agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Hayvanlar > Yabani Hayvanlar > Yabani Hayvanlar / Genel
(https)




Beğeni Düzeni59Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 02-09-2009, 22:27   #1
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Galeri: 225
Forumun bu bölümünü daha yeni farkettim.
Bu konuya ilgisizliğimden değil, avcılığa olan ilgisizliğimden hiç değil...
Sadece savrukluğumdan, okuma ve izleme konusundaki dağınıklığımdan...
Bu yetmiyormuş gibi konu forumun ta aşağılarında kalmış...
Ama sevgili Halil Önen sağolsun dikkatimizi bu tarafa çekti. Her ne kadar tüfeğiyle değil de sadece fotoğraf makinasıyla avlanan biri de olsam konunun dışında kalamadım. Bu gecikmeden dolayı özür dilerim...

Ben ki boksun spor olmadığına inananlardanım. Bu nedenle, her ne kadar "öldürmek için avlanılmıyor, avlanmak için öldürülüyor" olsa da avcılığın bir spor olduğu konusunda beni kimse ikna edemez. Ha atıcılık spordur. Bunu kabul ederim ancak...

Ama şunu ititraf etmeliyim: daha önce de yazdığım gibi, bir avcı, 'İyi de bizim vurduklarımızın kaçma şansı vardı, sizin kasaplardan ve marketlerin et reyonlarından satın aldıklarınızın böyle bir şansları yoktu ama..." dediklerinde verecek yanıtım yok doğrusu.
Çünkü, kümesdeki hayvanın boğazlanması normaldir, ama doğadaki hayvanı vurmak vicdansızlığa girer demek saçma oluyor bu durumda. Zaten bu yaştan sonra etyemezlerin saflarına geçmeme ramak kaldı.
Çünkü beslenme biçimimde otoburluğum daha baskın olmaya başladı. Buna, bir gün iri bir eti çiğnerken birden bire bu halimden dolayı kendime duyduğum nefret neden oldu...

Kara avcılığına daha çocuk yaşta iken bir yakınım yüzünden soğudum.
Daha 13 yaşlarındayken avda ona çanta taşırdım.
Köpeğini çok severdim.
Çok zeki bir köpekti... Av hayvanını kaldırmada, vurulanı arayıp bulmada çok iyi idi... Ferma duruşuna bayılırdım. Avın kokusunu aldığında ön sol bacağı kıvrılır, kuyruğu sert bir kamçı gibi yere paralel durur ve tüm bedeniyle tam bir heykel gibi kala kalırdı. Vurulan kuşu otların, çalıların arasından anında bulur getirir avcının ayakları dibine bırakırdı. Derenin akıntısana kapılan avı bile alıp geldiğini bilirim.
Müthiş anlaşırdık.

Aptal bir avcıya zeki bir köpeğin ayak uyduramayacağını acıyla öğrendim ben...
Bir gün bıldırcın avına gittik. Jiple av mahalline ulaştık. Hava güzeldi, köpek ve ben çok neşeliydik. İkimizde yerimizde duramıyoruz. Avcı olan yakınım çifte elinde, çantalar benim omuzumda tarlaların arasına daldık.
Köpek önümüzde zigzaglar çiziyor, derken aniden bir ferma duruş...
Aptal avcı tüfeğini hazırladı, köpek zamanını kolladı, fırladı avı kaldırdı, 'Güm!..'
Ama, karavana...
Aptal avcı, köpeğe avı erken kaldırdığı gerekçesi bağırdı, çağırdı...
Ama ben gözümle gördüm, vuramayan kendisiydi.
Derken gene ferma duruş, gene av kaldırıldı, 'Güm!...' gene vuramadı.
Neredeyse çifteyi ben isteyeceğim... Hayvana nasıl bağırdığını görmeliydiniz. Hatta bir ara tekmeledi de... Ben korkudan köpekle birlikte pıstım kaldım. Sanki köpek değil de azarlanan, hırpalanan bendim. Zavallı köpek ne yapacağını şaşırıp kaldı. Ferma duruşu yarım yamalak oluyordu... Önce duruyor, sonra vazgeçip mızıklanıyor, geri dönmeye çalışıyordu... Aptal avcı gene boşa atıyor, sonra da köpeğe gene bağırıyordu. Ben neredeyse ağlayacaktım. Derken çalılıkların arkasından bir bölük bıldırcın daha havalandı. Bizimki çifteye davrandı, ama nafile ateş edemedi bile... Ve o kızgınlıkla çifteyi köpeğe çevirdi acımadan ateş etti. Köpek bir çığlıkla yerinden sıçradı, olduğu yerde şöyle bir döndü ve düştü... Karnındaki saçma deliklerinden kan çıkıverdi.. Ve avcıya ben sana ne yaptım der gibi baktı. Sonra acı içinde öylece uzandı. Ben ağlamaya başladım. Yakınım olan avcı bana da bağırmaya başladı: "Yürü" dedi "Yürü!.. Şimdi sana da patlatacağım bir tane. Gebersin... Beceriksizliğin sonu budur işte!. Gebersin it!.."
Biz cipe doğru giderken ben hem ağlıyor hem de ara arar arkama dönüp ona bakıyordum. Bir ara başını kaldırıp bana baktı. Sonra kafası gene düştü.
Bu son bakışımız oldu.
Ben o günden beri kara avcılığına gitmedim ve o günden beri de o yakınımın evinden içeri adımımı atmadım... Ve ne kendi nikahıma ne çocuğumun sünnet düğününe çağırmadım. O da bana, "Neden arayıp, sormuyorsun?.." demedi hiç bir zaman... Oarad burada karşılaştığımız oldu elbet. O zaman ayak üstü şöyle bir konuşurdum o kadar. Ama bu konuyu ona hiç açmadım.
Bundan bir ay kadar önce hastalandı. Felç inmiş. Beni sormuş. Babam, "Ölmeden önce bir ziyaret et" dedi. Babamı kıramadım. Gittim. Konuşamıyordu. Yüzüme baktı. Ellerimden sıkıca tuttu. Gözünden yaşlar döküldü.
Her yakının ziyaretinde gözleri böyle yaşarırmış. Bu böylesi bir gözyaşı mıydı, yoksa o köpeği hatırladığı için mi bilmiyorum.
Bu yakınım geçenlerde öldü.
Cenazesine gitmedim...
İçimden gelmedi...
Köpeklerin ruhu var mıdır bilmem; şimdi onlar sanki bir yerlerde karşılaşacaklarmış da yakınım ona ateş ettiği için özür dileyecekmiş gibi bir hisse kapılıyorum...

Rastgele

NOT: Bir ara neden olta balıkçılığını da bıraktığımı anlatırım...

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-09-2009, 08:31   #2
Ağaç Dostu
 
cello's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-09-2006
Şehir: iSTANBUL
Mesajlar: 298
Galeri: 1
Köpeğine silah sıkan bu adama avcı da demem, atıcı da hayvan demek isterim ama hayvanlara ayıp olur. Köpek avı oyun olarak görür. Sahibini hafta boyunca beklemiştir ve o gün eğlence günüdür. Köpek avda falsolu hareket ediyor bile olsa hatalı olan yetiştiricidir. Eğer av köpeğinizi döverseniz küser ve bir daha av yapmaz. (Yanılmıyorsam Kurzhaar hariç)

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster
NOT: Bir ara neden olta balıkçılığını da bıraktığımı anlatırım...
Merakla bekliyor olacağım.

cello Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-09-2009, 23:44   #3
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Galeri: 225
Alıntı:
Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster
NOT: Bir ara neden olta balıkçılığını da bıraktığımı anlatırım...
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi cello Mesajı Göster
"....." Merakla bekliyor olacağım.
Bu anım ilki kadar dramatik değil şükür...
Yazları deniz işcisi bir arkadaşımla balığa çıkarız. Pancar motorlu bir teknesi var. Paragate (parakete diyen de var paragat diyen de) avına çıkardık.
Bilmeyenler için söyleyeyim yüzlerce metre uzunluğunda ara ara şamandıralar bağlanmış (küçük su kabakları) olan bir misinanın üzerinde yüzlerce balık iğnesi bulunur. Misina bir sepetin içine dolaşmayacak şekilde konur, iğnelerde sepete tutturulur... Elbette iğnelerin hepsine yem koymak başlı başına bir iştir. Onları tek tek sepete yerleştirmek, teknenin arkasından denize salmak, sonra onları denizden çekerek balıkları toplamak (bu arada bol miktarda deniz yıldızı, ekonomik olmayan balıklar çıkar) sonra o yüzlerce metre uzunluğundaki misinayı dolaştırmadan, iğneler oranıza buranıza batmadan toplamak başlıca bir iştir... Ne yapalım ki arkadaşım benim tayfalığımı beğeniyor, o kadar heveslisi olmasına rağmen ille de benimle çıkıyor-du. Ben pek istekli olmuyordum. Çünkü sabah daha deniz ısınmadan denizden sülüne toplamak, toplanan sülüneyi kabuklarından ayırıp, iğnelere uygun yem olarak kesmek, yemleri bir taraftan iğnelere koyarken bir taraftan sepete yerleştirmek akşamın geç saatlerine kadar sürüyordu. Sonra gece yarısı denize açılıp, paragateyi denize sermek, sona denizde demir atıp bir kaç saat kestirdikten sonra paragateyi denizden toplamak gerçekten çok zorlu bir iş geliyordu bana... Bu işin tek zevkli yanı gecenin bir yarısı, parkama sarınıp o serinlikte gökteki yıldızları seyretmek olurdu. Arkadaşım ise horul horul uyurdu.

Neyse bir gece paragateyi denizden yine ben çekiyorum...
Derken iri bir çupra geldi. Tekneye kepçeyle aldım. İğneyi ağzından çıkarırken çırpınmaya başladı. O anda hava kesesi mi patladı ne bana 'Ah!..' der gibi geldi. Yani acı bir çığlık... O anda düşündüm. Bu balık dile gelseydi, bana , "Amca elini ayağını öpeyim bana kıyma... Beni denizimden ayırma..." diye yalvarsaydı ne yapardım? Bu balığın tek suçu konuşamaması mıydı?

İşte bu nedenle o günden beri olta balıkçılığı da yapmıyorum...
Evet, bu belki size tuhaf gelebilir, gerçekten artık balık tutamıyorum...


Düzenleyen hassoman : 05-09-2009 saat 00:33 Neden: kelime düzeltme
hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-09-2009, 01:13   #4
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster

Bundan bir ay kadar önce hastalandı. Felç inmiş. Beni sormuş. Babam, "Ölmeden önce bir ziyaret et" dedi. Babamı kıramadım. Gittim. Konuşamıyordu. Yüzüme baktı. Ellerimden sıkıca tuttu. Gözünden yaşlar döküldü.
[/B..
Sn.hassoman, çok kötü bir talihsizlik yaşamışsınız.
Buna çok üzüldüm. Aynı şeyleri ben yaşasaydım avcılık yapmazdım herhalde.
Yine de başınız sağolsun.

Siz daha iyi bilirsiniz ki, hiç kimse bile bile kötü olmuyor, karşılaşığımız, yaşadığımız her kötülüğün temelinde maalesef bilgi sandığımız bir bilgisizlik, cehalet yatıyor.

Evrende kendi varlığımızı yaratırken ve hala yaratırken, bazen acı dolu dünyada mı yaşıyoruz diye mutsuzluğa kapıldığım/ kapıldığımız çok oluyor.

Ama değerlerimizi biz kendimiz yaratıyoruz, yolumuzu kendimiz seçiyoruz.

Önce değil ama sonra şöyle böyle oluyoruz.

Besleyip büyüttüğü av köpeğini acımasızca vurabilen biri, kendisi ile köpeği arasında sadece derece farkından başka bir fark olmadığını, özünde ise hiç bir fark olmadığını bilemiyorsa, ne yaptıysa kendi kendine yapmıştır aslında.

Bazı bilimsel verilerde çelişiyor olmasına rağmen, hayvanlarda (av köpeğinde) düşünme yeteneğini olduğunu ileri süren feylezof J. O. De Lametterie'ye bu konuda sonuna kadar katılıyorum.

Saygılar_Rastgele


Düzenleyen Halil Önen : 04-09-2009 saat 01:23 Neden: t
Halil Önen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-09-2009, 02:50   #5
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster

............
Köpeğini çok severdim.
Çok zeki bir köpekti...
...........
Köpek önümüzde zigzaglar çiziyor, derken aniden bir ferma duruş...
Aptal avcı tüfeğini hazırladı, köpek zamanını kolladı, fırladı avı kaldırdı, 'Güm!..'
Ama, karavana...
Daha yeni evliydim. Eşime o kadar dil döküp düğünde ona taktığım zincir kolyeyiyi bozdurup yeni (üzümlü) tüfek almıştım.

Geri kalan paranın üstüne biraz koyup Denizli'den usta bir avcının (işinden dolayı ava gidemiyormuş) kuşcu macar setter av köpeğini aldım.

Adı Garip' ti ve ustaydı. Birbirimize kısa sürede alıştık.

İlk defa ava çıkmaya karar verdik.

Açık bir anız tarlasında ilerliyorduk. Bir ferma verdi ki tam resimlik. Yanına vardım. Bıldırcını kaldırdı attım, vuramadım.

Garip biraz koştu uçan kuşun ardından düşer mi diye...
Düşmeyince durdu geri bana baktı.

Biraz ileride ikici bir ferma. Bu defa tüm dikkatimi topladım. Iskalamamalıydım,
Attım yine vuramadım.

Garibim Garip bu defa birkaç adım koştu, kaçan kuşun ardından.
Durdu, öyle bir baktı ki bana...

Biliyorum bu gün günümde değildim. Daha fazla rezil olmak istemiyordum yeni dostuma. Daha ilk av gününde beni böyle bilmemeliydi. Geri dönmeye karar verdim.

Dönüşte biraz uzakta bir bıldırcın daha buldu. Yine güzel bir ferma...
Kuş kalkıp gitsin diye ağırdan alıyordum. Gözünün ucuyla bana bakıyor 'neden sallanıyorsun' der gibiydi.

Bir daha kaçırırsam bunun ne anlama geldiğini biliyordum.

Zira dört arkadaş keklik avına gitmiştik. Köpeğini yeni alan arkadaşa alışsın diye onu öne sürmüştük. Yarım saat av süresinde aralıklarla üç defa keklik kaldırdı köpeği ve üçünü de ıskalamıştı.

Köpek bir küçük kayanın üstüne çıktı, arkadaşa döndü, yüzüne karşı üç defa havladı.

Resmen küfür etmişti. Bizler de gülmekten yerlere yatmıştık. Zira usta köpekler acemi avcılara bazen böyle yapıyordu.

Sanki aynı şey benim başıma geliyordu.
Üçüncü kez kaçırmamalıydım.
Bu defa daha çok heyecan yaptım. İyice hazırlandım. İçimden kaçırmamalıyım, kaçırmamalıyım diyordum.

Bu defa iki defa attım. Yine vuramadım.

Garip bu defa koşmadı kuşun ardından, sadece uçup giden kuşa bakıyordu.
Bana döndü, tam havlayacaktı, belki küfür etmiyecekti ama yine ağır birşeyler söylüyecekti, biliyorum. ( bi kere havladı gibi geldi bana ama...)

Hemen kuşun ardından koşmaya başladım. Sanki vurmuşum gibi...
İlerdeki küçük sazlıkların arkasında kaybolmuştu kuş, uçup gittiğini biliyordum.

Garip, ne olduğunu anlamamıştı. Acaba vurdu mu? diye benimle beraber koşmaya başladı. Havlamayı unutmuştu.

Ben kuşu vurmuşum gibi yerlerde arıyorum o da harıl harıl benimle beraber arıyor. Bulamıyordu, belki kendisini suçlu hisediyor olabilirdi bulamadığı için.

Tam o sırada iki bıldırcın arka arkaya fırladı dibimizden.

Avcı refleksi olsa gerek bu defa attım ve vurdum.
Aldı getirdi.

Böylece ben kendimi akladım o da şaibeden kurtuldu.

O yaşamımın bir parçasını zenginleştiren bir dostum olarak hep var oldu. Hala da anılarımda vardır.

Saygılar_Rastgele


Düzenleyen Halil Önen : 02-11-2009 saat 05:09
Halil Önen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-09-2009, 10:57   #6
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 02-09-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 27
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Halil Önen Mesajı Göster
Geri kalan paranın üstüne biraz koyup Denizli'den usta bir avcının (işinden dolayı ava gidemiyormuş) kuşcu macar setter av köpeğini aldım.
İşte avcının köpek sevgisi bu kadardır. İşinden dolayı ava gidemedimi köpeği verir.
Köpek sahibi olmasındaki tek amaç avı köpeksiz yapamamasındandır. Av yoksa at köpeği gitsin.

Köpek sevgisi olan bir insan için köpeği ailesinin bir ferdidir. Ailenin ayrılmaz bir parçasıdır. O kimseye verilmez. Avcıların köpekleri top gibidir ondan ona atıp dururlar. rengini beğenmez verir, fermasını beğenmez verir, eğitemez açılır der verir, yakın gezer der verir. Hiçbir zaman bir köpeğin hayatı boyunca başına gelebilecek en kötü şeyin sahibini değiştirmesi olacağını bilemez.


Benim köpeğimden ayrılmam için ya onun, ya da benim ölmem gerekir.

pozitifköpek Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-09-2009, 19:50   #7
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi pozitifköpek Mesajı Göster
İşte avcının köpek sevgisi bu kadardır. İşinden dolayı ava gidemedimi köpeği verir..
(işinden dolayı ava gidemiyormuş).

Sn.pozitifköpek,
kocaman sayfadan bu 'durum' mu çıktı üstüme vazife...
Yani paranteze mi takıldınız?

Hiç ama hiç gereği yokken ne işi var o parantezin orada, acaba hiç düşündünüz mü?
Ayrıca balık avcılığına da dokunmuşsunuz, dokundurtmuşsunuz. Çemberi genişletmişsiniz ya hani soracaktım tatlı su sazan balığı nasıl yakalanır? diye.

Yıllardır işim gereği barajda çalışırım da yalakayamadım bir tane bile. Geçenlerde biri bir sıçradı havaya barajın suyu iki metre düştü aşağıya, yani biraz büyükler.

Peki;
sizin gibi 30 yıllık bir usta avcıyı çok sevdiği bir av köpeğinini sattıracak kadar önemli nasıl bir işi olabilir?

Nasıl bir iştir ki bu, 30 yıllık bir avcıyı avından alıkoyabiliyor?
Bunları düşündünüz mü? av köpeğini bana verirken.

Sonra,
av köpeği (Garip) avcı değiştirince çok mu üzülmüş? ekmeksiz, sevgisiz kalmışta çok mu hasret çekmiş?
Kötü ellere düşmüş, kötü emellere alet edilmiş çok kötü şartlarda av yapmak zorunda mı kalmış?

Bu öngörülere, ön yargılara nereden kapıldınız?

Bu sitede bir ben, beni bilirdim niyet okuyucu diye.

İnanmıyorsanız bkz. Felsefi sohbetler kahvesine...

Rastgele


Düzenleyen Halil Önen : 07-09-2009 saat 01:24 Neden: en-ne
Halil Önen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 18:03.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025