18-08-2006, 15:18 | #31 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 05-05-2006
Şehir: samsun
Mesajlar: 77
|
'Ceviz ağacı altında yatan iflah olmaz'.Derler.Anlatılmak istenen ;çok koyu gölgesi olduğundan atının soğuk olması ve insanın uzun süre kaldığında hastalanabilecegi olsa gerek. |
18-08-2006, 20:34 | #34 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: K.Maraş
Mesajlar: 278
|
Alıntı:
Şaka bir yana; alıç ağacımın bulunduğu saksıda, alıcın hemen dibinde bir ceviz çıkmıştı. Bir müddet sonra boyu alıcı geçti. Alıç ağacı günden güne kötüleşmeye başladı. Yaz mevsimi olduğu için saksılarını ayıramadım. Sonra cevizin gövdesini eğerek alıçtan uzaklaştırdım. Şimdi alıç düzeliyor. Yeni yeni yapraklar çıkarıyor. Acaba cevizin gerçekten öldürücü bir etkisi var mı? Yoksa "adı çıkmış dokuza inmez sekize" durumu mu var? |
|
31-08-2006, 19:34 | #36 |
Ağaç Dostu
|
NOEL AĞACI Noel şenlikleri sırasında ışık ve süslerle donatılan ağaca denilmektedir. Yaprak dökmeyen ağaçları ve çelenkleri ölümsüz yaşamın simgesi olarak kullanmak, eski Mısırlıların, Çinlilerin ve Yahudilerin ortak bir geleneği idi. Avrupalı putperestler arasında yaygın olan ağaca tapınma, hıristiyanlığı benimsemelerinden sonra, İskandinavyalıların şeytanı korkutup kaçırmak ve Noel zamanında kuşlar için bir ağaç hazırlamak üzere ev ve ambarlarını yılbaşında ağaçlarla donatma geleneği biçiminde sürdü. Almanya'da da kış ortasına rastlayan tatillerde evin girişine ya da içine bir Yule (yeni yıl) ağacı konuyordu. Günümüzdeki Noel ağacı Almanya'nın batısından kaynaklandı. Ortaçağda Adem ve Havva'yı canlandıran gözde bir oyunun ana dekoru, Cennet bahçesini temsil eden ve üzerinde elmaların bulunduğu bir çam ağacıydı. Adem ve Havva yortusunda (24 Aralık) Almanlar evlerine böyle bir Cennet ağacı dikerler, üzerine Komünyon'daki kutsanmış ekmeği simgeleyen ince, hamursuz ekmek parçaları asarlardı; bunların yerini daha sonra değişik biçimlerdeki çörekler aldı. Ayrıca bazı yerlerde Hz. İsa'yı simgeleyen mumlar eklendi. Noel mevsiminde ağaçla aynı odada Noel piramidi de bulunurdu. 16. yüzyılda Noel piramidi ve cennet ağacı birleşerek Noel ağacını oluşturdu. İngiltere'ye 19. yüzyıl başlarında ulaşan Noel ağacı, Kraliçe Victoria'nın eşi Alman prens Albert'in desteği ile bu yüzyılın ortalarında yaygınlaştı. O dönemde Noel ağaçları, dallarına kurdela ve kağıt zincirlerle asılmış mum, şekerleme ve keklerle süsleniyordu. Göçmen Almanların Kuzey Amerika'ya 17. yüzyılda götürdükleri Noel ağacı, 19. yüzyılda moda oldu. Gelenek Avusturya, İsviçre, Polonya ve Hollanda'da da yaygındı. Japonya ve Çin'e 19. ve 20. yüzyılda Amerikalı misyonerlerin tanıttığı Noel ağaçları ince işlenmiş kağıt süslerle donatılıyordu. |
31-08-2006, 19:34 | #37 |
Ağaç Dostu
|
- Yahuda iskaryot, isa peygamberi yahudilere 30 gümüş karşılığında ele verdikten sonra, utancından ve pişmanlıktan kendini bir erguvan ağacına asar. Aslında o saate kadar beyaz çiçekler açan ağaç, utançtan artık eflatun açar. İngilizcede erguvan ağacının karşılı Judas tree dir. Yani Yahuda ağacı. - Adem ile Havva, bilgi ağacının meyvesini yedikten sonra çıplak olduklarını fark ederler. Bu yüzden incir ağacının yapraklarıyla örtünürler. - Budistler Buda'nın incir ağacının altında 7 yıl meditasyon yaptıktan sonra aydınlandığına inanırlar. ama bunları hurafe diye adlandırmak pek doğru olmaz zannediyorum. |
31-08-2006, 19:42 | #38 |
Ağaç Dostu
|
İskandinav Mitolojisinden;İlk insan Buri. Buri'nin ,bir devin kızı olan Bolthor ile evli bir oğlu vardır;Bor. Bolthor'u Odin,Vili ve Ve birleşerek Bor'a uygun bir biçimde yarattılar.Ve şeklinden dolayı Ymir'i öldürdüler.Ve sonra iki tane ağaç yarattılar. Düşünen, nefes alan,duyan ve de görebilen iki ağaç... Bu ağaçlar insan ırkının ilk modelleriydi. Erkeğe Askr (ash tree => Kül ağacı),dişiye de Embla (Sarmaşık) dediler. Ardından Asgard'ı yarattılar.Tanrıların meskenini. Bazı versiyonlarda kader ağacı Yggdrassil'den bahsedilir. Onun ne kadar ihtişamlı olduğunu, dünyanın merkezinde nasıl görkemli bir şekilde yükseldiğini tasvir ederler. Ağacın altındaki kader kuyusu feminen formu olarak tasvir edilir. Ve insan hayatının buradan başladığı düşünülür. Bazı versiyonlarda da Tanrıların büyük meclisinin burada toplanıp kararlar aldığından bahsedilir. Bu ağaç üç köklüdür; Bu köklerden biri cehenneme kadar uzanır, diğeri devler ülkesine gider ve sonuncu kök de insanların dünyasına gider. Bütün dünyanın mutluluğu bu ilk ağaca bağlıdır. |
31-08-2006, 19:43 | #39 |
Ağaç Dostu
|
- Hızır ve İlyas peygamberlerin buluştuğu gün olan hıdırellezde, gül ağacının altına, küçük taşlarla, istenen şeyin resmi yapılır. Böylece dileğin gerçekleşeceğine inanılır. - Tunceli çevresindeki yıldırım çarpması sonucu yanmış kurumuş ağaç ziyaret işlemi görür. O'na kimse dokunmaz. Bazı hallerde yıldırım çarpması sonucu yanan ağaçların kütükleri özel hanelerde kutsal mekan olarak ziyarete açılırlar. Halk bu türden yerleri muhtelif ihtiyaçları için ziyaret eder. |
31-08-2006, 19:47 | #40 |
Ağaç Dostu
|
Uzun yıllar önce budist bir rahip nirvanaya ulaşmak için bi ibadete girişmiş. Rahip dini inanışına göre 3 ay uyumayacakmış. Başlamış oruca. 1 ay geçmiş, 2 ay geçmiş rahipte tık yok derken son ayın son haftası gelmiş. rahip zor dayanıyormuş. Son günler de geçmeye başlamış ve ibadetin son günü yani 90. gün rahibin çok uykusu gelmiş. Öyle ki göz kapakları kendiliğinden kapanıyormuş. Rahip düşünmüş ve ibadetini bozmamak için göz kapaklarını kesmiş ve fırlatıp atarak son günü de uyumadan geçirmiş. Ancak nirvanaya ulaşmış mı ulaşamamışmı bilinmiyor ama fırlatıığı göz kapakları toprağa düşmüş ve düştükleri yerde bir bitki filizlenmiş. Şu an bu bitkiye de çay diyoruz. O günden sonra o bitkiyi kaynatıp içenlerin uykusu gelmezmiş... |
01-09-2006, 09:12 | #41 | ||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 06-06-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 267
|
Alıntı:
Alıntı:
Sn. Murat ÖZDİL Hoca; "Ceviz ve çam ağaçlarının dibinde ot yetişmediğini, genellikle ağacın yaprak çapı kadar bir alanın tamamen boş olduğunu, hatta Anadolu'da ceviz ağacının altında uyunmayacağına ilişkin deyimler ve inanışlar olduğunu (Ceviz ağacının altında yatıp uyunmaz, uykusu ağır olur. baş ağrısı yapar)" söylemişti. Ardından Sn. Celalettin KIZILKAN Hoca; "ceviz ağacının JUGLANS denen bir madde salgıladığını, o yüzden de dibinde ot bitmediğini eklemişti. http://www.akvaryumkulubu.org/vbulle...t=27985&page=8 Saygılar, |
||
02-09-2006, 09:42 | #42 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
|
|
02-09-2006, 12:03 | #43 |
Mehmet Emin
Giriş Tarihi: 02-09-2006
Şehir: Antalya
Mesajlar: 3
|
Ceviz
Doğrusu, erkenci davranıyorum. Henüz sitedeki konulara göz atma aşamasındayken, dün kayıtlı kullanıcı olup, bugün ikinci iletimi yazarken bunu düşündüm; aceleci davrandığımı. Temmuz ayında Ankara’daydım. TÜBİTAK’ın kitap satış yerine uğradım. Oradan aldığım birkaç kitabı hem kendim okumak hem de liseye geçen kızıma okutmak istemiştim. İşte, aldığım kitaplardan biri de Cenk Durmuşkâhya’nın “Bitkisel Hayat” adlı kitabıydı. Buradaki yazılarda ceviz ağaçlarının konusu ve Tunceli adı geçince önce Cahit Külebi’nin şiirindeki şu kısım aklıma takıldı: Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz! Sonra da sözünü ettiğim, yumuşak üslupla anlatılan kitabın 85 inci sayfasında geçen şu cümleler: “Yine ekonomik önemi bir hayli fazla olan ve dünyadaki ilk çıkış yeri Tunceli olarak kabul edilen ceviz ağacı (juglans regia) ise kahverengi bir oduna sahiptir…” Merakım şu, bir bitkinin elbette dünyaya yayıldığı bir veya birkaç yer vardır da, bunu nasıl belirliyorlar ve böyle kesin bir cümle kullanıyorlar, bilim adamları Tunceli’ne gidip bu ağacın geçmişini mi incelemişler acaba? Yoksa daha kolay bir yol, yordam mı var? Burdur ve İçel taraflarında kullanılan bir atasözümüz şöyle diyor: "Cevizi karga diker, kızılcık kendi biter." |
07-09-2006, 20:09 | #44 |
Ağaç Dostu
|
Ağaç besleme bayramı : Çin- Gelaolar Gelaolar, Bahar Bayramı ve Gelao Yeni Yılı olmak üzere yılda iki kez bayram kutlarlar. Bahar Bayramı'nın tarihi, örf ve adetleri Han Milliyetiyle hemen hemen aynıdır. Dolayısıyla Gelaolar da Hanlılar gibi bu bayrama büyük önem verirler. Gelaoların ikinci bayramı olan Gelao Yeni Yıl Bayramı ay takvimine göre, yılın 3'üncü ayının 3'üncü günü kutlanır. Gelaolar yaşlı ağaca taparlar. Dolayısıyla Gelaolar, bayram sırasında ağaca yemek verir. Bu, Gelao Yeni Yıl Bayramı'nın en önemli içeriğini oluşturuyor. Gelaoların "Ağaç Besleme" ya da "Ağaca Tapma" geleneği, dünyadaki herşeyin ruhu ve canı olduğuna inanmasından kaynaklanıyor. Bayramın ilk günü "Kaplan Günü" olarak ta adlandırılır. Bu gün her aile, pirinçten yapılan içki, domuz eti, balık ve yapışkan pirinçten yapılmış pilav gibi yemekleri yanlarına alıp dağdaki ağaca tapınmaya giderler. Dağa çıkan kalabalık, en yüksek ve eski ağacı seçerek, ağaca tapınma töreni düzenlerler. Tören sırasında kişiler ağacın önünde fişek patlatır, kağıt para ve tütsü yakar, diz çöküp ve alınlarını yere koyarak ağaca ibadet eder. İbadet bitince, bazı kişiler ağaç kabuğunu üç yerinden keser, bazıları ise ağacın kesilen yerine et, pilav doldurup, içki döker ve sonra kesilen yeri kırmızı kağıtla kapatır. Ağaca yemek verirken, farklı ağaca farklı sözler söylerler. Örneğin, eğer yemek verdiği ağaç meyve ağacı olursa, bu ağaca "Pilav verdim salkım salkım, et verdim topak topak meyve ver" diye bol meyve alımı dileğinde bulunur. Ağaca tapınma töreninden sonra kişiler bir araya gelerek bayramı kutlarlar. Bazı bölgelerde ise Ay takvimine göre yılın 8'inci ayının 15'inci günü köydeki kutsal ağaç olan "Budalık ağacı"na boğa yüreği ve taze pirinçten yapılan pilav gibi yemekler verilerek bereket yılı dileğinde bulunurlar. Kaynak : Çİn uluslar arası radyosu |
07-09-2006, 20:20 | #45 |
Ağaç Dostu
|
Hep yazıcam diyorum, sonra unutuyorum. Aklıma gelmişken yazayım. Gerçi herkes biliyodur ama gene de bulunsun. Hz. Nuh'a kopacak olan tufana karşı, bir gemi yapması vahiy olur ve her hayvandan bir çift yanına alması buyrulur. Hz. Nuh'ta emre uyarak denilenleri yapar. Tufan kopar. 40 gün suda kalırlar. Artık bütün yiyecekleri bitmiş, ambarlar boşalmıştır. Ambarın dibinde kalanları bir araya toplarlar ve hepsini haşlayarak yerler. Bu şekilde hayatları kurtulur. Daha sonrada karayı bulurlar zaten. İşte bu olayın anısına her muharrem ayının 13ü aşure pişiriyoruz. (pek severim) |
04-10-2006, 00:45 | #46 |
agaclar.net
|
'Doğaüstü güçlere sahip' ağaç için büyük kavga
'Doğaüstü güçlere sahip' ağaç için büyük kavga Endonezya’da, doğaüstü güçleri olduğu söylentisi yayılan 100 yıllık banyan ağacının dallarının Müslüman bir grup tarafından kesilmesi tartışmalara neden oldu. Parklardan sorumlu Sarwo Handayani, Cakarta kent merkezinde yeni otobüs hattı yolu yapımı sırasında, Hindistan mitolojisinde önemli bir yeri olan ve ölümsüz kabul edilen banyan (Hint inciri) ağacının kesilmesinin kötü şans getireceği söylentilerinin yayıldığını anlattı. Handayani, söylentilerin ardından pazar günü saldırıya uğrayan ağacın dallarının kesildiğini, yalnızca gövdesi kalan ağacın yaşayıp yaşamayacağının bilinmediğini söyledi. Ağacın doğaüstü güçleri olduğu iddialarını reddeden Handayani, olayın dün polise yapılan şikayetle ortaya çıktığını kaydetti. Yerel Müslüman bir grubun lideri olan Zeynel Arifin de, banyan ağacına saldırıyı üstlenerek, ağacın kesilmesinin mistik güçleri olmadığını kanıtladığını söyledi. Arifin, bir ağacın bir insandan daha güçlü olduğuna kimsenin inanmayacağını, ağacın kesilmesi eylemini İslamı yaymak için yaptıklarını belirtti. Kaynak:http://www.milliyet.com.tr/2006/10/03/son/sonyas11.asp |
04-10-2006, 08:46 | #48 |
Ağaç Dostu
|
Konu içeriğinden kaymaya müsait ama yukarıdaki kahve konusundan sonra eklemesemde olmayacak. Domalan Mantarı denen tür (Tuber melanosporum) domuz tarafından toprak altından bulunur. Fransız Mutfağinda çok ayrı yeri vardır. Domuz bulur ama yemesine müsade edilmez. Yani tam tersi. Aşağıda Mantar avına çıkmış köylü ve av domuzu |
04-10-2006, 17:32 | #50 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 04-10-2006
Şehir: Almanyanin bence en güzel sehri olan(Speyer)de yasiyorum.
Mesajlar: 12
|
Alıntı:
|
|
04-10-2006, 19:01 | #51 |
agaclar.net
|
Sapının olduğu kısım tersi |
06-10-2006, 13:09 | #52 |
Ağaç Dostu
|
Bakış açımız bizim yemeklere tepkimizi belirliyor. Bal yiyorsanız, nasıl elde edildiğini de biliyorsunuzdur. Himç kimse buda nereden çıktı demiyor. Değil mi? Bize göre normal, Çin de iken alışveriş merkezi içinde çekirdek fıstık satıcılarımız gibi çeşit çeşit çekirge kuruyemişleri! satan satıcılar vardı. Onlarda bu çekirgeleri bizim kabak çekirdeği yediğimiz gibi külahlara koyarak dolaşırken yiyorlardı. Hadi, gelin, boğaza karşı tuzlu, çifte kavrulmuş çekirge partisi yapalım. |
06-10-2006, 16:00 | #53 |
Ağaç Dostu
|
Halk İnanışları Güneş ve ay tutulmalarında silahla ateş edilir. Baykuşun evin üzerinde ötmesi evden cenaze çıkacağına işarettir. Örümceğin, kaygılı, dertli eve ağ ördüğüne inanılır. Kalabalık halinde bulunan karıncaların üzerine tükülürse bereket getireceğine inanılır. Yusufcuk kuşu (Gugukcuk), güvercin ve kırlangıç gibi kuşların vurulması günah sayılır. Yusufcuk kuşunun insan olduğuna inanılır. Nazara çok inanılır. Bazılarının ışıklı bir göze sahip olduğuna, bu insanların kötü bir niyetle baktıklarında nazar değdiğine inanılır. Nazar değmemesi için gözboncuğu, eski para ve çörekotu bir beze koyularak dikilir ve nazardan korunmak isteyen kişinin omzuna tutturulur. Nazar için kurşun dökülür, tuz, soğan ve sarımsak kabuğu yakılarak, nazar değdiğine inanılan kişinin üzerlerinden çevrilir. Çocuk sünnet olurken annesi ve yakınları iki adet oklavanın ucuna kurusoğan saplayarak avuçlarında çevirirler. Böyle yapılrsa, sünnetin acısız ve kolay olacağına inanılır. http://www.muskulekoyu.com |
24-12-2006, 14:58 | #54 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: eskişehir
Mesajlar: 10
|
Mum çiçeğinin yetiştiği evdeki evlenmemiş kızların bahtını kapatacağı ve evlenmelerine engel olacağı gibi saçma bir söylenti duymuştum. Ne isterler bu güzel kokulu çiçekten anlamam ki...Bu söylenti yüzünden bir tanıdığım evindeki balkonu saran büyüleyici mum çiçeğini atmıştı. Sonuç mu: İşe yaramadı, olan çiçeğe oldu |
24-12-2006, 17:39 | #55 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-10-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 937
|
Bende tam tersi oldu 1 senedir hemen hemen her ay benjamin çaldım.Her türlü şekilde tutturmayı denedim sera yöntemini de denedim burada söylenen her şeyi denedim ama nafile tık yok.Çaldığım anaçlar ise daha bir güzelleşmiş serpilmiş. |
24-12-2006, 23:42 | #56 |
Ağaç Dostu
|
Mitolojik değil ama bir gelenekten bahsetmek istiyorum. Bursa'nın köylerinde oğlan çocuk doğduğunda kavak ağacı dikilir. Askerden gelip evlenme çağına geldiğinde kavak kesilir ve düğününde maddi kaynak sağlanır. Bu geleneği öğrendiğimde ilk önce niye kavak diye çok düşünmüştüm. Düğününe kadar en az 20 yıl geçeceğinden kavak da büyümüş olacaktı. Kavağın kuruma ihtimalini göz önüne alarak bence birden fazla ekiyorlar. Düğününe maddi kaynak olduğunu çok sonraları öğrendim. Şunu baştan söyleselerdi keşke. Yıllarca niye diye düşünmek zorunda kalmazdım. |
06-01-2007, 13:51 | #57 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 18-11-2006
Şehir: Gebze/Kocaeli
Mesajlar: 11
|
Ağaçlar, Atasözleri ve deyimler
Ben deyimlerde ve atasözlerindeki ironileri merak ediyorum. Mesela "Ocağına İncir Ağacı Dikmek" ne demek? Neden İncir Ağacı? Anladığım kadarıyla fazla bakım gerektirmeyen ve hemen hemen her toprakta hatta kayalıklarda yetişebilen bir bitki incir. Ve incir terkedilmiş viranelerde sıkça görülür.. Yılan ve Akrep gibi hayvanlarada mesken olurmuş. Ama daha iyi çıkarımları sizler yapabilirsiniz. Bu bu bunun gibi içinde ağaçlar kullanılan atasözleri ve deyimler ile bunların anlamları üzerine bilgi ve yorumlarınızı bekliyorum. |
06-01-2007, 15:50 | #58 |
Ağaç Dostu
|
Çünkü incir ağacı arsızdır. Ufacık bir çukurda birikmiş toprak üzerine kuşlar vasıtası ile gelen tohum yeşerir ve kocaman ağaç olur. Bu sırada o çukuruda deler, betonuda çatlatır. Başka yerlerden sürgünler vererek iyice yayılır. İfadede ocak olarak betimlenen şey hane. Yani eve dikilen bir incir ağacı evin yaşanmaz duruma gelmesine sebep olur. |
04-03-2007, 16:53 | #59 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 26-02-2007
Şehir: ANTALYA
Mesajlar: 60
|
merhaba
Adana'nın köylerinde duyduğum bir söz atasözü olma yolunda ilerliyor.Siz önce benden duyun dedim.Her evin tırşığı yenmez.TIRŞIK: Tarla kenarlarında yetişen kabarcık adlı otun çorbası.Çok zehirlidir,bu yüzden saatlerce kaynatılır kazanlarda yoğurt ve nohutta konulur.Pek çok hastalığa iyi geldiğine inanılır.tadı kekremsi olur ama yedikçe yemek istersin.Anneannelerimiz yapardı gençler pişirmeye korkarlar.Umarım unutulmaz. Denizli'de de yaylalarda taşlık yerlerde yetişen bir bitki vardı.Toprağa ihtiyaç duymadan yetişiyor.Köylüler alıp kapının üstüne asıyorlar.Bitki büyümesine devam ediyor tam kurudu ölecek derken parlak kırmızı kaktüs çiçeğine benzer çok hoş bir çiçek çıkarıyor,o çiçek açınca dileklerinin olacağını varsayıyorlar. Bence bitkinin yok olmasına neden oacaklar gelişimini tamamlamadan sökülüp getirildiği için.O da ender bir bitki benim Ege bölgesi çiçeklerindeki mesajımdaki de öyle.Bu bitkileri kaybetmemek için birşey yapılamaz mı? |
20-03-2007, 09:04 | #60 |
Ağaç Dostu
|
Bir arkadaşım anlattı Denizanasını alıp evde suya koyuyormuşsunuz Her gün üzerine bir miktar çay ekliyormuşsunuz Sonra bu denizanası yavruluyormuş 9 tane olunca bunu birilerine dağıtıyormuşsun ve dileğin oluyormuş Bunları kimim, nasıl uydurduğuna şaştım kaldım. Bu nasıl bir hayal gücüdür. Haklısınız, yeşil olmadı ama yine de doğa ile ilgili...(ya da yeşil çay döküyor olabilirler...) |
|
|