![]() |
Ahmetler Kanyonunda son durum...
Alıntı:
|
|
Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar demiş ki:
Alıntı:
Erdoğan Bayraktar: HES'lerle işin altından kalkamayız, nükleer şart - Gündem - T24 Nihayet itiraf ettiler güzelim dereleri mahvettiklerini.. Ama..atı alan Üsküdar'ı geçti..Mahvedilmeyen dere kaldı mı acaba? |
Köylüler Ahmetler’de HES şantiyesine yerleşince inşaat durdu – Bülent Şık
Douglas Adams’ın “Otostopçunun Galaksi Rehberi” isimli kült kitabının ilk cildi absürd bir girişle başlar. Dünya’ya dev bir uzay gemisi yaklaşmaktadır ama olayın yarattığı heyecan bir süre sonra yerini dehşete bırakır. Dünya galaksiler arası bir otoyol inşaatının tam üzerinde yer aldığı için, otoyol inşaatını yapan uzaylı firma yetkilileri tarafından buharlaştırılarak yok edilecektir. Buna engel olmak için intergalaktik otoyolu inşa eden uzaylılar ile görüşen dünya liderleri konudan haberdar edilmediklerini ve dünyada yaşayan bütün canlıların yok olmasına yol açacak böyle bir eylemin kabul edilemez olduğunu belirtir. Buna verilen yanıt ise, Dünya’nın istimlak edilmesi için verilen kararın başka bir galakside yer alan bir gezegendeki imar bürosunda ilan edildiği ama yasal süresi içinde Dünya’dan hiç bir itiraz gelmediğidir. Yani yapılacak bir şey yoktur. Dünya buharlaştırılır.
Bu absürd öykü şu an ülkemizde birebir yaşanıyor. Sadece henüz sonuçlanmadı. Sonucun ne olacağını ise yapılan mücadelenin sürekliliği belirleyecek. Ahmetler Köyü Antalya ili Manavgat İlçesinde dağbaşında, sapa bir yerde bulunan bir köy. Üç bin nüfuslu bir yer. Temel geçim kaynağı biraz ekim dikim işleri ve biraz da hayvancılık. Köyde altıyüz üniversite mezunu genç var. Köyün sakinleri keyifle ve gurur duyarak “bizdeki çobanların hepsi üniversite mezunudur” diyor. Binlerce yıldır bu yörede yaşayan insanlar son onbeş gündür gece gündüz demeden köylerine yapılacak HES inşaatına büyük bir direnç ve kararlılıkla karşı koyuyor. Köylüler geri adım atmamak için geceleri ısınmak için yaktıkları ateşlerin başında sabaha kadar bekliyorlar. devamı için ... Kaynak : Köylüler Ahmetler’de HES şantiyesine yerleşince inşaat durdu – Bülent Şık | Yeşil Gazete |
Hes'e, nükler'e, termik'e karşıyız. Tamam çok güzel de bu değirmenin suyu nereden gelecek ?
|
Sn. simetri alternatif enerji arayışlarına yönelmek duruken günümüz teknolojisi ile hala taş devrinin imkaanlarından faydalanmak bana pek akılcı gelmiyor. Önemli olan kaynaklarımızı her anlamda doğru kullanmaya yönelmeliyiz. Bu yazdıklarım ya da yukarıda belirtilen görüşler size düşünce bazında çok anlamsız gelebilir fakat düşüncelerimiz kaynak değil sonuçtur. Bize veya size bunları düşündüren kaynağa inmemiz gerekir.
Saygılarımla. |
3-4 sene kadar önce bahçemizdeki bir komşumuz rüzgardan enerji üreten bir sistemi deneme amaçlı kurdurmuştu. Pervane yarı çapı 1.5 metre kadar olan bu sistemi kullanıyordu. Ancak pervanenin gürültüsü 100 metre uzağa kadar bayağı rahatsız edici idi. Biraz imrenerek biraz da o anda ihtiyaç dışı param olduğu için bahçe evimde rüzgar yerine güneş enerjisi denemeyi düşündüm. Ankara'da ki bir kaç firmaya gidip görüştüm. Sürekli oturulmayacağı için pek ekonomik olmayacağını en baştan söylediler. Olsun yine de bir maliyet çıkarın dedim. Kullandığımız ve kullanabileceğimiz cihazları sıralamamızı istediler. Bunların kullanım süre ve zamanlamalarını istediler, belirttik. Kimi 7 kW yeter, kimi ihtiyatlı olalım 10 kW yapalım değip, kimi euoro, kimi dolar kimi lira üzerinden teklif verdi. İki firma da ihtiyaç fazlası enerjiyi devlete satma opsiyonlu ilave teklif verdi. Bir diğeri de bu kapasitede geri satım olmayacağını dile getirdi. Kim doğru söyledi bilemiyorum.
Anımsadığım kadarı ile aldığımız teklifler o günün kuru üzerinden 22.000 ila 35.000 TL arasında değişiyordu. Farklılık kullanılacak olan panel ve akü grubunun kalitesinde kaynaklanıyor imiş. Hepsi 2 yıl garanti, 10 yıl sonunda da % 80 verim sözünü gündeme getirdiler. (Ancak verim için hiç bir yazılı taahhüt vermediler ) Bizde kırsal alan olduğu için elektrik faturası 2 ayda bir 50-80 lira arası geldiği için (o da 60 günde ancak en fazla 20-30 gün bahçede kaldığımız için) maliyet düşündüğümüzün çok üstünde çıktı. Yine de ölçtük biçtik bir kere yapıp sıfır maliyetle elektrik kullanıp, kullanmadığımız üretimi de devlete satıp para kazanabildiğimizi hesaplayarak bu işe girip girmemenin kararını vermeye çalışırken, bir de öğrendik ki bu sistemin yaklaşık her 10 senede bir yenilenmesi gerekecekmiş. Yani yapılan 22-35 bin arası yatırımın ömrü 10 sene kadarmış. Her 10 senede bir yeniden bu kadar yatırım yapmak gerekecekmiş. Dolayısı ile derhal vazgeçmek durumunda kaldık. Dolayısı ile alternatif enerji denilen şeyin o ya da bu tarihler itibariyle maliyeti korkunç bir şey. Bu günün teknolojisi ile bireysel olarak böyle işe eğilmek tabiri caizse tam bir enayilik. Bilmiyorum geçen bir kaç yıl içinde teknoloji yenilendi ve maliyetler aşağı indi mi? Sistemin kullanım ömrü uzatılabildi mi? Bir ev için verilen bu rakamlardan çıkarak, ülke elektrik enerjisinin güneşten sağlanması maliyetinin yıllık Türkiye'ye yıllık (yeni para ile) 25 Trilyon euro gibi son derece uçuk bir rakama mal olacağını hesapladım. Bilmem bu hesaplamanın neresinde yanlış yapıyorum. Eğer bir çarpım bölüm ya da hesaplama hatası yapmıyorsam ya da bu işi global bazda ele alarak maliyetlerin onda bire bile indirileceğini düşünsek bile, bu gün için alternatif denen güneş enerjisinden elektrik üretmenin bu günün teknolojisi ile hiç ama hiç ekonomik hele Türkiye'nin üretim ve bütçe imkanları ile asla gerçekleştirilebilecek bir çözüm olmadığını düşünüyorum. Saygılarımla. |
|
|
'HES'LER ENERJİ ÜRETİM KAYNAĞI DEĞİL'
"Derelerin Kardeşliği Platformu ve bileşenleri; HES’lere karşıdır! Çünkü HES projeleri, iddia edildiği gibi temiz ve çevreci bir enerji üretim kaynağı değildir! Aksine, doğayı katleden plansız bir kapitalist projenin araçlarıdır. Ülke genelinde inşa aşamasında olan 179 HES için, başta Rize ve Artvin olmak üzere Giresun, Muğla ve diğer illerde çeşitli davalar açılmış, bu davaların sayısı elde ettiğimiz bilgilere göre 126’ya, sonuçlanan dava sayısı ise 103’e ulaştı. Bu davaların tamamında projeler için ‘yürütmeyi durdurma ve iptal’ kararları çıkması hukuksal anlamda, yasa ve yönetmelikler çerçevesinde verdiğimiz mücadelenin ne kadar haklı ve doğru olduğunu kanıtlamaktadır. 'VADİLERDE SU SESİNİN YERİNİ İŞ MAKİNALARININ SESİ ALDI' Ancak, bu durum karşısında da olsa, yıllardır HES ve derelerin özelleştirilmesi odaklı projeler olumsuz sonuçlarını da doğurmaya başladı. Deneme üretimine geçen HES’ler nedeniyle derelerimizdeki su regülatörlerden tünellerle santrale taşındığı için, vadilerimizde kilometreler boyunca derelerimiz nerdeyse tamamen kuruma aşamasına geldi. Artık vadilerimizde su sesinin yerini, başka HES inşaatları için açılan yol yapımında çalışan iş makinelerinin sesleri aldı." Orhan Düzgün (CHP Tokat Milletvekili): 'CAMİYE İKİ TORBA ÇİMENTO GÖNDERİP DİRENCİ KIRIYORLAR' "HES’lerden üretilen enerji, Türkiye’nin ihtiyacının sadece yüzde 2'sini karşılıyor. Bütün bu katletikleri akarsularımızdan elde ettikleri oran sadece bu. Bir taraftan Türkiye büyük, güçlü bir ülke, ekonomimiz çok iyi diyeceksiniz, diğer taraftan ise yüzde 2 enerji için ülkenin bütün su kaynaklarını ele geçirip, havzalarını harap edeceksin. Buradaki temel sorun, su ya da enerji üretmek değil, temel mantık havzaları ele geçirmek. Çünkü suya sahipseniz herşeyi kontrol edersiniz. Kelkit’e kurulan HES ile istenilen, Niksar’dan başlayıp, Çarşamba’ya kadar bütün ovayı kontrol etmek. Hükümetin arka planınında şu var; aslında Amerika’daki gibi çok büyük araziler yaratmak ve bu birleştirilmiş arazileri tek kişiye vermek istiyorlar. Sonra suyun sahibi birgün gelip oradaki çiftçilere diyecek ki 'kusura bakma ben sana su vermiyorum'. Ve çiftçi mecburen topraklarından vazgeçecek. Şirketler de artık az çok bazı şeyleri biliyorlar. Köyün camisine iki torba çimento gönderiyor, birine bekçilik görevi veriyor, böyle çok küçük, devede kulak misali rüşvetler vererek o direnci kırmaya çalışıyorlar. Köylü tabi daha işin vehametinin farkında değil. Yarın elindeki suyla birlikte arazisinin de gideceğini göremiyor. Ne yazık ki gördüğünde de iş işten geçmiş olacak." Şirketlere mahkum yaşayacağız |
önümüzdeki yüzyılın başlıca meseleleri enerji ve temiz su olacaktır. ülkeler ve toplumlar sırf bu yüzden ciddi çatışmalar yaşayacaktır.
|
|
Sergilenen tutum gerçekten içler acısı. Ne günlere kaldık. Adaletin, savcısının, hakiminin bu tür manasız davalarla boşa geçen vakitlerini üzülerek izliyoruz. Halen bu projelerde diretilmesi de ayrı bir konu.
Fakat şunu da söylemeliyim. Verilmek istenen bir mesaj var ve durumdan haberi olmayan çocuklar ile verilmek istenmiş. Bir nevi çocuklar bu anlamlı amaç uğruna da olsa kullanılmış görünüyor. Ayrıca çocuklara ait bir şarkının sözleri asla ve asla yıkmak, yok etmek gibi şiddet sözleri içermez, içermemeli. Heslere evet demeyen biri olarak, çocuklara da bu tür sözleri şarkı ile de olsa söyleten ve şiddeti benimseten anlayışa karşı olduğumu kesinlikle belirtmeliyim. |
Merhaba,
"Nükleer enerjiye karşıyız" , "Hes'lere de hayır" Peki bu değirmenin suyu nereden gelecek diye sormuş bir arkadaşımız. Bence çok da haklı. Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızlık yolunda hızla ilerlerken, artan enerji açığını neyle nasıl kapatacak? Ülkemizin coğrafi yapısı dolayısıyla, Dağların arasındaki vadilerde hızlı akan derelerden bir hayli enerji üretebilir. Ama karşıyız. Üretmeyelim. Peki ne yapacağız? Enerji ihtiyacımızın devamlı artmasına karşı Hem Hes'lere hem de Nükleere karşı yürütülen bu kampanyaların sebebi ne? Sahiden doğayı düşünüyorsanız, neden kırsal kesimler bomboş neden herkes en fazla enerji gereksiniminin olduğu büyük şehirlerde kümelenmiş? Doğayı sevmek sorumluluk almak ve özveride bulunmayı da gerektirir. Buzdolabınızın, Çamaşır makinanızın,Led televizyonunuzun,bilgisayarınızın birkaç saatliğine çalışmadığını bir düşünün bakalım ne hissedeceksiniz. Bu yazıyı okuduktan sonra , yukarıda saydığım ve hergün kullandığımız teknoloji ürünü aletleri kullanmayı sadece iki saatliğine bırakınız. Sanki elektriğiniz yokmuşcasına salteri indiriniz ve süre bittiğinde tekrar düşününüz. Sahiden, Hes'lere veya Nükleer enerjiye karşımıyım diye. Saygılar |
Gerçekten o kadar bağımsız bir ülke olmaya başladık ki son zamanlarda, herşey o kadar mükemmel ki, HES fln bunların lafı mı olurmus canım, agaclar.net gibi bir forumda böyle düşünen üyelerin olması ne büyük şanssızlıktır....
|
Alıntı:
|
Alıntı:
Evet, karşıyım. Doğayı sevme, korumaya dair son zamanlarda geliştirilen yeşil bir söylem var. Her şeyin başına "yeşil"i getiriyoruz. Yeşil tüketim, yeşil teknoloji... Doğaya daha az zarar verme, doğayı koruma adına bulaşık, çamaşır makinesi satan şirketler bile bizlere öğüt verir oldu. Nedir mesela bu öneriler; musluklarımızı biraz sıkalım. Daha kısa duş alalım. Atıklarımızı ayrıştıralım. Yeşil teknoloji ürünlerini tercih edelim. Elektriği hoyratça kullanmayalım. İzlemiyorsak televizyonu kapatalım. Hele HES'lere filan karşıysak asla izlemeyelim. Çünkü bu ikiyüzlülük olur. Tabi ki HES'lere, santrallere sıcak bakan sizler de doğa için önerilerde bulunuyorsunuz. Daha doğrusu; doğayı sevmek öyle olmaz böyle olur diyorsunuz. Şimdi bu önerilerin bütünündeki fikre bakacak olursak bize öğütlenen nedir; bireylerin tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi. Peki burada atladığımız birşeyler yok mu? Sormak isterim size; dünyadaki sulak alanların çok büyük bir kısmı yok olmuşken bunun sorumlusu salt ben miyim? Dünyadaki ırmakların yarısından fazlasını ben mi yok ettim mesela? Ben cevabımı vereyim; Hayır, barajlar yok etti. Peki sanayiye ve tarıma harcanan su benim tüketimim ile mukayese edilebilir mi? Bireylerin tükettiği miktar çok ufak kalıyor bunun yanında. Ya da golf sahalarına harcanan suyu hesaplayalım. O da beni solluyor. Hergün boğaza dökülen zehirli atıkları düşünelim.Ya da enerji. Enerjinin çok büyük bir bölümü şirketler tarafından kullanılıyorken benim led tv, çamaşır makinesi tasarrufum mu HES yapılmaktan kurtaracak ülkeyi? Ben çöplerimi ayrıştırmadığım için mi yok oluyor Küçük Menderes? Neden ölüyor deredeki balıklar? Çünkü fabrikalar bütün atıklarını buralara boşaltıyor. Peki dünyadaki nehirlerin yüzde 60' ını kurutan barajlara, atıklarını nehirlere,denizlere boşaltan fabrikalara, siyanürle altın arayan şirketlere tek bir gün laf etmemişken, üstüne bir de doğanın talanına karşı çıkan aktivistlerin HES'lere, santrallere filan karşı çıkmalarına anlam veremiyorken doğayı sevmenin ne demek olduğunu sizden , şirketlerden mi öğreneceğim? Pek tabi ki bireysel yaşayışımız, dünyaya bakış açımız da çok önemli. Fakat şu yanılsamaya düşmemek lazım. Doğayı katleden salt bireylermiş algısı yaratılmaya çalışılıyor bilerek. Fakat bireylerin talanından evvel etkisi çok daha somut olan bir talan var. Karadeniz'de vadilerdeki suyun sesini kesen, balıkları öldüren, yüzlerce ağacın kesilmesine neden olan doğrudan HES'lerdir. Bunu dillendiremeyenlerin "önce kendi yaşayışınıza bakın" demeleri pek de adil olmayacaktır. Son olarak; doğa kimsenin babasının malı değildir. Sizin enerji dediğiniz, kalkınma, ilerleme dediğiniz şey bir nehirin özgür akışını durdurma meşruiyetini hiç kimseye veremez. |
Oğuz Bey gündelik düşünüyor..
Elektrik olmayınca, kesilince bilgisayara nasıl gireceğini, TV'sinde maçı nasıl izleyeceğini füşünüyor.. Ama, doğa bitince ve doğanın can damarları kesilince gelecek nesillerin nasıl yaşayacağını, ülkenin cehenneme döneceğini düşünemiyor maalesef.. |
Bu hususta yorum yapanların ekseriyeti hükümetin rant ekonomisi üzerinden yürüttüğü kalkınma faaliyetlerine olan karşı tutumlarından dolayı HES lerin yahut Nükleer Enerji'lerin her türlüsüne kökten karşı duruyorlar. Rant ekonomisinin yanlışlığını hem ranttan hem üretimden para kazanan birisi olarak kabul ettiğim halde yapılan enerji yatırımlarına karşı çıkmam söz konusu dahi olamaz.
Bu yorumcuların yanlış bir bakış açısı olduğunu çok iyi biliyorum. Bu memleketin insan kalitesindeki düşüşün, memleket idaresine olan yansımasını da tecrübe edebiliyorum. Tüm "radikal islami" ideolojik düşüncelerimden beri olarak da bunu objektif olarak her yerde ispatlarım. Doğup, büyüdüğümüz topraklarda idare lambası altında yaşarken, kadıköy feneryolu'ndaki kuzenim apartmanda oturuyordu. Bugün bakıyorum ben HES leri destekliyorum, kendisi ise benimle münakaşaya giriyor HES ler doğayı katlediyor diye. İronik. Yaşadığımız bu mahrumiyetten dolayı, 100 haneli köy tamamen boşaldı. Bugün sadece yazlık olarak kullanılıyor. Kışın ise o kadar ev ve eşya hatta garajlardaki araba Allah'a emanet duruyor. Tarım arazileri boş, ahırlar boş, meralar, yaylalar boş. Hatta mera komisyonları 1. ay a kadar müracaat kabul ediyor, ancak köyümüzdeki kar 4.-5. ayda eriyor. Sadece basit bir dinamo koyulabilseydi zamanında köydeki değirmene, bugün o köyde insanlar yaşamaya devam ederdi. Ancak "sular aktı, bizler de baktık". Bugün o bölgede Hes ler yapılıyor, Ovit tüneli açılıyor, viyadükler yapılıyor. Hayalimde olan şeyler gerçek oluyor. Ovit dağı yazarsanız imkânsızlıklar ne ifade ediyor anlarsınız. Doğayı HES katletmez, insan katleder. Öncelikle bunu kabullenmek gerekiyor. Bu yanlış yapılan her proje için de geçerlidir. HES denilen şey zaten dağın altına giriyor, tünelden suyu götürüp tek bir noktadan düşürüyor. 3bin rakımlardan 0'a müncer olana dek enerji almaya devam ediyor. Çoruh vadisi binlerce yılda oluşmuş, 2 taşın arasıdır. Su dağları yara yara ilerlemiş ve çıplak iki dağ yüzü kalmıştır. O vadi yatağında hoyratça akan suyu değerlendirmekten başka yapacağınız bir şeyiniz yok. Zaten ağır sanayi hamleniz yok, Batı ülkelerini 20-30 yıl geriden takip ediyorsunuz (şu son 10 yılda biraz kıpırdanma oldu), enerji kaynaklarınız yetersiz, insanınız memuriyete düşkün, çalışmak ve üretmek zor geliyor. Avam havası yönlendirmez, havas avamı yönlendirir. Evet HES lerin iyi yahut kötü yanlarını bilgi sahibi insanlar bilebilir, ancak ideolojik yaklaşımlardan ötürü avamın maddi kaygılarıyla birleştirip popülist bir tutum içerisine girmek doğru değil. O projelere karşı çıkan köylülerin de ekseriyeti çekememezlikten bunu yapar, bilirim. "Benim yok, onun da olmasın","ben yapamıyorum, o da yapamasın" düşüncesi hakimdir. Eğer böyle olmamış olsaydı köylülere verilen nakdi avantalarla HES projelerine karşı olan tavırları düzelmezdi. |
Alıntı:
"Dünya'daki sulak alanları ben mi talan ettim?" bu sözü ben ilk defa kendine çevreci diyen birisinden duydum. Ben talan etmiyorum, diye benim yaptığım yanlış eylemlerin neticeleri meşru hale mi geliyor? Ya da benim doğaya verdiğim zarar tek başına anlam ifade etmez mi ? Yanılsama olarak bahsettiğiniz husus hakikatin ta kendisidir. "Marifet, iltifata tabidir." Bireysel yaşayışımız doğanın ne şekilde ve ne surette talan edileceğinin yegane kanıtıdır. Bugün o büyük markaların hiç birisi tercih edilmese, hangisi üretimlerine devam edebilir ? Tek başınıza Dünya'yı değiştiremezsiniz, ancak farkındalık oluşturabilirsiniz. Son paragrafınızı zaten eksik İslami bilgilerinizden dolayı hezeyan olarak kabul ediyorum. Herhalde "Nuh Büyük Tufan " filmindeki gibi, insanları sürekli doğaya zarar veren, kaynakları sömüren yaratıklar olarak görüyorsunuz. "O (Allah) ki; yeryüzündeki şeylerin hepsini sizin için yarattı, sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. O, (her şeyi bilen) Alim'dir." (Bakara, 2/29) "O'dur ki, O yüce Allah'tır ki bütün göklerde ve bütün arzlarda (hayat olan âlemlerde yarattığı) her şeyi katından sizlerin (insanların) emrine musahhar kıldı. Muhakkak ki bunda düşünen bir kavim için âyetler vardır." (Casiye, 45/13) "Nehrin özgür akışını durdurma cüreti" .... Ekin tarlalarındaki yabani otların yaşamını sürdürme özgürlüğüne müdahalede bulunmak da meşru mudur? Yahut kümeste tavuk, ahırda koyun, sığır beslemek de hayvanatın özgürlüğüne müdahale midir? Evde kedi, köpek beslemek, kafeste kuş beslemek hayvanların özgürlüklerine müdahale midir? Isınmak için ağaç kesmek, odun yakmak ? Barınmak için taştan ev yapmak cisimlerin sabit durma, olduğu yerde kalma, üst üste binmeme özgürlüğüne müdahale midir? Hezeyanınızla paralel bu örnekler çoğaltılabilir. Bakış açınızın yanlışlığını farkedersiniz umarım. Baki selamlar. |
HES'lere direnen sadece istanbul'da Kadıköy'lerde oturan enteller değil ki..
Anadolu'nun birçok köyünde HES'lere karşı mücadele eden onbinlerce köylümüz, hatta ineğini satarak dava açan köylülerimiz var.. |
Aslında konunun önceki sayfalarında konuşuldu, konumuz topyekün bir H.E.S Karşıtlığı değil.
Konunun adından da anlaşılacağı gibi "Türkiye' nin H.E.S Gerçeği". Yine önceki mesajlarda tartışıldığı için detaylara girmeyeceğim ama sorun H.E.S' in kendisinden ziyade Türkiye' deki uygulamaları, gerçekten enerji üretip üretmediği, ( özellikle nehir/Boru tipi H.E:S' ler ) Yapılan H.E.S' lerin getirdikleri ile götürdükleri arasındaki gerçekler. Anadolu akarsularının neredeyse tamamına yapılması planlanan H.E.S' leri sadece enerji açığı ve ihtiyacı ile açıklamak çokta mümkün görünmüyor. Yine önceki mesajlarda karşılaştırmalı enerji üretimi ve yapılan H.E.S ( özellikle nehir/boru tipi ) lerin ömürleri, Buna karşılık suyun 49+49 yıllığına kullanım hakkı gibi konular da yazıldı çizildi. ( iletim hatlarındaki iyileştirme ile Karadeniz vadilerine yapılması planlanana bütün H.E.S' lerin üreteceği enerji sisteme kazandırılabilinir gibi bir yazı hatırlıyorum örneğin ) Enerji açığı ve ihtiyacı önyargısı ile Anadolu akarsularının özelleştirilmesinden bahseden, Boru/Nehir tipi H.E.S' lerin vadilerdeki tüm yaşamı nasıl etkilediğini somut örneklerle anlatan bir çok makale, bilimsel yayın, oralarda yaşayan İnsanların ağzından birebir anlatılan gerçekler bir tarafta duruyor iken; Tüm H.E.S' lere karşı çıkışın sanki bir enerji sorunuymuş gibi algılanması, özellikle algılatılmaya çalışılması, bilimsel ( daha çok mühendislik açısı ile KAR odaklı ) propagandalar, el altından verilen rüşvetler, hatta el altında sopa göstermeler de diğer tarafta duruyor. Hürmüz ile Ehrimen' in mücadelesi devam ediyor. |
Alıntı:
Kafanızdaki klasik çevreci tiplemesinin artık genişleyeceğini umuyorum. "Ben talan etmiyorum, diye benim yaptığım yanlış eylemlerin neticeleri meşru hale mi geliyor? Ya da benim doğaya verdiğim zarar tek başına anlam ifade etmez mi ?" Bireysel tutumlarımızın, dünyaya bakış açımızın da çok önemli olduğunu söylemiştim. Dolayısıyla birinci sorunuza cevabım aşikar. İkinci sorunuzu cevaplayayım. Evet, doğaya verdiğim zarar "tek başına" anlam ifade etmez. Bakın, ne hikmettir ki HES sever bireyler, doğayı katleden asıl gerçeği söylemekten hep çekiniyor. Kendi kendimizi suçlayalım, ampulümüzü kısalım, daha az su kullanalım Hasankeyf sular altında kalmaz diyor. Ağrıyan bir diş var, sızısı gün geçtikçe büyüyor ve siz ilaç almaya devam diyorsunuz. Kurandan alıntı yaptığınızda daha mı nizami durmak gerekiyor bilemedim maksadınızı. Her şeyin insan için yaratıldığı fikri ve kibiri. Hoyratça her şeyin yapılabileceğinin iznini verdiniz teşekkürler. Ceplerinizde bir iki bitki, hayvan türü de saklayın. Bir gün işinize yarar belki. Çünkü her şey sizin için. "Herhalde "Nuh Büyük Tufan " filmindeki gibi, insanları sürekli doğaya zarar veren, kaynakları sömüren yaratıklar olarak görüyorsunuz." demişsiniz. Aksine tarihten bugüne her şeyin sorumlusunu insan olarak gören zihniyeti de yanılsama içinde görüyorum. Bugün böyle düşünenler insana iktidar, erk rolü biçtiğinden böyle düşünüyor. İnsanlık tarihinin çok büyük bir kısmı avcı, toplayıcılıkla süre geldi. Günümüz bu tarihin çok kısa bir parçası. İnsanlık tarihi zulüm, talan değil. İnsan özünde kötü filan da değil. Hepimiz birer bok böceği, balinayız. Derecesiz, farksız. Çağımız uygarlık çağı. Sürekli üretmeye, ihtiyaca dayalı. Sürdürülebilirliği imkansız, o da çökecektir. Son paragrafınızdaki özgürlükçü bakış açınızı takdir ediyorum ama. Hakkınızı yemeyeyim. Endüstriyel sistem doğadaki her şeyi evcilleştiriyor bu bir gerçek. Yabani otları, hayvanları, bizleri. Bugün yüzlerce bitki ve hayvan nesli yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bir o kadarı da yok oldu. "Üf ne olacak yok olmuşsa yani" demeyeceğim ben. Önerilerinizi dinleyip alternatif yaşam şekilleri oluşturan bireyler de var korkmayınız. Fukuoka'nın Doğal Tarım İlkelerine bakınız. Isınmak için ağaç kesmeyen toplayıcılara kulak veriniz. Mağaralarda, bir ağaç kavuğunda barınan, ateşi kullanmayan, tarım yapmayan, yüzyıllarca yerleşik hayatı seçmemiş atalarımıza kulak veriniz, hatırlayınız. Kendinizi bu denli sistemin kölesi hissetmeyiniz. Sistem her ne kadar her şeyi kontrol eder görünse de doğa arada kulağınıza fısıldayacaktır. |
Merhaba,
Hes'ler ve Nükleer enerji, bunlara karşı olunca sanki bütün problemler hallolacak mı? Tahrip ettiğimiz Ağaçlar,Ormanlar,Nehir ve kurumaya yüz tutmuş dereler geri gelecekmiş, hava temizlenecek ve mutluluk geri gelecekmiş gibi bir bekleyişin içinde miyiz? Doğayı korumak ve bizden sonraki nesillere bırakabilmek tabi ki önemli. Kimse, çocuklarına,torunlarına sağlıksız bir Dünya bırakmak istemez. Ama bir de gerçekler var. Sahip olduğumuz ve Kullandığımız teknolojinin bir bedeli var. O da Doğayı bir şekilde tahrip etmek. Elimizden geldiğince hem kullanabilirlik açısından değerlendirmeli ve bu arada da fedakarlık yaparak elimizden geldiği kadar da Doğayı korumaya gayret etmeliyiz. Her şeye karşıyım. Hava, su kirleniyor,Toprak zehirleniyor. Hiç bir şey istemiyorum demek, yaşadığımız çağı görmemek objektif olmamak demektir. Ben yazımda sadece gerçekleri de görebilelim diye bir şey önerdim. Ama madem istemiyorsunuz. Hadi bakalım ben sizden daha radikalim. Serum şişelerini,hortumlarını,kimyasal maddeleri,elektriği,marketlerdeki gıdaların tümünü,endüstriyi ve teknolojiyi,televizyon,buzdolabı,çamaşır ve bulaşık makinesini,bilgisayarları, ayakkabıları,sentetik giysileri,kauçuğu ve diğerlerini de istemiyorum. Çünkü bütün bu kullandığımız malzemeleri üretmek için hem Doğa kirletiliyor hem de su kaynakları tüketiliyor. İlk çağdakiler gibi yaşamaya var mısınız? Saygılar |
Ted Kaczynski - Unabomber Manifesto' yu bulabilirseniz okumanızı isterim Oğuz bey. Sevgiler.
|
Merhaba,
Sn. eylülbelde, Çok güzel bir yazı. Çoğuna da katılmamak elde değil ama yapacak bir şey yok. 4.dünya savaşının ok ve yayla yapılacağı iddia ediliyor. Ateşin bulunmasıyla zaten yok oluş sürecimiz başlamış durumda. Saygılar |
|
1 Eklenti(ler)
Dersim'de Peri Suyu üzerine yapılan HES'in çevreye verdiği tahribat.
|
Taksim Gezi olaylarında Akp sürekli ''Kabataş'ta türbanlı bacımıza saldırdılar'' yalanını karapropaganda aracı olarak kullandı..
Bu koskocaman bir yalandı.. Ama bakınız, Akp döneminde başörtülü bacılarımız haklı davaları uğrunda mücadele ederken nasıl dayak yiyorlar devletin jandarmasından: Başörtülü yaşlı kadınları böyle dövdüler - Gerçek Gündem |
|
Alıntı:
"Başörtülü yaşlı kadınları böyle dövdüler" Bu nasıl bir başlık Allah aşkına ? Başörtülü olmasa yediği dayağı haketmiş mi olacaktı? Bu neyin ispatı arkadaş yahu, pes. |
Jandarmanın copladığı HES eylemcileri 'Başbakan bize 10 megavatın altında santral yapılmayacağı sözü verdi, ama 30 Mart'tan sonra 180 derece döndü' dedi
Rize'nin İkizdere ilçesinde hidroelektrik santrali (HES) inşaatına tepki için oturma eylemi yaparken darp edilen Şimşirli köyü sakinlerinden Nermin Bir, “Komutan bize hücum edilmesini istedi. Oğlum, 70 yaşındaki bir bayanı asker coplarken askerin copunu tutmaya çalıştı. O asker oğluma ana avrat küfretti. Bizi copladılar. Olayda kadınlar bayıldı. Bu devlet neden Doğu’yu görmüyor? Orada PKK yol kesiyor, barikat kuruyor, haraç kesiyor. Neden bu hükümet onu görmüyor. Buna oy verenleri Allah’a havale ediyorum. Kendisini de.” dedi. 'Devlet yol kesen PKK'yı görmüyor, bizi burada coplatıyor' - Gündem - T24 İnsanlar genellikle başlarına bir musibet gelmeden gerçeği göremiyor maalesef.. |
Bu Hes'ler, sadece yapıldıkları bölgede ki zararlarından başka, bir de olağanüstü yolsuzluklar yapılmasına da neden oluyormuş.
(Milletvekili Aykut Erdoğdu elinde belgeler ile öyle şeyler anlatıyor ki, yenilir yutulur şeyler değil). SAYIŞTAY raporlarında bu yolsuzluklar tüm detayları ile yer alıyor. Ama ne yazık ki, Akp hükümeti çıkardığı yasa ile artık Sayıştay raporlarının incelenmesini yasakladı. (Özellikle Chp milletvekilleri bu yolsuzlukları açıklıyorlar ve devamlı soru önergeleri veriyorlardı). TBMM yolsuzlukları araştırma komisyonunda ki Chp İstanbul milletvekili Aykut Erdoğdu, bu konuyu katıldığı her platformda şikayet ediyor. Burada öyle acayip işler dönüyor ki, Soruşturma komisyonunda ki milletvekilleri bile bu raporları artık göremiyor. ! Ben en başta Suyumuzu satıyorlar der'ken, az bile söylemişim meğer. |
Hes kötü, nükleer kötü, termik kötü, rüzgar kötü, gaz, petrol kötü.
İyisi hangisi? |
Alıntı:
Fizibilitesi doğru yapılmış, çevreye ve çevre insanına kalıcı yıkıcı etkiler yapma riski olmadığı takdirde bunların yapılmasına karşı çıkılmaz.. Ama siz doğayı vahşi bir şekilde katlederseniz, ''ben yaptım oldu'' zihniyetiyle etraftaki insanların hayatlarına zararlar verirseniz, bu hes te olsa termik te olsa karşı çıkmaz kaçınılmaz olur. Bu yatırımlar doğayı ve ülkenin geleceğini talan ederek yapılmamalı.. Bakınız, aşağıdaki yazıdaki köyde yaşasaydınız, eşiniz, bacınız veya anneniz jandarma dayağı yeseydi veya tek geçim kaynağınız olan arılarınız HES'çilerin sorumsuzca patlattıkları dinamitlerle zarar görseydi, patlatılan dinamitler nedeniyle köyünüzün içme suyu kaynağı yön değiştirip kaybolsaydı siz ne düşünürdünüz acaba ? .............. Bugün izninizle bu köşeyi Rize’nin Şimşir Köyü'nden bir kadına bırakmak istiyorum. Bu onurlu Türk köylüsü bu köşede yer almayı diğerlerinden çok daha fazla hak ediyor. Buyrun dinleyelim... Havva Bir: Biz oraya suyumuz için gitmiştik. Haksızlıklara uğradık. Beylerimiz ve çocuklarımız daha ileri gitmesin diye sadece orada oturduk. 10 tanesi yaşlı, 20 kadındık. Askerler hiç uyarmadan bizi copladılar. Ama inan ki ben onu hatırlamak istemiyorum çünkü 17 aydır biz hep acı çekiyoruz. Ayağımın acısını hiç hissetmedim. Benim günahım; orada suyumu, köyümü ve ormanımı korumaktı. Başka bir amacım yoktu. Ben büyüklerime sesleniyorum, buna bir çare bulsunlar. Biz gençlerimizin, beylerimizin arkasından gittik. Biz orada olursak fazla bir şey yapmazlar diye. Ormanlarımız katledildi. Bütün büyüklerime teşekkür ediyorum. Bu olay gündeme taşındığı için. Ben bu dayağı hak etmedim. Biz orada oturuyorduk. Jandarma bizi uyarmadı. Zaten uyarsa, biz orada 10 tane kadındık. Bizi alıp kenara koyardı. Aşağıdan yolu kesip, kapattı. Sonra bizi copladı. Bizim beylerimiz yanımızda değildi. Daha sonra beylerimiz gelip müdahale ettiler. Biz orada mahsur kaldık. Bunları beklemiyorduk. Bir insan, polisten, jandarmadan sopa yer mi? Biz kime güveneceğiz? Bizim amacımız; suyumuzu, deremizi, ormanımızı korumak. Çocuklarımıza içecek bir su bırakmak. Ben inanıyorum ki bütün büyüklerimiz buna dur diyecek. Gelsinler suyumuza baksınlar. Benim buraya gelene kadar gözümden yaş geldi. Şu kadar su için mi ben cop yedim? Asla pişman olmadım. Sonuna kadar çocuklarımızın suyunu koruyacağız. Orada 10 tane kadın arkadaşım yaralandı. Biz kararlıyız. Ya kanımız çıkacak ya da biz caymayacağız. Biz orada oturmaya devam edeceğiz . Bakın bir patlamada suyumuz gitti. İki patlamada arılarımızın kovanları mahvoldu. Kimsenin bizim yaşamımızı elimizden almaya hakkı yoktur. Beylerimiz bizim arkamızda olmasa dahi biz direneceğiz. Bizim azıcık suyumuz var. Yarın çocuklarımız bize sormayacak mı? “Bir içecek suyu bile bize çok gördünüz” demeyecek mi? Kimsenin bizim mutluluğumuzu bozmaya hakkı yok. Başkaları rahat etsin diye başkalarının hayatlarını yıkıyorlar. Ben büyüklerimden ve sizden yardım istiyorum. Cüneyt ÖZDEMİR- CNNTurk |
|
...Geçek bağımsızlığın kendi tohumunla kendi bahçende ürettiğin yaşam olduğunun farkındalar. Herkese yetecek kadar kent olmadığının, kentlere yetecek kadar doğa kalmadığının bilincindeler.
Yusuf YAVUZ'un yazısı için tıklayınız: Para geçmeyen köy |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 14:15. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025