HABERTURK'te Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı ile Teke Tek Özel'in konuğu olan Dr. Muazzez İlmiye Çığ, Noel adeti kabul edilen çam süslemeyle ilgili olarak çarpıcı açıklamalar yaptı. Kabul edilenin aksine çam ağacı süslemenin eski bir Türk adeti olduğunu söyleyen dünyaca ünlü Sümerolog Çığ, bu adeti Avrupa'ya Türklerin aktardığını anlattı.
Muazzez İlmiye Çığ, tarihi değiştirecek keşfi şöyle anlattı: "Çam ağacı süslemek tamamıyla Türk adetidir. Yeni Türk devletleriyle münasebetimiz bize yepyeni şeyler öğretiyor.
Eski Türklerde yerin göbeğinden göğe kadar bir ağaç tasavvur ediliyor. Bu hayat ağacı. Sümerlerde de var. Bir ucunda göktanrısı duruyor. Türklerde güneş kutsal ama tanrı olarak kabul...
50 yaşına henüz bastım ama görüntüm 85 yaşındaki bir insanınki gibi
Yeterince su içemediğim için böbrek sorunları yaşıyorum
Korkarım ki yaşamak için çok vaktim yok
Ben bu topluluktaki en yaşlı insanım...
5 yaşında bir çocuk olduğum günleri hatırlıyorum
O zamanlar her şey çok farklıydı
Parklarda pek çok ağaçlar evlerde güzel bahçeler vardı.
Ve ben yarım saat boyunca büyük bir zevkle duş alırdım
Bugünlerde ise cildimizi temizlemek için mineral yağlı havluları kullanıyoruz.
Eskiden kadınların güzel saçları vardı
Şimdi ise başımızı su kullanmadan temiz tutmamız gerektiği için traş etmek zorundayız....
Eskiden benim babam arabasını hortumdan akan su...
Külhanbeyi ağzında "Ali kıran baş kesen" diye bir deyim vardır. Bıçkın ve acımasız serseriler hakkında kullanılır. Bu deyim aslında "Dal kıran baş keser" atasözünden galattır.
Atalarımızın insanları ağaç ve bitki sevgisine teşvik için dal kıranın baş kesmiş kadar suçlu olduğunu belirtmeleri eskiden beri Türk-İslâm töresinde ağaç ve bitki hukukunun derinliğini gösterir.
Fatih'e atfedilen "Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim." sözü de bu anlayışın tezahürüdür. Ne ki, bizler "Dal kıran baş keser." sözünü "Ali kıran baş kesen" yapıp Anadolu'yu ağaçsız, bitkisiz bırakmışız. Doğu ve Güneydoğu'da bir tek yaprak olmaksızın uzayıp giden bozkırlar bir millî ayıp...
Üniversitelerimizde yaptığım söyleşilerde bana en çok para hakkında soru sorulur. Herhalde iş adamı olduğum için. Ben, 'paranın iki kişiliği vardır' derim.
Birincisi para bir değiş tokuş aracıdır. Para verip yiyecek, giyecek, ev, bark, hatta sağlık satın alabilirsiniz.
İkincisi ile gelecek korkusunu yenersiniz. 'Yaşlılığımda çaresiz, muhtaç, perişan kalmam çünkü kötü gün paramı bir kenara ayırdım" dersiniz.
Ama para ötesi para-üstü bir konu daha vardır bunu parayla satın alamazsınız. Bunun adı zevk ve keyiftir. Zevk almak, keyif duymak ancak kültür ile mümkündür. Resimden zevk almak için sergiler bedava, müzik, kaset ve diskler üç otuz para. Ayrıca konserler de pahalı değil....
"İki çeşit ağaç vardır. Birisi ormandaki ağaç, ötekisi açıklık kırda tek başına duran ağaç.
Kırdaki tek başına ağaç ilk bakışta göze çarpar. İlk bakışta insanı hayrete düşürür. Fakat bir bakarsınız, iki bakarsınız gözünüz gitgide alışır ona. Onun yalnızlığındaki "kahramanlık" gitgide kaybolur, gitgide mahzunlaşır. Biraz daha dikkat ederseniz, tek başına kırda duran ağacın bütün basit faciası gözümüzün önünden geçer. O kırın dümdüz açığında komikleşir. Kışın sıska kollarıyla bir başına titreyen, yazın bir avuç gölgesinin başında neyi ve neden beklediğini bilmeden dikilip duran bu tek ağaç zavallıdır.
Ormandaki ağaç, kırdaki ağacın büsbütün tersidir. İlk bakışta gözünüze çarpmaz. Fakat güzelliğini...