![]() |
|
|
![]() |
#1 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 16-01-2012
Şehir: Antalya
Mesajlar: 405
|
Sn. Elim, yazacaklarımı şahsınızın üzerine almayın lütfen, genele yönelik yazıyorum. Sn. Elim'in eklediği fotoğrafa katliam demek bana göre büyük haksızlık, katliamın fotoğrafını birazdan ekleyeceğim ve neden bu katliama gerek duyulduğunu anlatacağım. Şimdi sürekli olarak söylüyorum ya, avcılık karşıtı olanlar, kurallara uygun yapılan avcılığın hayvan nesline zarar verdiğine yönelik herhangi bir bilimsel çalışma koyamıyorlar, koyamazlar da. Ben kendim bunu yapayım ve neden avlanılması gerektiğini, bunun hangi bilimsel çalışmalarla tespit edilmesi gerektiğini, yapılmazsa ne olacağını sırasıyla anlatacağım. Aşağıda Isparta/Aksu örnek avlağı için Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi, Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetimi Bölümü öğrencileri tarafından yapılan bir çalışmanın linkini ekliyorum. http://edergi.sdu.edu.tr/index.php/s...File/2129/2326 Özetle bahsi geçen bölgede kaç tane yaban domuzu yaşadığı, sürek yöntemiyle domuzlar kaldırılarak sayılmış (erkekler, dişiler, yavrular ayrı ayrı sayılmış). Sonra doğal dengede 1 hektarda kaç domuz yaşaması normalse, fazla olanlar için kota koyularak avlanması (çalışmada hasat edilmesi diye geçiyor) tavsiye edilmiş. Şimdi avcılığa karşı biri hemen diyecek ki, kardeşim hektarda 10 domuz olsa ne olur 30 domuz olsa ne olur? Sanane? İşte sanane deyip, bilimi görmezden gelmenin sonucu. Aşağıda ki fotoğraf avcılık fotoğrafı değildir. Zirai mücadele fotoğrafıdır. İş zirai mücadeleye kalınca yapılan katliamın fotoğrafıdır. Yeni Zelanda'da devlet desteğiyle, sayısı aşırı artan tavşanlara karşı bir haftasonunda öldürülen (avlanan demiyorum bakın) 14.799 adet tavşanın fotoğrafıdır. Halbu ki insanın da doğanın bir parçası olduğu ve onunda avcı rolüne sahip olduğu daha iyi anlaşılsa, bu tavşanlar kurallar, kotalar, limitler çerçevesinde sezonunda avlanmış olsaydı, hem ziyan olmamış (etleri) olurlardı, hem de aşağıda ki gibi bir fotoğraf olmazdı. ![]() Düzenleyen syılmaz : 02-02-2012 saat 15:45 |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 01-01-2012
Şehir: Bursa
Mesajlar: 17
|
Sn. Elim, yazacaklarımı şahsınızın üzerine almayın lütfen, genele yönelik yazıyorum. Sayın yılmaz, zirai mucadele gereği olarak göstermiş olduğunuz resim, olayın çok daha vahim olduğunun bir kanıtı... Siz fikir ve düşüncelerinizi taşımış olduğunuz duyguları paylaşırsınız, bende kendi düşünce ve bakış açımı yazar çizerim. Zirai mücadele gereğide olsa bu haklılık kazandırmaz. Bunu doğanın kendi yöntemlerine bıraksak olmazmı? Doğada hayvalar zaten biri diğerini yok ediyorlar. Bu onların yaşam gereğidir. Doğasında var. Bizlerin dede ve ebeden gördüğümüz zirai mücadeleler var. Bağ ve bahçelerimizden yaban hayvanlarını uzaklaştırmak için korkuluklar ve farklı ses çıkaran tedbirler alırdık. Ben şahsen kendi ailemde Bağa bahçeye zarar veriyor diye öldürme yöntemini seçmedik. Bakın ben içanadolu da büyüdüm. Bölgemde; tavşan, keklik, bıldırcın, tilki, güvercin hatta serçe kuşu nu dahi nadir görürsünüz. Keklik sesini köyümden işitirdim. Bunlar kendiliğinden yok olmadı. Köyümüze ve bölgemize sürek avı yapmaya gelen gurup halinde avcılık yapan insanların eylemi sonucu yok olmuşlardır. Her ne olursa olsun tedbir farklı olmalı, öldürme olmamalı. Birey veya kurum, kuruluş olması haklılık kazandırmamalı... |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 16-01-2012
Şehir: Antalya
Mesajlar: 405
|
Alıntı:
Siz de çiftçisiniz madem daha kolay anlarsınız diye düşünüyorum. Biz de zirai mücadele gerektirecek kadar çok tavşan yok zaten, olsa ne kadar önlem alırsanız alın hikaye. İster örgü telle çevirin, ister pat pat yerleştirin. Bunu benden çok daha iyi biliyorsunuzdur. Ben demiyorum yaban hayvanları hiç yemesin, elbette onların bizim ürettiklerimiz üzerinde hakları var. Bir çok bahçe sahibi hasat yaparken, bazı ağaçlara dokunmaz, onun üzerinde ki meyve hayvanların hakkıdır der. Bu hem çok doğru hem çok güzel birşey ama iş bütün bir tarım alanını yok etmeye varırsa, bu kabul edilemez. Zaten hiçbir medeni ülke, varsa başka bir yolu onu uygulardı, katliama gitmezdi. Eğer dünyada hiç insan olmasaydı, ne kadar tavşan olursa olsun sorun yok, doğa kendisi hallederdi ama 7 milyar insan varsa, bunların beslenmesi gerekiyorsa, bu işten yeryüzünde onmilyonlarca insan geçimini sağlıyorsa, ne kadar olursa olsun diyemezsiniz, akla mantığa aykırı. Bu zirai mücadele yöntemleri ile ilgili o kadar çok video ve resim koyabilirim ki, her vicdan sahibi insanın uykusu kaçar. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Sorunun temeli şurada; Avustralya ve Yeni Zelanda'da doğal olarak tavşan yaşamıyordu. 1859 Yılında İngiliz göçmen Thomas Austin Winchelsia Victoria yakınlarındaki arazisinde üretip avlanmak için kıta dışından 2 düzine kadar tavşan getirtir. Bu tavşanlar bir yolunu bularak çitleri aşıp kaçarlar. Tilki, kurt vs gibi doğal tavşan düşmanı hayvanlar Avustralya'da yaşamadığı için tavşan sayısında korkunç bir artış yaşanmış, Avustralya tavşan istilası yaşayıp Çinliler'in biz Türkler'e karşı yaptığı Çin Seddi'ne benzer tel örgü 5.000 km uzunluğunda tavşan seddi yapılmıştır. Zamanında Dingo'dan başka karada yaşayan doğal avcıları olmayan Avustralya'ya tilki vs gibi tavşan avcıları ancak tavşan istilası sonrasında getirilmiştir. Burada bütün çevrecilerin çok iyi bildiği bir hata yapılmıştır. Bir ekosistemde doğal olarak yaşamayan hayvanın oraya getirilmesi doğru değildir. Şayet o ekosisteme o hayvan getirilecekse aynı anda o hayvanın doğal düşmanları da birlikte getirilmelidir. Doğal dengenin arasına insanın girmesi doğru değildir. Doğa bizim değildir. Bizler "Doğayı çocuklarımıza bırakmak için emanet aldık." Avustralya'da tavşan konusunda yapılan hatanın aynısı Avustralya kıtasında bulunan Yeni Zelanda'da yapılmıştır. Tavşan istilası çeşitli yöntemlerle bir miktar kontrol altına alınsa da hala bazı bölgelerde istila devam etmektedir. Sizin bu istisnai durumu bu şekilde sunmanız dürüst bir davranış değil. Düzenleyen Tamtutulma : 04-02-2012 saat 11:16 Neden: Yazım yanlışlarının düzeltilmesi. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
|