09-11-2005, 22:36 | #34 |
Ağaç Dostu
|
Bu bir oyun değil bir yemek hiç değil yazacak yer bulamadım topik açmaya da şimdilik değmez... mandalina yiyordum da kabuklarını kaloriferin üzerine koyunca oda mis gibi koktu oda kokusuna gerek kalmadı şiddetle önerilir |
09-11-2005, 23:57 | #35 |
Ağaç Dostu
|
Bu bölüme girmemiştim hiç.. Çocukluğum geldi aklıma.. Zerdali ağaçları, erik ağaçları.. Rahmetli dedemin yaptığı kızak.. Sanırım hala köydeki evimizde duruyordur.. Gündöndü ( ayçiçeği ) saplarından at yapar oynardık.. Göl kenarında "pıta" dediğimiz bir bitki vardı.. Onlardan şapka örerdik.. Zerdali çağla'larının çekirdekleriyle oynardık "tavuk mu horoz mu" oyununu !! Akasya yapraklarını koparıp "seviyor sevmiyor" oynardık !! |
18-11-2005, 10:01 | #37 |
Ağaç Dostu
|
http://www.agaclar.net/index.php?id=2985 buyurun bakalım |
18-11-2005, 10:14 | #41 |
Ağaç Dostu
|
Aklıma gelinciklerden yaptığımız gelinler geldi yazıyı okurken. Gelincik tomurcuğunun içini açar, buruşuk yapraklarını dışarıya çıkarırdık. Yeşil kısmını koparmaz pelerini olurdu gelinin. Daha önceden açmış gelincigin ortasından da kafa yapardık üstüne. Siyah püskülleri de saçları olurdu gelinimizin. Hey gidi günler hey! Şimdiki çocuklar biliyorlar mıdır bu oyunları acaba? |
19-11-2005, 21:27 | #46 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
yazı çok güzel olmuş.. ben de bu oyunlara yetişebildim.. şimdiki çocuklar ufak yetişkinleri oynuyor malesef.. çocukluk kavramı da kaybolma tehlikesiyle karşıkarşıya.. göstermelik iki salıncak bir kaykaydan oluşan, apartmanların arasına sıkıştırılmış, güneş almayan, ağaçsız, çiçeksiz parklar... çocuklara fazla bir seçenek de kalmıyor ki |
|
21-12-2005, 21:49 | #47 |
agaclar.net
|
Mehmet Saygın'dan rica etmiştim, arkadaşı Ilgaz Özveren de bir tane çizmiş. Sonuçta çocuk oyunlarınızın ikisi resimlenmiş oldu :) Boyamalarını ben yaptım, bu konuda sorun varsa suçlusu benim :) http://www.agaclar.net/index.php?id=2985 Çok teşekkürler. Umarım birlikte çalışmalarımız devam eder... |
23-12-2005, 17:14 | #49 |
agaclar.net
|
|
04-01-2009, 20:02 | #51 |
Ağaç Dostu
|
Haşhaş kapsülleri olgunlaşınca üst kapağını açar, içine karadut ve böğürtlen doldurup, bir güzel karıştırır yerdim. Ebegümecinin iri çiçeklerini toplardım, yaprağını koparıp, itinayla biraz ucundan ikiye ayırırdım, yanaklarıma, çeneme yapıştırırdım.(Yapışır o ikiye ayrılan kısım.) Şimdiki venedik maskları gibi dolanırdım ortalıkta, bazen de kızılderilicilik, kovboyculuk oyunlarında kabilemin işareti olurdu yapraklar. Annemin ahşap dikiş makaralarını hala, amca oğullarıyla tele geçirir, araba süsü vermeye çalışırdık. Hatırladıkça yazarım yine. |
04-01-2009, 20:11 | #52 |
Ağaç Dostu
|
Boş gazoz şişesine su, toz şeker ve gülyaprakları koyardım, elimde bir sopayla eze, karıştıra gül şerbeti yapardım, bana da çok tatlı gelirdi. Adı çobantası olan bitkinin uçlarındaki kalp şeklinde olan yan dalcıkları kopmayacak kadar aşağı doğru sıyırır, doğal bir çıngırak yapardım. |
06-01-2009, 00:05 | #54 |
Ağaç Dostu
|
Yazdıklarınızı okurken, çocukluğumun büyük kısmının geçtiği toros yaylalarına daha da çok özlem duydum.. Gerçi henüz gencim ama yine de çocukluğumu doğayla başbaşa, köy kadar küçük bir ilçede, her istediğimizi bulamayacağımız kadar sınırlı imkanları olan bir ilçede geçirdiğim için şanslıyım.. Ormanlık tepelerde gezer, kalın çam ağacı kabukları getirirdik evin bahçesine. Sonra onları tırtıklı bir zemine sürte sürte dışlarındaki kaba kısmı rendeler, içlerindeki kıpkızıl kısmı açığa çıkarırdık. Bu kısmın şekil alması kolay olurdu, yine tırtıklı yere sürterek dikdörtgen, silindir, yuvarlak şekiller yapar, bunları hayal gücümüze göre toplu iğnelerle birleştirir, oyuncak yapardık. Bebekler, arabalar, yatak ve yastıklar... Adını bilmediğim bir bitki vardı, renk renk minicik çiçekleri olurdu. Bir dalın üzerinde birçoğu sıralanırdı. Bunları dalından koparınca ortaları delik kalırdı, bu çiçekcikleri sırayla saman ya da ince dallara geçirir, sonra da bunları renkleri bozulmadan kurutma yolları arardık..(annemizin saç spreyini sıkardık üzerlerine ama işe yaramazdı) Gece mavisi renginden daha bol bulunurdu, arada pembe ve beyaz da bulurduk.. Yerfıstıklarını ise değişik bir metodla birbirlerine birleştirip "fıstık adamlar" yapardı kimi çocuklar, ben hiç yapamadım, çok özenirdim Çam iğnelerinden zincir yapardık biz de Tırnaklarımıza yapıştırdığımız çiçek yaprakları ise "cosmos" yapraklarıydı, birçok rengi olurdu bahçede, taç yapraklarını koparır, yalar, tırnaklarımıza yapıştırırdık Biçilmiş buğday tarlalarında kalan saplardan biraz toplar, içleri boş bu sapcıkları boy boy keser ve uzundan kısaya doğru yerleştirip hepsini yanyana tepelerinden dikerdim ve kapılara asardım Yine buğdaylar henüz yeşilken saplarını koparırdık, belli bir kısmı olurdu, o kısmı alıp üflerdik, düdük sesi çıkardı.. Bir kez bir piknikte, bir amca, çam ağacından küçük bir dal kesmişti ve büyük bir beceriyle ortasını boşaltmıştı, ağız kısmına özel şekil verip gövdesine delikler açmıştı ve müthiş bir flüt yapmıştı bana.. Hala unutamam.. Tabii dal kuruyunca ses çıkmaz olmuştu Şimdilik hatırlayabildiklerim bunlar.. Keşke şimdi de hayatım o kadar tasasız olsa da, tüm vaktimi doğada gezip, köy çocuklarıyla koşturarak harcayabilsem.. |
|
|