek bir komplonun – biyolojik bir savaşın ilk adımı olması,

2- Toplu arı ölümleri gibi bir çok doğal dengesizliğin sebebi olması, (Der Spiegel dergisindeki makale örneği)

3- Avusturya ve Rusya’da fareler üzerinde yapılan deneylerde kesin olarak saptanan zararları,

4- Ülkelerin yerel çeşitlerinin yok olmasına sebep olma gayreti, (GDO’lu tohumu satan firmaların ortakları sertifikalı üretim kandırmacası ile binlerce yıllık tohumlarımızın değil, kendi devşirdikleri tohumların kullanılmasını gerekli kılacak yasal düzenlemeler için destek (!) oluyorlar.)

5- İnsan ve çevre sağlığına dair kanıtlanmış bir güvenliğinin kesinlikle olmaması,

6- GDO’lu tohum sayesinde ile daha az zirai ilaç kullanılacağı yalanı (arsızlaşan zararlılar ve daha çok zirai ilaç kullanım mecburiyeti…)

7- Türkiye özelinde GDO’lu mısır yüzünden sefalete sürüklenen pancar üreticileri ve ölüme terk edilen şeker fabrikalarımız.

8- GDO’lu mısırdan şeker üreten malum şirketin kanunlarımızı ve mahkemelerin kapatma kararlarını hiçe sayan doğa katliamı. Daha sonra da bu işletme için çıkarılan yasa ile birinci sınıf tarım arazilerinin talana açılması…

9- İçerisinde domuz, akrep, bakteri vs. geni olan bu domates, soya, mısır vb tohumların insanlara bilgi verilmeden sunulması ve bunun aslında yasalarımıza da uygun olmayışı,

10- Ülkelerin ve insanların onurlarının bazı global şirketlerin oyuncağı haline getirilmesi,

11- Sağlıklı, sürdürülebilir, patentli ve bize ait bir çok çeşidimizin idam fermanının onaylanması.. ve daha nice sayılabilir art niyet, aşağılık ilişkiler ağı GDO ile birlikte bu topraklara girmektedir.

Peki alternatifimiz yok mu? ****** var. Devletimizin bir çok kurumu ve o kurumlarda çalışan iyi niyetli, bilinçli, vatansever bir çok insan sürekli olarak yerel çeşitlerimizin geliştirilip patentinin alınması için gayret gösteriyor. Bir çok aydın çiftçimiz yerel çeşitlerini yabancı tohumlara ezdirtmemek için üretmeye devam ediyor.

Geçen katıldığım bir fuarda Sakarya Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü’nün geliştirdiği yerel mısır çeşitlerimizi gördüm. Her amaca uygun harika çeşitleri bulabilirsiniz orada ve daha nice araştırma enstitümüzde.

Hem daha ucuz, hem daha lezzetli hem de gerçekten sağlıklı. Ama arkalarında global sermayenin reklam ve satış desteği yok. Çalışanlarının azmi ile yürüyor işler.

Bir de mailinizde intihar eden tohum diye özetlediğimiz konuya değinmişsiniz, evet GDO’lu tohumlar sürekli tohum satma gayreti içerisindeki kapitalist sistem ağabeyleri tarafından üretiliyor ve ürününüzden tohumluk alamıyorsunuz. Ancak bu noktada şöyle bir durum var, bazen ar-ge çalışmalarında elde edilen hibrit tohumların da mahsülünden üretim yapamazsınız. Ancak bunların tamamı GDO’lu değildir. Yani hibrit veya melez çeşitler için sağlıksız demek doğru olmaz. Çünkü doğada olabilecek şekilde bir üretim ile elde edilmişlerdir. Ve doğada çeşitler arasında eşleşme olabilmektedir.

Genleri oynanmış – değiştirilmiş tohumları üreten ve satan firmaları, bunların çarpık ilişkilerini internette biraz araştırarak bulabilirsiniz.

Özetle, GDO, kapitalizmin ürettiği yeni nesil bir silahtır. Para getirir ve bunu tüketen insanlara, doğaya “yeniden sağlık kazandırmayı” zorunlu kılar, bu da yeniden para getirir. Yani; önce boz, sonra tedavi etmek için para iste. Bilgisayar virüsü üret sonra da anti-virüs yazılımı sat. Önce GDO’ları sat (nasıl olsa üretimini bir tek “sözüm ona” çok gelişmiş ülkeler yapıyor..) sonra da kanser ilaçları sat. Çünkü kanser ilacı da aynı kansızların tekelinde. Adamlar dünyada az görülen kanser türlerinin ilaçlarını üretimden kaldırıyor. Karlılığı az diye..

Siz bunların iyi niyetli olduklarını falan mı düşünüyorsunuz?

Lütfen hala güzel yurdumun hala güzel insanları bu tuzaklara kanmasınlar. Bizler bu dünyanın emanetçileriyiz.

www.dogader.org sayfasını ziyaret etmenizi öneririm. Bir çok gönüllü, bu tür saldırılara karşı yüreklerindeki insanlık değerleri ile savunuyorlar toprağımızı ve dünyamızı.

Saygılarımla,

Ercan KURTARIR

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-10-2009, 20:22   #65
Ağaç Dostu
 
imgelem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-01-2007
Şehir: Cunda Adası / Ayvalık
Mesajlar: 312
Galeri: 25
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Oğuz Karsan Mesajı Göster
Sn. imgelem, Bir hususu aydınlatmak için soruyorum. GDO'lu tohumlar ile Hibrit tohum arasında ne fark var? Sizin anlatımınızdan şunu anladım. Hibrit tohum Genetiğiyle oynanmamış tohum olmalıdır.. Aşağıdaki yazıda da ikisinin aynı zararlılıkta olmayabileceğine değinilmiş. Peki bundan nasıl emin olacağız?

Yani hibrit sandığımız tohumun geniyle de oynanmış olamaz mı? % 100 güvenlidir diyebilir miyiz? Veya geni ile oynanmışsa biz tüketici olarak bunu nasıl anlayabiliriz? Hibrit tohuma kefil olan bir kuruluş var mı?
Saygılar
Bundan sonra artık hiçbirşeye güvenemeyiz Sn.karsan.Yapılması gereken kaynağından emin olduğunuz yerel çeşitleri kullanmak,çoğaltmak ve gelecek kuşaklara aktarılması için çaba göstermek.Eğer bunu yapmazsak zaten idam fermanımızı imzalamış oluruz....
Aşağıdaki linkte GD gıdalardan kaçınma yolları anlatılıyor....
http://www.ekolojistler.org/gdolu-gi...unya-atay.html

imgelem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-10-2009, 18:10   #66
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Ne yiyeceğiz?

Merhaba.

Sn. imgelem, Açıklamalarınız için teşekkür ederim. Gönderdiğiniz linkteki bilgileri de büyük bir ilgiyle okudum.

Galiba dediğiniz gibi, hiç bir gıdaya ve tohuma artık güvenemeyiz.

Ücra köylerden Bulabildiğimiz ari tohumlar ile yetiştirebildiğimiz meyve, sebze dışında bir şiey yememek lazım.

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-10-2009, 18:17   #67
Ağaç Dostu
 
imgelem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-01-2007
Şehir: Cunda Adası / Ayvalık
Mesajlar: 312
Galeri: 25
Rica ederim Oğuz Bey..Yararlı olabildiysem ne mutlu bana...

imgelem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-10-2009, 17:37   #68
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

İşte GDO'lu tohumların biyolojik silah olarak kullanıldığını iddia eden bir yazı. Yapılan deneyler 3 nesil sonra GDO'lu tohumlardan mamul yiyecekler ile beslenen Farelerin kısırlaştığını göstermiş. Rüzgarla tozlanma yöntemiyle de diğer sağlıklı ve yerel tohumları tehdit etmesi de cabası.

Düşmanları yoketmek için ne müthiş ve iğrenç bir yöntem.

Tabi böyle bir yöntemi ırklar üzerinde denemek isteyen kişi veya kuruluşlara yok etmek istediği ırka ait kan örnekleri lazım olacaktır.

Hatırlarsanız bir kaç yıl önce Oktar Babuna isimli bir şahısı kurtarmak için bütün ülke seferber olmuş ve kanımızı ve iliğimizi vermiştik. Daha sonra insanlık adına verdiğimiz bu örneklerin bir ülke laboratuarına gittiğini ve Oktar Babunanın da hasta filan olmadığını öğrenmiştik. Acaba. . .

Niye olmasın herşey mümkün.


Alıntı:
Genetiği değiştirilmiş gıdalar kısırlaştırıyor
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol, genetiği değiştirilmiş ürünlerin (GDO) kısırlığa neden olduğunu savundu.

Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) Denizli Şubesi Toplantı Salonu'nda, ''Küresel şirketlerin yeni silahı: Gıda ve beslenmenin demokratikleştirilmesi'' konulu konferans veren Demirkol, Almanya ve Fransa'da GDO'lu ürünlere yasaklama getirildiğini belirterek, Türkiye'nin bu konuda çok dikkatli olması gerektiğini bildirdi.

Dünyada şu anda 80 çeşit bitkinin genetiğinin değiştirilerek üretim yapıldığına dikkatİ çeken Demirkol, yoğurt sanayisinde de bu tür üretim yapıldığını savundu.

Sanayi türü yoğurtların enzimlerinde değişiklik yapılarak üretiminin gerçekleştirildiğini ileri süren Demirkol, bunun ''çeşitli rahatsızlıklara ve anormalliklere'' neden olabileceğini belirterek, ''Benim eşim de hekim. 1,5 yaşındaki bir hastasının kasığında tüylenme meydana gelince nedenini araştırmaya başlamışlar. Sonunda, çocuğun yediği yoğurdu kestiklerinde kasıklarındaki tüylenmenin ortadan kalktığını tespit ettiler'' iddiasını dile getirdi.

Prof. Demirkol, GDO'lu ürünlerin kısırlığa da neden olduğunu ileri sürerek, şöyle konuştu:

''Viyana Üniversitesinde fareler üzerinde yapılan araştırmalarda GDO'lu domatesleri yiyen farelerin üç nesil sonra kısırlaştığı görülmüş. İnsan ömrü fareden uzun. İnsanların 30 yaşında evleneceğini düşünürsek, bizim de bunu anlamamız için 90-100 yıl geçmesini mi bekleyeceğiz?''

Genetiği değiştirilmiş ürünlerin ticaretinin yaygınlaşması için Amerika Birleşik Devletleri'nin dünyaya baskı uyguladığını savunan Demirkol, ''Amerika, dünyadaki ürün çeşitliliğini yok edip, GDO'lu ürünlere mahkum ederek, bu sayede dünyaya hükmetmek istiyor. GDO, aslında bir egemenlik sorunudur'' dedi.

Demirkol, tarım üretiminde kullanılan GDO'lu tohumların, rüzgarın da etkisiyle yerel tohumları bozduğunu belirterek, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından beklentilerinin GDO ticaretini düzenlemek değil, bunun üretimini ve ticaretini yasaklayan Biyogüvenlik Yasası çıkarmak olduğunu ifade etti.

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-10-2009, 15:14   #69
Ağaç Dostu
 
imgelem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-01-2007
Şehir: Cunda Adası / Ayvalık
Mesajlar: 312
Galeri: 25
http://cokus.wordpress.com/2009/10/1...mha-silahlari/

Oğuz bey linki okursanız epey bilgileneceksiniz.İnsanın tüylerini diken diken ediyor...

imgelem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2009, 18:49   #70
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

Sn. imgelem,

Gönderdiğiniz linkte bulunanlar çok ilginç, iğrenç, korkunç, Sırf para ve güç kazanmak uğruna, İnsanların hayatı bu kadar kolay mı harcanabilir? Başka kelime bulamadım.

Sayenizde olaya başka bir boyuttan bakmayı da öğreniyoruz. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunların ne boyuta geldiğini, Sağlığımızla ilgili önlemleri almak için yıllarca maaş alanların ne gibi ihmallerde bulunmuş olabileceğini düşünmeyi öğreniyoruz.

Peki bu hain planlarını uygulamaya koyan insanlar, acaba aynı tehlikenin kendilerini de tehdit ettiğinin farkında değiller mi? Kızılderili Atasözünde anlatıldığı gibi "“Son balık öldüğünde, son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde beyaz adam paranın yenmediğini anlayacak!" acaba hala anlayama dımı?

İğrenç planlar ile milyonlarca insanın canı pahasına kazandığı o paralar ile acaba kendi çocuklarına yedirebilecek temiz ve kirlenmemiş gıda bulabilecek mi?

Sömürmeyi planladığı ülkelerin kanlı paraları özlediği o hayatı (tabi acaba nasıl bir hayat öngörüyorsa) sağlayacak mı.

Geçenlerde, haberlerde ABD'de bulunan çiftliklerde yabani ot mücadelesinin artık yapılamadığını anlatıyorlardı. Ürettikleri ot ilaçları bir işe yaramıyorlarmış. Beter olsunlar. Dünya ile bu derece oynarlarsa olacağı buydu.

Tek tesellim, onlarında bu mahfettikleri Dünyada bizimle birlikte yaşamak zorunda kalmalarıdır.

Saygılar.

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-10-2009, 08:51   #71
Ağaç Dostu
 
uzman16's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-10-2007
Şehir: Bursa
Mesajlar: 1,578
Galeri: 119
Gdo'lu tohuma yasak geldi...

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türkiye'nin biyolojik çeşitliliğinin zarar görmemesi için tohum ve buna bağlı ürünlerin üretiminin, "Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik"in dayandığı yasalar esas alınarak yasaklandığını hatırlattı.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, dünyadaki 8 gen merkezinden 3'ünün Türkiye'de bulunduğu, yine 3 bin 905'i akademik olmak üzere toplam 12 bin bitki türünün Türkiye'de yer aldığı kaydedildi.

Bugün dünyada üretimi yapılan buğday, arpa, nohut, mercimek, zeytin gibi birçok önemli ürünün anavatanının Türkiye olduğu, ayrıca insanlığın en önemli besin kaynaklarından biri olan buğdayın 11 bin yıl önce Anadolu'da kültüre alındığının bilindiği belirtilen açıklamada şöyle devam edildi:

"ABD, Arjantin, Brezilya, Çin, Kanada, Hindistan, Avusturalya, Yeni Zellanda ve Güney Afrika başta olmak üzere 28 ülkede üretilen Genetiği Değiştirilmiş Organizma'lı (GDO) tohum ve buna bağlı GDO'lu gıda ve yem ham maddeleri, biyolojik çeşitliliğimizin korunmasını ve sürdürülebilir kılınmasını tehdit etmektedir. Bu nedenle, ülkemiz biyolojik çeşitliliğinin zarar görmemesi için tohum ve buna bağlı ürünlerin üretimi, 26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik'in dayandığı yasalar esas alınarak yasaklanmıştır."

Açıklamada, bu yönetmelikle insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunmasını riske sokanlar ile insan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotikleri taşıyan GDO ve GDO'lu ürünleri içeren gıda ve yem maddelerinin ithalatı ve bebek mamalarında kullanımının yasaklandığı kaydedildi.

Açıklamada, yönetmelik kapsamında insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunması için karar vermeye esas teşkil edecek risk değerlendirmesinin TÜBİTAK, üniversite öğretim üyeleri ve araştırmacılardan oluşan 11 kişilik bağımsız, bilimsel, teknik bir komite tarafından yapılacağı belirtildi.

İnsan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin korunması bakımından risk taşımadığı bilimsel olarak ispatlananlara etiketleme zorunluluğu getirildiği belirtilen açıklamada, söz konusu yönetmelik hükümlerine aykırı davranışların tespiti durumunda ise 4703 sayılı Kanun, 5179 sayılı kanun ile 1734 sayılı kanuna göre izin iptali, para cezası, toplama, imha, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve hapis cezası dahil cezalar verilebileceğine işaret edildi.

Açıklamada şunlar kaydedildi: "Yine yönetmelikle beraber bağımsız, bilimsel, teknik komite raporu neticesine göre ihracat, ithalat, işleme, nakil aşamalarında piyasa denetim ve kontrolleri daha da sıkılaşacak, Bakanlığımız laboratuvarlarında yapılan analizler de dikkate alınarak, yönetmeliğe aykırı bir husus meydana gelmesi halinde gerekli cezai işlemler yapılacaktır."

Kaynak

uzman16 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-10-2009, 09:43   #72
Ağaç Dostu
 
beyzagıda's Avatar
 
Giriş Tarihi: 12-05-2009
Şehir: kütahya
Mesajlar: 118
çok sevindirici bir haber

beyzagıda Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-10-2009, 10:02   #73
Ağaç Dostu
 
maki01's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-05-2008
Şehir: Adana
Mesajlar: 8,417
Galeri: 73
Tohum yasaklandı ancak o tohumla üretilen ürünlerin ithalatı belgelendirilerek serbest bırakıldı. Bu başlığı takip etmenizi öneririm.

maki01 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-12-2009, 15:54   #74
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

GDO belasına karşı şimdilik az da olsa bir önlem olarak yeni yasa çıkacak.

Yine de onlar hep bir adım önde olacaklardır. Paraları ve satın alabilecekleri insanlara herşeyi yaptıracak güçteler. Karşılarına dikilip, menfaatlerine dokunan herşeyi, herkesi ve birkaçı hariç her hükümeti yıkacak güçleri var. Sakın onları küçümsemeyiniz.

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-02-2010, 02:20   #75
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Amerikalı Prof. Dr. John Fagan, GDO'lu ürünlerin solunum bozukluğu, ciltte kızarıklıklar, nezle, göz neslesi, baş ağrısı, hatta şok etkisine yol açarak ölüme bile neden olduğunu söyledi.

GDO konusunda yayınlanan birçok araştırması olan mikrobiyolog ve Amerika'daki Maharishi Yönetim Universitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. John Fagan, Ancak çok uluslu şirketlerin GDO'yu yaygınlaştırmak istediğini vurgulayarak "Tarım ilaçlarını pazarlamak için sıkıştırdıkları gibi GDO'lu tohum satmak için de Türkiye, Afrika ve Asya'da bunu yaygınlaştırmak için çaba harcıyorlar. Hindistan'da patlıcana da dahil etmek isteniyor. Türkiye'de, önce soya ve mısır, sonra hepsine dahil etmek isteyeceklerdir" dedi.

GDO konusunda yayınlanmış birçok araştırması olan mikrobiyolog ve Amerika'daki Maharishi Yönetim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. John Fagan, GDO'lu ürünlerle ilgili ANKA'nın sorularını yanıtladı.

-NOBEL ÖDÜLLÜ DE OLSA TÜM SONUÇLARI TAHMİN EDİLEMİYOR-

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), genetik mühendisliği müdahale yöntemiyle, bitkiler, bakteriler, virüsler ve hayvanlardan alınan genin birleştirilmesi sonucunda, yeni bir gen ortaya çıkartılması olduğunu hatırlattı. Bu birleşik genin kontrol dışı olduğunu, ne gibi sonuç yaratacağının hiç bilinmediğini vurgulayan Fragan, "Bir tek gen dahil etmenin bütün bitki üzerindeki tüm sonuçlarını, doktorası da olsa, profesör de olsa, Nobe Ödüllü de olsa kimse tahmin edemiyor. Dışarıdan hücreye eklenen genin, DNA'nın neresine nasıl yapışacak o bilinmiyor ve kontrol altına alınamıyor" dedi.

-ABD'DE 37 KİŞİ ÖLDÜ, 5 BİN KİŞİ HASTA-

Hücresine yapay gen eklenen bir bitkinin, metabolik düzeyde etkilendiğini, bu durumun doku ve organizmalarda değişikliğe neden olduğunu söyleyen Fragan, "Bu bitkinin besin değerini düşürüyor" dedi. Bu bitkileri yediği taktirde insan sağlığına da zarar verdiğinin altını çizen Fragan, "Bir besin, genetiği değiştirildiği zaman yeni bir protein yaratıyor. Bu yeni proteinler alerji yaratabiliyor. Mesela GDO'lu patates yiyorsunuz, yeni bir protein var ve alerjik tepkiler yaratacak vücutta. Solum bozuklukları, cilt bozuklukları, kızarıklıklar, nezle, göz nezlesi, sindirim sisteminin bozulması, dokuların sağlıksızlaşması, tipik tepkilerden bazıları. Başınız ağrıdı mesela, yediğin mısırdan mı, başka birşeyden mi bilemiyorsun? Çünkü ne yediğin beli değil" dedi. Genetiği değiştirilmiş bakterilerin, zehirli bir bileşik de oluşturarak daha kuvvetli alerjik tepkilere neden olabildiğini, ani şok yaratarak ölüme bile yol açabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Fragan, bu zehirli etki ile ABD'de 37 kişinin öldüğünü, 5 bin kişinin de hastalandığı bilgisini verdi.

-HİNDİSTAN'DA PATLICANA, TÜRKİYE'DE HERŞEY İÇİN SIKIŞTIRILIYOR-

GDO ile dünyada Amerikalı, İsviçreli, Alman asıllı dev şirketlerin ilgilendiğini, dünyadaki GDO'ların yüzde 96'sının 5 ülkede imal edildiğini, bu ülkelerin ABD, Kanada, Avustralya, Brezilya ve Arjantin olduğunu, pamuk eklendiğinde Çin ve Hindistan'ın da bu ülkelere dahil edildiğini söyleyen Fragan, "Bu şekilde bakıldığında sadece 7 ülkede imal ediliyor" dedi. GDO'lu ürünlere dünyada en çok soya fasulyesi, mısır, kanola ve pamuk da rastlandığını, Amerika'da kabak ve domates de olduğunu, Havai'de Papaya bitkisinde bulunduğunu, Hindistan'da patlıcana da dahil etmek istendiğini açıkladı. GDO taraftarlarının, "Türkiye bunu kabul etmezse, dünyanın gerisinde kalır" sözünün gerçeği yansıtmadığını, GDO'yu sadece 7 ülkenin kabul ettiğinin altını çizen Fragan, şunları söyledi:

"Gerçek bu değil. Bu ticari amaçla yapılan, etkili olmayan, hatta bu çağda yapılmaması gereken bir teknoloji. Batı'da genel olarak kabul edilmeyen bir teknoloji. Tarım ilaçlarını pazarlamak için nasıl sıkıştırıyorlarsa, bunun için de Türkiye, Afrika, Asya'da bunu yaygınlaştırmak için çaba harcıyorlar. Türkiye'de hepsine dahil etmeyi isteyeceklerdir. Önce soya ve mısır, sonra hepsine."

-GDO'YA ULUSAL GÜVENLİK İÇİN DE DİKKAT-

GDO'lu tohum verildiğinde çiftçilerin, geleneksel tohumları bir kenara bıraktığını, bu tohumların 1 yıl beklediği zaman öldüğünü ve kullanılamaz hale geldiğini vurgulayan Fragan, "Tarım için kullanılan tohumları Türk çitfçileri kontrol edemezse, besin üzerindeki kontrol elden kaçar. Gıda güvenliği kalmaz. Bu sadece gıda güvenliği değil, uluslal güvenlik meselesidir ve çok ciddi bir sorundur" uyarısında bulundu. Türkiye'de GDO'lu ürünlere izin vermeye eğilimli, zayıf bir yasa çıkartıldığını, ancak insanların buna kvvetli bir tepki gösterdiğini ve bunun üzerine hükümetin tekrar gözden geçirdiğini hatırlatan Fragan, "Umut ediyorum ki Türk halkını bunlardan koruyacak daha kuvvetli bir yasa çıkacaktır" dedi. Avrupa'da yasa gereği, GDO'lu ürünlerin üzerine etiket konmak zorunda olduğunun altını çizen Fragan, "Türkiye'de çıkartılacak yeni ya da bu şartı koşmak zorunda ki ona göre insanlar alsın, ya da almasın" dedi.

-GDO'DAN KAÇINMAK İÇİN GIDALARIN ETİKETİNİ OKUYUN-

GDO'lu ürünlerin bakarak anlaşılacak bir durum olmadığını, ancak soya ve mısır katkı maddesi olarak, keklere, bisküvilere, şekerlere ve birçok gıda maddesine sıçradığını söyleyen Fragan, tüketicilere, "Yediğiniz şeylerin etiketini okuyun. Mısır, soya varsa, pamuk yağı varsa veya kanola varsa o zaman risk var demektir. En güvenlisi organik yiyin. Güvendiğiniz yerlerden gıdayı alın. Mümkünse güvendiğiniz tarlalardan, çiftçilerden alışveriş yapın" tavsiyesinde bulundu.

Timeturk

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-02-2010, 00:00   #76
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
http://www.izlesene.com/video/muzik-...-baytar/525132

Sonsuza kadar GDO ya HAYIR....

Şeytan GDO defol.

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2010, 15:43   #77
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Prof. Dr. Tayfun Özkaya' nın bir yazısını paylaşmak istedim.

Alıntı:
GDO DESTEKÇİLERİ SİGARA SANAYİNİN DE Mİ HİZMETİNDE?
Tayfun Özkaya

Dünya’da GDO destekçisi olan önemli kişilerin ve kuruluşların çoğunun ortak bazı özellikleri var. Nelere karşılar, sayalım. Küresel ısınmayı durdurmak için alınması gereken önlemlere, organik tarıma, yağmur ormanlarının yok edilmesi ile ilgili duyarlılığa ve sigaraya getirilen vergi ve kısıtlamalara karşılar. (H. Paul ve R. Steinbrecher, Hungry Corporations, Zed Books, New York, 2003)


Bu yazıda diğer konuları bir kenara bırakıp, yalnızca sigara konusunu ele alalım. İki GDO destekçisini biraz tanıyalım.

Steven J. Milloy
: Daha önce sigara sanayi lobicisi olarak çalıştı. Kısaca TASSC (The Advancement of Sound Science Center) denilenTürkçe’ye “Güvenilir Bilim İlerleme Merkezi” şeklinde çevirebileceğimiz bir kuruluşun önceki baş yöneticisi idi. Bu kuruluş sigara şirketi Philip Morris tarafından paraca desteklenmektedir. TASSC akciğer kanseri ile sigara arasında ilgi olmadığını savundu. Amerikan Sigara İçmeyenlerin Hakları Vakfı, Milloy’u; dünyanın en saygın bilim kuruluşlarının sigara konusunda yayınlanmış araştırmalarını reddetmek ve “çöp araştırma” olarak etiketlemekle eleştirmektedir. (http://www.no-smoke.org/getthefacts.php?id=482) Miloy Özgür Girişim Eylem Fonu (Free Enterprise Action Fund) denilen bir fon kuruluşunun da başkanıdır. Steven Milloy daha önce sigara sanayinde yönetici olan Tom Borelli ile bu kuruluşta birlikte çalıştı. Milloy benzer etkinlikleri olan Cato Institute adlı kuruluşta da bulundu, GDO’lu ürünleri eleştirenlere hücum etti ve GDO’lu ürünlerin etiketlenmesine karşı çıktı. (JunkScience.com, 7.2. 2009)

Gregory Conko:
Politik bilim ve tarih eğitimi almıştır. Kısaca CEI denilen (Competitive Enterprise Institute) Rekabetçi Girişim Enstitüsünde gıda güvenliği politikası müdürüdür. CEI’nin sigara şirketlerinden büyük miktarda para aldığı biliniyor. CEI sigara yandaşı bir kampanya da yürütmüştür. CEI “sağlıktan daha önemli şeyler de vardır” demektedir. Conko aynı zamanda AgBioWorld Foundation adlı kuruluşun kurucularından biridir. Bu kuruluş da GDO ürünlerin destekçisidir.
Conko Avustralya’lı gazeteci Bob Burton’a Monsanto’nun CEI’ye para yardımı yaptığını itiraf etmiştir. (http://www.mindfully.org/GE/2004/Com...tute4mar04.htm)


Sigara da bir zamanlar çok masum ve zararsız bulunuyordu. Şimdi bunu savunmak iyice zorlaşmıştır. Sigaranın zararsız olduğunu iddia edenlerin şimdi de GDO’ları savunmakta olduğunu öğrenmiş olmak sanırım bazılarının gözünü açacaktır.

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2010, 20:21   #78
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Name:  mısır.jpg
Views: 1479
Size:  12.9 KB

GDO kullanan şirketleri açıklıyoruz!


GDO çağımızın yeni silahı. Görünmez silah. Vurulduğunuzu anlamadan vuran silah. Ekilmesinin, yenilmesinin güvenli olduğu ispat edilmeden insanların yemeklerine, ilaçlarına, aşılarına girmiş durumda.

Amerikalıların çoğu GDO’ya karşı ve GDO yemek istemediklerini söylüyorlar. Yüzde 60’ı hiç GDO’lu besin tüketmediklerini zannediyorlar ama her gün yiyorlar. Özellikle de GDO’lu mısır, soya, kanola ve pamuk yağı içeren gıdalarla.

Biz, Türkiye halkı da GDO istemiyoruz. Ben televizyonda GDO’yu savunan akademisyenlerin bile ailelerini GDO ile beslemek isteyebileceklerini zannetmiyorum. Çocuğuna, torununa GDO soya yağlı mama vermek isteyebileceğini, yazın içtiği içeceğin GDO’lu mısır şekeriyle tatlandırılmış olmasını isteyebileceğini hiç zannetmiyorum. Uzun vadeli sonuçlarının ne olacağını bilmediği bir deneyin parçası olmayı kim ister? Hiçbir insan istemez…

Evet, Türkiye’de GDO istemiyoruz diyorduk. Anneler istemiyor, babalar istemiyor, çocuklar, büyükler istemiyor. Ama – farkında bile olmadan- o kadar çok yiyoruz ki…

Gerçekler ortada. GDO’lu hammadde kullanan (hem de senelerdir kullanan) gıda şirketleri Tarım Bakanlığı’na baskı üstüne baskıyla GDO’lu hammaddenin serbestçe girmeye devam etmesi için derin manevralar yapıyorlar. Çok kısa bir sürede GDO yönetmeliği defalarca değişti. Şu anda sınırlarımızdan tonlarca GDO’lu hammadde giriyor. Kimi yem olarak kullanılıyor; ki tavuklar yemlenirse yumurta ve etleri, inekler yerse süt ve etleri de güvenilir olmaktan çıkıyor. Kimi de, gıda şirketlerinde hammadde olarak kullanılıyor.

Peki, bilmeden yediğimiz bu GDO’lu ürünler hangileri? Gofret, çikolata, kola, gazlı içecek, kahvaltı gevreği, hazır çorba, hazır kek, sucuk, salam, sosis, renkli yoğurt, çiklet, aromalı kahve, ketçap, mayonez, bisküvi, kraker, şekerleme, renkli içecek, ekmek üstüne sürülen ezme, cips, vb. paketli gıda ürünlerinde şu aşağıdaki listeden bir hammadde varsa GDO’lu olma ihtimali yüksektir:

Mısır şurubu
• Yüksek fruktozlu mısır şurubu (nişasta bazlı sıvı şeker –NBSŞ)
• Mısır nişastası
• Mısır yağı
• Bitkisel yağ
• Margarin
• Soya unu
• Soya proteini
• Soya lesitini
• Soya yağı
• Dokulu bitkisel protein
• Dekstroz
• Maltodekstrin
• Fruktoz
• Sitrik asit
• Laktik asit
• Kanola yağı
• Pirinç
• Pamuk yağı

TADELLE ve SARELLE markaları kendilerini akladı. Ürünlerinde GDO kullanmadıklarını göğüslerini gere gere ilan ediyorlar.

Ben bir tüketici olarak diğer gıda şirketlerinden de GDO kullanmadıklarını ilan etmelerini bekliyorum. Yoksa Tarım Bakanlığı’na o gizli baskıları yapanların onlar olduğunu ve senelerdir bize GDO yedirdiklerini düşüneceğim.

İyilikgüzellik.com okuruna not:

Marketten bir ürün almak zorunda kaldıysanız, almayı düşündüğünüz ürünün etiketindeki o çok küçük harflerle yazılmış “içindekiler” listesini mutlaka okuyun. Yukarıda listelediğimiz hammaddelerden birini dahi içeriyorsa satın almayın.

Pastanelerden alınan pasta, kurabiye, börek, baklava ve diğer hamur işlerinde içindekiler listesini göremiyoruz ama pastanelere de mutlaka sorun. Özellikle margarin, soya yağı, kanola yağı, mısır nişastası kullanıp kullanmadıklarını.

Çocuğunuzun bu korkunç deneyde kobay olmasına izin vermeyin.

http://www.iyilikguzellik.com/artike...artikel_id=120

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2010, 20:24   #79
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Kemal Özer'in yazısı:

...
Yaz başlarında Cemil Çiçek tarafından Bakanlar Kurulu gündeminde olduğu açıklanan, Ulusal Güvenlik Yasa Tasarısı TBMM’ye sevk edilmek yerine, adeta GDO konusundaki tepkilerin dozunu ölçmek için yapılırcasına; bilinen adıyla absürt GDO yönetmeliği yayınlandı.

Yönetmeliğin yürürlüğünün Danıştay tarafından durdurulması üzerine ‘kırmızı kitap’ gibi korunan, Ulusal Güvenlik Yasa Tasarısı geçtiğimiz günlerde birden bire TBMM’ne sevk edildi.

Tasarının Tarım Komisyon’unda görüşmeleri sırasında, iktidar ve muhalefetin Türkiye’nin hiç de alışık olmadığı göz yaşartıcı kardeşliğine sahne olması, elbette manidar sayılabilecek bir gelişme.

Tarım Komisyonu’nda hem Ak Partili hem de CHP ve MHP’li üyelerin sözleri, domuz gribi aşısından ders alınmadığının en açık göstergesi gibiydi.

“ABD’ye yapmış olduğumuz ziyaret basında çok farklı yorumlandı. Bu kanun daha ileri götürülerek genetiği değiştirilmiş tohumların kontrollü bir şekilde ekiminin de kanuna eklenmesini talep ediyorum” cümlelerinin sahibi, Ak Parti Bursa Milletvekili Ali Koyuncu. Peki, Ali Koyuncu kim? Sıkı durun. O, kendinin de itiraf ettiği üzere geçtiğimiz Nisan ayında ABD’de Tarım Bakanlığı ve GDO devi Monsanto’nun davetlisi olarak, ABD gezisine götürülüp ikna odasına alınmış milletvekillerinden biri ve aynı zamanda da Mısır ve Süt üreticisi.

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar ortalığı bulandırıyorlar. Kamuoyunu yanlış yönlendiriyorlar” diyen, Ak Parti İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit ise GDO çalışmalarını eleştiren GDO karşıtlarını cahillikle suçluyor.

“GDO’lu ürünleri, ayıplı bir ürün gibi lanse etmek yanlıştır. Bir bardak suda fırtına koparıldı. Bu tasarı çok geç gelmiş bir kanundur. Acilen yasalaştırılmalı” cümleleri ise GDO’lu ürünlerin sağlıklı ve nitelikli ürünler olduğunu belirten Ak Parti Uşak Milletvekili Nuri Uslu’ya ait.

İktidar bu kez yalnız değil. İktidarın her sözünü ve icraatını eleştirmekten başka hiçbir hayırlı işte göremediğimiz muhalefet ise rüyalarında mı yoksa karanlık bir mahzende mi korkutuldu bilinmez, küresel tohum devlerinin sözcüleri gibi konuşarak iktidarı destek yağmuruna tutuyorlar.

“Biyo güvenlik yasa tasarısı Türkiye için ihtiyaçtır” sözleri de C. Halk Partisi İzmir Milletvekili Vahap Seçer’e ait. Oda bir ABD’nin ikna gezisi katılımcısı…

“Hibrit tohumlar da GDO’lu tohumlar gibi lanse edilip, aynı kefeye konması beni rahatsız ediyor” sözleri tohumun mülkiyetini, küresel emperyalist güçlerin mülkiyetine geçiren hibrit tohumları savunarak adeta milliyetçiliklerinin iflasını ilan eden Milliyetçi Hareket Partisi Afyon Milletvekili Abdulkadir Akçan’ın. Ve oda ABD’nin ikna gezisi katılımcılarından bir diğeri…

“GDO yasasındaki cezalar ağırı buluyorum hafifletilmeli” sözü de, adeta kraldan çok kralcılık yapan ve de GDO konusunda iktidar ve muhalefetin birilerince uzlaştırıldığı izlenimi veren MHP Erzurum Milletvekili Zeki Ertuğay’a ait.

Tüm bunlar, Türkiye halkının yüzde doksandan fazlasının itiraz ettiği GDO’lu ürünlerin iktidar ve muhalefetin elbirliği ile yasalaştırmak için siyasi tarafların, karanlık odakların taleplerine boyun eğdiği gibi de yorumlanabilir.

İktidarın her icraatına muhalefet eden sözde halkçı CHP’nin ve sözde milliyetçi MHP’nin, GDO konusunda Ak Partili komisyon üyelerinden daha ateşli çıkmalarının hikmeti ne olabilir ki?

Tarım Komisyonu’na davet edilen sivil toplum örgütü temsilcilerinin üzerine yürüyen, Milliyetçi Hareket Partisi Afyon Milletvekili Abdulkadir Akçan, acaba Rockefeller ve Monsanto adına konuşuyor olabilir mi?

Kıymetli okurlarımız makalemizin uzunluğundan şikâyet edecekler biliyorum ama bir gerçeği daha belirtmeden geçmek imkânsız. Kamuoyu, milletvekillerinin ABD’nin ikna gezisine sadece bir defa götürüldüğünü zannediyor. Hâlbuki benzer ikna girişimlerinin çok kez ve farklı şekillerde sürdüğü anlaşılıyor.

ABD Tarım Ataşesi Robert Hanson tarafından kaleme alınan rapordan anlıyoruz ki; genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) ürünlere karşı Türkiye’de oluşan kamuoyu, ABD’den GDO’lu ürün ithal eden üreticileri ürkütmüş. Bu nedenle de söz konusu yasa tasarısının GDO’lu ürünlerin, Türkiye’ye ithalinde engel çıkaracak bir şekilde çıkmaması için çalışmalar yapıldığı belirtiyor.

Biraz daha ileri giden Hanson raporunda; karar vericileri, akademisyen ve üreticileri hedef alan bir dizi lobi çalışması yapılmasını da öneriyor.

İşte ABD tarafından Türkiye’de yapılmış çalışmalardan bazıları:

- 2000 yılından bu yana Cochran Programıyla biyoteknoloji adaylarının ABD’ye gönderilmesi.
- Biyoteknoloji konusundaki bilgilerin tercüme edilip hükümet ve paydaşlara iletilmesi.
- Seçilmiş, gıda güvenliği konusunda çalışan 2 hükümet yetkilisini 2002′de Tunus’taki biyoteknoloji seminerine gönderilmesi.
- Yüksek düzey iki Tarım Bakanlığı uzmanının 2003 yazındaki Amerikan Hububat Konseyi toplantısına katılması için aday gösterilmesi.
- 2003 sonbaharında Ankara’da hükümet yetkililerine (250 kişinin üzerinde katılım olmuş) büyük bir konferans düzenlenmesi.
- 2003 yılı sonbaharında bir üniversitenin biyoteknoloji uzmanının Amerika’daki biyoteknoloji konferansına gönderilmesi.
- 2004, 2005 ve 2006 yıllarında, bakanlığın 5 gıda güvenlik elemanının, devlet fonlarıyla Biyoteknoloji Uluslararası Ziyaret Programı’na katılmasının sağlanması.
- 2004 yılı yazında bakanlık yetkililerinin ve gazetecilerin USGC Biyoteknoloji programlarına katılmasının sağlanması.
- 2005 yılı Nisan ayında bir grup milletvekili ve Tarım Bakanlığı’nın kilit elemanlarının ABD’ye davet edilmesi ve ABD’nin tarımsal biyoteknolojiyi nasıl kullandığının gösterilmesi
- 2005 yılı Eylül ayında ABD Tarım Bakanlığı’nın yardımıyla bir biyoteknoloji uzmanının Türkiye’deki üç üniversitede, Bakanlık yetkilileri ve paydaşlara konferans vermesinin sağlanması.

Planlanan çalışmalardan bazıları ise:
- Karar yetkisine sahip yüksek düzeydeki Tarım Bakanlığı yetkililerinin, seyahat ve eğitim programlarına dahil olmasının garanti edilmesi.
- Basında ve siyasi alanlardaki eleştirileri yanıtlamak için Türkiye’deki yerli endüstri ve ithalatçılar ile eşgüdüm içerisinde olunması.
- Biyoteknolojinin yararlarını göstermek için Türkiye’deki yerel üniversitelerle eşgüdüm içinde olunması.Ankara ve İstanbul’da bakanlıkların dönem dönem değişebilen elemanlarına gıda güvenliği seminerleri verilmesi için konuşmacılar ayarlamak.
- Bu seminerlere FDA’nın (Yiyecek ve İlaç Departmanı) katılımının ve ABD’deki biyotek ürünlerin yararlarını anlatan Amerikalı üreticilerin bu toplantılarda olmasının sağlanması.
- Cooperator, Cochran ve Uluslararası Ziyaretçiler Programı aktivitelerinin devam ettirilmesi. Bu aktiviteler arttırılmalı ve ziyaretler için İngilizce bilmeyen daha yüksek düzeydeki resmi görevlilerin hedeflenmesi.
- Türkiye’nin, biyoteknolojik mısır ve pamuk üretiminden diğer ürünlere nazaran daha karlı çıkacağının üreticinin karının artacağının, resmi görevliler ve yerel üretici birliklerine devamlı olarak anlatılması.

Görülüyor ki, küresel güçler boş durmuyor...
Bizimkilere düşen rol ise sadece ve sadece köleliğe rıza göstermek.
Bu durumda ölenler keşke sadece ‘…izm’ler olsaydı. Ne yazık ki beraberinde insanlıkta mevta!

Kaynak: http://www.gidahareketi.org

http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=2108

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-02-2010, 16:47   #80
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
KANADA ' DAN BİR HABER...

Monsanto genetik kaçışların tüm sorumluluğunu kabul etti ( 1/2 )


Daha önceki bir duruşmada, Kanada Temyiz Mahkemesi, Monsanto'nun Transgene'inin patent koruma hakkının yasallığını tanımış; ancak patentin canlılar ve canlı biçimleriyle ilgili yasallığı sorusunu yeniden değerlendirmek üzere Kanada Parlamentosu'na devretmişti. Daha önceki yasal normlara paralel olarak, belli bir gen üzerindeki patent sahibi aynı zamanda patente bağlı hasadının/ürünün de sahibi sayılmakta. Ancak bu mesele askı sürecinde ve Kanada Parlamentosu tarafından yeniden değerlendirilmek durumunda.

Schmeiser Monsanto'nun genetik yapısı değiştirilmiş tohumlarını ve çok-kapsamlı herbisit Roundup Ready'yi asla kullanmadığını, aynı zamanda oluşan genetik kirlilikten hiçbir çıkarı olmadığını kanıtlayabildiği için, Monsanto'nun tazminat taleplerinden aklanmıştı.

2005 yılında, Schmeiser Monsanto'nun genetik yapısı değiştirilmiş kanola bitkilerini tarlasında tekrar tespit etti. Monsanto'yu konu hakkında bilgilendirdi
ve firmadan bu bitkileri tarlasından kaldırmasını talep etti. Monsanto bitkilerin genetik yapısı değiştirilmiş Roundup-Ready bitkiler olduğunu ve dolayısıyla kendi ürünleri olduğunu kabul etti. Bir bitkinin sahibinin aynı zamanda o bitkinin neden olduğu kirlilik hasarlarından sorumlu olduğuna dair hüküm çerçevesinde, Schmeiser bitkilerin tarlasından profesyonel bir şekilde kaldırılmasını sağladı ve fatura masraflarını tanzim edilmek üzere Monsanto'ya gönderdi.

Daha önceki mahkeme dışı uzlaşma çabalarında, Monsanto 660 dolar tutan bedeli ödemeyi kabul etmemiş ve bu olay sonrasında Schmeiser firmaya dava açmıştı. Monsanto Schmeiser'ın bu konu hakkında hiçbir biçimde konuşmaması ve ileride Monsanto'ya ürünlerinin genetik kirlililiğine sebebiyet vermesi

suçlamasıyla dava açmaması koşuluyla, hasar tutarını ödemeyi kabul etmişti. Schmeiser, tamamiyla gayri ahlaki olan bu talepleri reddetti. Yargıç Monsanto'nun neden 660 dolar gibi çok küçük bir miktarı ödemediğini sorduğunda, Monsanto'nun avukatı Richard W. Danyliuk talebin 660 dolar gibi bir para meselesinden çok ötesinde olduğunu belirtti.

19 Mart 2008 tarihli duruşmadan bir
saat önce, Monsanto Perry Schmeiser'ın bütün taleplerinin yanı sıra Schmeiser'ın tarlalarındaki genetik kirlenmenin sorumluluğunu da kabul etti. Dolayısıyla Monsanto sadece hasarı ödemekle kalmıyor aynı zamanda Schmeiser'ın bu konunun arka planıyla ilgili toplumu bielgilendirmek amacıyla yapacağı bütün açıklamaları ve yorumları da kabul etmiş oluyor. Patentli Transgene'in sahibi olan Monsanto'nun çevre tarlaların genetik kirliliğindeki sorumluluğunu kabul etmesi dünyadaki bütün çiftçilerin Monsanto'ya tazminat talebinde bulunmaları imkanını sağlıyor.

Daha fazla bilgi için:
www.percy.schmeiser-on-tour.org, www.percyschmeiser.com
Röportajlar: Percy Schmeiser, Canada: +1 306 369 25 20

Kaynak:http://www.emanetciler.org/

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-04-2010, 21:40   #81
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
Gdo'nun zararı kanıtlandı

GDO’nun Zararı Kanıtlandı Nis 19


Rusya, her yıl düzenlenen ve 15 Nisan’ dan 5 Haziran’ a dek sürecek Çevresel zararlara karşı savunma günlerine, bağımsız bir araştırmanın sansasyonel sonuçlarının duyurusu ile başladı. Bilim adamları genetiği değiştirilmiş organizmaların memeliler için zararlı olduğunu kanıtladı. Araştırmacılar, GD gıda ürünleri yiyen hayvanların üreme yeteneklerini kaybettiklerini keşfetti. Yüksek bir üreme oranına sahip Campbell hamsterları 2 yıl düzenli olarak tarımda büyük oranda kullanılan ve genetiği farklı seviyelerde değişmiş soya ile beslenmiş. Başka bir grup hamster, kontrol grubu olarak, Sırbistan’ dan büyük zorluklarla bulunan (çünkü dünyadaki soyanın % 95’ i transgeniktir) saf soya ile beslenmiş.

Ulusal Gen Güvenliği Birliği ve Ekolojik ve Evrimsel Sorunlar Enstitüsü tarafından ortaklaşa yürütülen deney ile ilgili Dr. Alexei Surov şunları söyledi: Bir çok hamster grubu seçerek bunları hücrelerde çiftler olarak tuttuk ve onlara her zamanki sıradan yemlerden verdik. Bir grup için hiçbir ekleme yapmadık ancak diğeri GD soya içerikli yemler ile beslendiler. Bu arada üçüncü bir grup aynı şekilde genetiği değiştirilmiş organizmalarla beslendi ve dördüncü grup daha yüksek içerikli GDO yemle beslendi. Böylece onların davranışlarını, ağırlık kazançlarını ve yavrulama performanslarını izlemeye başladık. Başlangıçta her şey normal gitti. Ancak yavrulardan yeni bir çift seçip beslemeye eskisi gibi devam ettiğimizde önemli bir etki tespit ettik. Bu çiftlerin büyüme oranları daha yavaştı ve cinsel olgunluğa daha geç ulaştılar. Bunların yavrularının bazılarını alıp bu üçüncü kuşaktan yeni bir çift oluşturduğumuzda GD gıdalarla beslenmiş bu üçüncü kuşaktan yeni yavrular alamadık. Bu çiftlerin yavrularına üreme yeteneğini aktaramadığı kanıtlandı.

Bilimciler tarafından üçüncü kuşak hamsterlarda şaşırtıcı başka bir şey de keşfedildi. Buna göre deneydeki hayvanların ağızlarında tüyler çıktı. Bunun neden olduğu anlaşılamadı. Ayrıca araştırmacılar GDO’ lu gıdalar tüketen hayvanların başına gelen bu yok oluş programının sebebini anlayamadılar. Bu durumun ancak bu tür gıdaların tüketiminin durdurulması ile sonlanabileceğini söylediler. Bu nedenle bilimciler güvenli oldukları kesin olarak kanıtlanana kadar GD gıdaların yasaklanmasını önerdiler. Rus bilimcilerin ulaştıkları bu sonucun aynısına daha önce Fransız ve Avusturya’ lı meslektaşları da ulaşmıştı. Bilimciler GD mısırın memeliler için zararlı olduğunu kanıtladığı anda Fransa üretimi ve satışı hemen yasaklamıştı. Deneyi yürüten bilimciler, GDO’ nun sağlığa zararlı olduğunu kesin olarak söylemek için daha çok erken olduğunu belirttiler. Anlaşılır araştırmalar yürütmeye ihtiyaç olduğu konusunu ısrarla vurguladılar. Moskova yakınlarındaki “Skolkovo” buluş merkezinde “güvenilir gen teknolojileri” projesi başlatmayı önerdiler.

Çeviri: Hakan Ozan Erzincanlı

KAYNAK;
http://yesilgazete.org/2010/04/19/gd...ri-kanitlandi/

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-04-2010, 21:45   #82
agaclar.net
 
MeyveliTepe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
Temizbesin hareketi için destek bekliyoruz.

MeyveliTepe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-04-2010, 09:09   #83
Ağaç Dostu
 
Kiraz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-02-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 4,640
Galeri: 73
Alıntı:
Yediklerimiz konusunda bir gıda mühendisi arkadaşımızın gözünden durum saptaması: "Sesimi kim duyacak!"

Bu hafta size geçtiğimiz hafta bize ulaşan bir mektubu "hiç değiştirmeden" sunuyorum. Beş yıldır meslekte olan bir gıda mühendisi arkadaşımız kaleme almış. Şöyle diyor mesajında: "Yazdıklarımın yayınlanması ve tarihe bir not olarak düşmesine olan desteğinizden dolayı sonsuz müteşekkirim. Çünkü ülkemizde, ister büyük olsun, ister küçük olsun, gıda fabrikalarının arka bahçesinde insanlık suçu işleniyor. Birileri devletin denetim eksikliğini, "her şeyi" yaparım uygulamasına dönüştürmüş. Buna cesaret edenlerin bir çeşit vatan hainliği yaptıklarına inanıyorum. Maalesef bütün bu aldatmacaları görerek mesleğime karşı soğudum. Üretimde çalışan meslektaşlarım var ve başka ülkede örneği olmadığına inandığımız bu aldatmacadan son derece rahatsızız. Yapılan hileleri biliyorum,. Ancak bunun önüne nasıl geçilecek, nasıl çözüleceğini bilmiyorum. Bu konuda çok umutsuzum..." Ve de şöyle devam ediyor mektup…

"Burada size bazı itiraflarda bulunacağım. Mezuniyet tarihim 2005 yılı. Ben bir gıda mühendisiyim. Üniversitede gıda bilimi ve teknolojisi alanında modern bilimlere dayalı, deneysel ve çağdaş bir eğitim aldım. 4 yıllık meslek yaşantımda ne yazık ki şunlara şahit oldum.

Toz beyaz şekeri gıda boyası ile boyayıp esmer şeker diye satan bir işletmede görev aldım. Görev aldığım işletmenin sahibine bu ahlaki ve yasal bir şey değil dediğimde bana kapıyı gösterdiği günü hiç unutmuyorum. Üstelik Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nda denetim yetkililerine bundan bahsettim Ama nafile, kulak arkası ettiler kayda alıp üzerine gitmediler.

Türkiye'nin en büyük süt fabrikalarından birinde mühendis olarak görev aldım. Kapasitesi günde 600 bin litre. Küflenmiş, iade kaşarlar ve bozulmuş beyaz peynirler, eritme tuzları ve antimikrobiyal maddeler (natamisin, potasyum sorbat, sodyum hipoklorit vb.) katkı maddeleri ile işleme tabi tutulup, eritme peyniri olarak değil, "taze kaşar" adıyla "katkısız ibareli" ambalajlarda satılıyordu. Kaymaklara, tereyağlarına renklerde düzeltme yapmak için, klorofil, karetenoid bileşikler ilave ediliyordu. Ama etikette katkısız, %100 doğal yazıyordu.

Tarım il müdürlüğü yetkililerinin denetime gelecekleri gün herkese birer ağızlık ve kolluk dağıtıldığını hatırlıyorum. Normalde takılmayan ağızlıklar ve kolluklar o güne özel takılmış ve normalde açık olan bütün geçiş kapıları kapatılmıştı. Ayrıca bütün katkılar adeta yok edilmişti. Tam bir kandırmaca…

Ne olur beni duyun. Ülkenin bu kadar karmaşık gündemi içinde beni duyun. Hocam! Ülkemde özel laboratuarlar analiz yapmadan sonuç yazıyor. Kepekli ekmek diye yine bir çeşit boya işlevine sahip "rogena" isimli katkı kullanılıyor. Un boyanıyor ve kepekli ekmek diye satılıyor. İçinde kepek yok. Rengi kepekli ekmek renginde boyalı ekmek sadece.

Natürel yazan reçellere küf gelişimini engellemek için sodyum benzoat katılıyor... Ama etiketinde "natürel" diyor, "katkısız" diyor.

Bir örnek daha vermek isterim. Bir maden suyu firması limonata üretiyor. Esas işi maden suyu şişelemek. Limonata üretmek için temin ettiği su, 10 metreden az derinliğe sahip bir sığ kuyunun suyu. Kuyunun yanı başından bir dere geçiyor. Burada garip olan ne var diyebilirsiniz. Şimdi söyleyeyim, kuyu ruhsatsız. Evet kuyu ruhsatsız. Bunun anlamı şu; kuyudan çıkan suyun ne içerdiği belli değil, denetime tabi bir kuyu değil. Yani DSİ'den kuyu açma izni alınmamış ve sonrasında analizlerini yaptırmak amacıyla ne Sağlık Bakanlığı ve ne de Tarım Bakanlığı'ndan içerik olarak zararsızdır ve gıdaya kullanıma uygundur onayı alınmamış. Ama bu suyla limonata yapıyor birileri ve bunu satıyor, süper marketlerde.

Hiç unutmuyorum. Denetime gelen yetkili limonatayı hangi sudan yapıyorsunuz dediğinde işletme müdürü maden suyundan demişti. Ama takibi olmadığı için ve maden suyu gibi çok sert ve yüksek mineralli bir sudan limonata yapmanın uygulanabilir olmadığını bilmeyen yetkili bu söyleme inanmış ve numune alıp içeriğinde hangi suyun kullanıldığını tespit etmeye yönelik izleme yapmamıştı.

Özel sektörde ilanlara bakarsanız hep deneyim aranıyor. 1 yıl, 2 yıl, 5 yıl, deneyim. İstenen şey mühendislik deneyimi değildir kesinlikle, hileyi hurdayı bilme, buna alışmış olma, okulda aldığı etik eğitimi unutmuşluk, ama hileyi hurdayı, ahmaklığı, boş vermeyi bilme deneyimidir. Özetle söylemek isterim ki; özel sektörde gıda mühendisleri işlevini yerine getirmiyor. Bu mesleği seçmiş olmaktan artık utanır hale geldim. Utanmamın sebebi girdiğim işletmelerde hileleri önleyememem. Bunu halkımıza, sizin aracılığınızla, bu kadar yoğun gündem içinde haykırıyorum. Çocukken annemden duyduğum, sütçünün süte su katması hilesini tek hile olarak bilmek istiyorum. Yapılan hilelerden o kadar bezdim ki. Önleyemiyorum...

Bu nasıl bir işleyiştir. Devletin denetimden sorumlu bakanlık yetkilileri denetime geldiklerinde sadece tavana, tabana bakıyor. Toz yoksa, etraf derli topluysa uygundur diye rapor veriyor. Peki işin arka bahçesinde insan sağlığını hiçe sayarak yapılan uygulamalar. Bütün bunlar biliniyor da ses çıkarılmıyor mu diye düşünüyorum bazen. Çünkü neredeyse bütün işletmelerde aynı durumlar söz konusu. Buna anlam veremiyorum. Bana inanmanız için, herhangi bir gıda mühendisliği bölümünden her hangi bir hocaya bunları sormanızı isterim. Hileleri hocalarımız biliyor, sahada çalışan gıda mühendislerimiz biliyor ve ''devletin denetim ekibi'' biliyor ama hiç bilmiyormuşuz gibi bir durum var ortada. Evet UHT süt araştırılsın, bilimsel anlamda sorgulansın. Ama ona gelene kadar bence o kadar hile var ki. Mesela süt fabrikalarında beta laktam ve tetrasiklin grubu antibiyotik içeren sütler UHT'ye işlenebiliyor. Ya da kaşar peynirine işleniyor. Ama dökülmediği kesin".

Bakalım Tarım ve Köyişleri Bakanımız ve Sağlık Bakanımız bu mektup konusunda ne diyecekler?

Yavuz DİZDAR


http://www.dunyagazetesi.com.tr/yone...8_0_yazar.html

Bu yazı da "Temizbesin"e katkı için bir çok nedenden biri. "Temiz ve güvenli gıda istiyoruz".

Kiraz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-04-2010, 09:13   #84
Ağaç Dostu
 
Kiraz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-02-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 4,640
Galeri: 73
http://www.dunyagazetesi.com.tr/yone...8_0_yazar.html

Bu yazı da "Temizbesin"e katkı için bir çok nedenden biri. "Temiz ve güvenli gıda istiyoruz".



Bu da bir başka neden:

http://www.dunyagazetesi.com.tr/bebe...81_yazar.html?

".....Bütün hammadde "mecburen" Avrupa'dan alınıyor!

Üretim bütün ürünlerde çiftlikten üretim tesisine kadar denetim altında. Her aşamada örnekler alınarak test ediliyor. Şirket Türkiye'den hammadde sağlayamaya çalışmış, ancak ülkemizde organik sertifikalı ürünlerde bile kabul edilemez düzeyde kimyasal ilaç kalıntısı saptadıklarından vazgeçmek zorunda kalmışlar. Ülkemizden gönderilen beş kalem "organik" ürünün elmaların bir kısmı hariç hepsi geri döndürülmüş. Bu durum elbette şu anlama da geliyor; "organik denen üretim bile bu durumdaysa, vay diğer ürünlerin haline!" Ne hoş değil mi? Organik meyve üretimimiz anlaşılan bir masal, tükettiklerimiz tamamen kimyasal! Biz ne yiyoruz? Bu durumda çocukların taze sebze-meyve tüketmemeleri başlı başına bir avantaj haline geliyor....."

Kiraz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-05-2010, 14:39   #85
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

Alıntı:
Türkiye'nin en büyük süt fabrikalarından birinde mühendis olarak görev aldım. Kapasitesi günde 600 bin litre. Küflenmiş, iade kaşarlar ve bozulmuş beyaz peynirler, eritme tuzları ve antimikrobiyal maddeler (natamisin, potasyum sorbat, sodyum hipoklorit vb.) katkı maddeleri ile işleme tabi tutulup, eritme peyniri olarak değil, "taze kaşar" adıyla "katkısız ibareli" ambalajlarda satılıyordu. Kaymaklara, tereyağlarına renklerde düzeltme yapmak için, klorofil, karetenoid bileşikler ilave ediliyordu. Ama etikette katkısız, %100 doğal yazıyordu.

Sn. Kiraz,

Uzm.Dr. Yavuz Dizdar'ın yazısından alıntı yaptığınız mektupta dile getirilen haykırışı bizlere duyurduğunuz için teşekkürler. Sanırım süt ürünleri ve diğer gıdalar ile ilgili büyük cirolu firmaların yaptıkları ortaya dökülmüş.

İçine çıkar ve para giren herşey kirlenmeye mahkum. Peki Milletimizin sırtından milyarlarca dolar para kazanan bu asalaklar işi ne kadar ileriye götürebilirler? Hırsları yüzünden sonuna kadar. Dünyamızın üzerinde temiz ve güvenle tüketilecek gıda maddesi kalmayıncaya kadar. Herşey zehirleninceye kadar.

Onlar için tek önemli olan kazanacakları para, gerisi önemli değil. Kaç kişinin uygun olmayan gıdalar ile zehirleneceği veya yaşamlarından bozuk gıdalar ile kaç yıl çalınacağı hiç önemli değil.

Tarım Bakanlığının yaptığı denetimlere de güvenilemeyeceğini bir kez daha anlamış bulunuyorum. İşlerini gerektiği gibi yapmamaları için kendilerine çıkar sağlayan kişilerin çoğunlukta olduğu kurumlar zaten çalışamaz ve görevlerini yapamaz hale gelmişler. Daha doğrusu onlar da kapitalist sistemin parçası olmuşlar. Tek amaç para.para.para.

Daha söylenecek çok şey var . . . .

Saygılar


Düzelttiğim yazımda, daha önce Uzm.Dr. Yavuz Dizdar'ın mesleğini yanlış yazmış olduğum için kendisinden ve yazımı o haliyle okumuş olanlardan da ayrıca özür dilerim.


Düzenleyen Oğuz Karsan : 06-05-2010 saat 20:39 Neden: Uzm.Dr. Yavuz Dizdar'ın mesleğini yanlış yazmış olmam
Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2010, 19:53   #86
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
GDO'lu ürünlerde büyük artış

Mısır ve soya ithalatı kat kat arttı. Artışın GDO yönetmeliğinin ardından gerçekleşmesi, Bakan Mehdi Eker’in, bir gram bile GDO’lu ürün girmeyeceği sözünü yeniden gündeme getirdi.


GDO’lu Ürünlerin İthalatı ve Denetimine Dair Yönetmeliğin geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe girmesiyle birlikte düşen mısır ve soya ithalatı, yönetmeliğin değiştirilmesinin ardından 100 gün içinde patladı.

Değişikliklerin ardından mısır ithalatının 4 kat, soya ithalatının ise 18 kat arttığına dikkat çeken GDO’ya Hayır Platformu, ticaret ve rant için tüketicilerin ve çiftçilerin riske atıldığını vurguladı.

İTHALAT PATLAMASI YAŞANDI

GDO’ya Hayır Platformu, dün Ziraat Mühendisleri Odası’nda (ZMO) düzenlediği basın toplantısıyla GDO’lu Ürünler Yönetmeliği’ndeki değişikliklerin ardından GDO’lu ürün ithalatındaki artışa dikkat çekti. Platform adına konuşan ZMO Başkanı Gökhan Günaydın, 26 Ekim 2009 tarihinde çıkan yönetmelikle birlikte getirilen kurallar nedeniyle düşen GDO’lu ürün ithalatında 20 Kasım ve 20 Ocak’ta yapılan değişikliklerin ardından patlama yaşandığını söyledi. Günaydın, gıda ve yemlik mısır ithalatının 18 bin tondan 80 bin tona, yemlik soya ithalatının ise 10 bin tondan 294 bin tona çıktığını aktardı.

YÜZDE 8.3’Ü GDO’LU

Yönetmeliğin çıkmasının ardından bakanlık tarafından 11 Aralık 2009 tarihine kadar yapılan incelemelerde 1478 ithal ürünün 124’ünün GDO’lu olduğunun tespit edildiğini hatırlatan Günaydın, kasım ve ocak ayında yapılan yönetmelik değişiklikleri sonrası analiz zorunluluğunun ortadan kalkmasıyla, ürünlerin GDO’lu olup olmadıklarının belirlenemediğine dikkat çekti. İthal edilen ürünlerin ABD, Arjantin, Hindistan, Kanada ve Çin gibi GDO’lu üretim yapan ülkelerden getirildiğini belirten Günaydın, ithal ürünlerin analiz edilmemesinin vahim sonuçlara yol açacağı uyarısında bulundu.

‘GDO’LU ÜRÜN İTHALATI YASAKLANSIN’

Türkiye’ye yıllarca GDO’lu ürünlerin girişine seyirci kalan bakanlığa, risk yönetiminin devredilmesinin, kamu yararına sonuçlar doğuramayacağını belirten Günaydın, GDO’lu ürünlerin ithalatı ve transit geçişinin derhal yasaklanmasını istedi.



Türkiye’nin üretim kapasitesinin onarılması ve ihtiyaç duyulan tarımsal hammaddelerin yurtiçinde üretilmesi gerektiğini kaydeden Günaydın, “Halkın ve ülkenin yarar ve çıkarları, şirketlerin kâr hırsının üzerindedir. Tarım sektörünün üretim gücünün korunarak geliştirilmesi, halk sağlığının her türlü ticari kaygının üzerinde tutulması ve dünyanın en önemli gen merkezlerinden birisi olan ülkemizin genetik yıkıma sürüklenmemesi için ‘GDO’ya hayır’ diyoruz” dedi.

Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar da, Türkiye’nin GDO’lu üretim yapan şirketlerin kobayı haline getirilmesine izin vermeyeceklerini söyledi.

http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=2753

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-10-2010, 22:17   #87
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
"Domatesteki Tuta Zararlısı, GDO´ya İzin Çıkarttırabilir"

Aydın'ın Sultanhisar ilçesi Salavatlı beldesindeki Sel Group Sera İşletmesi Üretim Müdürü Mustafa Külcü, ''Tuta zararlısının bu kadar yayılmasının sonucu olarak da şu anda herkesin korkulu rüyası olan veya korkulu rüya olarak pompalanan GDO'lu bitkilerin önümüzdeki 1-2 yıl içinde önü açılacak'' dedi.
Sel Group Sel Group Sera İşletmesi Üretim Müdürü Külcü, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 65 dönümlük teknolojik seranın iki yıl önce 8 milyon avro yatırımla kurulduğunu belirterek, işletmede salkım domates üretimi yaptıklarını söyledi.

Üretimlerinin ihracata yönelik olduğunu, geçen yıl yaklaşık 500 ton civarında domatesi ağırlıklı olarak Almanya olmak üzere Rusya ve Norveç'e gönderdiklerini ifade eden Külcü, bu yıl ki hasatlara da başladıklarını belirtti.

Domatese 'Tuta' isimli yeni bir zararlının girmesiyle üretim alanlarında belirgin bir daralma olduğunu, bunun sonucu olarak özellikle ilk sera ürünlerinin çıktığı dönemle, son tarla ürünlerinin çıktığı dönem arasında bir boşluk doğduğunu, bunun da domates fiyatlarının yükselmesine neden olduğunu aktaran Külcü, şöyle konuştu:

''Bizim duyduğumuz kadarıyla Antalya'daki sera alanlarında yüzde 30-40 gibi domates ekim alanlarında daralma var. Sera ürünleri çıktıktan sonra da domates belki bir miktar ucuzlayacaktır. Ama Ocak-Şubat ayına kadar çok da ucuzlayacağını zannetmiyorum.

Yeni gelen bu zararlının yanında, bir çok hastalık ve zararlı da var. Bakteriyel solgunluk ve sarı yaprak kıvırcıklığı diye virüsler var. Bunun yanında Avrupa'da görülen, ülkemizde yeni olan pipino virüsü, benekli solgunluk virüsü gibi yeni hastalıklarda var. Bunların hepsi bir araya eklenince üretim maliyeti yükseliyor. Çünkü, biyolojik mücadelesinden, kimyasal mücadelesine kadar bir çok pahalı kalem, hep işin içine giriyor ve domatesin kilogram maliyeti üst düzeylere çıkıyor. Domates artık ucuz bir ürün olmaktan çıkıyor.''

Külcü, tuta zararlısıyla mücadelenin teknik bir mücadele olduğunu, bu nedenle tarım işletmelerinde teknik altyapının iyi olması gerektiğini vurgulayarak, teknik altyapısı iyi olmayan işletmelerin, 'Ben bu kimyasalı attım, öldü' gibi bir mantıkla başarılı olamadığını belirtti.

Mustafa Külcü, şöyle devam etti:

''Bu da bize neyi gösteriyor? Artık amatör, yarı amatör seracılıktan, profesyonel seracılığa bir nebze olsun geçiş olması gerektiğini gösteriyor. Çünkü, pazar da ihracat da bunu istiyor. Bu şekilde bir düzen istiyorlar. Daha dikkatli, daha kontrollü işletmeler gerekiyor.

Artık bu, hayatın bir gerçeği haline geldi. Herkes bununla yaşamayı öğrenecek. Domates artık ucuza mal olmuyor ne yazık ki.
Köylü üreticisi, domates ektiği zaman, özellikle tuta gibi bir zararlıyla mücadele edemeyecek. Dolayısıyla zarar edecek. Bir süre sonra da 'Zarar ediyorum' diyerek hiç yapmayacak. Zaten daralıyor domates alanlarımız, git gide daha daralacak.''

-GDO'YA İZİN ÇIKABİLİR-

Tuta'nın bu kadar yayılmasının sonucu olarak da şu anda herkesin korkulu rüyası olan veya korkulu rüya olarak pompalanan GDO'lu, yani genetik değişime uğramış bitkilerin önümüzdeki 1-2 yıl içinde önü açılacak'' diye konuşan Külcü, bunun gerçekleşeceğinde de emin olduğunu söyledi.

Tuta'nın zararına karşı koruyucu olarak 'bacillus thuringiensis' diye bir bakteri kullanıldığını aktaran Külcü, ''Onun geni aktarılmış domates ırkları var. Firmalar, 'İşte bu geni aktardığımız zaman tutadan kurtuluyoruz' gibi ibareyle veya farklı genler aktarılmış bir domates ırkıyla karşımıza çıkıp çiftçiyi, üreticiyi yönlendirebilirler. Bu şekilde büyük kayıplar olduğu için de engellemelerin kalkması için çok rahat siyasi baskı oluşturabilirler'' diye konuştu.



http://www.ekolojistler.org/domatest...tirabilir.html

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-12-2010, 09:57   #88
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
GDO’lu ürünler nerede?

İthal edilen 32 çeşit GDO’lu ürünler nerede?

Ey tüketiciler merak etmiyor musunuz?

Biyogüvenlik Yasası ve GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) Yönetmeliği 26 Eylül 2010’da yürürlüğe girdi.

Yasa ve yönetmeliğe göre, içeriğinde binde 9’un üzerinde GDO içeren gıda ürünlerinin etiketinde “genetik yapısı değiştirilmiştir” veya “genetik yapısı değiştirilmiş üründen üretilmiştir” ibaresinin yazılması gerekiyor.

Türkiye’ye 32 çeşit GDO’lu ürünün girişine izin verildi. Bugüne kadar gıda üreticilerinden hiç biri GDO ibaresini etiketine yazmadı.

Yem amaçlı ithalatına izin verilen soyadan yem üreten bir iki firma, ürettikleri yemin ambalajına “soya küspesi genetik olarak değiştirilmiş soyadan üretilmiştir” ibaresini yazıyor.

İthalatına izin verilen GDO’lu ürünler arasında soya, mısır, kanola, şekerpancarı, patates, maya gibi gıda sektöründe yaygın kullanılan ürünler var.

Bu ürünleri kimler hangi ürünlerde kullanıldı bilinmiyor. Tüketiciler farkında olmadan ithal edilen GDO’ lu ürünleri afiyetle tüketiyor.

Daha önce hem bu sütunda hem de haber olarak DÜNYA Gazetesi’nde GDO’lu ürünlerin neden etiketlenmediğini sorduk. Tarım ve Köyişleri Bbakanlığı’ndan hiçbir ses seda çıkmadı.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ve bakanlığın tüm yetkilileri her fırsatta tarım konusunda yıllarca çıkarılmayan yasaları çıkarmakla övünür. Doğrudur. Bu dönemde pek çok yasa çıktı. Fakat, yasa çıkarmak kadar, uygulamak ta çok önemli. Uygulanmayan yasayı çıkarsanız ne olur?
Bakanlık, 26 Eylül itibariyle yürürlüğe giren Biyogüvenlik Yasası ve ilgili yönetmeliğin uygulanmasını neden takip etmiyor?

İthalatına izin verilen GDO’lu ürünlerin nerelerde kullanıldığı biliniyor mu?
Bakanlık, GDO’lu ürünlerle ilgili herhangi bir denetim yapıyor mu? Yapılıyorsa sonuçları açıklanabilir mi?

Söz konusu yönetmelik ile ürünlerinde GDO kullanmayan imalatçılara GDO kullanmadığını etiketine yazma hakkı tanınıyor. Bu konuda da bir çekingenlik, ürkeklik var. Ürünlerinde GDO kullanmayan firmalar da bunu etiketine yazmıyor.

GDO’lu ürünleri imalatta kullananlar tüketiciyi aldatarak bunu etiketlerine yazmıyor. GDO’lu ürünleri kullanmayan firmalarda bunu etiketine yazmıyorsa ortada bir sorun var.
Daha önce yazdığımız gibi, Konya Şeker Fabrikası ürettiği şekerin ambalajına “ % 100 pancar şekeri- GDO içermez” diye yazdığı için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu tarafından reklam durdurma cezası verildi. Konya Şeker, buna itiraz etti ve konu yargıya taşındı.

Reklam Kurulu bu cezayı yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden bir hafta önce vermişti. Yönetmelik yürürlüğe girince, Konya Şeker, yasal hakkını kullanarak yeniden “GDO içermez” ibaresini ambalajlarına yazmaya başladı. (Gıda Hareketi'nin notu: Konya Şeker'in notu doğru değil. Çünkü Türkiye tüm şeker pancarı tohumlarını ithal ediyor ve Türk Şeker resmi olarak Konya Şeker'in ibaresini aksini itiraf etmektedir.)

Dünya Gazetesi olarak konuyu gündeme taşımamız üzerine, Fikir Sahibi Damaklar bir kampanya başlattı. Defne Koryürek’in sözcülüğünü yaptığı Fikir Sahibi Damaklar, etiketine “GDO içermez” yazan ilk üç firmayı kamuoyuna duyuracaklarını ve tüketicileri bu ürünleri almaya teşvik edeceklerini duyurdu.

Defne Koryürek’in bu girişimi üzerine İstanbul’da faaliyet gösteren Orvital Organik Gıda Ürünleri’nin de ürettiği tavuk etine ve yumurtaya “Orvital tavukları, GDO içermeyen tamamen doğal, organik yemlerle beslenir” ve “Orvital tavuklar GDO içermeyen yemlerle beslenir” ibaresi yazdığı belirlendi.

Orvital’in kurucularından Muharrem Doğan, organik ürünlerde GDO’lu ürünün zaten kullanılamayacağını belirterek şunları anlattı: “Biz daha önce, “GDO içermez” diye yazmak istedik. Fakat sertifikasyon kuruluşu bunun haksız rekabete neden olacağını belirterek izin vermedi. GDO Yönetmeliği yürürlüğe girince kimseye sormadan yazmaya başladık. Tüketicinin dikkatini çekti ve ürünlerimize ilgi daha da arttı.”

Türkiye’ye ithal edilen soyanın yüzde 90-95’inin GDO’lu olduğunu hatırlatan Muharrem Doğan, daha önce organik soya ithal ettiklerini, ancak şimdi Samsun Alaçam’da 400- 450 dönüm alanda organik soya üretimine başladıklarını ve kendi ihtiyaçlarını buradan karşıladıklarını söyledi.
Muharrem Doğan, Çanakkale Ayvacık’ta et üreticileri birliği ile anlaşmaya vardıklarını, yakında organik kırmızı et üretimine başlayacaklarını ve bu etin etiketine de “GDO içermez” ibaresini koyacaklarını sözlerine ekledi.

Özetle, GDO’lu ürünleri gıda ürünlerinde kullanan firmalar yasaya aykırı bir biçimde etiketlerine GDO’lu olduğunu yazmıyor. Tarım Bakanlığı da buna göz yumuyor.

Ürünlerinde GDO’lu ürün kullanmayan firmalar neden bunu etiketlerine yazmıyor?
Bizim bilmediğimiz bir baskı mı var? Yoksa GDO’suz ürün üreten firma kalmadı mı?
Tüketici yediği üründe GDO olup olmadığını nasıl öğrenecek?
İthal edilen 32 çeşit GDO’lu ürünler nerede?
Ey tüketiciler merak etmiyor musunuz?

http://www.gidahareketi.org/Gdo%e2%8...67-yazisi.aspx

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-01-2011, 09:08   #89
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
Yorumsuz:

Nedir bu GDO gerçeği
http://www.odatv.com/n.php?n=nedir-b...egi-2808091200

Beterin beteri var..
http://www.odatv.com/n.php?n=beterin...var-2910091200


GDO ZEHİRLERİNİN ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİYLE İLGİSİ NE?
http://www.odatv.com/n.php?n=gdo-zeh...-ne-0411091200

Prof. Dr. Tayfun Özkaya

...

GDO’LU ÜRÜNLERİ DENETLEMEK OLANAKSIZLAŞACAK
http://www.odatv.com/n.php?n=gdolu-u...ak--0511091200

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-01-2011, 14:00   #90
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-11-2010
Şehir: İstanbul-Balıkesir
Mesajlar: 1,734
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Nergis Mesajı Göster

Tuta'nın zararına karşı koruyucu olarak 'bacillus thuringiensis' diye bir bakteri kullanıldığını aktaran Külcü, ''Onun geni aktarılmış domates ırkları var. Firmalar, 'İşte bu geni aktardığımız zaman tutadan kurtuluyoruz' gibi ibareyle veya farklı genler aktarılmış bir domates ırkıyla karşımıza çıkıp çiftçiyi, üreticiyi yönlendirebilirler. Bu şekilde büyük kayıplar olduğu için de engellemelerin kalkması için çok rahat siyasi baskı oluşturabilirler'' diye konuştu.[/COLOR]


http://www.ekolojistler.org/domatest...tirabilir.html
Yiyecek diye neler yiyoruz. Çok şükür valide sultan domates almıyor mevsimi olmadan. Para uğruna, biraz daha fazla kazanayım uğruna tüketicinin sağlığıymış, canıymış kimin umurunda. Gözünü sevdiğimin Abd'si yok olmadı gitti

Ayrıca şunu eklemek istiyorum. Annem bu akşam ekmek kadayıfı tatlısı yaptı. Şerbeti üzerine bir konuşma yaptık. Şerbetini tatlıcıdan alsaydınız dedim. Şerbetinin mısır glikozu olduğunu öğrenmişler ve genel olarak ithal mısırdan yapıldığı için içerisinde gdo olabileceğini düşünmüşler. Aklıma diğer şerbetli tatlılar geldi. Şimdi bizim satın aldığımız bütün şerbetli tatlıların gdolu olma ihtimali yüksek öyle değil mi


Düzenleyen furkan yıldız : 21-01-2011 saat 07:34 Neden: ekleme
furkan yıldız Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 19:16.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024