![]() |
Yerel Tohum Derneği
Arkadaşlar yerel/yerli tohumların gelecek nesillere aktarılması amacı ile İzmir merkezli yerel tohum derneği kurulumunu tamamladık. Derneğin facebook sayfası https://www.facebook.com/groups/yereltohum.net/
Merkez derneğe bağlı olarak Adana yerel tohum derneğini (şube olarak) kurmak istiyorum ama tayin olma durumum var bu nedenle girişimde bulunamadım, ama bu konu ile ilgilenebilecek arkadaşlar varsa benimle irtibata geçebilirler. Ayrıca Adana yerel tohumlar olarak ta bir facebook sayfamız var, katkılarınızı beklerim. https://www.facebook.com/groups/adanayereltohumlar/ Topluluk destekli tarım uygulamasının bir örneğini Adana da hayata geçirmek istiyorum, bu amaçla da yine bir grup kurdum. Bu konuda paylaşım ve düşüncelerinizi ve de katkılarınızı bekliyorum. https://www.facebook.com/groups/377016295805944/ |
Kendine has garip bir terminolojisi olan gruptu bu, değil mi?
Bahsedilen derneği yansıtıyor mu bilmiyorum ama çapraz tozlaşma ile elde edilene hibrid diyemeyen, sadece tohum şirketlerinin pazara dönük güzel görünümlü, raf ömrü uzun ama lezzetsiz tohumlarına hibrid diyen, bir tanım olarak tüm çapraz tozlaşmaların sonunda ortaya çıkana hibrid diyenleri de kafa karıştırıcı olarak niteleyen, tuhaf ezberleri olan bir grup :) |
Neden oldugunu anlayamadigim bir sekilde bir baska gruptan ayrilip kuruldu sanirim. Bu yenisini duydum ama cok asina degilim. O ayrildiklari ana grubun kullandigi terminolojiyse evlere senlik :) Dagitimini yaptiklari yerli tohum listelerinde ABD uretimi dev kabak, bas yapan brokoli gibi bitki tohumlari var. Guler misin aglar misin :) Bir de "yerli tohum demeyin yerel tohum deyin" diye uye azarliyorlar.
Ayrica "capraz tozlasma olmasaydi, bugun binlerce atalik cesit olur muydu?" sorusunu yanitlasalar cok guzel olacak... Alıntı:
|
Sanırım bu konuda kafa karşıklığı var. Çapraz tozlaşma sonucu oluşan yeni ürün tabi ki hibrit olur, ancak hibrit denince, geri dönüşümsüz, tek yıllık tohum anlatılmak istendiğini bu konular ile az çok ilgilenenler anlayacaktır. Eğer anlamamakta ısrar eden varsa bu da kendi sorunudur. Bu konuyu da bura da tartışmak istemiyorum. Ayrıca grubun tuhaflığı nerede anlamadım. Unutmayın ki domatesin biberin ana vatanı da orta Amerikadır. Dev kabaların Amerikadan gelmiş olması onların yerel tohum olduğu gerçeğini değiştirmez.
|
Alıntı:
Bu gibi yapılanmaların gerçekten bilen ve bilinçli insanlar tarafından desteklenmesi isteniyor ise, ilgi duyan insanların öncelikle tohum nedir, yerel tohum nedir, nasıl oluşmuşlardır, atalık tohum nedir, yeni ve open-pollunated çeşitlerin ortaya çıkması nasıl sağlanır, yerelleştirme nedir, tohumculuk kanunu ve şirketlerin rolü nedir ve ne yapıyorlar, üretim-tüketim zincirinde tohumun rolü nedir, vs. gibi konularda iyice bilgilendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bu yapılamayacak ise veya yapılmak istenmiyor ise en azından "cici hibrit", "öcü hibrit" filan denmeli ki gerçeklikten uzak şartlanmış kalabalıkların git gide tuhaflaşmasına sebep olunmasın. |
1 Eklenti(ler)
Bugun atalik tohum tabir ettigimiz (or. Ayas Domatesi, Kirkagac Kavunu), bundan cok uzun zaman once aslinda hibritti. Yuzlerce hatta binlerce yil boyunca koyluler ve ciftciler araciligiyla amator islah yoluyla elde edilen tohumlari bugun artik atalik (dogal capraz tozlasmanin ve diger dogal sureclerin soz konusu olmadigi durumlar haricinde aslina uygun sonuc veren) tohum olarak adlandiriyoruz.
Hibrit tohumun ciftciyi tohum sirketine bagimli yapmasiyla hibrit tohumun tanimi birbirinden cok ayri seyler. Bugun herhangi bir tohum sirketinin sattigi hibrit (F1) tohumu ekip hasat ettiginiz meyvelerin tohumlarini nesiller boyu ekmeye devam ederek en sonunda hibrit olmayan, aslina uygun meyveler veren bir domates elde etmeniz mumkun. Dev kabaklarin anavataninin Amerika kitasi olmasinin da konumuzla bir ilgisi yok. Sonucta her kabagin cikis noktasi orasi ama ornegin Adapazari Kabagi yerli bir kabaktir. Bugun, bircok ulkede hibrit olmayan ve GDO'lu organizmalarla da alakasi olmayan yeni kabak cesitleri uretiliyor. Bu uretimlerin bir kismi amator seviyede de gerceklesiyor (bunlarin icinde cok iyi cesitler var). Boyle yabanci uretim olan cesitleri, yerel tohum takasi adi altinda sanki yerli tohummus gibi dagitmak dogru degil. Listelerinizi (eger benzer uygulama sizde de varsa) kontrol etmeniz gerek. Asagida sanirim daha once birlikte calistiginiz grubun (simdi ordan ayrilip baska bir grup kurdugunuz anlasiliyor) 2013-2014 donemi icin yayinladigi tohum dagitim listesi goruluyor. Kirmizi dikdortgenle isaretledigim tohumlara bir bakmanizi rica ederim (sadece iki ornek veriyorum). Alıntı:
Alıntı:
|
İyi niyetli, hardcore tüketicileri facebook gibi en kolay ulaşılan ortamda yakalayıp bir şekilde kendilerini bu tüketici önünde yükseltmeye çalışan tohum grubu felsefesini taşıyan yapı. Neyseki tüketim sıkıyor ve insanlar yine küçük bedeller ( bilgisayardan bir siteye girerek ) ödeyerek araştırmaya yöneliyorlar.
|
Neden olumsuz düşündüğünüzü anlamadım. O zaman sizden tek kullanımlık geri dönüşümü olmayan tohumlar ile yerelleşmiş olan ve hibrit olarak ifade ettiğiniz tohumları bir birinden ayırt etmek için bir ayrı ayrı kelimeler oluşturmanızı istiyorum. Çok güzel iki tohumda hibrit onu bende biliyorum, hatta yan yana ektiğim domateslerden aldığım tohumlarda hibrit olabilir ama bunları birbirden ayırt edecek bir terminoloji geliştirmenizi bekliyorum.
Hokaido kabaği kabağına Üsküdar kabağı denseydi yerli mi olacaktı, Ayas domatesinin kökeni de Amerika ama ona yerli diyorsunuz aradaki farkı anlayamadım açıklarsanız sevinirim. Ayrıca derneği kuran insanları tanımadan ne için uğraştıklarını bilmeden yorum yapmak kolay geliyor. Klavye kahramanlığı kolay oluyor ama insanlar ellerini taşın altına koymuş yerel tohumlar için bir şeyler yapmaya çalışıyor. Yapılan her iş doğru veya her iş yanlış denemez. Yanlışlar zaman içinde düzeltilir. Sizden de gruba dahil olarak yapılan yanlışları düzeltmek için katkılarınızı bekliyorum. |
Olumsuzluklarını gördüğüm, atılan her adımın yeni olmayıp üstelik hatalı atıldığını düşündüğüm için eleştiriyorum. Ektiğiniz domates çeşidi muhakkak sizin bakımınızla çeşit özelliklerinin gelişimini sürdürecektir. Atalarımız gibi uzun süre aynı alanda, aynı ekim çeşitlerini yapmayacağınız için sizin ektiklerinizin gelişimini yıldan yıldan negatif seyre sahip olacağını düşünüyorum. Köydeki hibritlere genel olarak köylü hibriti diyoruz ?
Taşın altına el koymak sağdan soldan kopyala yapıştır paylaşımlar yapmak değildir. Sağdan soldan toparlanan bilgilerle ancak klavye kahramanlığı yapılır. Ülkemizdeki çoğunluk sistem bu şekilde maalesef, dahil olursunuz %10 ilerleme kaydederken %90 hataları giderirsiniz. Burada da eleştirmemiz, eksik yanlarınızı öne çıkartmamız sizin için avantajlı değil mi ? Yoksa " harika iş yapıyorsunuz "diyerek hatalarınızın devamlılığını mı sağlamalıyız ? |
Alıntı:
Bu sene agaclar.net'in Adana toplantısında bulundum orada Bhut Jolokia biberi paylaşımı yapıldı. Bu biberi hangi sınıfa koymak gerekiyor. Yerli/Yerel olarak mı yoksa yabancı bir ürün olarak mı adlandırmalıyız? |
Uskudar'da yetistirilen Japon kabagi nasil yerli/yerel degilse, Adana'da yetistirilen Bhut Jolokia da yerli degil. Adana'daki dagitimda yerli biber diye mi dagitilmis?
Alıntı:
|
Ağaçlar.net sitesinin ve sitede bulunan bizlerin Yerel Tohum veya Ulusal Tohum gibi bir iddiamız var mı ? Bu iddiası olanları eleştirmemiz yapıcı mı yıkıcı mı ?
|
Alıntı:
Grubunuzun bu tavrı aynı zamanda derneğinizin de tavrı ve anlayışı ise kusura bakmayın bir arpa boyu yol gitmeniz kuşku götürür. İletişimde olduğunuz insanlara öncelikle önceki mesajımda sıraladığım kavramları öğretmeniz gerekir. Taşın altında olan eller, geleneksel tohumların tarihçeleriyle birlikte dağıtılması için çaba gösterenler (gerçekleşen faaliyetlerinizi, tohum envanterinizi, kataloglarınızı vs. bilmesem de) sadece grubunuz ve derneğiniz değil. Bunları söylemek de "klavye kahramanlığı" olmasa gerek. Bilimsel tanımlardan, temel kavramlardan, gerçeklerden uzaklaşarak faaliyet göstermeniz sizleri bambaşka ve çelişen hedeflere yönlendirir. Dolayısıyla katkı şöyle dursun, fersah fersah kaçmaktan başka yapılabilecek bir şey yok :) |
Alıntı:
|
1 Eklenti(ler)
Eklenti 531359
Farkında olmadan varlığından haberdar olmadığımız gruplara girmişiz her nasılsa. Yukarıdaki resim "yerel tohumlarımıza sahip çıkalım" isimli bir gruptan. Yazılanlar genelde bu gibi grupların anayasası gibi. Tek kelimesi bile doğru değil, bunu siz de biliyorsunuz ama nedense bunları söylemek insanların duymak istedikleri olduğundan mıdır nedir, karşı çıkıp doğrusu budur diyen bir yana, sürekli tekrarlanıyor. Bu eksende yapılan bir ajitasyon tüm ülkelerdeki tohumculuk mevzuatı, tarlada üretilenin tüketiciye ulaşana kadarki sürecin nasıl şekillendiği, iyi gıda isteyenlerin hareket tarzlarının ne olması gerektiği konusunda hedefi tamamen saptırır. Tarlada o "öcü hibridleri" ekenler ellerinde atalık tohum olmadığı ya da bulamadıkları için mi onları ekiyorlar sanıyorsunuz ki? Çiftçi isterse her tohumu bulur. Bu tohumları bulmakta bir sorun yok, hiç biri henüz kaybedilmedi. Mesele tohum değil, mesele o tohumu çiftçiye ektirip ürünü de aracının eline geçmeden tüketiciye ulaştırmakta. İşte o zaman yerli, yerel, atalık, geleneksel, her ne derseniz deyin, o tohumlar, çiftçiler ve tüketiciler kazanır. Yukarıdaki yazıyla bir şeye varılmaz, ya da tekellerin ve aracıların istediği gibi havanda su dövülmüş olur. |
Alıntı:
Eger Turkiye'de yerel tohum adiyla bir dernek kuruyorsaniz, herhalde Uganda'nin yerel tohumlarindan bahsetmis olmuyorsunuz, degil mi? Buraya uye olan ve konu hakkinda bilgisi olmayan vatandaslar ne icin odenek oduyor? Kendilerine Tokat'ta yetistirilen Fransiz domatesi yerel tohum olarak gonderilsin diye odemiyorlar herhalde. Siniflandirmayi boyle yapmasaniz bile, sirkulasyona soktugunuz tum tohumlarin Turkiye sinirlari icinde amator/profesyonel islah yoluyla gelistirildigi izlenimini yaratmis oluyorsunuz. Hibrit konusundan Sn MeyveliTepe ayrintisiyla bahsetmis. Buna birsey ekleyeyim. Koylu, bahcesinde anasindan babasindan kalma atalik tohumunu yetistiriyor. Diyelim ki bahcesinde iki domates bir mevsimde kazara caprazlandi (sizin bahsettiginiz hibrit tohum ortaya cikti). Koylu ne yapsin? Hibrit tohumu icinden seleksiyon yapa yapa ekip yeni bir cesit mi elde etsin yoksa "aman hibrit tohum cok kotu, hemen firina atip yakayim" mi desin? Hadi bugune kadar gelen atalik tohumlari koruduk diyelim. Bundan 100 sene sonrasina aktaracagimiz yeni yerli atalik tohumlar nasil gelisecek? "Son 30 yil icinde ticari olmayan, tamamen amator islah yoluyla elde edilmis yerli tohumlarimizin listesini verin" desem bir cevabiniz var mi? Abuk subuk kavramlarla zaten kendi kaderine terkedilmis olan ciftcinin yanlis bilgilendirildigi ve kafasinin iyice karistirildigi cok acik. Ticari hibrit tohumluk konusunda da cok net olan birsey var: Tohumlar da ciftci de ozgur kilinmali (kucuk ciftciden bahsediyorum). Ciftciyi kendi hibrit tohumuna mahkum eden, bagimli hale getiren tekelci sistem ve devlet degil; ciftcinin ozgurce secim yapabilmesine imkan saglayan sistem ve devlet! Bir de son zamanlarda tureyen, Facebook'tan tohum dagitimi yapan tohum derneklerinin ortak ozelliklerini siralayalim: 1. Diyetisyen hocalarin agzindan cikan herseyi cok dogru bilgilermis gibi benimseyip baska insanlari da yanlis bilgilendirmek, kendi kafa karisikligini uyelerine de aktarmak. 2. Yerli ticari tohum piyasasina karsi olmak. Istiyorlar ki, tohum asla ticari olmasin. Onlar icin butun tohum sirketleri mutlaka bir noktada kuresel tohum piyasasinin birer piyonu olmaya mahkum. Karaot Tohum Dernegi var. Karaot Tohum Sirketi niye olamiyor? Seferihisar'da Can Yucel Tohum Merkezi var. Seferihisar'da koylunun kendi uretimi olan tohumlari sattigi bir yerel tohum sirketi neden olamiyor? Koylu mahsulu satiyor da, yine kendi uretimi olan tohumu niye satamasin? Kucuk aile sirketleri halinde kendi yoresinin tohumlarini satan sirketler niye ortaya cikamiyor? Konu hep gelip GDO'lu ve hibrit tohum satan buyuk sirketlere dayaniyor. Soz konusu mantiga gore, herkes bir sekilde bu sirketlerle baglantili ve buyuk bir komplonun parcasi... |
Alıntı:
Alıntı:
Yerel/Yerli tohum iddiası olanları neden ve hangi yetki ile eleştireceksiniz? Alıntı:
Envanter ve katalog konusu da yıllar içinde yavaş yavaş oluşacaktır. Dernek dağıtımını yaptığı tohumları sağdan soldan toplamıyor, tamamen özel olarak derneğe tahsis edilmiş bahçe de yetiştirilen ürünlerin tohumları dağıtılmaktadır. Alıntı:
Alıntı:
Arada fark yokta acaba atalık bir domateste bulunan likopen miktarı herhangi bir f1 domateste bulunan likopen miktarı ile eş değerde midir? Son yıllarda domateslerin likopen miktarını artırma yönünde çalışmalar yapılıyor, sebebi ne ki? Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Devlet kendi yetiştirdiği tohumu kullanan çiftciye destek veriyor da benim mi haberim yok? Alıntı:
2- Kısır olan, tek yıllık olan, geri dönüşümsüz olan tohumların ticaretine karşıyım ki sizinde karşı olmanızı beklerim. Alıntı:
|
Alıntı:
Alıntı:
Gruptaki tüm üyeler aidatını ödüyorsa 15.000 üye X 30 TL = 450.000 TL toplanıyor. Sadece tohum talebinde bulunanlar aidatını ödüyorsa 1.000 üye X 30 TL = 30.000 TL toplanıyor. Sizin yazdığınız ifadelerden bu bilgiler ortaya çıkıyor. |
1.
Alıntı:
2. Alıntı:
3. Dernegin Adana icin actiginiz Facebook sayfasindaki arka plan resminin ustunde soyle yaziyor: Alıntı:
4. Alıntı:
Eger bir domates, Anadolu topraklarinda bundan 200 yil once bir koylu tarafindan amator islah yoluyla edilmisse, domatesin anavataninin Guney Amerika olduguna bakilmaksizin, o domates artik Anadolu menseylidir. Yine dunya literaturunde, sizin tanimladiginiz gibi bir mensey kavrami yok. O zaman referans noktasi olarak Isa'nin dogumunu alip butun kulturel aidiyetleri bir kenara birakalim. Bir aci biberin, herhangi bir toplumda kendine yer bulup cok ekilir olmasinin sosyal ve kulturel tercihlerle dogrudan ilgisi var. Sizin mantiginiza gore Karabuk'un Maniye domatesi, Guney Amerika'ya ait bir domates mi oluyor? 5. Sn MeyveliTepe'nin paylastigi burdaki alinti kime/hangi kaynaga ait, bilgi verebilir misiniz (kopyala/yapistir yapilmis)? 6. 2014 yilinda dernek olarak kac cesit tohumun dagitimini yaptiniz? Bunlarin hepsini sozunu ettiginiz uretim bahcelerinde mi urettiniz? Yerel tohum senliklerine katilip topladiginiz tohumlari, bu bahcelerde kendiniz uretmeden dernek uyelerine dagittiginiz oluyor mu? Dagittiginiz tohumlar icinde yerli/yabanci tohum orani nedir? 7. Alıntı:
|
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Alıntı:
2- Benimle burada neden çelişki yaşadınız anlamadım bende size katılıyorum. 3- Yerli de olsa hibrit (Geri dönüşümsüz, tek yıllık) tohuma karşı olduğumuzu vurgulamak istedim. 4- Bir tohumun yerellilik özeliği kazanması için üretim yapıldığı araziyde kaç yıl üretilmesi gerekir? Bunun bir kıstası varmı? Kamba biberine Kamber biber denince yerel oluyor, red robin domates tohumu atalık tohum diye satılıyor, bunlar nasıl oluyor? 5- Kaynak te kime ait olduğu da yazıyor zaren, yazanlar sizin merakınızı gidermeye yetmedi ise grupta yazının sahibine sorabilirsiniz, engel yok. 6- 2014 yılında dernek kurulumu yeni olduğu için dernek olarak 1 tane bile tohum dağıtımı yapılmadı. Ancak 2015 yılında dağıtılacak olan tohumların tamamı derneğe ait bahçede tamamen tohum alma amacıyla üretimi yapılan ürünlerden alınan tohumlar olacaktır. Dernek olarak şenliklere tohum toplamak için değil tohum dağıtımı yapmak için katılım sağlanacaktır, takip edebilirsiniz. 7- Çiftçinin atalık tohum ekmesini yasaklayan bir kanuni yönetmelik veya tamim varmı.? Yasak olduğunu nereden çıkartınız. Dernek olarak kimsenin ne ekip ne biçip ne yiyeceğine karışma yetkini kendimizde görmüyoruz, Bizim ki sadece düşünce paylaşımı ve öneri, uyup uymamak, tutup tutmamak çiftçinin bileceği bir iştir. |
Hem sizin hem ayrildiginiz grubun kullandigi yerel tohum kavrami uydurma bir kavramdir. Bu kavramin Turkceye cevrildigi orjinalinde sizin kullandiginiz gibi bir anlam soz konusu degil. Orjinalinde "yerel tohum" dendiginde, icinde bulunulan yorenin tohumu kastedilir. Eger Yunanistan'in bir koyunde bir Italyan biberi ekiliyorsa, bu bibere Yunanistan'in yerel biberi degil; Italya'nin falanca bolgesinin yerel biberi denir. Sizin kullandiginiz sekliyle yerel tohum kavrami hem teknik anlamda hem de Turkcesi itibariyle cok sorunludur ve konu hakkinda bilgisi olmayanlari yanlis yonlendiricidir.
Alıntı:
Alıntı:
Kirkagac Kavunu'nu ele alalim. Ilk cikis zamani hakkinda fikrim yok. Diyelim ki, bu kavun ilk kez 1600 yilinda bir koylu tarafindan amator islahla elde edildi. Genel kabul, kavunun 2 jenerasyon (yaklasik 50 yil) sonra, yani 1650 itibariyle geleneksel kavun statusu kazanmis olacagi yonunde. Bugun artik bir atalik yerli kavun cesididir. Bunun yaninda, bugun artik ekimi cok yayginlasmis, 20 yuzyilin ikinci yarisi icinde tohum sirketlerinin veya devletin tohum uretimi calismalarinin sonucu olarak uretilmis tohumlar var. Bunlar da bugun artik geleneksel tohumdur (ben bunlara atalik tohum demem). Red Robin domatesi, aslina uygun meyveler veren bir geleneksel domates cesidi (dogada herhangi bir capraz tozlasma olmadiysa, tohumunu ektiginiz zaman ayni sonucu verecek). Eger amator islahla birkac jenerasyon once elde edildiyse atalik bir cesit; ticari uretim sonucunda elde edilmis bile olsa geleneksel tohum olma ozelligini koruyor. Kamber Biberi adinda, kultivarlarindan birisi Bilecik'e ait olan bir biber cesidi var; atalik yerli cesittir. Kamba cesidiyle, Bulgaristan'a ait biberi kastediyorsaniz o baska bir biber (ayni tohum, zaman icinde, acilimlar yaparak farkli kultivarlar da gelistirebilir). Bulgaristan'dan ozellikle 20. yuzyil baslarinda goc eden Turkler araciligiyla Turk topraklarina getirilmis ve yukarda siraladigim ozellikleri tasiyan cok sayida cesit var. Bunlar yerli atalik tohum statusunu coktan haketmislerdir. Alıntı:
Son olarak asagidaki ifadede ne demek istediginiz hakikaten anlamadim; lutfen yardimci olur musunuz? Alıntı:
Alıntı:
|
Alıntı:
Şuan piyasada f1 ürünler olmasa çiftçi 1 hafta karnını bile doyuramaz. Yerli ürünlerin pahalı olacağı için vatandaş nasıl bu ürünleri alacak? Maddi yönünü geçtim yerli ekimde aşırı derecede ilaç kullanımı gerekiyor. (Her tür için geçerli değil.) Örnek: Ben bu sene f1 lahana ektim sadece 2-3 defa tırtılla mücadele ettim. (1 defa etkisi 1 hafta olan ilaç, geresi organik mücadele.) Diğer yerli fide eken ise 5 defa fungisit ilaçlaması yaptı. Diğer ilaçlamaları saymıyorum. Siz olsanız hangi ürünü alırdınız?? Her açıdan f1 tohum şarttır. Gdo tohum demiyorum. 2.si ise fotoğrafta yer alan hibrit ürünlerin tadı, kokusu aromasının neredeyse hiç olmadığı kokunusu. Bunun dayanağı nedir? Neredeyse ocak ayına kadar hıyar satışı yaptım (şimdilerde kendimize kadar var) alanlar hâlâ gelip hıyarlar nerde diye soruyor. Bu bitkinin gübrelemesi ve bakımı ile ilgilidir. Siz bitkiye istediğini vermez iseniz yerli ürünlerde f1 ürünlerde tatsız kokusuz olur. Ben üretici olarak yazdım. Tohum yerli veya hibrit olsun bilinçli üretim herkesin kazancı olacaktır.. |
Öncelikle şunu söylemeliyim ki, hibrid tohumların ürün alınıp tüketiciye ulaştırılması maksadıyla ekilmesine karşıyım. Buna gerek olmadığına, her iklime uyacak, her lezzet beklentisini karşılayacak atalık çeşitlerin bulunduğuna, yoksa bile yine "open-pollunated" (hibrid olmayan, tohum alınabilen, stabil) çeşit olarak ıslah edilebileceğine inanıyorum. Bunu baştan söyliyeyim ki, yine ergen tarım gazetecileriniz hibrid savunucusu diye üstüme saldırmasın.
Ancak bunun yolunun slogan yapılan yalan yanlış hurafelerle insanların yanlış bilgilendirilmelerinden geçtiğine inanmıyorum. Bilakis, bunun zararlı da olduğunu düşünüyorum. Anayasa gibi dernek logosuyla birlikte her yere yapıştırılan yazıya bir bakalım: Alıntı:
Alıntı:
Yazının kaynağı yok, belirtilmemiş. Yazanın kendi ürettiği ifadeler gibi görünüyor (o kadar çok yerde gördüm ki, Saraçoğlu kaynaklı diye düşünüyorum). Yukarıdaki ifadeden, slogan yapılan bu yazıyı tamamen benimsediğinizi görüyorum. Doğru bulmadığımı söyleyişime karşı ispat istiyorsunuz, yazıda yazılı olanları ispatı kendinden menkul diye mi düşünüyorsunuz? Siz o yazıda yazılı olanların ispatını gördünüz mü? Uluslararası bilimsel yayınlarda, iki open-pollunated çeşit hibridlenip bundan elde edilen ilk jenerasyon (f1) tohum ekildiğinde elde edilen meyvede ebeveynlerde bulunan "mineral, vitamin, antioksidan ve ana etkin maddelerinin" sıfırlandığını veya çok aşşağılara düştüğünü gösteren bir araştırma gördünüz mü? Ben görmedim, bu araştırma(lar) ile ilgili bilgi verirseniz makbule geçer. Diyelim ki, bir f1 tohumu ektiniz, f2 seviyesinde tohum aldınız, sonra seçme yaparak f3,f4,f5.. devam ettiniz ve ve artık elinizde stabil bir çeşit var. Bu durumda ne oluyor? f1 seviyesinde sıfırlanmış olan mineraller, vitaminler geri mi geliyor? Bu gösteren bir kaç araştırma de belirtirseniz fazlasıyla sevinirim. Aynı türün çeşitleri arasındaki hibridleme süreci, tüm canlılarda olduğu gibi bir bitkinin de genetik yapısının da değişmesine sebep olur, doğru. Hatta bizler de birer hibridiz (iyi ki de öyleyiz yoksa çok problemle karşılaşırdık :). Bitkiler özelinde, hibridlenmenin kazandırdığı yeni genlerin vücudumuzun tanımayacağı nasıl bir "yeni ve karmaşık ve kompleks polypenol kimyasallar" oluşturduğunun da ispatı kendinden menkul değil ise araştırması filan varsa rica edelim. Bu durumda hiç bir bizim için yeni çeşit (tür değil, çeşit) sebzeyi meyveyi atalık tohumdan bile olsa yememeniz gerekir çünkü gen havuzları alıştıklarınızdan farklıdır, maazallah kompleks polypenol kimyasalların hışmına uğrayabilirsiniz. Yazıda "Genetik yapısına müdahale edildiğinden" lafındaki genetik yapıya müdahale, doğada kendi kendine gerçekleşmesi mümkün olmayan, insan ve teknoloji yoluyla DNA modifikasyonları sonucu elde edilen tohumlar için kullanılan bir söylem. Bunun da tanımı Kartegena protokolünde açıkça belirtilmiş. "Hibrit tohumlardan elde edilen meyvelerin tadı, kokusu, aroması hiç yoktur" denmiş yazıda. Oysa sırf tadı, kokusu, aroması için üretilen hibrid çeşitler de var. Bunları bir kenera bırakalım, beğenmediğimiz market mallarıyla aynı tohumdan yetiştirilecek bir bitkiyi bile tarlada, yeterli güneş alarak, tam olgunlaşıncaya kadar dalında bekletirseniz onların bile tadı, kokusu aroması olur. Tersten de bakalım, beğendiğiniz bir atalık çeşide erken hasat edebilmek için tarlada türlü ilacı, potasyum silikatı boca edip, hamken toplayıp bir de depoda etilen basıp rafa çıkarırsanız onun da tadını, kokusunu, aromasını beğenmezsiniz. Kusura bakmayın, anayasa bellenen, slogan gibi her herde kullanılan bu şeyin iler tutar bir yanı yok. Yazının en altında hem hibrid hem de heirloom çeşitlerle yapılmış bir kaç araştırmanın bilgisini veriyorum, grubunuza belki faydası olur. Alıntı:
Bir hibrid tohumun iyi, besleyici, gerekli minerallere sahip olup olmaması, o hibridin ne maksatla ve hangi ebeveynlerden yapıldığı ile doğrudan alakalı. Bir çok hibrid tohum var ki, benzeri atalık tohumlara göre daha verimli ve meyvelerinin içeriği daha zengin. Bunun için aşağıda bilgisini verdiğim araştırmaların okunmasını tavsiye ederim. Öte yandan tohum şirketlerinden pazar beklentisi (ki pazar deyince tüketiciler anlaşılmamalıdır, üretici ve devamındaki tüketiciye kadar zincir - tüketici pazardan sayılmıyor) erken hasata gelen, ürünün tamamının bir defada hasat edilebileceği, hepsi biribirine benzeyen, raf ömrü olabildiğince uzun, hamken bile olgun görünen ve güzel görünüşlü meyveler üreten tohumlar. Bu beklentilerin içinde ne lezzet, ne de besleyicilik var. Dolayısı ile ortaya çıkan tohumlar da ona göre. Bu tohumların f2 seviyesinde f1'deki ürünü vermemesi ise tohum şirketlerin kendilerince sürdürülebilirliğini sağlayan bir durum ve bazı küçük şirketler dışında hibrid olmayan tohum ıslah etmezler. Buna bir de olgunlaşmadan toplanmasını, olgunmuş gibi görünmesini sağlayacak müdahaleleri ekleyin. Sizin aslında karşı olduğunuz, benim ve buradaki bir çok kişinin karşı olduğu da budur. Ancak bunu tamamen"hibrid" kavramına indirgediğinizde bir çok açmaz ile karşılaşırsınız. Grup üyelerinizden birinin önüne, hangisi olduğunu belirtmeden bir heirloom bir de hibrid tohumdan yetişmiş domates koysam, tadına da baksa ve hangisini beğendiğini sorsam büyük ihtimal hibrid olanı beğendiğini söyler. Bu durumda ne olacak? Bütün bina yıkılacak mı? Oysa bu örnekte hibridin beğenilmiş olmasının bir önemi yok. Buna rağmen yaygınlaşması gereken heirloom tohum olmalı (bana göre). Alıntı:
------------------------------- Antioxidant Composition in Cherry and High-Pigment Tomato Cultivars (Marcello S. Lenucci, Daniela Cadinu, Marco Taurino, Gabriella Piro,Giuseppe Dalessandro) COMPARISON AMONG HEIRLOOMS AND HYBRIDS OF 'CUORE DI BUE' TOMATO: A GLOBAL APPROACH TO QUALITY EVALUATION (P. Sambo, A. Brigi, S. Bona, M. Giannini, A. Marangon, T. Zanini) Antioxidant activity and bioactive compound changes during fruit ripening of high-lycopene tomato cultivars (Ilahy Riadh, Chafik Hdider, Marcello S. Lenucci, Imen Tlili, Giuseppe Dalessandro) |
Sorunun ozunde, belli konularda yasak getirerek yerli tarimda bircok probleme cozum saglanacagi seklinde bir izlenim yaratilmis olmasinin yattigini dusunuyorum. Hukumet, tohumculuk kanununu savunurken, tohumun kalitesini cok ust duzeylere tasidigini soyleyerek (argumanlardan birisi, sertifikali tohum araciligiyla tohum kalitesini arttirmak) savunuyor.
Hem Ege'den gorustugum hem de cesitli haber kaynaklarindan takip ettigim bazi ciftciler de "yaa hukumetimiz, Israil'in hibrit tohum piyasasindaki etkinligini kirdi, ne mutluyuz, helal olsun hukumetimize" seklinde ifadelerde bulunuyor. Siyasi yelpazenin her iki tarafinin ortak oldugu noktalardan birisi de bu Israil meselesi :) Israil asagi Israil yukari. Halbuki Avrupa'dan Turkiye'ye gelen hibrit tohum miktari, Israil'in pazardaki yuzdesinden az degil. Tohumculuk kanununa karsi oldugunu soyleyen ama bilgilendirme ve uygulama asamasinda tuketicinin de kucuk ureticinin de kafasini karistirmaktan oteye gidemeyen Yerel Tohum Dernegi gibi dernekler de "yok biz boyle dusunmuyoruz" deseler de bircok yanlis bilgiyle dolu duyurulari ve aciklamalariyla sanki geleneksel tohum satan yerli sirketler de aslinda bir komplonun parcasiymis gibi gosteriyorlar. Bu sistem icinde, kuresel hibrit tohum piyasasiyla alakasi olmayip, kendi yorelerinin cok onemli nadir atalik tohumlarinin uretimini yapip satan kucuk sirketler de var. Bunlar da bu hengamede arada kalmislar, tutunmaya calisiyorlar. Bir kismi sonunda yabanci menseyli sirketlere (bu yabanci sirketlerin bir kismi, GDOlu tohum ureten sirketlerle baglantili) satiliyor. Aralarinda maalesef tamamen kapananlar oluyor. Uzulerek takip ediyorum. Atalik tohum piyasasindaki cesitleri kapsayan gen havuzu daraltilip cesit sayisi azaltiliyor ve bir bakima ciftci, devlet eliyle yerli ya da yabanci hibrit tohum piyasasina mahkum ediliyor. Bu asamadan sonra da "ama ciftci de hibrit tohum ekmesin, atalik tohum eksin ama olmaz ki" denilerek mantiksiz bir kisir donguye giriliyor. Bu noktada, ciftcinin kendini gelistirme hevesine gonderme yapmak gerek. Yaptigi iste yeni cozum yollari denemeye, ogrenmeye merakli ve caliskan birisinin hayatta basaramayacagi hicbir is yok. O yuzden, ciftcinin de yapacagi cok sey var ama mevcut maddi, teknik dokuman vs gibi yerli kaynaklarin darligi, bugunku literaturun genelde Ingilizce dilinde olmasi ve devletin de ciftciyi inovatif tarim konularinda egitmek gibi bir derdinin olmamasi sorunu giderek buyutuyor. Inovatif dedigime bakmayin; sadece gunes yanikliginda ve zararliyla mucadelede kullanilan mikronize kil gibi zeki urunlerden bahsetmiyorum. Binlerce yillik gecmise dayanan, cesitli kulturlerin deneme/yanilma yoluyla uygulayip basarili oldugu dogal/organik tarim yontemlerini de artik inovatif tarimin birer bileseni olarak kabul edebiliriz cunku bu yontemler, endustriyel tarimla birlikte nesillerin hafizalarindan silindi ve pekala gelecege donuk umut veren inovatif tarim uygulamalari kapsamina girerler. Mevcut sistem icinde, hibrit tohumlarin, ciftcinin ayakta kalabilmesi icin tutunabilecegi bir dal olmasini anlayisla karsiliyorum. Bu secenege, kendilerinin bile ne oldugunu anlamadiklari bir yerel tohum kavrami one surerek ve yanlis birtakim tanimlar ustunden toptan "kaka hibritler" seklinde bir algiyla yaklasanlari iste bu yuzden anlamak mumkun degil. Alıntı:
Son olarak, organik tarimda endustriyel tarimda elde edilen verime ulasilamayacagi propagandasini bosa cikaran cok taze bir calisma icin bkz (dili Ingilizce ama daha sonra donup uzerinde konusabiliriz): http://food.berkeley.edu/wp-content/...acticespdf.pdf |
Alıntı:
Yerli üretimde aşırı ilaç kullanımı gerekiyor demişsiniz. Bu ilaç kullanma zorunluluğu (ki ben bu görüşte değilim) acaba toprağın kirletilmiş olmasından kaynaklanıyor olabilir mi? Zararlının kullanılan tarım ilaçlarına karşı bağışıklık sistemini geliştirmiş olması olabilir mi? Yarın F1 tohuma ulaşamayacağınız şartlar oluşursa ne yapmayı düşünüyorsunuz? |
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
"Amacimiz; yerli degil YEREL TOHUMLARIN kullanimini artirmak icin bu tohumlarin uretimini desteklemek ve paylasimina yardimci olmaktir " Yerli dendiğinde Anadoluya yani bizim topraklarımıza özgü tohum anlaşılır, oysa yerel diyerek dünyanın herhangi bir bölgesinde yetişen yerel tohumu kastettim. |
Alıntı:
Sizden bir de ricam var Türkçe karşılığı olan yabancı kelimeler kullanmayın. Herkesin anlayacağı bir dil kullanır ve Türkçemize saygı gösterip sahip çıkarsanız sevinirim. (İnovatif= Yenilik, Yenilikçi) :) |
Alıntı:
http://www.agaclar.net/forum/organik-tarim/10064-4.htm 96 noulu mesajda belirtilmiş. Saraçoğlu gibi profesörlük ünvanı kazanmış kişilerin görüşlerine itibar edilebilir diye düşünüyorum. Konunun doğru olup olmadığını ispat etmek bana değil Saraçoğluna düşer. Alıntı:
Arkadaşımın kızı doğduğunda şeker hastası olarak doğdu, bu durumun sağlıksız beslenme ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Sağlıklı beslenme sağlıklı tohumla başlar, kendi benzerini üretemeyen tohumun sağlıklı olduğuna kimse beni inandıramaz, kusura bakmayın. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
|
Alıntı:
Alıntı:
Nesini beğenmediniz de bu cümle sebebiyle herhangi bir tarım şirketiyle bağlantılı olabileceğim iddiasına kapıldınız? Siz ne anladınız o cümleden? Tercüme edilmesi mi gerekiyor acaba? Cümle, f1 seviyesinden sonra tohum açınım gösterir, bu yüzden yetiştiriciler tekrar tekrar tohum satın almak zorunda kalır, tohum şirketleri de devamlılıklarını böyle sağlar diyor. Buna katılmıyormusunuz, böyle değil mi? Yanlış mı? Sizin terminolojinize mi uymadı? Cidden merak ettim. Alıntı:
Bu durumda çakal eriği, ahlat vb. doğada kendi yetişenler hariç hiç bir meyve de yememeniz gerekir :) Alıntı:
Bu cümle bir iddia değil, sav değil, fikir değil, sadece bir saptama. Nesine karşısısınız ve okuduğunuzda ne anlıyorsunuz? Son cümlenizden, benim cümlemi "geri dönüşsüz" tohumların savunması diye algıladığınızı düşünüyorum, öyle mi? Öyle ise sadece terminoloji değil, aynı zamanda ciddi bir dil ve anlam farkı sorunumuz da olduğunu söylemeliyim. Gen havuzu ile nasıl bir alaka kurdunuz? Cümleden öyle bir anlam da mı çıkardınız? Alıntı:
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Bastan soyleyeyim; ne hibrit tohum ustune dayali bir is yapip para kazaniyorum ne de ciftcilere hibrit tohum ekmelerini tavsiye ediyorum. Bunun yaninda, sirf birseyi tercih etmiyoruz diye, onunla ilgili kimisi yalan boyutlarina varan kimisi de dupeduz bilgisizlik, tembellik ve merak etmemekten kaynaklanan propagandist yaklasimlara onay vermek zorunda miyim? Tabii ki hayir.
Simdi diger konulara gecelim: Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Ornek: 1. nesil-Babanizin cesidi bahcesinde islah ettikten sonra evdeki yemeklerde kullanilmak uzere yetistirdigi nesil. 2. nesil-Sizin babanizdan miras kalan tohumu yetistirdiginiz nesil (bu asamada tohum zaten atanizdan size aktarilmis durumda ama siz de sonraki nesillere aktararak tohumu tanitacaksiniz) Kamba Biberi (eger ayni cesitten bahsediyorsak), Bulgaristan kokenli ama tohum konusunda tasnif ve arsivleme yapilirken kesinlikle atlanmamasi gereken cok onemli bir konu insan. Her tohumun, bilsek de bilmesek de, mutlaka bir hikayesi var ve atalik olarak sonraki nesillere aktarilan her tohum, insanla ve onun ait oldugu veya kendini ait hissettigi toplumla ozdeslesir. Bulgaristan'da yasayan birisinin tohumu Edirne'ye gondermesi baska birsey, tohumu bohcasina koyup goc ettigi Edirne'de yetistirmesi baska. Kendisinin bir parcasi gormese birlikte getirmezdi. Her durumda, tohumun kokeninin belirtilmesi zorunludur. Tohum kataloglama isi ciddi bir is ve bir kolleksiyoner titizliginde yapilmali. Alıntı:
Alıntı:
Dunya uzerinde cok farkli toplumlarin binlerce degerli atalik tohumu var (kendi bahcelerimde Uzak Asya'dan da Avrupa'dan da Turkiye'den de tohum yetistiriyorum). Bunlarin hepsi degerlidir ama Fransa'nin kavununu Izmir'e getirip yetistirdiginizde, Izmir'e has yerel tohum elde etmis olmuyorsunuz; o yine Fransa'da ait oldugu yore neyse oranin yerel tohumu oluyor. Ayrica, daha once de dedigim gibi yerellik kavramini adaptasyon sureciyle ozdeslestirmek de cok anlamsiz. Size Charentais tohumu gondereyim, Adana'da ekin, yetistirici olarak bir hata yapip bitkiyi oldurmedikten sonra hemen sonuc alirsiniz. Bu tip bir yerellik kavrami one surerek de zaten elimizde hicbir arsiv bilgisi bulunmayan tohum cesitlerinin tasnifini cok daha zorlastirmis olacaksiniz. Yani bu haliyle, yararinizdan cok zarariniz olacak. Alıntı:
https://www.youtube.com/watch?v=iPtPbVPGiD4 Hakan Bey, videonun 13. saniyesinden baslayarak dernegin amacini anlatiyor: Alıntı:
Bir soru daha: "Yerel tohumlarimizi islah etmektir." denirken ne kastediliyor? Siz tabii bunu Hakan Bey'in yerine yanitlamak istemeyebilirsiniz ama bir fikriniz varsa, bizi de aydinlatir misiniz? |
Alıntı:
Alıntı:
|
Sayın meyvelitepe,
Özgür Tohumlar | Meyvelitepe - Çılgın Kalabalıktan Uzak Yazınız çok güzel, burada yazdıklarınızla bizim yapmaya çalıştıklarımız arasında fark varmı? Ben göremedim. Eğer farklı bir konu varsa belirtirseniz sevinirim. Son parağrafınız "Uzun sözün kısası, dünya mirası tohumlar tüm ülkelerin tüm insanlarındır diye düşünüyoruz. Kaybedilmemelidirler, her iklime uygun, her lezzet beklentisine uygun, bir çok farklı özellikte, verimli, kimsenin özel malı olmayan yüz binlerce çeşite sahip çıkması gerekenler öncelikle tüketenlerdir, onlar gerçekten isterlerse, yetiştiricilere doğrudan ulaşmanın yollarını bulurlar ve sistemi zorlarlarsa, yetiştiricileri hem risk alan hem de en fazla karın tokluğuna çalışanlar olmaktan kurtarırlarsa, sonunda onların istediği olur ve yetiştiriciler o tohumları ekerler, çünkü artık asıl problem tohumların bulunabilirliği değildir." şeklinde, sanırım yerel ile yerli tohum farkı da burada çıkıyor. Saygılar. |
Sn.Antebi,
Linkini verdiğiniz yazımızda anlattıklarımız "tohum" konusunda özet de olsa duruşumuzu ve düşüncelerimizi ifade ediyor. Yapmaya çalıştıklarınız, varmak istediğiniz sonuçlar o yazıda anlatılanlarla paralellik gösteriyor mu bilmiyorum, bunu siz söyleyeceksiniz. Dikkat ettiyseniz, o yazıda Saraçoğlu'nun yazdığı şeyler referans olarak alınmamış. Karşı çıksak bile pazarlamaya yönelik ürünler için üretilmiş hibrid tohumlara "genetiği ile oynanmış tohumlar" da demiyoruz. Yukarıda bir mesajınızda alıntıladığınız ve ne anladığınızı bilemediğim cümle farklı sözcüklerle de olsa orada yine var. Dahası, orada belli bir oranda iddia içeren her sözün doğruluğuna dair bilimsel kanıtlar gösterme imkanım var. Atalık tohumları uydurma şeylerle yüceltmeye kalkışmamışız yani. "Hibrit"e de hibrid demişiz ama atalık tohuma da halel getirmemişiz :) Doğru bildiğiniz bir şeyi anlatırken, doğruya varmayı umut ederken, attığınız her adım, söylediğiniz her şey de doğru olmalıdır bence. İlk yanlışınız doğru diye bildiğiniz hedefin sorgulanması ve şüphelenilmesi sonucunu doğurur. Söz gelimi, hibrid tohumlara ikide bir "genetiği ile oynanmış" demek yanlış ve yanıltıcıdır. Genetiği ile oynanmış tohumlar "Genetically Modified Organism" veya "Living Modified Organism" terimlerinden gelir ve canlıların rekombiant DNA teknolojisi adı verilen yöntemlerle doğada kendi kendine olamayacak şekilde bioteknoloji yardımıyla DNA yapılarının değiştirilmesi anlamına gelir. Bir terminoloji ve tanım olarak bunun tartışılır bir tarafı yok. Tüm dünyada GDO lobileri toplumların direncini kırmak için GDO'ları iyi bir şeymiş gibi göstermeye çalışırlar ve sattıkları tohumlardaki genetik değişikliği, normal, olağan, zaten var olan bir şeymiş gibi göstermeye çalışırlar ve insanların algılarında GDO'lu tohum ile hibrid tohumun eşitlenmesinden çok mutlu olurlar. Çünkü, en eski atalık tohumların bile kökeni hibrittir, insanlar yüzlerce yıldır hibrid (ister F1 ister F99) ürünlerle beslenirler, "onlar sağlığa ve çevreye zararlı değil ise GDO'lar da zararlı değildir" algısı GDO şirketleri açısından yönetilmesi çok kolay bir algı olacaktır. Hibrid olan her şeyi GDO ile eş tutarak "zararlı" demeyi yerel tohumları öne çıkarmanın yegane yolu gibi göstermek ise bence kendi ayağına kurşun sıkmak gibi bir şey. Çok kolay çökertilir ve yanında atalık tohumları da götürür, gdo'ları da normalize eder, çünkü argümanın iler tutar bir yanı yok. Siz, "Bu tohumların f2 seviyesinde f1'deki ürünü vermemesi ise tohum şirketlerin kendilerince sürdürülebilirliğini sağlayan bir durum ve bazı küçük şirketler dışında hibrid olmayan tohum ıslah etmezler." şeklindeki cümlemi çok yadırgamiş, hatta bundan dolayı bir tarım şirketiyle irtibatlı olduğumu düşünmüşsünüz ya (bu cümleden ne anladığınızı hala bekliyorum), ben de ikide bir hibridlere "genetiği ile oynanmış" demenizden (videoda da var) acaba bu organizasyon GDO lobisinin bir parçası mı diye düşünmeden edemedim :) Son derece iyi bir niyetle ve grubunuzun hiç bir ard niyeti olmadığını var sayarsam sadece bu başlıktaki #2 nolu mesajımı tekrarlayabilirim. Tavsiyem, her argümanın doğruluğunu mutlaka araştırın. Hibrid hibrittir, atalık tohum da atalık. Atalık tohumu yüceltmenin yolu, onlara rakip gibi gösterdiklerinizi desteksiz kötülemekten geçmez, atalık tohumlar zaten yücedir. Kalabalıkta her kafadan bir ses çıkar kabul, ama doğrudan ve etikten ayrılmayın demek gönlümden geçer. |
Merhaba.
Tartışmayı alevlendiren "hibrit"i tam olarak irdeleyememek sanırım. Hibriti gerçek anlamda kullandığında ata yadigarı tohumların da hibrit olduğunu görüyorsunuz ve problem yok. Ama biz hibrit tohumu DNAsı ile oynanmış tohum olarak algılamıştık bir süre. Sayın MeyveliTepe hocamızın uyarmasıyla daha iyi anladık. Prof. Saraçoğlu da bu yanlışı görmüş olacak ki "ebter tohum" ifadesi kullanmaya başlamış. Bunun yerine "DNAsı ile oynanmış tohum" desek "GDO"lu tohum anlaşılacak. "Ebter" kelime anlamı "Soyu Kesik" yani ilk yıl verim veriyor ikinci yıl verim vermiyor anlamına geliyor sanırım. Hibrit tohumu sonunda anladık ama ticari tohum üreticilerinin sattıkları tohumlar için yeni bir terminolojiye ihtiyaç var. Bu "Ebter" olabilir mi bilmiyorum. Selamlar... |
Sayın Meyvelitepe,
Mesleğim Ziraat mühendisliği, ancak profilime bakarsanız bilgisiz ziraat mühendisi yazıyor. Bunun nedeni çalıştığım kurum nedeni ile bu güne kadar mesleğimi yapamamış olmamadan kaynaklanıyor. Sizin bilginizin ve tecrübenizin benden kat kat fazla olduğunu biliyorum ve saygı duyuyorum ve de bilmediğim konularda yardım edeceğinizi umuyorum. Tarımda başımıza ne geliyorsa Mendel kanunları yüzünden geliyor :) . Genetiği değiştirilmekle genetiği ile oynamak aynı anlamamı gelir bilmiyorum. Kendi algılamamı söyleyeyim: genetiği değiştirilmiş organizma, normalde bünyesinde bulunmaması gereken ve başka bir canlıdan gen transfer edilmiş canlı, genetiği oynanmış; aynı tür canlılar arasında doğal veya suni yolla gen transferi gerçekleşmiş canlı olarak algılıyorum. Bu doğrudur diye iddiam yok. Eğer algılamam yanlış ise videoda dernek kurucu üyelerinden birisi olan sayın Karahanoğlu yanlış ifade kullanmış demektir. Evet haklsınız insanlarımız GDO ile hibrit aynı şey sanıyorlar, bunun böyle olmadığını anlatmamız lazım. Hibrit tohum konusunda, kısır olan hibrit tohumları ifade edebilmek için ayrı bir terim bulma zorunluluğumuz olduğunu düşünüyorum. Sayın vetman996 arkadaşımızın önerisi değerlendirilebilir.Ayrıca hibrit tohumların atalık tohumlardan daha fazla ürün verdiği düşüncesinde değilim. Bunu elimde bulunan biber çeşitleri ile kanıtlayabilirim. Saksıda yetiştirdiğim süs biberinden bir defa da (bir sezon da değil) topladığım biber sayısı 146 dır. Aynı şekilde sivri acı biberim bir dalında 10-15 tane biber veriyor. Hiç bir hibrit tohumun bu verimi sağlayacağını düşünmüyorum. Not: Yükseltilmiş sebze bahçeleri konusunu + sizin blogunuzu inceliyorum. Bunu bu sene uygulayacak yer olacak gibi. Bu konuda destek olmanızı rica ediyorum. |
Alıntı:
Türkçede "ebter" diye bir sözcük yok. Bu sözcük arapçada olmasına rağmen anladığım kadarıyla arapçada da kullanılan bir sözcük değil. Bilinen tek referansı (arapça uzmanları daha net bilgi verebilir) Kur'anda Kevser suresinde geçiyor olması. Burada da putperestlerin Hz.Muhammed'in iki oğlunu küçük yaşta kaybetmesinden dolayı soyunu sürdürecek kimse kalmamış olmasına istinaden söylemiş oldukları belirtiliyor. Tohumlar için "ebter" sözcüğünün kullanılması sadece Saraçoğlu'na ait bir icat olsa gerek. Bir an için "ebter" sözcüğünün geniş anlamda "soyu kesik" anlamına geldiğini var sayalım. Bu durumda, bir canlının soyunun kesikliği, "ebter" oluşu, üreme kaabiliyetinin olmaması veya böyle bir kaabiliyetinin kalmamış olması şeklinde anlaşılmalı. Bu nasıl olur? Söz gelimi katır böyle bir şey (Elbette burada bir canlı türü olarak katırın ebeveynlerinin tam olarak aynı tür olmadıklarını da dikkate almak gerek). Bitki tohum vermezse olur. Bitkinin verdiği tohumun çimlenme kaabiliyeti yok ise olur. Tohumdan çimlenen bitkinin meyve verme ve dolayısıyla da tohum verme kaabiliyeti yoksa olur. Bu durumda varsayımımıza istinaden o tohuma ebter tohum diyebiliriz (sadece varsayım). Peki, böyle bitkiler var mı? Evet var. Terminatör geni eklenmiş bir kısım GDO'ları saymazsak, senelerdir severek yediğimiz portakal, çekirdeksiz üzüm. Son senelerde çekirdeksiz karpuz, salatalık da ürettiler galiba (hiç çekirdeksiz mi, az çekirdekli mi bilmiyorum). Bunların soyu kesik. Bitki kendinden yeni bir bitki üretemiyor. Canlılarda hibridlenme veya Türkçesiyle melezlenme yaşamın devamının da bir gerekliliği. Yaşamın sürekliliği için canlıların gen havuzlarının daralmaması, genişlemesi gerekir ki adaptasyon kaabiliyetleri de düşmesin gelişsin. Mısırın anavatanı olan Meksikada eski atalık tohumlarını zaman zaman yabani mısırların kendiliğinden yetiştiği alanlara ekerler ve tohumluklarını bunlardan alırlar. Yabani mısırlarla tozlanan tohumlarının daralmış olan gen havuzlarını genişletirler. Bunun sonucunda yeni tohumlukları daha iyi gelişir, şartlara daha dayanıklı olur ve verimliliği artar. Tersine bir örnek vereyim. Çok beğendiğiniz bir atalık tohumu tek bir bitki olarak yetiştirin ve en beğendiğiniz tek meyveden tohum alın. Bunu aynı şekilde 4-5 yıl devam ettirin. Beş yıl sonra o tohumun zayıfladığını görürsünüz, çünkü gen havuzu daralmıştır. Bu bakımdan tüm canlılar aynı. Geçmişte Avrupa saltanatlarında çok görülen bir şey. Kan karışmasın, soy katışıksız devam etsin diye ensest evlilikler sonucunda bir sürü sakat, yarım akıllı kralları olmuştu. Sebebi gen havuzunun daralmasıydı. Esas sorunuza gelince, karşı sorum şu. Bir isim bulmak zorunda mıyız? Buna ihtiyacımız var mı? Şayet bütünü tüm boyutlarıyla biliyorsak, neyin nasıl olduğunu, ne olursa olumlu, ne olursa olumsuz olduğunu kavramışsak özel isimlendirmelere de ihtiyacımız olmaz. Tohumlar özelinde karşı çıkmamız gereken, üretenden doğrudan tüketene kadar olan süreçte insiyatifin sadece, üretenlerle tüketenlerde olmasını engelleyen her şey. Üzerinde bir çok laf ettiğimiz o öcü hibridler bu sürecin içinde küçük bir cüz ve tüketen ile üreten doğrudan konuşmaya başladığında sessiz sedasız yok olur gider. Bunu sağlayamadığımız durumda ne desek, ne yapsak boş. Ancak şayet şanslı isek elimizdekini koruyabiliriz. Peki ümit var mı? Evet var. |
Alıntı:
Ben ziraat mühendisi de değilim. Hali hazırda sizin bildiğiniz bir çok şeyi de bilmiyor olabilirim (sözgelimi, kimyasal gübrelerle hiç ilgilenmediğim için 20-20-20 gübredeki fosfor oranının yirmi olmadığını çok sonraları, hidroponik okurken öğrenmiştim, oysa siz okuldan bilirsiniz zaten). Muhtemelen iyi bildiğim tek şey öğrenme metodolojisi. Bu metodolojinin kullanılma motivasyonu ise tamamen ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Yani ihtiyaç duyduğum bir şeyi bir çok kaynaktan doğrulayarak öğrenmeye, şayet pratik bir şey ise ve imkanlarım da elveriyor ise deneyerek görmeye gayret ederim. Bu noktada söylemeden geçemiyeceğim önemli bir şey var. Bir şeyi, okulda ve klasik bir öğrenim müfredatı içinde öğrenmiş kişiler, her zaman olmasa da çoğunlukla, ilk öğrenmiş olduklarının kalıpları içine sıkışıyorlar. Sonradan, ilk öğrendiklerine aykırı gelecek bir şey duyduklarında ise yadırgıyorlar. Bununla çok karşılaşıyorum. Onların ilk öğrendiklerinin ne olduğunu bilmediğim için bu defa da ben yadırgıyorum :) Başka bir nokta; öğrenilen şey şayet bir bilgi ise, bilgiyi bilginin üretildiği kaynaktan öğrenmek ile bilginin üretilmediği kaynaktan öğrenmek arasında çok fark olduğu. Maalesef ülkemiz çok uzun bir süredir bilginin üretildiği yer değil ve tıp, bilişim, bazı mühendislik dalları (hepsi değil) dışında (özellikle tarım) çalışan insanların kimi öyle bir alışkanlığı olmadığından kimi de imkanı olmadığından üretilen bilgiden haberi olmuyor. Her gün, sadece tarımı ilgilendiren alanlarda bile onlarca yeni araştırma sonucu yayınlanıyor. Bunların hemen hemen hiç biri Türkçe kaynaklardan izlenemiyor. Bir şey lazım olduğunda Türkçe kaynakları hemen hemen hiç kullanmıyorum. Bazen es kaza rastladığım Türkçe bir araştırmanın çok benzerinin daha önceki bir tarihte başka bir ülkede zaten yapılmış olduğuna rastlayınca da önce üzülüyorum, sonra da hiç yoktan iyidir diyorum :) "Genetiği ile oynanmış" sözünü GDO'dan ayırarak aynı tür canlılarda ve doğal olarak da gerçekleşebilecek hibritler için kullanmak doğrumudur derseniz, bence doğru değildir. Çünkü "genetiği ile oynanmak" sözündeki oynama hibrit bir tohumun ebeveyn genlerini alarak tek tek ebeveynlerden daha geniş bir gen havuzuna sahip olmasındaki gen değişikliğini açıklamıyor. Bir an için açıkladığını var sayalım. Bu durumda genleriyle oynanmamış bir şey bulmak zor. Buna bizler de dahiliz. Hibrid tohumların verimli olduğu varsayımını atalık bir tohumdan yetiştirilmiş biberin çok güzel verim vermesiyle çürütemeyiz. Atalık tohumlar da çeşidine, adaptasyonuna, yetiştirilmesine, o sezonki iklime, ışığa, suya, gübresine, rüzgarına göre çok güzel verim verebilirler. İddiamız, her koşula uygun, verimli, lezzetli bir atalık tohum da vardır değil mi? Vandana Shiva, olabildiğince iyi takip etmeye çalıştığım bir kişi. Onun ve kurucusu olduğu Navdanya'nın çok güzel örnekleri var. Musonlar sebebiyle sel basan tarlalarda, tuzlu toprakta, sadece yağmurla sulanabilen ve hiç yağmur yağmayan kurak topraklarda yetişip ürün verecek tohumları bulup üretip çiftçilere dağıttıklarını anlatır. Oysa küresel şirketlerin hibridleri belirli ideal koşulların varlığı varsayımına göre üretilmişlerdir ve aynı tohum her yere gönderilir. Bu varsayılan koşulların olmadığı yerlerde ise tamamen bir fiyasko olur :) (aşağıda linklerini verdiğim yazılar ofisinden izin alarak yaptığımız bir konferansının çevirisi - dört sene geçmiş ama okuduğumda hala ümit veriyor). Bundan 5-6 yıl önce kuzey amerikadan getirttiğim atalık black-chery domates ilk yıl her salkımda sadece 20 civarında domates vermişti. Ertesi yıl bir salkımdaki domates sayısı 200'ün üzerindeydi. Tohum öğrendi. Bunu genlerle de açıklamak kolay değil. Şayet bu tohum hibrid olsaydı ve ertesi sene yine yeni tohum alarak bu çeşidi ekseydim hep her salkımda yirmi domates olan verimlilikte olacaktı. Her sene yeniden satın alınan bir tohumun adapte olma imkanı da olamıyor. Hibrid tohumların verimli olması varsayımı her zaman geçerli değildir. İdeal koşullarda yetiştirilmiş olsalar bile yüksek verimi hedefleyecek şekilde ebeveyn seçilmemiş ise yüksek verimli olmayacaktır. Fakat genel olarak şu söylenebilir. Bir hibrid, tek tek ebeveyni olan çeşitlere göre daha geniş bir gen havuzuna sahiptir ve bunun etkisi mutlaka olur. Uyar, uymaz ayrı. Çok güzel verim aldığınız biberlerinizde tek bitki ve tek meyveden aldığınız tohum ile yetinmemenizi öneririm. Farklı bitkilerden ve farklı meyvelerden tohum alın ki verimlilik ertesi yıl da devam etsin, gen havuzu daralmasın :) --------------------------------------------------- Shiva - Yeryüzü demokrasisi 1 Shiva - Yeryüzü demokrasisi 2 Shiva - Yeryüzü demokrasisi 3 |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 15:40. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025