agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Üyelerin Balkonları, Bahçeleri > Üyelerin Bahçeleri
(https)




Beğeni Düzeni2074Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 08-02-2012, 20:14   #1
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi canannuman Mesajı Göster
Çok akıcı ve zevkli bulduğum konunuzu bir nefeste baştan sona okudum.
Derler ya, yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır diye. Siz daha çok yollar kat edersiniz gibi geliyor bana. Gerçekten sizi ve sizi yalnız bırakmayan eşinizi dostunuzuda tebrik ederim. Bu arada çocuğunuzuda Allah hayırlısı ile kavuştursun diyeyim.
Karınca hikayesi gibi bilirsiniz, ne demişler karıncaya nereye gidiyorsun. Kabeye demiş. Sen o yolu nasıl alırsın demişler, olsun varamasamda o yolda ölürüm demiş.
Ama siz Allahın izni ile inşallah Her molanızda bir işler başararak Yolunuzu tamamlayacak gayret ve kuvvette gözüküyorsunuz. Eğer adresinizi atarsanız ö.m. den mektupla elime geçen nacizane tohumlardan yollamak isterim. İnşallah böylelikle benimde bir tuzum olur ne diyeyim. Sevgiyle kalın. Saygılarımla tebrik ederim.
Not. Bu arada üzülmeyin siz dostlarınız ile üstesinden gelirsiniz Kışın.
Eh şimdi böyle moral yüklü mesajlar gelince kim korkar ki kıştan
Sevgili canannuman, Güzel yorumlarınız için çok çok teşekkür ediyorum.
İnşallah bir gün Kabe'ye de gitmek nasip olur. :-))
Sizin gibi doğa dostları her zaman yanımızda, dilerim hayat bahçenizdeki çiçekler hiç solmasın. Adresim özelinizde. Sevgilerimle.

Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-02-2012, 12:14   #2
Ağaç Dostu
 
mandalinci's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2011
Şehir: Ankara - İzmir
Mesajlar: 1,467
Galeri: 6
Çok geçmiş olsun, bu sene kış çok çetin geçiyor.

Görünüşe göre herkes daha donanımlı girecek kış ayına, başımıza gelen bunca kötü şey çok tedbirli olmak gerektiğini öğretti herkese.

Üzülmeyin, her şey yoluna girer, el birliği ile atlatırsınız inşallah.

mandalinci Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-02-2012, 20:20   #3
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi mandalinci Mesajı Göster
Çok geçmiş olsun, bu sene kış çok çetin geçiyor.

Görünüşe göre herkes daha donanımlı girecek kış ayına, başımıza gelen bunca kötü şey çok tedbirli olmak gerektiğini öğretti herkese.

Üzülmeyin, her şey yoluna girer, el birliği ile atlatırsınız inşallah.
Çok teşekkür ediyorum Sevgili mandalinci. Rüzgara alışıktık da bu yıl bir acaip tufan oldu.
Tedbiri arttırmakta yarar varmış
Neyse Allah sağlık sıhhat versin de yaralarımızı sararız yavaş yavaş. Sevgilerimle.

Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2012, 15:21   #4
Ağaçsever
 
oskar's Avatar
 
Giriş Tarihi: 08-02-2012
Şehir: izmir
Mesajlar: 38
resimler harika bayıldım...devamını dilerim..

oskar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-02-2012, 05:10   #5
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi oskar Mesajı Göster
resimler harika bayıldım...devamını dilerim..
Teşekkür ederim efendim. Her zaman beklerim... :-)

Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2012, 16:19   #6
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 02-01-2010
Şehir: istanbul-kemaliye
Mesajlar: 1,281
Sevgili Doğayla Barış çalışmalarınızı ve sizi gıpta ederk takip ediyorum. Ne kadar meşakkatli br iş yaptığınızı takdir ediyorum.
İnşallah sizin bu göstermiş olduğunuz çabalar birgün karşınıza iyi bir şekilde çıkar. Bahçe çalışmalarınızda yavaş ve emin adımlarla ilerliyorsunuz. Seranızın fırtınadan zarar görmesine üzüldüm. Sizlerde kar don yok ama sizide fırtına mahvediyor.
Üzülmeyin benim daha beter herşey dondu sil baştan yeniden alınacak dikilecek ne yapalım sağlık olsun canımız sağ ya hepsinin üstünden geliriz değilmi.<<<<

Selamlar.....

fatma sunay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-02-2012, 05:30   #7
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi fatma sunay Mesajı Göster
Sevgili Doğayla Barış çalışmalarınızı ve sizi gıpta ederk takip ediyorum. Ne kadar meşakkatli br iş yaptığınızı takdir ediyorum.
İnşallah sizin bu göstermiş olduğunuz çabalar birgün karşınıza iyi bir şekilde çıkar. Bahçe çalışmalarınızda yavaş ve emin adımlarla ilerliyorsunuz. Seranızın fırtınadan zarar görmesine üzüldüm. Sizlerde kar don yok ama sizide fırtına mahvediyor.
Üzülmeyin benim daha beter herşey dondu sil baştan yeniden alınacak dikilecek ne yapalım sağlık olsun canımız sağ ya hepsinin üstünden geliriz değilmi.<<<<

Selamlar.....
Sevgili Fatma Sunay ziyaretinize teşekkür ediyorum. Ne demişler?...
"Balık bilmezse, Hâlik bilir..."
Doğa'nın bizimle bir çok güzel sırlarını paylaştığını yaşarken görüyoruz. Hepimiz yaşam bahçemizi güzelleştirmeye çaba sarf ediyoruz. Allah tüm doğa dostlarının yolunu kolaylaştırsın inşallah.
Bu yıl ilk kez bizde de don oldu. Fırtına tuzu biberi...
Bahçe de don yüzünden de epeyce zayiat var
Toprak ana cömerttir. Baharda size içinde sakladığı nice güzelliklerle sürpriz yapacak bak göreceksin. Yıldızların rengarenk çıkacak...daha kim bilir neler neler...yeter ki sağlık sıhhat olsun. Tabi ki üstesinden geliriz. Sevgiler :-)

Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-02-2012, 21:29   #8
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Sahildeki okaliptüs ağacım fırtına da gövdesinin orta yerinden kırılmış
Çiçek çiçek dallar yerlerde sürünüyor, bir yandan da tomurcuklar çiçeğe dönüşüyor.
Sarıldım, okşadım, konuşarak acısını azaltmaya çalıştım...

Çiçekler de Küsüyor, Üzülüyor, Seviniyor

İnsanoğlu, yaşamının en mutlu, en duygulu anlarına küçücük bile olsa bir çiçek demetini ortak eder. Çiçekler, doğumdan ölüme dek çeşitli ortamlarda duygularımızı anlatmakta bize yardımcı olmuştur.

Bitkilerin yaşamına çok eskiden buyana ilgi duyuldu ve botanik, bir bilim dalı olarak önem kazandı. Ancak tüm çalışmalar, bitkilerin fizyolojik yaşamlarıyla ilgiliydi.

Amerikalı “yalan makinesi” uzmanı Cleve Backster’ın işi, dünyanın her yanından gelen polislere ve görevlilere, “poligraf” da denilen bu aygıtın kullanılmasını ve inceliklerini öğretmekti. 1966 yılında yoğun bir çalışma gününün sonunda Backster odasında otururken, yalan makinesinin elektrodlarını, “deve tabanı” bitki sinin yaprağına bağladı. Backster’in amacı, bitkiye su verildiğinde yapraklarda bir tepkinin olup olmayacağını öğrenmekti. Saksıya biraz su döktü, bir süre bekledi ama, bitkide değişikliği gösteren hareketi poligraf cihazında saptayamadı.

“Galvanometre”, yalan makinesinin bir parçasıdır. Bir canlının, örneğin denek olarak kullanılan kişinin gövdesinden zayıf bir elektrik akımı geçirildiğinde, bu kişinin duyumsadığı en küçük bir duygusal değişiklik bile, galvanometre göstergesinin ya da hareket eden milimetrik kağıdın üzerindeki yazıcı ucun oynamasına neden olur. Yani, düşünce ve duygu uyarısı sonucu insan vücudunun elektrik geriliminde oluşan değişmeler, bu aygıt tarafından ölçülür. İnsanda galvanometre göstergesini sıçratacak denli güçlü bir tepki elde etmenin en etkin yolu, onun yaşamını tehdit etmektir. Backster de bu düşünceden yola çıkarak bitkinin yapraklarından birini, elindeki sıcak kahve dolu fincanın içine sokuverdi. Aygıt yine belirgin bir tepki vermedi.

Daha vahşi bir saldırı yapmaya karar verdi. Elektrodların bağlı olduğu yaprağı yakacaktı. Kafasında yakma düşüncesini canlandırmasıyla birlikte yazıcı uçta bir hareket oldu. Backster yerinden kıpırdamamıştı. Peki ne olmuştu da yazıcının ucu hareket etmişti? Acaba bitki aklından geçenleri mi okumuştu?
Kibrit almak için odadan dışarı çıkıp geri döndüğünde, grafik kağıdı üzerinde yeni ve ani bir dalgalanmanın kaydedildiğini gördü. Daha sonra, yaprağı yakacakmış gibi hamle yaptığında hiçbir tepki görmedi. Acaba bitki, gerçek ve yapmacık amaçları ayırt edebiliyor muydu?

Gördükleri bir rastlantı mıydı yoksa gerçek miydi? Backster’in önünde yeni bir ufuk açılmıştı. Sayısız deneylerin bir başlangıcı olmuştu bu... Önce, olayın kendi gözünden kaçmış mantıklı bir açıklaması olup olmadığını araştırdı. Bitkinin olağandışı bir yanı var mıydı? Ya kendisinin? Poligraf aygıtının bir problemi olabilir miydi?

Deneyi devetabanı bitkisinin üzerinde defalarca yaptı; bununla da yetinmedi yardımcılarına yaptırdı; ondan da tatmin olmadı, ülkenin başka yerlerindeki meslektaşlarından yardım istedi. Ayrıca, otuza yakın bitki üzerinde deneyi yineledi. Hepsinde de benzer gelişmeler gösteren bu deneyler, yaşama başka bir görüş açısıyla bakması gerektiğini söylüyordu.

Bir gün, Kanadalı bir bayan fizyolog Backster’i ziyarete geldi. Backster, konuğuna çalışmalarından örnekler göstermeyi düşünüyordu. Bir deney yaptı; bitkide hiç yanıt yoktu. İkincisinde de, üçüncüsünde de... Poligraf aygıtında bir bozukluk olabilir düşüncesiyle, bir diğerini denedi. Ondan da yanıt alamadı. Aygıtlar çalışıyordu ama sanki bitkiler kendinden geçmişti. O anda Backster’in aklına bir soru geldi: “İşiniz, herhangi bir yönüyle bitkilere zarar veriyor mu?”
“Evet” diye yanıt verdi bayan fizyolog “Üzerinde çalıştığım bitkileri öldürürüm. Kuru ağırlıklarını ölçmek için bir fırında pişiririm onları.”
Konuğun salonu terk etmesinden ancak 45 dakika sonra bitkiler kendilerine gelebilmişlerdi. Bu deneyim Backster’e bitkilerin de tıpkı insanlar gibi bayılabileceğini ya da korkup kendinden geçebileceğini göstermiş oldu.

“Acaba bitkilerin bellekleri var mıydı?” Bu sorunun yanıtını araştırmak amacıyla bir çalışma hazırladı. Backster’in öğrencilerinden altısı, yapılacak deney için gönüllü oldular. Bir odaya, iki saksı çiçek ve bir kura torbası konuldu. Denekler, teker teker odaya girecekler ve odada ne yapacaklarını, çektikleri kurada öğreneceklerdi. Kağıtlardan birinde, odada bulunan bitkilerden birini kökünden sökmek, ayağının altına alıp çiğnemek ve tümüyle öldürmek biçiminde bir talimat yazılıydı. Cinayet tümüyle gizli işlenecekti. Yani, ne Backster ne de öteki öğrenciler, suçlunun kim olduğunu bilmeyeceklerdi. Bunu yalnızca odada bulunan ikinci bitki bilecekti.

Deney tamamlandı. Önce Backster ve sonra teker teker deneye katılan öğrenciler içeri girdiler. Öteki beş öğrenciye hiç tepki vermeyen bitki, gerçek suçlunun her yanına yaklaşışında, yazıcının ibresini çılgın gibi oynatıyordu. Demek ki bitkilerin, duyguları algılamanın ötesinde, geçmişi de anımsayan bellekleri vardı.

Ne tür bir enerji dalgasının insanın düşünce ve duygularını bir bitkiye iletebileceği konusunda bir görüşü yoktu Backster’ın. Bitkiyi, kurşundan yapılmış bir kabın içine, hatta Faraday kafesi içine koyarak dış etkilerden korumaya çalıştı ama her iki perdeleme yöntemi de, bitkiyi insana bağlayan iletişim kanalını tıkamakta etkisiz kaldı.

Yeni bir çalışmasında Backster, canlı minik karidesleri bir çanak içinde soğuk suyun içine koydu. Altta bir başka kapta su kaynıyordu. Hazırladığı deney ortamında bir alet, bilmedikleri bir zamanda üstteki çanağı devirip karidesleri kaynar suya dökecekti. Çanağın devrileceği zaman bilinmediği için, Backster’in ya da deneyi yapanla rın duygularını bitkilerin algılama olasılığı ortadan kaldırılmış olacaktı. Deneylerin sonuçları, bitkilerin kaynar suda ölen karideslerle aynı anda ve güçlü olarak tepki gösterdiklerini ortaya koydu.

Backster, araştırmalarına devam ederken, bir süre sonra deneylerinde poligraf yerine kardiograf (kalp elektrosu) daha sonra da ensefalograf (beyin elektrosu) kullanmaya başladı. Çünkü bu aletler poligraftan çok daha duyarlıydılar.
Backster’in bir radyo programını dinleyerek etkilenen ve bu konuda çalışmalara başlayan bir başka araştırmacı, Pierre Paul Sauvin adlı bir elektronik uzmanı olmuştur. Geliştirdiği elektronik aygıt, Backster’in aygıtından 100 kat daha hassas kayıtlar yapabiliyordu. Sauvin de yaptığı çalışmalar sonucunda şunun farkına vardı:

En iyi sonuçları, özel yakınlık kurduğu bitkilerden alabiliyordu.
Backster ve Sauvin deneylerine ABD’nin doğusunda devam ederken, Kaliforniya’da Marcel Vogel adlı araştırma kimyageri de konu üzerine eğildi. Çalışmalarından birini, psişik yetenekleri olan arkadaşı Vivian Wiley ile birlikte yaptı. Bayan Wiley, evinin bahçesindeki “taşkıran çiçeği”nden iki yaprak kopardı; birini yatağının yanındaki
etajerin üstüne, ötekisini de oturma odasına koydu.

“Her sabah kalktığımda, başucumdaki yaprağa sevgi sözcükleri söyleyip onun yaşamasını diliyorum, oturma odasındakine ise hiç ilgi göstermiyorum. Ne olacağını birlikte göreceğiz” diyen bayan Wiley, bir ay sonra Vogel’i çağırdı ve yaprakların fotograflarını çekmesi için fotograf makinesini de getirmesini istedi. Vogel gördüklerine inanamıyordu. İlgi görmeyen yaprak kararmış, buruşmuş, çürümeye başlamıştı. İlgisini her gün üzerinde yoğunlaştırdığı yaprak ise, sanki yeni koparılmışcasına yaşam dolu ve yemyeşildi.

Bu çalışmadan çok etkilenen Vogel, üç adet karaağaç yaprağı ile kendisi de deneyi tekrarladı. Alınan sonuç yine başarılıydı. Vogel, psişik enerjinin gücüne tanık olmuştu.

Vogel, bir başka deneyinde, devetabanı bitkisinin yapraklarını galvanometreye bağladı. Bitkinin önünde duruyor, tümüyle gevşemiş biçimde derin soluklar alıyor ve parmaklarını bitkiye dokunurcasına yaklaştırıyordu. Aynı zamanda da bir dosta yöneltilebilecek türden sıcak duygularını bitkiye aktarmaya çalışıyordu. Elini her yaklaştırışında aygıtın yazıcı ucu titreşimler kaydediyordu. Üç, beş dakika sonra Vogel’in sevgi sinyallerine bitki hiçbir yanıt ver mez oldu. Sanki, onun çağrılarına karşılık vereceği tüm enerjisi tükenmiş, yok olmuştu.

Vogel, bu çalışmalarından sonra çıkarttığı sonucu şöyle açıklıyordu:
“Bitkiler aşırı duyarlıdır. Çevrelerine enerji verirler, insana yarar sağlayan güçler yayarlar. Kişi, kendi güç alanına akan bu enerjiyi duyumsayabilir. Kişinin güç alanı da, karşılıklı olarak bitkiyi besleyebilir. Amerikan yerlileri, bitkilerin bu özelliklerini çok iyi bilirler. Gereksinim duydukça ormana giderler, kollarını iki yana açıp sırtlarını çam ağaçlarına yaslayıp, ağacın enerjisiyle kendi güçlerini tazelerler.”

1970 yılının Ekim ayında Rusya’da yayımlanan “Pravda” gazetesindeki bir yazı, bitkilerin gizemli dünyasına, bu ülkenin bilim adamlarının da ilgisiz kalamadıklarını gösterdi. Yazının başlığı “Bitkiler Konuşuyor, Hatta Çığlık Atıyorlar”dı. “Pravda” muhabiri, Tarım Bilimleri Akademisi’nde gördüklerini şöyle anlatıyordu:

“Bitkilerin, başlarına gelenlere boyun eğip, acılara sessizce katlandığını sanıyoruz, ama görünüşe aldanıyoruz. Arpa filizi kökleri, sıcak suya daldırıldığında düpedüz çığlık attılar. Bitkilerin sesi, ancak özel ve son derece duyarlı bir elektronik aygıtla kaydediliyordu. Ama yine de, geniş kağıt şerit üzerindeki sonsuz gözyaşı ırmağı apaçık görülüyordu.

Yazıcı uç çıldırmış gibi titriyor ve arpa filizinin ölüm acısını kağıda döküyordu. Oysa bu sırada minik bitkiye bakanların, onun neler çektiğini kestirmesi olanaksızdı.”

Bitkilerin gelişiminde müziğin nasıl bir rolü olduğu da araştırıldı. Aynı koşullar oluşturulmuş iki seraya mısır ve soya fasulyesi ekildi. Seralardan birinde her gün 24 saat süreyle Gershwin’in “Rhapsody in Blue” adlı parçası çalındı. Öteki sera sessizliğe terk edildi. Müzik çalınan seradaki tohumlar, sessiz seradakilerine göre daha çabuk filizlendiler.

Bir başka deneyde, bir grup bitkiye tekdüze ve aralıksız sekiz saat “fa” sesi verildi. Öteki gruba ise kesik kesik ve belli zamanlarda “fa” sesi verildi. Birinci gruptaki bitkiler iki hafta sonunda tümüyle ölürken, öteki gruptakiler canlılığını korudular.

1850’lerde Hindistan’ın Kalküta kentinde doğan ve yaptığı bilimsel çalışmalarla “Sir” unvanı alan Jagadis Chandra Bose de bitkiler üzerinde sayısız deneyler yapmış ve makaleler yayımlamıştır.

Önceleri, bitkilerin sınırsız biçimde karbondioksitten hoşlandıkları sanılıyordu. Bose ise, bu gazın da fazlasının bitkileri boğabileceğini, ama sonradan oksijen
vererek yeniden canlılıklarını kazanabileceklerini gösterdi. Ayrıca, insanlara benzer biçimde bitkiler de cin ve viski ile sarhoş oluyorlar, ayyaşlar gibi yalpalıyorlar, kendilerinden geçiyorlar, akşamdan kalmalığın açık belirtilerini gösteriyorlardı. Bose, bitkilerin alkolden etkilenmesini, onların yararına kullanmak istedi ve şöyle bir çalışma yaptı:

Bitkiler büyüyüp geliştiklerinde, daha büyük saksıya aktarılmaları gerekir. Her aktarma işlemi de bitkiyi bir süre sarsar, tekrar kendine gelmesi biraz zaman alır. Bose, eter koklatıp bayılttıktan sonra saksısı değiştirilen bitkilerin, bu değiştirme işinden çok daha az
etkilendiğini gözlemledi.

Bose’nin laboratuvarındaki büyütücülerden biri aracılığıyla, haşlanan bir lahana yaprağının ölümü sırasında geçirdiği şiddetli nöbetlere tanık olan ünlü yazar George Bernard Shaw, büyük bir şaşkınlık dönemi geçirmiş ve kendine geldiğinde dudaklarından şu sözcükler dökülmüş:

“Hayvanların canlı canlı kesilmelerini protesto etmek için hiç et yemem. Peki şimdi ben ne yapacağım?”

alıntıdır

Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-02-2012, 14:26   #9
Ağaç Dostu
 
hk50's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2010
Şehir: Niğde
Mesajlar: 2,914
Galeri: 14
Sn Doğayla Barış
Çok çok teşekkür ederim.Bahçeler içerisinde dolaşırken görüpde okumak istediğim bilgiyi verip zevk almamı,Bilği sahibi olmamı sağladınız.
Maalesef Bitkilerde insanlar gibidir.Kimi fırtına ile kimi yangın ile kimi hastalıkla öleçek ,yenileri çıkaçak büyüyeçek. Maalesef doganın kanunu bu.Ne kadar mücadele etsekde değiştiremiyoruz.Tohum ekileçek çıkaçak büyüyeçek ve netiçe.
Bahçen varmı derdin var.Geçmiş olsun.
Saygılarımla


Düzenleyen hk50 : 14-02-2012 saat 10:40 Neden: Cümle düzeltme
hk50 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-02-2012, 21:58   #10
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
jineop's Avatar
 
Giriş Tarihi: 25-11-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 5,113
Galeri: 94
Sevgili arkadaşım, çimlenen bir tohum, tutan bir çelik, kuruyan bir ağaçtan fışkıran bir sürgün tüm üzüntüleri alırken yeni umutlarıda beraberinde getirecektir. Kolaylıklar diliyorum. Güzel gönlün hiç üzülmesin. Sağlıcakla.

jineop Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-02-2012, 22:38   #11
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-01-2010
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 2,427
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi lir Mesajı Göster
Sevgili arkadaşım, çimlenen bir tohum, tutan bir çelik, kuruyan bir ağaçtan fışkıran bir sürgün tüm üzüntüleri alırken yeni umutlarıda beraberinde getirecektir. Kolaylıklar diliyorum. Güzel gönlün hiç üzülmesin. Sağlıcakla.
Evet Arkadaşlar Lir hocama aynen katılıyorum,çok fırtınalar zemheriler gördüm kırılan devrilen ağaçlarımız daha da ötesi,yaşadığım bir üzüntümü paylaşayım yeri gelmişken;bahçem de marmara bölgesine uygun ağaç ve çalı dikiyorum ancak,okaliptus ve mimoza ağaçlarını çok sevdiğimden şansa diyerek diktim ve 2 kış sert geçmedi okaliptus ve mimozam bu süreçte yaklaşık beş metre boya geldi,bir sonraki kış oldukça sert geçti günlerce eksi onlarda kaldı geceleri çevresinde ateş yakıp bekledim sonucunda çok üzüldüm ve ağladığımı hatırlıyorum şuan mimoza ağacımın kuru dal ve gövdesine asma salatalık dikiyorum bir nebze da olsa gülümsüyorum:
Yukarıda anlattığım hadise asla umutsuzluk ve geri adım atmama sebep olmadıSelam ve sevgilerimle..

Yücel Canpolat Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-02-2012, 13:03   #12
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Bu arada bahçede göz kırpan güzelliklere de yer verelim
Cezayir sarmaşığı, alaca yapraklısı da vardı ama maalesef kayboldu gitti.

Eklenen Resimler
 

Düzenleyen Doğayla Barış : 23-02-2012 saat 19:00
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-02-2012, 13:21   #13
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Papatyalar, aynı safalar'la kucak kucağa bahçenin her yerini sarmış, baharın müjdecisi gibi ama aldanmayalım daha atlatacağımız çok fırtına dönemleri var

Eklenen Resimler
 
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-02-2012, 12:45   #14
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Bu sabah güneşli bir güne uyandım. Yarın sığla ormanları için vereceğimiz bir konser var. Konser öncesi haliyle hafif bir gerginlik - heyecan oluyor.
Ben biraz gergin, moralsiz olduğum zaman hemen eşim takılır " Bir kapsül ağaçlar net alsana, bak anında düzelirsin "

Yıllardır belki de site yeni açıldığında, yoğun iş tempomun arasında vakit bulduğum her anda siteye dalar, güzelim bahçelerde sanki benimmişçesine keyifle dolaşır stres atardım. Bir gün bendeki bu olumlu değişimi fark eden eşim sürpriz yaparak siteye üye olmuş ve artık üyesin istersen merak ettiklerini sorabilirsin dedi. Çok şaşırdım ve mutlu oldum ama televizyon çekimleri ve konser-konferans etkinlikleriyle o şehir bu şehir dolaşmaktan açıkçası pek yazmaya vakit bulamadım.
Bu site bana gerçekten ilaç gibi

Sabah siteye girip göz attığımda fark edemedim. Ya da güzel dostların yıldızlarından yayılan şavk gözlerimi kamaştırdı sandım. Gerginim ya göz yanılması olabilirdi üzerinde durmadım.

Biraz önce eşim "Ooo Doğayla Barış yıldızlarla donanmışsın" deyince bir anda bir sıcaklık yayıldı yüreğime. Bu kadar mı mutlu olunur anlatamam.
Her zamanki gibi en hüzünlü olduğum anlarda bu güzel site bana mutluluk ışınladı. Heyecanla üyelerin bahçeleri arasında dolaştı gözlerim, evveeet, yaşasın yıldızlar benim bahçemde de ışıldıyor.

Ben bir cennette doğdum, 9 yaşına kadar mutlulukla yaşadım, hayat yıllarca beni yaşam bahçemi oluşturabilmem için rüzgarın önünde bir oraya bir buraya savurdu durdu, ama içimde hep bir özlem, o cenneti tekrar oluşturabilme tutkusu bana güç verdi.
Şimdi ilk adımlarını atan bir bebek gibi henüz yolun başındayım ama beni de güzel bahçeler ailesine kabul ettiğiniz için sevgili site yöneticilerine çok teşekkür ediyorum.
Sizleri seviyorum, bu ailenin bir ferdi olmaktan çok mutluluk duyuyorum.

Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 04:42   #15
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Sevgili Orhan beyin gönderdiği tohumdan yetiştirdiğim selluka
Arka planda kova içinde granül gübre şerbeti var. Selluka sık sık besleniyor.
Kovayı çekip yeniden fotoğraflamalıyım

Eklenen Resimler
 

Düzenleyen Doğayla Barış : 26-02-2012 saat 05:30
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 05:02   #16
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
İyi ki bahçeye dikmemişim, don yüzünden kaybetseydim kahrımdan ölürdüm sanırım. Örümcek mücadelem devam ediyor. sabunlu su fısfısından sonra gülleci bulamacıyla yıkadım adeta. Şimdi daha sağlıklı oldu gibi. Bu uçlarda görünen sürgünler çiçek olamaz değil mi

Eklenen Resimler
 
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 05:13   #17
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Bahçeden hasat edilen bu yılın mahsulleri lif kabaklarım. Kuruduğunda dostlarla paylaşılacak epeyce tohum çıkacak

Eklenen Resimler
 
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 05:19   #18
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Bu su kabağı da bahçemizden
Sevgili berrinb bir yerlerde yazmıştı sanırım, küflenmemesi için kabuk galiba zımparalanacakmış. Tekrar sorayım.

Eklenen Resimler
 
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 07:54   #19
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-01-2010
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 2,427
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Doğayla Barış Mesajı Göster
Bu su kabağı da bahçemizden
Sevgili berrinb bir yerlerde yazmıştı sanırım, küflenmemesi için kabuk galiba zımparalanacakmış. Tekrar sorayım.
Sevgili doğayla barış günaydın süs kabaklarına kuruduktan sonra herhangi bir işlem yapmanız gerekmiyor,berrin hocamın bahsettiği kurutulma esnasında kabak üzerinde siyah küf benekleri oluyor bahsettiği o küf tabakasının zımparalanması

Yücel Canpolat Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 05:25   #20
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Şayot kabakları filizleniyor. Böyleydi, şimdi daha da büyüdü.
Kabak tadı vermeden artık diğer çiçeklerimize geçelim.

Eklenen Resimler
 

Düzenleyen Doğayla Barış : 26-02-2012 saat 07:56
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 05:53   #21
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Salkım söğüt ağacını çok seviyorum. Geçen yıl aldığım çelikler kuruyunca çok üzülmüştüm. Geçenlerde eşim bir yerde görmüş iki dal kırıp getirmiş, ben de parçalayıp suya koymuştum çok hızlı köklendiler. Benimle yaşayınca şartlı refleks oluştu herhalde, cebinde tohum ya da elinde çelik olmadan dönemiyor
Sevgili Jineopun bahçesinde ( geçen yıl ) dolaşırken bir de baktık ki eğilmiş yerdeki karanfil tohumlarını topluyor, ikimizde onun bu haline çok gülmüştük.
Tabi gönlü güzel kendi güzel kardeşim bir koli tohumla ablasını çok mutlu etmişti, şimdi bahçemiz için hazırladığı çelikleri bekliyoruz

Eklenen Resimler
 

Düzenleyen Doğayla Barış : 12-04-2012 saat 00:14
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 05:57   #22
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Kök saçakları yakın plan.

Eklenen Resimler
 
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 06:29   #23
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Çocuklarımız, gençlerimiz bizim geleceğimiz. Biz ömrümüzü onların geleceği ve yaşayacağı güzel günlere adadık. Bir kez daha yaşadık ve gördük ki bazı kişilerin yeterli yaş ve olgunluğa ermeden bazı alanlarda sorumluluk alması bazı tatsızlıklara sebep olabiliyor.

Hemen sığla buhuru yakıp bahçemizin ve sitemizin üzerinde dolaştırayım, negatif enerji ve kem gözlere karşı


Düzenleyen Doğayla Barış : 02-03-2012 saat 12:40
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 06:37   #24
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Mart kapıdan bakıyor ve bizim için yoğun günler geliyor.
Elimizdeki sebze tohumlarının bir bölümünü bahçeye dikip bir bölümünü de komşu bahçelere çimlendirilmek üzere dağıttık, fide olarak alacağız. Çok yoğun çalıştığımız için zamandan kazanalım istedik. Biz de gojiberi ve altın kiraz gibi tohumları halley kutularında denemiştik. Serada oluşan hortumda torflu tohumlar rüzgarda dağılmış kutular denizin üstünde yüzüyordu

Bahçemizden manzaralar, terelere bakar mısınız , adeta koparıp ye beni diye davet ediyor. Tohum miktarı fazla olmuş sanırım, kumla karıştırıp savurmamıza rağmen baya sık olmuş. Tarlada ilk deneyim ve acemilik ...
Ama biz henüz emekliyoruz, gelişip ve büyüyeceğiz

Eklenen Resimler
 

Düzenleyen Doğayla Barış : 26-02-2012 saat 07:15
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 07:18   #25
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Dere otları, ne zarif yaprakları var. Her gün eğilip bakıyorum ama sanki baktıkça büyümüyorlar gibi

Eklenen Resimler
 
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 07:22   #26
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Karalahanalar büyüyor, 10cm idi şimdi daha da büyümüşlerdir.

Eklenen Resimler
 
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 07:33   #27
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Hazırladığımız ısırgan otu gübresi, güneşte olgunlaşıyor, yağmurlarla zenginleşiyor

Eklenen Resimler
 
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 07:37   #28
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Bu da samra (inek gübresi) şerbeti
Sahildeki cangıl bahçemde pür neşe dolaşan keçi ve ineklerin gübrelerini elimde eldivenle kovanın içine toplayıp kirayı tahsil ediyorum

Eklenen Resimler
 
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 08:06   #29
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Günaydın Sevgili Yücel bey, çok teşekkür ediyorum, eh acemilik böyle bir şey
İyi ki sizler varsınız, sizin gibi güzel dostlar sayesinde biz de bahçemizi geliştirip güzelleştireceğiz.

Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-02-2012, 09:26   #30
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Yıllar önce rahmetli dedem, babaannem vefat edince, minicik babamı da yanına alıp Malatya'dan Amasya'ya geliyor. Orada mavi gözlü, güzel gönüllü bir bayanla evleniyor. O sırada Rus harbine katılıyor Sibirya da esir düşüyor. Gövdesi şarapnel parçalarıyla delik deşik. Savaş meydanında cesetler atılmak üzere toparlanırken inlemesini duyan insaflı bir Rus askeri tarafından yaralı Rus askerleriyle birlikte hastaneye götürülüyor.
Dedem heybetli ve çok yakışıklı, çar ordusunda Paşa'nın kızı dedemi hastanede görüp aşık olup hastalanıyor. Tek evlat ve kara sevda, bir türlü iyileşemiyor, günden güne sararıp soluyor, ve nihayet paşa kızına kıyamıyor ve tutsak dedemi serbest bırakıp kızıyla evlendiriyor.
Sibiryada çok zehirli yılanlar ve şamanlar var biliyorsunuz. Dedeme beyaz bir ehram giydiriyorlar ve boynundan içeriye envai tür yılan
Efsunluyorlar ve dedem yılanlarla konuşup anlaşabiliyor.
Paşanın kızından bir oğlu oluyor, artık hanedanda nüfuzlu bir damat ama aklı hep memleketinde bıraktığı minicik oğlunda, üzüntüden hastalanıyor.
Paşa kızı öyle aşık olmuş ki dedeme, yaşasın yeter ki, benden uzakta olmasına razıyım diyerek dedemin kaçmasını sağlıyor. O sırada güzeller güzeli Fadik babannem evlere temizliğe, çamaşıra giderek elleri parçalanması pahasına minik emanetinin büyümesi için çabalayıp duruyor.
Nihayet dedem memlekete dönüyor oğluna ve fedakar eşine kavuşuyor.
Yıllar geçiyor, babam evleniyor çocukları oluyor. Zaman zaman uzaklara dalıp sılada bıraktığı oğluna dertlenip gözleri bulutlansa da, rahmetli dedeciğim başına bir iş gelir korkusuyla babamın gidip kardeşini arayıp bulmasına izin vermiyor.

Evimiz ferhat ile şirinin dağlarının yamacında. Bir gün ablam bahçede gördüğü kocaman kara yılandan korkup çığlık çığlığa dedeme sarılıyor. Dedem eline 2 metrelik yılanı alıp bir daha benim evimden uzak dur çocuklarıma görünüp korkutma diyerek azarlıyor ve fırlatıp atıyor. Yılan hızla uzaklaşıyor, o günden itibaren de dağın eteğindeki yılanlar kimseye gözükmüyor. 9 yaşıma kadar o dağlarda oynadım çiçek topladım ben de görmedim.
Belgesellerde yılan gördüğüm zaman ürker ve korkarım.
Ablam anlatmıştı bu hikayeyi korkma biz efsunluyuz, yılan sana gözükmez ve zarar vermez diyerek, ben de belki masal tadında olduğu için ya da inanmak hoşuma gittiğinden inandım
Sığla ormanlarında çekim yapıyoruz, Yaslandığım kovuğun içinde kıvrılmış kocaman yılan, eşim ve çekim ekibindeki arkadaşlarım görüyor ama ben baktığım halde fark edemiyorum. Onlarda korkmayayım diye bana söylemeden çekim bahanesiyle başka tarafa çağırıyorlar uzaklaşıyorum.
Köydeki bahçemizde eşim çeşme başında su içen engerek-yılan görüyor ben görmedim. Bir gün seranın yanında sarı kırmızı bir dalganın hızla akıp kaybolduğunu gördüm, hayal gibi. Kalın ve uzundu, ama renk çok hoştu. Kedi olsa bu kadar büyük olamaz, şekerim düştü hayal gördüm sandım.
Eşime sorduğumda kocaman bir ok yılanının seranın arkasına geçtiğini söyledi.
Yani ben halâ bu bahçede çalışıyorum
Sizinle paylaşmak istedim.
Bu arada güzel annenizin ellerinden öpüyorum. İnşallah bir gün o nefis içli köftesinden yemek nasip olur. Çocukluğumda yediğim tarife göre yapılmış nefis bir lezzet.


Düzenleyen Doğayla Barış : 27-02-2012 saat 11:36
Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Etiketler
bitki müzesi, doğayla barış, gökkuşağı, kış bahçesi, sera


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 03:40.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025