![]() |
Ormanda keçi otlatmaya ormancılar tarafından teşvik
Merhaba,
Antalya-altınyaka(Gödene) köyünde Söğütbeli mevkiinde 120-130 civarı keçisini hergün ormana otlatmaya götüren bir köylüyü sürekli olarak şikayet etmeme rağmen henüz netice almış değilim. Önce Kumluca orman bölgeye şikayet ettim olmadı. Antalya orman bölge md Yrd.Mükremin beye şikayet ettim. Bana 177 ye ihbarda bulunmamı söyledi. Bir hafta boyunca 177 ye şikayet ettim olmadı. En son ihbarımda telefondaki görevli memurun "Adam ne yapsın ormanda otlatmayıp nerde otlatsın" demesi üzerine Antalya bölge müdürü Recep Kaşan beye mail attım kendilerinden henüz birbuçuk hafta geçmesine rağmen bana bir dönüş olmadı. Bu arada TEMA ya gönderdiğim mailleri cc ledim, onlardan da tık yok. Bu memleket bu kadar sahipsiz mi. Son çare olarak bir yol göstermeniz açısından size buraya yazmak zorunda kaldım. Umarım sizden bir yardım alabilirim. Lütfen ne yabapileceğim konusunda bana yol gösteriniz. Torpili olan varsa bana torpil bulsun. Televizyonlarda herşeyi güllük gülistanlık gösteren bürokratlar orman görevlileri umarım bu yazımı okurlar.Eğer biraz utanma denen duyguları varsa yüzleri kızarır. TEMA nın da bu konularda içten olduğuna artık inanmıyorum. Kendilerine iki defa mail attım hala dönecekler. Bu memlekette herşey medya için.Yazıklar olsun. |
Adam ormanın içinde yaşıyorsa orman köylüsüyse hayvancılık yapmıyacak ormandan geçimini sağlamayacakta hırsızlık mı yapacak. İlk önce devlet orman köylüsüne elini uzatıp gelir sağlayacak projeler sunacak sonra vatandaş elinden geleni yapacak. Hem sonra şunuda unutmayın o keçi otlatan adam en az sizin kadar ormana değer verip sahip çıkıyordur.
|
Alıntı:
Merhaba sorununuzu Ankara Orman Bölge Müdürlüğüne bildiriniz |
sayın karavan ormanlarımızı koruma adına ne kadar hassas davranmaya çabaladıgınızı sizin ısrarlı bir şekilde ormana keçi otlatmaya götüren köylüyü şikayet etmenizden anlıyorum, sizi ormanlarımızın degerini bilen birisi olarak görüyorum (yoksa bu kadar çabayı kimse göstermez) fakat bilgi eksikliginizden olacak ki keçilerimizin ormana zarar verdigi safsatasına sizde inanmışsınız. Keçiler ormana zarar degil fazlasıyla fayda saglarlar keçilerin ormana zarar verdigi fikrini bizzat ticari kaygılarla hayvan ithalatçıları ortaya atmışlardır.
Faydaları nelerdir derseniz keçiler insanların bile çıkmakta zorlandıkları tepelere rahatlıkla çıkarlar bu esnada patikalar oluştururlar bu patikalar orman yangınlarında yangının yerden yayılmasına engel olur,arkasında gezen çoban sürekli ormancı gibi ormana mukayyet olur, diger taraftan keçi agaçlarda marazlı sürgünleri ve dalları yer saglıklı sürgün sürmesine katkı saglar bu şekilde ormanlarımız daha iyi gelişim saglar,dışkısını ormana bırakarak orman topragının organik maddesini çogaltır ve buna benzer bir çok daha faydası mevcuttur. |
Ne güzel anlatmışsınız. Keçilerimizi ellerimizden almak için bize uydurulan safsatalara sakın inanmayınız. Bizim yerli keçimiz ne yiyeceğini çok iyi biliyor sakın endişelenmeyiniz.
|
Alıntı:
Yazıma cevap verme nezaketinde bulunduğunuz için teşekkür ederim. Benim problemim köylünün geçimini nasıl sağlıyacağı değil. Öncelikle bunu ayırdedebilmiş olmanızı dilerdim. Ağaçların alt dallarında keçilerin ulaşabileceği yükseklikte yiyecek birşey kalmadığı için keçi çobanları ellerinde tara ile dolaşır ve hayvanlarının yem ihtiyacını karşılıyabilmek için üst dalları hatta küçük ağaçların tüm üst gövdesini keserek hayvanların önüne indirirler. Sanıyorum sizin kastedtiğiniz ormana değer verme vesahip çıkma konusu bu. Özür dilerim demek adamlar ormana bu şekilde budama yaparak iyileştirme yapıyorlar. Sizin "Ormana sahip çıkıyorlardan" kastınız sanırım bu. Lütfen bunu benim bilgisizliğime verin. Özür diliyorum. |
Alıntı:
Dediğiniz şekilde konuyu takip edicem. |
Merhaba,
Öncelikle açtığım konuya ilgi duyup verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederim. Keşke yazmadan önce "Bir keçinin bir günde ormana verdiği zararın boyutları" hakkında biraz bilgi sahibi olabilseydiniz. Yazdıklarınıza olumsuz da olsa saygı duyuyorum, ama acizane size bu konu hakkında az da olsa bilgi sahibi olmanızı tavsiye ediyorum. Ayrıca böyle bir konuyu buraya açmış olmaktan zul duyduğumu belirtmeden edemiyeceğim.Henüz zamanının gelmediğinin farkına varamamışım.Özür dilerim. Bu konu kapanmıştır. İyi günler dileklerimle. |
İlkokulda Hayat Bilgisi dersinde keçilerin ormandaki fidan ve ğaçların genç filizlerini yemek suretiyle ormana zarar verdiğini öğrendiğimi çok çok iyi anımsıyorum. 7 yaşından beri bildiklerim yanlış mıydı? Ben orman içinde patika oluşturmanın olmazsa olmaz olmadığını düşünüyorum. Hatta varsın patika olmasın ormanlarımız bakir kalsın.
Orman yangınlarında yangının yayılmaması için bildiğim kadarıyla çok daha geniş alanları ağaçsızlandırıyorlar, bir keçinin geçebileceği kadar alanın orman yangınının yayılmamasına faydası olmaz zaten yerde ot bitmesine de engel olmaz o patika. Ayrıca ormana mukayyet olmayı bir kenara bıraktım; keçi otlatan çobanın içebileceği sigaranın her an yere düşüp orman yangınına sebep olma riski de var. Dolayısıyla ben keçilerini orman içinde otlatan kişiyi mazur göremiyorum. Hiç kimsenin milli servetimizi kişisel geçimi için kendi bildiği şekilde yasak çiğneyerek kullanmaya da hakkı yok. |
http://www.stargazete.com/guncel/orm...ber-268880.htm
duyarlı davranışınızdan dolayı sizi tebrik ederim. Ancak Orman görevlilerinin bu davranışı gerçekten düşündürücü. |
sayın enigma; orman köylüsünün keçisini nerde otlatacağı ve ne ile geçineceği konusunu ne siz ne ben ne de sayın kavaran çözebilir, bu mazeret değildir, o zaman geçim sıkıntısı çeken herkes hırsızlığa çıksın, o bölgeyi orman olarak vasıflandıran devlet aynı zamanda oranın korunmasından da sorumludur, diğer mesajlarda söylendiği gibi keçinin orman gelişimine hiçbir faydası yoktur, orman için özellikle yeni yetişen orman için en büyük tehlikedir, yeni yetişen çam ağaçlarının uç sürgünü koparıldığı takdirde o ağaç 20 yılda geçse gelişemiyor ve küt kalıyor, ayrıca orman görevlilerinin sırtında tek kırma tüfeği ile (kesinlikle av amaçlı değil) bağına bahçesine giden köylüye yaptığı muameleyi, yüzlerce hayvanı orman alanına sokan çobana da yapmasını bekleriz
bilgilenmeniz dileğiyle |
Ormanda yaşadığım için üslübumdan dolayı özür dilerim. Ben ormanda ki keçinin de çobanında orman köylüsünde ekosistemin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Ayrıca özel ağaçlandırma sahamda ki 550 fıstık çamının 300 tanesine keçiler zarar verdiği için mağdur biriyim.
|
Kanunen, ormana keçi sokmak yasak mıdır?
|
Evet yasaktır keçi başına 36.700 cezası vardır.
|
O zaman görevlilerin yorum yapmak yerine kanunu uygulamaları gerekir. Eğer soru " ormanda otlatmayıp nerde otlatsın" ise, cevap "ormandan başka nerde otlatırsa otlatsın"dır.
|
sayın karavan
Alıntı:
|
Ormana keçi sokmak eskiden yasaktı. Keçilerin yetişmiş ormana faydalarının zararından daha çok olduğu anlaşıldıktan sonra değişti diye biliyorum.
Faydalarına, dip sürgünlerini temizleyerek ağaç dipleri ve ağaç aralarının sıkışmadan nefes almasını sağlaması, verimsizleşen orman tabanını sürekli olarak gübrelemelerini, dip temizliği sebebiyle yangın yayılmalarında azaltıcı rol oynamasını ekleyebiliriz. Keçi çobanlarının sigara atmak süretiyle yangın çıkartma tehlikesi, diğer yangın çıkma olasılıkları içinde fazlasıyla marjinal kalır kanımca. Zira keçi çobanları, sanılanın aksine ormana değer vermeyi bilirler. |
6831 Sayılı Orman Kanunu
Madde 9 - (Değişik: 23/9/1983 - 2896/12 md.) Ormanlara hertürlü hayvan sokulması yasaktır. Ancak, kuraklık gibi fevkalade haller nedeniyle hayvanlarının beslenmesinde güçlük çekildiği tespit edilen bölgeler halkına ait hayvanlar ile orman sınırları içerisinde bulunan köyler ve mülki hudutlarında Devlet ormanı bulunan köyler halkına ait hayvanların orman idaresince belirlenecek türlerine, tayin edilecek saha ve süreler dahilinde, ormanlara zarar vermeyecek şekilde otlatılmasına izin verilir. Hayvan otlatılmasına izin verilecek sahaların ve hayvan türlerinin belirlenmesi ile otlatma zamanı ve süresinin tayinine ve ilgililere duyurulmasına ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir. Yangın görmüş ormanlarla, gençleştirmeye ayrılmış veya ağaçlandırılmış sahalarda hiç bir surette hayvan otlatılamaz. Madde 95 - (Değişik: birinci fıkra: 3/11/1988 - 3493/5 md.) Bu Kanunun 19 uncu maddesi hükümlerine aykırı olarak ormanlara izinsiz hayvan sokanlarla, ormana başı boş hayvan girmesine sebep olanlara beher kıl keçi ve deve için beşyüz lira, diğer büyükbaş hayvanların beheri için ikiyüz lira, küçükbaş hayvanların beheri için yüz lira para cezası verilir. (Değişik: 23/9/1983 - 2896/40 md.) Bu suretle verilecek para cezası binbeşyüz liradan aşağı olamaz. (Ek: 23/9/1983 - 2896/40 md.) Ormanlara izinsiz hayvan sokma suçunu, suçun işlendiği orman içi köy nüfusuna kayıtlı ve fiilen bu köyde oturanlar dışındakilerin işlemesi halinde, yukarıdaki cezalar iki misli artırılır. (Dördüncü fıkra mülga: 3/11/1988 - 3493/5 md.) Yanmış orman sahaları ile alelümum gençleştirme sahalarına, gençleştirmeye tefriki tarihinden itibaren 15 sene içinde hayvan sokulması veya başıboş bırakılmak yüzünden girmesi halinde yukarda yazılı cezalar iki misli tatbik olunur. Görüldüğü üzere Devlet tarafından belirlenen yerler haricinde Ormanlara hayvan sokulması HALA yasak mevzuatımızda. Genç ya da yaşlı olup olmadığına bakılmaksızın Orman Genel Müdürlüğünce belirlenen alanlar haricinde ormana sürü halinde veya tek tek hayvan sokulması yasak olup cezaya tabidir. |
Kanun, yeni tesis edilen veya gençleştirmeye ayrılmış orman sahaları şeklinde bir ayrım yapmış. Keçi gerçekten de yeni fidanlara zarar verir, fakat büyük ağaçlardan kurulu ormanda ise tam tersine çok faydalı. Madde 9, bunu göz önüne alarak istisnaları koymuş ve yönetmelikler ile düzenlenir demiş. Son yönetmelikleri bulup bakmalı.
|
1994 tarihliORMANLARDA VE ORMAN İÇİNDE BULUNAN OTLAK YAYLAK VE KIŞLAKLARDA HAYVAN OTLATMA YÖNETMELİĞİ'inde, bölge orman şefliklerinin, belirli orman alanlarında, belirli miktar ve türdeki hayvanlara otlatma izni verilebileceğinin bir tarifi var. Doğru ve bilinçli uygulandığı taktirde sanırım en doğrusu da bu.
Bir zaman, bir kaç orman köyünü ziyaret etmiştim. Özellikle yörük köylerinin ana geçim kaynakları koyun ve keçidir. Eskiden keçi nüfüsunun azaltılması için nasıl bir baskı olduğunu, orman şefliklerinin nefes aldırmadığını, sonradan keçinin belli koşullarda ormana faydalı olmasının anlaşılmasından sonra yetişmiş ormanlarda keçi otlatılmasına izin verildiğini anlatmışlardı. Karıştırırken bulduğum bir tablodaki rakamları aktarayım.1990 yılında ülkedeki kıl keçisi sayısı 9.7 milyon iken, bu sayı 2008 yılında 5.4 milyona inmiş.Yani hemen hemen yarıya inmiş. Elimde rakam yok ama, orman miktarı da benzer bir oranda azalmıştır diye düşünüyorum. Tabii bu, keçiler azalınca orman da azalır anlamına gelmez. Fakat en azından keçi sayısı orman miktarında bir faktör değil sonucu çıkabilir. |
Yönetmelikler Kanunlara aykırı hükümler içermezler nitekim bahsettiğiniz Yönetmelik de Orman Kanunu madde 19 hükmüne aykırı değil, 19. madde hükmü;
" kuraklık gibi fevkalade haller nedeniyle hayvanlarının beslenmesinde güçlük çekildiği tespit edilen bölgeler halkına ait hayvanlar ile orman sınırları içerisinde bulunan köyler ve mülki hudutlarında Devlet ormanı bulunan köyler halkına ait hayvanların orman idaresince belirlenecek türlerine, tayin edilecek saha ve süreler dahilinde, ormanlara zarar vermeyecek şekilde otlatılmasına izin verilir. " Demekte ve yukarıda da bahsettiğim gibi, belirlenen yerler haricinde ormana her türlü hayvan sokulmasını yasaklayıp tekrar ettiğim istisnai durumlarda sadece izin verilen türlerin kontrollü otlatılabileceğini söylemektedir. Orman Bölge Müdürlüğünü aradım az önce üşenmedim, Bölge Şefi de; hala sınırlarını belirledikleri alanlar haricinde kalan orman bölgelerinde hayvanların otlatılmalarının yasak olduğunu, ormanın büyük ağaçlardan oluşmuş olmasının birşeyi değiştirmeyeceğini, tek farkının küçük fidanların bulunduğu alanlarda hayvan otlatanlara büyük ağaçlı ormanlarda otlatanlara nazaran 2 kat fazla ceza verildiğini söyledi. Yani, nasıl ormanda her istediğimiz ağacı kesemiyorsak; Orman Bölge Müdürlüklerinin işaretlediği ağaçlar haricinde kesim yapınca cezalandırılıyorsak, belirlenen alanlar haricinde gelişi güzel hayvan da otlatamıyoruz. |
merhaba;
çobanların büyük kısmı sanıldığı kadar masum değildir, onlar için ağaç, bitki sadece hayvanlarını doyurabileceği hayvan yemidir, inanın onların sürülerini otlatırken ellerindeki değnekle fidanlara, ağaçlara verdikleri zararı, hayvanları başıboş bıraksanız o kadar zarar vermez, bu nedenle çoban milleti lanetlenmiştir, siz hiç refah içinde yaşayan, yaptığı işten gerçekten hakederek kazanç sağlayan, kazandığını da afiyetle yiyebilen çobana ben hiç rastlamadım, bir tarafı kuru ise bir tarafı hep çamurun içindedir. selamlar. |
Çobanlarla ilgili söylediklerinize katılmıyorum. Birçok kişiyi üzebilecek, rencide edici, suçlayıcı bir üslup kullanmanız bence hoş olmadı. Kalp kırmaya ne lüzum var öyle değil mi? Bilinçli olanı da vardır bilinçsiz olanı da... Çobanlara tümden yararlı ya da zararlı; iyi ya da kötü diyemeyiz.
|
sayın köknar, haklı olduğunuz yanınız var, ama çoban diye önüne üç beş koyun kuzu katan herkes yaylıma çıkıyor, siz 5 yaşındaki çocuğun önüne sürüyü katarda otlat derseniz, çocuk oyuna dalar, sürü kimin ekinine girmiş, kimin ağacını kemirmiş hiç haberi olmaz, dediğiniz gibi tamamı böyle olmayabilir ama büyük çoğunluk inanın böyle, artık diktiğiniz, ektiğiniz bahçenin ağaçlığın etrafını tel ile çevirmezseniz mümkün değil ürün yetiştiremiyorsunuz, hatta öyleleri varki, tel örgüyü eliyle kaldırıp sürüyü bahçeye sokuyorlar, tabi diğer yerler kıraç, sen sulamışın yetiştirmişin bir yeşillik orda var, hadi sok sürüyü bahçeye, ancak bunlarla kavga dövüş edersen diğer yüzünü gösterirsen ancak öyle baş edebiliyorsun, yumuşak davrandığın sürece hiçbir şeyi gözleri görmüyor.
|
Tabi, bilinçli olanı da vardır olmayanı da... Siz belki yaşadığınız olumsuzluklar nedeniyle o denli sert ifade ediyorsunuz ama genelleme yapmadan, rencide edici sözcükler kullanmadan ifade edebiliriz eleştirilerimizi bence.
|
teşekkürler sayın köknar; uyarınızı dikkate alacağım, yalnız sadece ben değil, bağ bahçe ile uğraşan herkes eminimki bu tür olumsuzluklarla karşılaşmıştır.
|
Şehirde oturup , orman köylüsü ve problemleri hakkında çok katı yorumlarda bulunmak , bitki ve yeşili sevmekle izahı pek mümkün görünmüyor bana . İstanbul'un, Marmaris'in , Bodrum'un , Kuşadası'nın Dadça'nın v s , yeşiline, keçiler mi ? Yoksa kentten gelip oralarda , doğa sever görünürken doğayı katleden insanlar mı daha zarar veriyor.
Oralar kendi içinde , ormanı ile keçisi ile , o yörükleri ile içindeki bütün canlıları ile yüzyıllardır yaşar giderlerdi. Kentten oraya gelenler , yaptıkları binalar ile , çok yıldızlı otellerle, hertürlü atıkları ile , kullandıkları plastik eşya vs ile , verdikleri zarar , keçinin aslında tabiatın kendisine verdiği görevi yerine getirirken verdiği zarar , karşılaştırılamaz . Halk içinde ki deyimiyle, deve de kulak kalır. Oralarda yaşayıp, oralarda nesillerdir var olanların hayat tarzını değiştirmek hakkını bile kendimizde görüyorsak , aklımıza insanı sevmeden bitkiyi sevmenin , doğayı sevmenin ne kadar samimi olduğu sorusunu getiriyor. |
Bu mantıkla mesela köyde oturanların çarpık kentleşme konusunda fikir beyan etmesi, katı yorumlarda bulunması da izahı mümkün olmayan bir olgu mu olur sizce? O ormanlar orman köylüsüne ait değildir, HAZİNE ARAZİSİ' dir! Gelecek nesillere bırakılacak zenginliklerdir. Dolayısıyla keçi otlatmak isteyen köylümüz; kafasına göre istediği tür hayvanı, istediği zaman, istediği bölgede otlatamayacaktır 1956' da kabul edilen yasa uyarınca...
Ormanı yakıp turistik tesis inşası için türlü yollardan imar izni alanlara olan tepkim, keçi sürüsünü belirlenmiş alanlar dışında otlatmak için ormana sokan köylüye de yönelir, Pozitif Ayrımcılık yapılmasını doğru bulmuyorum. Herkes her kanun maddesini kendi mantık süzgecinden geçirip uygulayıp uygulamamak konusunda irade beyanında bulunduktan sonra eyleminden dolayı hoş görülüp yargılanmasaydı KAOS yaşanırdı. Herkesin hakkı bir başkasının hakkının başladığı yerde biter. Bu durumda orman köylüsünün geçimini sağlamak üzere hayvancılık yapma hakkı, sürüsü yasalarca korunan orman bölgelerine girdiği anda son bulur çünkü o noktada Kamusal Hak devreye girer. Hukuk Devleti olmann gereği değil midir bu? |
Hukuk toplumu olmanın , ve kanunlara uymanın tartışması yapılamaz.
Köyde yaşayanların, çarpık kentleşmeye karıştığına dair fikir beyan etmesi pek fazla örneği olmasa gerek . Bu konuda Kente veya köyde yaşayan herkes toplumsal menfaat söz konusu olduğunda fikir beyan eder ve etmelidir . Ve kentli bireylerin , köydeki çobanın ormana zarar verdiğini davranışlarının zap-ı rapta alınması gerektiğini söylemesi, bu bakış ile yerleşik kanunlarla doğru gibi gelebilir. Doğanın yüzlerce , binlerce yıldır oluşturduğu kendi kuralları vardır. Ve biz insanlar eli ile bozulmuştur. Bozulan bu dengeleri geri kazanmak için bazen hangisinin daha doğal olduğunu karıştırabiliyoruz. Mesela , eskiden hayvancılık, sürülerin yazın yaylada , kışın kuytularda kışlatılması şeklinde bir nevi doğanın içinde yapılırdı . Sonradan biz insanlar ve sistemin bilim adamları , bu tarzın verimsiz ve doğaya zarar verdiğini söyleyerek , besi ahırlarında besin rasyoları , ve ilaçlarla besicilik yapılmasını önerdiler . Ve buna uygun YASAL düzenlemeler de yaptılar. Şimdilerde ise bunun terk edilmesi, ve organik ziraatçilik ve hayvancılık yapılması için baskı oluşturan sivil toplum kuruluşları etkinlik gösteriyor. Ve güçleri yettiği kadar da buna uygun yasalar çıkarılması için gayret sarf ediyorlar. Ben Kentte doğup büyümüş bir Türkmen çocuğuyum . Atam , dedem , neslim orman köylüsü ve çobanlık yaparak yaşamını sürdürmüştür. Bu gelişmenin çok içinde değil , ama çok da dışında değildim . Dedem zamanında , ne kanun vardı . Ne nizam . Ve 300 cıvarında koyun 150 cıvarında da keçimiz olurdu . Kimse sen niye keçi besliyorsun demezdi. Ormanlarımız da çok gürdü. Bu gün artık, besicilik evresini de geride bıraktık . Daha doğrusu bıraktırıldık . Zira '' sizleri ilgilendirmese de '' Şimdi bizim köyde orman da yok koyun keçi de yok . Sinop bu örneğin çok daha fazlasını yaşamıştır. Parke fabrikaları, kente parke yetiştirebilmek için canım ormanları yok ettiler. Orman köylüsü ormanın kesiminde ırgat olarak çalıştırılma, karşılığında hayvancılıktan vaz geçirildi . Bir yandan ormanda çalışma özendirilirken diğer yandan da kanunlarla hayvancılık yapması imkansız hale getirildi. Sonuç Bugün oralarda para kazanamadığı için kente hücum eden insanımız. Et ithal eden hükümetimiz. Ve ne olduğu belli olmayan etler. |
"Sizin ormanınız" "benim ormanım" yoktur huyhuyhuy. Bu ülkedeki bütün ormanlar HEPİMİZİNDİR kamuya aittir. Dahası tabii varlıkların dünyaya ait olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden sizin köyün ormanları bizleri de ilgilendirir, köylümüzün keçisinin karnı, ormanlarımıza zarar verme pahasına doymamalı, bunun için yasa var, yasayı uygulamakla görevli kuvvetler var.
Orman Müdürlüklerinin belirledikleri yerlerde belirledikleri zaman dilimleri içinde belli türlerin orman alanlarında otlatılması yasal iken hala neyi tartışıyoruz? Salalım o halde keçi sürülerini ormana, istedikleri ağacın istedikleri filizini yesinler afiyetle. Bu mudur istediğiniz?? Yetmeyen nedir acaba?? |
Bir çok batılı ülkede olduğu gibi keçilere mutlaka gezme alanları ve sınırlamalar getirmelidir. Ya da yemle beslenen saanen gibi cinslere yönelinmelidir. Bir çok Yunan adasının bitki topluluğunu yok ettiği için keçi tamamen yasaktır. Bozcaada, Gökçeada, Marmaraadaların da tüm hayvan girişi kontol altındadır.
İzinsiz besiciliği yapılacak hayvan girişi kesinlikle yasaktır. Keçiler çok büyük oranda ormana zarar verirler. Ancak koyun ya da orman yabani hayvanlarından farklı olarak hemen her bitkiyi yedikleri için de dışkılarında tohum taşıma işlevi görürler. Çobanlara gelirsek, bir çoğunun eğitimsiz ve bilinçsiz olduğu doğrudur. Hayat bir çoğu için bulundukları, yaşadıkları da çeveden ibarettir. 2 yıl önce İzmir Manisa yolu üzerinde ki yangın ağabeyine kızan çobanın tarla yakayım derken 5000 hektar ormanı ve 100 den fazla evi, bir çok yabani hayatı da yok etmesiyle sonuçlanmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam 1985 de Antalya Manavgat da Oymapınar Baraj alanın da 3 çoban sürüsüne su vermek için baraj direnaj kapaklarından birisini traktörleri ile çekerek yerinden çıkarmış ve binlerce dekar ekili alan, yüzlerce ev su altında kalmıştı. Buna bir çok örnek eklenebilir. Ama o çobanlardan daha beter olan nice sözümona eğitimli cahillerimiz de yok değil. Sonuç olarak keçi ırkı mutlaka kontrollü şekilde beslenmelidi diye düşünüyorum. |
köknar , olaya farklı açılardan bakınca görünen de farklı oluyor. Siz kendi baktığınız yerden ve kanun gibi güçlü bir bakış açısından tamamen haklısınız.
Ben olaya sizin gibi bakmıyorum . Orada bir orman var . Tabii ki hukuken kamuya ait. Ama orada yaşıyan köylü için hiçte öyle hissedilmez. O, köylünün oradaki her ağaçta, her patikada anısı , yaşamının bir sayfası, bir satırı vardır. Yani sizin buralar hepimizin kamuya ait lafınıza , içinden gülerek ''tabii beyim der''. Ne anın var . ne yaşamışlığın var . Hangi hayali hangi ağacın altında kurdun der. Ve orayı sahiplenir ki , sevdalıcasına . Ve şehirden gelen bir zenginin , onun yavuklusu üzerinde hak sahibi olduğunu hiç mi hiç anlamaz . Olaya romantik açıdan , bir bakış fırlattıktan sonra birde , kim daha çok zarar veriyor diye bakalım mı? Keçi fidanları yer . Ve ormana zarar verir . Biz kentlilerde , hem çobana hem de zavallı keçiye ver yansın ederiz. Beki biz kentliler , salonlarımızı süsleyen parkelerin , pahalı mobilyaların , iki katlı evlerimizin lüks merdivenlerinin kaç tane ağaç katledilerek , yapıldığını düşünürmüyüz . Lüks , çok yıldızlı otellerin yapılması için ne kadar ağaç katledilmiştir acaba . Köylü sessizce hıncla seyretmiştir, sadece. Yapabileceği bir şey yoktur. Zira güçsüzdür. Acaba biz kentli doğa severler . Kentten nasibimizi aldıktan sonra , Yerleşecek bir kırsal alan bulmak için satın aldığımız doğa içindeki villalarımızın yapımında ne kadar orman ve yeşil katledilmiştir. Düşünürmüyüz. İstanbul'da , boğazda manzaralı villalae için katledilen ağaçlar , şimdilerde köprü yapmak için katledilecek orman içi bitki örtüsü . Bu ve daha pek çoğu , keçiden ve zavallı çobandan daha mı ? çok zarar verir yeşile. Tabii yaşam alanı olarak , en çok onu ilgilendiren bir konuya , onunla aynı yaşam alanını paylaşmaya başladıktan sonra , (kentten nasibimizi alıp ,oralara yerleştikten sonra) ,'' kenten gelip dağdakini kovmak ''. aslı tersi idi ya, şimdilerde değişmeye başladı . Artık oraların esas sahibi , yüzyılardır oralarda yaşayan , belkide askerlik haricinde oradan çıkmamış olan çoban değildir. Biz artık oraların da sahibiyizdir. Çünki kanunları biz , yani sistem , yani egemenler öyle yaptık . Ve yazdık . Ormanlar kamuya aittir . Ve çoban , keçi giremez. Biz bunu belirleriz. Neredeki ormana kaç keçi ne zamanlar girecek . Biz biliriz. Keçinin karnını nasıl doyuracağı bizi ilgilendirmez deriz. Çobanın geçimini nasıl temin edeceği bizi ilgilendirmez deriz. Zira biz , okuduk yazdık ve üstelik para da kazandık şimdi hem bilgili hem de güçlüyüz. Kısaca orman hepimizindir. Ama çobanın asla değildir. Keçiler de nerede isterse orada karnını doyursun . |
Bir fıkra geldi aklıma . Kim cahil , kim alim ?
Bir okumuş yazmış , kalem efendisi İstanbul'da kayığa binmiş , karşı tarafa geçecek . Beyefendi vakit geçirmek için sohpet amaçlı , sormuş . Efendi sen edebiyat bilirmisin ? kayıkçı utanarak , bilmem bey . Demiş . Hayatının dörtte birini yaşamış sayılmazsın demiş , okumuş yazmış . Pekiyi matematik bilirmisin ?, Bilmem Felsefe bilirmisin? Bilmem . Her seferinde hayatının bir bölümünü yaşamadığını anlatmış. Beyzade. Ve derken , Boğaz karamış hava dönmüş ve bir fırtına , bora yaklaşır olmuş . Bu sefer sandalcı sormuş ; Beyzadem sen dalgalı denizde , lodosta yüzmesini bilir misin ? beyzade , korkmuş bir halde bilmem deyince , SEN HAYATININ TAMAMINI KAYBETTİN ŞİMDİ . Demiş. - Son satırda, niye yüksek sesle yazdın. Diye merak eden olursa, lodosta sesini sandalın diğer ucuna duyurmak zor oluyor da .(: |
İki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Tekrar ediyorum, villa parke ya da her ne amaçla olursa olsun ağaç katli yanlış ise ( ki yanlış); bu durum orman köylüsüne keçisini gelişigüzel ormanda otlatma hakkı vermez.
Zarar mı yarıştıralım şimdi? Kim daha az zarar veriyorun hesabını mı yapalım? Olan ormanlarımıza olmuyor mu? Yasakları boşverelim en iyisi ne dersiniz? Mesela balıkçı köylerinin geçim sıkıntısını dillendirdikten sonra denizde av yasağını kaldıralım mı? Trol de serbest olsun mu? Anadoluda çok değil 20 sene önce dağlardan keklik sesleri yükselirken bilinçsiz avlanma yüzünden kekliğe hasret kalanlar kendi imkanlarıyla keklik yetiştirip koloniler halinde tabiata bırakmasın, ne gerek var değil mi? Ya da yapsınlar, o keklikleri de rahat rahat avlayalım dilediğimiz zamanda dilediğimiz kadar. Olur mu? Olmaz değil mi? Olmamalı... Kanun olmazsa, uygulanmazsa, nizam olmaz huyhuyhuy. Dedenizin de, onun dedesinin de zamanında kanun vardı. Belki de o zaman insanlarının gözü şimdikiler kadar aç değildi, keçilerinin karnı da dolayısıyla ormanı katletmeyecek noktada doyabiliyordu... Fark bu olabilir mi acaba? |
Sevgili huyhuyhuy,
Dile getirdiğiniz '' yerel '' '' oralı olmak '', '' yaşam hakkı '' , '' anı '', '' hatıra '', gibi görüşlerinize katılıyorum. Orada bir köy var uzakta gitmesek de, görmeksek de diye öğretilmiş bir toplumun fertleri olarak bir çoğumuz yerel şartları bilmiyor olabiliriz. Kendi namıma ise ülkenin her yerini karış karış gezmiş birisi olarak söyleme hakkım olduğunu düşünüyorum. Tabi bir de tarım ve hayvancılık yapıyor, Alaçatı da 2 katlı lüks bir evde oturuyor, yurtiçi ve yurtdışı lüks otellerde konaklıyor, 3. köprünün yapılmasının da tıpkı nükleer enerji konusunda olduğu gibi bir mecburiyet olduğunu savunuyor olmam da yine bana bu konuda fikirlerimi paylaşabilme ve görüş bildirme hakkı veriyor. Hani diyorsunuz ya sizin saydığınız yerel şartlarda ki toprağını işleyen, hayvanını otlatan, gezdiği patikanın taşını, gölgesinden istifade ettiği ağacın esintili huzurunu bilmeden fikir yürütülüyor diye, işte ben o açıdan da '' fakındalık '' anlamında hak sahibi oluyorum. Tekirdağ Bıyıkali, Osmanlı köyleri ortak merası bitişiğinde özel arazimiz de büyük ve küçük baş besicilik yaptık, halende yapılıyor. Arazinin büyük kısmında ıhlamur ağaçları,palamutmeşesi,çınar,kavak, güvem, erik, elma, kayası ( kayısı denmesini protesto ediyorum ) ağaçları var. Benim de dolayısıyla bizzat keçi ve koyun yaydığım merada da o 1500-2000 ağaçlık koruluk da da taşa takılmışlığım, yenilebilecek ot topladığım, çiçeğini kokladığım, gölgesinde uyuyakaldığım, kokusuna bayılıp rüyalara daldığım, balını yediğim, sütünü içtiğim, peynirini ekmeğime katık yaptığım hatıralarım var. Bir de bana komşu olup hayvan yayacağım diye bu koruluğa giren, ıhlamur ve meyva toplayacağım diye işin kolayına kaçıp dalını kıran, hayvanlarına iyi bakamadığı için çokça ilaç kullanıp o hayvananın etini, sütünü zehirleyen, meralara bitişik tarlalarında anız yakıp doğal döngüyü öldüren, tapulu tarlalarını genişletmek için '' bozuk baltalık alan '' , '' gelişmekte olan genç orman '' statüsünde ki varolmaya çalışan ağaçları kesen köylüler var. Ama onları zaman zaman sohbet ortamlarına girerek ya da toplantı düzenleyerek bir çok konuda biliçlendirmeye çalışan ben ve benim gibi şehirli köylü çobanlar da var. Bir de kendiliğinden duyarlı, aldığı eğitimden, içinde bulunduğu halden ari davranan, düşünen, yaşayan insan gibi insan köylü dostlar var. Şehirler de köylülere göre çok daha lüks imkanlara sahip, yediği önünde yemediği adında, özel arabası altında, karnını doyurma telaşesinin dışında keyifle yaşayan insanlar da var. Ayın sonunu getirmeye çalışan, karnı yarı aç yarı tok, sağlığını çok da önemseyebilecek durumda olmayan, toplu taşıma araçların da canı çıkan, bırakın lüks otel ve tatil köylerini görmeyi, alabildiği kısa süreli tatilinde ek işlerde çalışmak zorunda olan insanlar var. Dolayısı ile biz tüm bu olumlu ve olumsuz örneklere '' beşeriyet '' diyoruz. İnsanın olduğu her yer, her iş dalı, her konu da, çeşitlilik de otomatik olarak oluyor. Yani insan davranışları yaşadıkları, bulundukları, tükettikleri ya da onları tüketen yere göe değişmekten çok, insanlık çeşitliliği ile ilintili oluyor. Bu durum da illa o köyde, o ağaç gölgesin de olmak, hatıralaralara sahip olmakla o ağaçların hak sahibi olmayı gerektirmiyor. 2 katlı evinin merdivenleri masif ağaç kaplı, tüm mobilyaları, araç gereçleri için için de toplam 4 metreküp ağaç kullanmış birisi olarak ( ki 4 kişilik bir aileyiz ) sırf bundan dolayı da değil, tükettiği su, kullandığı kimyasal, bıraktığı kişisel atık, arabasının benzini, evinin çöpü, tatil yaptığı oteller dolayısı ile he yıl, her aile fedi için en az 50 fidan dikmeye çalışan birisiyim. Size siz bunları yapıyormusunuz da köylünün, çobanın, keçinin hakkını savunuyorsunuz diye sormuyorum, sakın yanlış anlaşılmasın. Sadece verdiğiniz örneklerin ışığın da keçi denen hayvanın, bilimsel olarak yapılmış çalışmalar dolayısı ile doğaya verdiği zararların, kanuni olarka da zaptırat altına alınmış olmasını ve bunun gerekliliğini ifade etmeye çalışıyorum. Keçi de olacak, çobanda olacak, ama herkes mutlaka birlikte ve birarada yaşama ve yaşayabilme şatlarına uyacak. İnsanın kalitesini yine insanın kişisel davranışları belirler. Çoban olmuş, üniversite de alim olmuş hiç bir fark yok. Her konuda olduğu gibi, keçi konusunda da tek kural işlemelidir. '' Sen bir konudan faydalanacaksın diye, hepimize ait olana zarar veremezsin. '' Birlikte ve birbirimizin haklarını çiğnemeden, yaşadığımız çevreye zarar vermeden yaşayabilmek zaten mecburiyetimizdir. |
Sayın Balbay, tipik köyden çıkıp tahsil terbiye ile kentide bilen, kırsalıda bilen , sadece teorik olarak değil , kıyısından köşesinden yaşamış , köyüde kentide yaşamış , Türkiye vatandaşıyız hepimiz. Bizler birbirimize bu anlamda çok benzeriz. Bizim tahlillerimiz , bilgilerimize ve yaşam şeklimize göre , sosyo-kültürel yapımıza göre olacaktır şüphesiz. Ve öyle de oluyor.
Ben İstanbul da doğup büyüdüm . Ve okullara istanbul'da gittim . Ama davar da güttüm . sığırada gittim . Tırpan da salladım . Hiç bir şekilde 1938 de çıktığımız köyümüzden çıkmadık . ( babamın İlk İstanbul'da işe başlama tarihi ) Yani size benzer bir terkipte köylü-kentliyim . Benim , Çoban -Keçi- Orman ve bunu yorumlayan bizlerin , yorumlarından hiç birinin yanlış olduğunu söylemiyorum . Fark şurada . Çoban o bölgede bizden fazla hakkı olduğuna inanan kişidir. Siz katılın veya katılmayın , o kendini öyle hisseder. dışarıdan gelen bizlerede , yarı hayran yarı kıskançlıkla bakar. E Çünkü orada doğmuş büyümüş , oranın bir parçasıdır. Cahil olması kendi tercihi değildir. Ve ben o insanın , benim gibi biri olduğunun düşünülmesi gerektiğini, aşağılanmaması gerektiğini , nasıl geçimini temin ederse etsin diyerek , ağaç kadar değer verilmemesini eleştiriyorum . |
Sayın , köknar sizin savınız , kanun üzerine ağırlıklı .
Ben de özünde doğru olan , ormanlara zarar veren her ne ise karşı çıkmak tezinin , önceliklerini gözden geçirmek gerektiğini söylüyorum . Ve diyorum ki O bölgenin bir nevi bekçiliğini de yapan ve insan olan çobanı , bu tahlili yaparken orman ağacının gerisine düşürmeyelim. Keçi yi de . İnsan , hayvan , bitki kendi doğal yapısı içinde yaşayıp gitse idi . İnsan kentleşirken , sanayileşirken , bu doğal yapıyı aç gözlülükle tahrip etmeseydi. Bu gün dünya daha yaşanılası ,daha güzel bir yer olurdu . İnsanın (burada ki insan sadece çoban değil .) aç gözlülüğüdür. Düzeni bozan . |
Keçiden , orada yaşıyan çobandan fazla zarar veren , bir çok örnek var. çok ilgisiz gibi görünen bir , örnek okudum sizinle paylaşmak isterim .
''Yapı Kredi Bankası, 2009 yılında toplam 1 milyon elektronik hesap özeti talimatı aldı. Bu uygulamasıyla banka, yaklaşık 27 bin ağacın kesilmesini önledi '' Bu örnek bile , gerçekte doğal hayata ve ormanlarımıza zarar verme konusunda , daha önce gelmesi gereken yerlerin olduğudur. |
Bir başka örneği de , az önce okumuştum . Konu neredeyse eskidi , ve bir çok örneği daha var. İşte bizler kentleşirken , kentsel yaşamımız için gerekenleri karşılamak için nasıl kanuni katliamlar yapıyoruzu da anlatır.
Kopyası aşağıda; bir sitedeki yazının içinden , bir bölümdür. Fethiye'nin Karacaören köyündeki Kızıldere Kanyonu'nda projelendirilen iki adet hidroelektrik santrali (HES) yöre halkının tepkisine neden oldu. Dünyada doğal olarak yalnızca bu bölgede yetişen sığla ağaçlarıyla kaplı olan Kızıldere Vadisi, aynı zamanda yaz aylarında binlerce turisti ağırlayan önemli bir doğa turizmi merkezi olarak biliniyor. Kızıldere'deki HES projesine karşı çıkan köylüler, Fethiye'deki sivil toplum örgütleriyle birlikte hukuki mücadele başlatma kararı aldılar. 'HES YAPILIRSA SIĞLA AĞAÇLARI KURUYACAK' |
Birisine veya bir şeye hakaret etmek, hakir görmek, ötekileştirmek, hele hele '' dağda ki çobanın oyu '' nun seviyesinden bahsetmek gibi davranışlar tarafımdan asla kabul edilebilinir, tölörans gösterilebilir davranışlar ve söylemler değildir.
Ben son yazım da bahsettiğim gibi insanın olduğu her yerde mutlaka davranış çeşitliliği, bakış farkı, huy zenginliği, ahlak ve adap farklılıklarının olabileceğidir. Ayrıca benim uzakta ki o köyün yaşantısını hobi olarak yapmadığımı, yaşam felsefesi olarak benimseyip, özümseyip, bizzat ve her deminde yaşadığımı açıklamaya çalıştım. Kimsenin bir diğerinden daha fazla ya da eksik olmak üzere bu toprakların kendisini ve üzerinde kurulu bulunan yaşamsal uzantılarını kişiselleştirme, farklılaştırma hakkı olamaz. Bahsini yaptığınız bir hususa katılıyorum. O uzak ya da burnumuzun dibinde yaşayan köylü, çoban, Anadolu lu, kırsal yaşam formu insanlarımız, bulundukları, yaşadıkları sindirmek zorunda oldukları yerel şartlar ve mecburiyetler dolayısı ile, yaşadıkları ortama çok daha fazla olmak üzere hak sahibidirler. Ancak bu ne o köylü kardeşimizi bizden uzaklaştırır ne de davranışlarının hatalı olanlarını görmekzikten gelmemize mani olur. Aynı şey keçi milletinin kontrolsüz olarak yaşatılması ve vediği zararlar içinde geçerlidir. Kimse köyde yaşayan kardeşlerimizin içerisinde bulunduğu şartlardan ötürü bazı hataları yapmasını mağzur göremeyeceği gibi, onları da davranışları, yaşayışları dolayısıyla yadırgayamaz, eleştiremez. Kişisel olarak hayatım boyunca nefret ettiğim şeyin başında yasaklar gelmiştir. Buna aklınıza ne geliyorsa o dahildir. Yasaklamak yerine, beraber ve birbirimize zarar vermeden yaşayabilme, yaşatabilme imkanı sağlamak her zaman ehvendir. Bu görüş içerisin de köyde yaşayan çobanın keçi besleyebilme hakkı, şehirde yaşayan her hangi birimizin de o keçinin doğaya zarar vermeden yetiştirilebildiğine emin olma hakkı vardır. Aynı şekilde köyde yaşayan çobanımızın, köylümüzün, taşralımızın kullandığı oy ile şehirli insanlaın kullandıkları oyun kalitesini ancak '' sağ duyu '' ve çeşitlilik olarak görebilme mecburiyetimiz vardır. Ağaç kesmek de, o ağacın altında gölgelenmek de mecburiyettir. Bunun ahlaksız bir davranış olarak nitelendirilmesine sebep sadece fütursuzca yok etmek, ziyan etmek, tüketmek anlamında olabilir. İhtiyaçların giderilmesi için keçinin etine, sütüne derisine de, ağacın kesilmesine ve işlenilip mamul madde haline getirilmesine de mecburiyetimiz vardır. Son olarak o köyde yaşan insanımızın o keçiyi besleyebilmesi, o ağacın altında uzanabilmesi için şehirde ki kardeşine ihtiyacı, şehirli kardeşinin de köyde ki kardeşinin o köyde yaşayıp o keçiyi beslemesine hayati olarak ihtiyacı vardır. Hiç birimiz bir diğerimizden daha önemli, daha gerekli, daha özel olmadığımız gibi, hiç birimiz asla ve asla bir diğerinin den uzaklarda olsa da, o havayı solumasa da, o keçiyi beslemese de, o ağacı göremese de, şehirde, köyde yaşayana nazaran ek ve ayımsal hakları yoktur. Sevgili köknar ın dediğine katılıyorum. Doğru bir tane dir. Çeşitlilik ancak kontrollü olarak yaşanabilir bir haslettir. |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 22:47. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025