View Single Post
Eski 16-07-2005, 10:02   #2
malina
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
2B

Siyasal iktidarın gündemimize getirdiği Anayasa değişikliği, matematik duyarlılığımız(!) nedeniyle olacak, "alfanümerik" bir değer olarak yaşamımıza girdi (mi acaba?). Ne yazık ki konu, medyada, bir gazete (Cumhuriyet) dışında uzun süre görmezden gelindi, yapay gündemi oluşturan benzeri kanun numaraları o kadar çoğaldı ki ezberlemek de güçleşti. Örneğin Anayasa'nın 169. maddesi, SİT alanlarında yapılaşmaya yol açacak yasa teklifi, daha sonra Turizmi Teşvik ve Maden yasalarındaki değişiklik çalışmaları... Ama yine yetmedi, TBMM'de Temmuz sonlarında, halkımız Anayasa oylamasıyla oyalanırken, geçen dönemlerde başarılamayanı, şimdiki Bakan başarmaya azmetmişti: Orman Yasası'na; Karadeniz'in doğal ormanlarının önemli bir bölümünü oluşturan kızılağaçlarla kestanelikler artık "orman ağacı" sayılamayacaktı.

Daha Anayasa değişikliği (169.madde) gündeme bile taşınmadan, Kamu Reformu Yasası ve Kamu İhale Yasası tasarılarına, sanki bu değişiklikler olacakmış gibi maddeler de sokmayı akıl edebilmişlerdi. Başka bir değişle; her yönden ormana hücum, "Vahşi Batı"nın altına hücum sahnelerini aratmayacaktı artık. Neyse ki başımızda güvenebileceğimiz bir Cumhurbaşkanımız vardı ve önüne bu konularda gelen "talan" yasalarına karşı bizlerin ve "tüyü bitmemiş yetimlerin" haklarını kararlılıkla savunuyordu.

Aylardır tüm bu gelişmeler, sanki ilgili sektörlerin sorunuymuş gibi kamuoyunca ya yeterince sahiplenilmedi ya da yanlış veya eksik biçimde tartışıldı. Ormanlarla ilgili Anayasa değişikliği daha çok "orman mı imar mı?" ikilemine taşındı ve ilginçtir, basınımızda bunu savunan bir orman mühendisine henüz rastlamadık. Ne hikmetse, hep belediyeci-politikacılar, belediyeciler, müteahhitler, kısmen şehir planlamacılar, mimarlar, mühendisler öne çıkarıldı. Ya ormancılar, orman köylüsü? "Orman vasfını kaybetmiş araziler"in bir bölümü bu konuyla ilgiliydi ama aylardır ilgili Bakan'ın, elinde fotoğraflarla televizyonları dolaşarak lanse ettiği işgal bölgeleri, -şimdilik- toplam 473.000 hektarlık "2B" alanlarının sadece %5 - 8'i kadardı. Ya gerisi? Gerisi de ormancıların, orman köylüsünün konusu olmak gerekmez miydi?

Peki, Siz hiç orman köylüsünün bu konudaki görüşünü sorana rastladınız mı? Bu arada, kent kıyılarında hala orman köyleri tanımındaki alanlar, hızla "değer kazanmaya" devam etti. Kalantor kentliler, yıllardır oralarda "köyevi" tanımlı villalar kondurarak işi kılıfına uydurmaya çalışıyorlardı. Bu egemenlerin desteğiyle kotarılan Anayasa değişikliği; artık, yıllar önce satışa çıkartılan "2B arazileri"ni para denkleştirip bir türlü alamamış orman köylülerine "öncelik" tanımayı da ihmal etmeden, bu alanları, parası olan herkese pazarlamayı öngörüyor. Evet, yanlış okumadınız, orman köyleri civarındaki 2B alanları, aslında 1980'lerden beri satışta. Çözemedikleri sorun, kentlerde ve yakınlarında işgal ettikleri ya da edilmesine göz yumdukları orman arazileriydi. Aslına bakarsanız, Anayasamızı bunun için de değiştirmeye gerek yoktu.

Yeri gelmişken söylemeden geçmek zor: Ormancılığımız; değil okumuşlarımızın, aydınlarımızın çoğu tarafından bile uzak durulan bir alan. Halbuki ülkemizin hala %26'sı orman alanı sayılıyor, 7-8 milyon insan orman içinde ya da kenarında yaşıyor ama bu sorun bir türlü toplumsallaşamıyor. O zaman da bu insanlar ve orman varlığının sunduğu olanaklar, siyasetin oy deposu olarak sömürülüyor. Ormancılığımızın tarihinde "alevsiz yangınlar" ve "baltalar" , özellikle 1950'lerden beri anayasal ve yasal kılıflar içinde devamlı faaliyetteler. Başka bir deyişle, ormanlarımızın korunması ve geliştirilmesi ve orman köylümüzün desteklenmesi için çok sayıda yasal mevzuat da olmasına karşın, bu olanaklar artık neredeyse yok sayılıyor. Buna karşın Orman Yasası'nın ilgili maddelerine, yıllar içinde eklenen 11 paragrafla, "ormanın ne olmadığı" anlatılıyor, ne olduğu ise bir paragrafla. "2B" sorunu, tüm bunların sadece bir parçası aslında.

Gelin soru ve yanıtlarla "2B" yi biraz irdeleyelim.

- Konu nedir?

Konu, öteden beri "devlet orman arazisi" sayılan, ancak, orman kadastrosu çalışmaları sırasında; "artık orman özelliklerini yitirdiği" gerekçesiyle Hazine adına ormancılık düzeni dışında çıkarılan arazilerin, parası olan herkese satılmasıdır.

- Yasal boyutlar nelerdir?

1982 Anayasasının 169. Maddesine göre;

• "Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler" ile

• "31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik ve zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler" ve

• "...şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler" hukuksal olarak "orman" sayılmayabilmektedir.

Öte yandan, 1982 Anayasasının 170. Maddesine göre de;

• "31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi ";

• "...bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin... orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için devlet eliyle ihya edilmesi..." yaptırımına yer verilmiştir.

Dolayısıyla, 1980'li yıllarda, 6831 sayılı Orman Kanunu ile 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun da (evet böyle bir yasa bile var!) bu yaptırımlar doğrultusunda düzenlenmiştir. Sözgelimi, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun en son 1986 yılında düzenlenen 2. Maddesinin tartışmaya ilişkin ünlü "B" bendinde; yukarıda verilen Anayasa'nın 169.maddesindeki ifadeler aynen yer almakta ve ayrıca "...halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makilerle örtülü yerler..."de "orman" sayılmayarak ormancılık düzeni dışına çıkarılabilmektedir.

- Eskiden orman olan bir yer nasıl "orman vasfını tam olarak" kaybedebiliyor?

6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1. Maddesinde yapılan tanımda; "Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır" deniliyor. Dolayısıyla, eskiden "orman" sayılan bir yerin "orman niteliğini tam olarak" yitirebilmesi için ağaç ve ağaçcıkların ortadan kalkmış ya da kaldırılmış olması yeterli koşul sayılmıyor. Ne var ki 1986 yılında, yönetmeliğinin 32.maddesinde bir de ekonomik gerekçeler öne çıkartılmış ve metin;"...ormancılık faaliyetleri ve ekonomisi yönünden orman kurulmasında yarar olmayan yerler" biçimine dönüştürülmüştür.

- Çevre ve Orman Bakanı; arazilerin yeniden orman olmasının, 31.12.1981 da yapılan tespite göre "bilim ve fen açısından" mümkün olmadığını vurguluyor. Acaba haklı mı?

Hayır. Ne 6831/2B'de (yasa), ne Yönetmelikte (32.madde) "Herhangi bir yerin bilim ve fen bakımından orman niteliğinin tam olarak kaybolması" durumuna açıklık getiren böylesi bir açıklama ya da vurgulama var. (İşin daha üzücü tarafı "bilim ve fen" kurumlarımız bu tartışmalara henüz "bilimsel" bir boyut katabilmiş değil.) Doğadan anlamlı yanıt: İstanbul'daki 26 belde ve köyün çevresindeki 1637 ha "2B arazisi", kendiliğinden ormana dönüşmüş ve bu nedenle de arazinin %70'i Orman Genel Müdürlüğü tarafından Hazine'den geri alınmış durumda. Unakıtan'ın kapattığı arazi ve çevresi de en fazla on yıl sonra orman olacaktır. Yeter ki doğayı rahat bırakalım. "2B arazileri" konusundaki diğer yanıltmaca, yazının başlarında belirtildiği gibi "yapılaşmış" kesimlerin, toplamın yalnızca %5-8'ini oluşturuyor olması.

- Orman sınırlarını kim belirliyor? Kadastrosunu kimler yapıyor? Ormanın vasfını kaybettiğine kimler nasıl karar veriyor?

İşte "şeytanın gör dediği" ama hiç konuşulmayan ayrıntılar: 1980'lerde yapılan değişikliklerle; "Orman" sayma ve saymama durumları ile ilgili belgelendirme koşulları, yasanın 2.maddesinde "orman" sayılabilecek alanların daraltılmasına yol açabilecek doğrultuda düzenlenmiştir.

- Buna göre; "...geçerli tapu kaydı" ifadesi yerine "tapulu"; "tapu kaydı veya diğer tasarruf belgeleri" ifadesi yerine, "her türlü tasarruf belgeleri" ifadeleri getirilerek "F" bendi yeniden düzenlenmiş; "G" bendindeki "devlet ormanlarına bitişik olmama şartı" da kaldırılarak "orman sınırları dışında olma şartı"na dönüştürülmüş,

- 1986 ve 1987 yılındaki değişikliklerle orman kadastro komisyonlarında, orman mühendisi sayısı dörtten ikiye, toplam sayı da yediden beşe düşürülmüştür. Artık üyelerin çoğunluğu yerel egemenler inisiyatifinde oluşmaktadır. Komisyon kararlarına kamu yararına itiraz hakkı, hak sahibi gerçek ve tüzel kişilerin yanı sıra yalnızca Orman Bakanlığı'na tanınmış, buna karşılık devlet orman işletmeleri bu olanaktan yoksun bırakılmıştır. Böylece; uygulamalar sırasında ormanlara zarar verebilecek yanlışlıkların sonradan düzeltilmesi olanakları da fiilen ortadan kaldırılarak siyasal baskıların "orman" belirleme ve sınırlandırma çalışmalarını etkilemesi kolaylaştırılmıştır.

- Öte yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu'yla, kimi durumlarda kadastro ekiplerinin de orman kadastrosu yapabilmesine olanak sağlanmıştır. Buna göre; "kadastro çalışma alanı sınırında orman bulunduğu takdirde durum çalışmaya başlamadan iki ay önce Orman Genel Müdürlüğü'ne bildirilir. İki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenmemesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu kanun hükümlerine göre yürütülür."

- Komisyon kararlarına itiraz süreleri ve hak düşürücü süre yönlerinden bu yasalar da birbiriyle çelişmekte, ihtilafları artırıp kadastro çalışmalarını yasal olarak engelleyebilmektedir.

- Bunlar da yeterli görülmemiş olacak ki, söz konusu değişikliklerle maddenin uygulama alanı genişletilmiş; "çam fıstıklıkları" ile "halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makilerle örtülü yerler" de ormancılık düzeni dışına çıkarılabilecek yerler arasında sayılmıştır.

- Orman sayılan alanlarda kadastro çalışmalarının ne kadarı bitirilebilmiş?

1937 yılında çıkartılan 3116 sayılı ilk çağdaş Orman Kanunumuzun "beş yılda bitirilir" hükmüne rağmen, o günden 2000 yılı sonuna dek, bu alanların %76'sında orman kadastrosu yapılabilmiş ancak tapuya tescil edilebilen alan, %27'de kalmıştır.

- "2B arazilerinde" bugüne dek ne kadar satış yapılabildi?

Uygulamada yalnızca satış yapmaya indirgenen Anayasa'daki "değerlendirme" işlemi bile gerektiği gibi yapılamamış durumda. Çünkü, 473.000 ha arazinin ancak %2,3'ü satılabilecek duruma getirilebilmiş ve bunların ancak %58'i (67 milyon m2) "hak sahipleri"ne satılabilmiş. 2000 yılı rayiç bedeliyle kaça mı? Sadece 300.000 TL/m2'ye. Toplam gelir; 20 trilyon TL! 25 milyar $'a ne kadar yakın değil mi?

NE YAPILMALI?

- Orman köylülerinin yararına çalışmalar için 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2. Maddesinin "A" bendinin ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunu'nun gerektiği gibi uygulanması yeterlidir.

- Orman kadastrosu, "orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin" değerlendirilmesi ve bu kapsamda satılması ile ilgili iş ve işlemler, yukarıda açıklanan sakıncalar giderilinceye ve aşağıda beliritlen kriterler uygulanıncaya kadar durdurulmalıdır:

2. Maddeyle herhangi bir yer için "orman sınırları dışına çıkarma" kararının verilebilmesi için; "su ve toprak rejimine zarar vermeme", "orman bütünlüğünü bozmama", "çevresindeki orman ekosistemlerinin tüm öğeleriyle kendisini yenileyebilme gücüne zarar vermeme" ve "ormancılık çalışmalarının etkenlik, verimlilik ve kârlılık düzeylerini düşürmeme" koşullarının eş zamanlı olarak aranması sağlanmalı,

- Orman sınırlarını belirleme ve tapuya tescil çalışmaları beş yıldan daha kısa bir süre içinde bitirilmelidir.

- Orman kadastrosu ve tescil çalışmaları bitirildikten sonra Anayasa'nın "orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerler..." ile "...tarihinden önce orman niteliğini tam olarak yitirmiş...yerlerin" orman sınırları dışına çıkarılmasına olanak veren hükümleri ile 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2. maddesi tümüyle yürürlükten kaldırılmalıdır.

- "Orman sınırları dışına çıkarılan" yerlerden "şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak" bulunduğu yerler, bu tür eylemleri caydırıcı düzenlemelerle değerlendirilmelidir. Bunun için ecri misil denilen ve bu arazileri işgal edenlerden her yıl belli bir işgaliye bedeli alınabilir. Bu yolla tahminen yılda 1 milyar $ düzenli gelir elde edilebilir.

- Tarım ve hayvancılık yapılmakta olan yerlerin ise, Anayasamızın 170. Maddesinde öngörüldüğü gibi, devlet eliyle imar ve ıslah edildikten sonra orman içi köylülerinin arazi kullanım planlarına uygun olarak kısmen veya tamamen yerleştirilmesine tahsis edilmesi sağlanmalıdır.

BİRLİKTE BAŞARABİLİRİZ:
ORMANLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM BİRLİĞİ


Mart ayından bu yana yukarıdaki olumsuzluklara karşı seslerini ve kısmen de olsa güçlerini birleştiren meslek odaları, köy kooperatifleri, sendikalar, dernekler, vakıflar, diğer gönüllü kuruluşların sayısı yaklaşık yetmiş civarında. Birliğe isteyen her örgüt veya kişi katılabiliyor. Ankara'daki Yürütme Kurulu, sekiz aydır düzenli olarak toplanıyor, özellikle milletvekillerini, partileri ve basını bilgilendirdi. Değişiklik teklifinin; 169 maddeyle ilgili kısmının tümüyle ve 170. maddedeki olumsuzlukların bir kısmının geri çekilmesine yönelik önemli hizmetler gördüğüne inanıyoruz. Şimdi de olası referandum sürecine hazırlık yapıyor. Yurdun her bölgesinden gelen abilgilenme taleplerine mümkün olan her biçimde yanıt vermeye çalışıyor. Olası referandum için, ötelenemez bir şekilde her kesimden duyarlı yurttaşa büyük görev düşüyor.

Bir ODTÜ'lü olarak katkımızın büyük olacağını düşünüyorum. Yazının uzun ve didaktik olması, bu yüzden biraz da kaçınılmazdı.

Sevgiyle kalın.

Hakan BEZİRCİ

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön