Araçlar

Bookmark and Share




İstikbalimiz Yanıyor...!

Sohbetimize başlarken paylaşmak isterim ki; Dünya'yı canlandıran, neşelendiren, çevremizi korumakla görevli olan biz insanlar, tüm canlılar ve kendimiz için yaşanacak ve barınılabilecek mekânlar sağlamak zorundayız. Bunun için çevrenin, çevremizin farkında olmalıyız.

Bu bilince ulaşılmadıkça ne kendi nefes alırlığımızı, nede doğa'yı koruyamayız.Unutmamak gerekir ki; biz çevremize hizmet etmedikçe, çevremizde bize hizmet etmeyecektir.Eğer dikkat edersek; kültürel anlamda gelişmiş olan tüm milletlerin, çevresel anlamda da gelişmişliklerini görebiliriz.

Çevre haftasının ardından bunun sadece bir haftayla anılmasının doğru olmadığını düşünüyor, çevre haftaları, ayları, yılları gibi her zamanda önemini vurgulamak daha doğru olur diyorum. Mikro'dan Makro'ya düşünürsek çevresel koruma ve temizliğe önce kendi çevremizden başlamalıyız.

Kendi kapımızın önü, kendi bahçemiz, kendi sokağımız, parkımız, meydanlarımız, şehrimiz, şehirlerimiz ve ülkemiz diyerek bu zincir'i büyütmek mümkün tabii...Doğa da var olan tüm canlılar sahip olunan çevrenin düzeneği içinde yaşarlar.

Prof.Dr.Hikmet Birand Hoca'nın da bir yazısında söylediği gibi canlılardanız, canlıyız. Bizi ötekilerden üstün yapan türlü özelliklerimizden biri, hatta en önemlisi bizim marifet sanat sahibi, sanat eserleri yaratmaya muktedir oluşumuzdur." Oysaki bazılarımız bu muhteşem yaratılışı bırakın değerlendirmeyi, farkında bile olmadan yaşıyor.
Korumamız gereken çevreyi kirletiyor, nefes alacağımız ormanı kesiyoruz. Evine, süsüne son derece önem veren bir insanın doğayı ve çevresini evi gibi görmeyişini, tanrının verdiği akılla gönüllü buluşturamaması diye düşünüyorum.

Nasıl biz insanlar birlik halinde yaşıyorsak, doğa da birlik halinde yaşıyor. Meşe'si, çam'ı, çalı'sı, çimen'i o birliğin elemanı olup, birbirlerine alışıyorlar. Biz insanlarsa çevrenin süsü yeşil'i bir türlü korumayı öğrenip, onunla uyum halinde yaşamaya alışamıyoruz.
Prof.Dr.Hikmet Birand hoca'nın "Alıç Ağacı ile Sohbetler" kitabında okumuştum.
Bir meşe ağacı ile yapılan sohbet'te meşenin sessiz çığlığı hoca'nın yüreğinden süzülen duygu ve beyninden geçenlerle buluşup, nasıl da dillenmiş; Bir bölümde aynen şöyle yazıyordu. "Niçin acaba ön meşeler kesilmiş biliyor musun?." Ağacın cevabı çok hoş. "Bunu sen daha iyi bilmelisin, çünkü kesen sizsiniz." Herhalde odunu ötekilerden daha iyi yanar, ondan olacak. O tükenince sıra ötekine gelir, sonunda hepsi kesilir. Arada bir baltadan kurtulan olur. Ben onlardan biriyim işte." der. Beni çok duygulandırdı.

Doğanın birliğini bozmaya hakkımız yok diye düşünüyorum.

Düşünmeliyiz...! Çünkü; o ortamı bozan her olay o birliğe zarar veriyor.

Ör: Tüylü meşe ormanından meşeler kesilince, ilkin ormanın iklimi bozuluyormuş; bu da ne demek!

Ormanında ayrı bir iklimi mi var? demeyin sakın...

varmış, nasıl mı?

Yani değişen Orta Anadolu'nun iklimi değil, ormanın iklimi kesilen bir ağacın ardından değişen huzurun, bozulan sessizliğin isyanı var. Kitap'ta aynen şöyle diyor; "Meşeler kesilip yok olunca, meşelerin gölgesi de yok olur, güneş ışınları Ormanın alt tabakalarına kadar işler. İşte sana ormanın içinde iklim etmenlerinden birinde olan değişiklik. Sadece ışığın şiddetindeki bu değişikliğin zincirleme sonuçlarından birini söyleyeyim.
Meşelerin gölgesinde yetişmek üzere birliğe katılan ve şiddetli, sıcak güneş ışığında değil, şiddeti meşe yaprakları ile kesilen azaltılan gölge ışığında yetişmeye alışmış olan çalı ve otlar, meşeler ortadan çekilince, birden güneşe açıldıkları için sıcak, kavurucu, kurutucu yaz güneşine dayanamazlar, güneş tutar onları; su düzenleri, sağlıkları bozulur ve kururlar.


Kendi çevremizi, doğamızı kuruturken hem birçok canlının yaşam hakkını elinden aldığımızı hemde görsel zenginliğimizi, doğanın bize sunduğu yeşil dünyanın yüreğini kuruttuğumuzu, yaşama sevincini yok ettiğimizi unutmamalıyız.

Her yazla birlikte artan orman yangınları, ardından yaşanan erozyon ve sel felaketleri bizim bozduğumuz ekolojik dengenin sonucu olarak meydana geliyorlar. Marmaris yangınının ardından, yanan bir ağacın yanından geçerken, benimde yanan yüreğim şu sözcüklerle buluştu;

ÇIĞLIK Kaçamam Ayaklarım yok! Yanıyorum, Yanıyorsunuz... Canım acıyor kollarım yanıyor, Ellerim, yüreğim, yapraklarım çığlık atıyor Duymuyorsunuz yüreksizlikten! Yakmayın bizi! Bilginiz, Nefes aldığınız evreniniz, geleceğiniz yanıyor Canımız var ama dilimiz yok, Oysa ki dimdiktir belimiz, Biz sizin sessiz istikbaliniziz... .

Sevgili okurlarım; İnsanın ve insan olma kültürünün bir parçası olan doğayı koruyalım, istikbalimizi koruyalım.

Çevre haftanız kutlu olsun.

Serap Besimoğlu
27-06-2005
Yazılım vBadvanced CMPS, Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024