agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Orman, Ormancılık, Orman Yangınları, Ağaçlandırma (https://www.agaclar.net/forum/orman-ormancilik-orman-yanginlari-agaclandirma/)
-   -   Ormanda keçi otlatmaya ormancılar tarafından teşvik (https://www.agaclar.net/forum/orman-ormancilik-orman-yanginlari-agaclandirma/21726.htm)

İsmail Karagülle 25-07-2010 00:14

Sayın Balbay , konuya son noktayı koymuş oldunuz. Yazınıza tamamen katılıyorum .

Benim itirazım , size veya herhangi bir katılımcıya değildi. Yazıların baş tarafından itibaren , gözden geçiriecek olursa , bazı yorumlarda , konuyu daha keskin hatları ile vurgulamak maksadıyla yapılan, aşağılamalar, hor görmeler açıkça vardı .

Yoksa salıverelim , keçileri yesinler fidanları diyecek kimseyi, değil bu platformda hiç biryerde bulamayız.

Doğanın kendi içinde kurduğu bir denge vardır. Bizim ne işe yarar? Bu canlı. Ne gereği vardır. Bu lüzümsuz ve zararlı canlının diye düşündüğümüzde , doğanın bu konuda mutlaka bir denge içinde olduğunu hatırlayıp . Bu dengeyede saygı duymalıyız.

Ben konu hakkında yapmaya çalıştığım . İnsan sevgisi , hayvan sevgisi , bitki- yeşil- orman sevgisinin , dengesinin de bozulmaması korunması gerektiğini anlatmak . Ve çobanı ve keçiyi , bu tabii sistemin vaz geçilmemesi gereken elemanları olduğunu unutmamakdı.

Ben bir kaç yıl önce köyümüzde hayvan edinip , bir müddet nostaljik bir çobanlık yapmaya çalıştığımda , kentten benim gibi gelip köye ev yapmış , kendi akrabalarım bile , kendilerini hem köyde yaşamak ama hayvanın dışkısını görmemek , sabahın erken saatinde sesini duymamak , kokusunu duymamak istediklerini açıkça söylemeyip . Mevcut kanunların neresinden istifade ederek bu işe engel oluruz diye , çeşitli girişimlerde oldular. Kaymakama , ilçe tarıma , orman bölgeye, tabiat varlıklarını koruma ya , vs şikayet ettiler. Ankara'dan torpiller aradılar. Bölge milletvekillerine bile konuyu anlatmaya çalıştılar.

Benim köyüm , Bir orman köyü , benim yaptığım (yapmaya çalıştığım , ve sonuda bu konular yüzünden bıraktığım ) hayvancılık ise keçi filan değil . Buzağı toplayıp , çoğunlukla , yarı açık şekilde beslemek idi. Tarlanın etrafı tel ile çevrili , hayvanlar o taralanın içinde geziyor. Bundan bile rahatsız oldular. O kadar kapalı alan içinde , bakıyorduk ki , ilçede her yerde şap hastalığı olduğu halde benim danalarda hastalık ortaya çıkmadı . Zira dışarı çıkatılmadılar. Bu son konuyu , bilir kişi olarak dinlenen ilçe tarım teknisyeni , hakime söyledi. Netice hakim hayvanları ormana sokmadığımıza , hiç değilse her zaman , ve sürekli olarak bu eylemi yapmadığımıza , bilirkişi ve şahitler dikkate alınarak suçlamanın yersiz olduğuna hükmetti. Ve biz muzaffer bir çoban olarak davayı kazandık ama , hayvancılığa devam hevesimizi kaybettik. Şimdi et ithaline kızanları gördükçe , ya da et fiatları çok diyenleri gördükçe, etlerde besi metotları yüzünden şikayet edenleri gördükçe , kızayım mı , güleyim mi ? bilemiyorum .

Şimdilik arılarla idare ediyorum . Birinin çocuğunu sokar veya balkonunda rakısını içerken rahatsız ederse onuda şikayet edecek bir kanun bulurlar.

balbay 25-07-2010 01:01

Birlikte yaşayabilme şartlarına kesinlikle uyulmasından yanayım. Şehirde ki evinin balkonunda arı beslemek tabi ki yapılamayacak bir davranış.

Ama diğer yandan o arı doğal ortamında zaten ben çıplak elle kovanını açsam bana da dokunmuyor.

Ben bu konu da kişisel bir savaşımı anlatmak istiyorum. Hani konumuz eder/zarar/tedbir/kanun/tölere ye dönmüşken sanırım biraz daha yeterli gelecektir.

Alaçatı bildiğiniz gibi günümüzün en popüler tatil beldesi. Ben de bura da yaşıyorum. Yaşadığımız evin yerini seçerken bir kaç kıstası kendimizce değerlendirdik ve ona göre bir arazi seçtik.

Seçtiğimiz arazi imar sınırında ki izni olan son parsel. Yani bir yanımız imarlı komşu parsellere bakıyor, diğer yanımız ise '' Tarımsal Niteliği Korunacak Alan '' olarak imara kapalı.

Böyle olunca evimizin önüne parke taş kaplı yolumuzdan gelip, diğer taraftan da direk tarım toprağına bakabiliyoruz.

2 yıldır bir mücadele veriyorum. Büyük ve küçükbaş hayvan besleyen bazı yetiştiriciler, hayvanlarını taze bahar otları ile beslemek amacıyla evlerin bulunduğu alanlarda otlatmaya çalışıyorlar.

Dolayısı ile de o hayvanlar dışkılıyor ve hem koku hem de sinek, kene, bit gibi istenmeyen sonuçlar ile yaratıkları evlerimize taşıyorlar.

Bu kanuni olarak yasak. Kaymakamlığa baş vursam o hayvanlar toplanır, mezbahaya sevk edilir, satış bedelleri sahibine cezadan sona verilir.

Ben buna da razı gelmediğim için kendi evime en az 500 metre, 1000 metre uzakta da olsa bu hayvanlara hep kanuni şatlarla müdahale ediyorum.

Bana asla zaraları yok. Ama komşularımı rahatsız ediyor ve kanuna karşı çıkıyorlar.

Buna kaşı çıkıp, o hayvan sahiplerine, bana bitişik tarımsal niteliği korunacak alana taşımalarını söylüyorum.

Bu durum da onlar kanuna aykırı hareket etmemeyi ve başkalarına zarar vermemeyi öğeniyorlar.

Ama bu sefer de bana çok yakına gelerek tüm saydığım olumsuzlukları bana yaşatıyorlar.

Şimdi sen delimisin be adam mı diyeceksiniz bana, yoksa, kanuni olarak hayvan yayabilecekleri alana yönlendirmekten dolayı tebik mi edeceksiniz?

Netice de bu şekilde yaşamayı, orada bulunmayı ben seçtim. Seçimimin karşılığında tahammül etmem gereken şatları da peşinen kabul ettim.

Ne kazandım? Doğa ile bir yanımın iç içe olması zevkini, huzurunu, yabani bitki ve hayvan topluluğunu yaşayabilme hakkı kazandım.

Akşamları kirpiler, tosbağalar çimlerimi yemeye geliyorlar. Zira ben ilaç ve gübre kullanmıyorum.

Yazın başında ahlaksız tatilcilerin çocuklarını eğlendirmek için aldıkları yavru kedi ve köpeklerin, yaz sonunda İzmir de ki evlerine götürülememesinden kaynaklanan terk edilmişliklerine sahip çıkarak düzenli şekilde su bulunduruyor, elimden geldiğince gıda tedarik ediyorum.

Bir çok saksağanla yetiştirdiğim meyve ve sebzeyi, diğer kanatlılarla da tahıl, yem paylaşabiliyorum.

En önemlisi o hayvan sahipleri hayvanlarını yanı başımda sağıp, ülkenin en taze sütünü kapıma bırakıyorlar.

Ne mi kaybediyorum?

Sinek oluyor, koku oluyor, istenmeyen hayvan haşerat oluyor. Oluyor ama kısa süre ve tölere edilebilir şekilde oluyor.

Yaşadığım keyif ile maruz kaldığım sorunları kıyaslayınca ne kadar kazançlı ve özel olduğumu görüyorum.

7 yıldır bir gram hayvansal, kimyasal gübre kullanmadan, asla ve asla ilaç, koruyucu malzeme kullanmadan sebze meyva ve doğal yemler ile, otlar ile beslediğim hayvanlarım var.

Elde ettiğim ürün miktarı tabi ki olması gerekenden çok daha az.

Ama elime geçen bana yetip arttığı gibi, asıl kazancım olan ''doğaya zarar vemeden onun içinde yaşayabilme '' imkanını kazanmış oluyorum.

Ne çevreme, içinde yaşadığım topluma, ne de diğer bilikte yaşamak zorunda olduğum hayvan ve bitki topluluğuna zarar vermeden, ya da en az zararlarla ömür denilen süreci tamamlamaya çalışıyorum.

Mesele benim açımdan bundan ibaret.

köknar 25-07-2010 01:20

Kimilerinin kayıp, kimilerinin külfet, kimilerinin mahrumiyet olarak niteleyeceği koşulları bile kazanç olarak değerlendirerek tabiatla barışık bir yaşam sürüyorsunuz, ne mutlu size...

balbay 25-07-2010 01:29

Keşke telefonumdan, luzumsuz elektrik kullanımından, uçaktan, arabadan da arınıp 1600 lü, hatta 1200 lü yıllarda ki gibi yaşayabilseydim.

Ne çok merak ediyorum o zamanları bilemezsiniz.

köknar 25-07-2010 01:34

Bir yolunu bulursanız haberimiz olsun :)

köknar 25-07-2010 01:40

NTV' yi açabilir misiniz? Bahse konu hayat örneklendriliyor sanki ;)

balbay 25-07-2010 01:44

İzliyorum bende ama şimdi ki zaman da o zamanın yaşam şartlarını aramak gibi. Ben ise o zamananın doğasını, popülasyonunu, iklimi, topağın verimini, bitkileri merak ediyorum.

köknar 25-07-2010 02:03

Daha bakir bir doğa, daha sık ve gür ormanlar, sayıca daha az, şimdiye nazaran daha kanaatkar bir insan topluluğu, daha verimli bir toprak, daha az şaşırtıcı bir iklim, daha çeşitli bitki örtüsü vardı galiba...

balbay 25-07-2010 07:56

Sultan Selim in Mısır seferinden 4 yıl önce hem Acem Şahın dan yadım istediği, hem de Anadolu da bulunan köylü, asker, kim varsa çalıştırarak, asker ve techizatın geçebileceği genişlikte yol açtırdığını biliyorum.

Öyle sık ormanlar varmış ki büyük bir kalabalığın geçmesi imkansızmış.

1516 da o sıklık da bir ormanın şimdi bulunmamasının yoğun tüketme den ziya de, savaşlar sırasında çıkan yangınlar, orman doğal döngüsünü bozacak ve kurumasına, kendisini yenileyememesine sebebiyet verecek hastalıklar ve doğal felaketlerin yol açtığı düşünülüyor.

O dönemde çıkan bir yangının ne boyutlarda olduğunu anlatan bir Osmanlı Belgesini Amasra da askeri birlikte görmüştüm.

Yaz başında yangın çıkmış, kurak ve yağışsız 70 gün boyunca sürmüş. Mecburen bitme sebebi de sınırların deniz, göl, dere kıyısına gelmesi ve vadilerle kesilmesiymiş.

Konudan çok sapmayalım diye kısa kesiyorum.

Oğuz Karsan 25-07-2010 11:26

Merhaba.


Alıntı:

"Sizin ormanınız" "benim ormanım" yoktur huyhuyhuy. Bu ülkedeki bütün ormanlar HEPİMİZİNDİR kamuya aittir. Dahası tabii varlıkların dünyaya ait olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden sizin köyün ormanları bizleri de ilgilendirir, köylümüzün keçisinin karnı, ormanlarımıza zarar verme pahasına doymamalı, bunun için yasa var, yasayı uygulamakla görevli kuvvetler var.
Orman Müdürlüklerinin belirledikleri yerlerde belirledikleri zaman dilimleri içinde belli türlerin orman alanlarında otlatılması yasal iken hala neyi tartışıyoruz? Salalım o halde keçi sürülerini ormana, istedikleri ağacın istedikleri filizini yesinler afiyetle. Bu mudur istediğiniz?? Yetmeyen nedir acaba??
Sn. köknar,

Çok güzel söylemişsiniz. Ormanlar hepimizindir, Kamuya aittir. Bu laftan sonra denilebilecek hiçbirşey yoktur.

Herkes kanunlara uymalı, uymayanlar uydurulmalıdır. Bu konuda kişiye göre uygulama olamaz. Orman idareciler kanunları uygularken, kendi çıkarlarına göre değil, Vatanın ve Milletin çıkarına göre uygulamalıdırlar.

Kanunlar kesin ve tartışılmaz olmalıdır. Muğlak ifadeli kanunlar her zaman kötü niyetli kişilerin iştahını kabartmıştır. İşte istediğiniz gibi yorumlayabileceğiniz ve eğer isterseniz sadece kendi çıkarınıza uygulayabileceğiniz bir yönetmelik:

Alıntı:

" kuraklık gibi fevkalade haller nedeniyle hayvanlarının beslenmesinde güçlük çekildiği tespit edilen bölgeler halkına ait hayvanlar ile orman sınırları içerisinde bulunan köyler ve mülki hudutlarında Devlet ormanı bulunan köyler halkına ait hayvanların orman idaresince belirlenecek türlerine, tayin edilecek saha ve süreler dahilinde, ormanlara zarar vermeyecek şekilde otlatılmasına izin verilir. "
Her ne kadar kanunlara aykırı olamayacağını söylemişseniz de, öyle olmadığı içeriğinden açıkça belli oluyor.

Hangi türler: Orman idaresince belirlenecek türler. Hangi kriterlere göre belirlenecek?:
Kuraklık gibi fevkalade haller oluştuğuna kim karar verecek?:
Tayin edilecek saha ve süreler dahilinde.
Bu sahaları kim hangi duruma göre tayin edecek? süre nasıl tesbit edilecek?

İşte bu soruların cevaplarını bulmaya çalışırken, insanın aklına başka sorular gelmiyor mu? Diyelim ki kötü niyetli bir orman şefi veya müdürü, iki veya üç köyün arasındaki ormanı diğer iki köyde bulunan hayvanların kullanımına değil de diğerinin kullanımına izin verirse kim ne yapabilir?

Sakın böyle birşey olamayacağını söylemeyiniz. Benzer uygulamalara şahit olmuş biriyim. Eğer kanunlar kesin olmazsa, her isteyen kendi çıkarına göre yorumlayıp öyle kullanabilir. Uygulamalar öyle farklı olabiliyor ki, bir bölgede bozuk ormandan bir kozalak alınmasına izin verilmezken, diğer bölgede 30 m boyunda çamların devrilmesine göz yumulabiliyor. Uygulayanlar aynı kanuna göre işlem yapan memurlar.

Şimdi, bir fidan kestiği için bir yıl hapis alan birisine, keçilerin ormanda zarar verilmeden otlatılmasına izin verilebileceğini nasıl anlatabilirsiniz?. Peki keçiler bir fidanı yerse ne olacak? cezalandırabilecekmisiniz? yoksa göz mü yumacaksınız?

Kanunlar kesin ve kişilere göre farklı yorumlanıp, uygulanabilir olmamalı. Yoksa hiçbirşey yapamazsınız.


Saygılar

köknar 25-07-2010 12:03

Kanunların kazuistik metod ile yapılması gerektiğini söylemektesiniz, yani yasa metinlerinde akla gelebilecek her ayrıntının belirtilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Günümüz modern hukuk anlayışında yasa yapılırken kazuistik yöntem tercih edilmemektedir. Kazuistik metod ile oluşturulan yasa metinlerine olumsuz bakan hukukçulardan biriyim, bunu dilerseniz başka bir başlık altında tartışabiliriz konu "mecrasından sapmasın"... Ancak kanunların uygulanmasına açıklık getiren metinler yani yönetmelikler yasalara nazaran daha ayrıntılı düzenlenir ve söylediğiniz gibi yönetmelikler dayanak yasalara aykırı olmamalıdır.
Verdiğiniz örnek Yönetmelik, dayanak kanuna aykırı olmadığı gibi kanımca muğlak ifadeler de içermiyor. Şöyle ki;

Hayvanların beslenmesinde güçlük çekilmesine sebep olan fevkalade hallerden sayılan kuraklık, bölgeye düşen yağış miktarı ile rahatlıkla belirlenebilir.
Orman idaresince belirlenecek hayvan türleri de, orman örtüsünün çeşitliliğine, ormandaki ağırlıklı ağaç türüe göre değişebileceğinden bunun tespitini bölgelere bırakmak çok mantıklı.
Tayin edilecek saha ormandaki genç fidanların bulunmadığı yerler şeklinde; zaman da genç sürgünlerin büyüme zamanı dışındaki zamanlar ya da benim bilemediğim teknik bilgi gerektiren ayrıntılar gözetilerek belirlenecek dönemler olmak üzere tespit edilecektir. Bu hususlar da belirlenebilir niteliktedir.

Kötü niyetli Orman Şefinin hakkaniyete aykırı uygulaması İdare Mahkemesinden ve hatta görevi kötüye kullanma suçuyla yargılanacağı Ceza Mahkemesinden döner.

İsmail Karagülle 25-07-2010 12:38

Babam 80 yaşlarında iken , dini bir konuda epeyce müzakere etmişdik . Ve sonunda babam ,

''Oğlum ben bunca senedir böyle inanıp böyle yaşadım . Bundan sonra , sen haklı olsan bile değiştirmek bana zor gelir.'' Demişti.

Yani , Yazılanlardan, birbirimizin yaşamları hakkında da bilgi sahibi oldukça , yapılan yorumun nedeni de anlaşılabiliyor.

Neden Hukuk önceleniyor . Öncelenmek tabiri yanlış oldu. Tabii ki öncelenebilir. Adeta tanrısal buyruk olarak algılanıyor. Yazıyı yazan tanındıkça , oradan öyle gözüktüğü anlaşılıyor.

Veya niye , bölge yaşıyanı , değilde , tabiri caiz ise , sonradan gelen kent soylu önceleniyor. Zira konum öyle düşünmeyi icap ettiriyor.

İnsan - keçi - orman, sıralamasında , hangisinin önceleneceği ,
doğanın kanunları ile - nizamın kanunları arasında ki uyumun hangisinin öncelendiğine göre konumlandırılacağı , yine konuma göre değişebiliyor.

Ama şu muhakkak, bir arada yaşamanın hukuku , biribirinin hakkına tecavüz etme ile sınırlıdır. Haklar dairesel şekil ile ifade edilirse , daireler kesişmeyecek demek istiyorum.
Kanun yapıcı , hangi konumda ise , bu sınır ona göre yapacaktır.
Tabii bu haklar , sınırı egemenin lehine olacaktır.

Çok eski devirlerde bu sınırı , bilek gücü , silah gücü tayin ederdi . Şimdi kapital gücü bunların hepsinin üzerinde, ve diğer hepsini idare edebiliyor. Hatta kanun koyucunun tavrını bile etkileyebiliyor. (partilerde siz hiç para harcayacak gücü olmayan birilerinin milletvekili olduğunu gördünüz mü?)
Bu durumda , kanunların , çobanın yanında olmasını beklemek , biraz hayal olur.
Bizler de hangi konumda isek , o konuma göre durumu algılar. Ona göre yorumlar yaparız. Bu da çok normaldir.

köknar 25-07-2010 13:35

Kanun da, orman da, keçi de, insan için var. Varılmak istenen sonuç hep insan yaşamının düzeni, devamı, güvenliği, yaşam standardının yüksek tutulması amacıdır. Ormanların katline dur derken de, kanunları yapıp uygularken de, dağ köylüsünü kalkındırmaya çalışırken de, hedef suje insandır sevgili huyhuyhuy.
Hukukçu olmak zannettiğinizin aksine insani duyguları köreltmekle sonuçlanmadığı gibi çoban olmak da kişiye hukuku hiçe sayma hakkı vermez kanımca.

MeyveliTepe 25-07-2010 13:51

Günah keçileri :)
 
Keçi konusu tuhaf bir hal aldı :)

Bakın, 18 yılda kıl keçisi sayısı %45 ile 4.3 milyon azaltılmış. Bu sayının azaltılması tamamen orman politikalarının bir sonucu. Orman köylüsünün üzerinde uygulanan baskı ve katı kuralların bir sonucu.

Buradaki yazışmalara bakan biri, keçi ile sivrisineği bir tutarak neslinin kurutulması gereken bir hayvan olduğunu düşünür. Bu bir ön yargıdır. Eski zamanda hayat bilgisi kitaplarında yazılanların şartlandırmasıdır. Orman idaresi de bunun farkına vararak, kontrol bölge idarelerinde olacak şekilde esneklikler sağlanmış, buna göre yönetmelik hazırlanmış.

Keçi, tabiatı gereği bir orman hayvanıdır. Keçi sayısının azalmasıyla orman miktarının azalması hep paralelik göstermiştir. Bu ilginç değil mi?

Bizim köy, mübadele ile Yunanistandan gelmiş. Ancak oraya gidişleri toroslardan. Farkında değiller ama kökenleri yörük. Geldiklerinde de keçi otlatabilmek için yüksek yerleri seçmişler. İlk zamanlar çok keçileri varken şimdi topu topu 50-60 kadar keçi var. Onlar da sürekli olarak kestaneliklerde. Yeni aşı yapılan kestanelikler hariç, alan memnun satan memnun. Ağaç diplerini, aşılı ağaçların diplerindeki piçleri temizleyip, bir güzel de gübreliyorlar. Evde sadece o keçilerin sütünden yapılan peynir yeniyor. Kestanelik sahipleri özel olarak davet ediyor sürüyü :)

Sebzeleri garantiye alıp bizim zeytinliğe de davet etsem mi diye düşünüyorum. Köklerden çıkan piçleri elle keçiler kadar mükemmel temizlemek mümkün değil. Üç beş günde otu, piçleri temizleyip fazladan kışlık gübreye para vermekten de kurtulabilirm.

Bu linkte, bu konuda tbmm'de bir soru önergesi ve yanıtını, bu linkte de keçilerin orman yangınlarını önlemede önemli bir faktör oduğuna dair bir araştırma yer alıyor.

köknar 25-07-2010 14:38

Verdiğiniz ikinci link tümden İngilizce bir metin, çevirip yayınlarsanız bilgilenmemizi sağlamış olursunuz bu haliyle benim işime yaramıyor.
İlk linkteki soru önergesinde ormanlara zarar verilmeden keçi yetiştirilmesinin ne şekilde sağlanabileceği sorulmuş anlaşılıyor ki keçi yetiştiriciliğinin desteklenmesi talep edilirken bile keçinin ormana zarar verebileceği kabul ediliyor.
Orman varlığı bilinçsiz otlatma, yangınlar, imar vurgunu gibi sebeplerle azaldığı için keçi besiciliği daha az cazip olmuş olmasın? Yıllar içinde keçi sayısının azalmasının tüketici talebiyle de ilgisi olmasın?
Keçilerin orman içinde otlatılmasının kontrol altında tutulması; olması gerekendir...

Bakın size keçi sürülerinin kontrolsüz otlatılması sonucu ormana verdiği zarardan bahseden birkaç link:

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=119501
http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...-zarar-veriyor
http://www.tumgazeteler.com/?a=3910491
http://www.yeniaktuel.com.tr/dun101,160@2100.html

Özellikle şu ifadeler dikkat çekici; "1870'te iç ve dış sorunlarla boğuşurken bile Osmanlı idaresi keçiye yasal düzenleme getirmiş. 100 yıl önceki Toroslar'da çekilen fotoğraflarda keçi yok, sadece koyun var. Ancak çok partili döneme geçişten sonra siyasiler orman köylüsünün oylarını alabilmek için keçiyi serbest bıraktı."
"Orta Toroslar'da iki yaşında 37 bin sedir fidanı bulunan örnek bir sahada yaptığımız deneyde, iki keçinin bir saatte bütün fidanları yiyebildiğini gördük." (Orman Yüksek Mühendisi A. Şevket Ayhan)"
"Türkiye'de 15 milyon keçi var ve ormanda otlanıyor. Bu gidişle burada ormanlar tükenir." (50 yıl önce İzmir Kâğıt Tesisleri'nin talebi üzerine gelen ve Bolu Dağları'nda araştırmalar yapan İsveçli uzman Schfiled)"

Yasa ve yönetmelik keçi yetiştiriciliğini yasaklamıyor, KONTROL ALTINA ALIYOR. Keçi, "ben bu güzel ağacın yeni filizlerini yemeyeyim, ağaç büyüsün serpilsin, sonra gelir altlardaki piç dalları yerim" demez efendim; önüne gelen yenebilecek her yeşilliği afiyetle yer. Ondan sebep, kontrollü otlatılsın diyoruz. Açlıktan ölsünler diyen yok. Var mı?? Ben okumadım henüz bu "tuhaf hal alan" başlık altında öyle bir yorum.

İsmail Karagülle 25-07-2010 16:40

Keçi ile ilgili, Adana Belediye başkanının ifadeleri , düşündürücü . Gerçekten doğru ise .? Karakeçili , sarı keçili aşiretleri , ve birçok diğerleri , yüz yıllardır o dağlarda bugünkünün yüzlerce katı keçi besleyip , toroslarda dolaşıp durdular. Ağaçlarımız azalmadı . Ağacı ve ormanı yok etmeye çalışan bir çok faktöre karşı orman stokumuzun 40 yılda , bir milyon hektar arttığını okudum bir yerlerde . Aklım karıştı .

Şimdi, zaten bu kadar azalmışken, acaba ne oldu da birden bu keçi düşmanlığı başladı . Yüzyıllardır var olan keçi ve çoban birden , zaten bitmek üzere iken , tamamen bitirilmek isteniyor. Bu işte bir iş var. Ama ne acaba ?

Acaba birileri yeni bir ırk mı ithal edecek ? Veya ithal etti , elinde damızlık keçi var onları satmaya mı? çalışıyor.
Saanen mi ? yoksa .
Bir şey bildiğimden değil. Sadece sesli düşünüyordum .

köknar 25-07-2010 17:08

ORMAN KANUNU hatırlatıyorum, 1956' dan, ORMANLARDA VE ORMAN İÇİNDE BULUNAN OTLAK YAYLAK VE KIŞLAKLARDA HAYVAN OTLATMA YÖNETMELİĞİ ise 1994' den beri yayımda. Dolayısıyla keçilerin orman içinde otlatılması ile ilgili düzenlemeler zannettiğiniz kadar yeni değil. Bununla birlikte komplo teorileri üretmek konusunda özgür herkes yine de...

İsmail Karagülle 25-07-2010 17:57

Ben komplo teorisi üretmiyorum . Sadece sordum .

Sayın köknar , kanun konusunda ben sizin kadar bilgili olmayabilirim .Ve her konuya kanun açısından bakamam . Bizim bakış açılarımız zaman zaman , geleneksel, bazen romantik bazen hissi olur.

Bu ülkede her kanun vardır. Ama zaman zaman uygulaması , uygulayıcıları tarafından hafifletilir. Veya ihtiyaç olduğu zaman uygulama sıkılaştırılır.

Ve bu değişiklik Zaman zaman devleti korumakta , nadiren bireyi korumakta , ama herzaman sermayeyi korumakta denge tutturur.
her zaman orada duran kanun , sermayenin ihtiyacı olduğunda , uygulaması sıkı tutulabilir.
google açın ve keçi yazın , önünüze güncel ve ticari bakımdan popüler olduğundan seanen keçisi ile ilgili bir çok bilgi site ve reklam çıkacaktır.
nerede bizim kara keçi , nerede sarı keçiler ,

Alın size , şimdi komplo teorisi ;

karakeçi yok edilmeli ki , ve onu güden çoban sıkıştırılmalı ki , seanen keçileri kendine pazarda yer bulabilsin . Elinde damızlık stoku biriken sermayedar , büyük çiflik sahibi , karını maksimize edebilsin . Ve sermaye istediği kanunu varsa uygulamasını sıkılaştırabilir. Eğer kanun yoksa işine gelen kanunu çıkartabilir. Eğer bu işi yapacak eleman bulamazsa , iş başında ki elemanları bile değiştirebilir.

Nasıl komplo teorisi . İsterseniz buna benzer bir çok şey daha yazılabilir . Ve inanması çok da kolaydır.

balbay 25-07-2010 18:43

Şimdi o Adanalı Belediye Başkanı bilmem ama Akkeçili, Karakeçili, Sarıkeçili diye günümüze yuvarlanmış KARAMANOĞLU BEYLİĞİ alt boylarıdır.

Asıl öz adlarıda keçi ile kısmi alakalıdır. Zira Asya dan yanlarında gelen keçi ırkları günümüz Malta ve Tiftik keçileri ile melezlenerek bu günkü yoz ırklar ortaya çıkmıştır.

Davar diye özellikle Toroslar da meşhur kara keçi ırkı, tıpkı Asya dan gelen ari ırk gibi korunabilmişlerdir.

Bu ırk yabani koyun ve keçi popülasyonu gibi yaşar. Hastalıklara dayanıklı oldukları gibi lezzetli et ve çok az da süt verler.

Bu bilgilerden sonra Osmanlı, Karamanbeyliği zamanın da dünya toplam nüfusunun 1200 ler de 150 milyon, 1600 ler de 500 milyon olduğunu da hatırlatıp, bu nüfusun besleyeceği, bakabileceği evcilleştirilmiş hayvan sayısı ve çeşidini de düşünerek bir stok bilgisi yapabilirz.

Diğer yandan ise o tarihler de Anadolu nun bir ucundan diğer ucuna sık ve çok gelişmiş ormanlarla kaplı olduğunu da bilgi olarak verelim.

Tüm bu bilgiler ışığında keçinin günümüze kadar gelişi, ormanların tükenişi, insanlığın 7.5 milyar nüfusa çıkışı ile ilgili olumsuz döngüyü sanırım sizde hesaplayabilmişsinizdir.

Ha tüm ormanları keçini yedi diye sakın sormayın. Keçi bu olumsuz döngünün sadece bir parçasınır.

Dünyanın bir çok yerinde bu keçi milleti kontrollü olarak yetiştirilmesine izin verilen hayvan olarak zaptırat altına alınmıştır.

Daha da komplo teorileri ile uğraşmaya gerek yoktur. Hiç bir yatırımcının da eti makbul olmayan bu hayvanı ithal edip rant sağlama merakı olacağını sanmıyorum.

Bir fikri savunuyorsanız ona dayanak da sağlamalısınız. Yıllık keçi eti tüketimi nedir bir araştırırsanız kendinizde göeceksiniz.

Konu başlığında keçilerin kanun dışı olarak ormana yayıldığı ve bundan duyulan rahatsızlık ifade ediliyor.

Yoksa keçilerin verdiği toplam zarar zaten bir çok toplum tarafından araştırılmış ve kanunla düzenlenecek kadar titiz çalışmalarla kontrol altına alınmıştır.

Öylemiydi, böylemiydi, şu muydu, bu muydu tatışması bence yersiz. Çünkü bi çok ülke aynı şekilde düşünüyor ve uyguluyor zaten.

İsmail Karagülle 25-07-2010 18:50

Ha tüm ormanları keçini yedi diye sakın sormayın. Keçi bu olumsuz döngünün sadece bir parçasınır.
tamamen doğru.

balbay 25-07-2010 19:18

Zaten konu da bu keçi milleti bulduğu herşeyi yediği için mutlaka kontrol altında beslenmelidir. Verdiği zararlar da dediğim gibi zaten bir çok ülke tarafından tespit edilmiş ve yaptırımlar uygulamıştır.

Dağ köylüsü içinde bulunduğu '' Hepimize ait orman varlığı '' nı kendi yararına, ama bizim zararımıza keçisine yediremez.

Orman Köylüsünü kalkındırmak için başkaca tedbirler alınabilir. Ama bu kalkındırma öyle olmalıdır ki o kalkınırken biz zarar görmeyelim.

Orman köylüsü, hayvan yetiştiricisi, çiftçi, sanayici, memur, işçi, genç, yaşlı herkes in bir takım sorrunları, çözüm bekleyen talepleri var.

Ama bu taleplerin karşılanması için asla bir diğerimizin hakkının yenmesi, ortak varlıklarımızın peşkeş çekilmesi söz konusu olamaz.

Keçinin ormana da, ekili dikili alanlara da sokulması doğru bir kararla yasaklanmıştır. Bu yasağa da uyulması gerekmektedir.

Kimse bilimsel verilerin ışığında kanunla düzenlenen uygulamaları ben tanımıyorum diyemez.

Ben ilk mesaj da ki çığlığın yeterince duyulduğunu, bir sonuca ulaşana kadar takip edilmesi gerektiğini, kimin elinden ne yardım geliyorsa yapması gerektiğinin doğru uygulama olacağını, belirterek bu konunun kendi adıma son mesajını yazmak istedim.

Hepinize hepimizle barışık yaşayabilme, ve yaşadığımız çevreye duyarlı kalabilme hasletleri dilerim.

İsmail Karagülle 25-07-2010 19:29

Aşağıda ki rakkamlar , aklımda kalan rakkamlardır.
2009 sonu itibariyle , aklımda kaldığı kadar ;
10 milyon büyük baş ( bir yılda ki azalma oranı yaklaşık %1,2 )
20 milyon koyun ( azalma " " % 9,3 )

Sizler yok saysanız da varlar.

5 milyon keçi vardı .( azalma " " %8,3 )



Ülkemizde 1972 yılında 20,2 milyon hektar olan orman varlığımız, yapılan ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve iyileştirme çalışmaları neticesinde 2008 yılı sonu itibariyle 21.2 milyon hektar alana ulaşmıştır" insanoğlunun kişisel çıkarları uğruna ev yapmak, fabrika inşa etmek, yol yapmak, tarla açmak, maden çıkarmak, kimi zaman sadece yok etmek için acımasızca ormanları kestiğini, yaktığını ve işgal ettiğini de , göz önüne alırsak

Son kırk yılda orman stokumuz bir milyon hektar artarken , son bir yılda keçi miktarımız % 8,3 oranında azaldığını (,koyun da %8,3) görüyoruz.

Son söz ; Bu tabloya bakarsak ormanlarımız , herşeye rağmen artırılabilirken , keçilerimiz daha çok azalmış .
(ŞAKA)
''yoksa orman severler çaktırmadan geceleri keçi avına mı ? çıkıyor''

gece 25-07-2010 20:43

Keçi değil, kedidir, kedi!
 
Komplo teorilerine kadar gelinmiş. Konu; 'keçilerin doğaya zarar veren bir canlı oluşu ve bu nedenle-doğaya zarar veren bir canlı türü olması nedeniyle- orman sahasına girmesinin, önlenmesi, kontrol altına alınması, yasaklanması gereken bir tür olduğu' yönündeki görüş ağırlıklı kabul görmüş gibi algılıyorum.

Buna karşılık MeyveliTepe'nin ifade ettiği; keçinin kendisi ile zararının doğrusal bir ilişkisinin olmadığı ile huyhuy'un yöre insanlarına daha gerçekçi yaklaşılması düşünceleri de dile getirilmiş.

Bugün keçilerin orman ve diğer bitkilere zarar verdiği şeklinde bir sonuç varsa -ki var- bunun nedeni keçilerin keçi oluşları değil, MeyveliTepe'nin isabetle işaret ettiği üzere 'günah keçisi' olarak insanları aklamak için kullanılmalarıdır.

Keçinin orman ve meralara zarar vermesi, ancak yetersiz alanda, olması gerekenden fazla sayıda keçi bulunması durumunda söz konusudur. Kaç keçinin ve keçicinin (çobanın) yaşayacağına da insanlar karar verdiği açık olduğundan, sorunun özünün hemen her şey gibi ifrat ve tefrit şeklindeki son derece medenî tutumumuz olduğu da ortadır.

Sorunun özü; ifrat ve tefrit gibi uçlar olunca, keçinin ormanlık alanlardan tümden yasaklanması (tefrit) ile talebe bağlı olarak, isteyenin istediği sayıda hayvanı, istediği yerde otlatması (ifrat) ile sorun çözülmeyecektir. Çözülemez.

Sorun, bu yönüyle keçi ile de sınırlı değildir zaten; keçiden el çektirilen davar sahipleri, keçilerini koyun ya da sığıra dönüştürüp, ormana değil, sınırları iyice daralmış meraya yönlendirdiğinde, bu kez de mera, biyolojik çeşitliliğini yitirecek, hayvanların tercih ettiği bitkiler aşırı otlanacağı için yok olma yönünde gelişirken, uzak durduğu, hayvanların yiyemediği, uzak durduğu dikenler baskın çıkıp, merayı belki de yürünemez hale getirebilecektir.


Gerçi, uzun vadede endişelenecek bir durum olmayacağı açık, çobanların yaşam hakkı, günümüzde bile soykırım derecesinde sınırlandırılmış, hemen hiç bir yerde kız dahi verilmez, sanki diğerleri masummuş gibi masum olmayışın timsali ilan edilmişken, bir süre sonra endişelenecek ne bir hayvan ne de hayvancılıkla geçinen insan kalmayacağı gün gibi ortada.

Onların yerini nasılsa çok uluslu yabancı firmalar alacak ve mezbaha artığı yemler ile güneş yüzü görmeyen hayvanlar beslenip, türlü teknik yöntemler ile hayvanlar sanki fabrikasyonmuş gibi hızla üretilip, kendi besinini seçmek istemeyen, ithal ve GDO'lu ürün tüketmeye daha hevesli geniş kitleler "hiç iyi niyetlisine rastlanılmayan" çobanlardan kurtuldukları için daha bir huzura kavuşacaklar, ithal gıda maddesi bağımlılığı ile bağımlılıklara bir yenisi daha hevesle eklenecektir. Keçiler gidecek, güzel günler gelecek(!?)

Az kaldı, azıcık daha sıkın dişinizi, keçilerin de çobanların da sonu yakın!


gece
tüketicilerin çobanlara verdiği önemden fazlasını tüketicilerin asla haketmediğini düşünen, bugünkü ve gelecekteki duruma müstehak gören forum kişisi

köknar 25-07-2010 20:55

Bu başlık altında son sözüm; Siz iyisi mi; Salın keçilerinizi ormana, Mevla kayırır nasıl olsa...

balbay 25-07-2010 21:38

Bende son mesajım dı diye yazdım ama, bakıyorum ki moderatörler bile, olaya olması gereken yaklaşımdan arklı olarak bakıyor.

Burada konu kesin ve net olarak şudur.

Sadece bize özgü bir yasak değil, tüm dünyaca kabul görmüş, yarar/zarar mukayesesi defalarca yapılmış, değişik ırkarı geliştirilerek hem veriminin arttırılması, hem de verdiği zararın önlenmesine çalışılmıştır.

Ben de dahil bu konuya yazan hiç kimse keçilerin ve çobanların soyunun tükenmesi ile ilgili ne bir beklentide, ne de temennidedir.


Burada ortaya konan görüşlerin bazıları bilimsel, bazıları da duygusal ve temenni içeren görüşler olarak ayrılıyor.

Hala malesef gerçekleri görmezlikten gelerek bir saplantı ile komplo teorileri üretip, birde bunlara inanmak hayetle karşıladığım bir durum.

Orman kanunu ile ilgili olarak sevgili Köknarın uzmanlık alanına girmek istemiyoum ama, İlk kanun hazırlandığı, 1994 de düzenlemesinin yapıldığı, 2006 da ek maddelerinin konduğu bir kanun.

Demek ki 50 yıldan fazla süredir tüm iktidarlar yabancı uşağı ve ülkeyi yavaş yavaş peşkeş çekiyorlar öyle mi ?

Bu nasıl bir fantazidir, nasıl bir kendini kandımaca, savunma oluşturmadır inanın anlayamıyorum.

Bütün politikacılar kanun düzenledikleri, kolluk kuvvetleri ve bürokrat, memurlar bunları uyguladıkları, bilim insanları da bu uygulamaları ışık tutacak çalışmalar hazırladıkları için demek ki, vatan haini oluyor.


Neyi savunduğunuzun arkındamısınız?

Ben tekrarlamak istiyorum,

1-) Keçi milleti üzerinde yapılan bilimsel bir çok araştırma sonucun da gelişmiş ve gelişmekte olan onlarca ülke ancak kontrollü besiciliğine izin vermiştir.

2-) Keçiler ve çobanlar için kimse yok olsun temennisin de değil, kanun ve kurallar çerçevesinde işlerini yapmaları konusun da yaptırım istemektedir.

Bu kadar basit bir konuyu romantik, duygusal, ve kanaatim ce bilimsellik dışı olarak savunmak doğru değildir.

Beslediği keçi '' BİZİM '' ormanımıza zarar veren çobanı, o çobanın sağlıksız şartlar da hayvan beslemesine yol açan politikacıyı, o çobanın ürününü mundar edip emek hırsızlığı yapan tüccarı, kanun ve kurallar dışında tüm bunları savunan, destek veren, göz yuman tüm üçüncü kişileri de aynı kefeye koyuyor ve teröristlerle eş değer tutuyorum.

Bu konu ile ilgili kanun maddesi bilimsel niteliklere dayanaklıdır, aksi olsaydı kanunu tartışırdık.

MeyveliTepe 25-07-2010 21:59

Alıntı:

"Orta Toroslar'da iki yaşında 37 bin sedir fidanı bulunan örnek bir sahada yaptığımız deneyde, iki keçinin bir saatte bütün fidanları yiyebildiğini gördük." (Orman Yüksek Mühendisi A. Şevket Ayhan)"
Keçi başına saatte 18500 adet iki yaşında fidan. Bir keçinin dakikada 308 fidan yemesi lazım. Her fidan için 20 kere ağzını açıp kapasa dakikada 6166 kere eder. O da saniyede 102 kere ağzının açıp kapaması ve yutkunması demek. Yine aynı dakika içinde bir fidandan diğerine gidiş zamanını hesaba katmıyorum. Bana kalırsa bu orman yüksek mühendisi yanlış hesap yapmış.

Keçilerin sürgünleri yemesi, ağaçların diplerini temizlemesi kötü bir şey değil. Bu konuda pek çok araştırma var. Onlar da orman ekosisteminin bir parçası.

Konuya ya hep ya da hiç diye yaklaşmak hatalı olur. Yeni tesis edilen fidanlardan kurulu bir alana, ya da kesilip sürgünlerden büyümeye bırakılan bir gençleştirme alanında keçi doğal olarak zarar yapar. Buna dayanarak uygulanan katı yasaklar olması gereken ekosistemi de kesintiye uğrattı. Bunun geç de olsa farkına varıldığında kontrollü izin verilmeye başlandı. Uygulamada eksiklikler, yanlışlar olabilir tabii. Orman personelinin eğitilmesi zararı önleyip faydayı arttıracaktır.

Konu her nedense farklı kutuplar tarafından farklı yorumlanıyor. Yabancı çok kaynak var ama çeviri yapmayı pek sevmiyorum. Bir kaç Türkçe link de karşı cepheden vereyim.

http://www.kesfetmekicinbak.com/gundem/07712/

http://beslenmebulteni.com/besin/ind...lik&Itemid=484

http://www.haberruzgari.com/Cevre-Ta...ani-degil.html

http://www.karasaban.net/kil-kecisi-gunah-kecisi-mi/

MeyveliTepe 25-07-2010 22:27

Alıntı:

Beslediği keçi '' BİZİM '' ormanımıza zarar veren çobanı, o çobanın sağlıksız şartlar da hayvan beslemesine yol açan politikacıyı, o çobanın ürününü mundar edip emek hırsızlığı yapan tüccarı, kanun ve kurallar dışında tüm bunları savunan, destek veren, göz yuman tüm üçüncü kişileri de aynı kefeye koyuyor ve teröristlerle eş değer tutuyorum.
Bir konuda pek çok kişi farklı şeyler düşünebilir. Kabul edelim ki doğrunun daha doğrusu, yanlışın daha yanlışı vardır. Hatta, bugün doğru diye bildiğimiz, yarının affedilmez ve geri dönüşü olmayan yanlışı olabilir. Tabii ki bunun tam tersi de mümkün. Bu yüzden, bir konuda bir fikre sahip olunması gayet doğal. Ancak, gayet tartışma götürür bir konuda kendisi gibi düşünmeyenlere yafta yakıştırma davranışına sözlükte birçok karşılık bulunabilir.

Merada, otlakta veya ormanda otlatılan hayvanları sağlıksız koşullarda yetiştirilen hayvanlar olarak nitelemek de çok tartışılır. Gece'nin dediği gibi, kendi adıma ne mezbaha artığı ve GDO'lu mısır ile kapalı yerlerde beslenen hayvanlar ne de bu hayvanlardan elde edilen ürünlerin sağlıklı olmadığını düşünürüm. Bu hayvanların metabolizmaları ne mezbaha artığına ne de mısıra göredir. Bu böyle olunca, birden bire düşünmeye başladım acaba keçi yerine ahır besiciliği vb. konularının altında yem pazarı vb. bir şeyler mi var diye. Makro ölçekte sayılara bakıldığında çok da anlamsız gelmiyor hani :)

balbay 25-07-2010 23:18

Alıntıladığınız bölümde yaftalamadan ziyade hatalar ve suistimaller zincirinin tüm halkasının verdiği zararı gözönüne getirdim.

Konu keçi ve verdiği zararlar da değil aslında ama iş o mecraya gelince bunları tartışır olduk.

Linklerini vediğiniz makaleler ve yabancı makaleler de de konu tartışılıyor olsa da galiba bazı şeyler gözden kaçırılıyor diye düşünüyorum.

Bir kere sınırlı sayıda ki adalarımızın, az kalan ormanlık alanları bizzat bu keçi milleti tarafından bitirildikleri için, Yunan Adaların da, Sicilya vs gibi kapalı alanlar da da aynısı yaşandığı için kati kurallar, düzenlemeler getirilmiştir.

Bazı yaşlı, gelişmiş, büyümüş ağaçlardan oluşan orman dan ve bu ormanlara keçi yayılmasının sürgün temizliğinde çok faydalı olduğunu ve gübesinin de ek katkı sağladığını bir görüş olarak benimsiyorsunuz.

Peki hangi tip ağaçlardan oluşan orman da sürgün temizliğinin faydası vadır? Her ormanın ağaç topluluğu acaba keçi otlatılması ve sürgün temizliğinden fayda sağlayabilir mi?

Acaba orman denince aklımıza koca koca kızılçam ormanları mı gelmektedir?
Yoksa

Ekvatoral yağmur ormanı
Mangrov ormanları
Muson ormanları
Tropik iğne yapraklı ormanlar
Tayga ormanları
Yağmur yeşili yapraklı orman (kış ormanı)
Sert yapraklı orman
Yazın yeşil yapraklı orman (Yaz ormanı)
İğne yapraklı (ibreli) orman
Galeri ormanları
Bataklık ormanları

gibi bir çok çeşidi ve içeriği itibariyle asla sürgünlerine dokunulmaması gereken orman varlıklarından bizim ülkemiz de Karadeniz, Marmara, Trakya, İç Anadolu, Doğu Anadolu bölgelerin de yüzlecesinin olduğunu da hatırlamalımıyız?

Ya da sadece kızılçam ormanları, bazı çok yaşlı ağaçlarla kaplı ormanlar için özel olarak keçi yayma kanunları mı düzenlemeliyiz.
Peki o zaman oranın keçi ve çobanı ile berinin keçi ve çobanı arasında ki haksızlığı nasıl gidereceğiz?


Ben ve benim gibi düşünen yorumcular ana tema olarak '' kanunlar, yasal düzenlemeler çerçevesin de, ne keçiyi ve çobanı mağdur edelim, ne de milli varlığımız ormanlarımızı tüketelim '' dedikçe ne den bizi duyarsız olmakla suçluyor ve hala bir türlü anlayamadığım komplo teorilerin de uydurulan hikayelere yandaş gibi görüyorsunuz.

Keçi milletini beslemek en kolay hayvancılık türlerinden birisidir. Bolca ve anasının besleyemediği çoklukta yavruladığı için de oğlak eti diye bir kavram oluşmuştur.

Aynısını 3-6 haftalık ne bir kuzuya ne de danaya yapamazsınız, yapmazsınız, yaptırmazlar.

Keçi sürülerinin kontolsüz ve bedavaya yakın olarak bakılabiliyor olması ( ormanı da merayı da tüketmesi bana göre bedava değil ama çobana göre bedava dır ) meralarımızı ve ormanlarımızı, makiliklerimizi perişan etmektedir.

Yediği yemi ete çevirme oranların da diğer emsali hayvanlara göre verimi azdır.

Saanen cinsi gibi keçiler dış mihaklarca ülkemize yutturulmaya çalışılan ırklar değil, aksine hazır ya da kolaylıkla hazırlanabicek yemlerle beslenebilen ve süt, et, kıl, deri verimi çok daha azla olan çeşitlerdir.

Ben keçi besliyorum. Etafımda ki bazı kişiler de besliyor. Ama aramız da ki fark ben çobanımı da, keçimi de, doğayı da aynı özenle, samimiyetle severken, bazı diğerleri sadece cebini seviyor.

İsmail Karagülle 25-07-2010 23:21

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 676676)
Bir konuda pek çok kişi farklı şeyler düşünebilir. Kabul edelim ki doğrunun daha doğrusu, yanlışın daha yanlışı vardır. Hatta, bugün doğru diye bildiğimiz, yarının affedilmez ve geri dönüşü olmayan yanlışı olabilir. Tabii ki bunun tam tersi de mümkün. Bu yüzden, bir konuda bir fikre sahip olunması gayet doğal. Ancak, gayet tartışma götürür bir konuda kendisi gibi düşünmeyenlere yafta yakıştırma davranışına sözlükte birçok karşılık bulunabilir.

Merada, otlakta veya ormanda otlatılan hayvanları sağlıksız koşullarda yetiştirilen hayvanlar olarak nitelemek de çok tartışılır. Gece'nin dediği gibi, kendi adıma ne mezbaha artığı ve GDO'lu mısır ile kapalı yerlerde beslenen hayvanlar ne de bu hayvanlardan elde edilen ürünlerin sağlıklı olmadığını düşünürüm. Bu hayvanların metabolizmaları ne mezbaha artığına ne de mısıra göredir. Bu böyle olunca, birden bire düşünmeye başladım acaba keçi yerine ahır besiciliği vb. konularının altında yem pazarı vb. bir şeyler mi var diye. Makro ölçekte sayılara bakıldığında çok da anlamsız gelmiyor hani :)

Size itiraz değil , ancak tamamlama anlamında ;

Yaylada , merada gezen hayvan nasıl sağlıksız olur doğrusu bende anlamadım . Organik ve doğal et için , hayvanların nasıl beslenmesi gerek ? ahırda bakılan besi yapılan hayvan hazır yem yiyecek , veya ancak arazi sahibi olan hayvancılık yapabilecek . Tabii Hayvan yaylada ormanda otlarsa yem fabrikaları hazır yemi kime satacak ?

Oğuz Karsan 25-07-2010 23:23

Merhaba.

Keçi nüfusunun en yoğun olarak bulunduğu Batı Marmara'nın ve Kuzey Eğe'nin kesiştiği Biga yarımadasının birçok yerinde bulundum. Hatta, Kazdağlarının en yüksek yamaçlarının birinde (Orman Köyünde)yılın birkaç ayı yaşıyorum.

Buralarda Keçi nüfusu çok fazladır. Nedeni ise kolay bakılması ve çok yavrulaması. Tabi bir de Ezine Peyniri üreticilerinin ürettikleri peynirlerine, o güzel tadını veren keçi sütünü karıştırmalarından kaynaklanmaktadır.

Keçinin neden kolay bakıldığını açayım isterseniz. Bu bölgede keçi çobanlarının çoğu, sürüsünün başında bulunmaz. Ya sürüsünü köpeğe bırakır kahveye vs. ye gider. Ya da hayvanlar tamamen başıboş gezer akşam ağıllarına dönerler.

Sürü sahipleri her yeri doğal meraları olarak görürler. Hatta tapudan satın aldığınız araziyi çevirmeye kalktığınızda size kızarlar ve biz şimdi hayvanlarımızı nerede otlatacağız diye sitem ederler.

Keçilerin, Ormana salınması onlar için sadece normal bir olaydır. Hatta yeni fidanları ve sürgünleri yemeleri için teli bizzat kendileri açarlar. Çevrili yerler hoşlarına gider. Çünkü gün boyunca hayvanlar daha da güvende olurlar, Akşam sürüyü toplama zahmeti olmaz.

Köylünün birçoğunun da 25-30-40 veya daha fazla arazisi olmasına rağmen, hayvanlarını bir başkasının tarlasına veya ormana salmak daha çok tercih ettikleri bir yoldur. Devletin bir çok teşviğine rağmen, hiçbiri ağılını iyileştirmez, sağım makinesi kullanmaz, soğutma tankı almaz, hayvanını aşılatmaz ve bakımını yapmaz. Sadece sütünü sağar az veya çok olması da onu ilgilendirmez. Hayvan başına aldığı süt miktarını çoğaltmaya uğraşmaz.

Yabancı ülkelerde 15 ile 40 dönümde 100 adet hayvan bakılabilirken, bizde 100 keçiye en az 100-150 dönüm yerin gerektiğini savunurlar. Kısaca bizim köylümüz hayvanlarına bakmayı bilmez, bilgisizliğinin sonucunda ormanlar zarar görür.Özellikle de Çanakkale bölgesinde ormancılar keçilerin ormana girmelerine ses çıkarmaz. Çanakkale bölgesindeki Orman köylerinin, hayvancılığın ve köylünün durumu tamamiyle ormana bağlıdır.


Saygılar

balbay 25-07-2010 23:45

Size vatanını milletini seven keçi çobanlarımızla ilgili yaşadığım bir örneği de vereyim.

İzmir Çeşme otobanı yapılınca iki bölge arasın da kalan yerlere keçiler gidip gelemez oldular. Bu arada da sakız ve delice koruma hatları ile vakıf, kurum, kuruluş ve kişilerin oluşturdukları bir çok dağınık genç ormanların da etrafları telle çevildi.

3 yıl önce Bodrum dan Çeşme ye evime dönmekteyim. Gece saat 01:30 civarı, hızım 120 km/h. hafif eğimli ve virajlı olan Karaköy civarını geçerken bir anda yüzlerce keçiyi yolun bölünmüş her iki tarafından karşıya geçer halde gördüm.

Arabam yererli ekipmana, bende dikkate sahip olmasam direk içerisine girecektim. 1-2 metre kala acı acı frenle durabildim.

O çoban hem otoban tellerini kesip karşıdan karşıya keçi geçiriyor, hem de diğer koruma altında ki alanlara hayvanını yayarak zarar veriyor.

Jandarma yı arayarak tespit yaptırdım. Çobanın 600 den fazla keçisi olduğunu tespit ettiler.

Ziyan ettikleri genç ormanlar için de tespit yapıldı ve durum korkunçtu.

Daha sonra benim başıma gelen olaydan 3 ay sonra yaz sonunun da ise bu sefer Zeytinler sapağında aynı durum tekrar yaşanmış ve meydana gelen kazada yeni evli bir çift güpe gündüz sürüye çarparak taklalar atmış, onlaca keçi telef olmuş ve malesef o çift ölmüştü.

Bi cevap da sevgili huyhuyhuy a,

Yaylada, merada hayvan yayıp besleyen her çobanın hayvanı malesef ne organik olur ne de sağlıklı. Bu tip besleme yöntemi de diğer yöntemler gibi ilgi ve özen ister.

O çoban hayvanını sadece dağda bayırda otlatıp gerekli tuzu yalatmaz, ek mineralleri vermez, yağmura, çamura ve yeterli büyüklükte olmayan ağıllara tıkarsa o hayvan hastalanır.

Sürüsüne dışarıdan damızlık teke bile almadığından bi kaç nesil sonra eş cinsel doğumlar olur.

Bu tip hayvanlar doğuştan hasta ve dayanıksızdır. Dolayısı ile basar ucuz antibiyotiği, ilacı.

İşte o et de süt de süper organik olur.

Ama bilinçli çoban yukarıda ki satırlarda defalarca anlatmaya çalıştığım gibi işini laiki ile yapar ve ne bana ne size ne de doğaya ve başkasına zarar vermemeye çalışır.

Bir de yayla da dağda bayır da antibiyotik kullanan sürülerin gübelerinden bulaşan atıklar dolayısı ile bir süre sonra zararlı parazitler, mantarların meraya verdiği zararı, ora da otlayan diğer hayvanların maruz kaldığı haksızlığı, doğal hayvan topluluğunun nasıl etkilendiğini de bilmek gerekir.

İsmail Karagülle 25-07-2010 23:50

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Oğuz Karsan (Mesaj 676689)
Merhaba.

Keçi nüfusunun en yoğun olarak bulunduğu Batı Marmara'nın ve Kuzey Eğe'nin kesiştiği Biga yarımadasının birçok yerinde bulundum. Hatta, Kazdağlarının en yüksek yamaçlarının birinde (Orman Köyünde)yılın birkaç ayı yaşıyorum.

Buralarda Keçi nüfusu çok fazladır. Nedeni ise kolay bakılması ve çok yavrulaması. Tabi bir de Ezine Peyniri üreticilerinin ürettikleri peynirlerine, o güzel tadını veren keçi sütünü karıştırmalarından kaynaklanmaktadır.

Keçinin neden kolay bakıldığını açayım isterseniz. Bu bölgede keçi çobanlarının çoğu, sürüsünün başında bulunmaz. Ya sürüsünü köpeğe bırakır kahveye vs. ye gider. Ya da hayvanlar tamamen başıboş gezer akşam ağıllarına dönerler.

Sürü sahipleri her yeri doğal meraları olarak görürler. Hatta tapudan satın aldığınız araziyi çevirmeye kalktığınızda size kızarlar ve biz şimdi hayvanlarımızı nerede otlatacağız diye sitem ederler.

Keçilerin, Ormana salınması onlar için sadece normal bir olaydır. Hatta yeni fidanları ve sürgünleri yemeleri için teli bizzat kendileri açarlar. Çevrili yerler hoşlarına gider. Çünkü gün boyunca hayvanlar daha da güvende olurlar, Akşam sürüyü toplama zahmeti olmaz.

Köylünün birçoğunun da 25-30-40 veya daha fazla arazisi olmasına rağmen, hayvanlarını bir başkasının tarlasına veya ormana salmak daha çok tercih ettikleri bir yoldur. Devletin bir çok teşviğine rağmen, hiçbiri ağılını iyileştirmez, sağım makinesi kullanmaz, soğutma tankı almaz, hayvanını aşılatmaz ve bakımını yapmaz. Sadece sütünü sağar az veya çok olması da onu ilgilendirmez. Hayvan başına aldığı süt miktarını çoğaltmaya uğraşmaz.

Yabancı ülkelerde 15 ile 40 dönümde 100 adet hayvan bakılabilirken, bizde 100 keçiye en az 100-150 dönüm yerin gerektiğini savunurlar. Kısaca bizim köylümüz hayvanlarına bakmayı bilmez, bilgisizliğinin sonucunda ormanlar zarar görür.Özellikle de Çanakkale bölgesinde ormancılar keçilerin ormana girmelerine ses çıkarmaz. Çanakkale bölgesindeki Orman köylerinin, hayvancılığın ve köylünün durumu tamamiyle ormana bağlıdır.


Saygılar

Yukarıda ki yazı , eski usulu yeriyor gibi gözüksede bir bakımdan da övüyor.
adresi tam verirseniz , tam organik süt ve peynir almak için oraya gitmek isterim .(:

İsmail Karagülle 26-07-2010 00:01

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi balbay (Mesaj 676695)
Size vatanını milletini seven keçi çobanlarımızla ilgili yaşadığım bir örneği de vereyim.

İzmir Çeşme otobanı yapılınca iki bölge arasın da kalan yerlere keçiler gidip gelemez oldular. Bu arada da sakız ve delice koruma hatları ile vakıf, kurum, kuruluş ve kişilerin oluşturdukları bir çok dağınık genç ormanların da etrafları telle çevildi.

3 yıl önce Bodrum dan Çeşme ye evime dönmekteyim. Gece saat 01:30 civarı, hızım 120 km/h. hafif eğimli ve virajlı olan Karaköy civarını geçerken bir anda yüzlerce keçiyi yolun bölünmüş her iki tarafından karşıya geçer halde gördüm.

Arabam yererli ekipmana, bende dikkate sahip olmasam direk içerisine girecektim. 1-2 metre kala acı acı frenle durabildim.

O çoban hem otoban tellerini kesip karşıdan karşıya keçi geçiriyor, hem de diğer koruma altında ki alanlara hayvanını yayarak zarar veriyor.

Jandarma yı arayarak tespit yaptırdım. Çobanın 600 den fazla keçisi olduğunu tespit ettiler.

Ziyan ettikleri genç ormanlar için de tespit yapıldı ve durum korkunçtu.

Daha sonra benim başıma gelen olaydan 3 ay sonra yaz sonunun da ise bu sefer Zeytinler sapağında aynı durum tekrar yaşanmış ve meydana gelen kazada yeni evli bir çift güpe gündüz sürüye çarparak taklalar atmış, onlaca keçi telef olmuş ve malesef o çift ölmüştü.

Bi cevap da sevgili huyhuyhuy a,

Yaylada, merada hayvan yayıp besleyen her çobanın hayvanı malesef ne organik olur ne de sağlıklı. Bu tip besleme yöntemi de diğer yöntemler gibi ilgi ve özen ister.

O çoban hayvanını sadece dağda bayırda otlatıp gerekli tuzu yalatmaz, ek mineralleri vermez, yağmura, çamura ve yeterli büyüklükte olmayan ağıllara tıkarsa o hayvan hastalanır.

Sürüsüne dışarıdan damızlık teke bile almadığından bi kaç nesil sonra eş cinsel doğumlar olur.

Bu tip hayvanlar doğuştan hasta ve dayanıksızdır. Dolayısı ile basar ucuz antibiyotiği, ilacı.

İşte o et de süt de süper organik olur.

Ama bilinçli çoban yukarıda ki satırlarda defalarca anlatmaya çalıştığım gibi işini laiki ile yapar ve ne bana ne size ne de doğaya ve başkasına zarar vermemeye çalışır.

Bir de yayla da dağda bayır da antibiyotik kullanan sürülerin gübelerinden bulaşan atıklar dolayısı ile bir süre sonra zararlı parazitler, mantarların meraya verdiği zararı, ora da otlayan diğer hayvanların maruz kaldığı haksızlığı, doğal hayvan topluluğunun nasıl etkilendiğini de bilmek gerekir.

Sizin bahs ettiğiniz , çoban bizim oralarda evde tutulmaz , bir araba sopa yer.
Bahs ettiğiniz eski usul bakım için yapılması gerekenlere , bir de ben ilavede bulunayım . Hayvan her zaman , aynı yere otlamaya götürülmez. Zaman zaman farklı meralara ve değişik yeşile yayılır ki hertür gıdayı alabilsin . Ve bu da büyük miktardaki sürüleri sevk etmekte epeyce zordur. Tecrübeli çoban tecrübeli köpek gerektirir. Çobanlık gelişi güzel bir iş değildir. Bilgi ve tecrübe gerektirir.

Ben de tekrarlayayım . Keçileri gelişi güzel salıverelim demiyorum . Ama seanen keçisine yer açmak telaşı ile , eski usulü yok etmeyelim . Sonra ileride çok ararız.

İsmail Karagülle 26-07-2010 00:22

Eskiden köyde, sadece köylü yaşarken , sonradan şehirden gelen komşuları oluşunca , kentten gelen her bakımdan güçlü komşular , köylüye çeki düzen ve terbiye vermeye çalışıyorlar. Ve bahçelerinin içine sızan keçilerden ve diğer hayvanlardan rahatsız oluyorlar. Köylü de hayvanı şehirden gelmiş bu komşusunun bahçesine girince , pek de rahatsız olmaz. Sinsice mutlu bile olur. Zira şehirli komşu gelene kadar, hayvanını o arazide otlatıyordu.

Seanen keçisi geldi . Verdiği süt miktarı ile reklamı yapıldı . Yavru miktarı ile çok karlı olduğu söylendi. Eski keçi gibi gezdirmeye gerek de yoktu . Besi sığırcılığı gibi bakımı yapılabilirmiş. Ve herkes bu keçiden almaya başladı . Tabii bakım masrafı da ona göre hazır yem yediği için . Ama eski usul gezen keçi hem az süt verir. Ama masrafı çobanı açısından sıfıra yakın olduğu için , ucuza süt verebilir. Seanen keçi sahibi , hem kaliteli, hem ucuz süt veren keçiye iyi gözle bakamaz artık .
Eski usul, şehirden gelen kent alışkanlıklı, komşunun işine gelmez.
Yem üreticisinin işine gelmez.
Kaliteli dondurma üreten , peynir üreten ustalar bu konuyu çok iyi tahlil edebilirler.

köknar 26-07-2010 00:37

Yazmayacağım dedim ama olmuyor. Kimsenin, hele de "masrafı sıfırlamak" düşüncesiyle benim ülkemin ormanlarına sürüsünü gelişi güzel sokup orman örtüsüne zarar vererek geçimini sağlamaya hakkı hukuku yok! Hem işini bedavaya getirmek için keçi sürüsünü yasak alanlı orman bölgelerine sokacak, bu şekilde benim ülkemin ormanını tahrip edecek, hem de bunu geçimini sağlamak, hayatta kalabilmek, ayakta durabilmek ile gerekçelendirecek. Kusura bakmasın hiç kimse ama, öyle YAĞMA yok. Bunun tam tanımı YAĞMA' dır!
Masrafı sıfırlayarak geçimini sağlamanın benzer birkaç yolunu saymak isterim. Benim nezdimde masrafsız keçi yetiştiriciliği yapmak amacıyla YASAK ZAMANLARDA YASAK ALANLARDA keçi sürüsünü otlatan çoban, bir mağazadan çaldığı kıyafetleri pazarda işportada satan kişiden farklı değildir! Birinin tapulu arazisindeki kiraz ağaçlarının kirazlarını toplayıp pazarda satmak da aynıdır. Bu mudur savunduğunuz?

balbay 26-07-2010 00:52

Ben yerli ya da sonradan getirilmiş olan tüm Alpin, Ankara, Beyaz Alman, Asil Boer, Damascus, Honamlı, Kıl, Kilis, Malta, Norduz, Nubiya, Saanen, Toggenburg gibi çeşitlerin aynı anda korunması, yetiştirilmesi, geliştirilmesi ile ilgili zaten kendimce çalışıyorum.

Bu konu da sizden farklı düşünüyor değilim.

Benim çobanlığım iyidir. En azından eğitimli bir çoban olduğumdan bir çok şeyi doğru yapabiliyorum.

Bir türlü anlaşamadığımız konu, sizin dönüp dolaşıp olayı sanki çoban ve keçilerimizi yok etmek, yasaklamak üzerine algılamanız ile, bizim keçiyi kontrol altın da tutup, çobanı eğitip, gelirini yükseltip bazı olumsuz yaklaşımlara sebebiyet verilmesine mani olmak istememiz ikileminde tıkanıyor.

Ben çobanın da, yetiştiricinin de ne yaşadığını, hangi zorluklarla mücadele ettiğini, çobanınını, keçisini, veterinerini, yemcisini, bürokratını uzun zamandır biliyorum.

Meselemiz şu;

Keçi milleti ormana zara verir, dolayısı ile kontrollü ya da kontrolsüz ormana sokulması yasaktır.

Buna rağmen bunu suistimal eden çaban, mal sahibi, ormancı, bürokrat, her kim ise suçludur.

Bunun affı, mazur görülmesi olamaz. Benim savunduğum fikrin ana teması olan keçi ormana zarar verir görüşü, bilimsel olarak kanıtlanmış gerçektir.

Bazı karşıt görüş sahiplerinin önerdiği ya da idda ettiği gibi zarar vermez, faydası da vardır gibi söylemlere yukarı da diğer yazılarımda belirttiğim sebeplerden dolayı katılmıyorum.

İlla keçini besleyeceksen, benim gibi yapar, bahçe budama atıklarını, biçtiğin taze ve ilaçsız çimleri, yabani otları, biraz da kendi yaptığın tahıl karışımlarını, doğal mineral tuzlarını eklersin mis gibi de besicilik yapasın.

Yok işin ucuzuna, kolayına kaçıp ''BİZİM '' milli valıklarımıza zarar verip sadece sen faydalanacaksan o işe de kanun ile mani olunur.

Konu bu. Yoksa organik keçi peyniri mi istiyorsunuz? Buyurun gelin benim adım dan önce lakabım ''organik yabani''.

Meyvalarımı saksağan ve diğer kuşlarla, bademimi harnupumu sincaplarla, sebzemi tahılımı böcü bötüyle, çimimi bahçe atığımı kirpi, tosbağa, kurbağa ile paylaşıyorum.

Benim sistem de her şey değerlendirilir. Ama emek vererek. Sevgili köknar ın bahsettiği gibi;

''saldım çayıra mevlam kayıra, bir dönüm bostan, yangel Osman'' larla bu işlerin yapılmasına karşıyım.

hozat 26-07-2010 01:14

sn.balbay,

YAZDIKLARINIZIN HER SATIRINA, HATTA HER KELİMESİNE HARFİYEN KATILIYORUM.

Ben de, her şeyimi börtü böcek, kuş köstebek vs.ile paylaşanlardanım.
Yaşadığım bölgede ki köylülere yılanları öldürmeyin,yırtıcı kuşları vurmayın, fareler çoğalır fikrini aşılamaya uğraşıyorum.
ÖĞRETMENLİK YILLARIMDA, ÖĞRENCİLERİME. BALTALAR ELİMİZDE, UZUN İP BELİMİZDE ŞARKISINI ASLA SÖYLETMEDİM!
SAYGILAR..

İsmail Karagülle 26-07-2010 01:56

Yukarıda ki yorumlarımın birden fazla tekraren yazdım . Birkere daha yukarıdaki yazımdan kopyalayarak buraya yapıştırıyorum .

Ben de tekrarlayayım . Keçileri gelişi güzel salıverelim demiyorum

.

Bu konuda kendi fikrimce söylenmesi gereken her şeyi , aklımın erdiğince söylediğime inanıyorum .

Ve bu başlıktaki tüm yorum yazan katılımcılara , teşekkür ediyorum . Bu arada sürç-ü lisan ettik ise af ola. Dileği ile hoşça kalın

balbay 27-07-2010 21:42

Ne güzel ki müşterek doğru da anlaştık. Zaten ülkemin sağduyulu fikir sahipleri, düşünürleri, entellektüelleri, ne keçimize, ne çobanımıza, ne de anavatanımız olan bu toprakların bize hayat veren doğamıza ve onun ev sahipliği yaptığı çeşitliliğe kaşı bir hareketi benimsemiyor.

Tek korkumuz aslında müşterek olarak acaba, birileri geleceğimizi ipotek altına almaya mı çalışıyor, bizi emperyalist sömürücülere peşkeş mi çekiyor olgusu.

Çok haklı olarak hepimiz tedirginiz. Ancak lütfen bir takım siyasi yalanların etkisinde kalmadan, bu foruma yakışır şenlikte paylaşımlar yapalım.

Bir birimize rakip, hasım, düşman değiliz. Demokasiyi madem benimsiyoruz, gereğini de yapalım.

Fransız, İngiliz, Batılı, Avrupalı, Süper Güç diye adlandırdığımız dünkü yeni yetmeler, bir birini keserken, adaleti, hoşgörüyü biz geniş topraklarda sağlamıştık.

Varın yine aynısını yaşatalım. Etnik kimlik zenginliktir. Ta ki birbirimizin sevincini de, üzüntüsünü de kalpten hissetmeye devam ettiğimiz sürece.

Selam olsun 81 vilayete, selam olsun binlerce Anadolu yaşayanı kültüre.

aygün 27-07-2010 23:19

Şükrü Erbaş' ın "Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz" mecazi şiirini anımsadım mesajları okuyunca.


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 10:45.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025